pull - Englisch Türkisch Sätze
The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.

Englisch Türkisch
pull çekmek v.
  • He pulled me into the closet and said, 'Be quiet!'
  • Beni dolabın içine çekerek, "Sessiz ol!" dedi.
  • I had my wisdom teeth pulled out.
  • Yirmilik dişlerimi çektirdim.
  • Is your car strong enough to pull a caravan?
  • Arabanız bir karavanı çekecek kadar güçlü mü?
Show More (192)
pull girmek v.
  • Tom pulled into the parking lot.
  • Tom park yerine girdi.
  • Tom saw a car pull into the driveway.
  • Tom garaj yoluna bir arabanın girdiğini gördü.
  • Tom saw a car pull into the driveway.
  • Tom garaj yoluna giren bir araba gördü.
Show More (11)
pull gelmek v.
  • Tom might pull it off.
  • Tom bunun üstesinden gelebilir.
  • I think you'll pull through.
  • Bence üstesinden geleceksin.
  • I heard a car pull up.
  • Bir arabanın geldiğini duydum.
Show More (2)
pull toplamak v.
  • He is expected to pull a lot of votes.
  • Çok sayıda oy toplaması bekleniyor.
  • Iraq must pull itself together.
  • Irak kendini toparlamalıdır.
  • Pull yourself together.
  • Kendini toparla.
Show More (1)
pull başarmak v.
  • Tom doesn't think we can pull this off.
  • Tom bunu başarabileceğimizi düşünmüyor.
  • Tom doesn't think we can pull this off.
  • Tom bunu başarabileceğimizi sanmıyor.
  • Tom is the only man in the world that can pull this off.
  • Tom dünyada bu işi başarabilecek tek adam.
Show More (1)
pull kenara çekmek (araba) v.
  • Tom was going 50 over the speed limit when the police pulled him over.
  • Polis onu kenara çektiğinde Tom hız sınırının 50 kat üzerinde gidiyordu.
  • He pulled aside to let a truck pass.
  • Bir kamyonun geçmesine izin vermek için kenara çekti.
  • Tom pulled the curtain aside.
  • Tom perdeyi kenara çekti.
Show More (1)
pull kalkmak (araba) v.
  • Our bus pulled up right on time.
  • Otobüsümüz tam zamanında kalktı.
  • The bus has just pulled out.
  • Otobüs az önce kalktı.
  • The bus has just pulled out.
  • Otobüs yeni kalktı.
Show More (0)
pull almak v.
  • This person may also pull credit reports on prospects and compile listings of available rental property.
  • Bu kişi ayrıca potansiyel müşteriler hakkında kredi raporları alabilir ve mevcut kiralık mülklerin listelerini derleyebilir.
  • Tom pulled Mary into his arms.
  • Tom, Mary'yi kollarının arasına aldı.
  • I pulled into the gas station for gas.
  • Benzin almak için benzin istasyonuna girdim.
Show More (0)
pull çekilmek v.
  • He pulled away as I was about to hug him.
  • Ben ona sarılmak üzereyken geri çekildi.
  • This is a really important point, and one where Parliament and the Commission can now pull in the same direction.
  • Bu gerçekten önemli bir nokta ve Parlamento ile Komisyon'un artık aynı yöne çekilebileceği bir nokta.
Show More (-1)
pull çekme n.
  • Why don't you give a pull on the rope?
  • Şu halatı bir çeksen olmaz mı?
  • You can only use Normal mode (Pull) subscriptions.
  • Yalnızca Normal mod (Çekme) aboneliklerini kullanabilirsiniz.
Show More (-1)
pull çekim n.
  • How strong is the gravitational pull of the Earth?
  • Dünya'nın yer çekimi ne kadar güçlüdür?
  • She couldn't resist the pull of maternal love.
  • Anne sevgisinin çekimine karşı koyamıyordu.
Show More (-1)
pull yolmak v.
  • It's his job to pull the weeds in the garden.
  • Bahçedeki yabani otları yolmak onun işi.
  • Tom suggested that we help you pull weeds.
  • Tom yabani otları yolmana yardım etmemizi önerdi.
Show More (-1)
pull ip n.
  • The pull on the trunk suddenly came loose.
  • Bagajdaki ip aniden gevşedi.
Show More (-2)
pull (kas) incitmek v.
  • I pulled a muscle, so I won't be playing tomorrow.
  • Bir kasımı incittim, bu yüzden yarın oynayamayacağım.
Show More (-2)
pull tırmanış n.
  • It's a long pull up to the peak.
  • Zirveye kadar uzun bir tırmanış var.
Show More (-2)
pull doğrultmak v.
  • He was barely able to pull himself to his feet.
  • Güç bela ayaklarının üzerinde doğrulabildi.
Show More (-2)
pull çevirmek (iş) v.
  • He wouldn't pull a stunt like that, would he?
  • Böyle bir numara çevirmez, değil mi?
Show More (-2)
pull çıkarmak v.
  • He pulled off his t-shirt and threw it in the laundry basket.
  • Tişörtünü çıkarıp çamaşır sepetine attı.
Show More (-2)
pull nefes çekme n.
  • He took a long pull at his pipe.
  • Piposundan uzunca bir nefes çekti.
Show More (-2)
pull tavlamak v.
  • I bet I can pull a girl before you do.
  • Bahse girerim senden önce bir kızı tavlayabilirim.
Show More (-2)
pull doldurmak v.
  • Do you mind pulling me a lager?
  • Bana bir bira doldurur musun?
Show More (-2)
pull kürek çekmek v.
  • There were four men pulling the boat.
  • Teknede kürek çeken dört adam vardı.
Show More (-2)
pull (planlanan şeyi) iptal etmek v.
  • We decided to pull the conference.
  • Konferansı iptal etmeye karar verdik.
Show More (-2)
pull çekicilik n.
  • His political achievements gave him a lot of pull.
  • Siyasi başarıları ona büyük bir çekicilik kazandırmıştır.
Show More (-2)
pull (germe vb. kaynaklı) kas yaralanması n.
  • He couldn't attend training due to a pull.
  • Kas yaralanması nedeniyle antrenmana katılamadı.
Show More (-2)
pull (golf, kriket) top çekme n.
  • If your feet are misaligned, it might cause a pull.
  • Ayaklarınız yanlış hizalanmışsa, bu durum top çekme durumuna neden olabilir.
Show More (-2)
pull hareket etmek v.
  • This is a really important point, and one where Parliament and the Commission can now pull in the same direction.
  • Bu gerçekten önemli bir noktadır ve Parlamento ile Komisyon'un artık aynı yönde hareket edebileceği bir noktadır.
Show More (-2)
pull çekiştirmek v.
  • Don't pull my sleeve.
  • Gömleğimin kolunu çekiştirme.
Show More (-2)
pull koparmak v.
  • How did you pull that off?
  • Onu nasıl kopardın?
Show More (-2)