|
- Everyone should rule their own life.
- Herkes kendi hayatını yönetmeli.
- John barely talks about his life as a soldier.
- John askerlik hayatından çok az bahsediyor.
- Life is full of new surprises.
- Hayat yeni sürprizlerle doludur.
- In political life, people are used to reading between the lines.
- Siyasi hayatta insanlar satır aralarını okumaya alışkındır.
- The value of human life must be preserved and not destroyed.
- İnsan hayatının değeri korunmalı ve yok edilmemelidir.
- My mother died of Parkinson's disease and I watched the long-term degeneration of her life.
- Annem Parkinson hastalığından öldü ve hayatının uzun vadeli dejenerasyonunu izledim.
- This is a very positive sign of parliamentary life.
- Bu parlamenter hayatın çok olumlu bir işaretidir.
- It is all the institutions together that give life to the European Union.
- Avrupa Birliği'ne hayat veren tüm bu kurumlardır.
- Perhaps it is because I was an engineer in my previous life.
- Belki de önceki hayatımda mühendis olduğum içindir.
- In my previous life, I worked for the Flemish Minister for Employment.
- Önceki hayatımda Flaman İstihdam Bakanı için çalışıyordum.
- This fight is about the inviolability of human life as the highest value in our democracy.
- Bu mücadele, demokrasimizdeki en yüksek değer olan insan hayatının dokunulmazlığı ile ilgilidir.
- Let us have the courage to look at life as it is.
- Hayata olduğu gibi bakma cesaretine sahip olalım.
- But this agreement, like everything else in life, can be improved.
- Ancak hayattaki diğer her şey gibi bu anlaşma da geliştirilebilir.
- It was an appalling decision in that the toll in human life was so great.
- İnsan hayatına verilen zararın bu kadar büyük olması dehşet verici bir karardı.
- They lost their childhood and Amina may now lose her life.
- Çocukluklarını kaybettiler ve Amina şimdi hayatını kaybedebilir.
- This instrumentalisation of incipient human life is morally completely unacceptable.
- Yeni başlayan insan hayatının bu şekilde araçsallaştırılması ahlaki açıdan tamamen kabul edilemezdir.
- Now I am penniless, a poor pensioner, but I am happy because I have enjoyed my life.
- Şimdi beş parasızım, fakir bir emekliyim ama mutluyum çünkü hayatımdan zevk aldım.
- We have so many examples of that in life today.
- Bugün hayatın içinde bunun pek çok örneğine sahibiz.
- Mass-scale political strikes regularly bring life in Bangladesh to a standstill.
- Büyük çaplı siyasi grevler Bangladeş'te hayatı düzenli olarak durma noktasına getiriyor.
- We know that there are antagonisms and conflicting interests and priorities in political life.
- Siyasi hayatta karşıtlıklar, çatışan çıkarlar ve öncelikler olduğunu biliyoruz.
- This meant that women were to go out to work and to take part in political life.
- Bu, kadınların çalışmak ve siyasi hayata katılmak için dışarı çıkmaları anlamına geliyordu.
- This fund could be used to finance new infrastructures to integrate women into public life.
- Bu fon, kadınların kamusal hayata entegre edilmesine yönelik yeni altyapıların finanse edilmesi için kullanılabilir.
- The problem is too often treated as an unfortunate and natural part of life.
- Bu sorun çoğu zaman hayatın talihsiz ve doğal bir parçası olarak ele alınmaktadır.
- And it is also why we should not make life difficult for our entrepreneurs by overburdening them with legislation.
- Ayrıca bu yüzden girişimcilerimizin hayatını mevzuatla aşırı yükleyerek zorlaştırmamalıyız.
- The saving of a life is a disinterested action, taken with no reward in mind.
- Bir hayatın kurtarılması, hiçbir ödül düşünülmeden gerçekleştirilen, çıkar gözetmeyen bir eylemdir.
- Had it saved just one asbestos worker's life, it would have been worth it.
- Sadece bir asbest işçisinin hayatını kurtarmış olsaydı, buna değerdi.
- We really do have to change the nature of these relationships and fill them with new life over and over again.
- Gerçekten de bu ilişkilerin doğasını değiştirmemiz ve onları tekrar tekrar yeni bir hayatla doldurmamız gerekiyor.
- The Copenhagen summit was a very particular moment in the life of the European Union.
- Kopenhag zirvesi Avrupa Birliği'nin hayatında çok özel bir andı.
- Anyway, it is one of the most important things in life we are dealing with here.
- Her neyse, burada ele aldığımız konu hayattaki en önemli konulardan biridir.
- This is truly the softest type of legislation I have seen in my life.
- Bu gerçekten hayatımda gördüğüm en yumuşak mevzuat türüdür.
- If we ensure that life is breathed into this communication, then we shall be one step closer to the Lisbon strategy.
- Eğer bu iletişime hayat verilmesini sağlarsak, Lizbon stratejisine bir adım daha yaklaşmış olacağız.
- Life exists and its laws are not invented.
- Hayat vardır ve yasaları icat edilmemiştir.
- I do not know if my life is in some way threatened by her words.
- Onun sözleriyle hayatımın bir şekilde tehdit altında olup olmadığını bilmiyorum.
- We must give young people the opportunity to demonstrate active commitment by getting involved in public life.
- Gençlere, kamu hayatına katılarak aktif bağlılık gösterme fırsatı vermeliyiz.
- I make this appeal as someone who has spent his whole life in agriculture and rural development in one way or another.
- Bu çağrıyı, tüm hayatını bir şekilde tarım ve kırsal kalkınma alanında geçirmiş biri olarak yapıyorum.
- They have official cars and dream of recreating life under Mao.
- Resmi arabaları var ve Mao dönemindeki hayatı yeniden yaratmayı hayal ediyorlar.
- We saw fantastic new applications which make life for the disabled better.
- Engelliler için hayatı daha iyi hale getiren harika yeni uygulamalar gördük.
- The National Security Council demonstrates the major role played by the army in political life.
- Milli Güvenlik Kurulu, ordunun siyasi hayatta oynadığı büyük rolü gösterir.
- One life lost due to tobacco is one life too many.
- Tütün nedeniyle kaybedilen bir hayat, çok fazla hayat demektir.
- I would say, in this regard, that the Internet makes life so much easier these days.
- Bu bağlamda, internetin bugünlerde hayatı çok daha kolaylaştırdığını söyleyebilirim.
- The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
- Bunun Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.
- What future life will our children and our children's children have?
- Çocuklarımızın ve çocuklarımızın çocuklarının gelecekte nasıl bir hayatı olacak?
- It has been very beneficial to specify that these are not life insurances referred to in this directive.
- Bunların bu direktifte atıfta bulunulan hayat sigortaları olmadığının belirtilmesi çok faydalı olmuştur.
- This is the plight of desperate people seeking desperate measures to start a new life.
- Bu, yeni bir hayata başlamak için umutsuz önlemler arayan çaresiz insanların kötü durumudur.
- The event changed the taste of everything in my life, but I knew that a good human being is a living one.
- Bu olay hayatımdaki her şeyin tadını değiştirdi ama iyi bir insanın yaşayan bir insan olduğunu biliyordum.
- That is how life is lived there.
- Orada hayat böyle yaşanıyor.
- Now we need to bring it to life.
- Şimdi bunu hayata geçirmemiz gerekiyor.
- The women of Europe must not be forced to choose between professional life and having a family.
- Avrupalı kadınlar iş hayatı ile aile sahibi olmak arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır.
- We are talking about the life or death of people who are very close to us.
- Bize çok yakın olan insanların hayatından ya da ölümünden bahsediyoruz.
- It reminds me of something I frequently experienced in my professional life.
- Bu bana iş hayatımda sıkça yaşadığım bir şeyi hatırlattı.
- In January this year there was an unfortunate case where a man lost his life in this steel factory.
- Bu yılın Ocak ayında bu çelik fabrikasında bir kişinin hayatını kaybettiği talihsiz bir vaka yaşandı.
- This is what divides us, not the body of the person who chooses but the life of those who have no choice.
- Bizi ayıran da budur; seçen kişinin bedeni değil, seçme şansı olmayanların hayatı.
- Mr Camre is risking neither his life nor his freedom in a matter concerning racist statements.
- Bay Camre ırkçı ifadelerle ilgili bir konuda ne hayatını ne de özgürlüğünü riske atmaktadır.
- We really do have to change the nature of these relationships and fill them with new life over and over again.
- Gerçekten de bu ilişkilerin doğasını değiştirmek ve onları tekrar tekrar yeni bir hayatla doldurmak zorundayız.
- This should be an obvious principle and fact of life.
- Bu, hayatın açık bir ilkesi ve gerçeği olmalıdır.
- The death penalty is unethical because it is wrong to take someone else's life.
- İdam cezası etik değildir çünkü bir başkasının hayatını almak yanlıştır.
- Let us put into context the sanctity and the blessedness of each single, individual human life.
- Tek tek her bir insan hayatının kutsallığını ve kutsanmışlığını bir bağlama yerleştirelim.
- One of the good things in this life is that Dante's is not the only comedy; Parliament puts one on from time to time.
- Bu hayattaki iyi şeylerden biri de Dante'nin tek komedi olmamasıdır; Parlamento zaman zaman bir komedi sahneye koyar.
- Who cares about the risks inherent in messing about with life and making artificial changes?
- Hayatla oynamanın ve yapay değişiklikler yapmanın doğasında var olan riskler kimin umurunda?
- This liner, built in France, will sail from England, showing there is some life left in the .
- Fransa'da inşa edilen bu geminin İngiltere'den yola çıkacak olması, Yunanistan'da biraz hayat kaldığını gösteriyor.
- Water, as you know, is life.
- Bildiğiniz gibi su hayattır.
- It is a fact of life that works of art cannot be bought and sold without the intervention of art dealers.
- Sanat eserlerinin, sanat simsarlarının müdahalesi olmadan alınıp satılamayacağı hayatın bir gerçeğidir.
- This rule of law comprises the right to an opportunity to shape one's own life.
- Bu hukukun üstünlüğü, kişinin kendi hayatını şekillendirme fırsatına sahip olma hakkını da içerir.
- This is about research into embryonic stem cells no less, which affects human life in its earliest form.
- Bu, embriyonik kök hücreler üzerine yapılan ve insan hayatını en erken şekliyle etkileyen araştırmalarla ilgilidir.
- This is a fact of life and it is not the biggest problem we are facing.
- Bu hayatın bir gerçeği ve karşı karşıya olduğumuz en büyük sorun da bu değil.
- I am sorry that this is complicated, but life sometimes is complicated.
- Bu durum karmaşık olduğu için üzgünüm, ancak hayat bazen karmaşıktır.
- Mr Gorbachev once said that life punishes those who are late.
- Bay Gorbaçov bir keresinde hayatın geç kalanları cezalandırdığını söylemişti.
- Thankfully, there are other things in life apart from politics.
- Neyse ki hayatta siyaset dışında başka şeyler de var.
- After all, there is more to life than production and consumption.
- Sonuçta, hayatta üretim ve tüketimden daha fazlası var.
- In a word, it could bring its people back to life.
- Tek kelimeyle, halkını yeniden hayata döndürebilir.
- Regrettably, the harsh truth is that the developed world does not place the same value on human life in Africa.
- Maalesef acı gerçek şu ki gelişmiş dünya Afrika'daki insan hayatına aynı değeri vermiyor.
- That is true, and it did not make anyone's life any easier.
- Bu doğru ve kimsenin hayatını kolaylaştırmadı.
- My own wife and family have also been subject to three attacks, which cost the life of a policeman.
- Kendi eşim ve ailem de bir polisin hayatına mal olan üç saldırıya maruz kaldı.
- But we must be clear that there are no vacuums in life.
- Ancak hayatta boşluklar olmadığı konusunda net olmalıyız.
- These people represent 10 % of the population, yet they are excluded from so many walks of life.
- Bu insanlar nüfusun %10'unu temsil etmelerine rağmen hayatın pek çok alanından dışlanmış durumdalar.
- He has displayed great dignity throughout his life and he was not even allowed books in prison.
- Hayatı boyunca büyük bir asalet sergilemiştir ve hapishanede kitap okumasına bile izin verilmemiştir.
- I have devoted years of my life to helping women who had fallen victim to the trafficking in human beings.
- Hayatımın yıllarını insan ticareti mağduru kadınlara yardım etmeye adadım.
- This would make our rapporteur's life considerably easier in the future.
- Bu, raportörümüzün hayatını gelecekte önemli ölçüde kolaylaştıracaktır.
- A number of domestic problems will still remain following membership, for there is a life after the accession date too.
- Üyelikten sonra da bir takım iç sorunlar devam edecektir, çünkü katılım tarihinden sonra da bir hayat vardır.
- The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
- Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.
- I am all in favour of cutting noise and making life more pleasant, peaceful and calm.
- Ben gürültüyü azaltmaktan ve hayatı daha keyifli, huzurlu ve sakin hale getirmekten yanayım.
- In a word, it could bring its people back to life.
- Tek kelimeyle, halkını hayata geri döndürebilir.
- Why should we make life even more difficult for these families?
- Neden bu aileler için hayatı daha da zorlaştıralım?
- Unita must be integrated into democratic life.
- Ünite demokratik hayata entegre edilmelidir.
- At present, democracy is not very well grounded, with political life segregated from civil society.
- Halihazırda demokrasi çok sağlam temellere oturtulmuş değil, siyasi hayat sivil toplumdan ayrılmış durumda.
- Well, I have never heard such dogmatism in my life!
- Hayatımda hiç böyle bir dogmatizm duymadım!
- The enlargement of the European Union in terms of numbers is now a fact of life.
- Avrupa Birliği'nin sayısal olarak genişlemesi artık hayatın bir gerçeği.
- Life brings situations about which it is no pleasure to have to speak.
- Hayat, hakkında konuşmanın hiç de hoş olmadığı durumları beraberinde getirir.
- If Parliament were to reject those two amendments it would make life a lot easier.
- Eğer Parlamento bu iki değişikliği reddederse hayatımız çok daha kolaylaşacaktır.
- Capitalism has applied the concepts of property and commercialisation to life and to natural heritage.
- Kapitalizm, mülkiyet ve ticarileştirme kavramlarını hayata ve doğal mirasa uygulamıştır.
- A violation of the way in which they feel they lead their life as a woman.
- Bir kadın olarak hayatlarını sürdürdüklerini düşündükleri yöntemin çiğnenmesidir.
- I do think that young people's participation in public life is especially important.
- Gençlerin kamu hayatına katılımının özellikle önemli olduğunu düşünüyorum.
- But what are 30 years in the life of a nation?
- Ama bir ulusun hayatında 30 yıl nedir ki?
- I see each new human life as a gift of God.
- Her yeni insan hayatını Tanrı'nın bir armağanı olarak görüyorum.
- Unfortunately, this cost him his life.
- Ne yazık ki bu onun hayatına mal oldu.
- Since then, it has been expanded upon and brought to life.
- O zamandan bu yana, proje genişletildi ve hayata geçirildi.
- Political life is a life of negotiation.
- Siyasi hayat bir müzakere hayatıdır.
- I've never made a vow in my life and after tonight I never will again.
- Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu geceden sonra da bir daha asla yemin etmeyeceğim.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Hayat her gün sana küçük fırsat pencereleri gönderecek.
- This music resounds in my ears and has become the song of my life.
- Bu müzik kulaklarımda çınladı ve hayatımın şarkısı oldu.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Sen ve senin hayatın, bu iki Dünyalı kadının hayatına karşılık.
- If you would know yourself, distinguish between the false appearances of life.
- Kendini tanımak istiyorsan, hayatın sahte görünüşlerini ayırt et.
- This great kid lost his life today.
- Bu harika çocuk bugün hayatını kaybetti.
- I had to make a similar life decision several months back.
- Birkaç ay önce hayatımda ben de benzer bir kritik karar vermek zorunda kaldım.
- So we made a trade - his life for her vessel.
- Yani bir anlaşma yaptık; kadının gemisi karşılığında onun hayatı.
- It's hard returning to normal life after such an event.
- Böyle bir olaydan sonra normal hayata dönmek güç.
- Not everyone's life needs to be like mine.
- Herkesin hayatı benimkine benzemek zorunda değil.
- Not everyone's life is like mine.
- Herkesin hayatı benimki gibi değil.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son verme kararı aldım.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı öyle kötü vurdum ki gerçekten hayatımı kurtardı.
- I've lived a colorful life; I was a drug addict and an alcoholic.
- Renkli bir hayatım oldu; uyuşturucu bağımlısı ve alkoliktim.
- We never had a normal life since you chose him.
- Onu seçtiğinden beridir normal bir hayat yaşayamadık.
- And that was why I made a huge decision in my life.
- İşte bu yüzden hayatımda çok önemli bir karar verdim.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son vermeye karar verdim.
- If you are single and want to share your life.
- Bekarsanız ve hayatınızı paylaşmak istiyorsanız.
- It is not a crime to want to do better in life.
- Hayatta daha iyisini yapmak istemek suç değildir.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Hayatta çok çaba sarf edenler üzerine bir hikâye işte.
- I was trying so hard to live a life of love.
- Aşk dolu bir hayat yaşamak için çok çabalıyordum.
- And yet this is not the only recent transformation of French country life.
- Fakat bu Fransa kırsal hayatındaki yakın zamanda yaşanan tek değişim değil.
- Stories, much like life, are determined by decisions.
- Hikayeler, tıpkı hayat gibi, kararlarla belirlenir.
- We never had a normal life since you chose him.
- Onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- I just saved your life, a thanks would be nice.
- Az önce hayatını kurtardım, bir teşekkür etsem iyi olurdu.
- You have an idea of how your life is going to turn out.
- Hayatınızın nasıl olacağına dair bir fikriniz var.
- I want to thank President Higgins, and of course, the love of my life, Claire.
- Müdür Higgins'e teşekkür etmek istiyorum ve tabii hayatımın aşkı Claire'e de.
- Washing and cleaning have been an important part of human life since the earliest times.
- Yıkama ve temizlik ilk çağlardan beri insan hayatının önemli bir parçası olmuştur.
- We saved your life, you have to like us.
- Biz senin hayatını kurtardık, sevmek zorundasın bizi.
- It gave me a sense of freedom and desire to explore life.
- Bu bende özgürlük hissi ve hayatı keşfetme arzusu uyandırdı.
- I've never made a vow in my life and after tonight I never will again.
- Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu akşamdan sonra, etmeyeceğim de.
- One life is as sacred as an entire planet.
- Bir hayat bile bütün dünya kadar kutsaldır.
- It's hard returning to normal life after such an event.
- Böyle bir olaydan sonra normal hayata dönmek zor.
- I just saved your life, a thanks would be nice.
- Az önce hayatını kurtardım, bir teşekkür iyi olurdu.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- Hayatınızın koskoca bir kısmını o göremedi.
- But it seems to me that her life was a long meditation on the nothing.
- Ama bana öyle geliyor ki onun hayatı hiçlik üzerine uzun bir meditasyondan ibaretti.
- They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes.
- Bazen basit bir davranışla bir öğrencinin hayatına etki edebilirler.
- It's hard returning to normal life after such an event.
- Böylesine bir olay sonrası normal hayata dönmek zor oluyor.
- In many circumstances in life, false encouragement can be very costly to another person.
- Hayattaki pek çok durumda, hatalı cesaretlendirme öteki kişi için çok pahalıya mal olabilir.
- But it seems to me that her life was a long meditation on the nothing.
- Ama bana öyle geliyor ki onun hayatı hiçlik üzerine uzun bir meditasyondu.
- I've never made a vow in my life and after tonight I never will again.
- Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu geceden sonra da asla etmeyeceğim.
- Life is too short to associate with these types of people.
- Hayat bu tür insanlarla ilişki kurmak için çok kısa.
- I'm telling ya, kid, this is the great life.
- Sana söylüyorum, evlat, bu harika bir hayat.
- I want to thank President Higgins, and of course, the love of my life, Claire.
- Başkan Higgins'e ve tabii ki hayatımın aşkı Claire'e teşekkür etmek istiyorum.
- I had to make a similar life decision several months back.
- Ben de birkaç ay önce hayatta benzer bir seçim yapmak zorunda kalmıştım.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Her gün hayat size küçük fırsat pencereleri gönderecektir.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Her gün hayat size küçük fırsat pencereleri açacaktır.
- I trusted him with my life, with the whole planet.
- Ona hayatım ve tüm gezegen pahasına güvendim.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- Onun senin hayatında bilmediği koca bir bölüm var.
- In life, it's important to distinguish between need and want.
- Hayatta ihtiyaç ve istek arasında ayrım yapmak önemlidir.
- Life is hard enough without not having people to help you.
- Hayat, sana yardım edecek insanlar olmadan da yeterince zor.
- Show her how you can't do certain things anymore in your life.
- Hayatında artık bazı şeyleri nasıl yapamayacağını göster ona.
- I think I may have been a cow in another life.
- Sanırım ben öteki hayatımda bir inektim.
- You get an opportunity every morning to reset your life.
- Her sabah hayatınızı sıfırlama şansınız oluyor.
- And that was why I made a huge decision in my life.
- İşte bu yüzden hayatımda büyük bir karar verdim.
- Various talismans for good luck and money can dramatically change the life of every human being.
- İyi şans ve para için çeşitli tılsımlar her insanın hayatını önemli ölçüde değiştirebilir.
- This music resounds in my ears and has become the song of my life.
- Bu müzik kulaklarımda yankılanıyor ve hayatımın şarkısı haline geldi.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert çarptım ki, gerçekten hayatımı kurtardı.
- So we made a trade - his life for her vessel.
- Biz de o yüzden bir anlaşma yaptık, adamın hayatına karşı kadının gemisi.
- It's like this whole thing suddenly came to life.
- Sanki her şey birdenbire hayata döndü.
- Life is too short to associate with these types of people.
- Hayat bu tür insanlarla arkadaşlık kurmak için çok kısa.
- Just like everything in life, we want things fast.
- Hayattaki her şey gibi, bir şeylerin hızlı olmasını istiyoruz.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Bu iki dünyalı kadının hayatı karşılığında sen ve senin hayatın.
- And yet this is not the only recent transformation of French country life.
- Ancak bu, Fransız taşra hayatındaki son dönemdeki tek dönüşüm değil.
- All of us shall pass away from this life.
- Hepimiz bu hayattan göçüp gideceğiz.
- I made the decision to end my life that day.
