1 |
distressed |
sıkıntılı |
adj. |
|
- Furthermore, there are often distressing situations among the target groups of this aid.
- Ayrıca bu yardımın hedef grupları arasında sık sık sıkıntılı durumlar yaşanmaktadır.
- Tom was distressed.
- Tom sıkıntılıydı.
- Tom appears distressed.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom is distressed.
- Tom sıkıntılı.
- Tom seems distressed.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom was very distressed.
- Tom çok sıkıntılıydı.
- Jane was distressed.
- Jane sıkıntılıydı.
- Tom seemed to be distressed.
- Tom sıkıntılı görünüyordu.
- Tom seemed distressed.
- Tom sıkıntılı görünüyordu.
- Tom is distressed.
- Tom sıkıntılıdır.
- Tom looks distressed.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- You look distressed.
- Sıkıntılı görünüyorsun.
Show More (9)
|
2 |
distressed |
ıstırap içinde |
adj. |
|
- Because of the shotgun wound the animal was clearly distressed.
- Av tüfeği yarası nedeniyle hayvan açıkça ıstırap içindeydi.
Show More (-2)
|
3 |
distressed |
üzüntülü |
adj. |
|
- My mother is very distressed at the treatment she received from your sales representatives.
- Annem satış temsilcilerinizden gördüğü muameleden dolayı çok üzüntülü.
Show More (-2)
|
4 |
distressed |
antika görünüm için eskitilmiş |
adj. |
|
- We will buy distressed furniture for our authentic 60's rock'n roll bar.
- Otantik 60'lar rock'n roll barımız için bazı eskitilmiş mobilyalar alacağız.
Show More (-2)
|
5 |
distressed |
yoksul |
adj. |
|
- After the financial crisis, many distressed families had to live on the streets.
- Mali krizin ardından birçok yoksul aile sokaklarda yaşamak zorunda kaldı.
Show More (-2)
|