|
- I managed to convince her to leave her husband.
- Onu kocasından ayrılmaya ikna etmeyi başardım.
- Moreover, no one can convince me that it is economically necessary.
- Ayrıca hiç kimse beni bunun ekonomik açıdan gerekli olduğuna ikna edemez.
- How can we convince you to restore state aid?
- Sizi devlet yardımını yeniden sağlamaya nasıl ikna edebiliriz?
- I hope that the debate will convince a few more people.
- Umarım bu tartışma birkaç kişiyi daha ikna eder.
- We have to convince people that it is essential to accord a single, full and complete personality to the Union.
- İnsanları, Birliğe tek, tam ve eksiksiz bir kişilik kazandırmanın elzem olduğuna ikna etmeliyiz.
- You will have to convince the public.
- Kamuoyunu ikna etmeniz gerekecek.
- We need cooperation and interoperability to create a market which can convince the consumers.
- Tüketicileri ikna edebilecek bir pazar yaratmak için işbirliğine ve birlikte çalışabilirliğe ihtiyacımız var.
- Why in this task of rethinking Europe was it so necessary to convince ourselves of its difficulty?
- Avrupa'yı yeniden düşünme görevinde kendimizi bunun zorluğuna ikna etmek neden bu kadar gerekliydi?
- We too have a responsibility to convince people of this historic task.
- Bizlerin de insanları bu tarihi göreve ikna etme sorumluluğumuz var.
- It will take a bit more than that to convince people.
- İnsanları ikna etmek için bundan biraz daha fazlası gerekecektir.
- These two points are not enough, however, to convince us to vote in favour of this report.
- Ancak bu iki nokta, bizi bu rapor lehinde oy kullanmaya ikna etmek için yeterli değildir.
- That also convinces me - and I think we in this House are all agreed on this - that a simple ban is not enough.
- Bu da beni, ve sanırım bu Mecliste hepimiz bu konuda hemfikiriz, basit bir yasağın yeterli olmadığına ikna ediyor.
- You can and must convince the States which have the most doubts.
- En çok şüphe duyan Devletleri ikna edebilirsiniz ve etmelisiniz de.
- You can and must convince the States which have the most doubts.
- En çok şüphesi olan Devletleri ikna edebilirsiniz ve etmelisiniz.
- I see that I have failed in my attempt to convince you that some progress has indeed been made.
- Görüyorum ki sizi gerçekten de bazı ilerlemeler kaydedildiğine ikna etme çabamda başarısız oldum.
- The Spanish Presidency wants it, of course; let us also convince everyone else that it is much needed.
- İspanya Dönem Başkanlığı elbette bunu istiyor; biz de diğer herkesi bunun çok gerekli olduğuna ikna edelim.
- Only then will we be able to convince our citizens that liberalisation is a good thing.
- Ancak o zaman vatandaşlarımızı serbestleşmenin iyi bir şey olduğuna ikna edebiliriz.
- We need to do quite a lot in the future in order to convince people that the funds are being properly used.
- İnsanları fonların doğru kullanıldığına ikna etmek için gelecekte çok şey yapmamız gerekiyor.
- Moreover, no one can convince me that it is economically necessary.
- Dahası, kimse beni bunun ekonomik açıdan gerekli olduğuna ikna edemez.
- We can only convince people externally that we are applying budgetary rigour if we can demonstrate it internally.
- Dışarıdaki insanları bütçe titizliği uyguladığımıza ancak içeride bunu gösterebilirsek ikna edebiliriz.
- This too could help to convince a young farmer or two not to abandon the mountains.
- Bu da bir ya da iki genç çiftçiyi dağları terk etmemeye ikna etmeye yardımcı olabilir.
- This is not about creating a new form of disguised protectionism which would not convince anyone.
- Bu, kimseyi ikna etmeyecek yeni bir örtülü korumacılık biçimi yaratmakla ilgili değildir.
- In order to convince us, your report should have been more precise.
- Bizi ikna edebilmek için raporunuzun daha kesin olması gerekirdi.
- We must convince the Indonesians that political solutions are the only way to settle these political conflicts.
- Endonezyalıları bu siyasi çatışmaları çözmenin tek yolunun siyasi çözümler olduğuna ikna etmeliyiz.
- If we can convince both sides of this, then we can really build a new future.
- Eğer her iki tarafı da bu konuda ikna edebilirsek, o zaman gerçekten yeni bir gelecek inşa edebiliriz.
- Yet in order to convince people, and to reassure them, we will have to get it right.
- Yine de insanları ikna etmek ve onlara güven vermek için bunu doğru yapmamız gerekecek.
- I hope that the examples I have listed convince you that our work has not been successful.
- Umarım sıraladığım örnekler çalışmalarımızın başarılı olmadığı konusunda sizi ikna eder.
- We must convince our counterparts, especially our Russian counterparts, that this makes sense.
- Muhataplarımızı, özellikle de Rus muhataplarımızı bunun mantıklı olduğuna ikna etmeliyiz.
- In my opinion, it is better to convince than to constrain.
- Bana göre, ikna etmek kısıtlamaktan daha iyidir.
- No doubt it will take a very unambiguous vote in this House to convince them of the need to overcome their lethargy.
- Hiç şüphe yok ki bu Meclis'te yapılacak çok net bir oylama onları uyuşukluklarını aşmaları gerektiğine ikna edecektir.
- We must, however, convince the Council tomorrow, as the Council has produced shoddy work.
- Ancak Konsey'i yarın ikna etmeliyiz, zira Konsey kalitesiz bir çalışma ortaya koymuştur.
- Even more importantly, we must convince the consumer that our decisions are well-founded.
- Daha da önemlisi, tüketiciyi kararlarımızın sağlam temellere dayandığına ikna etmeliyiz.
- No one can convince me that we have got it right at present.
- Hiç kimse beni şu anda bu işi doğru yaptığımıza ikna edemez.
- We need cooperation and interoperability to create a market which can convince the consumers.
- Tüketicileri ikna edebilecek bir pazar yaratmak için iş birliğine ve birlikte çalışabilirliğe ihtiyacımız var.
- The first is to convince the United Nations not to change the rules once the game has begun.
- Birincisi, Birleşmiş Milletler'i oyun başladıktan sonra kuralları değiştirmemeye ikna etmektir.
- We need the big picture to be put in place to convince people what the nature of this historic project is of.
- İnsanları bu tarihi projenin niteliğine ikna etmek için büyük resmin ortaya konmasına ihtiyacımız var.
- You have to convince a very large majority of them to get a qualified majority.
