| 1 |
pull |
çekmek |
v. |
|
- The officer pulled out her gun and said, 'Freeze!'
- Polis memuru silahını çekti ve "Kıpırdama!" dedi.
- Pull the lever when the light turns green.
- Işık yeşile döndüğünde kolu çekiniz.
- He pulled me into the closet and said, 'Be quiet!'
- Beni dolabın içine çekerek, "Sessiz ol!" dedi.
- I had my wisdom teeth pulled out.
- Yirmilik dişlerimi çektirdim.
- Is your car strong enough to pull a caravan?
- Arabanız bir karavanı çekecek kadar güçlü mü?
- They worked hard to pull new investors.
- Yeni yatırımcıları çekmek için çok çalıştılar.
- Timothy pulled the car into the garage.
- Timothy arabayı garaja çekti.
- The car seems to be pulling to the right.
- Görünüşe göre araba sağa çekiyor.
- They are just trying to pull the ladder up behind them.
- Onlar sadece merdiveni arkalarından çekmeye çalışıyorlar.
- We are trying to pull business and the private sector into these activities in many different ways.
- İş dünyasını ve özel sektörü birçok farklı yolla bu faaliyetlerin içine çekmeye çalışıyoruz.
- I had a tooth pulled.
- Ben bir diş çektirdim.
- The horse is pulling the carriage.
- At arabayı çekiyor.
- Tom pulled the doors shut.
- Tom kapıları çekip kapattı.
- Sami pulled a weapon.
- Sami bir silah çekti.
- After it rains and the ground is damp, it's easier to pull weeds.
- Yağmur yağdıktan ve zemin nemlendikten sonra yabani otları çekmek daha kolaydır.
- I pulled the lever.
- Kolu çektim.
- Grass doesn't grow faster if you pull it.
- Eğer çekerseniz çim hızlı büyümez.
- Tom is pulling Mary's hair.
- Tom Mary'nin saçını çekiyor.
- Tom thought he could pull a fast one.
- Tom hızlı bir tane çekebileceğini düşündü.
- Stop pulling my hair.
- Saçımı çekmeyi bırak.
- Pull me up.
- Beni yukarı çek.
- The horses pull the carriage.
- Atlar arabayı çekiyor.
- Tom pulled open the drawer.
- Tom çekmeceyi çekerek açtı.
- Tom pulled Mary into the kitchen.
- Tom Mary'yi mutfağa çekti.
- Pull up a chair.
- Bir sandalye çekin.
- Pull the rope tight.
- İpi sıkı çekin.
- I am pulling my own hair!
- Ben kendi saçımı çekiyorum!
- She pulled the door open.
- Kapıyı çekerek açtı.
- Tom pulled Mary into the kitchen.
- Tom, Mary'yi mutfağa çekti.
- The dentist pulled out her bad tooth.
- Diş hekimi onun çürük dişini çekmiş.
- Pull your pants up.
- Pantolonunu çek.
- My sister pulled my hair.
- Kız kardeşim saçımı çekti.
- It was naughty of Mary to pull the kitten's tail.
- Mary'nin kedinin kuyruğunu çekmesi yaramazlıktı.
- He caught my hand and pulled me to the second floor.
- Elimi tuttu ve beni ikinci kata çekti.
- You had better go to the dentist to have that tooth pulled out.
- O dişi çektirmek için dişçiye gitsen iyi olur.
- Tom pulled his jacket hood over his head.
- Tom ceketinin kapüşonunu başının üzerine çekti.
- He pulled his son by the ear.
- O, oğlunun kulağını çekti.
- Tom had a tooth pulled out last week.
- Tom geçen hafta bir diş çektirdi.
- Pull my hair.
- Saçımı çek.
- The dentist pulled out my decayed tooth by force.
- Dişçi çürük dişimi zorla çekti.
- She pulled my shirt.
- Gömleğimi çekiştirdi.
- He pulled the rope.
- İpi çekti.
- Tom pulled a chair over and sat down.
- Tom bir sandalye çekti ve oturdu.
- He pulled his son by the ear.
- Oğlunu kulağından çekti.
- Tom pulled a lever.
- Tom bir kolu çekti.
- Tom pulled Mary out of the water.
- Tom, Mary'yi sudan dışarı çekti.
- Pull the rope tight.