- Ben o gün hayatıma son verme kararı vermiştim.
- They trained you your whole life to fight these kinds of odds.
- Hayatınız boyunca sizi bu tür zorluklarla mücadele etmeniz için eğittiler.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzur ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- At least he gave his life for the cause.
- En azından bu uğurda hayatını verdi.
- So we made a trade - his life for her vessel.
- Böylece onun gemisine karşılık adamın hayatı şeklinde bir anlaşma yaptık.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- All your life, you've stood for truth and justice.
- Hayatınız boyunca doğruluk ve adaletten yana oldunuz.
- It gave me a sense of freedom and desire to explore life.
- Bana özgürlük duygusu ve hayatı keşfetme arzusu verdi.
- That was a whole different life.
- Bu bütünüyle farklı bir hayattı.
- This life will fade and pass away.
- Bu hayat solacak ve geçip gidecek.
- If you are single and want to share your life.
- Eğer bekarsanız ve hayatınızı paylaşmak istiyorsanız.
- In many circumstances in life, false encouragement can be very costly to another person.
- Hayattaki pek çok durumda, yok yere başkasını gaza getirmek onun adına çok pahalıya mal olabilir.
- Your body has given life to another human being.
- Bedeniniz başka bir insana hayat verdi.
- Not everyone's life needs to be like mine.
- Herkesin hayatı benimki gibi olmak zorunda değil.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert vurdum ki hakikaten hayatımı kurtardı.
- We never had a normal life since you chose him.
- Sen onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- Her life has taken a different direction since that time.
- Onun hayatı o zamandan sonra farklı bir yön aldı.
- But a person can't live two lives at once.
- Ama bir insan aynı anda iki hayat yaşayamaz.
- They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes.
- Bazen basit bir davranışla öğrencinin hayatını etkileyebilirler.
- Her life has taken a different direction since that time.
- O zamandan beri hayatı farklı bir yön aldı.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Bu da hayatta çok çaba gösterenler üzerine bir hikaye işte.
- All your life, you've stood for truth and justice.
- Hayatın boyunca gerçeğin ve adaletin yanında durdun.
- You've teleported all your life, and nothing's happened.
- Hayatın boyunca ışınlandın ama hiçbir şey olmadı.
- All your life, you've stood for truth and justice.
- Hayatınız boyunca, doğruluk ve adaletin tarafında oldunuz.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Bu size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getiriyor.
- Her life has taken a different direction since that time.
- O günden sonra hayatı farklı bir yöne girdi.
- A healthy, outdoor life, that's all he needs.
- Sağlıklı bir doğa hayatı, tek ihtiyacı olan bu.
- I trusted him with my life, with the whole planet.
- Ona hayatım pahasına, tüm gezegen pahasına güvendim.
- In life, it's important to distinguish between need and want.
- Hayatta istek ve ihtiyacı ayırabilmek önemlidir.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- O senin hayatının büyük bir kısmını kaçırdı.
- I was trying so hard to live a life of love.
- Aşk dolu bir hayat yaşamak için çok uğraştım.
- Lieutenant, all that I need in this life is my family.
- Teğmen, bu hayatta ihtiyacım olan tek şey ailem.
- It gave me a sense of freedom and desire to explore life.
- Bana özgürlük hissi ve hayatı keşfetme arzusu verdi.
- You get an opportunity every morning to reset your life.
- Her sabah hayatınıza sil baştan başlamak bir şansınız oluyor.
- You get an opportunity every morning to reset your life.
- Her sabah hayatınızı sıfırlamak için bir fırsat yakalıyorsunuz.
- You've teleported all your life, and nothing's happened.
- Hayatın boyunca ışınlanıyordun ve hiçbir şey olmadı.
- After the divorce, the two moved on their life.
- Boşanmanın ardından ikili hayatlarına devam etti.
- After the divorce, the two moved on their life.
- Boşanmadan sonra ikisi de hayatlarına devam etti.
- Then do not waste time, for that is what life is made of.
- O zaman, zaman kaybetmeyin, çünkü hayat bundan ibarettir.
- I'm telling ya, kid, this is the great life.
- İnan bana, ufaklık, bu harika bir hayat.
- I think I may have been a cow in another life.
- Başka bir hayatta inek olabileceğimi düşünüyorum.
- Why, my dad spent his whole life at one company.
- Babam tüm hayatını tek bir şirkette geçirdi.
- Still no readings of life forms on the planet surface.
- Hâlâ gezegen yüzeyinde hayat olduğuna dair bir gösterge yok.
- Life is too short to hate one another.
- Hayat birbirimizden nefret etmek için çok kısa.
- I'm telling ya, kid, this is the great life.
- Sana söylüyorum, oğlum, bu hayat harika.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Bu da hayatta çok çabalayanlarla ilgili bir hikaye işte.
- Both you and the team have given me a new life.
- Bana siz ve ekibiniz yeni bir hayat verdiniz.
- Let us not waste time because life is too short.
- Zaman kaybetmeyelim çünkü hayat çok kısa.
- Pim, it's not wrong to want a private life.
- Pim, özel bir hayat istemek yanlış değil.
- I think I may have been a cow in another life.
- Sanırım önceki bir hayatımda inek olmuş olabilirim.
- I felt that these were the last moments of my life.
- Bunların hayatımın son anları olduğunu hissettim.
- Just like everything in life, we want things fast.
- Hayattaki her şey de olduğu gibi, bir şeyler hızla olsun isteriz.
- She wrote a book about her life as a dancer.
- O bir dansçı olarak hayatı hakkında bir kitap yazdı.
- He didn't like city life.
- Şehir hayatını sevmezdi.
- Nothing in life is as important as friendship.
- Hayatta dostluk kadar önemli bir şey yoktur.
- I've spent my whole life looking for someone like you.
- Bütün hayatımı senin gibi birini arayarak geçirdim.
- My life is back to normal.
- Hayatım normale döndü.
- Tom is still not accustomed to city life.
- Tom hala şehir hayatına alışabilmiş değil.
- It could save your life.
- Hayatınızı kurtarabilir.
- Life was very different for Tom.
- Hayat Tom için çok farklıydı.
- Life is too short, really!
- Hayat çok kısadır, gerçekten!
- No one has the right to tell you that their life is harder than yours.
- Kimsenin size kendi hayatının sizinkinden daha zor olduğunu söylemeye hakkı yok.
- I've made a lot of stupid decisions in my life.
- Hayatımda bir sürü aptalca karar verdim.
- Luck plays an important part in life.
- Şans hayatta önemli bir rol oynar.
- Life is too short.
- Hayat çok kısa.
- I can't imagine life without the internet.
- İnternetin olmadığı bir hayat hayal edemiyorum.
- While there is life, there is hope.
- Hayat varken, umut da vardır.
- Life is never easy.
- Hayat hiç kolay değil.
- You're just running away from life's problems.
- Sadece hayat sorunlarından kaçıyorsun.
- Life is returning to normal.
- Hayat normale dönüyor.
- My life has changed.
- Hayatım değişti.
- It took him his entire life to complete his chef d'oeuvre.
- Başyapıtını tamamlamak onun bütün hayatını aldı.
- Life is hard, but I am harder.
- Hayat zordur, ama ben daha zorum.
- Eighty percent of life is showing up.
- Hayatın yüzde sekseni kendini göstermektir.
- The dog saved the girl's life.
- Köpek kızın hayatını kurtardı.
- Tom thanked Mary for changing his life.
- Tom, Mary'ye hayatını değiştirdiği için teşekkür etti.
- Sami started to live the life of luxury he desired.
- Sami istediği lüks hayatı yaşamaya başladı.
- He led a hard life after that.
- Ondan sonra zor bir hayat yaşadı.
- He doesn't mind risking his life.
- Hayatını riske atmaktan çekinmez.
- I want them out of my life.
- Onların hayatımdan çıkmasını istiyorum.
- Life is too short to be mad.
- Hayat kızgın olmak için çok kısa.
- Tom is a young man seeking direction in life.
- Tom, hayatına yön vermeye çalışan bir genç adam.
- This error could cost you your life.
- Bu hata hayatına mal olabilir.
- Tom tried to save Mary's life.
- Tom Mary'nin hayatını kurtarmaya çalıştı.
- I can't imagine what life would be like without you.
- Sensiz hayat nasıl olurdu, hayal edemiyorum.
- I can't think of life without you.
- Sensiz hayat düşünemiyorum.
- The most important thing in life is to be yourself.
- Hayattaki en mühim şey kendin olmaktır.
- You are my life.
- Hayatımsın.
- It completely changed my life.
- Hayatımı tamamen değiştirdi.
- Tom has a devil-may-care attitude to life.
- Tom'un hayata karşı umursamaz bir tavrı var.
- Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
- Tom remained single all his life.
- Tom hayatı boyunca bekar kaldı.
- Life is like a roller coaster ride.
- Hayat hızlı bir lunapark trenine binmek gibi bir şey.
- The more we know about life, the better we can understand what we read.
- Hayat hakkında ne kadar çok şey bilirsek, okuduklarımızı da o kadar iyi anlayabiliriz.
- Do you want to spend the rest of your life with him?
- Hayatının geri kalanını onunla geçirmek ister misin?
- Tom will remember this his whole life.
- Tom bunu hayatı boyunca hatırlayacak.
- Tom says he wants to spend the rest of his life with you.
- Tom hayatının geri kalanını seninle geçirmek istediğini söyledi.
- Are you saying my life is in danger?
- Hayatım tehlikede mi diyorsun?
- He led a simple life.
- O basit bir hayat sürdü.
- You have no life.
- Bir hayatın yok.
- It is the greatest happiness in life to love and to be loved.
- Hayattaki en büyük mutluluk, sevmek ve sevilmek.
- He devoted his whole life to compilation of the dictionary.
- Tüm hayatını sözlük derlemeye adadı.
- We want to be part of your life.
- Hayatının bir parçası olmak istiyoruz.
- I want to return home, as I prefer to study and to succeed in life.
- Okumayı ve hayatta başarılı olmayı tercih ettiğim için eve geri dönmek istiyorum.
- After that he began to enjoy life again and gradually recovered.
- Daha sonra hayattan yeniden zevk almaya başladı ve gitgide iyileşti.
- I can't imagine life without the internet.
- İnternetsiz bir hayat hayal edemiyorum.
- He saved the drowning boy at the risk of his own life.
- Boğulmakta olan çocuğu kendi hayatını riske atarak kurtardı.
- Don't deprive yourselves of the pleasures of life.
- Hayatın zevklerinden kendinizi mahrum etmeyin.
- Thanks to life.
- Hayata şükürler olsun.
- Tom has lived here his entire life.
- Tom tüm hayatını burada yaşadı.
- Athletics are an important part of school life.
- Atletizm okul hayatının önemli bir parçasıdır.
- Life is like that.
- Hayat böyledir.
- Tom remained single his whole life.
- Tom hayatı boyunca bekar kaldı.
- She devoted her life to music.
- Hayatını müziğe adamıştır.
- That could literally ruin my life.
- Bu gerçekten hayatımı mahvedebilir.
- If you leave me, my life will be nothing.
- Beni terk edersen hayatım anlamsız olacak.
- Mozart's life was very short.
- Mozart'ın hayatı çok kısaydı.
- I need them in my life.
- Hayatımda onlara ihtiyacım var.
- Sami was fighting for his life.
- Sami hayatı için savaşıyordu.
- I'm happy for the first time in life.
- Hayatımda ilk kez mutluyum.
- Life in Tokyo is very expensive.
- Tokyo'da hayat çok pahalı.
- What was the most memorable day of your life?
- Hayatınızın en unutulmaz günü neydi?
- My life changed that day.
- O gün hayatım değişti.
- He is proud of the fact that he has never consulted a doctor in his life.
- Hayatı boyunca hiç doktora gitmemiş olmasıyla gurur duyuyor.
- There is no room for romance in my life.
- Hayatımda romantizme yer yok.
- I'm trying to stop you from making the biggest mistake of your life.
- Hayatının en büyük hatasını yapmanı engellemeye çalışıyorum.
- The noise of city life annoys me greatly.
- Şehir hayatının gürültüsü beni çok rahatsız ediyor.
- Life without beloved person has no sense.
- Sevilen kişi olmadan hayatın bir anlamı yoktur.
- There are times when you need to fight for what's right, even at the risk of your own life.
- Doğru olan için savaşmanız gereken zamanlar vardır, kendi hayatınız pahasına bile olsa.
- Do you have someone in your life?
- Hayatında biri mi var?
- It's a dog's life.
- Bu bir köpeğin hayatı.
- He lived a hard life.
- Zor bir hayat yaşadı.
- Sami ruined Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını mahvetti.
- With the coming of spring, everything is gradually coming to life again.
- Baharın gelmesiyle birlikte her şey yavaş yavaş yeniden hayata dönüyor.
- Music is an important part of my life.
- Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- While there's life, there's hope.
- Hayat varsa, umut da vardır.
- Life is a gift.
- Hayat bir armağandır.
- I met an old man who says that he's never eaten at a restaurant in his whole life.
- Hayatı boyunca hiç restoranda yemek yemediğini söyleyen yaşlı bir adamla tanıştım.
- I've never seen these people before in my life.
- Bu insanları daha önce hayatımda hiç görmedim.
- Life was easier back then.
- Hayat o zamanlar daha kolaydı.
- Tom's family showed a video of his life at his funeral.
- Tom'un ailesi cenazesinde Tom'un hayatından bir video gösterdi.
- He led a life of luxury.
- Lüks bir hayat sürüyordu.
- Life was very different for Tom.
- Tom için hayat çok farklıydı.
- This is the tallest scaffolding I've ever seen in my life.
- Bu hayatımda gördüğüm en yüksek iskele.
- Life is a sexually transmitted disease.
- Hayat cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır.
- Tom is very happy with his new life.
- Tom yeni hayatından çok mutlu.
- I like my life the way it is now.
- Hayatımı şu anki haliyle seviyorum.
- He leads a hectic life.
- Telaşlı bir hayatı var.
- For nearly a month, Tom hovered between life and death.
- Neredeyse bir aydır, Tom hayatla ölüm arasında gidip geldi.
- I wouldn't spend my life here.
- Hayatımı burada harcamazdım.
- Sometimes, life is so unfair.
- Bazen hayat çok adaletsizdir.
- Do you want to be a bartender all your life?
- Hayatın boyunca barmen mi olmak istiyorsun?
- Tom found out that life on the road wasn't as easy as he thought it would be.
- Tom yol hayatının sandığı kadar kolay olmadığını öğrendi.
- That life is mysterious, I admit.
- Bu hayat gizemli, kabul ediyorum.
- It is life that teaches us, not school.
- Bize öğreten hayattır, okul değil.
- You were the love of my life.
- Sen benim hayatımın aşkıydın.
- All I want is someone special in my life.
- Tek istediğim hayatımda özel biri.
- I've made a lot of mistakes in my life.
- Hayatımda bir sürü hata yaptım.
- If life gives you lemons, make lemonade.
- Hayat sana limon verirse, limonata yap.
- Sami will spend the rest of his life rotting in jail.
- Sami hayatının geri kalanını hapiste çürüyerek geçirecek.
- I've lived in Australia most of my life.
- Hayatımın çoğunu Avustralya'da geçirdim.
- He risked his life to save her.
- Onu kurtarmak için hayatını riske attı.
- Because of her, he lived a miserable life.
- Onun yüzünden sefil bir hayat yaşadı.
- Tom has been trying to live a normal life.
- Tom normal bir hayat yaşamaya çalışıyor.
- Tom has hated dogs and cats his whole life.
- Tom tüm hayatı boyunca köpeklerden ve kedilerden nefret etti.
- Fadil's twin sister, Dania, has never known a life without him.
- Fadıl'ın ikiz kız kardeşi Dania, onsuz bir hayatı hiç bilmedi.
- That day, my life changed.
- O gün, hayatım değişti.
- Never in my life have I heard or seen such a thing.
- Hayatımda böyle bir şey ne duydum ne de gördüm.
- Do you really want to spend the rest of your life with him?
- Hayatının geri kalanını gerçekten onunla geçirmek istiyor musun?
- Respect is the foundation of life.
- Saygı hayatın temelidir.
- I consider life an inn where I have to wait until the stagecoach of the abyss arrives.
- Hayatı, cehennem arabası gelene kadar beklemek zorunda olduğum bir han olarak görüyorum.
- Life would be impossible without the sun.
- Güneş olmadan hayat imkansız olurdu.
- If we want a peaceful life, we cannot help objecting to war.
- Eğer huzurlu bir hayat istiyorsak, savaşa karşı çıkmamak elimizde değil.
- Your life is in danger.
- Hayatınız tehlikede.
- Life is getting hard these days.
- Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- This is a job for life.
- Bu hayat boyu sürecek bir iş.
- My ex-wife started a new life with the tubby postman.
- Eski karım tombik postacıyla yeni bir hayata başladı.
- Dan was fighting for his life.
- Dan hayatı uğruna savaşıyordu.
- There are many mysteries in life.
- Hayatta birçok gizemler vardır.
- I've never hit anyone in my life.
- Hayatımda hiç kimseye vurmadım.
- Life is expensive.
- Hayat pahalıdır.
- Their life's really not so bad.
- Hayatları o kadar da kötü değil.
- Tom's life changed drastically.
- Tom'un hayatı büyük ölçüde değişti.
- Sami was afraid for his life.
- Sami hayatı için korkuyordu.
- Tom is in the prime of life.
- Tom hayatın gençlik döneminde.
- Do you believe in eternal life?
- Sonsuz hayata inanıyor musun?
- Tom remained a bachelor his whole life.
- Tom hayatı boyunca bekar kaldı.
- They go on with life without thinking about what they do.
- Ne yaptıklarını düşünmeden hayatlarına devam ediyorlar.
- I know Tom saved Mary's life.
- Tom'un Mary'nin hayatını kurtardığını biliyorum.
- Life is a fatal sexually transmitted disease.
- Hayat, cinsel yolla bulaşan ölümcül bir hastalıktır.
- Tom's inattention at the wheel cost him his life.
- Tom'un direksiyondaki dikkatsizliği onun hayatına mal oldu.
- Fadil saved his life.
- Fadıl onun hayatını kurtardı.
- Sami dedicated his life to becoming an attorney.
- Sami hayatını bir avukat olmaya adadı.
- Tom continued to live a simple life in Boston.
- Tom, Boston'da sade bir hayat yaşamaya devam etti.
- Do your really want to be doing this job for the rest of your life?
- Gerçekten hayatının sonuna kadar bu işi yapmak istiyor musun?
- He rescued the little girl at the cost of his life.
- Küçük kızı hayatı pahasına kurtardı.
- Everyone's life is complicated.
- Herkesin hayatı karmaşık.
- Sami needed to know where Layla was every second in her life.
- Sami'nin Layla'nın hayatının her saniyesinde nerede olduğunu bilmesi gerekiyordu.
- I've never seen that before in my life.
- Hayatımda daha önce onu hiç görmedim.
- After years of suffering, she finally decided to forget the past and begin a new life.
- Yıllarca acı çektikten sonra, nihayet geçmişi unutmaya ve yeni bir hayata başlamaya karar verdi.
- We've been waiting our whole life.
- Hayatımız boyunca bekledik.
- Layla had a secret dating life.
- Layla'nın gizli bir flört hayatı vardı.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
- Tom ameliyattan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Life is really hard.
- Hayat gerçekten zor.
- Music is the soundtrack of your life.
- Müzik hayatınızın soundtrack'idir.
- What is the purpose of life?
- Hayatın amacı nedir?
- Tom has turned his life around.
- Tom hayatını değiştirdi.
- Tom wanted to spend the rest of his life with Mary.
- Tom hayatının geri kalanını Mary ile geçirmek istedi.
- What was your biggest loss in life?
- Hayatta en büyük kaybın ne oldu?
- He ran for his life when the bear appeared.
- Ayı göründüğünde o, hayatını kurtarmak için kaçtı.
- Water and bread, this is a dog's life.
- Su ve ekmek, bu bir köpeğin hayatıdır.
- Fadil saved his life.
- Fadıl hayatını kurtardı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
- O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- Tom has already seen the best years of his life.
- Tom hayatının en güzel yıllarını çoktan yaşadı.
- I've already saved your life twice.
- Zaten hayatını iki kez kurtardım.
- My life is perfectly fulfilled.
- Hayatım mükemmel bir şekilde tamamlandı.
- That was the hardest thing I ever did in my life.
- Bu hayatımda yaptığım en zor şeydi.
- I've never been hungrier in my life!
- Hayatımda hiç bu kadar aç olmamıştım!
- That happens in life.
- Bu hayatta olur.
- There are numerous theories about the origin of life.
- Hayatın kökeniyle ilgili birçok teori var.
- This is no life!
- Bu hayat değil!
- Tom is fighting for his life.
- Tom hayatı için savaşıyor.
- Tom doesn't expect anything from life anymore.
- Tom artık hayattan hiçbir şey beklemiyor.
- Life is for one generation; a good name is forever.
- Hayat bir nesil içindir; iyi bir isim ise sonsuza dek kalıcıdır.
- There are a lot of things I want to do in life.
- Hayatta yapmak istediğim birçok şey var.
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
- Hayat yağmur ve güneşten, kar ve sıcaktan, gök gürültüsü ve şimşekten, kış ve yazdan oluşur.
- His aim in life is to save money.
- Hayattaki amacı para biriktirmekti.
- Life is like a game of chess.
- Hayat bir satranç oyununa benzer.
- You have to choose your own path in life.
- Hayatta kendi yolunu seçmelisin.
- He gambled away his life savings.
- Hayatının birikimini kumarda kaybetti.
- Tom has lived in Boston for most of his life.
- Tom hayatının çoğu boyunca Boston'da yaşadı.
- It is said that there is no life on Mars.
- Mars'ta hayat olmadığı söyleniyor.
- Why is life so hard?
- Neden hayat çok zor?
- Children are the flowers of life.
- Çocuklar hayatın çiçekleridir.
- Tom believes his life is in danger.
- Tom hayatının tehlikede olduğuna inanıyor.
- Layla's life as a wealthy lady was a mirage.
- Layla'nın zengin bir kadın olarak yaşadığı hayat bir seraptı.
- Tom worked most of his life.
- Tom hayatının çoğunda çalıştı.
- You should read the kind of books that will be useful to you later in life.
- Hayatınızın ilerleyen dönemlerinde size faydalı olacak türden kitaplar okumalısınız.