- Nitelikli bir çoğunluk elde etmek için çok büyük bir çoğunluğu ikna etmeniz gerekir.
- I trust that this unfortunate situation will make this need clearer and convince those who disagree.
- Bu talihsiz durumun bu ihtiyacı daha da netleştireceğine ve aynı fikirde olmayanları ikna edeceğine inanıyorum.
- I would like to convince you of their importance.
- Sizi bunların önemi konusunda ikna etmek istiyorum.
- The problem is the occupation and how to convince, how to impose a solution on Israel and how to help Palestine.
- Sorun işgal ve nasıl ikna edileceği, İsrail'e nasıl bir çözüm empoze edileceği ve Filistin'e nasıl yardım edileceğidir.
- We too have a responsibility to convince people of this historic task.
- Bizim de insanları bu tarihi görev konusunda ikna etme sorumluluğumuz var.
- Clearly, two years ago, my arguments and political endeavours were not strong enough to convince the House.
- Açıkçası, iki yıl önce argümanlarım ve siyasi çabalarım Meclisi ikna edecek kadar güçlü değildi.
- Let us not forget that we have to convince the people that enlargement is in their interests.
- İnsanları genişlemenin kendi çıkarlarına olduğuna ikna etmemiz gerektiğini unutmayalım.
- You don't have to convince me of that.
- Beni buna ikna etmek zorunda değilsin.
- How long did it take Tom to convince Mary to do that?
- Tom'un Mary'yi buna ikna etmesi ne kadar sürdü?
- It was hard for me to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmek benim için zor oldu.
- It was difficult to convince him to cancel the trip.
- Onu geziyi iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
- Tom won't be so difficult to convince.
- Tom'un ikna edilmesi o kadar zor olmayacak.
- Tom is the one I really have to convince.
- Gerçekten ikna etmem gereken kişi Tom.
- I must convince Tom to come.
- Tom'u gelmesi için ikna etmeliyim.
- Tom couldn't convince Mary to go to the dance with him.
- Tom, Mary'yi onunla dansa gitmeye ikna edemedi.
- You don't need to convince me.
- Beni ikna etmene gerek yok.
- She was asked to convince him to get his son to paint the house.
- Oğlunun evi boyaması için onu ikna etmesi istendi.
- Tom couldn't convince Mary that she had made a mistake.
- Tom, Mary'yi bir hata yaptığına ikna edemedi.
- How did you convince Tom to wash your car for you?
- Tom'u sizin yerinize arabanızı yıkamaya nasıl ikna ettin?
- I have to convince them to come.
- Onları gelmeye ikna etmeliyim.
- I have to convince her to come.
- Onu gelmeye ikna etmeliyim.
- She couldn't convince him to accept the bribe.
- Rüşveti kabul etmesi için onu ikna edemedi.
- How did you convince Tom to help us paint the barn?
- Tom'u ahırı boyamamıza yardım etmesi için nasıl ikna ettin?
- It wasn't easy to convince her.
- Onu ikna etmek kolay olmadı.
- You must convince Tom to stop smoking.
- Sigarayı bırakması için Tom'u ikna etmelisin.
- Tom couldn't convince Mary that she was wrong.
- Tom, Mary'yi hatalı olduğuna ikna edemedi.
- What do the rest of us have to do to convince you?
- Geri kalanımız seni ikna etmek için ne yapmak zorunda?
- Okay, we'll convince them.
- Tamam, onları ikna edeceğiz.
- Tom knew that he wasn't likely be able to convince Mary to help him.
- Tom, Mary'yi kendisine yardım etmeye ikna edemeyeceğini biliyordu.
- I can't convince her.
- Ben onu ikna edemem.
- What can I say to convince you?
- Seni ikna etmek için ne söyleyebilirim?
- You've got to convince Tom to stay.
- Tom'u kalması için ikna etmek zorundasın.
- You can talk until you're blue in the face, but you'll never convince me.
- Morarana kadar konuşabilirsin ama beni asla ikna edemezsin.
- My neighbour is annoyed with me because he could not convince me to buy his old car from him.
- Komşum beni eski arabasını ondan almama ikna edemediği için bana kızdı.
- It wasn't easy to convince Tom to leave.
- Tom'u gitmeye ikna etmek kolay olmadı.
- How can I convince you to do that?
- Bunu yapman için seni nasıl ikna edebilirim?
- I tried in vain to convince her.
- Onu ikna etmek için boşuna uğraştım.
- It'll be hard to convince Tom to go with us.
- Tom'u bizimle gelmeye ikna etmek zor olacak.
- I don't need to convince Tom.
- Tom'u ikna etmem gerekmiyor.
- No reason could convince him.
- Hiçbir sebep onu ikna edemezdi.
- It is hard to convince John.
- John'u ikna etmek zor.
- What's it going to take to convince you to help us?
- Seni bize yardım etmeye ikna etmek için ne gerekiyor?
- Tom couldn't convince Mary.
- Tom, Mary'yi ikna edemedi.
- How long did it take for you to convince Tom to help?
- Tom'u yardıma ikna etmen ne kadar sürdü?
- Can you think of anything that I could say to convince Tom to stay?
- Tom'u kalmaya ikna etmek için söyleyebileceğim herhangi bir şey düşünebiliyor musun?
- Tom could probably never convince Mary to try bungee jumping.
- Tom muhtemelen Mary'yi bungee jumping yapmaya asla ikna edemezdi.
- His arguments don't convince me.
- İddiaları beni ikna etmiyor.
- Tom might be able to convince Mary to go to Boston with him.
- Tom, Mary'yi onunla Boston'a gitmeye ikna edebilir.
- It wasn't easy to convince Tom to leave.
- Tom'u ayrılmaya ikna etmek kolay değildi.
- I tried really hard to convince Tom do to that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek için çok uğraştım.
- I needed time to convince her.
- Onu ikna etmek için zamana ihtiyacım vardı.
- I'd appreciate it if you'd help me convince Tom to help us.
- Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmeme yardımcı olursan memnun olurum.
- Tom could convince Mary to do that.
- Tom Mary'yi bunu yapmaya ikna edebilir.
- Tom never for one instant thought of trying to convince Mary to do that.
- Tom, Mary'yi buna ikna etmeyi bir an bile düşünmedi.
- I imagine that Tom will eventually convince Mary to let him buy a new motorcycle.
- Sanırım sonunda Tom Mary'yi ona yeni bir motorsiklet aldırmak için ikna edecek.
- How will you convince Tom to stay?
- Tom'u kalmaya nasıl ikna edeceksin?
- Did you convince Fadil?
