alone - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

alone

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Sens de "alone" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 19 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
alone adj. yalnız
General
alone adj. bir
alone adj. kimsesiz
alone adj. bikes
alone adj. rakipsiz
alone adj. benzersiz
alone adj. biricik
alone adj. eşsiz
alone adj. diğer faktörlerin etkisinde olmayan
alone adv. yalnız başına
alone adv. tek
alone adv. yalnızca
alone adv. yalnız
alone adv. tek başına
alone adv. sadece
alone adv. bir başına
Technical
alone adj. tek başına
alone adv. sadece
alone adv. yalnız

Sens de "alone" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 323 résultat(s)

Anglais Turc
General
water-alone n. sadece su
alone time n. yalnız başına geçirilen vakit
alone time n. baş başa geçirilen vakit
leave alone v. yalnız bırakmak
leave alone v. dokunmamak
let alone v. karışmamak
live alone v. yalnız yaşamak
let alone v. olduğu gibi bırakmak
let alone v. kendi haline bırakmak
leave alone v. rahat bırakmak
leave alone v. kendi haline bırakmak
leave somebody alone v. yalnız bırakmak
fly alone v. yalnız uçmak
let somebody alone v. kendi haline bırakmak
be left alone v. düdük gibi kalmak
leave alone v. olduğu gibi bırakmak
let alone v. rahat bırakmak
let well enough alone v. olanla yetinmek
let alone v. dokunmamak
be all alone v. yapayalnız olmak
leave something/somebody alone v. kendi haline terketmek
leave something/somebody alone v. kendi haline bırakmak
come to power alone v. tek başına iktidar olmak
let someone alone v. yalnız bırakmak
stand alone v. yalnız kalmak
be alone v. yalnız kalmak
leave someone alone v. yalnız bırakmak
be alone v. tek başına olmak
act alone v. yalnız hareket etmek
be alone together v. başbaşa kalmak
be alone with v. başbaşa kalmak
be alone v. yalnız olmak
go out alone v. yalnız dışarı çıkmak
sleep alone v. yalnız uyumak
let alone someone v. sözünü etmemek
let alone someone v. dikkate almamak
let alone someone v. hesaba katmamak
leave somebody alone v. birisini rahat bırakmak
leave somebody alone v. birisini yalnız bırakmak
travel alone v. yalnız seyahat etmek
travel alone v. tek başına gezmek
travel alone v. tek başına seyahat etmek
reconcile oneself to living alone v. kendini yalnız yaşamaya alıştırmak
feel alone v. kendini yalnız hissetmek
live alone v. tek başına yaşamak
be all/completely alone (in the world) v. kimi kimsesi olmamak
walk home alone v. eve tek başına yürümek
be home alone v. evde yalnız olmak
be alone at home v. evde yalnız olmak
walk alone at night v. gece yalnız yürümek
work alone v. yalnız çalışmak
be left alone v. tek başına kalmak
be left alone v. yapayalnız kalmak
leave alone v. uzak durmak
let alone v. yalnız bırakmak
let alone v. bahsetmemek
let alone v. hakkında konuşmamak
let alone v. artık düşünmemek
let alone v. göz önünde bulundurmamak
let alone v. gündeminden çıkarmak
be left alone v. yalnız kalmak
all alone adj. kimsesiz
all alone adj. yapayalnız
stand-alone adj. özerk
all alone adv. bir başına
all alone adv. kendi kendisine
let alone adv. bir yana
all alone adv. kimsenin yardımı olmaksızın
water-alone adv. sadece suyla
let alone adv. bir yana bırak
leave me alone! interj. beni rahat bırak!
Phrases
alone at home adj. evde yalnız
trouble never comes alone expr. aksilikler üst üste gelir
troubles never come alone expr. aksilikler üst üste gelir
you will never walk alone expr. asla yalnız yürümeyeceksin
let alone expr. bırak
let alone expr. çok az
let alone expr. çok az bir yana
alone at home expr. evde yalnız başına
laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone expr. gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın
let alone expr. kaldı ki
leave it alone expr. oluruna bırak
alone in the dark expr. karanlıkta tek başına
alone in the dark expr. karanlıkta yalnız başına
with that courtesy which is his alone expr. kendine özgü nitelikle
for that reason alone expr. sadece bu nedenle bile
honesty, let alone honor, was not in him expr. şeref şöyle dursun
let alone expr. şöyle dursun!