- I want him out of my life.
- Onun hayatımdan çıkmasını istiyorum.
- I need them in my life.
- Onlara hayatımda ihtiyacım var.
- Tom remained single his whole life.
- Tom bütün hayatı boyunca yalnız kaldı.
- Tom had to fight for his life.
- Tom hayatı için savaşmak zorundaydı.
- My life is terrible.
- Hayatım berbat.
- To love life is to love God.
- Hayatı sevmek Tanrı'yı sevmektir.
- Layla fantasized about killing her mother her entire life.
- Leyla hayatını boyunca annesini öldürmeyi hayal etti.
- I've never seen so much blood in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmedim.
- Life is hard for everybody.
- Hayat herkes için zor.
- I don't want to spend the rest of my life regretting it.
- Hayatımın geri kalanını pişmanlık duyarak geçirmek istemiyorum.
- I don't want to spend the rest of my life here.
- Hayatımın geri kalanını burada geçirmek istemiyorum.
- Coral reefs teem with life.
- Mercan resifleri hayatla doludur.
- Tom has been lucky all his life.
- Tom hayatı boyunca şanslıydı.
- He was regarded as a hero for saving his friend's life.
- Arkadaşının hayatını kurtardığı için bir kahraman olarak görüldü.
- What is most important in life differs from person to person.
- Hayatta en önemli olan şey kişiden kişiye değişir.
- Tom says he's lived in Boston his whole life.
- Tom tüm hayatı boyunca Boston'da yaşadığını söylüyor.
- There are people who will stop at nothing to get what they want in this life.
- Bu hayatta istediklerini almak için dur durak bilmeyecek insanlar var.
- My dream is to live a quiet life in the country.
- Hayalim taşrada sakin bir hayat yaşamak.
- Sami was planning to start a new life.
- Sami yeni bir hayata başlamayı planlıyordu.
- I've spent most of my life here.
- Hayatımın çoğunu burada geçirdim.
- He devoted his life to the study of science.
- Hayatını bilim çalışmasına adadı.
- Mary remained single all her life in Japan.
- Mary, Japonya'da bütün hayatı boyunca bekar kaldı.
- She's lived here her entire life.
- Hayatı boyunca burada yaşadı.
- Stay in touch with the most important people in your life.
- Hayatınızdaki en önemli insanlarla iletişimde kalın.
- My grandfather has never consulted a doctor in his life.
- Büyükbabam hayatında hiç doktora gitmedi.
- My grandfather wants to live quietly for the rest of his life.
- Dedem hayatının geri kalanında sessizce yaşamak istiyor.
- You are young and healthy and you will surely live a long life.
- Genç ve sağlıklısınız ve kesinlikle uzun bir hayat yaşayacaksınız.
- You're just running away from life's problems.
- Hayatın problemlerinden kaçıyorsun.
- Without the sun, there would be no life.
- Güneş olmadan hayat olmazdı.
- The accident almost cost him his life.
- Kaza neredeyse onun hayatına mal oluyordu.
- A lot of shit has happened in my life.
- Hayatımda bir sürü şey oldu.
- Tom will be in prison for the rest of his life.
- Tom, hayatının geri kalanında hapishanede olacak.
- She said that she had given up her life for him.
- Onun için hayatından vazgeçtiğini söyledi.
- Tom donated his bone marrow to save the cancer victim's life.
- Tom, kanser mağdurunun hayatını kurtarmak için kemik iliğini bağışladı.
- My father has never gotten sick in his life.
- Babam hayatı boyunca hiç hastalanmadı.
- Good luck in life.
- Hayatta iyi şanslar.
- This is where I want to live for the rest of my life.
- Burası hayatımın geri kalanında yaşamak istediğim yer.
- Video games ruined my life, at least I still have two lives left.
- Video oyunları hayatımı mahvetti, en azından benim hala iki canım var.
- Life was easier back then.
- O zamanlar hayat daha kolaydı.
- Fishing is not in my life.
- Balıkçılık benim hayatımda yok.
- Is there life on other planets?
- Diğer gezegenlerde hayat var mı?
- My goal in life is to be a novelist.
- Benim hayattaki hedefim bir roman yazarı olmak.
- If it were not for books, life would be boring.
- Kitaplar olmasa hayat sıkıcı olurdu.
- I don't want to interfere with your personal life.
- Özel hayatına karışmak istemiyorum.
- Tom's actions saved Mary's life.
- Tom'un eylemleri Mary'nin hayatını kurtardı.
- Life is not perfect.
- Hayat mükemmel değil.
- Sami will regret that for the rest of his life.
- Sami hayatının sonuna kadar bunun pişmanlığını yaşayacak.
- Life is a journey, not a destination.
- Hayat bir yolculuktur, varış noktası değil.
- Fadil accepted Islam as part of his life.
- Fadıl İslam'ı hayatının bir parçası olarak kabul etti.
- Children are the flowers of life.
- Çocuklar hayatın çiçekleridirler.
- Tom has never been in trouble in his life.
- Tom'un başı hayatında hiç belaya girmedi.
- Tom was a bachelor his whole life.
- Tom hayatı boyunca bekârdı.
- Life is an illusion.
- Hayat bir yanılsamadır.
- That'll cost you your life.
- O size hayatınıza mal olacak.
- Tom said Mary saved his life.
- Tom Mary'nin onun hayatını kurtardığını söyledi.
- Life is a little box of surprises.
- Hayat sürprizlerle dolu küçük bir kutudur.
- Prison life is not fun.
- Hapishane hayatı eğlenceli değil.
- He retired to his hometown, where he lived a quiet life.
- Sakin bir hayat yaşadığı memleketinde emekli oldu.
- Everybody's life is complicated.
- Herkesin hayatı karmaşıktır.
- Life in Boston is good.
- Boston'da hayat güzel.
- You've upset my life.
- Hayatımı altüst ettiniz.
- He is content with his life as a baseball player.
- Bir beyzbol oyuncusu olarak hayatından memnun.
- The millionaire began life as a poor boy.
- Milyoner, fakir bir çocuk olarak hayata başladı.
- Those were the saddest hours of my life.
- Hayatımın en üzücü saatleriydi.
- Whom do you respect most in your life?
- Hayatınızda en çok kime saygı duyarsınız?
- Layla wanted to live a successful life.
- Layla başarılı bir hayat yaşamak istiyordu.
- Never in my life have I thought of leaving the town.
- Hayatımda şehirden ayrılmayı hiç düşünmedim.
- I've never been more certain of anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmamıştım.
- That life is mysterious, I admit.
- Hayatın gizemli olduğunu kabul ediyorum.
- Tom's book about his life with Mary sold like hot cakes.
- Tom'un Mary ile hayatı hakkındaki kitabı peynir ekmek gibi sattı.
- I see life differently now.
- Hayata artık daha farklı bakıyorum.
- Sami thought life was good.
- Sami hayatın iyi olduğunu düşünüyordu.
- Sami is gonna stay here for the rest of his life.
- Sami hayatının geri kalanında burada kalacak.
- Sami led a very ordinary life.
- Sami çok sıradan bir hayat sürdü.
- That was one of the biggest mistakes in my life.
- O, hayatımdaki en büyük hatalardan biriydi.
- The novel has many autobiographical elements from the author's own life.
- Roman, yazarın kendi hayatından birçok otobiyografik öğe barındırıyor.
- Marie believes in life before death.
- Marie ölümden önceki hayata inanmaktadır.
- Complete the following form to know who you could have been in a previous life.
- Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.
- The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees.
- Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.
- What is a good life?
- İyi bir hayat nedir?
- Why did you do such a foolish thing at the risk of your life?
- Neden hayatını riske atarak böyle aptalca bir şey yaptın?
- In life there are ups and downs.
- İnişler ve çıkışlar vardır hayatta.
- That was one of the best times of my life.
- Hayatımın en güzel anlarından biriydi.
- There are those who compare life to a stage.
- Hayatı bir sahneye benzetenler var.
- He saved his friend at the risk of his own life.
- Kendi hayatı riske atarak arkadaşını kurtardı.
- Can you bring Tom back to life?
- Tom'u hayata geri getirebilir misin?
- I'm starting a new life.
- Yeni bir hayata başlıyorum.
- A moment's hesitation may cost a pilot his life.
- Bir anlık tereddüt, bir pilotun hayatına mal olabilir.
- To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
- Life's short.
- Hayat kısa.
- Tom led a double life.
- Tom iki ayrı hayat yaşıyordu.
- I'm going to allow my words to be the manifesto of my life.
- Sözlerimin hayatımın manifestosu olmasına izin vereceğim.
- Life goes by pretty fast.
- Hayat oldukça çabuk geçiyor.
- Never confuse art with life.
- Sanatı asla hayatla karıştırma.
- If it were not for examinations, our school life would be happier.
- Eğer sınavlar olmasaydı, okul hayatımız daha mutlu olurdu.
- Paramedics worked frantically to save Tom's life.
- Sağlık görevlileri Tom'un hayatını kurtarmak için çılgınca çalıştı.
- Make the most of your college life.
- Üniversite hayatından en iyi şekilde yararlanın.
- Sami dedicated his life to protect these wonderful virgin forests.
- Sami hayatını bu harika bakir ormanları korumaya adadı.
- Life quickly returned to normal.
- Hayat çabucak normale döndü.
- For once in my life I want to make perfumes.
- Hayatımda bir kez olsun parfüm yapmak istiyorum.
- Sami never met this girl in his life.
- Sami bu kızla hayatında hiç tanışmamıştı.
- I don't want to spend the rest of my life doing this.
- Hayatımın geri kalanını bunu yaparak geçirmek istemiyorum.
- Life is too short, really!
- Hayat çok kısa, gerçekten!
- A healthy heart leads to a healthy life.
- Sağlıklı bir kalp, sağlıklı bir hayata götürür.
- Life was certainly very interesting when we lived in Boston.
- Boston'da yaşarken hayat kesinlikle çok ilginçti.
- His life hangs on the judge's decision.
- Hayatı yargıcın kararına bağlı.
- We want to be part of your life.
- Hayatınızın bir parçası olmak istiyoruz.
- Life fits into home.
- Hayat eve sığıyor.
- He devoted his life to the study of science.
- Hayatını bilim çalışmalarına adadı.
- My life has changed quite a lot.
- Hayatım oldukça çok değişti.
- I think his life is in danger.
- Sanırım hayatı tehlikede.
- You must pull yourself together and face up to life.
- Kendini toparlamalı ve hayatla yüzleşmelisin.
- Charles lived a life of debauchery when he was young.
- Charles'ın gençken çapkın bir hayatı vardı.
- I was not satisfied with life in Paris.
- Paris'teki hayattan memnun değildim.
- I don't think my life is easy.
- Hayatımın kolay olduğunu sanmıyorum.
- Life is so unjust sometimes.
- Hayat bazen çok adaletsizdir.
- He has only one aim in life, to make money.
- Hayatında bir amacı var, para kazanmak.
- The soldier sacrificed himself to save his friend's life.
- Asker arkadaşının hayatını kurtarmak için kendini feda etti.
- This statue is as large as life.
- Bu heykel hayat kadar büyük.
- I have a good life now.
- Şimdi iyi bir hayatım var.
- Tom lived a simple life.
- Tom basit bir hayat yaşıyordu.
- You've saved Tom's life twice.
- Tom'un hayatını iki kez kurtardın.
- I'm having the time of my life.
- Hayatımın en güzel anlarını yaşıyorum.
- She is the love of my life.
- O benim hayatımın aşkı.
- I wish I could live my life doing only what I wanted to do.
- Keşke hayatımı sadece yapmak istediklerimi yaparak yaşayabilseydim.
- He dedicated his life to peace.
- O, hayatını barışa adadı.
- Who do you trust most in this life?
- Bu hayatta en çok kime güveniyorsun?
- I've never been so embarrassed in all my life.
- Hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım.
- Ignorance gets you nowhere in life.
- Cehalet, hayatta sizi hiçbir yere götürmez.
- Where there's life, there's hope.
- Hayatın olduğu yerde umut da vardır.
- I was never so humiliated in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım.
- What's life like where you live?
- Yaşadığınız yerde hayat nasıl?
- There are some priorities in life.
- Hayatta bazı öncelikler vardır.
- One mistake will cost a person his life.
- Tek bir hata bir insanın hayatına mal olabilir.
- I know how special life is.
- Özel hayatın nasıl olduğunu bilirim.
- Life in prison is a slow death.
- Hapishane hayatı yavaş bir ölümdür.
- The life of Lincoln is read by children all over the world.
- Lincoln'un hayatı, bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.
- He gave me mouth to mouth and saved my life.
- Bana suni tenefüs yaptı ve hayatımı kurtardı.
- Life is like a roller coaster ride.
- Hayat bir hız treni yolculuğu gibidir.
- Life is not a sea of roses.
- Hayat güllük gülistanlık değil.
- Tom gave his life for his country.
- Tom ülkesi için hayatını verdi.
- Such is life!
- Hayat böyle işte!
- For the life of me, I couldn't remember his name.
- Onun adını hayatta hatırlayamadım.
- Don't you have any goals in life?
- Hayatta hiç hedefin yok mu?
- My life was never the same after that.
- Ondan sonra hayatım asla eskisi gibi olmadı.
- Rain is essential for life.
- Yağmur hayat için olmazsa olmazdır.
- There is no room for romance in my life.
- Hayatımda romantizm için yer yok.
- The best things in life are expensive.
- Hayattaki en iyi şeyler pahalıdır.
- Sami realized that wasn't the life he wanted.
- Sami istediği hayatın bu olmadığını fark etti.
- There are a lot of things I want to do in life.
- Hayatta yapmak istediğim çok şey var.
- Life is sweet.
- Hayat tatlıdır.
- Tom has battled depression at various periods in his life.
- Tom hayatının çeşitli dönemlerinde depresyonla mücadele etti.
- Tom intends to spend his life sentence writing sentences about love.
- Tom hayatını aşk hakkında cümleler yazarak geçirmeye niyetli.
- I've lived here most of my life.
- Hayatımın çoğunu burada geçirdim.
- Is there any part of my life Tom didn't tell you about?
- Hayatımın Tom'un sana bahsetmediği bir bölümü var mı?
- Layla lost her house and her life.
- Leyla evini ve hayatını kaybetti.
- That was the best day of my life.
- Bu hayatımın en güzel günüydü.
- A new woman came into Sami's life.
- Sami'nin hayatına yeni bir kadın geldi.
- She didn't like city life.
- Şehir hayatını sevmezdi.
- It's the longest journey of my life!
- Bu hayatımın en uzun yolculuğu!
- I know that life is short.
- Hayatın kısa olduğunu biliyorum.
- Sami continued with his life.
- Sami hayatına devam etti.
- Why is life so difficult?
- Hayat neden bu kadar zor?
- Her son makes life worth living.
- Onun oğlu, hayatı yaşamaya değer kılıyor.
- She begged for her life.
- O hayatı için yalvardı.
- No music, no life.
- Müzik yoksa, hayat da yok.
- It was the happiest day of my life.
- Bu benim hayatımın en mutlu günüydü.
- In life, if you don’t risk anything, you risk everything.
- Hayatta hiçbir şeyi riske atmazsan, her şeyi riske atarsın.
- Life is too short for men to take it seriously.
- Hayat, insanların onu ciddiye alması için çok kısa.
- She spent most of her life taking care of poor people.
- O, hayatının çoğunu yoksul insanlara bakarak geçirdi.
- Life is the only road that can't be traveled twice.
- Hayat iki kere gidilemeyecek tek yoldur.
- Within seconds, Dan's life will change forever.
- Saniyeler içinde Dan'ın hayatı sonsuza dek değişecek.
- It's part of life.
- O, hayatın bir parçası.
- Without you, my life would have been totally empty.
- Sensiz hayatım tamamen boş olurdu.
- She risked her life to save him.
- Onu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- Here's to a long and happy life!
- Uzun ve mutlu bir hayata!
- I just wanted my old life back.
- Sadece eski hayatımı geri istedim.
- Tom had to fight for his life.
- Tom hayatı için savaşmak zorunda kaldı.
- He is enjoying his school life.
- O, okul hayatını seviyor.
- Life is our greatest wealth.
- Hayat bizim en büyük zenginliğimizdir.
- Life is too short to waste time hating anyone.
- Hayat birinden nefret ederek boşa zaman harcamak için çok kısa.
- I don't want to spend the rest of my life alone.
- Hayatımın geri kalanını yalnız geçirmek istemiyorum.
- Life belongs to the living, and he who lives must be prepared for change.
- Hayat yaşayanlara aittir ve yaşayan biri değişime hazırlıklı olmalıdır.
- Everyone has challenges in life.
- Herkesin hayatta zorlukları vardır.
- I've made more than one stupid mistake in my life.
- Hayatımda birden fazla aptalca hata yaptım.
- It's the first time in my life I've felt so connected with someone.
- Hayatımda ilk kez birine bu kadar bağlandığımı hissediyorum.
- Life in Boston is good.
- Boston'da hayat güzeldir.
- Islam has just brought so much peace into my life.
- İslam hayatıma çok büyük bir huzur getirdi.
- Life is for living.
- Hayat yaşamak içindir.
- I never screamed like that before in my life.
- Hayatımda hiç böyle çığlık atmamıştım.
- She's had a hard life.
- Zor bir hayatı oldu.
- He acquired education late in his life.
- Eğitimini hayatının sonlarına doğru aldı.
- Life goes by pretty fast.
- Hayat çok hızlı geçiyor.
- It's one of life's greatest pleasures.
- Bu, hayatın en büyük zevklerinden biridir.
- I've never worn a sleeping gown in my life.
- Hayatımda hiç uyku tulumu giymedim.
- Her life is in your hands.
- Onun hayatı senin ellerinde.
- Sami thought life was good.
- Sami hayatın güzel olduğunu düşündü.
- His life was a long series of failures.
- Onun hayatı uzun bir başarısızlıklar dizisiydi.
- I would give up my own life if it would save hers.
- Onun hayatını kurtarmak için kendi hayatımdan vazgeçerim.
- Tom continued to live a simple life in Boston.
- Tom Boston'da sade bir hayat yaşamaya devam etti.
- This cannot be called life.
- Buna hayat denemez.
- I've made several mistakes in my life.
- Hayatımda çeşitli hatalar yaptım.
- Music is, and will likely always be, Tom's greatest joy in life.
- Müzik Tom'un hayattaki en büyük eğlence kaynağı ve muhtemelen de hep öyle kalacak.
- Without the sun, life is impossible.
- Güneş olmadan hayat imkansızdır.
- Sport plays an important role in his life.
- Spor onun hayatında önemli bir rol oynuyor.
- Nobody's life was in danger.
- Hiç kimsenin hayatı tehlikede değildi.
- The best time of life is when we are young.
- Hayatın en güzel zamanları genç olduğumuz zamanlardır.
- He's lived there all his life.
- Tüm hayatı boyunca orada yaşadı.
- Father has never gotten sick in his life.
- Babam hayatında hiç hastalanmadı.
- We've been waiting our whole life.
- Hayatımız boyunca bekledik, bekliyoruz.
- I need her in my life.
- Ona hayatımda ihtiyacım var.
- Not everything is pleasant in life.
- Hayatta her şey hoş değildir.
- I miss the hustle and bustle of city life.
- Şehir hayatının koşuşturmasını özledim.
- Preserve life; please don't waste water.
- Hayatı koruyun; lütfen suyu israf etmeyin.
- Sami turned his life around when he married Layla.
- Sami, Layla ile evlenince hayatını değiştirdi.
- The brave man over there saved my life.
- Oradaki cesur adam hayatımı kurtardı.
- It changed my life.
- O hayatımı değiştirdi.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom, hayat arkadaşı Mary ile yirmi altı yaşında tanıştı.
- I'm going to ruin your life.
- Senin hayatını mahvedeceğim.
- Tom lived half his life in Boston.
- Tom hayatının yarısını Boston'da geçirdi.
- Can you bring them back to life?
- Onları hayata döndürebilir misin?
- Your life may be in danger.
- Hayatınız tehlikede olabilir.
- Life is so complicated.
- Hayat çok karmaşık.
- Life is a delusion.
- Hayat bir yanılsamadır.
- Life is a great mystery.
- Hayat büyük bir gizemdir.
- Life is wonderful.
- Hayat harika.
- He achieved great success in life.
- O hayatta büyük başarı elde etti.
- My friend saved the girl at the risk of his own life.
- Arkadaşım kendi hayatını tehlikeye atarak kızı kurtardı.
- Life is unpredictable.
- Hayat öngörülemez.
- Get out of my life, and don't come back.
- Hayatımdan çık ve bir daha geri gelme.
- It could save your life.
- Bu, hayatını kurtarabilir.
- I don't want to spend the rest of my life in jail.
- Hayatımın geri kalanını hapiste geçirmek istemiyorum.
- Tom has never been seriously ill in his life.
- Tom hayatı boyunca hiç ağır hasta olmadı.
- Beauty is the reason of life.
- Güzellik hayatın sebebidir.
- I've never felt so happy in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim.
- Tom worked most of his life.
- Tom hayatı boyunca çalıştı.
- My life is better without her.
- Hayatım onsuz daha iyi.
- We will reap rich rewards later on in life.
- Hayatın ilerleyen dönemlerinde mükafatlandırılacağız.
- My coming to Kabylie saved my life.
- Kabiliye'ye gelişim hayatımı kurtardı.
- I'd like to live a quiet life in the country after retirement.
- Emeklilikten sonra ülkede sakin bir hayat yaşamak istiyorum.
- Life became unbearable.
- Hayat çekilmez oldu.
- I'll tell you a secret that will change your life.
- Sana hayatını değiştirecek bir sır söyleyeceğim.
- His life is at stake.
- Hayatı tehlikede.
- She was the light of my life.
- O benim hayatımın ışığıydı.
- You are young and healthy and you will surely live a long life.
- Siz gençsiniz ve sağlıklısınız ve mutlaka uzun bir hayat yaşayacaksınız.
- Sami fell to his knees and was begging for his life.
- Sami dizlerinin üzerine çökmüş ve hayatı için yalvarıyordu.
- I don't think my life is very interesting.
- Hayatımın çok ilginç olduğunu sanmıyorum.
- Tom has battled depression at various periods in his life.
- Tom hayatında çeşitli dönemlerde depresyonla mücadele etti.
- Life can be rough.
- Hayat zor olabilir.
- Without your love, my life would be very sad.