- Fadıl'ı ikna ettin mi?
- There wasn't a way to convince him.
- Onu ikna etmek için bir yol yoktu.
- Do you really think Tom can convince Mary to do that?
- Gerçekten, Tom'un Mary'yi bunu yapmaya ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- Tom couldn't convince Mary to come back home.
- Tom, Mary'yi eve dönmeye ikna edemedi.
- It was difficult for Tom to convince Mary to do that.
- Tom'un Mary'yi bunu yapması için ikna etmesi zordu.
- It wasn't difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor değildi.
- Tom was hard to convince.
- Tom'u ikna etmek zordu.
- Tom doesn't have to convince me of that.
- Tom'un beni buna ikna etmesine gerek yok.
- Tom might be able to convince Mary to help us.
- Tom, Mary'yi bize yardım etmesi için ikna edebilir.
- You won't be able to convince Tom.
- Tom'u ikna edemeyeceksin.
- How did you convince Tom to go to Boston with you?
- Tom'u seninle Boston'a gitmeye nasıl ikna ettin?
- How did you convince Tom to sing?
- Şarkı söylemesi için Tom'u nasıl ikna ettin?
- I don't know what I can say to Tom to convince him to help us.
- Tom'u bize yardım etmeye ikna etmek için ona ne söyleyebilirim bilmiyorum.
- It'll be hard to convince Tom to go with us.
- Tom'u bizimle gitmesi için ikna etmek zor olacak.
- Were you able to convince Tom to help us?
- Tom'u bize yardım etmeye ikna edebildin mi?
- How will you convince Tom to help us?
- Tom'u bize yardım etmesi için nasıl ikna edeceksin?
- Tom wasn't able to convince Mary to do that.
- Tom Mary'yi onu yapmak için ikna edemedi.
- Maybe this will convince you.
- Belki bu seni ikna eder.
- I'd hoped to convince you to stay a little longer.
- Seni biraz daha kalmaya ikna etmeyi umuyordum.
- It'll be hard to convince Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmamaya ikna etmek zor olacak.
- Tom might be able to convince Mary to do that.
- Tom onu yapması için Mary'yi ikna edebilir.
- I tried really hard to convince Tom to stop doing that.
- Tom'u bunu yapmayı bırakması için ikna etmeye çok uğraştım.
- Okay, we'll convince them.
- Tamam, onları ikna ederiz.
- It was easy for me to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmek benim için kolay oldu.
- Tom might be able to convince Mary to help us.
- Tom bize yardım etmesi için Mary'yi ikna edebilir.
- Tom knew that he wasn't likely be able to convince Mary to help him.
- Tom, Mary'yi ona yardım etmesi için ikna edemeyeceğini biliyordu.
- Let's see if I can convince Tom to do the job.
- Bakalım Tom'u işi yapmaya ikna edebilecek miyim?
- Do you really think you can convince Tom to do that?
- Gerçekten Tom'u buna ikna edebileceğini mi düşünüyorsun?
- There must be a way we can convince Tom to work for us.
- Tom'u bizim için çalışmaya ikna etmenin bir yolu olmalı.
- I couldn't convince Tom lend me the money I needed.
- İhtiyacım olan parayı bana ödünç vermesi için Tom'u ikna edemedim.
- It'll be difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olacak.
- It wasn't easy to convince Tom to donate money.
- Tom'u para bağışı yapmaya ikna etmek kolay değildi.
- I have to convince people to do that.
- İnsanları onu yapmaya ikna etmek zorundayım.
- I think I could convince Tom to put you on the list.
- Tom'u seni listeye koyması için ikna edebileceğimi düşünüyorum.
- It's hard to convince Jonathan.
- Jonathan'ı ikna etmek zordur.
- We need to convince Tom to come.
- Tom'u gelmesi için ikna etmemiz gerekiyor.
- This will hardly convince anyone.
- Bu neredeyse hiç kimseyi ikna etmeyecek.
- It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmeye ikna etmek neredeyse imkansız.
- You can talk until you're blue in the face, but you'll never convince me.
- Bitap düşene kadar konuşabilirsin ama beni asla ikna edemeyeceksin.
- How can we convince Tom that it wasn't his fault?
- Tom'u bunun onun hatası olmadığı konusunda nasıl ikna edebiliriz?
- It wasn't that hard to convince Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etmek o kadar da zor değildi.
- Were you able to convince Tom to help?
- Tom'u yardım etmeye ikna edebildin mi?
- We'll convince her.
- Onu ikna edeceğiz.
- It'll be difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek zor olacak.
- Did you manage to convince Fadil?
- Fadıl'ı ikna edebildin mi?
- I hope I can convince Tom to help us.
- Umarım Tom'u bize yardım etmesi için ikna edebilirim.
- Sami wanted to convince everybody that he was dead.
- Sami herkesi öldüğüne ikna etmek istedi.
- I'm the one who has to do that if I can't convince someone else to do it.
- Bunu yapmak için başkasını ikna edemezsem bunu yapmak zorunda olan kişi benim.
- It wasn't hard to convince Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmamaya ikna etmek zor olmadı.
- How did you convince your parents to let you stay home from school?
- Annenle babanı okuldan evde kalmana nasıl ikna ettin?
- She couldn't convince him to go home.
- Onu eve gitmeye ikna edemedi.
- Tom did everything he could to convince Mary.
- Tom, Mary'yi ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- How long did it take Tom to convince Mary to do that?
- Tom'un Mary'yi bunu yapmaya ikna etmesi ne kadar sürdü?
- What we have to do is convince Tom.
- Yapmamız gereken Tom ikna etmek.
- This will hardly convince anyone.
- Bu neredeyse kimseyi ikna etmeyecektir.
- I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca öğrenmeye ikna etmek için daha fazla zaman harcamak istemedim.
- I'll convince him not to go.
- Gitmemesi için onu ikna edeceğim.
- It was hard for me to convince Tom to do that.
- Tom'u onu yapması için ikna etmem zordu.
- Tom couldn't convince Mary that she had made a mistake.
- Tom Mary'yi hata yaptığına ikna edemedi.
- It'll be hard to convince Tom to sing.
- Tom'u şarkı söylemeye ikna etmek zor olacak.
- Maybe you can convince Tom to do that, but I doubt it.
- Belki Tom'u buna ikna edebilirsin, ama bundan şüpheliyim.
- Tom is the one I really have to convince.
- Tom gerçekten ikna etmek zorunda olduğum kişi.
- How did you convince Tom not to leave?
- Tom'u gitmemeye nasıl ikna ettiniz?
- It was easy for Tom to convince Mary to help him.