for that reason alone expr. sırf bu nedenle
let alone expr. şöyle dursun
for that reason alone expr. sırf bu sebeple
eo ipso (by that fact alone) expr. sadece bu gerçek nedeniyle
troubles never come alone expr. sorunlar üst üste gelir
trouble never comes alone expr. sorunlar üst üste gelir
for that reason alone expr. sırf bu yüzden
forever alone expr. sonsuza dek yalnız
alone and unhappy expr. yalnız ve mutsuz
let alone do something expr. yapmak şöyle dursun
let alone someone or something expr. biri/bir şey şöyle dursun
let alone someone or something expr. bırak birini/bir şeyi
let alone someone or something expr. biri/bir şey bir yana
Proverb
laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın
laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz
man cannot live by bread alone insan sadece ekmekle yaşayamaz
he travels fastest who travels alone insan tek başına olursa daha çok yol alır
man does not live by bread alone yalnız ekmekle yaşanmaz
man does not live by bread alone hayat sadece yemekten ibaret değildir
man cannot live by bread alone yalnız ekmekle yaşanmaz
man cannot live by bread alone hayat sadece yemekten ibaret değildir
man cannot live by bread alone insan sadece ekmekle yaşamaz
man does not live by bread alone insan sadece ekmekle yaşamaz
laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone gülersen herkes seninle güler, ağlarsan yalnız ağlarsın
your mother alone will be wail on you ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar
he travels (the) fastest who travels alone insan tek başına olursa daha çok yol alır
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone) iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz)
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone) gülersen bütün dünya seninle birlikte güler(, ağlarsan yalnız ağlarsın)
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone) gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün(, ağlarsan, yalnız ağlarsın)
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone) gülersen herkes seninle güler(, ağlarsan yalnız ağlarsın)
misfortunes never come alone aksilikler üst üste gelir
misfortunes never come alone insanın bir kere ters gitmeye görsün işi muhallebi yerken kırılır dişi
smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone) gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın
smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone) gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın
smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone) gülersen herkes seninle güler, ağlarsan yalnız ağlarsın
smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone) iyi günde herkes yanındadır, kötü günde yalnız kalırsın
Colloquial
let alone n. bırak onu
an old lady living alone n. tek başına yaşayan yaşlı bir kadın
let well alone v. bir şeye karışmamak
leave well alone v. bir şeye karışmamak
leave someone alone at the cave v. birisini mağarada yalnız bırakmak
let well alone v. fazla kurcalamamak
leave well alone v. fazla kurcalamamak
let well alone v. ilişmemek
leave well alone v. ilişmemek
let well alone v. kendini uzak tutmak
leave well alone v. kendini uzak tutmak
let well alone v. rahat bırakmak
leave well alone v. rahat bırakmak
home-alone adj. evde yalnız bırakılmış (çocuk)
let him alone expr. bırak işine karışma
let him alone expr. bırak kendi başının çaresine baksın
live together die alone expr. birlikte yaşa yalnız öl
let him alone expr. bırak ne hali varsa görsün
alone at last expr. sonunda yalnız kaldık
let alone expr. şöyle dursun
Idioms
leave well enough alone v. bir şeye karışmamak
let well enough alone v. bir şeye karışmamak
let well enough alone v. fazla kurcalamamak
leave well enough alone v. fazla kurcalamamak
let well enough alone v. ilişmemek
leave well enough alone v. ilişmemek
leave well enough alone v. kendini uzak tutmak
go it alone v. kendi başına yapmak
let well enough alone v. kendini uzak tutmak
leave well enough alone v. rahat bırakmak
let well enough alone v. rahat bırakmak
go it alone v. tek başına yapmak
let someone or something alone v. birini/bir şeyi yalnız bırakmak
let someone or something alone v. birini/bir şeyi rahatsız etmemek
let someone or something alone v. birini/bir şeyi rahat bırakmak
let someone or something alone v. birini/bir şeyi ellememek
let someone or something alone v. birine/bir şeye dokunmamak
leave someone or something alone v. birini/bir şeyi yalnız bırakmak
leave someone or something alone v. birini/bir şeyi rahatsız etmemek
leave someone or something alone v. birini/bir şeyi rahat bırakmak
leave someone or something alone v. birini/bir şeyi ellememek
leave someone or something alone v. birine/bir şeye dokunmamak
leave (someone, something, or some creature) alone v. (birini/bir şeyi/bir varlığı) rahat bırakmak