- Sevginiz olmasaydı, hayatım çok üzücü olurdu.
- Let life be as beautiful as summer flowers, and death as beautiful as autumn leaves.
- Hayat yaz çiçekleri kadar güzel, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
- Tom wanted to get on with his life.
- Tom hayatına devam etmek istedi.
- My life was in danger.
- Hayatım tehlikedeydi.
- You don't need a lot of money to live a comfortable life.
- Rahat bir hayat yaşamak için çok paraya ihtiyacınız yok.
- His life is in danger.
- Hayatı tehlikede.
- Tom has lived in Boston all his life.
- Tom tüm hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- He knew that life would never be the same again.
- Hayatın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını biliyordu.
- What is life but a series of coincidences?
- Hayat bir dizi tesadüften başka ne ki?
- Tom's one big ambition in life was to become a race car driver.
- Tom'un hayattaki en büyük tutkusu bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.
- Don't risk your life for me.
- Benim için hayatını riske atma.
- Isn't life just great?
- Hayat harika değil mi?
- After reflecting on my life up to now, I decided that I needed to change my goals.
- Bugüne kadarki hayatımı gözden geçirdikten sonra hedeflerimi değiştirmem gerektiğine karar verdim.
- School was my life.
- Okul benim hayatımdı.
- Tom had never seen the man before in his life.
- Tom hayatında daha önce hiç insan görmemişti.
- She devoted her life to music.
- O, hayatını müziğe adadı.
- You make life worth living.
- Hayatı yaşamaya değer kılıyorsun.
- I risked my life revealing this.
- Bunu ortaya çıkararak hayatımı riske attım.
- Tom doesn't know how to relax and just enjoy life.
- Tom, rahatlayıp hayatın tadını çıkarmayı bilmiyor.
- Life is weird sometimes.
- Hayat bazen garip.
- Layla is the best thing in my life.
- Layla hayatımdaki en güzel şey.
- Tom has got his whole life in front of him.
- Tom'un önünde koca bir hayat var.
- Never in his life had he encountered such a dilemma.
- Hayatında hiç böyle bir ikilemle karşılaşmamıştı.
- Sami has lived most of his adult life in Cairo.
- Sami yetişkin hayatının çoğunu Kahire'de geçirdi.
- Always look on the bright side of life.
- Her zaman hayata iyi tarafından bak.
- He lived a long life.
- O uzun bir hayat yaşadı.
- An industrious person will succeed in life.
- Çalışkan bir insan hayatta başarılı olur.
- She often said that he was the love of her life.
- O sık sık onun hayatının aşkı olduğunu söyledi.
- After years of suffering, she finally decided to forget the past and begin a new life.
- Yıllarca acı çektikten sonra, sonunda geçmişi unutmaya ve yeni bir hayata başlamaya karar verdi.
- Tom has had a great life.
- Tom'un harika bir hayatı vardı.
- I never screamed like that before in my life.
- Hayatımda daha önce hiç böyle çığlık atmamıştım.
- Alcohol took over his life.
- Alkol onun hayatını ele geçirdi.
- She dedicated her life to science.
- O, hayatını bilime adadı.
- Tom wanted more out of life.
- Tom hayattan daha fazla şey istedi.
- He soon got accustomed to dormitory life and made two or three friends.
- Kısa sürede yurt hayatına alıştı ve iki ya da üç arkadaş edindi.
- You're just sweeping life's problems under the rug.
- Hayatın sorunlarını halının altına süpürüyorsun.
- He intends to devote his life to curing the sick in India.
- Hayatını Hindistan'daki hastaları iyileştirmeye adamaya niyetli.
- Life isn't fair.
- Hayat adil değil.
- Is there life before death?
- Ölümden önce hayat var mıdır?
- The test says I was a king in my previous life.
- Test, önceki hayatımda bir kral olduğumu söylüyor.
- After reflecting on my life up to now, I decided that I needed to change my goals.
- Şimdiye kadarki hayatımı derinlemesine düşündükten sonra hedeflerimi değiştirmem gerektiğine karar verdim.
- You must live your life the best you can.
- Elinden geldiğince hayatını yaşamalısın.
- Life is all about adjustments.
- Hayatın hepsi ayarlamalarla ilgilidir.
- Life is different now.
- Hayat artık farklı.
- He has a new woman in his life.
- Onun hayatında yeni bir kadın vardır.
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
- Hayat yağmur ve güneş ışığı, kar ve ısı, gök gürültüsü ve şimşek ve de kış ve yazdan oluşur.
- I'm not going to spend the rest of my life in jail.
- Hayatımın geri kalanını hapiste geçirmeyeceğim.
- I want to do something with my life.
- Hayatımla ilgili bir şeyler yapmak istiyorum.
- Sami dedicated his life to becoming an attorney.
- Sami hayatını avukat olmaya adadı.
- The best day of my life was the day I met Mary.
- Hayatımın en iyi günü Mary ile tanıştığım gündü.
- When I retire, I'd like to spend the rest of my life in the country.
- Ben emekli olduğumda hayatımın geri kalanını kırsalda geçirmek istiyorum.
- You're the man of my life and I want to make you happy always.
- Sen benim hayatımın erkeğisin ve seni her zaman mutlu etmek istiyorum.
- He is proud of the fact that he has never consulted a doctor in his life.
- O, hayatında bir doktora hiç başvurmamış olması gerçeğiyle gurur duymaktadır.
- Do you want me to beg for my life?
- Hayatım için yalvarmamı ister misin?
- Enjoy your life, while you can.
- Yapabiliyorken hayatının tadını çıkar.
- He lived a rich and comfortable life in the country.
- Taşrada zengin ve rahat bir hayat yaşadı.
- Many people drift through life without a purpose.
- Pek çok insan amaçsızca hayatın içinde sürükleniyor.
- My life is complete.
- Hayatım tamamlandı.
- I owe my life to him.
- Hayatımı ona borçluyum.
- My life is a lie.
- Hayatım bir yalan.
- I don't want to risk my life.
- Hayatımı riske atmak istemem.
- It saved my life.
- Bu benim hayatımı kurtardı.
- Tom has lived in Boston for most of his life.
- Tom hayatının büyük bir bölümünde Boston'da yaşadı.
- I might as well die as lead such a life.
- Böyle bir hayat sürmektense, ölürüm daha iyi.
- I'm not going to tell you how to live your life.
- Size hayatınızı nasıl yaşayacağınızı söyleyecek değilim.
- Tom wondered what his life would have been like if he had married Mary.
- Tom da Mary ile evlenseydi hayatının nasıl olacağını merak ediyordu.
- What kind of life is that?
- O ne tür bir hayat?
- I believe it will change my life.
- Bunun hayatımı değiştireceğine inanıyorum.
- The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers.
- Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketicilerin hayatını büyük ölçüde iyileştirdi.
- On the highway of life, sometimes you'll be the bug, other times you'll be the windshield.
- Hayat otoyolunda bazen böcek olursun, bazen de ön cam.
- This will be one of the best memories of my life.
- Bu, hayatımın en iyi anılarından biri olacaktır.
- The city came back to life with more vigor.
- Şehir daha güçlü bir şekilde hayata geri döndü.
- Who doesn't want to be happy in life?
- Kim hayatta mutlu olmak istemez ki?
- Life is difficult.
- Hayat zor.
- Tom lived most of his life in Australia.
- Tom hayatının çoğunu Avustralya'da yaşadı.
- Tom's life's in danger.
- Tom'un hayatı tehlikede.
- Without you, life is awful.
- Sensiz hayat berbat.
- During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Balon döneminde insanlar boş bir hayatın hayalini kurarlardı.
- Tom is in the prime of his life.
- Tom hayatının en güzel dönemindedir.
- She risked her life to protect her child.
- Çocuğunu korumak için hayatını tehlikeye attı.
- Fadil found out about Layla's secret dating life.
- Fadıl, Leyla'nın gizli flört hayatını öğrendi.
- I was fighting for my life.
- Hayatım için savaşıyordum.
- Even in death do we serve life.
- Ölümde bile hayata hizmet ediyoruz.
- I'll protect her with my life.
- Onu hayatım pahasına koruyacağım.
- I gave you my life.
- Sana hayatımı verdim.
- Life is a riddle and love is the answer.
- Hayat bir bilmecedir ve cevabı aşktır.
- Tom led a simple life.
- Tom basit bir hayat yaşadı.
- There are several advantages to city life.
- Şehir hayatının farklı avantajları var.
- Life is interesting.
- Hayat enteresan.
- Tom has a devil-may-care attitude to life.
- Tom hayata karşı çok vurdumduymaz.
- You're the one who saved Tom's life, aren't you?
- Tom'un hayatını kurtaran sendin, değil mi?
- My life was worthless.
- Hayatım değersizdi.
- Life is getting hard these days.
- Bugünlerde hayat zorlaşıyor.
- All things taken into consideration, my father's life was a happy one.
- Her şey göz önüne alındığında, babamın hayatı mutlu bir hayattı.
- It is often said that life is short.
- Hayatın kısa olduğu sık sık söylenir.
- I've never been so uncomfortable in my entire life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar rahatsız olmamıştım.
- Life will never be the same again.
- Hayat bir daha asla eskisi gibi olmayacak.
- The other day I went fishing for the first time in my life.
- Geçen gün hayatımda ilk kez balık tutmaya gittim.
- He hates his life.
- Hayatından nefret ediyor.
- He ended his life by jumping off the bridge.
- Köprüden atlayarak hayatına son verdi.
- Curiosity killed the cat, but satisfaction brought it back to life.
- Merak kediyi öldürdü, ama memnuniyet onu hayata döndürdü.
- I've waited for this my whole life.
- Hayatım boyunca bunu bekledim.
- You're the one who saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtaran kişi sensin.
- Life is short, but the years are long.
- Hayat kısa, ama yıllar uzun.
- He seemed to enjoy his life and his work.
- Hayatından ve işinden zevk alıyor gibiydi.
- He enjoyed a new life under the sea.
- Deniz altında görüğü yeni hayatın tadını çıkardı.
- It may save your life.
- Bu hayatını kurtarabilir.
- Tom has already spent half his life in prison.
- Tom zaten hayatının yarısını hapishanede geçirdi.
- Do you really want to spend the rest of your life in Boston?
- Hayatının geri kalanını Boston'da geçirmeyi gerçekten istiyor musun?
- There are no guarantees in life.
- Hayatta hiçbir şeyin garantisi yoktur.
- He had to lead a miserable life for many years.
- Uzun yıllar sefil bir hayat sürmek zorunda kaldı.
- Life is tough.
- Hayat zor.
- Let's live life together!
- Hayatı birlikte yaşayalım!
- This is one of the most beautiful songs I've ever heard in my life.
- Bu hayatımda duyduğum en güzel şarkılardan biri.
- Her life is in danger.
- Onun hayatı tehlikede.
- Life's a bitch, then you die.
- Hayat bir sürtüktür, sonra ölürsün.
- It's your life.
- Bu senin hayatın.
- He has dedicated his life to the preservation of nature.
- Hayatını doğanın korunmasına adadı.
- Do you want me in your life?
- Hayatınızda beni ister misiniz?
- How much life insurance do I need?
- Ne kadar hayat sigortasına ihtiyacım var?
- I want a life.
- Ben bir hayat istiyorum.
- I'm happy with my life.
- Hayatımdan memnunum.
- Tom devoted his life to helping the poor.
- Tom hayatını fakirlere yardım etmeye adadı.
- Sami spent his entire adult life behind bars.
- Sami tüm yetişkin hayatını parmaklıklar ardında geçirdi.
- This experience counts for much in his life.
- Bu deneyim onun hayatında çok önemli.
- That day changed my life.
- O gün hayatımı değiştirdi.
- The medicine saved her life.
- İlaç onun hayatını kurtardı.
- Do not ask what life gives you, ask what you give.
- Hayatın sana ne verdiğini sorma, senin ne verdiğini sor.
- I've never seen her before in my life.
- Hayatımda onu daha önce hiç görmedim.
- How do you define life?
- Hayatı nasıl tanımlarsın?
- Tom talked about his life in Boston.
- Tom Boston'daki hayatından bahsetti.
- There exist numerous theories about the origins of life.
- Hayatın kökenine dair çeşitli teoriler mevcut.
- His life is at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
- It was a crappy time in my life.
- Hayatımdaki berbat bir dönemdi.
- People say that life is short.
- İnsanlar hayatın kısa olduğunu söylüyor.
- What's the most important lesson life has taught you?
- Hayatın sana öğrettiği en önemli ders nedir?
- Life without love has no meaning at all.
- Sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yoktur.
- Not for life, but for school do we learn.
- Hayat için değil, okul için öğreniyoruz.
- I've never heard so much complaining in my life.
- Hayatımda bu kadar çok şikayet hiç duymadım.
- Sami talked about his home life.
- Sami ev hayatı hakkında konuştu.
- Life without books is unimaginable.
- Kitapsız bir hayat düşünülemez.
- He led a simple life.
- Basit bir hayatı vardı.
- Do you think he is leading a double life?
- Sizce ikili bir hayat mı yaşıyor?
- For seven years, Fadil lived his dream life.
- Fadıl yedi yıl boyunca hayalindeki hayatı yaşadı.
- You have to endure a lot of hardships in life.
- Hayatta pek çok zorluğa katlanmak zorundasınız.
- This is the life.
- Hayat böyle işte.
- My life is a soap opera.
- Hayatım bir pembe dizidir.
- You'll soon get used to life in the village.
- Yakında köydeki hayata alışacaksınız.
- Fadil still wanted to be part of Layla's life.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın hayatının bir parçası olmak istiyordu.
- I want my life to end.
- Hayatımın sona ermesini istiyorum.
- Layla's life fell apart.
- Leyla'nın hayatı dağıldı.
- Sami was enjoying a leisurely life.
- Sami rahat bir hayatın tadını çıkarıyordu.
- A new woman came into Sami's life.
- Sami'nin hayatına yeni bir kadın girdi.
- That day changed my life.
- O gün benim hayatımı değiştirdi.
- Tom owes his life to Mary.
- Tom hayatını Mary'ye borçlu.
- Tom has been a gambler all his life.
- Tom hayatı boyunca bir kumarbaz oldu.
- Sami is ready to start a new life.
- Sami yeni bir hayata başlamak için hazır.
- Sport plays an important role in his life.
- Spor onun hayatında önemli bir rol oynar.
- Music is, and will likely always be, Tom's greatest joy in life.
- Müzik Tom'un hayattaki en büyük eğlencesi ve muhtemelen hep öyle kalacak.
- Enjoy your life while you are able to.
- Yapabiliyorken, hayatın tadını çıkarın.
- I felt like my life was over.
- Hayatım bitmiş gibi hissettim.
- He has led a loose life.
- Gevşek bir hayatı var.
- Tom saved Mary's life.
- Tom Mary'nin hayatını kurtardı.
- I've never smoked a cigarette in my life.
- Hayatımda hiç sigara içmedim.
- Life is just a series of coincidences.
- Hayat sadece bir dizi tesadüften ibarettir.
- My life hasn't been the same since I met Tom.
- Tom'la tanıştığımdan beri hayatım aynı değil.
- Tom donated his bone marrow to save the cancer victim's life.
- Tom kanser kurbanının hayatını kurtarmak için kemik iliğini bağışladı.
- Life is good again.
- Hayat yine güzel.
- He is very glad that his school life is going well.
- Okul hayatının iyi gitmesinden çok memnun.
- The best things in life are expensive.
- Hayatta en iyi şeyler pahalıdır.
- I'm trying to move on with my life.
- Hayatıma devam etmeye çalışıyorum.
- According to the newspaperman, it makes life worthwhile, doesn't it?
- Gazeteciye göre, bu hayatı değerli kılıyor, değil mi?
- We moved to Boston so the kids would have a better life.
- Çocuklar daha iyi bir hayat sürsün diye Boston'a taşındık.
- This is life!
- İşte hayat bu!
- Life's too short to drink bad wine.
- Hayat kötü şarap içilmeyecek kadar kısa.
- I met an old man who says that he's never eaten at a restaurant in his whole life.
- Bütün hayatı boyunca restoranda hiç yemek yemediğini söyleyen bir adamla tanıştım.
- I don't have anyone in my life.
- Hayatımda kimse yok.
- We all try hard to make the grade in life, but only a few succeed.
- Hayatta başarı kazanmak için hepimiz çok çalışırız fakat sadece birkaç kişi başarır.
- We have different views on life.
- Biz hayat konusunda farklı görüşlere sahibiz.
- Tom started to feel like his life wasn't worth living.
- Tom hayatının yaşamaya değer olmadığını düşünmeye başladı.
- For Tom, life was perfect.
- Tom için hayat mükemmeldi.
- Tom has never been fishing in his life.
- Tom hayatında hiç balığa çıkmadı.
- Please, remember those words for the rest of your life.
- Lütfen hayatınızın geriye kalanı için bu kelimeleri hatırlayın.
- Life is full of surprises.
- Hayat sürprizlerle doludur.
- Life without love has no meaning.
- Aşksız hayatın hiçbir anlamı yoktur.
- There is no returning on the road of life.
- Hayat yolunda geri dönüş yoktur.
- She led a solitary life.
- Yalnız bir hayat sürüyordu.
- Debt can ruin your life.
- Borç hayatınızı mahvedebilir.
- The difficulty in life is the choice.
- Hayatta zorluk seçimdir.
- Life has a 100% fatality rate.
- Hayatın %100 ölüm oranı vardır.
- Life is impossible without the sun.
- Hayat güneş olmadan mümkün değildir.
- Loving is the essence of life.
- Sevmek hayatın özüdür.
- Life is a mystery to be lived, not a problem to be solved.
- Hayat yaşanması gereken bir gizemdir, çözülmesi gereken bir sorun değil.
- If it were not for examinations, our school life would be happier.
- Sınavlar olmasaydı okul hayatımız daha mutlu olurdu.
- It was one of the most incredible experiences of my life.
- Hayatımın en inanılmaz deneyimlerinden biriydi.
- Life's not fair.
- Hayat adil değil.
- Layla saved my life.
- Leyla hayatımı kurtardı.
- Tom devoted his life to science.
- Tom hayatını bilime adadı.
- She wondered what her life would have been like if she had married Tom.
- Tom'la evlenseydi hayatının nasıl olacağını merak ediyordu.
- Life is short, but the years are long.
- Hayat kısadır ancak yıllar uzundur.
- It's the only life Tom has ever known.
- Tom'un şimdiye kadar tanıdığı tek hayat bu.
- Tom's life spiraled out of control after he started using drugs.
- Tom'un hayatı uyuşturucu kullanmaya başladıktan sonra kontrolden çıktı.
- Tom saved your life.
- Tom senin hayatını kurtardı.
- Your life is in danger.
- Hayatın tehlikede.
- His book begins with a tale of country life.
- Kitabı bir taşra hayatı hikayesiyle başlıyor.
- Life under Tom's roof was unbearable.
- Tom'un çatısı altındaki hayat dayanılmazdı.
- Maciek lost his life in December.
- Maciek Aralık ayında hayatını kaybetti.
- Martin Luther King spent his life seeking justice.
- Martin Luther King hayatını adalet arayarak geçirdi.
- Life isn't a problem to be solved, but a reality to be experienced.
- Hayat çözülmesi gereken bir sorun değil, yaşanması gereken bir gerçekliktir.
- He ended his life by jumping off a bridge.
- Köprüden atlayarak hayatına son verdi.
- Life was not easy in Boston.
- Hayat Boston'da kolay değildi.
- I will not do that for the life of me.
- Bunu hayatta yapmam.
- Life can force you to make tough choices.
- Hayat seni zor seçimler yapmaya zorlayabilir.
- It's the worst time in my life.
- Hayatımın en kötü zamanı.
- Your life is boring and uninteresting.
- Senin hayatın çok sıkıcı ve yavan.
- Tom didn't have life insurance.
- Tom'un hayat sigortası yoktu.
- After that his life got even tougher.
- Ondan sonra hayatı daha da zorlaştı.
- Fadil's twin sister, Dania, has never known a life without him.
- Fadıl'ın ikiz kız kardeşi Dania, onsuz bir hayatı hiç bilmiyordu.
- Dan had a life insurance policy.
- Dan'in bir hayat sigortası vardı.
- It's one of life's greatest pleasures.
- Hayatın en büyük zevklerinden biridir.
- Tom lived a lonely life.
- Tom yalnız bir hayat yaşadı.
- He feels powerless about his own life.
- Kendi hayatı hakkında güçsüz hissediyor.
- Tom lived a simple life.
- Tom basit bir hayat yaşadı.
- His entire life and worldview is based on hatred.
- Onun tüm hayatı ve dünya görüşü nefrete dayanıyor.
- That's just life.
- Hayat işte.
- This will change your entire life.
- Bu tüm hayatınızı değiştirecek.
- I plan to stay here for the rest of my life.
- Hayatımın geri kalanında burada kalmayı planlıyorum.
- Life is very hard.
- Hayat çok zordur.
- I swear on my own life.
- Ben hayatım üzerine yemin ederim.
- Tom stayed single his whole life.
- Tom hayatı boyunca bekar kaldı.
- Say goodbye to life!
- Hayata elveda de!
- A man's life has its ups and downs.
- Bir erkeğin hayatında inişler ve çıkışlar vardır.
- I have spent my whole life here.
- Tüm hayatımı burada geçirdim.
- He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi hayatını riske atarak çocuğu kurtardı.
- Tom was single all his life.
- Tom hayatı boyunca bekardı.
- Life isn't easy.
- Hayat kolay değil.
- If it weren't for the sun, life would be impossible.
- Eğer güneş olmasaydı, hayat imkansız olurdu.
- There's no life in this body.
- Bu bedende hayat yok.
- Enjoy your life.
- Hayatının tadını çıkar.
- Something you should know about me is that my greatest fear in life is that people will find out that I'm poor.
- Benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey varsa o da hayattaki en büyük korkumun insanların fakir olduğumu öğrenmesi olduğudur.
- You saved my life.
- Hayatımı kurtardınız.
- My grandfather's life was long and happy.
- Büyükbabamın hayatı uzun ve mutluydu.
- Tom has never had a real job in his whole life.
- Tom'un hayatı boyunca hiç gerçek bir işi olmadı.
- She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- İskoçya'nın uzak bir bölgesinde yalnız bir hayat sürüyor.
- Sami and Layla had a wonderful life together.
