key - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
key anahtar n.
  • I called my mother as I had forgotten the keys.
  • Anahtarları unuttuğum için annemi aradım.
  • Look at the scale in the key to calculate the distance by using a map.
  • Harita kullanarak mesafeyi hesaplamak için anahtar üzerindeki ölçeğe bakın.
  • Language is an important key in this.
  • Dil bu konuda önemli bir anahtardır.
Show More (652)
key kilit adj.
  • I particularly appreciate the fact that in the key areas the Community method has been adopted as the guiding principle.
  • Kilit alanlarda Topluluk yönteminin yol gösterici ilke olarak benimsenmiş olmasını özellikle takdir ediyorum.
  • Sport is undoubtedly a key area in this respect.
  • Spor bu açıdan şüphesiz kilit bir alan.
  • Building a stronger democratic structure must be a key aspect of development efforts.
  • Daha güçlü bir demokratik yapının inşası, kalkınma çabalarının kilit bir unsuru olmalıdır.
Show More (168)
key temel adj.
  • Let me now turn to some of the key concerns.
  • Şimdi bazı temel endişelere dönmeme izin verin.
  • In 2003, the European Union will have streamlined key policy coordination instruments.
  • Avrupa Birliği 2003 yılında temel politika koordinasyon araçlarını modernize etmiş olacaktır.
  • I agree with the key proposals included in the compromise resolutions that are before us today.
  • Bugün önümüzde bulunan uzlaşma kararlarında yer alan temel önerilere katılıyorum.
Show More (52)
key önemli adj.
  • Confidence is always a key factor in any situation.
  • Güven her zaman her durumda önemli bir faktördür.
  • We should not forget that the severe shortages, which result in many patients dying, remain a key problem.
  • Birçok hastanın ölümüne neden olan ciddi eksikliklerin önemli bir sorun olmaya devam ettiğini unutmamalıyız.
  • The proposal by the Committee on Legal Affairs and the Internal Market improves the directive on key points.
  • Hukuk İşleri ve İç Pazar Komitesi'nin önerisi önemli noktalarda direktifi geliştirmektedir.
Show More (50)
key tuş n.
  • I dismantled the keys from the keyboard to clean it.
  • Temizlemek için klavyenin tuşlarını söktüm.
  • Use the left and right keys to tilt up and down, maintain balance, and overcome obstacles like wooden blocks.
  • Yukarı ve aşağı eğilmek, dengeyi sağlamak ve tahta bloklar gibi engelleri aşmak için sol ve sağ tuşları kullanın.
  • The keys of the piano are yellow due to age.
  • Piyanonun tuşları yaştan dolayı sararmış.
Show More (9)
key en önemli adj.
  • We know that the key brake on this expansion is the lack of confidence, particularly amongst consumers.
  • Bu genişlemenin önündeki en önemli frenin, özellikle tüketiciler arasındaki güven eksikliği olduğunu biliyoruz.
  • We are, after all, the region's key trading partner.
  • Ne de olsa biz bölgenin en önemli ticaret ortağıyız.
  • That is the key difference compared with the current states in Europe.
  • Avrupa'daki mevcut devletlerle karşılaştırıldığında en önemli fark budur.
Show More (1)
key cevap anahtarı n.
  • Please don't look at the key before you finish the test.
  • Lütfen testi bitirmeden cevap anahtarına bakmayın.
  • Don't forget to make an answer key.
  • Bir cevap anahtarı hazırlamayı unutmayın.
  • Don't forget to make an answer key.
  • Bir cevap anahtarı yapmayı unutma.
Show More (0)
key kilit nokta n.
  • The key, of course, is decent State pensions, and funding them is a political choice.
  • Kilit nokta elbette ki makul devlet emeklilik maaşlarıdır ve bunların finansmanı siyasi bir tercihtir.
  • The key is that we are talking about regular personnel.
  • Burada kilit nokta, düzenli personelden bahsediyor olmamızdır.
  • The key, of course, is decent State pensions, and funding them is a political choice.
  • Elbette ki kilit nokta, makul devlet emeklilik maaşlarıdır ve bunların finanse edilmesi siyasi bir tercihtir.
Show More (0)
key perde n.
  • It'll be difficult for me to sing this song in that key.
  • Bu şarkıyı o perdeden söylemek benim için zor olur.
  • I can't sing this song in that key.
  • Bu şarkıyı o perdede söyleyemem.
Show More (-1)
key delik n.
  • I bought a 17 key clarinet from a local music shop.
  • Yerel bir müzik dükkanından 17 delikli bir klarnet aldım.
Show More (-2)
key (ufak ve düz) ada n.
  • The famous actor bought an island from the Florida keys.
  • Ünlü aktör Florida adalarından bir ada satın aldı.
Show More (-2)
key takımına (galibiyet) kazandırmak v.
  • George keyed the match with five scores.
  • George takımına maçı beş sayı ile kazandırdı.
Show More (-2)
key zımparalamak v.
  • If you key your walls before the plaster, it will be more durable.
  • Duvarlarınızı sıvadan önce zımparalarsanız daha dayanıklı olur.
Show More (-2)
key (ana) ton n.
  • The piece is composed with a tune in the key of E major.
  • Parça Mi majör tonunda bir melodi ile bestelenmiştir.
Show More (-2)
key ana adj.
  • A key focus of its activities is developing small and medium-sized businesses.
  • Faaliyetlerinin ana odak noktalarından biri küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesidir.
Show More (-2)
key tuşlamak v.
  • You cannot key in numbers because the NumLock LED is off.
  • NumLock LED'i kapalı olduğu için rakamları tuşlayamazsın.
Show More (-2)
key klavye n.
  • His fingers ran swiftly over the keys.
  • Parmakları klavyenin üzerinde hızla hareket etti.
Show More (-2)