leave (someone, something, or some creature) alone v. (birini/bir şeyi/bir varlığı) kendi haline bırakmak
leave (someone, something, or some creature) alone v. (birini/bir şeyi/bir varlığı) yalnız bırakmak
let (someone, something, or some creature) alone v. (birini/bir şeyi/bir varlığı) rahat bırakmak
let (someone, something, or some creature) alone v. (birini/bir şeyi/bir varlığı) kendi haline bırakmak
let (someone, something, or some creature) alone v. (birini/bir şeyi/bir varlığı) yalnız bırakmak
alone in a crowd adj. kalabalıklar içinde yalnız
alone in a crowd adj. kalabalıkları içinde tek başına
leave well alone expr. bırak karışma
let well alone expr. bırak burnunu sokma
leave well alone expr. bırak bildiği gibi gitsin
let well alone expr. bırak bildiği gibi gitsin
let well alone expr. bırak karışma
leave well alone expr. bırak burnunu sokma
let well alone expr. çalışıyorsa kurcalama
let alone expr. şöyle dursun
time (alone) will tell expr. (yalnızca) zaman gösterir
time (alone) will tell expr. (yalnızca) zaman gösterecek
time (alone) will tell expr. (ancak) zaman gösterir/gösterecek
time (alone) will tell expr. zamanla görülecek/ortaya çıkacak
leave good (enough) alone karışmamak
leave good (enough) alone fazla kurcalamamak
leave good (enough) alone ilişmemek
leave good (enough) alone kendini uzak tutmak
leave good (enough) alone rahat bırakmak
Speaking
I'm alone now expr. artık yalnızım
leave the trees alone expr. ağaçları rahat bırak
misfortune never comes alone expr. aksilikler üst üste gelir
you are never alone expr. asla yalnız değilsin
I'm already alone expr. ben zaten yalnızım
I can't do it alone expr. bunu tek başıma yapamam
leave me alone expr. beni yalnız bırak
leave us alone expr. bizi yalnız bırakın
leave me alone expr. beni yalnız bırakın
I can't do this alone expr. bunu tek başıma yapamam
leave me alone expr. beni benimle bırak
don’t leave me alone here expr. beni burada yalnız bırakma
I want to be alone for a while expr. bir süre yalnız kalmak istiyorum
promise me you won't leave me alone in there expr. beni orada yalnız bırakmayacağına söz ver
don’t leave me alone expr. beni yalnız bırakma
you're going to have to face this alone expr. bununla tek başına yüzleşmen gerekecek
leave me alone expr. beni rahat bırak
leave us alone for a minute expr. bizi bir dakikalığına yalnız bırak
don't leave me alone expr. beni yalnız bırakma
I couldn't do it alone expr. bunu tek başıma yapamadım
you shouldn't be here alone expr. buralarda tek başına olmamalısın
you've been alone for too long expr. çok uzun süredir yalnız başınasın
change alone is unchanging expr. değişmeyen tek şey değişimin kendisidir
are you home alone? expr. evde yalnız mısın?
are you home alone? expr. evde yalnız mısınız?
you will never walk alone expr. hiçbir zaman yalnız yürümeyeceksin
she was alone as usual expr. her zamanki gibi yalnızdı
leave me alone expr. git başımdan
for the first time I feel like I am alone expr. ilk defa kendimi yapayalnız hissediyorum
why don't you just leave her alone? expr. neden onu rahat bırakmıyorsun?
I want to talk to him alone expr. onunla yalnız konuşmak istiyorum
why are you alone? expr. neden yalnızsın?
why don't you just leave him alone? expr. neden onu rahat bırakmıyorsun?
he/she lives alone expr. o yalnız yaşıyor
I want you to leave him alone expr. onu rahat bırakmanı istiyorum
do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr. onunla birkaç dakika yalnız kalmam mümkün mü?
I went there alone expr. oraya tek gittim
I don't feel alone anymore expr. kendimi yalnız hissetmiyorum artık
I want to talk to her alone expr. onunla yalnız konuşmak istiyorum
I want you to leave her alone expr. onu rahat bırakmanı istiyorum
let alone expr. karışma
do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr. onunla birkaç dakika yalnız kalmamın bir mahsuru var mı?
leave me alone expr. rahat bırak beni
I'm not leaving you alone expr. seni yalnız bırakmıyorum
I'm gonna leave you alone now expr. şimdi seni yalnız bırakacağım
are you coming alone? expr. tek mi geliyorsun?
you're all alone expr. tek başınasın
I thought I was alone expr. yalnız olduğumu sanıyordum
nothing worse than feeling all alone somewhere foreign expr. yabancı bir yerde yalnız hissetmek kadar kötü bir şey olamaz
you're not alone expr. yalnız değilsin
can we be alone expr. yalnız kalabilir miyiz
I'll die alone expr. yalnız öleceğim
I'd like to be alone expr. yalnız kalmak istiyorum
we're not alone expr. yalnız değiliz
I will die alone expr. yalnız öleceğim
you are not traveling alone, are you? expr. yalnız seyahat etmiyorsunuz, değil mi?
what makes you think we came alone? expr. yalnız geldiğimizi sana düşündüren ne?
what makes you think we came alone? expr. yalnız geldiğimizi nereden çıkarttın?