- Sami ve Leyla'nın birlikte muhteşem bir hayatları vardı.
- I see life differently now.
- Hayata şimdi daha farklı bakıyorum.
- I've spent my whole life trying to help others.
- Tüm hayatımı başkalarına yardım etmeye çalışarak geçirdim.
- Your life is in jeopardy.
- Hayatınız tehlikede.
- Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
- He makes enough money to live a luxurious life.
- O, lüks bir hayat yaşamaya yetecek kadar para kazanır.
- Tom has lived in Boston all his life.
- Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- The tragic event haunted Tom all his life.
- Bu trajik olay Tom'un hayatı boyunca peşini bırakmadı.
- Life is but an absurd dream.
- Hayat saçma bir rüyadan ibaret.
- Tom has had such a hard life.
- Tom'un çok zor bir hayatı oldu.
- Life is the grave in which I'm turning.
- Hayat, içinde döndüğüm bir mezar.
- Everyone has a life.
- Herkesin bir hayatı var.
- My life was a mess.
- Hayatım darmadağındı.
- This is the most embarrassing moment of my life.
- Bu hayatımın en utanç verici anı.
- May this day be the happiest day in your life.
- Bugün hayatındaki en mutlu gün olsun.
- Tom made Mary's life impossible.
- Tom Mary'nin hayatını imkansız hale getirdi.
- She wanted to live a more relaxing life.
- Daha rahat bir hayat yaşamak istiyordu.
- Sometimes, life is so unfair.
- Bazen hayat çok adil değil.
- I want to be in your life again.
- Tekrar hayatında olmak istiyorum.
- Sometimes I think life is meaningless.
- Bazen hayatın anlamsız olduğunu düşünüyorum.
- How is life?
- Hayat nasıl?
- She says her life is monotonous.
- Hayatının monoton olduğunu söylüyor.
- The most important people in my life are my wife, my son, and my parents in that order.
- Hayatımdaki en önemli insanlar sırasıyla eşim, oğlum ve ebeveynlerimdir.
- It is everyone's wish to succeed in life.
- Hayatta herkesin isteği başarılı olmaktır.
- I'm not going to tell you how to live your life.
- Hayatını nasıl yaşayacağını sana söylemeyeceğim.
- Sami wanted to start a new life.
- Sami yeni bir hayata başlamak istiyordu.
- I want to get my life back together.
- Hayatımı toparlamak istiyorum.
- Life is short, so I use Python.
- Hayat kısa, bu yüzden Python kullanıyorum.
- If you do this, you will regret it for the rest of your life.
- Bunu yaparsan, hayatının sonuna kadar pişman olacaksın.
- Layla was afraid for Sami's life.
- Layla, Sami'nin hayatından endişe ediyordu.
- Tom has never worked a day in his life.
- Tom hayatı boyunca tek bir gün bile çalışmamış.
- What I do in my personal life is none of your business.
- Kişisel hayatımda yaptığım şey seni ilgilendirmez.
- Layla wanted to live a successful life.
- Leyla başarılı bir hayat yaşamak istiyordu.
- Are you sure you want to put your life in her hands?
- Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- I've done a lot of stupid things in my life.
- Hayatımda bir sürü aptalca şey yaptım.
- All things taken into consideration, my father's life was a happy one.
- Her şey göz önünde tutulduğunda, babamın hayatı mutlu bir hayattı.
- The more we know about life, the better we can understand what we read.
- Hayat hakkında ne kadar çok şey bilirsek, okuduklarımızı o kadar iyi anlayabiliriz.
- Get out of my life!
- Hayatımdan çık!
- I've never won anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şey kazanmadım.
- Tom said he thought there was no life on Mars.
- Tom, Mars'ta hayat olmadığını düşündüğünü söyledi.
- His desire to dive has cost him his life.
- Dalma arzusu hayatına mal oldu.
- If you want to get something in life, you should go against the flow.
- Hayatta bir şey elde etmek istiyorsanız, akıntıya karşı yüzmelisiniz.
- I've been doing this my whole life.
- Hayatım boyunca bunu yaptım.
- I want to get my life back together.
- Hayatımı tekrar düzene sokmak istiyorum.
- Her only purpose in life was to get rich.
- Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
- My whole life long, I fought against superstition.
- Hayatım boyunca batıl inançlara karşı savaştım.
- The girl talked to her parents about her college life in Tokyo.
- Kız ailesine Tokyo'daki üniversite hayatını anlattı.
- Life is still hard.
- Hayat hala zor.
- He has got used to a new life.
- O yeni bir hayata alıştı.
- Life is too short to waste time hating anyone.
- Hayat, birinden nefret ederek zaman kaybetmek için çok kısa.
- Tom ran for his life.
- Tom hayatını kurtarmak için koştu.
- All his life Tom was an outsider.
- Hayatı boyunca Tom bir yabancıydı.
- That was the hardest thing I ever did in my life.
- Hayatımda şimdiye kadar yaptığım en zor şey buydu.
- He had various experiences in his life.
- Hayatında çeşitli deneyimler yaşadı.
- Life here is much easier than it used to be.
- Buradaki hayat eskisinden çok daha kolay.
- Life starts when you decide what you are expecting from it.
- Hayat ondan ne beklediğine karar verdiğinde başlar.
- The best book about life is life itself.
- Hayat hakkındaki en iyi kitap hayatın kendisidir.
- She was content with her life.
- Hayatından memnundu.
- Life has its ups and downs.
- Hayatın iniş ve çıkışları vardır.
- Without electricity we can't live a good life today.
- Elektrik olmadan bugün iyi bir hayat yaşayamayız.
- Late in life the miser learned to be generous with money.
- Cimriler para konusunda cömert olmayı hayatlarının sonlarında öğreniyordu.
- Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında hiç bu kadar çok içmemişti.
- Culture plays a dynamic role in shaping an individual's character, attitude, and outlook on life.
- Kültür, bir bireyin karakterini, tutumunu ve hayata bakışını şekillendirmede dinamik bir rol oynar.
- Life is not measured by the number of breaths we take, but by the moments that take our breath away.
- Hayat aldığımız nefeslerin sayısıyla değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür.
- Life is a dream.
- Hayat bir rüya.
- In life as with omelets, the timing is important.
- Omlette olduğu gibi hayatta da zamanlama önemlidir.
- Layla settled in to her new life in an Egyptian prison cell.
- Layla Mısır'da bir hapishane hücresindeki yeni hayatına alıştı.
- Only an immediate operation can save the patient's life.
- Sadece acil bir ameliyat hastanın hayatını kurtarabilir.
- I've never felt so good in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
- Tom lived most of his life in Australia.
- Tom hayatının çoğunu Avustralya'da geçirdi.
- Life is an adventure.
- Hayat bir maceradır.
- You're putting your life in danger.
- Sen hayatını tehlikeye atıyorsun.
- It nearly cost me my life.
- Neredeyse hayatıma mal oluyordu.
- He told me his life's story.
- Bana hayat hikayesini anlattı.
- Life has often been compared to climbing a mountain.
- Hayat çoğu zaman bir dağa tırmanmaya benzetilir.
- You've lived a charmed life, Tom.
- Büyülü bir hayat yaşadın, Tom.
- You've changed my life!
- Benim hayatımı değiştirdin!
- Sami will remain in jail for the rest of his natural life.
- Sami doğal hayatının sonuna kadar hapiste kalacak.
- Is modern life too complicated?
- Modern hayat çok mu karmaşık?
- It may save your life.
- Hayatınızı kurtarabilir.
- Tom did not hesitate to come to Mary's rescue, even at the risk of his own life.
- Tom, kendi hayatını riske atsa bile Mary'yi kurtarmaya gelmekte tereddüt etmedi.
- It's everyone's wish to succeed in life.
- Hayatta başarılı olmak herkesin arzu ettiği bir şeydir.
- Tom lived a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşadı.
- Tom wanted to get on with his life.
- Tom hayatına devam etmek istiyordu.
- Then what kind of life brings happiness?
- O zaman ne tür bir hayat mutluluk getirir?
- Are you trying to ruin my life?
- Hayatımı mahvetmeye mi çalışıyorsun?
- I will keep these words my whole life.
- Bu sözleri hayatım boyunca saklayacağım.
- My life is like a sick joke.
- Hayatım iğrenç bir şaka gibi.
- Sami threatened Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını tehdit etti.
- I owe him a great deal because he saved my life.
- Hayatımı kurtardığı için ona çok şey borçluyum.
- He ruined my life.
- O benim hayatımı mahvetti.
- Life has its ups and downs.
- Hayatın inişleri ve çıkışları vardır.
- Tom is going to prison for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmı için hapse gidiyor.
- I lead a busy life.
- Yoğun bir hayatım var.
- Sometimes, life is difficult and painful.
- Bazen hayat zor ve acı vericidir.
- He has another woman in his life.
- Onun da hayatında başka bir kadın var.
- Obviously I agree that you should advance in life through your own efforts.
- Açıkçası hayatta kendi çabalarınızla ilerlemeniz gerektiğine katılıyorum.
- Do you want to go to prison for the rest of your life?
- Hayatının geri kalanını hapiste mi geçirmek istiyorsun?
- Life is too short to learn German.
- Hayat Almanca öğrenmek için çok kısa.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- How much life insurance do you need?
- Ne kadar hayat sigortasına ihtiyacın var?
- Sami is part of Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatının bir parçası.
- Sami has never been to a bar in his whole entire life.
- Sami hayatı boyunca hiç bara gitmemiş.
- He dedicated his life to peace.
- Hayatını barışa adadı.
- Life is one big circus.
- Hayat büyük bir sirk.
- Not everybody succeeds in life.
- Herkes hayatta başarılı olamaz.
- It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir yabani hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
- Life is crazy.
- Hayat çılgınca.
- Life is a long and winding road.
- Hayat uzun ve dolambaçlı bir yoldur.
- What you write and how you write it can change your life.
- Ne yazdığın ve onu nasıl yazdığın hayatını değiştirebilir.
- You can't just hide here for the rest of your life.
- Hayatının geriye kalan kısmı için sadece burada saklanamazsın.
- Tom has had a very difficult life.
- Tom'un çok zor bir hayatı oldu.
- Do you want to spoil the best moment in my life?
- Hayatımın en güzel anını mahvetmek mi istiyorsun?
- Life's not easy.
- Hayat kolay değil.
- Tom spent the rest of his life in Boston.
- Tom hayatının geri kalanını Boston'da geçirdi.
- What is life without the radiance of love?
- Sevginin ışıltısı olmadan hayat nedir ki?
- This dog saved the girl's life.
- Bu köpek kızın hayatını kurtardı.
- Hardworking people succeed in life.
- Çalışkan insanlar hayatta başarılı oldular.
- Tom devoted his whole life to studying sharks.
- Tom tüm hayatını köpekbalıklarını incelemeye adadı.
- The life of some dairy farmers has gotten a lot easier since the introduction of robots to milk the cows.
- İnekleri sağmak için robotlar kullanılmaya başlandığından beri bazı mandıra çiftçilerinin hayatı çok daha kolaylaştı.
- He saved his friend at the risk of his own life.
- Kendi hayatını tehlikeye atarak arkadaşını kurtardı.
- Many a man has lost his life at sea.
- Birçok insan denizde hayatını kaybetti.
- Tom has been mistreated all his life.
- Tom hayatı boyunca itilip kakıldı.
- They just want a better life for themselves and their families.
- Sadece kendileri ve aileleri için daha iyi bir hayat istiyorlar.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
- Evden ayrıldığından beri hayat onun için sürekli bir mücadele olmuş gibi görünüyor.
- Despite the many tragedies she has had in life, she remains to have the pureness of her heart.
- Hayatında yaşadığı birçok trajediye rağmen, kalbinin saflığını korumaya devam ediyor.
- This is life!
- Hayat böyle!
- She often said that he was the love of her life.
- Sık sık onun hayatının aşkı olduğunu söylerdi.
- Sami wanted to give meaning to his own life.
- Sami kendi hayatına bir anlam vermek istedi.
- My life has been changed by this book.
- Hayatım bu kitapla değişti.
- Do you want to live with Tom for the rest of your life?
- Hayatının sonuna kadar Tom'la mı yaşamak istiyorsun?
- Tom has lived here all his life.
- Tom bütün hayatını burada yaşadı.
- His life is a neverending race against time.
- Hayatı zamana karşı bitmeyen bir yarış.
- History is the teacher of life.
- Tarih hayatın öğretmenidir.
- Would you like to live the life you live now for eternity?
- Şu an yaşadığın hayatı sonsuza kadar yaşamak ister misin?
- Sami tried to do everything possible to try to save Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalıştı.
- One mistake will cost a person his life.
- Bir hata bir insanın hayatına mâl olur.
- Our true hope is that there exists life in other worlds.
- Gerçek umudumuz, başka dünyalarda da hayat olması.
- Get out of my life and never return.
- Hayatımdan defol ve bir daha asla geri gelme.
- That was the best day of my life.
- O, hayatımdaki en iyi gündü.
- We want higher salaries and a better life.
- Daha yüksek maaşlar ve daha iyi bir hayat istiyoruz.
- Tom doesn't want to spend the rest of his life in prison.
- Tom hayatının geri kalanını hapiste geçirmek istemiyor.
- I can't imagine life without books.
- Kitapsız hayat hayal edemiyorum.
- It is the greatest happiness in life to love and to be loved.
- Sevmek ve sevilmek, hayattaki en büyük mutluluktur.
- A single incident can change your life.
- Tek bir olay hayatınızı değiştirebilir.
- Why am I risking my life to help Tom?
- Tom'a yardım etmek için neden hayatımı riske atıyorum?
- City life suits me very well.
- Şehir hayatı bana çok uygun.
- Layla made some terrible decisions in her life.
- Leyla hayatında bazı korkunç kararlar aldı.
- You don't have a life.
- Senin bir hayatın yok.
- When I retire, I'd like to spend the rest of my life in the country.
- Emekli olduğumda, hayatımın geri kalanını taşrada geçirmek istiyorum.
- I wanted to resume my normal life.
- Normal hayatımı sürdürmek istedim.
- If it were not for electricity, our civilized life would be impossible.
- Eğer elektrik olmasaydı, medeni hayatımız imkansız olurdu.
- Dan struggled with life in Alaska.
- Dan Alaska'daki hayatla mücadele etti.
- Tom lived in Boston most of his life.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da geçirdi.
- What is most important in life differs from person to person.
- Hayatta neyin en önemli olduğu kişiden kişiye değişir.
- Tom lived a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyordu.
- I've never been so sure of anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım.
- It was one of the best experiences of my life.
- Hayatımın en iyi tecrübelerinden biriydi.
- Life is a series of choices.
- Hayat bir seçimler dizisidir.
- Life was not easy in Boston.
- Boston'da hayat kolay değildi.
- How many times have you been in love in your life?
- Hayatında kaç kez aşık oldun?
- He made me see what Life is, and what Death signifies, and why Love is stronger than both.
- Bana Hayat'ın ne olduğunu, Ölüm'ün ne anlama geldiğini, ve Sevgi'nin neden ikisinden de güçlü olduğunu gösterdi.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat güzel ve muhteşem bir şeydir, bir denizanası için bile.
- His whole life was pieces of paper.
- Onun tüm hayatı kağıt parçalarıydı.
- You changed my life.
- Hayatımı değiştirdin.
- Resignation is the first lesson of life.
- Teslimiyet hayatın ilk dersidir.
- Tom has been mistreated all his life.
- Tom hayatı boyunca kötü muamele gördü.
- You'll get used to the dorm life pretty quickly.
- Yurt hayatına çabucak alışacaksın.
- Spend money and enjoy life!
- Para harca ve hayatın tadını çıkar!
- Life has just begun.
- Hayat henüz başladı.
- His life belongs to me.
- Hayatı bana ait.
- Oh, if I could see Mary's face once more in my life.
- Ah, Mary'nin yüzünü hayatımda bir kez daha görebilseydim.
- The two of you have ruined my life.
- İkiniz hayatımı mahvettiniz.
- If the sun went out, all life would die.
- Güneş sönse bütün hayat ölür.
- She has a negative attitude toward life.
- Hayata karşı olumsuz bir tutumu var.
- Her son makes life worth living.
- Oğlu hayatı yaşamaya değer kılıyor.
- He lived abroad for much of his life.
- Hayatının büyük bir kısmını yurtdışında geçirdi.
- Your money or your life!
- Paran ya da hayatın!
- It's already impossible for Tom to imagine his life without a car.
- Tom için arabasız bir hayatı hayal etmek artık imkansız.
- Layla had to act to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
- Mary wondered what her life would have been like if she had married Tom.
- Mary, Tom'la evlenseydi hayatının nasıl olacağını merak ediyordu.
- The patient's life was in danger.
- Hastanın hayatı tehlike altında idi.
- My life has changed completely.
- Hayatım tamamen değişti.
- Science can't solve all of life's problems.
- Bilim hayatın sorunlarının hepsini çözemez.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen in my life.
- Bu hayatımda gördüğüm en güzel tablolardan biri.
- I want to tell you all about my new life.
- Sana yeni hayatımla ilgili her şeyi anlatmak istiyorum.
- It was his fate to live a lonely life.
- Yalnız bir hayat yaşamak onun kaderiydi.
- She means more than my life to me.
- O benim için hayatımdan daha önemli.
- Life is more interesting than any book.
- Hayat tüm kitaplardan daha ilginçtir.
- You were dying, but the doctor saved your life.
- Ölüyordun ama doktor senin hayatını kurtardı.
- I want to spend my life with Mary.
- Hayatımı Mary ile geçirmek istiyorum.
- I've already saved your life twice.
- Hayatını iki kez kurtardım.
- Sami was on the road to getting his life back.
- Sami hayatını geri kazanma yolundaydı.
- Life is one big circus.
- Hayat büyük bir sirktir.
- Without music, life would be an error.
- Müzik olmadan, hayat bir hata olurdu.
- My dream is to live a quiet life in the country.
- Hayalim kırsalda sakin bir hayat yaşamak.
- Life isn't fair, but it's still good.
- Hayat adil değil ama yine de güzel.
- Spend money and enjoy life!
- Para harcayın ve hayatın tadını çıkarın!
- I want you out of my life.
- Hayatımdan çıkmanı istiyorum.
- I'll get even with you, if it takes me the rest of my life.
- Hayatımın geri kalanını alsa bile seninle ödeşeceğim.
- I hate my life without you.
- Sensiz hayatımdan nefret ediyorum.
- If you want to get something in life, you should go against the flow.
- Hayatta bir şey elde etmek istiyorsan, akıntıya karşı gitmelisin.
- It was the most boring trip of my entire life.
- Hayatımın en sıkıcı yolculuğuydu.
- Life is short, even if it lasts more than a hundred years.
- Hayat kısa, yüz yıldan fazla sürse bile.
- You're the man of my life and I want to make you happy always.
- Sen benim hayatımın erkeğisin ve ben seni hep mutlu etmek istiyorum.
- You're no longer part of my life.
- Artık hayatımın bir parçası değilsin.
- She spent her life in pursuit of the truth.
- Hayatını gerçeğin peşinde geçirdi.
- Sami lived a glittering life.
- Sami ışıltılı bir hayat yaşadı.
- Life can be hard.
- Hayat zor olabilir.
- Love can mend your life.
- Sevgi hayatınızı onarabilir.
- Life isn't always simple.
- Hayat her zaman basit değildir.
- This book will change your life.
- Bu kitap hayatınızı değiştirecek.
- It was the biggest mistake of my life.
- Bu hayatımın en büyük hatasıydı.
- One of my major life goals is world domination.
- Hayatımın en büyük hedeflerinden biri dünyaya hakim olmak.
- He was a strong boy, full of life, before he was stricken with the plague.
- O, vebaya kapılmadan önce güçlü bir çocuktu, hayat doluydu.
- Her life was in danger.
- Hayatı tehlikedeydi.
- I need him in my life.
- Hayatımda ona ihtiyacım var.
- He remained poor all his life.
- Hayatı boyunca fakir kaldı.
- She has another man in her life.
- Hayatında başka bir adam var.
- I don't want that kind of life for our children.
- Çocuklarımız için böyle bir hayat istemiyorum.
- It's the most idiotic thing I've seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en aptalca şey.
- He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
- It was the happiest time of my life.
- Hayatımın en mutlu zamanıydı.
- Her life's at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
- I'm very grateful to Tom for saving my life.
- Hayatımı kurtardığı için Tom'a minnettarım.
- Life is just a bowl of cherries.
- Hayat sadece bir kase kiraz.
- He sacrificed his own life to save them.
- Onları kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- Life does not repeat its gifts.
- Hayat hediyelerini tekrarlamaz.
- You are my life.
- Sen benim hayatımsın.
- Do you think it's normal to spend one's life working?
- Birinin hayatını çalışarak geçirmesinin normal olduğunu düşünüyor musun?
- This is the stupidest movie I have ever seen in my life.
- Bu hayatımda izlediğim en aptalca film.
- Life is so unfair sometimes.
- Hayat bazen çok adaletsiz.
- Today was the worst day of my life.
- Bugün hayatımın en kötü günüydü.
- Every day of thy life is a page in thy history.
- Hayatının her günü tarihindeki bir sayfadır.
- Nothing in life is easy.
- Hayatta hiçbir şey kolay değildir.
- His main object in life was to become rich.
- Onun hayattaki temel amacı zengin olmak.
- Loosen up a bit, life is too short.
- Biraz gevşe, hayat çok kısa.
- I'm not used to talking about my life with people whom I don't know.
- Tanımadığım insanlarla hayatım hakkında konuşmaya alışık değilim.
- Tom has decided to live in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geri kalanında Boston'da yaşamaya karar verdi.
- It's one of the biggest regrets of my life.
- Hayatımın en büyük pişmanlıklarından biri.
- It's time to get your life together.
- Hayatını toparlamanın zamanı geldi.
- I'm afraid for his life.
- Onun hayatı için korkuyorum.
- He dedicated his whole life to helping poor people.
- Tüm hayatını yoksul insanlara yardım etmeye adadı.
- Within seconds, Dan's life will change forever.
- Saniyeler içinde Dan'in hayatı sonsuza dek değişecek.
- Life is like a game of chess.
- Hayat satranç oyunu gibi.
- He is my only passion in life.
- O, hayattaki tek tutkum.
- You ruined my life.
- Hayatımı mahvettin.
- Tom said that school did little to prepare him for life.
- Tom okulun onu hayata hazırlamak için az şey yaptığını söyledi.