- İpi sıkıca çek.
- Tom crawled into bed and pulled the covers over himself.
- Tom yatağa girdi ve örtüyü üzerine çekti.
- Stop pulling my hair!
- Saçımı çekmeyi kes!
- She pulled my hair.
- Saçımı çekti.
- Stop pulling your sister's hair.
- Kardeşinin saçını çekmeyi bırak.
- Tom pulled the door shut.
- Tom kapıyı çekti.
- She pulled a rope.
- Bir ip çekti.
- Pull it in.
- Onu içeri çek.
- Tom had a tooth pulled out yesterday.
- Tom dün bir diş çektirdi.
- She pulled her car up at the gate.
- O arabasını kapıya çekti.
- He pulled my shirt.
- O, gömleğimi çekti.
- Take hold of the rope, and I'll pull you up.
- İpi tut, seni yukarı çekeceğim.
- Tom pulled Mary into his arms.
- Tom Mary'yi kollarına çekti.
- Please pull the rope.
- Lütfen ipi çekin.
- I need a tool for pulling weeds in my garden.
- Benim bahçemdeki yabani otları çekmek için bir alete ihtiyacım var.
- I'm not pulling out her teeth.
- Onun dişlerini çekmiyorum.
- Whatever you do, don't pull this rope.
- Ne yaparsan yap, bu ipi çekme.
- Tom pulled my hair.
- Tom saçımı çekti.
- Tom pulled a gun on Mary.
- Tom, Mary'ye silah çekti.
- You have to wait for the right time to pull the switch.
- Düğmeyi çekmek için doğru zamanı beklemelisin.
- The car pulled up in front of the bank.
- Araba, bankanın önüne çekti.
- Pull over here.
- Şuraya çek.
- Horses used to pull road-rollers, but the steamroller arrived with the invention of the steam engine.
- Eskiden yol silindirlerini atlar çekerdi, ancak buharlı silindir buhar makinesinin icadıyla ortaya çıktı.
- Mary pulled her knees up to her chest and rested her chin on them.
- Mary dizlerini göğsüne doğru çekti ve çenesini onlara dayadı.
- When rain's fallen and the soil is moist, it becomes easier to pull out weeds.
- Yağmur yağarsa ve toprak nemli olursa, otları çekmek daha kolay olur.
- Tom pulled his car into the driveway.
- Tom arabasını garaj yoluna çekti.
- She had her tooth pulled.
- Dişini çektirmiş.
- Tom pulled the door shut.
- Tom kapıyı çekerek kapattı.
- Tom pulled his hand away.
- Tom elini çekti.
- Sami pulled Layla's body into the closet.
- Sami, Layla'nın cesedini dolaba çekti.
- I pulled the rope.
- İpi çektim.
- Reindeer can be trained to pull sleds.
- Ren geyikleri kızak çekmek için eğitilebilir.
- She pulled her sweater over her head.
- Kazağını başının üzerine çekti.
- I asked Tom to help me pull weeds in the garden.
- Tom'dan bahçedeki yabani otları çekmeme yardım etmesini istedim.
- Tom pulled the rope.
- Tom ipi çekti.
- Stop pulling your sister's hair.
- Kız kardeşinin saçını çekmeyi bırak.
- Tom is pulling into the parking lot right now.
- Tom şimdi otoparka çekiyor.
- Don't pull my sleeve.
- Kolumu çekme.
- Pull me in.
- Beni içeri çek.
- Tom pulled the blanket over his head.
- Tom battaniyeyi kafasına çekti.
- You should go to the dentist and have that tooth pulled out.
- Dişçiye gitmelisin ve o dişi çektirmelisin.
- Tom crawled into bed and pulled the covers over himself.
- Tom yatağa girdi ve yorganı üzerine çekti.
- You should go to the dentist and have that tooth pulled out.
- Dişçiye gidip o dişi çektirmelisin.
- Tom pulled open the door.
- Tom kapıyı çekerek açtı.
- I had a tooth pulled.
- Bir dişimi çektirdim.
- Tom pulled the blinds down.
- Tom pancuru aşağı çekti.
- You have to pull that door to open it.
- O kapıyı açmak için çekmelisin.
- Reindeer pull Santa's sleigh.
- Ren geyiği, Noel Baba'nın kızağını çeker.