- Tom'un Mary'yi ona yardım etmeye ikna etmesi kolay oldu.
- Tom couldn't convince Mary to accept his money.
- Tom, Mary'yi onun parasını kabul etmeye ikna edemedi.
- I shouldn't have wasted my time trying to convince Tom to change his mind.
- Tom'u fikrini değiştirmeye ikna etmek için zamanımı boşa harcamamalıydım.
- Were you able to convince Tom to do that?
- Tom'u bunu yapmaya ikna edebildin mi?
- How will you convince Tom to stay?
- Tom'u kalmak için nasıl ikna edeceksin?
- I can't convince them.
- Onları ikna edemem.
- I don't need to convince them.
- Onları ikna etmeme gerek yok.
- It wasn't easy to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmek kolay olmadı.
- I'm the one who has to do that if I can't convince someone else to do it.
- Başkasını ikna edemezsem bunu yapmak zorunda olan benim.
- Do you really think Tom can convince Mary to help him?
- Gerçekten Tom'un Mary'yi yardım etmeye ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- You can convince people of only their own opinions.
- İnsanları sadece kendi fikirlerine ikna edebilirsiniz.
- It'll be difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmek zor olacak.
- Tom couldn't convince everyone.
- Tom herkesi ikna edemedi.
- It will be hard to convince the owner to sell his house.
- Ev sahibini evini satmaya ikna etmek zor olacak.
- I couldn't convince Tom to help.
- Tom'u yardım etmesi için ikna edemedim.
- It might be possible to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmeye ikna etmek mümkün olabilir.
- Who do we have to convince?
- Kimi ikna etmemiz gerekiyor?
- How are we going to convince Tom?
- Tom'u nasıl ikna edeceğiz?
- It'll be hard to convince them.
- Onları ikna etmek zor olacak.
- What would you say to convince him to buy one?
- Onu bir tane almaya ikna etmek için ne söylerdin?
- It'll be hard to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek zor olacak.
- Do you really think you can convince Tom to buy that for you?
- Tom'un bunu senin için almaya ikna edebileceğini gerçekten düşünüyor musun?
- Do you really think Tom can convince Mary to do that?
- Tom'un Mary'yi buna ikna edebileceğini gerçekten düşünüyor musun?
- I have to convince people to do that.
- İnsanları bunu yapmaya ikna etmeliyim.
- I'm sure it'll be easy to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmenin kolay olacağından eminim.
- She couldn't convince him to buy her a new car.
- Kendisine yeni bir araba satın alması için onu ikna edemedi.
- How did you convince Tom to wash your car for you?
- Tom'u aracınızı sizin için yıkamaya nasıl ikna ettin?
- It wasn't easy to convince Tom not to do that.
- Tom'u onu yapmamaya ikna etmek kolay değildi.
- I didn't think Tom would be able to convince Mary to stop doing that.
- Tom'un Mary'yi bunu yapmayı bırakmaya ikna edebileceğini düşünmemiştim.
- Your arguments do not convince me.
- İddialarınız beni ikna etmiyor.
- I have to convince Tom to go with us.
- Tom'u bizimle gelmeye ikna etmeliyim.
- Tom knew Mary wouldn't be able to convince anybody.
- Tom Mary'nin kimseyi ikna edemeyeceğini biliyordu.
- How did you convince Tom to do that?
- Tom'u bunu yapmaya nasıl ikna ettin?
- I don't need to convince her.
- Onu ikna etmeye ihtiyacım yok.
- Tom won't be that hard to convince.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacak.
- How did you convince her?
- Onu nasıl ikna ettin?
- Tom couldn't convince Mary to buy his car.
- Tom Mary'yi arabasını almaya ikna edemedi.
- It was easy for me to convince Tom to do that.
- Tom'u onu yapmaya ikna etmem kolaydı.
- It is hard to convince Jack.
- Jack'i ikna etmek zor.
- He tried in vain to convince them of his innocence.
- Onları masum olduğuna ikna etmek için boşuna uğraştı.
- It'll be difficult to convince Tom to help us clean the garage.
- Tom'u garajı temizlememize yardım etmesi için ikna etmek zor olacak.
- I don't need to convince Tom.
- Tom'u ikna etmeme gerek yok.
- Tom wasn't able to convince Mary to do that.
- Tom, Mary'yi bunu yapmaya ikna edemedi.
- Write down the facts needed to convince other people.
- Başka insanları ikna etmek için gerekli olan bilgileri yazın.
- Tom didn't need to convince me.
- Tom'un beni ikna etmesine gerek yoktu.
- How did you convince Tom?
- Tom'u nasıl ikna ettin?
- Will you please talk to Tom and try to convince him to help?
- Lütfen Tom'la konuşup yardımcı olması için ikna etmeye uğraşır mısınız?
- It wasn't hard to convince Tom not to do that.
- Tom'u onu yapmamaya ikna etmek zor değildi.
- Tom might be able to convince Mary to sing.
- Tom, Mary'yi şarkı söylemeye ikna edebilir.
- How can I convince you to do that?
- Seni bunu yapmaya nasıl ikna edebilirim?
- Do you really think Tom can convince Mary to go to the dance with him?
- Gerçekten Tom'un Mary'yi onunla dansa gitmeye ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- Tom knew that he wasn't going to be able to convince Mary to help him.
- Tom, Mary'yi kendisine yardım etmeye ikna edemeyeceğini biliyordu.
- How did you convince him?
- Onu nasıl ikna ettin?
- I don't think I'll be able to convince Tom to do that.
- Tom'u onu yapmaya ikna edebileceğimi düşünmüyorum.
- Nobody will convince me otherwise.
- Kimse beni aksi yönde ikna edemez.
- She couldn't convince him to come back home.
- Eve geri gelmesi için onu ikna edemedi.
- I couldn't convince Tom lend me the money I needed.
- Tom'u ihtiyacım olan parayı vermeye ikna edemedim.
- I found it difficult to convince her.
- Onu ikna etmekte zorlandım.
- It's going to be difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olacak.
- What do I have to say to convince you?
- Seni ikna etmek için ne söylemem gerekiyor?
- Do you really think you can convince Tom to help you?
- Tom'u sana yardım etmesi için ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- What do the rest of us have to do to convince you?
- Seni ikna etmek için geri kalanımızın ne yapması gerekiyor?
- How did you convince Tom not to leave?
- Tom'u ayrılmamaya nasıl ikna ettin?
- I can't convince Tom.
- Tom'u ikna edemem.
- What do I have to say to convince you?
- Seni ikna etmek için ne söylemek zorundayım?