- Life is sweet for you.
- Hayat senin için tatlı.
- Tom gave Mary CPR and saved her life.
- Tom, Mary'ye kalp masajı yaptı ve hayatını kurtardı.
- He remained poor all his life.
- O, bütün hayatı boyunca fakir kaldı.
- Life isn't fair, is it?
- Hayat adil değil, değil mi?
- Life is anything but normal.
- Hayat normal değil.
- I have a comfortable life.
- Rahat bir hayatım var.
- You make your own life.
- Kendi hayatını kendin yaratırsın.
- His desire to dive has cost him his life.
- Dalış arzusunu onun hayatına mal oldu.
- Sami was enjoying his life.
- Sami hayatının tadını çıkarıyordu.
- I'd like to spend the rest of my life with you.
- Hayatımın kalanını seninle geçirmek istiyorum.
- She's the love of my life.
- O benim hayatımın aşkı.
- Sami ruined Layla's life.
- Sami Layla'nın hayatını mahvetti.
- Every life is worth saving.
- Her hayat kurtarmaya değer.
- Layla's life fell apart.
- Layla'nın hayatı darmadağın oldu.
- Health and intellect are the two blessings of life.
- Sağlık ve akıl, hayatın iki nimetidir.
- You're part of my life.
- Sen hayatımın bir parçasısın.
- His life is full of trouble.
- Onun hayatı sorun dolu.
- To love life is to love God.
- Hayatı sevmek, Tanrı'yı sevmektir.
- He lived abroad for much of his life.
- Hayatının çoğunu yurt dışında yaşadı.
- Tom lived half his life in Boston.
- Tom hayatının yarısını Boston'da yaşadı.
- Today is the first day of the rest of your life.
- Bugün hayatınızın geri kalanının ilk günüdür.
- Love, which is a wonderful feeling, comes to everyone at some time in their life.
- Harika bir duygu olan aşk, herkese hayatının bir döneminde gelir.
- Tom has been a gambler all his life.
- Tom bütün hayatı boyunca bir kumarbazdı.
- Tom has no intention of staying in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmında Boston'da kalmaya niyeti yok.
- Tom has been trying to live a normal life.
- Tom normal bir hayat yaşamaya çalışıyordu.
- I deeply admire Frida Kahlo's life and work.
- Ben Frida Kahlo'nun hayatına ve çalışmalarına derinden hayranlık duyuyorum.
- He begged for his life.
- Hayatı için yalvardı.
- You must study your whole life.
- Hayatın boyunca çalışmak zorundasın.
- She was praised for saving a person's life.
- Bir kişinin hayatını kurtardığı için methedildi.
- That's my life's ambition.
- Bu benim hayatımın amacı.
- That's life.
- Hayat böyle işte.
- The unexamined life is not worth living.
- İncelenmemiş hayat yaşamaya değmez.
- You must learn to see life as it is.
- Hayatı olduğu gibi görmeyi öğrenmelisiniz.
- He took an airplane for the first time in his life.
- Hayatında ilk kez bir uçağa bindi.
- What's the most important lesson life has taught you?
- Hayatın size öğrettiği en önemli ders nedir?
- I decided to live the life of my dreams.
- Sevdiğim hayatı yaşamaya karar verdim.
- He may save your life.
- O, hayatını kurtarabilir.
- I wonder if my life is worth living.
- Hayatımın yaşamaya değer olup olmadığını merak ediyorum.
- Sami spent her life controlling million-dollar deals.
- Sami hayatını milyon dolarlık anlaşmaları kontrol ederek geçirdi.
- Tom spent his whole life in Boston.
- Tom bütün hayatını Boston'da geçirdi.
- Layla shot Sami to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için Sami'yi vurdu.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzerler; tamamen mantıklıdırlar, ancak tüm zamanınızı bunun üzerine düşünerek geçirseniz bile kurallarını bulmak imkansızdır.
- His life after retirement was unhappy.
- Emekli olduktan sonraki hayatı mutsuzdu.
- Tom planned to remain single all his life.
- Tom hayatı boyunca bekar kalmayı planladı.
- Tom ruined my life.
- Tom hayatımı mahvetti.
- Success in life lies in diligence and vigilance.
- Hayatta başarının sırrı çalışkanlık ve uyanıklıkta saklıdır.
- Don't tell me how to live my life.
- Bana hayatımı nasıl yaşayacağımı söyleme.
- I used to think that Tom's life was a tragedy, but now I think it's a comedy.
- Eskiden Tom'un hayatının bir trajedi olduğunu düşünürdüm, ama şimdi bir komedi olduğunu düşünüyorum.
- Life has been very hard.
- Hayat çok zordu.
- Fishing is Tom's life.
- Balıkçılık Tom'un hayatı.
- Today, Layla's life is good.
- Bugün Layla'nın hayatı güzel.
- Have you ever thought about what you want to do with your life?
- Hayatında ne yapmak istediğini hiç düşündün mü?
- I need him in my life.
- Ona hayatımda ihtiyacım var.
- I've never done this in my life.
- Bunu hayatımda hiç yapmadım.
- Tom risked his life to save Mary.
- Tom Mary'yi kurtarmak için hayatını riske attı.
- I don't think my life is very interesting.
- Hayatımın çok ilginç olduğunu düşünmüyorum.
- Are you happy with your life?
- Hayatınızdan memnun musunuz?
- That's just life.
- Hayat böyle işte.
- You can't have everything in life.
- Hayatta her şeye sahip olamazsın.
- She told me many stories about her life.
- Hayatı hakkında bana bir sürü hikaye anlattı.
- To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazıları için hayat zevktir, bazıları içinse acı.
- Tom has never written a letter in his life.
- Tom hayatı boyunca hiç mektup yazmadı.
- Tom never worked a day in his life.
- Tom hayatında bir gün bile çalışmadı.
- Do you want to spend the rest of your life with her?
- Hayatının geri kalanını onunla mı geçirmek istiyorsun?
- Tom should ask himself what he's doing with his life.
- Tom hayatıyla ne yaptığını kendisine sormalı.
- Jack has no goals in life.
- Jack'in hayatta hiçbir hedefi yok.
- Life is a sexually transmitted disease.
- Hayat cinsel olarak bulaşan bir hastalıktır.
- Jack has no goals in life.
- Jack'in hayatta hiçbir amacı yoktur.
- It was one of the best experiences of my life.
- Hayatımın en iyi deneyimlerinden biriydi.
- You are satisfied with your life, aren't you?
- Hayatından memnunsun, değil mi?
- That's how life is.
- Hayat böyledir.
- Sami and Layla had an idyllic life.
- Sami ve Layla'nın cennet gibi bir hayatı vardı.
- I'm having the time of my life.
- Hayatımın en güzel zamanını yaşıyorum.
- Tom sacrificed his own life to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- Not for school, but for life do we learn.
- Okul için değil, hayat için öğreniyoruz.
- I've been patient my whole life.
- Hayatım boyunca sabırlı oldum.
- A moment's doubt can cost a pilot her life.
- Bir anlık tereddüt, bir pilotun hayatına mal olabilir.
- My life is a soap opera.
- Hayatım bir TV dizisi.
- That moment changed my life.
- O an hayatımı değiştirdi.
- Tom isn't used to city life.
- Tom şehir hayatına alışık değil.
- Tom's life is insured for three hundred thousand dollars.
- Tom'un hayatı üç yüz bin dolara sigortalı.
- Life is full of mysteries.
- Hayat gizemlerle doludur.
- My life is nothing without you.
- Sensiz hayatım bir hiç.
- I've lived here my entire life.
- Ben hayatım boyunca burada yaşadım.
- You're the most important thing in my life.
- Sen benim hayatımdaki en önemli şeysin.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en güzel resimlerden biri.
- She was content with her life.
- O, hayatından memnundu.
- May this day be the happiest day in your life.
- Bugün hayatınızın en mutlu günü olsun.
- It was a mistake that cost Tom his life.
- Tom'un hayatına mal olan bir hataydı.
- Her father dedicated his life to science.
- Babası hayatını bilime adadı.
- Poor Tom had no idea what life had in store for him.
- Zavallı Tom'un hayatın ona neler hazırladığından haberi yoktu.
- You were my life.
- Sen benim hayatımdın.
- May you both have a long and happy life together.
- İkinizin de birlikte uzun ve mutlu bir hayatı olsun.
- Where there's life, there's hope.
- Nerede hayat varsa orada umut vardır.
- Life is a series of decisions.
- Hayat bir dizi karardır.
- I want life to go back to the way it was before.
- Hayatın eskisi gibi olmasını istiyorum.
- We got ahead in life.
- Hayatta ilerleme kaydettik.
- I've never seen so much blood in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmemiştim.
- Every child needs a father or a father figure in their life.
- Her çocuğun hayatında bir babaya ya da baba figürüne ihtiyacı vardır.
- I've never seen this woman before in my life.
- Bu kadını hayatımda daha önce hiç görmedim.
- Tom wants to spend the rest of his life with Mary.
- Tom hayatının geri kalanını Tom'la geçirmek istiyor.
- Art imitates life.
- Sanat, hayatı taklit eder.
- Let life be as beautiful as summer flowers, and death as beautiful as autumn leaves.
- Hayat yaz çiçekleri kadar güzel ve ölüm sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
- Fortunately, my son quickly adjusted to life in his new school.
- Neyse ki oğlum yeni okulundaki hayata çabucak uyum sağladı.
- You will soon adapt yourself to this new life.
- Yakında kendinizi bu yeni hayata adapte edeceksiniz.
- I've never wanted anything so much in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim.
- A moment's doubt can cost a pilot his life.
- Bir anlık tereddüt, bir pilotun hayatına mal olabilir.
- What is your aim in life?
- Hayattaki amacınız nedir?
- I believe in the life beyond.
- Ben öteki hayata inanıyorum.
- My life is hollow without him.
- Hayatım onsuz boş.
- What's your aim in life?
- Hayattaki amacın ne?
- Is there any life on Mars?
- Mars'ta hayat var mıdır?
- He dedicated his life to helping the poor.
- Hayatını yoksullara yardım etmeye adadı.
- This error could cost you your life.
- Bu hata sizin hayatınıza mal olabilirdi.
- Life is full of ups and downs.
- Hayat çıkışlarla ve inişlerle doludur.
- He said that he pulled the trigger to save Tom's life.
- O, Tom'un hayatını kurtarmak için tetiği çektiğini söyledi.
- I don't want to spend my whole life here.
- Bütün hayatımı burada geçirmek istemiyorum.
- His life was full of variety.
- Hayatı çeşitlilikle doluydu.
- When will life return to normal?
- Hayat ne zaman normale dönecek?
- My life seems unreal.
- Hayatım gerçek dışı görünüyor.
- Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Dan's life is at risk.
- Dan'in hayatı risk altında.
- Alchemists believed that the philosopher's stone was capable of extending a person's life.
- Simyagerler felsefe taşının kişinin hayatını uzatabileceğine inanıyordu.
- Sami endangered Layla's life.
- Sami, Leyla'nın hayatını tehlikeye attı.
- My whole life's in your hands.
- Benim bütün hayatım senin ellerinde.
- Sami thought life was good.
- Sami hayatın güzel olduğunu düşünüyordu.
- I owe my life to them.
- Hayatımı onlara borçluyum.
- She risked her life for it.
- O bunun için hayatını riske attı.
- Tom's inattention at the wheel cost him his life.
- Tom'un direksiyon başındaki dikkatsizliği hayatına mal oldu.
- I get a kick out of life.
- Ben hayattan zevk alıyorum.
- Life is short, even if it lasts more than a hundred years.
- Yüz yıldan fazla sürse bile hayat kısa.
- The death of her husband changed her life completely.
- Kocasının ölümü onun hayatını tamamen değiştirdi.
- It was the best time of my life.
- Hayatımın en güzel zamanlarıydı.
- I've had a pretty good life.
- Oldukça iyi bir hayatım oldu.
- I've lived a good life.
- Ben iyi bir hayat yaşadım.
- She risked her life for it.
- O hayatını riske attı.
- I can't draw to save my life.
- Hayatımı kurtarmak için çizemem.
- I've been an athlete my whole life.
- Hayatım boyunca sporcuydum.
- In an attempt of escape, the bandit did away with the life of four hostages.
- Kaçma girişiminde bulunan haydut dört rehinenin hayatına son verdi.
- Tom has been single all his life.
- Tom bütün hayatı boyunca bekardı.
- That's my life's ambition.
- O benim hayatımın tutkusu.
- If you could go back and start your life again, from what age would you like to start?
- Geri gidebilsen ve hayatına tekrar başlayabilsen, hangi yaştan başlamak istersin?
- Sami's life was changed.
- Sami'nin hayatı değişti.
- Her father devoted his life to science.
- Babası hayatını bilime adamıştır.
- Life is a question of priorities.
- Hayat bir öncelikler meselesidir.
- I'm quite satisfied with my life.
- Hayatımdan oldukça memnunum.
- She's considering changing her life.
- Hayatını değiştirmeyi düşünüyor.
- This was the turning point of his life.
- Bu onun hayatının dönüm noktasıydı.
- Fadil was in fear for his life.
- Fadıl kendi hayatı için korkuyordu.
- I won't allow you to ruin your life.
- Hayatını mahvetmene izin vermeyeceğim.
- Sami should be locked up for the rest of his life.
- Sami hayatının sonuna kadar hapiste kalmalı.
- I want a man, not an immature asshole who hasn't figured out what he wants out of life.
- Ben bir erkek istiyorum, hayattan ne istediğini bilmeyen olgunlaşmamış bir pislik değil.
- She expressed satisfaction with her life.
- Hayatından memnun olduğunu ifade etti.
- Life at this college is nothing like I expected.
- Bu üniversitedeki hayat hiç de beklediğim gibi değil.
- Sami will remain in jail for the rest of his natural life.
- Sami doğal hayatının geri kalanında hapishanede kalacak.
- Layla had to act to save her life.
- Leyla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
- His family showed a video of his life at his funeral.
- Ailesi cenazesinde onun hayatından bir video gösterdi.
- Life begins when you are forty.
- Hayat kırk yaşında başlar.
- Father has never gotten sick in his life.
- Babam hayatında hiç hasta olmadı.
- If you don't have any goal in life, you're just waiting to die.
- Hayatta bir amacın yoksa, sadece ölmeyi bekliyorsundur.
- What's the most important in life?
- Hayattaki en önemli şey nedir?
- I sometimes wish I could live a quiet retired sort of life but I doubt I could stand it for more than a few days.
- Bazen sessiz bir emekli hayatı yaşayabilmeyi düşünüyorum fakat buna birkaç günden daha fazla dayanabileceğimden şüpheliyim.
- What Tom saw changed his life.
- Tom'un gördüğü şey hayatını değiştirdi.
- Life could be so easy.
- Hayat bu kadar kolay olabilirdi.
- The novel has many autobiographical elements from the author's own life.
- Romanda yazarın kendi hayatından birçok otobiyografik öğe var.
- My life would be very dull without books.
- Kitaplar olmasa hayatım çok sıkıcı olurdu.
- My life would be so different now if I hadn't done that.
- Bunu yapmamış olsaydım hayatım şu an çok daha farklı olurdu.
- This has been the most awful day in my eleven-year-old life.
- Bu benim on bir yıllık hayatımdaki en korkunç günüm.
- Sami is gonna be spending most of his life in prison.
- Sami hayatının çoğunu hapiste geçirecekti.
- He led a life of luxury.
- O, lüks bir hayat sürdü.
- She wanted to live a more relaxing life.
- Daha rahat bir hayat yaşamak istedi.
- We've got a good life.
- İyi bir hayatımız var.
- Without the sun, life is impossible.
- Güneş olmadan, hayat mümkün değildir.
- Tom said that school did little to prepare him for life.
- Tom, okulun onu hayata hazırlamak için çok az şey yaptığını söyledi.
- Tom risked his own life to help Mary.
- Tom, Mary'ye yardım etmek için kendi hayatını tehlikeye attı.
- Sami's work life got a lot more complicated.
- Sami'nin iş hayatı çok daha karmaşıklaştı.
- I want Mary back in my life.
- Mary'yi tekrar hayatımda istiyorum.
- He devoted his life to education.
- Hayatını eğitime adadı.
- I swear on my own life.
- Kendi hayatım üzerine yemin ederim.
- She remained single all her life.
- Bütün hayatı boyunca bekar kaldı.
- We lead a very ordinary life.
- Çok sıradan bir hayat sürüyoruz.
- Tom has had a great life.
- Tom'un harika bir hayatı oldu.
- An honorable death is better than a shameful life.
- Onurlu bir ölüm, utanç verici bir hayattan daha iyidir.
- I've known Tom all his life.
- Tom'u hayatı boyunca tanıyorum.
- I owe Tom my life.
- Hayatımı Tom'a borçluyum.
- Tom has had a hard life.
- Tom zor bir hayat yaşadı.
- The people here live a peaceful life.
- Buradaki insanlar huzurlu bir hayat yaşıyor.
- Human beings are not made to understand life, but to live it.
- İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.
- Life has become very hard.
- Hayat çok zorlaştı.
- Tom wishes Mary would get out of his life.
- Tom, Mary'nin onun hayatından çıkmasını diliyor.
- He lost his life in a traffic accident.
- Hayatını bir trafik kazasında kaybetti.
- Life in a small town is boring.
- Küçük bir kasabada hayat sıkıcıdır.
- If it were not for water, there would be no life on the earth.
- Su olmasaydı, dünyada hayat olmazdı.
- Fadil seemed to have a good life with his wife and two sons.
- Fadıl'ın karısı ve iki oğluyla iyi bir hayatı varmış gibi görünüyordu.
- Tom did not hesitate to risk his life in order to come to Mary's rescue.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için hayatını riske atmakta tereddüt etmedi.
- I can't live that kind of life.
- Ben böyle bir hayat yaşayamam.
- You're ruining my life.
- Hayatımı mahvediyorsun.
- Tom has been an underachiever all his life.
- Tom hayatı boyunca başarısız oldu.
- Sami led a very ordinary life.
- Sami çok sıradan bir hayat yaşıyordu.
- Life is a great mystery.
- Hayat büyük bir sırdır.
- Life is difficult here.
- Burada hayat zor.
- She is the light of my life.
- O benim hayatımın ışığıdır.
- Life is hard, death is cheap.
- Hayat zor, ölüm ucuzdur.
- He soon adapted himself to school life.
- Kısa sürede okul hayatına adapte oldu.
- Sami's life was devastated.
- Sami'nin hayatı haraptı.
- I'm happy for the first time in life.
- Ben hayatımda ilk kez mutluyum.
- Your life's in danger.
- Hayatın tehlikede.
- Can life get any better than this?
- Hayat bundan daha iyi olabilir mi?
- Fadil still wanted to be part of Layla's life.
- Fadıl hala Leyla'nın hayatının bir parçası olmak istiyordu.
- Mary remained single all her life in Japan.
- Mary, Japonya'daki hayatı boyunca bekar kaldı.
- She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
- I was never so humiliated in my life.
- Hayatımda hiç böyle küçük düşürülmedim.
- He was a strong boy, full of life, before he was stricken with the plague.
- Veba hastalığına yakalanmadan önce hayat dolu, güçlü bir çocuktu.
- Life in prison is a slow death.
- Cezaevindeki hayat, yavaş bir ölümdür.
- Tom's life ended tragically.
- Tom'un hayatı trajik bir şekilde sona erdi.
- Music is a big part of my life.
- Müzik hayatımın büyük bir parçasıdır.
- He enjoyed a new life under the sea.
- O, denizin altında yeni bir hayatın tadını çıkardı.
- This book changed my life.
- Bu kitap hayatımı değiştirdi.
- It was the greatest experience of my life.
- Hayatımın en büyük deneyimiydi.
- We've created life in our own image.
- Hayatı kendi suretimizde yarattık.
- Life is tough.
- Hayat zordur.
- I think that, for the first time in my life, I understood her.
- Sanırım, hayatımda ilk kez onu anladım.
- Life is so unjust sometimes.
- Hayat bazen çok adaletsiz.
- Life is not always a walk in the park.
- Hayat her zaman kolay değildir.
- I can't for the life of me remember her address.
- Hayatta onun adresini hatırlayamam.
- She trusts him with her life.
- Ona hayatı pahasına güveniyor.
- You have to have a positive attitude if you want to get ahead in life.
- Hayatta ilerlemek istiyorsanız olumlu bir tutumunuz olmalı.
- Tom should ask himself what he's doing with his life.
- Tom hayatında ne yaptığını kendine sormalı.
- They are threatening my life.
- Hayatımı tehdit ediyorlar.
- Life in a small town is boring.
- Küçük kasabada hayat sıkıcıdır.
- I can't imagine life without him.
- Ben onsuz bir hayat düşünemiyorum.
- I've never worn cowboy boots in my whole life.
- Ben bütün hayatımda hiç kovboy çizmesi giymedim.
- I want to spend the rest of my life with you.
- Hayatımın geri kalanını seninle birlikte geçirmek istiyorum.
- She lived an unhappy life.
- Mutsuz bir hayat yaşadı.
- We wanted to be part of Tom's life.
- Tom'un hayatının bir parçası olmak istedik.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
- Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Sami's life was devastated.
- Sami'nin hayatı mahvoldu.
- Art imitates life.
- Sanat, hayatı yansıtır.
- She's fighting for her life.
- Hayatı için savaşıyor.
- Tom began a new life.
- Tom yeni bir hayata başladı.
- Tom soon adapted himself to school life.
- Tom, kısa sürede kendini okul hayatına adapte etti.
- I miss the hustle and bustle of city life.
- Şehir hayatının koşuşturmacasını özlüyorum.
- Tom has worked hard all his life.
- Tom hayatı boyunca çok çalıştı.
- I want to return home, as I prefer to study and to succeed in life.
- Okumayı ve hayatta başarılı olmayı tercih ettiğim için eve dönmek istiyorum.
- What are you doing with your life?
- Hayatınla ne yapıyorsun?
- He was extraordinarily important in your life.
- O, senin hayatında olağanüstü önemliydi.
- To give up smoking was the hardest thing I've done in my life.
- Sigarayı bırakmak hayatımda yaptığım en zor şeydi.
- While there is life, there is hope.
- Hayat varken, umut vardır.
- His life seems hexed.
- Hayatı lanetlenmiş gibi görünüyor.
- Sami claimed he feared for his life.
- Sami hayatı için korktuğunu iddia etti.