- The horses pull the carriage.
- Atlar arabayı çeker.
- Santa Claus' sleigh is pulled by flying reindeer.
- Noel Baba'nın kızağını uçan ren geyikleri çeker.
- Sami pulled his own gun.
- Sami kendi silahını çekti.
- I pulled the rope.
- Ben halatı çektim.
- Within two or three hours you will become a real donkey, just like the ones that pull the fruit carts to market.
- İki ya da üç saat içinde gerçek bir eşek olacaksın, tıpkı meyve arabalarını pazara çeken eşekler gibi.
- It never occurred to me to take a picture of how the garden looked before we started pulling weeds.
- Yabani otları çekmeye başlamadan önce bahçenin nasıl göründüğüne dair bir resim çekmek hiç aklıma gelmedi.
- Pull as hard as you can when I tell you.
- Sana söylediğimde olabildiğince sert çek.
- My grandmother was pulling up weeds in her backyard.
- Büyükannem avlusundaki otları çekiyordu.
- I had one of my wisdom teeth pulled out last week.
- Geçen hafta yirmilik dişlerimden birini çektirdim.
- Sami and Layla seemed like two magnets pulling towards each other.
- Sami ve Layla birbirlerini çeken iki mıknatıs gibiydiler.
- Reindeer can be trained to pull sleds.
- Ren geyikleri kızakları çekmek için eğitilebilir.
- He had his tooth pulled.
- O dişini çektirdi.
- Tom pulled up a chair and sat down.
- Tom bir sandalye çekti ve oturdu.
- Pull the curtain back.
- Perdeyi geri çek.
- Tom pulled the fire alarm.
- Tom yangın alarmını çekerek çalıştırdı.
- Pull it out.
- Dışarı çekin.
- Tom pulled the arrow out of Mary's leg.
- Tom oku Mary'nin bacağından çekti.
- She pulled her car up at the gate.
- Arabasını kapının önüne çekti.
- Tom grabbed Mary's arm and pulled her towards the door.
- Tom, Mary'nin kolunu tuttu ve onu kapıya doğru çekti.
- Who's pulling the strings behind the scenes?
- Perde arkasındaki ipleri kim çekiyor?
- Reindeer pull Santa's sleigh.
- Ren geyikleri Noel Baba'nın kızağını çeker.
- I had a tooth pulled out.
- Bir dişimi çektirdim.
- I had a tooth pulled out last week.
- Geçen hafta bir dişimi çektirdim.
- Sami pulled Layla's hair.
- Sami, Leyla'nın saçını çekti.
- Tom pulled Mary out of the quicksand.
- Tom Mary'yi bataklığın içinden çekip çıkardı.
- He pulled my shirt.
- Gömleğimi çekti.
- Tom pulled his knees up to his chest.
- Tom dizlerini göğsüne kadar çekti.
- Tom suggested we help you pull weeds.
- Tom yabani ot çekmenize yardım etmemizi önerdi.
- Tom pulled into his driveway.
- Tom özel araba yoluna çekti.
- Tom pulled the blanket over his head.
- Tom battaniyeyi kafasının üzerine çekti.
- Investigators couldn't find who pulled the trigger.
- Müfettişler tetiği kimin çektiğini bulamadı.
- She pulled my shirt.
- Gömleğimi çekti.
- She pulled her sweater on.
- Kazağını çekti.
- The naughty boys kept egging on their friend to pull the girl's hair.
- Yaramaz çocuklar kızın saçını çekmesi için arkadaşlarını kışkırtmaya devam ettiler.
- Don't pull the plug yet.
- Fişi henüz çekme.
- Tom pulled a muscle.
- Tom'un kası çekildi.
- Pull up a chair.
- Bir sandalye çek.
- No matter what you do, don't pull this rope.
- Ne yaparsan yap, bu ipi çekme.
- We're going to pull it.
- Çekeceğiz.
- I held the gun, but I never pulled the trigger.
- Silah tuttum, ama tetiği asla çekmedim.
- Mary pulled her knees up to her chest and rested her chin on them.
- Mary dizlerini göğsüne çekti ve çenesini onlara dayadı.
- Grass doesn't grow faster if you pull it.
- Çekersen çimenler daha hızlı büyümez.
- I am pulling my own hair!