- How can we convince Tom that it wasn't his fault?
- Tom'u bunun onun hatası olmadığına nasıl ikna edebiliriz?
- I think I could convince Tom to put you on the list.
- Sanırım Tom'u seni listeye koymaya ikna edebilirim.
- Sami wanted to convince everybody that he was dead.
- Sami herkesi ölü olduğuna ikna etmek istedi.
- One doesn't convince through violence.
- Kimse şiddet yoluyla ikna edilemez.
- We didn't manage to convince him.
- Biz onu ikna etmeyi başaramadık.
- Tom won't be that easy to convince.
- Tom'u ikna etmek o kadar kolay olmayacak.
- I'm not sure that I can convince Tom.
- Tom'u ikna edebileceğimden emin değilim.
- I'll do everything in my power to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek için elimden geleni yapacağım.
- I might be able to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna edebilirim.
- It'll be hard to convince him.
- Onu ikna etmek zor olacak.
- It's not me you have to convince.
- İkna etmek zorunda olduğun ben değilim.
- I did the best I could to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek için elimden geleni yaptım.
- I'd appreciate it if you'd help me convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmeme yardım ederseniz çok memnun olurum.
- Tom is the only one likely to be able to convince Mary to do that.
- Tom muhtemelen onu yapması için Mary'yi ikna edebilecek tek kişi.
- You know how hard it can be to convince Tom to do anything.
- Tom'u herhangi bir şey yapmaya ikna etmenin ne kadar zor olabileceğini biliyorsun.
- It's very unlikely that Tom will be able to convince Mary to do that.
- Tom'un Mary'yi buna ikna etmesi pek mümkün değil.
- Whoever wants to marry her must first convince her father.
- Onunla evlenmek isteyen öncelikle onun babasını ikna etmelidir.
- How did you convince Tom to give you so much money?
- Tom'u size bu kadar çok para vermeye nasıl ikna ettiniz?
- Maybe I can convince Tom to talk to Mary.
- Belki de Mary'le konuşması için Tom'u ikna edebilirim.
- We'll convince them.
- Onları ikna edeceğiz.
- You won't be able to convince Tom to stop doing that.
- Tom'u onu yapmayı bırakması için ikna edemeyeceksin.
- One doesn't convince through violence.
- Kimse kimseyi şiddet yoluyla ikna edemez.
- It was difficult to convince him to cancel the trip.
- Onu yolculuğu iptal etmesi için ikna etmek zordu.
- I might be able to convince Tom to cooperate.
- Tom'u işbirliği yapmaya ikna edebilirim.
- There wasn't a way to convince him.
- Onu ikna etmenin bir yolu yoktu.
- Were you able to convince Tom of these facts?
- Tom'u bu gerçeklere ikna edebildin mi?
- It's hard to convince Jonathan.
- Jonathan'ı ikna etmek zor.
- Tom knew that he wasn't going to be able to convince Mary to help him.
- Tom, Mary'yi ona yardım etmesi için ikna edemeyeceğini biliyordu.
- I don't need to convince him.
- Onu ikna etmeme gerek yok.
- How did Tom convince Mary to marry him?
- Tom Mary'yi evlenmeye nasıl ikna etti?
- The question is how do we convince Tom.
- Asıl soru Tom'u nasıl ikna edeceğimiz.
- Were you able to convince Tom to help?
- Tom'u yardım etmeye ikna edebildiniz mi?
- It won't be so difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacaktır.
- You won't be able to convince Tom to stop doing that.
- Tom'u bunu yapmaktan vazgeçmeye ikna edemezsin.
- I might be able to convince Tom to sing.
- Tom'u şarkı söylemeye ikna edebilirim.
- Franklin convinces France to help Americans.
- Franklin, Fransa'yı Amerikalılara yardım etmeye ikna eder.
- You aren't likely to be able to convince Tom to do that, are you?
- Muhtemelen Tom'u bunu yapmaya ikna edemeyeceksin, değil mi?
- Do you really think you can convince Tom to help you?
- Gerçekten Tom'u sana yardım etmeye ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- Did you convince Tom?
- Tom'u ikna ettin mi?
- If anybody could convince Tom, it would be Mary.
- Tom'u ikna edebilecek biri varsa, o da Mary'dir.
- I can't convince her.
- Onu ikna edemem.
- How did you convince him?
- Onu nasıl ikna ettiniz?
- Sami wanted to convince the jury that he didn't do that.
- Sami jüriyi bunu yapmadığına ikna etmek istedi.
- Tom couldn't convince Mary to buy his car.
- Tom arabasını satın alması için Mary'yi ikna edemedi.
- Do you really think you can convince Tom to buy you that?
- Tom'u sana bunu almaya ikna edebileceğini gerçekten düşünüyor musun?
- It won't be so difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacak.
- Do you really think you can convince Tom to do that?
- Tom'u bunu yapmaya gerçekten ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- Tom didn't have to convince me.
- Tom'un bizi ikna etmesi gerekmiyordu.
- How will you convince Tom to lend you the money you need?
- İhtiyacın olan parayı sana vermesi için Tom'u nasıl ikna edeceksin?
- I need to convince people to help us.
- İnsanları bize yardım etmeleri için ikna etmeliyim.
- It took a long time for me to convince him that I was right.
- Onu haklı olduğuma ikna etmem uzun zaman aldı.
- It's my job to convince you.
- Seni ikna etmek benim işim.
- How did you convince Tom to help us paint the barn?
- Tom'un ahırı boyamamıza yardım etmeye nasıl ikna ettin?
- I tried really hard to convince Tom to stop doing that.
- Tom'u bunu yapmayı bırakmaya ikna etmek için gerçekten çok uğraştım.
- I managed to convince Dad that we organize the reception at home.
- Resepsiyonu evde düzenlememiz için babamı ikna etmeyi başardım.
- It wasn't that hard to convince Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etmek o kadar zor değildi.
- Did you manage to convince Tom to help you?
- Tom'u sana yardım etmesi için ikna etmeyi başardın mı?
- It'll be hard to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmek zor olacak.
- He couldn't convince her of her mistake.
- Onu hata yaptığına ikna edemedi.
- I don't know what I can say to Tom to convince him to help us.
- Bize yardım etmeye ikna etmek için Tom'a ne söyleyebileceğimi bilmiyorum.
- How did you convince Tom to sing?
- Tom'u şarkı söylemeye nasıl ikna ettin?
- Tom couldn't convince Mary to do that.
- Tom, Mary'yi buna ikna edemedi.
- I didn't think Tom would be able to convince Mary to stop doing that.