I am alone expr. yalnızım
I know how it feels to be alone expr. yalnızlığın nasıl bir his olduğunu bilirim
I like being alone expr. yalnız olmayı severim
are you alone? expr. yalnız mısın?
I don't want to wake up alone expr. yalnız uyanmak istemiyorum
leave me alone expr. yalnız bırak beni
I just wanted to be alone expr. yalnız kalmak istedim
I want you to know you're not alone expr. yalnız olmadığını bil istiyorum
I was alone expr. yalnızdım
are you coming alone? expr. yalnız mı geliyorsun?
you are not alone expr. yalnız değilsin
do you live alone? expr. yalnız mı yaşıyorsun?
I like being alone expr. yalnız olmayı seviyorum
you don't have to be alone expr. yalnız olmak zorunda değilsin
are you alone? expr. yalnız mısınız?
are you alone? expr. yalnız mısın?
you are not alone expr. yalnız değilsiniz
Trade/Economic
stand-alone entity n. bireysel raporlama işletmesi
stand-alone basis n. bireysel raporlama temeli
stand-alone entity n. solo bazda raporlayan işletme
stand-alone basis n. solo bazda
stand- alone entity n. tekil bazda işletme
working alone n. yalnız çalışma
on a stand-alone basis expr. tekil bazda
Politics
the let-alone principle n. serbest bırakma
the let-alone principle n. müdahale etmeme
form government alone v. hükümeti tek başına kurmak
come to power alone v. tek başına iktidara gelmek
form government alone v. tek başına hükümet kurmak
come to power alone v. tek başına iktidar olmak
Technical
stand alone systems n. bağımsız sistemler
stand alone modem n. dış modem
stand-alone modem n. dış modem
stand alone n. özerk
system stand-alone optional component manager n. sistem tek başına seçmeli bileşen yöneticisi
stand alone controller n. tek kontrolör
stand-alone machine n. tek başına makine
stand-alone adj. bağımsız
stand alone adj. bağımsız
stand-alone adj. tek başına
Computer
stand-alone software product n. bağımsız yazılım ürünü
stand-alone software service n. bağımsız yazılım hizmeti
leave alone expr. yalnız kalsın
Informatics
stand-alone processing n. bağımsız işleme
stand-alone workstation n. bağımsız iş istasyonu
stand-alone system n. bağımsız sistem
stand-alone modem n. dış modem
Telecom
stand-alone workstation n. bağımsız iş istasyonu
stand-alone system n. bağımsız sistem
stand-alone processing n. bağımsız işleme
stand-alone cost n. tek başına maliyet
stand–alone cost n. tek başına maliyet
stand-alone n. tek başına kullanılabilen cihaz
stand-alone adj. bağımsız
stand-alone adj. tek başına
Lighting
stand-alone indicator light unit n. kendi kendine yeterli bağımsız olarak çalışabilen ışıklı gösterge birimi
Automotive
display stand alone n. bağımsız gösterge
sensors (stand alone) n. bağımsız sersörler
clutch actuator-hydromechanical (stand alone) n. debriyaj pedalı kumandası-hidromekanik (bağımsız)
clutch actuator-electromechanical (stand alone) n. debriyaj pedalı kumandası-elektromekanik (bağımsız)
electronic engine control (eec) power relay (stand-alone only) and relay controller n. elektronik motor kontrolü (eec) güç rölesi (sadece bağımsız) ve röle kumandası
electronic controls (stand alone) n. elektronik kontrolller (bağımsız)
hydraulic pump (stand alone) n. hidrolik pompası (bağımsız)
hydraulic lines (stand alone) n. hidrolik boruları (bağımsız)
Pathology
obstetric high vaginal laceration alone n. obstetrik yüksek vajinal laserasyon
Botanic
sauce-alone n. sarımsak otu
sauce-alone n. avrupa'da yetişen sarımsak gibi kokan bir bitki
Religious
thee (alone) we worship; thee (alone) we ask for help n. yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.
Military
stand-alone budget n. müstakil bütçe
stand alone project n. münferit proje
Football
you'll never walk alone (ynwa) expr. asla yalnız yürümeyeceksin (liverpool takımının marşı)
Card
go it alone v. eşinin yardımı olmadan el oynamak
Modern Slang
alone together n. aynı ortamda birbirinden ayrı/tek başına vakit geçirme
Star Wars
untitled (he cant do it alone) n. başlıksız (yalnız yapamaz)