- His life is hanging by a thread.
- Hayatı pamuk ipliğine bağlı.
- Tom discovered the secret of life, but he won't tell me.
- Tom hayatın sırrını keşfetti, ama bana söylemiyor.
- His life is full of trouble.
- Hayatı sorunlarla dolu.
- Why are you dissatisfied with your life?
- Sen neden hayatından hoşnutsuzsun?
- Layla lost her life.
- Layla hayatını kaybetti.
- You'll remember this for the rest of your life.
- Bunu hayatının sonuna kadar hatırlayacaksın.
- Life isn't a problem to be solved, but a reality to be experienced.
- Hayat çözümlenecek bir problem değildir, ama deneyimlenecek bir gerçekliktir.
- Tom deserves a better life.
- Tom daha iyi bir hayatı hak ediyor.
- How's the teaching life?
- Öğretmenlik hayatı nasıl?
- He is leading a fast life.
- Hızlı bir hayat sürüyor.
- Layla had a different life.
- Leyla'nın farklı bir hayatı vardı.
- How's life in Germany?
- Almanya'da hayat nasıl?
- It's never too late to change your life.
- Hayatını değiştirmek için asla geç değil.
- I suddenly realized that everything in my life was not an accident.
- Birden hayatımdaki her şeyin bir kaza olmadığını fark ettim.
- What are you doing with your life?
- Hayatında ne yapıyorsun?
- Life is so much easier now than it used to be.
- Hayat artık eskisinden çok daha kolay.
- Choose a job you love, and you will never have to work a day in your life.
- Sevdiğiniz bir işi seçin ve hayatınızda bir gün bile çalışmak zorunda kalmayın.
- I had the time of my life.
- Hayatımın en güzel anlarını yaşadım.
- Are you sure you want to put your life in her hands?
- Hayatını onun ellerine teslim etmek istediğinden emin misin?
- He is now in the hospital and his life is in the balance.
- Şu anda hastanede ve hayatı tehlikede.
- Her life is free from care.
- Onun tasasız bir hayatı vardır.
- Well, that's life.
- Hayat böyle.
- My life is like a fairy tale.
- Hayatım bir peri masalı gibi.
- This dog saved that little girl's life.
- Bu köpek şu küçük kızın hayatını kurtardı.
- Life escapes from me in every breath.
- Her nefes alışımda hayat benden kaçıyor.
- Life isn't tied with a bow, but it's still a gift.
- Hayat bir kurdeleyle bağlanmamıştır, ama yine de bir hediyedir.
- Tom would have sacrificed his life in vain.
- Tom hayatını boşuna feda etmiş olur.
- Life has become very difficult.
- Hayat çok zorlaştı.
- Sami was playing an important role in Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatında önemli bir rol oynuyordu.
- Tom was a bachelor his whole life.
- Tom tüm hayatı boyunca bir bekardı.
- I'd like to live a quiet life in the country after I retire.
- Emekli olduktan sonra sessiz sakin bir köy hayatı yaşamak istiyorum.
- Sami had never met a Muslim in his life.
- Sami hayatında hiç Müslümanla tanışmamıştı.
- Who loves not women, wine and song remains a fool his whole life long.
- Kadınları, şarabı ve şarkıları sevmeyen, hayatı boyunca bir aptal olarak kalır.
- Is it so wrong to enjoy life this much?
- Hayattan bu kadar zevk almak çok mu yanlış?
- His life is in danger.
- Onun hayatı tehlikede.
- You're the most important person in my life.
- Sen hayatımdaki en önemli insansın.
- He was regarded as a hero for saving his friend's life.
- O, arkadaşının hayatını kurtardığı için bir kahraman olarak kabul edildi.
- Do you have a life goal?
- Hayatta bir amacın var mı?
- You'll soon get used to life in the village.
- Yakında köydeki hayata alışacaksın.
- Food gives life, life gives strength and strength gives great feats.
- Yemek hayat verir, hayat güç verir ve güç büyük başarılar verir.
- Tom stayed single his whole life.
- Tom bütün hayatı boyunca bekar kaldı.
- Sami's family made his life complicated.
- Sami'nin ailesi hayatını karmaşık hale getirdi.
- Tom said he doesn't plan on staying single all his life.
- Tom, bütün hayatı boyunca bekâr kalmayı planlamadığını söyledi.
- She didn't want to know anything about his personal life.
- Onun özel hayatı hakkında hiçbir şey bilmek istemedi.
- He won't live a long life.
- O, uzun bir hayat yaşamayacak.
- Layla enjoyed a long happy life.
- Layla uzun ve mutlu bir hayatın tadını çıkardı.
- Everything in life is relative.
- Hayatta her şey görecelidir.
- The key to the so-called mastery of any language is bringing the words and grammar to life through context.
- Herhangi bir dilde sözde ustalaşmanın anahtarı, kelimeleri ve grameri bağlam yoluyla hayata geçirmektir.
- Tom has never been sick in his life.
- Tom hayatında hiç hastalanmadı.
- Tom will remember this his whole life.
- Tom bunu bütün hayatı boyunca hatırlayacak.
- At the end of his life, Hokusai lived in misery, alone with his daughter, and worked until his death.
- Hayatının sonunda Hokusai sefalet içinde, kızıyla yalnız yaşadı ve ölene kadar çalıştı.
- Life fits into home.
- Hayat eve sığar.
- It's a beautiful life.
- Bu güzel bir hayat.
- Life is a flame that death extinguishes.
- Hayat ölümün söndürdüğü bir alevdir.
- My life is not milk and honey.
- Hayatım bolluk ve bereket içinde değildir.
- Sami will regret that for the rest of his life.
- Sami hayatının geri kalanında bundan pişman olacak.
- He made me see what Life is, and what Death signifies, and why Love is stronger than both.
- Bana hayatın ne olduğunu, ölümün ne anlama geldiğini ve aşkın neden her ikisinden de güçlü olduğunu gösterdi.
- He can save your life.
- O, hayatını kurtarabilir.
- Life is not a path of roses.
- Hayat bir gül yolu değildir.
- Do you want to spend the rest of your life in jail?
- Hayatının geri kalanını hapishanede geçirmek istiyor musun?
- It was the best night of my life.
- Hayatımın en güzel gecesiydi.
- Sami destroyed Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını mahvetti.
- My life isn't worth living.
- Hayatım yaşamaya değmez.
- How strange life is!
- Hayat ne kadar tuhaf!
- Get out of my life.
- Hayatımdan defol!
- He is the love of my life.
- O benim hayatımın aşkı.
- I've never worn cowboy boots in my whole life.
- Hayatım boyunca hiç kovboy çizmeleri giymedim.
- Have a nice life.
- Güzel bir hayatın olsun.
- Life doesn't always work out the way you want it to.
- Hayat her zaman istediğin gibi gitmez.
- Life ain't easy.
- Hayat kolay değil.
- Fadil's life turned upside down one fall day.
- Fadıl'ın hayatı bir sonbahar günü tersine döndü.
- Don't look only on the dark side of life.
- Hayatın sadece karanlık yüzüne bakmayın.
- You're the one who saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtaran sensin.
- We saved your life.
- Biz senin hayatını kurtardık.
- Life today is much easier than in the past.
- Hayat bugün, geçmişte olduğundan daha kolaydır.
- Do you want to spend the rest of your life with him?
- Hayatının geri kalanını onunla mı geçirmek istiyorsun?
- I went abroad to start a new life.
- Yeni bir hayata başlamak için yurt dışına gittim.
- I can't imagine life without music.
- Müziksiz bir hayat düşünemiyorum.
- I couldn't say when exactly in my life it occurred to me that I would be a pilot someday.
- Hayatımın tam olarak ne zaman bir gün pilot olacağımın aklıma geldiğini söyleyemem.
- His secret life came to light at last.
- Gizli hayatı sonunda ortaya çıktı.
- They are satisfied with a simple life.
- Basit bir hayattan memnunlar.
- Whom do you respect most in your life?
- Hayatında en çok kime saygı duyuyorsun?
- Tom thanked me for changing his life.
- Tom hayatını değiştirdiğim için bana teşekkür etti.
- Think about your life.
- Hayatını düşün.
- Do you think it's normal to spend one's life working?
- Sence bir insanın hayatını çalışarak geçirmesi normal mi?
- Tom ran for his life.
- Tom hayatı için koştu.
- Get the fuck out of my life.
- Siktir git hayatımdan.
- Tom thought his life was in danger.
- Tom hayatının tehlikede olduğunu düşündü.
- You make your own life.
- Kendi hayatını kur.
- Tom had a life insurance policy.
- Tom'un hayat sigortası vardı.
- Sami's life couldn't be better.
- Sami'nin hayatı daha iyi olamazdı.
- My life's a contradiction.
- Hayatım bir çelişki.
- It is necessary for you to think about your life.
- Hayatınız hakkında düşünmeniz gerekiyor.
- She lived an unhappy life.
- O mutsuz bir hayat yaşadı.
- Layla had a man in her life.
- Leyla'nın hayatında bir erkek vardı.
- Truly you are the flower of my life.
- Gerçekten sen benim hayatımın çiçeğisin.
- Human beings are not made to understand life, but to live it.
- İnsanoğlu hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.
- Dan struggled to adapt to life outside jail.
- Dan hapishane dışındaki hayata uyum sağlamakta zorlandı.
- His life after retirement was unhappy.
- Emeklilikten sonraki hayatı mutsuzdu.
- I want a man, not an immature asshole who hasn't figured out what he wants out of life.
- Ben hayattan ne istediğini bilmeyen bir olgunlaşmamış pislik değil, bir insan istiyorum.
- Please, remember those words for the rest of your life.
- Lütfen, bu sözleri hayatının sonuna kadar unutma.
- The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees.
- Şirket, tüm çalışanları için sağlık ve hayat sigortası hizmetleri sağlamaktadır.
- Life is what happens to you while you're busy making other plans.
- Hayat, siz başka planlar yapmakla meşgulken başınıza gelenlerdir.
- I think that, for the first time in my life, I understood her.
- Sanırım hayatımda ilk kez onu anladım.
- What you spend time doing in your childhood affects the rest of your life.
- Çocukluğunda ne yaparak harcadığın zaman hayatının geriye kalanını etkiler.
- What Tom saw changed his life.
- Tom'un gördüğü şey onun hayatını değiştirdi.
- Layla struck Sami with an ax to save her life.
- Leyla kendi hayatını kurtarmak için bir baltayla Sami'ye vurdu.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
- 10 yaşındayken, 16 yaşıma geldiğimde hayatımın güzel olacağını düşünürdüm.
- Tom's life spun out of control.
- Tom'un hayatı kontrolden çıktı.
- Stop telling me how to live my life.
- Bana hayatımı nasıl yaşayacağımı söylemeyi bırak.
- Enjoy your life while you are able to.
- Alabiliyorken, hayattan zevk alın.
- Life is full of chances.
- Hayat şanslarla doludur.
- It nearly cost her her life.
- Neredeyse onun hayatına mal oluyordu.
- Life would be empty without you.
- Hayat sensiz boş olurdu.
- Layla killed Sami to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için Sami'yi öldürdü.
- You were the love of my life.
- Hayatımın aşkıydın.
- He has got used to a new life.
- Yeni bir hayata alıştı.
- It was the proudest moment of my life.
- Hayatımın en gurur verici anıydı.
- Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın merdiveninin nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
- I've been here my whole life.
- Hayatım boyunca buradaydım.
- From this moment Elsa's life was that of the ordinary happy child.
- Bu andan itibaren Elsa'nın hayatı sıradan mutlu bir çocuğunki gibi oldu.
- The difficulty in life is the choice.
- Hayattaki zorluk seçim yapmaktır.
- It's the longest journey of my life!
- Hayatımın en uzun yolculuğu!
- Life is what happens to us while we are making other plans.
- Hayat, biz başka planlar yaparken başımıza gelenlerdir.
- The most important thing in life is having enough money.
- Hayattaki en önemli şey yeterli paraya sahip olmaktır.
- There are more important things in life.
- Hayatta daha önemli şeyler var.
- My father has never been sick in his life.
- Babam hayatında hiç hasta olmadı.
- That incident changed Tom's life.
- O olay Tom'un hayatını değiştirdi.
- Charles lived a life of debauchery when he was young.
- Charles gençken bir hovardalık hayatı yaşadı.
- An honest life is pleasing to God.
- Dürüst bir hayat Tanrı'yı memnun eder.
- We lead a very ordinary life.
- Çok sıradan bir hayatımız var.
- That's just life.
- Hayat bu işte.
- Is life here hard?
- Burada hayat zor mu?
- Life is unpredictable.
- Hayat tahmin edilemez.
- He is content with the simple life.
- Basit bir hayattan memnun.
- Layla struck Sami with an ax to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için Sami'ye bir baltayla vurdu.
- My life is not milk and honey.
- Hayatım süt ve bal değildir.
- Never in my life have I heard such a thing.
- Asla hayatımda böyle bir şey duymadım.
- I trust Tom with my life.
- Hayatımı Tom'a emanet ediyorum.
- Life can be cruel sometimes.
- Hayat bazen acımasız olabiliyor.
- Tom is the love of my life.
- Tom hayatımın aşkı.
- Mary's father made her life hell.
- Babası Mary'ye hayatı zindan etti.
- Isn't life beautiful?
- Hayat güzel değil mi?
- He rescued the little girl at the cost of his life.
- Hayatı pahasına küçük kızı kurtardı.
- Life returned to normal for Fadil.
- Hayat, Fadıl için normale döndü.
- Tom believes in life after birth.
- Tom doğumdan sonraki hayata inanıyor.
- Dan made a list of things he wanted to achieve in life.
- Dan hayatta başarmak istediği şeylerin bir listesini yaptı.
- Tom lived in Boston most of his life.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da yaşadı.
- Layla's life fell apart.
- Leyla'nın hayatı parçalandı.
- She ruined my life.
- O hayatımı mahvetti.
- Tom is a young man seeking direction in life.
- Tom hayatına yön vermek isteyen genç bir adam.
- Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
- Tom hayatını nükleer enerji karşıtı harekete adadı.
- I don't want to complicate my life with all that!
- Tüm bunlarla hayatımı karmaşıklaştırmak istemiyorum!
- This is just how life is.
- Hayat böyle işte.
- Life is a bitch.
- Hayat bir kaltak.
- She wondered what her life would have been like if she had married Tom.
- O, Tom'la evlenseydi hayatının nasıl olacağını merak ediyordu.
- My life is almost over.
- Hayatım neredeyse bitti.
- Why is life so difficult?
- Neden hayat bu kadar zor?
- Painting was the great love of his life.
- Ressamlık onun hayatının büyük aşkıydı.
- Life is good here.
- Burada hayat güzel.
- The life of Lincoln is read by children all over the world.
- Lincoln'ün hayatı, tüm dünyada çocuklar tarafından okunuyor.
- Life without love is meaningless.
- Sevgisiz hayat anlamsızdır.
- Life is one big party.
- Hayat büyük bir partidir.
- Tom's never won anything in his life.
- Tom hayatında hiçbir şey kazanmadı.
- Sami will spend the rest of his life rotting in jail.
- Sami hayatının kalanını hapiste çürüyerek geçirecek.
- Tom lived most of his life in Boston.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da yaşadı.
- Tom has been in prison for half his life.
- Tom hayatının yarısını hapiste geçirdi.
- Tom said his life was in danger.
- Tom hayatının tehlikede olduğunu söyledi.
- He is my only passion in life.
- O benim hayattaki tek tutkum.
- I can't imagine life without the internet.
- İnternetsiz bir hayat düşünemiyorum.
- You should read the kind of books that contain the kind of information that will be useful to you later in life.
- Hayatınızın ilerleyen dönemlerinde işinize yarayacak türden bilgiler içeren kitaplar okumalısınız.
- I've never felt better in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
- Never in my life have I heard such a thing.
- Hayatımda hiç böyle bir şey duymadım.
- City and country life are very different.
- Şehir ve taşra hayatı çok farklıdır.
- Layla's life is heading in the right direction.
- Layla'nın hayatı doğru yönde ilerliyor.
- You guys give my life meaning.
- Sizler benim hayatıma anlam katıyorsunuz.
- His aim in life was to become a great doctor.
- Hayattaki amacı büyük bir doktor olmaktı.
- I wanted my life to be more enjoyable.
- Hayatımın daha eğlenceli olmasını istedim.
- Do you want to be a bartender all your life?
- Bütün hayatın boyunca bir barmen olmak ister misin?
- Sami enjoyed a privileged life in Egypt.
- Sami Mısır'da ayrıcalıklı bir hayatın tadını çıkardı.
- Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan hayatının temel gerçeğidir.
- He took an airplane for the first time in his life.
- Hayatında ilk kez uçağa bindi.
- Tom has led a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat sürdü.
- Many families went west to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
- Just stay out of my life.
- Yalnızca hayatımdan uzak dur.
- The patient's life was in danger.
- Hastanın hayatı tehlikedeydi.
- Fadil told Layla that he was going to give her a new life.
- Fadıl Leyla'ya ona yeni bir hayat vereceğini söyledi.
- It's hard to think of life as easy, but it's easy to think of life as hard.
- Hayatın kolay olduğunu düşünmek zordur, ama zor olduğunu düşünmek kolaydır.
- Life is like a journey.
- Hayat bir seyahate benzer.
- The sun is essential to life.
- Güneş hayat için olmazsa olmazdır.
- This is where I want to live for the rest of my life.
- Hayatımın geri kalanında burada yaşamak istiyorum.
- Layla made some terrible mistakes in her life.
- Leyla hayatında bazı korkunç hatalar yaptı.
- We must accept life, for good or for evil.
- İster iyi olsun ister kötü olsun hayatı kabul etmeliyiz.
- I wanted to resume my normal life.
- Normal hayatıma devam etmek istedim.
- Tom has never been sick in his life.
- Tom hayatı boyunca hiç hastalanmadı.
- But life is short!
- Fakat hayat kısa!
- She spent the last ten years of her life here.
- Hayatının son on yılını burada geçirdi.
- Life could be a dream.
- Hayat bir rüya olabilir.
- She changed my life.
- O hayatımı değiştirdi.
- I'm bored with my life.
- Hayatımdan sıkıldım.
- Life hasn't been easy.
- Hayat kolay değildi.
- Don't deprive yourselves of the pleasures of life.
- Kendinizi hayatın zevklerinden mahrum bırakmayın.
- I like my life right now.
- Şu anki hayatımı seviyorum.
- Is there a woman in your life?
- Hayatında bir kadın var mı?
- Layla began to tell Sami some of the stories of her life.
- Leyla, Sami'ye hayatından bazı hikayeleri anlatmaya başladı.
- My aunt enjoyed good health all her life.
- Teyzemin hayatı boyunca sağlığı iyiydi.
- I think life is what you make it.
- Bence hayat sen nasıl yaparsan öyle şekillenir.
- This is the most beautiful song I've ever heard in my life.
- Hayatımda duyduğum en güzel şarkı.
Show More (1597)
|
|
- Using steroids can cause heart attacks in later life.
- Steroid kullanımı yaşamın ilerleyen dönemlerinde kalp krizine neden olabilir.
- There isn't any sign of life in the abandoned town.
- Terk edilmiş kasabada herhangi bir yaşam belirtisi yok.
- Did you read Yann Martel's 'Life of Pi?'
- Yann Martel'in "Pi'nin Yaşamı" kitabını okudunuz mu?
- The researchers are seeking to find life in space.
- Araştırmacılar uzayda yaşam bulmaya çalışıyorlar.
- The Charter of Fundamental Rights requires us to uphold human dignity and protect life.
- Temel Haklar Şartı insan onurunu ve yaşamı korumamızı gerektirmektedir.
- The sea represents life itself.
- Deniz yaşamın kendisini temsil eder.
- Without rules there is no freedom, and without freedom there is no progress and no dignity of life.
- Kurallar olmadan özgürlük olmaz, özgürlük olmadan da ilerleme ve yaşam onuru olmaz.
- After all, this is about protecting the lives and health of humans and animals.
- Sonuçta bu, insanların ve hayvanların yaşamlarını ve sağlıklarını korumakla ilgilidir.
- Every day in Spain we see a horrendous tragedy involving people who come looking for a better life.
- İspanya'da her gün daha iyi bir yaşam arayışıyla gelen insanların karıştığı korkunç bir trajediye tanık oluyoruz.
- We will have to judge this proposal on whether or not their lives improve over the next five years.
- Bu öneriyi, önümüzdeki beş yıl içinde yaşamlarının iyileşip iyileşmeyeceğine göre değerlendirmemiz gerekecek.
- However, climate and the future of life on our planet cannot be bought and sold.
- Bununla birlikte, iklim ve gezegenimizdeki yaşamın geleceği alınıp satılamaz.
- The Council Presidency has said that sport is education for life.
- Konsey Başkanlığı sporun yaşam için eğitim olduğunu söylemiştir.
- What will become of life in country areas?
- Kırsal bölgelerde yaşam ne hale gelecek?
- It only remains to be seen whether it will have a negative or positive impact on real life.
- Geriye sadece bunun gerçek yaşam üzerinde olumlu mu yoksa olumsuz mu bir etki yaratacağını görmek kalıyor.
- The internal market needs rules, and the rules must be evaluated in the context of everyday life.
- İç pazarın kurallara ihtiyacı vardır ve bu kurallar günlük yaşam bağlamında değerlendirilmelidir.
- The poor do not wish to beg for life; they value their self-respect and dignity in the same way as we do.
- Yoksullar yaşam için dilenmek istemezler; onlar da bizim gibi öz saygılarına ve haysiyetlerine değer verirler.
- We need more equality in everyday life.
- Günlük yaşamda daha fazla eşitliğe ihtiyacımız var.
- At the same time, parliamentary life will be made more difficult for minorities and Non-attached Members.
- Aynı zamanda, parlamenter yaşam azınlıklar ve bağımsız olmayan üyeler için daha da zorlaştırılacaktır.
- It is the opposite of freedom and of life.
- Özgürlüğün ve yaşamın karşıtıdır.
- Every life is important and sacred to us, but the situation in Indonesia has already claimed thousands of lives.
- Her yaşam bizim için önemli ve kutsaldır, ancak Endonezya'daki durum şimdiden binlerce cana mal olmuştur.
- We must therefore ensure that years of work are registered and monitored throughout a person’s life.