- Tom'un Mary'yi bunu yapmayı bırakmaya ikna edebileceğini sanmıyordum.
- Did you manage to convince Tom?
- Tom'u ikna edebildin mi?
- It was not easy to convince him.
- Onu ikna etmek kolay olmadı.
- Tom made no attempt to convince Mary that he was innocent.
- Tom, Mary'yi masum olduğuna ikna etmek için hiçbir girişimde bulunmadı.
- She couldn't convince him to buy her a new car.
- Onu yeni bir araba almaya ikna edemedi.
- How did Tom convince you to come?
- Tom gelmen için seni nasıl ikna etti?
- She couldn't convince him to ride a horse.
- Onu ata binmeye ikna edemedi.
- You won't be able to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna edemeyeceksin.
- The question is how do we convince Tom.
- Soru Tom'u nasıl ikna edeceğimizdir.
- She couldn't convince him to write a song for her.
- Onu kendisi için bir şarkı yazmaya ikna edemedi.
- How did Tom convince you to come?
- Tom seni gelmeye nasıl ikna etti?
- Do you think you could convince Tom to volunteer?
- Sence Tom'u gönüllü olmaya ikna edebilir misin?
- How will you convince Tom to lend you the money you need?
- Tom'u ihtiyacın olan parayı sana ödünç vermeye nasıl ikna edeceksin?
- We couldn't convince him of his mistakes.
- Hataları konusunda onu ikna edemedik.
- How did you convince Tom to give you so much money?
- Tom'u sana bu kadar çok para vermeye nasıl ikna ettin?
- Tom wasn't able to convince Mary do that.
- Tom Mary'yi bunu yapmaya ikna edemedi.
- She couldn't convince him to go home.
- Onu eve gitmesi için ikna edemedi.
- I hope I can convince Tom to help us.
- Umarım Tom'u bize yardım etmeye ikna edebilirim.
- We have to convince Tom to stay here.
- Tom'u burada kalması için ikna etmek zorundayız.
- Tom couldn't convince Mary to go home.
- Tom Mary'yi eve gitmesi için ikna edemedi.
- I think I'll need more time to convince Tom to do that.
- Sanırım Tom'u buna ikna etmek için daha fazla zamana ihtiyacım var.
- Tom couldn't convince Mary to come back home.
- Tom eve geri gelmesi için Mary'yi ikna edemedi.
- It'll be difficult to convince Tom to help us clean the garage.
- Tom'u garajı temizlememize yardım etmeye ikna etmek zor olacak.
- It is hard to convince Jack.
- Jack'i ikna etmek zordur.
- I'm sure it'll be easy to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmenin kolay olacağına eminim.
- Tom knew it was going to be tough to convince Mary to go to the hospital.
- Tom, Mary'yi hastaneye gitmeye ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
- Tom wasn't able to convince Mary to come back home.
- Tom, Mary'yi eve dönmeye ikna edemedi.
- Tom knew Mary wouldn't be able to convince anybody.
- Tom, Mary'nin kimseyi ikna edemeyeceğini biliyordu.
- She couldn't convince him to come back home.
- Onu eve dönmeye ikna edemedi.
- It was easy for Tom to convince Mary to do that.
- Tom'un Mary'yi bunu yapmaya ikna etmesi kolay oldu.
- This alone is enough to convince us.
- Bu tek başına bizi ikna etmek için yeterlidir.
- I'll do everything in my power to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek için elimden gelen her şeyi yapacağım.
- You don't have to convince me of that.
- Onunla ilgili beni ikna etmek zorunda değilsin.
- Whoever wants to marry her must first convince her father.
- Onunla evlenmek isteyen kişi önce babasını ikna etmeli.
- I don't think I can convince Tom to stop doing that.
- Tom'u bunu yapmayı bırakmaya ikna edebileceğimi sanmıyorum.
- It was easy for Tom to convince Mary to do that.
- Tom'un Mary'yi onu yapması için ikna etmesi kolaydı.
- It'll be hard to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmeye ikna etmek zor olacak.
- Were you able to convince Tom to help you wash your car?
- Tom'u arabanı yıkamana yardım etmesi için ikna edebildin mi?
- It was easy for Tom to convince Mary to help him.
- Mary'yi ona yardım etmesi için ikna etmek Tom için kolaydı.
- You need to convince Tom.
- Tom'u ikna etmelisin.
- It's not me you have to convince.
- İkna etmen gereken ben değilim.
- I must convince her.
- Onu ikna etmeliyim.
- He couldn't convince her of her mistake.
- Onu hatası konusunda ikna edemedi.
- Did you manage to convince Tom to do that?
- Tom'u bunu yapmaya ikna edebildin mi?
- The main purpose of propaganda is to convince no matter what.
- Propagandanın temel amacı ne olursa olsun ikna etmektir.
- I imagine that Tom will eventually convince Mary to let him buy a new motorcycle.
- Tom'un sonunda Mary'yi ona yeni bir motosiklet alması için ikna edeceğini hayal ediyorum.
- Tom doesn't have to convince me.
- Tom beni ikna etmek zorunda değil.
- Tom knew it was going to be tough to convince Mary that she was too old to drive.
- Tom, Mary'yi araba kullanmak için çok yaşlı olduğuna ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
- Did you manage to convince Tom to help you?
- Tom'u sana yardım etmeye ikna edebildin mi?
- I want you to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmeye ikna etmeni istiyorum.
- Tom didn't convince everyone.
- Tom herkesi ikna edemedi.
- She couldn't convince him to accept the bribe.
- Onu rüşveti kabul etmeye ikna edemedi.
- Tom couldn't convince Mary to go home.
- Tom, Mary'yi eve gitmeye ikna edemedi.
- Tom wasn't able to convince Mary to come back home.
- Tom Mary'yi eve geri gelmesi için ikna edemedi.
- It was difficult for Tom to convince Mary to do that.
- Tom için Mary'yi bunu yapmaya ikna etmek zordu.
- I must convince Tom.
- Tom'u ikna etmeliyim.
- You won't be able to convince Tom.
- Tom'u ikna edemezsin.
- Tom told Mary not to waste her time trying to convince John to help.
- Tom, Mary'ye John'u yardıma ikna etmek için zamanını boşa harcamamasını söyledi.
- She couldn't convince him to ask for a loan.
- Bir kredi istemesi için onu ikna edemedim.
- Tom won't be so difficult to convince.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacaktır.
- We have to convince Tom to stay here.
- Tom'u burada kalmaya ikna etmeliyiz.
