dışarıdan - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

dışarıdan



Sens de "dışarıdan" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 12 résultat(s)

Turc Anglais
General
dışarıdan extrinsic adj.
dışarıdan external adj.
dışarıdan from the outside adv.
dışarıdan outwardly adv.
dışarıdan from abroad adv.
dışarıdan outside adv.
dışarıdan ab extra adv.
dışarıdan withoutforth [obsolete] adv.
dışarıdan outwards [obsolete] adv.
Idioms
dışarıdan from away expr.
Law
dışarıdan aliunde adj.
Technical
dışarıdan outside adj.

Sens de "dışarıdan" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 147 résultat(s)

Turc Anglais
General
dışarıdan gelmiş acil durum müdahale ekibi foreign emergency response team n.
dışarıdan gelme exotism n.
dışarıdan gelme exotica n.
dışarıdan kaynaklı riskler exogenous risks n.
dışarıdan bitirme sınavı examination for external students n.
asansör kapısı (dışarıdan) elevator bank n.
dışarıdan etkileyici görünüp aslında çok iyi olmayan yapı/durum potemkin village n.
dışarıdan etkileyici görünüp aslında çok iyi olmayan yapı/durum potyomkin village n.
yaşanılan mekanda, temel önlemler alarak, dışarıdan gelen tehditlere karşı oluşturulan güvenli bir alan shelter in place n.
dışarıdan normal görünüp iç kapasitesi çok küçük olan bir tür bardak toastmaster's glass n.
dışarıdan fark edilir olma translucence n.
dışarıdan fark edilir olma translucency n.
dışarıdan gelme extraneousness n.
alkol satılmayan restorana dışarıdan içki götürme brown bagging n.
bir gruba özgü, dışarıdan anlaşılmayan dil gobbledegook n.
bir gruba özgü, dışarıdan anlaşılmayan dil gobbledygook n.
okul veya kurumun dışarıdan ziyaretçilere açıldığı etkinlik open house n.
dışarıdan alınan şey importation n.
dışarıdan gelen şey ingate n.
dışarıdan getirilip tanıtılmış yeni şey invection [obsolete] n.
dışarıdan yemek order food from outside v.
dışarıdan yemek söylemek order food from outside v.
dışarıdan almak import v.
dışarıdan etkilemek cross-fertilize v.
dışarıdan yemek order in v.
dışarıdan yemek söylemek order in v.
dışarıdan mal getirmek bring into v.
dışarıdan açılmak be opened from the outside v.
dışarıdan gelmek come from outside v.
(dışarıdan/oradan buradan) kıyafetleri toplamak gather the clothes v.
dışarıdan eve yemek söylemek order a take away v.
dışarıdan eve yemek sipariş etmek order a take away v.
dışarıdan etkilemek cross-fertilise v.
dışarıdan yemek sipariş etmek order take-out v.
dışarıdan gelen external adj.
dışarıdan gelen extraneous adj.
dışarıdan evlenme ile ilgili exogamous adj.
dışarıdan evlenme ile ilgili exogamic adj.
dışarıdan gelen sebeplerle olan adscititious adj.
dışarıdan empoze edilen externally imposed adj.
dışarıdan edinilmiş ascititious adj.
dışarıdan edinilmiş adscititious adj.
dışarıdan gelen unsurlardan uzak undiluted adj.
dışarıdan gelen bir şeyi olmayan unlittered adj.
dışarıdan gelen unsurlarla karışmamış unmingled adj.
dışarıdan müdahale gerektirmeyen hot adj.
kendini dışarıdan algılamaya ait veya ilgili out-of-body adj.
dışarıdan yardım almadan without outside help adv.
dışarıdan evlenmeyle ilgili olarak exogamously adv.
dışarıdan bakınca from an objective (point of) view adv.
dışarıdan bakınca from an external perspective adv.
dışarıdan fark edilir biçimde translucently adv.
Phrasals
dışarıdan birşey söylemek (sipariş vermek) send out for v.
dışarıdan yemek sipariş etmek order something in v.