- Kendi saçımı çekiyorum!
- I'm not pulling out her teeth.
- Dişlerini çekmeyeceğim.
- Tom pulled the door closed.
- Tom kapıyı çekerek kapattı.
- Sami pulled Layla's hair.
- Sami, Layla'nın saçını çekti.
- The girl is pulling her mom's hair.
- Kız annesinin saçını çekiyor.
- Tom pulled into the gas station and turned off his engine.
- Tom benzin istasyonuna çekti ve motorunu kapattı.
- Tom pulled out a knife.
- Tom bir bıçak çekti.
- Tom pulled his knees up to his chest.
- Tom dizlerini göğsüne çekti.
- Tom pulled a chair over and sat down.
- Tom bir sandalyeyi çekti ve oturdu.
- Pull your pants up.
- Pantolonunu yukarı çek.
- She pulled the door open.
- O, kapıyı çekerek açtı.
- Tom pulled the door closed and locked it.
- Tom kapıyı çekip kapattı ve kilitledi.
- Don't pull another rope.
- Başka ipi çekmeyin.
- I'm not pulling out their teeth.
- Ben onların dişlerini çekmiyorum.
- You don't pull any punches.
- Yumruklarını hiç çekmiyorsun.
- You should've gone to the dentist to have that tooth pulled out.
- O dişi çektirmek için dişçiye gitmeliydin.
- Stop pulling my hair!
- Saçımı çekmekten vazgeç!
- He pulled the rope.
- O ipi çekti.
- Stop pulling your sister's hair.
- Kız kardeşinin saçını çekmeyi durdur.
- He had his tooth pulled.
- Dişini çektirdi.
- Pull it down.
- Onu aşağıya çek.
- Tom pulled his shirt up over his head.
- Tom gömleğini başının üzerine çekti.
- Tom pulled Mary's hair.
- Tom, Mary'nin saçını çekti.
- Tom, stop pulling my hair!
- Tom, saçımı çekmeyi kes!
- The dentist pulled out his decayed tooth.
- Dişçi onun çürük dişini çekti.
- The dentist pulled out his decayed tooth.
- Diş hekimi onun çürük dişini çekti.
- I pulled the car over to the side of the road.
- Arabayı yolun kenarına çektim.
- Don't pull another rope.
- Başka ip çekme.
- We're going to pull it.
- Onu çekeceğiz.
- She had her tooth pulled.
- O, dişini çektirdi.
- Tom pulled the doors shut.
- Tom kapıları çekerek kapattı.
- You have to wait for the right time to pull the switch.
- Anahtarı çekmek için doğru zamanı beklemek zorundasın.
- I'm not pulling out their teeth.
- Dişlerini çekmeyeceğim.
- Tom pulled the door closed and locked it.
- Tom kapıyı çekerek kapattı ve onu kilitledi.
- Tom pulled up a chair.
- Tom bir sandalye çekti.
- He caught my hand and pulled me to the second floor.
- Elimi yakaladı ve beni ikinci kata çekti.
- I didn't pull the trigger.
- Tetiği ben çekmedim.
Show More (175)
|
| 2 |
pull |
girmek |
v. |
|
- Tom pulled into the gas station and turned off his engine.
- Tom benzin istasyonuna girdi ve motoru kapattı.
- Tom's car just pulled into the parking lot.
- Tom'un arabası az önce park yerine girdi.
- Tom pulled into the parking lot.
- Tom park yerine girdi.
- Tom's car just pulled into the parking lot.
- Tom'un arabası sadece park yerine girdi.
- Tom pulled into a gas station.
- Tom benzin istasyonuna girdi.
- I saw Tom's car pull into the driveway.
- Tom'un arabasını garaj yoluna girerken gördüm.
- Tom pulled into the parking lot.
- Tom otoparka girdi.
- Tom saw a car pull into the driveway.
- Tom garaj yoluna bir arabanın girdiğini gördü.
- Tom's car has just pulled into the driveway.
- Tom'un arabası az önce garaj yoluna girdi.
- Tom saw a car pull into the driveway.
- Tom garaj yoluna giren bir araba gördü.
- Tom pulled into a gas station.
- Tom bir benzin istasyonuna girdi.
- Tom pulled into his driveway.
- Tom garaj yoluna girdi.