- You have absolutely no idea how hard it was to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin ne kadar zor olduğu hususunda kesinlikle fikrin yok.
- I need to convince people to help us.
- İnsanları bize yardım etmeleri için ikna etmem gerekiyor.
- It's possible that Tom was able to convince Mary to do his laundry for him.
- Tom'un Mary'yi çamaşırlarını yıkaması için ikna etmiş olması mümkün.
- You're the only one who can convince Tom.
- Tom'u ikna edebilecek tek kişi sensin.
- I must convince her.
- Onu ikna etmek zorundayım.
- It might be possible to convince Tom to help us.
- Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmek mümkün olabilir.
- Tom didn't convince me.
- Tom beni ikna etmedi.
- I must convince him.
- Onu ikna etmeliyim.
- Tom is the only one likely to be able to convince Mary to do that.
- Tom, Mary'yi bunu yapmaya ikna edebilecek tek kişi.
- I don't have to convince you.
- Seni ikna etmek zorunda değilim.
- Does Tom really think he can convince Mary to help him?
- Tom gerçekten Mary'yi kendisine yardım etmesi için ikna edebileceğini mi sanıyor?
- How did you convince your parents to let you stay home from school?
- Okuldan sonra evde kalman için ebeveynlerini nasıl ikna ettin?
- How are you going to convince Tom?
- Tom'u nasıl ikna edeceksin?
- It'll be hard to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olacak.
- Maybe I can convince Tom to talk to Mary.
- Belki Tom'u Mary ile konuşmaya ikna edebilirim.
- Tom might be able to convince Mary to go to Boston with him.
- Tom Mary'yi onunla Boston'a gitmesi için ikna edebilir.
- It wasn't easy to convince Tom not to do that.
- Tom'u bunu yapmamaya ikna etmek kolay olmadı.
- Tom couldn't convince Mary to do that.
- Tom Mary'yi bunu yapmaya ikna edemedi.
- We need to convince Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etmeliyiz.
- Write down the facts needed to convince other people.
- Diğer insanları ikna etmek için gereken gerçekleri yazın.
- You won't be able to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna edemezsiniz.
- How long did it take for you to convince Tom to help?
- Tom'u yardım etmeye ikna etmen ne kadar sürdü?
- You aren't likely to be able to convince Tom to do that, are you?
- Tom'u bunu yapmaya ikna edemezsin, değil mi?
- Were you able to convince Tom?
- Tom'u ikna edebildin mi?
- I'm beginning to believe that we'll never be able to convince Tom that he's wrong.
- Tom'u hatalı olduğuna asla ikna edemeyeceğimize inanmaya başlıyorum.
- You must convince Tom to stop smoking.
- Tom'u sigarayı bırakması için ikna etmelisin.
- Can you think of anything that I could say to convince Tom to stay?
- Tom'u kalmaya ikna etmek için söyleyebileceğim bir şey aklına geliyor mu?
- She couldn't convince him to accept a personal check.
- Onu kişisel bir çeki kabul etmeye ikna edemedi.
- It took a long time, but in the end I was able to convince him.
- Uzun zaman aldı ama sonunda onu ikna edebildim.
- I can't convince him.
- Onu ikna edemem.
- Were you able to convince Tom to help you wash your car?
- Tom'u arabanı yıkamana yardım etmeye ikna edebildin mi?
- His arguments don't convince me.
- Onun argümanları beni ikna etmiyor.
- I wish I could figure out how to convince Tom to stay.
- Keşke Tom'u kalmaya nasıl ikna edeceğimi bulabilseydim.
- I'm not sure I can convince Tom.
- Tom'u ikna edebileceğimden emin değilim.
- How did you convince Tom to wash your car for you?
- Tom'u arabanı senin yerine yıkaması için nasıl ikna ettin?
- We'll convince Tom.
- Tom'u ikna edeceğiz.
- It took a long time, but in the end I was able to convince him.
- Bu uzun bir zaman aldı, ama sonunda onu ikna etmeyi başardım.
- I could not convince him of his mistake.
- Hatasıyla ilgili onu ikna edemedim.
- Maybe I can convince Tom to talk to Mary.
- Belki de Tom'u Mary'le konuşmaya ikna edebilirim.
- It wasn't easy to convince Tom to donate money.
- Tom'u bağış yapmaya ikna etmek kolay olmadı.
- She was asked to convince him to get his son or someone else to paint the house.
- Evi boyaması için oğlunu ya da başka birini ikna etmesi istendi.
- Did you manage to convince Tom?
- Tom'u ikna etmeyi başardın mı?
- I don't think I can convince Tom to stop doing that.
- Tom'u onu yapmayı bırakmaya ikna edebileceğimi sanmıyorum.
- You've got to convince Tom to stay.
- Tom'u kalmaya ikna etmelisin.
- She couldn't convince him to ask for a loan.
- Onu borç istemeye ikna edemedi.
- Nobody can convince me otherwise.
- Kimse beni aksi yönde ikna edemez.
- Tom might be able to convince Mary to do that.
- Tom, Mary'yi bunu yapmaya ikna edebilir.
- What we have to do is convince Tom.
- Yapmamız gereken şey Tom'u ikna etmek.
- It won't be so difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek o kadar zor olmayacak.
- I might be able to convince Tom to cooperate.
- Tom'u işbirliği yapması için ikna edebilirim.
- I have to convince them to come.
- Onları gelmeleri için ikna etmek zorundayım.
- I must convince Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etmeliyim.
- I have to convince him to come.
- Onu gelmeye ikna etmeliyim.
- Who do we have to convince?
- Kimi ikna etmek zorundayız?
- Did you manage to convince Tom to do that?
- Tom'u onu yapmaya ikna etmeyi başardın mı?
- I wish I could figure out how to convince Tom to help us.
- Keşke bize yardım etmesi için Tom'u nasıl ikna edeceğimi bulabilsem.
- You need to convince Tom.
- Tom'u ikna etmen gerekiyor.
- You're not likely to be able to convince Tom to do that, are you?
- Muhtemelen Tom'u bunu yapmaya ikna edemeyeceksin, değil mi?
- How did you convince them?
- Onları nasıl ikna ettin?
- Tom thinks Mary can probably convince John to stop doing that.
- Tom, Mary'nin muhtemelen John'u bunu yapmayı bırakmaya ikna edebileceğini düşünüyor.
- We didn't manage to convince him.
- Onu ikna edemedik.
- I want you to convince Tom to help us.
- Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmeni istiyorum.
- I have to convince Tom to go with us.
- Tom'u bizimle gitmesi için ikna etmek zorundayım.
- It wasn't difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olmadı.