dışarıdan yüklenicilere ihale işi teklif etmek bid out v.
(birini/bir şeyi) dışarıdan dinlemek listen in (on someone or something) v.
(birini/bir şeyi) dışarıdan göründüğü gibi kabul etmek take (someone or something) at face value v.
Phrases
dışarıdan bakınca when looking from outside expr.
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glitters is not gold expr.
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glistens is not gold expr.
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glisters is not gold expr.
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glitters is not gold expr.
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glistens is not gold expr.
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glisters is not gold expr.
Proverb
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glitters is not gold
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glistens is not gold
hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir all that glistees is not gold
dışarıdan bakan bir göz büyük resmi görür onlookers see most of the game
dışarıdan bakan bir göz olayın tamamını görür onlookers see most of the game
dışarıdan bakan bir göz daha objektif bir görüşe/anlayışa sahiptir onlookers see most of the game
dışarıdan bakan bir göz daha objektiftir onlookers see most of the game
dışarıdan bakan bir göz duruma daha objektif yaklaşır onlookers see most of the game
dışarıdan bakan bir göz daha geniş bir bakış açısına sahiptir onlookers see most of the game
dışarıdan bakan bir göz daha fazla şeyin farkına varabilir onlookers see most of the game
vicdan azabı çeken biri dışarıdan birinin suçlaması olmadan da sonunda suçunu itiraf eder a guilty conscience needs no accuser
dışarıdan bakanlar daha fazla şey görür lookers-on see most of the game
Colloquial
dışarıdan bakan biri an outsider looking in n.
Idioms
dışarıdan iyi görünüp iç yüzü kötü olan bir şey/biri devil in disguise n.
dışarıdan bir göz a fresh pair of eyes n.
dışarıdan bakıldığında iyi görünen şey a potemkin village n.
dışarıdan etkileyici görünüp aslında çok iyi olmayan şey potemkin n.
dışarıdan izlenen şey spectator sport n.
dışarıdan göründüğü gibi kabul etmek take at face value v.
dışarıdan göründüğü gibi kabul edilmek/değerlendirilmek be taken at face value v.
dışarıdan/başkalarından medet ummak depend on the kindness of strangers v.
dışarıdan/başkalarından gelecek yardıma bel bağlamak depend on the kindness of strangers v.
(birini/bir şeyi) dışarıdan bilmek/tanımak know (someone or something) by sight v.
birini dışarıdan bilmek/tanımak know somebody by sight v.
dışarıdan bakan/izleyen on the outside, looking in expr.
hiçbir şey/insanlar dışarıdan göründüğü gibi değildir the map is not the territory expr.
dışarıdan biri olarak for the ride expr.
Trade/Economic
bir şirketin kendi iradesi dışında dışarıdan yönetilmesi hostile takeover n.
bordrolama hizmetinin dışarıdan alınması payroll outsourcing n.
dışarıdan tedarik outsourcing n.
dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler outsourced benefits and services n.
dıştan/dışarıdan tedarik eden firma outsourcer n.
dışarıdan yapılan iş outside labor n.
dışarıdan kaynak temini outsourcing n.
dışarıdan hissedar kabul etmeyen şirket close corporation n.
dışarıdan destek alma outsourcing n.
dışarıdan ortak outside shareholder n.
dışarıdan işe yerleştirme outplacement n.