- Tom is pulling into the parking lot right now.
- Tom şu anda otoparka giriyor.
- Tom pulled out into the traffic.
- Tom trafiğin içine girdi.
- Tom pulled into the gas station.
- Tom benzin istasyonuna girdi.
Show More (12)
|
| 3 |
pull |
gelmek |
v. |
|
- If we pull out all the stops, I believe that this reform process can be successfully completed.
- Elimizden gelen her şeyi yaparsak, bu reform sürecinin başarıyla tamamlanabileceğine inanıyorum.
- Pull as hard as you can when I tell you.
- Sana söylediğimde elinden geldiğince şiddetli çek.
- We pulled it off.
- Biz üstesinden geldik.
- Tom might pull it off.
- Tom bunun üstesinden gelebilir.
- I think you'll pull through.
- Bence üstesinden geleceksin.
- Do you think Tom can pull it off?
- Sizce Tom bunun üstesinden gelebilir mi?
- I heard a car pull up.
- Bir arabanın geldiğini duydum.
- Tom tried his best to pull himself together.
- Tom kendini toparlamak için elinden geleni yaptı.
Show More (5)
|
| 4 |
pull |
toplamak |
v. |
|
- He is expected to pull a lot of votes.
- Çok sayıda oy toplaması bekleniyor.
- Iraq must pull itself together.
- Irak kendini toparlamalıdır.
- Pull yourself together.
- Kendini toparla.
- You must pull yourself together and face up to life.
- Kendini toparlamalı ve hayatla yüzleşmelisin.
Show More (1)
|
| 5 |
pull |
kenara çekmek (araba) |
v. |
|
- Tom pulled the curtain aside.
- Tom perdeyi kenara çekti.
- He pulled aside to let a truck pass.
- Bir kamyonun geçmesine izin vermek için kenara çekti.
- Tom was going 50 over the speed limit when the police pulled him over.
- Polis onu kenara çektiğinde Tom hız sınırının 50 kat üzerinde gidiyordu.
- A Californian policeman pulled a car over and spoke to the driver.
- Bir Kaliforniya polisi bir arabayı kenara çekti ve sürücüyle konuştu.
Show More (1)
|
| 6 |
pull |
başarmak |
v. |
|
- Tom doesn't think we can pull this off.
- Tom bunu başarabileceğimizi düşünmüyor.
- Tom is the only man in the world that can pull this off.
- Tom dünyada bu işi başarabilecek tek adam.
- Tom doesn't think we can pull this off.
- Tom bunu başarabileceğimizi sanmıyor.
- We can't pull this off without Tom.
- Tom olmadan bunu başaramayız.
Show More (1)
|
| 7 |
pull |
çekilmek |
v. |
|
- He pulled away as I was about to hug him.
- Ben ona sarılmak üzereyken geri çekildi.
- This is a really important point, and one where Parliament and the Commission can now pull in the same direction.
- Bu gerçekten önemli bir nokta ve Parlamento ile Komisyon'un artık aynı yöne çekilebileceği bir nokta.
Show More (-1)
|
| 8 |
pull |
çekim |
n. |
|
- How strong is the gravitational pull of the Earth?
- Dünya'nın yer çekimi ne kadar güçlüdür?
- She couldn't resist the pull of maternal love.
- Anne sevgisinin çekimine karşı koyamıyordu.
Show More (-1)
|
| 9 |
pull |
yolmak |
v. |
|
- Tom suggested that we help you pull weeds.
- Tom yabani otları yolmana yardım etmemizi önerdi.
- It's his job to pull the weeds in the garden.
- Bahçedeki yabani otları yolmak onun işi.
Show More (-1)
|
| 10 |
pull |
almak |
v. |
|
- Tom pulled Mary into his arms.
- Tom, Mary'yi kollarının arasına aldı.
- I pulled into the gas station for gas.
- Benzin almak için benzin istasyonuna girdim.
Show More (-1)
|
| 11 |
pull |
kalkmak (araba) |
v. |
|
- The bus has just pulled out.
- Otobüs yeni kalktı.
- The bus has just pulled out.
- Otobüs az önce kalktı.
Show More (-1)
|
| 12 |
pull |
koparmak |
v. |
|
- How did you pull that off?
- Onu nasıl kopardın?