- It's unlikely that you'll ever be able to convince him that he's wrong.
- Onu yanıldığına ikna etmeniz mümkün değil.
- Tom couldn't convince Mary to accept his money.
- Tom, Mary'yi parasını kabul etmeye ikna edemedi.
- I tried really hard to convince Tom do to that.
- Tom'u buna ikna etmek için çok uğraştım.
- I could not convince him of his mistake.
- Onu hatası konusunda ikna edemedim.
- That's not the way to convince anyone.
- Kimseyi ikna etmenin yolu bu değil.
- It's very unlikely that you'll be able to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmeniz pek mümkün değil.
- Do you really think you can convince Tom to buy that for you?
- Gerçekten Tom'u sana bunu almaya ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- Tom doesn't have to convince me.
- Tom'un beni ikna etmesi gerekmiyor.
- I found it difficult to convince her.
- Onu ikna etmeyi zor buldum.
- We'll convince her.
- Biz onu ikna edeceğiz.
- I have to convince her to come.
- Gelmesi için onu ikna etmek zorundayım.
- How did you convince Tom to do that?
- Bunu yapması için Tom'u nasıl ikna ettiniz?
- I wish I could figure out how to convince Tom to stay.
- Keşke Tom'u kalması için nasıl ikna edebileceğimi çözebilsem.
- It'll be hard to convince Tom to do that.
- Onu yapmak için Tom ikna etmek zor olacak.
- I don't need to convince her.
- Onu ikna etmeme gerek yok.
- She couldn't convince him to give a speech.
- Onu bir konuşma yapmaya ikna edemedi.
- I don't think I'll be able to convince Tom.
- Tom'u ikna edebileceğimi sanmıyorum.
- Your arguments do not convince me.
- Argümanlarınız beni ikna etmiyor.
- I wish I could figure out how to convince Tom to help us.
- Keşke Tom'u bize yardım etmeye nasıl ikna edeceğimi bulabilseydim.
- Sami can convince anyone of anything.
- Sami herkesi her şeye ikna edebilir.
- How will you convince Tom to help us?
- Tom'dan bize yardım etmeye nasıl ikna edeceksin?
- Tom did everything he could to convince Mary.
- Tom Mary'yi ikna etmek için yapabileceği her şeyi yaptı.
- The question is how do we convince Tom to help us.
- Asıl soru Tom'u bize yardım etmesi için nasıl ikna edeceğimiz.
- How do you think I can convince her to spend more time with me?
- Sizce onu benimle daha fazla zaman geçirmeye nasıl ikna edebilirim?
- Tom didn't have to convince me.
- Tom'un beni ikna etmesine gerek yoktu.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- You're going to have to do better to convince me of that.
- Beni buna ikna etmek için daha iyisini yapman gerekecek.
- This alone is enough to convince us.
- Bu bile bizi ikna etmeye yeter.
- My neighbour is annoyed with me because he could not convince me to buy his old car from him.
- Komşum bana kızgın çünkü eski arabasını ondan almam için beni ikna edemedi.
- Did you convince Fadil?
- Fadil'i ikna ettiniz mi?
- Were you able to convince Tom to do that?
- Tom'u onu yapmaya ikna edebildin mi?
- What must I do to convince you?
- Seni ikna etmek için ne yapmalıyım?
- How did you convince her?
- Onu nasıl ikna ettiniz?
- That's not the way to convince anyone.
- Birini ikna etmenin yolu bu değil.
- How did you convince Tom to go to Boston with you?
- Tom'u seninle Boston'a gelmeye nasıl ikna ettin?
- It'll be hard to convince her.
- Onu ikna etmek zor olacak.
- You don't have to convince me.
- Beni ikna etmek zorunda değilsin.
- How can I convince you?
- Seni nasıl ikna edebilirim?
- I'll convince him not to go.
- Onu gitmemeye ikna ederim.
- It's very unlikely that you'll be able to convince Tom to do that.
- Tom'u onu yapmaya ikna edebileceğiniz çok düşük bir olasılık.
- We'll convince him.
- Onu ikna edeceğiz.
- How do you think Tom will convince Mary to marry him?
- Sizce Tom, Mary'yi kendisiyle evlenmeye nasıl ikna edecek?
- How did you convince Tom to help you?
- Tom'u sana yardım etmeye nasıl ikna ettin?
- I'm beginning to believe that we'll never be able to convince Tom that he's wrong.
- Tom'un hatalı olduğuna asla ikna edemeyeceğimize inanmaya başlıyorum.
- Let's see if I can convince Tom to do the job.
- Tom'u işi yapması için ikna edip edemeyeceğimi görelim.
- I might be able to convince Tom to dance for us.
- Tom'u bizim için dans etmeye ikna edebilirim.
- It wasn't easy to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmeye ikna etmek kolay değildi.
- I couldn't convince Tom.
- Tom'u ikna edemedim.
- How did you manage to convince Tom?
- Tom'u ikna etmeyi nasıl başardın?
- I couldn't convince Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna edemedim.
- No reason could convince him.
- Hiçbir sebep onu ikna edemez.
- It's very unlikely that Tom will be able to convince Mary to do that.
- Tom'un bunu yapması için Mary'yi ikna etmesi pek olası değil.
- I don't think I'll be able to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna edebileceğimi sanmıyorum.
- Do you think you could convince Tom to volunteer?
- Tom'u gönüllü olmaya ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- I told Tom he shouldn't waste his time trying to convince Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi buna ikna etmek için zamanını boşa harcamamasını söyledim.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmaya ikna etmek zor olacak.
- I have to convince him to come.
- Onu gelmesi için ikna etmek zorundayım.
- It'll be hard to convince Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etmek zor olacak.
- Do you really think Tom can convince Mary to go to the dance with him?
- Gerçekten, Tom'un Mary'yi onunla dansa gitmeye ikna edebileceğini düşünüyor musun?
- You have absolutely no idea how hard it was to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin ne kadar zor olduğu hakkında hiçbir fikrin yok.
- How did you convince Tom to help you?
- Tom'u sana yardım etmesi için nasıl ikna ettin?
- You know how hard it can be to convince Tom to do anything.
- Tom'u bir şey yapmaya ikna etmenin ne kadar zor olabildiğini biliyorsun.
- Did you manage to convince Fadil?
- Fadil'i ikna etmeyi başardın mı?
- It's not going to be easy to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek kolay olmayacak.
- It is hard to convince John.
- John'u ikna etmek zordur.
- Tom might be able to convince Mary to sing.
- Tom Mary'yi şarkı söylemeye ikna edebilir.
Show More (470)
|