dışarıya mal ve hizmet ihracı ile dışarıdan ithal edilen toplam mal ve hizmetler arasındaki denge balance on current account n.
ithalatçı adına dışarıdan mal satmaları import buyer n.
ülkenin dışarıya ihraç ettiği mal ve hizmetler toplamı ile dışarıdan ithal ettiği mal ve hizmetlerin değeri arasındaki fark balance on goods and services n.
şirketin kendi iradesi dışında dışarıdan yönetilmesine karşı yapılan savunma anti-takeover defense n.
dışarıdan destek almak outsource v.
Law
yasadışı şekilde dışarıdan davaya müdahil olarak kazanma halinde dava gelirinden pay alma champerty n.
dışarıdan izleyici olmadan hakimin odasında veya mahkemede in camera adv.
Politics
dışarıdan etkileyici görünüp aslında çok iyi olmayan yapı potemkin village n.
dışarıdan etkileyici görünüp aslında çok iyi olmayan yapı potyomkin village n.
dışarıdan sağlanan finansman external financing n.
dışarıdan müdahale foreign intervention n.
Media
dışarıdan yapılan yayın outside broadcasting n.
yayın sırasında mikrofonun dışarıdan aldığı ses quonk n.
gazetenin dışarıdan yazarlara da açık olan sayfası op-ed page n.
Technical
dışarıdan tahrikli adaptör externally actuated adaptor n.
dışarıdan alınan cam kırığı foreign cullet n.
dışarıdan uygulanan yüke dayanım özellikleri external loading characteristics n.
dışarıdan sağlanan fayda ve diğer hizmetler services rendered from 3rd parties n.
sürgüsü içeren tutacakla veya dışarıdan anahtarla açılamayacak şekilde kilitlenebilen bir tür kapı mandalı deadlatch n.
sürgüsü içeren tutacakla veya dışarıdan anahtarla açılamayacak şekilde kilitlenebilen bir tür kapı mandalı deadlatch n.
Computer
dışarıdan arayan istemciler dial-in clients n.
dışarıdan arayan istemci dial-in client n.
sisteme dışarıdan erişim disa (direct inward system access) abrev.
Telecom
dışarıdan yayın outside broadcast n.
Electric
dışarıdan sigorta external fuse n.
Construction
dışarıdan kuvvetle deforme edilemeyen sert çerçeve truss n.
Automotive
dışarıdan tahrikli external drive adj.
Medical
dışarıdan ve belirli bir uzaklıktan uygulanan radyoterapi external irradiation therapy n.
dışarıdan ve belirli bir uzaklıktan uygulanan radyoterapi external radiation therapy n.
dışarıdan gelen uyalarıları alan sinir ucu exteroceptor n.
Psychology
beden dışı deneyim yoluyla kendini dışarıdan görme autoscopy n.
Pathology
dışarıdan bulaşan (hastalık) enthetic adj.
Pharmaceutics
dışarıdan sürülen doğum kontrol ürünlerinde yaygın olarak kullanılan bir sperm öldürücü madde nonoxynol-9 n.
Biochemistry
bazı hayvanların dışarıdan salgıladığı ve başka türlerin fizyolojisini etkileyen kimyasal madde allomone n.
Social Sciences
bir kültüre, gruba içeriden/dışarıdan bakış/yaklaşım emic/etic n.
Philosophy
dışarıdan dayatılan heteronomous adj.
Geology
çökelme ortamına dışarıdan gelen kırıntı extraclast n.
Military
kaçağın dışarıdan gelen yardım ile yakalanması assisted recovery n.
Theatre
tiyatroda izleyicinin oyuna dışarıdan bakmasını sağlayan bir teknik dramatic irony n.
Archaic
dışarıdan tamamen bağımsız şekilde hareket edebilen automatic adj.
Slang
(dışarıdan alınmış) sigara flavors n.
öğle yemeğini evden veya dışarıdan getirmek bag it v.
Modern Slang
dışarıdan sert görünüp aslında yumuşak huylu olan kimse a watermelon n.
dışarıdan iyi görünüp aslında işe yaramayan kimse/şey all frosting, no cupcake expr.
hızlı gitmesi için tasarlanmış fakat dışarıdan külüstür gibi görünen güçlü donanıma sahip araba all go, no show expr.