- He pulled up the weeds and threw them away.
- Kötü otları kopardı ve onları attı.
Show More (-1)
|
| 13 |
pull |
(planlanan şeyi) iptal etmek |
v. |
|
- We decided to pull the conference.
- Konferansı iptal etmeye karar verdik.
Show More (-2)
|
| 14 |
pull |
tırmanış |
n. |
|
- It's a long pull up to the peak.
- Zirveye kadar uzun bir tırmanış var.
Show More (-2)
|
| 15 |
pull |
doğrultmak |
v. |
|
- He was barely able to pull himself to his feet.
- Güç bela ayaklarının üzerinde doğrulabildi.
Show More (-2)
|
| 16 |
pull |
çevirmek (iş) |
v. |
|
- He wouldn't pull a stunt like that, would he?
- Böyle bir numara çevirmez, değil mi?
Show More (-2)
|
| 17 |
pull |
çekme |
n. |
|
- Why don't you give a pull on the rope?
- Şu halatı bir çeksen olmaz mı?
Show More (-2)
|
| 18 |
pull |
çekicilik |
n. |
|
- His political achievements gave him a lot of pull.
- Siyasi başarıları ona büyük bir çekicilik kazandırmıştır.
Show More (-2)
|
| 19 |
pull |
(germe vb. kaynaklı) kas yaralanması |
n. |
|
- He couldn't attend training due to a pull.
- Kas yaralanması nedeniyle antrenmana katılamadı.
Show More (-2)
|
| 20 |
pull |
(golf, kriket) top çekme |
n. |
|
- If your feet are misaligned, it might cause a pull.
- Ayaklarınız yanlış hizalanmışsa, bu durum top çekme durumuna neden olabilir.
Show More (-2)
|
| 21 |
pull |
nefes çekme |
n. |
|
- He took a long pull at his pipe.
- Piposundan uzunca bir nefes çekti.
Show More (-2)
|
| 22 |
pull |
ip |
n. |
|
- The pull on the trunk suddenly came loose.
- Bagajdaki ip aniden gevşedi.
Show More (-2)
|
| 23 |
pull |
tavlamak |
v. |
|
- I bet I can pull a girl before you do.
- Bahse girerim senden önce bir kızı tavlayabilirim.
Show More (-2)
|
| 24 |
pull |
(kas) incitmek |
v. |
|
- I pulled a muscle, so I won't be playing tomorrow.
- Bir kasımı incittim, bu yüzden yarın oynayamayacağım.
Show More (-2)
|
| 25 |
pull |
doldurmak |
v. |
|
- Do you mind pulling me a lager?
- Bana bir bira doldurur musun?
Show More (-2)
|
| 26 |
pull |
kürek çekmek |
v. |
|
- There were four men pulling the boat.
- Teknede kürek çeken dört adam vardı.
Show More (-2)
|
| 27 |
pull |
çıkarmak |
v. |
|
- He pulled off his t-shirt and threw it in the laundry basket.
- Tişörtünü çıkarıp çamaşır sepetine attı.
Show More (-2)
|
| 28 |
pull |
(körling taşı) ilerleme |
n. |
|
- This would be the best way to pull this project out of the rut it is currently stuck in and make real progress.
- Bu projeyi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmanın ve gerçek bir ilerleme kaydetmenin en iyi yolu bu olacaktır.
Show More (-2)
|
| 29 |
pull |
hareket etmek |
v. |
|
- This is a really important point, and one where Parliament and the Commission can now pull in the same direction.
- Bu gerçekten önemli bir noktadır ve Parlamento ile Komisyon'un artık aynı yönde hareket edebileceği bir noktadır.
Show More (-2)
|
| 30 |
pull |
güç |
n. |
|
- Pull with all your force.
- Tüm gücünle çek.
Show More (-2)
|
| 31 |
pull |
çekiştirmek |
v. |
|
- Don't pull my sleeve.
- Gömleğimin kolunu çekiştirme.
Show More (-2)
|
| 32 |
pull |
gerilim |
n. |
|
- Pull your head out of your ass!
- Gerçekleri gör!
Show More (-2)
|
| 33 |
pull |
kökünden sökmek |
v. |
|
- Pull the plant up by the roots.
- Bitkiyi köklerinden sökerek çekiniz.
Show More (-2)
|
