1 |
inner |
iç |
adj. |
|
- The inner life of a soccer player must be fascinating.
- Bir futbolcunun iç dünyası büyüleyici olmalı.
- Criticism should never cause the recipient to lose face, inner dignity, or self-respect.
- Eleştiri hiçbir zaman muhatabın itibarını, iç saygınlığını ya da öz saygısını kaybetmesine neden olmamalıdır.
- There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Kendinden emin görünüyordu ama iç duyguları oldukça farklıydı.
- I had my wallet stolen from my inner pocket.
- İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.
- Being a loner requires inner struggle with yourself.
- Yalnız olmak kendinle iç mücadeleyi gerektirir.
- Between the inner and outer planets is an asteroid belt.
- İç ve dış gezegenler arasında bir asteroit kuşağı vardır.
- There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir düğme var.
- Between the inner and outer planets is an asteroid belt.
- İç ve dış gezegenler arasında bir asteroit kuşağı bulunur.
Show More (7)
|
2 |
inner |
içsel |
adj. |
|
- The witch doctor who turned inner truth into obsession.
- İçsel gerçeği saplantıya dönüştüren bir büyücü.
- The route to inner peace and happiness is not difficult.
- İçsel huzur ve mutluluğa giden zorlu değil.
- Being a loner requires inner struggle with yourself.
- Yalnız olmak, kendinizle içsel bir mücadele gerektirir.
- Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.
- Müzik içsel yaşamdır ve içsel yaşamı olan biri asla yalnızlık çekmez.
Show More (1)
|
3 |
inner |
merkeze yakın |
adj. |
|
- The house is located in inner London.
- Ev Londra'nın merkezine yakın.
Show More (-2)
|
4 |
inner |
manevi |
adj. |
|
- It took great inner strength to get divorced.
- Boşanmak büyük bir manevi güç gerektirir.
Show More (-2)
|