- Bu nedenle çalışma yıllarının kayıt altına alınmasını ve bir kişinin yaşamı boyunca izlenmesini sağlamalıyız.
- We are concerned here with survival on the roads and life in our society, and we must therefore be careful.
- Biz burada yollarda hayatta kalmak ve toplumumuzdaki yaşamla ilgileniyoruz ve bu nedenle dikkatli olmalıyız.
- It is funded by the Life Quality Control of Infectious Diseases programme.
- Bulaşıcı Hastalıkların Yaşam Kalitesi Kontrolü programı tarafından finanse edilmektedir.
- This in our Parliament and in the life of our old continent and of our European Union is a very important moment.
- Parlamentomuzda ve yaşlı kıtamızın ve Avrupa Birliğimizin yaşamında bu çok önemli bir andır.
- One aspect of a secure existence is a life free from terror.
- Güvenli bir varoluşun bir yönü de terörden uzak bir yaşamdır.
- Children, who are the most vulnerable, are being allowed to die because of the pattern of life we now have.
- En savunmasız durumda olan çocukların, şu anda sahip olduğumuz yaşam biçimi nedeniyle ölmelerine izin veriliyor.
- Our work and business culture must be a safety culture, but life and work can never be devoid of risk.
- Çalışma ve iş kültürümüz bir güvenlik kültürü olmalıdır, ancak yaşam ve iş hiçbir zaman riskten yoksun olamaz.
- However, Europe is right to rail against Russian repression and governmental meddling in the lives of its neighbours.
- Bununla birlikte Avrupa, Rusya'nın baskılarına ve komşularının yaşamlarına karışmasına karşı çıkmakta haklıdır.
- The digital revolution will improve the quality of their lives and access to services.
- Dijital devrim yaşam kalitesini ve hizmetlere erişimi arttıracaktır.
- It addresses issues of sexuality and reproduction without ever referring to the acceptance of life.
- Teklif, yaşamın kabulüne hiç değinmeden cinsellik ve üreme konularını ele almaktadır.
- I also want to talk about the sexual dimension of life.
- Ayrıca yaşamın cinsel boyutu hakkında da konuşmak istiyorum.
- I believe that water is also the life of the future.
- Suyun aynı zamanda geleceğin yaşamı olduğuna inanıyorum.
- It is crucial now to lay the foundations for a shared democratic life.
- Ortak bir demokratik yaşamın temellerinin atılması büyük önem taşımaktadır.
- This issue concerns the deepest values of millions of people and the whole basis for their lives.
- Bu konu milyonlarca insanın en derin değerlerini ve yaşamlarının tüm temelini ilgilendirmektedir.
- We are witnessing on our coasts the continuous use of nets which desolate and wipe out all life on the seabed.
- Kıyılarımızda, deniz dibindeki tüm yaşamı mahveden ve yok eden ağların sürekli olarak kullanıldığına tanık oluyoruz.
- It is impossible that we should create life and then destroy it.
- Yaşamı yaratıp sonra da onu yok etmemiz mümkün değildir.
- We are also seeing the insufficient participation of women in positions of greater responsibility in union life.
- Ayrıca kadınların sendikal yaşamda daha fazla sorumluluk gerektiren pozisyonlara yeterince katılmadığını da görüyoruz.
- Islam is a faith that promotes peace, equality and secure life.
- İslam barışı, eşitliği ve güvenli yaşamı teşvik eden bir inançtır.
- The percentages must not constantly increase in the body throughout life.
- Yüzdeler yaşam boyunca bünyede sürekli artmamalıdır.
- They demonstrate little concern for the reality of people’s lives.
- İnsanların yaşamlarının gerçekliği konusunda çok az endişe gösteriyorlar.
- The Charter of Fundamental Rights requires us to uphold human dignity and protect life.
- Temel Haklar Bildirgesi insan onurunu ve yaşamı korumamızı gerektirmektedir.
- EU declarations do not create socially secure life.
- AB deklarasyonları sosyal açıdan güvenli bir yaşam yaratmıyor.
- For example, can you imagine life with no aeroplanes and no cars?
- Örneğin, uçakların ve arabaların olmadığı bir yaşamı hayal edebiliyor musunuz?
- This is what I would call an extension in favour of family life.
- Ben buna aile yaşamı lehine bir genişleme diyebilirim.
- It addresses issues of sexuality and reproduction without ever referring to the acceptance of life.
- Yaşamın kabulüne hiç değinmeden cinsellik ve üreme konularını ele almaktadır.
- We all agree that noise pollution disturbs the everyday lives of the people of Europe.
- Gürültü kirliliğinin Avrupa'daki insanların günlük yaşamlarını rahatsız ettiği konusunda hepimiz hemfikiriz.
- The National Security Council continues to play a major role in political life.
- Milli Güvenlik Kurulu, politik yaşamda büyük bir rol oynamaya devam etmektedir.
- This is a very positive sign of parliamentary life.
- Bu, parlamenter yaşam açısından çok olumlu bir işarettir.
- The life and work of our open and democratic societies will continue undeterred.
- Açık ve demokratik toplumlarımızın yaşamı ve çalışmaları yılmadan devam edecektir.
- This issue, which impacts their everyday life, is a key issue regarding EU credibility.
- Günlük yaşamlarını etkileyen bu konu, AB'nin güvenilirliği açısından kilit bir meseledir.
- This is what divides us, not the body of the person who chooses but the life of those who have no choice.
- Bizi bölen de budur; seçen kişinin bedeni değil, seçme şansı olmayanların yaşamı.
- The material destruction will make itself felt in everyday life for a long time to come.
- Maddi yıkım uzun bir süre daha günlük yaşamda kendini hissettirecek.
- It is crucial now to lay the foundations for a shared democratic life.
- Şimdi ortak bir demokratik yaşamın temellerinin atılması büyük önem taşımaktadır.
- Let us allow our citizens a pluralistic choice for their future lives and careers.
- Vatandaşlarımızın gelecekteki yaşamları ve kariyerleri için çoğulcu bir seçim yapmalarına izin verelim.
- The examination of the budget is an important aspect of parliamentary life.
- Bütçenin incelenmesi parlamenter yaşamın önemli bir yönüdür.
- There has been no change in the role played by the National Security Council in Turkish political life.
- Türkiye’nin siyasal yaşamında Milli Güvenlik Kurulu’nun oynadığı rolde herhangi bir değişiklik olmamıştır.
- It is something concrete, and it concerns people in their everyday lives.
- Bu somut bir şeydir ve insanları günlük yaşamlarında ilgilendirir.
- In Ireland we have a very active health policy to give old people a better way of life.
- İrlanda'da yaşlı insanlara daha iyi bir yaşam sunmak için çok aktif bir sağlık politikamız var.
- Standards in public life is the next main section of the report before the House.
- Kamu yaşamında standartlar, raporun Meclis'in önündeki bir sonraki ana bölümüdür.
- The European citizens are asking for it for essential elements of their lives such as health.
- Avrupa vatandaşları bunu yaşamlarının sağlık gibi temel unsurları için istiyorlar.
- Accordingly, every life deserves the best possible protection and care from the cradle to the grave.
- Buna göre, her yaşam beşikten mezara kadar mümkün olan en iyi koruma ve bakımı hak etmektedir.
- It has made a real change to real people's lives in all of the Member States.
- Tüm Üye Devletlerde gerçek insanların yaşamlarında gerçek bir değişiklik yaratmıştır.
- In fact, what we are discussing is nothing less than life itself.
- Aslında tartıştığımız şey yaşamın kendisinden başka bir şey değildir.
- Within European territory, this response is still failing to give sufficient signs of life.
- Avrupa topraklarında bu yanıt hala yeterli yaşam belirtisi vermemektedir.
- We are also seeing the insufficient participation of women in positions of greater responsibility in union life.
- Ayrıca kadınların sendikal yaşamda daha fazla sorumluluk gerektiren mevkilere katılımının yetersiz olduğunu görüyoruz.
- Other important matters include ties with everyday life, and, of course, the visitors service.
- Diğer önemli konular arasında günlük yaşamla bağlar ve tabii ki ziyaretçi hizmetleri yer alıyor.
- The National Security Council continues to play a major role in political life.
- Milli Güvenlik Kurulu, siyasal yaşamda büyük bir rol oynamaya devam etmektedir.
- We roundly condemn the patenting and commercialisation of life, of the human being and of all natural heritage.
- Yaşamın, insanın ve tüm doğal mirasın patentlenmesini ve ticarileştirilmesini şiddetle kınıyoruz.
- The EU Convention comes at a very important moment in the life of the European Union.
- AB Kongresi, Avrupa Birliği'nin yaşamında çok önemli bir döneme denk gelmektedir.
- We have different commercial systems and a different tempo of life.
- Farklı ticari sistemlerimiz ve farklı bir yaşam tempomuz var.
- Many pensioners purchase securities in an attempt to be better off in their later life.
- Birçok emekli, ileriki yaşamlarında daha iyi durumda olmak amacıyla menkul kıymet satın almaktadır.
- Does the recognition of life depend on whether it is planned?
- Yaşamın tanınması planlı olup olmamasına mı bağlıdır?
- This is a policy and a pattern of life that cannot continue for very much longer.
- Bu, çok uzun süre devam edemeyecek bir politika ve yaşam biçimidir.
- Rights are needed which make it possible for both mothers and fathers to combine professional and family life.
- Hem annelerin hem de babaların iş ve aile yaşamlarını birleştirmelerini mümkün kılacak haklara ihtiyaç vardır.
- The Copenhagen summit was a very particular moment in the life of the European Union.
- Kopenhag Zirvesi Avrupa Birliği'nin yaşamında çok özel bir andı.
- The European Commission has chosen to give the profits of the pharmaceutical industries precedence over life.
- Avrupa Komisyonu, ilaç endüstrilerinin karlarını yaşamın önüne koymayı tercih etmiştir.
- The Israelis have always been denied the right to a life free from terror.
- İsrailliler terörden uzak bir yaşam hakkından her zaman mahrum bırakılmıştır.
- Some say that it is the worst accident that has ever befallen the bird life of this part of Europe.
- Bazıları bunun Avrupa'nın bu bölgesindeki kuş yaşamının başına gelmiş en kötü kaza olduğunu söylüyor.
- There are those who would like marketing to embrace not only production but also knowledge and life itself.
- Pazarlamanın sadece üretimi değil, aynı zamanda bilgiyi ve yaşamın kendisini de kapsamasını isteyenler var.
- Would he agree with me that women have a right to choose how they organise their lives?
- Kadınların yaşamlarını nasıl düzenleyeceklerini seçme hakkına sahip oldukları konusunda benimle aynı fikirde mi?
- We must therefore ensure that years of work are registered and monitored throughout a person’s life.
- Bu nedenle, çalışma yıllarının kayıt altına alınmasını ve bir kişinin yaşamı boyunca izlenmesini sağlamalıyız.
- Water is a basic necessity of life and a fundamental right.
- Su, yaşam için temel bir gereklilik ve temel bir haktır.
- Similarly, women are the main victims of insecurity, which threatens their life and their dignity.
- Benzer şekilde kadınlar, yaşamlarını ve onurlarını tehdit eden güvensizliğin başlıca mağdurlarıdır.
- They have hopes for a better life.
- Onların daha iyi bir yaşam için umutları var.
- Third, standards in European public life must be upheld.
- Üçüncüsü, Avrupa kamu yaşamında standartlar korunmalıdır.
- Péry spoke of the importance of reconciling work with family life.
- Péry, iş ile aile yaşamını uzlaştırmanın öneminden bahsetti.
- It is self-evident that integrated husbandry has become part of everyday agricultural life.
- Entegre hayvancılığın günlük tarımsal yaşamın bir parçası haline geldiği aşikârdır.
- We naturally have a responsibility to help the victims and give them the opportunity of a better life.
- Doğal olarak mağdurlara yardım etme ve onlara daha iyi bir yaşam fırsatı verme sorumluluğumuz var.
- Palestinian society and the foundations of a State are destroyed; everyday life is becoming increasingly impossible.
- Filistin toplumu ve bir devletin temelleri yok edildi; günlük yaşam giderek imkansız hale geliyor.
- We are talking about the life or death of people who are very close to us.
- Bize çok yakın olan insanların yaşamından ya da ölümünden bahsediyoruz.
- Tom Thumb baby wins his battle for life
- Cüce bebek yaşam savaşını kazandı.
- For Athena's family, life at home in the green season acquires a gentle rhythm.
- Athena'nın ailesi için yeşil mevsimde evdeki yaşam rahat bir ritim kazanıyor.
- It may have been sites like these around which life itself began.
- Yaşamın başladığı yerler buna benzer yerler olabilir.
- Moreover, it improves the quality of life by providing a healthy space.
- Ayrıca sağlıklı bir mekân sağlayarak yaşam kalitesini artırmaktadır.
- This great kid lost his life today.
- Bu harika çocuk bugün yaşamını yitirdi.
- The story shows the hard social detail of such lives.
- Hikaye bu tür yaşamların sosyal açıdan zorlu ayrıntılarını gösteriyor.
- Moreover, it improves the quality of life by providing a healthy space.
- Üstelik sağlıklı bir mekan oluşturarak yaşam kalitesini artırıyor.
- They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes.
- Öğrencilerinin yaşamlarını bazen basit bir hareketleriyle etkileyebilirler.
- A healthy, outdoor life, that's all he needs.
- Sağlıklı, açık havada bir yaşam, ihtiyacı olan tek şey bu.
- A great program for people who want to experience the life and culture of France in-depth.
- Fransa'nın yaşamını ve kültürünü derinlemesine tecrübe etmek isteyen insanlar için harika bir program.
- An exception is not such a sphere of life as marketing.
- Pazarlama gibi bir yaşam alanı istisna teşkil etmez.
- Give thanks for his life and comfort one another in our grief.
- Onun yaşamı için şükredin ve kederimizde birbirinizi teselli edin.
- But it seems to me that her life was a long meditation on the nothing.
- Bana öyle geliyor ki onun yaşamı hiçlik üzerine uzun bir meditasyondu.
- This barren world is the last outpost of life on Kilimanjaro.
- Bu çorak dünya Kilimanjaro'daki yaşamın son noktasıdır.
- Of course, each user has a portable hard drive or flash drive in everyday life.
- Elbette, her kullanıcının günlük yaşamda taşınabilir bir sabit sürücüsü veya flash sürücüsü vardır.
- It is natural to want a better life for those you love.
- Sevdikleriniz için daha iyi bir yaşam istemek doğaldır.
- One life is as sacred as an entire planet.
- Bir yaşam bütün bir dünya kadar kutsaldır.
- Get infinite space in the cloud for your entire digital life.
- Tüm dijital yaşamınız için bulut içinde sonsuz boş alanınız olsun.
- Get infinite space in the cloud for your entire digital life.
- Tüm dijital yaşamınız için bulutta sonsuz alan elde edin.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya ise yaşamın oluşması için mükemmel şartlara sahipti.
- An exception is not such a sphere of life as marketing.
- Pazarlama gibi bir yaşam alanı istisna değildir.
- Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work.
- Yaşam desteği ve turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbir şey çalışmıyor gibi görünüyor.
- It is only natural to want a better life.
- Daha iyi bir yaşam istemek son derece doğaldır.
- It is only natural to want a better life.
- Daha iyi bir yaşam istemek çok doğal.
- That was a whole different life.
- Bu tamamen farklı bir yaşamdı.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya, yaşamın var olabilmesi için mükemmel koşullara sahiptir.
- Therefore, social relations and lived space are inescapably hinged together in everyday life.
- Dolayısıyla gündelik yaşamda sosyal ilişkiler ve yaşanılan mekân kaçınılmaz olarak birbirine bağlıdır.
- That was a whole different life.
- O, bütünüyle farklı bir yaşamdı.
- Therefore, social relations and lived space are inescapably hinged together in everyday life.
- Bu nedenle gündelik yaşamda toplumsal ilişkiler ve yaşanılan mekân kaçınılmaz olarak birbirine bağlıdır.
- Get infinite space in the cloud for your entire digital life.
- Dijital yaşamınızın tamamı için bulutta sonsuz alana sahip olun.
- Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work.
- Yaşam desteği ile turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbiri çalışmıyor gibi görünüyor.
- For Athena's family, life at home in the green season acquires a gentle rhythm.
- Athena'nın ailesi için yeşil mevsimde evde yaşam hafif bir ritim kazanıyor.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya yaşamın var olması için mükemmel koşulları barındırır.
- Moreover, it improves the quality of life by providing a healthy space.
- Üstelik sağlıklı bir mekan sağlayarak yaşam kalitesini artırır.
- Just like any human being, I also want a good life.
- Her insan gibi ben de iyi bir yaşam istiyorum.
- A healthy, outdoor life, that's all he needs.
- Sağlıklı, açık havada bir yaşam, tek ihtiyacı olan bu.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Yeryüzündeki yaşamınızda kullanmanız için size sınırsız kaynak verildi.
- The third is Nephesch, NPSh, the animal life and desires corresponding to Yesod and the material and sensual world.
- Üçüncüsü Nephesch, NPSh, Yesod'a ve maddi ve duyusal dünyaya karşılık gelen hayvan yaşamı ve arzularıdır.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Dünyadaki yaşamınızda kullanmanız için size sınırsız kaynaklar verildi.
- Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work.
- Yaşam desteği ve turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbir şey işe yaramıyor gibi.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Size, yeryüzü yaşamlarınızda kullanmak üzere sınırsız kaynaklar verildi.
- Life begins when you pay taxes.
- Yaşam vergi ödediğinde başlar.
- Life is a flame that smothers death.
- Yaşam, ölümü dumanıyla boğan bir alevdir.
- A happy life primarily consists of freedom from worry.
- Mutlu bir yaşam öncelikle endişeden uzak olmaktan geçer.
- Tom told me his life's story.
- Tom yaşam hikayesini bana anlattı.
- It was interesting to hear about school life in Britain.
- İngiltere'deki okul yaşamı hakkında duymak ilginçti.
- I need Tom in my life.
- Yaşamında Tom'a ihtiyacım var.
- An uncontrolled life leads to misery.
- Kontrolsüz bir yaşam sefalete yol açar.
- Enjoy the life!
- Yaşamın tadını çıkar!
- Water is the source of all life.
- Su tüm yaşamın kaynağıdır.
- This is the age of information, and computers are playing an increasingly important role in our everyday life.
- Bu çağ bilgi çağıdır ve bilgisayarlar günlük yaşamımızda giderek daha önemli bir rol oynamaktadır.
- Life is just the extreme expression of common chemistry.
- Yaşam basit kimyanın en uç ifadesinden ibarettir.
- We owe our modern life to electricity.
- Biz, modern yaşamımızı elektriğe borçluyuz.
- What did Marika say about life in Japan?
- Marika, Japonya'daki yaşam hakkında ne söyledi?
- Life is an exile.
- Yaşam bir sürgündür.
- I've made a lot of stupid decisions in my life.
- Yaşamımda birçok aptalca karar verdim.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
- Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Her life is in your hands.
- Onun yaşamı senin ellerinde.
- In the last fifteen or twenty years, there have been great changes in family life in Britain.
- Son on beş ya da yirmi yılda İngiltere'de aile yaşamında büyük değişiklikler oldu.
- I owe Tom my life.
- Tom'a yaşamımı borçluyum.
- Mary traveled into the future and found that climate change had destroyed all life on Earth.
- Mary geleceğe gitti ve iklim değişikliğinin dünya üzerindeki tüm yaşamı tahrip ettiğini gördü.
- All forms of life have an instinctive urge to survive.
- Tüm yaşam formlarının hayatta kalmak için içgüdüsel bir dürtüsü vardır.
- Tom was about to make the most important phone call of his life.
- Tom yaşamının en önemli telefon görüşmesini yapmak üzereydi.
- I chose to devote my life to Islam.
- Yaşamımı İslam'a adamayı seçtim.
- Life is too short.
- Yaşam fazla kısadır.
- Begin at once to live, and count each separate day as a separate life.
- Bir an önce yaşamaya başlayın ve her günü ayrı bir yaşam olarak sayın.
- Life is full of surprises.
- Yaşam sürprizlerle doludur.
- How does life start?
- Yaşam nasıl başlıyor?
- His life is a neverending race against time.
- Onun yaşamı, zamana karşı bitmeyen bir yarıştır.
- What is the purpose of life?
- Yaşamın amacı nedir?
- Life escapes from me in every breath.
- Her nefeste yaşam benden uzaklaşıyor.
- He didn't like city life.
- O, kent yaşamından hoşlanmadı.
- I want Tom to have a chance for a decent life.
- Tom'un iyi bir yaşam için bir şansı olmasını istiyorum.
- Might there be life after death?
- Ölümden sonra yaşam olabilir mi?
- Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.
- Müzik içsel yaşamdır ve içsel yaşamı olan biri asla yalnızlık çekmez.
- Life is a long and winding road.
- Yaşam uzun ve dolambaçlı bir yoldur.
- This is an instance of modern British life.
- Bu modern İngiliz yaşamının bir örneği.
- Life is fun.
- Yaşam eğlenceli.
- Some companies guarantee their workers a job for life.
- Bazı şirketler işçilerine yaşam boyu bir iş garanti ediyor.
- TV plays an important part in everyday life.
- Televizyon, günlük yaşamda önemli bir rol oynuyor.
- This book is about life in the Soviet Union.
- Bu kitap Sovyetler Birliği'ndeki yaşamı anlatıyor.
- Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life.
- O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.
- Sami ruined Layla's life.
- Sami, Leyla'nın yaşamını mahvetti.
- Coral reefs teem with life.
- Mercan resifleri yaşamla doludur.
- I wonder if life exists on other planets.
- Diğer gezegenlerde yaşam olup olmadığını merak ediyorum.
- Life is tough for a pilot like Dan.
- Dan gibi bir pilot için yaşam zordur.
- Nuclear war will bring life on this planet to an end.
- Nükleer savaş bu gezegendeki yaşamı sona erdirecektir.
- Layla settled in to her new life in an Egyptian prison cell.
- Leyla bir Mısır cezaevindeki hücrede yeni yaşamına yerleşti.
- Books add to the pleasures of life.
- Kitaplar yaşamın zevklerini artırır.
- Dan was fighting for his life.
- Dan yaşamı için savaşıyordu.
- I can't imagine my life without Tom.
- Yaşamımı Tom olmadan hayal edemiyorum.
- Tom remained single all his life.
- Tom tüm yaşamı boyunca bekar kaldı.
- He was fed up with life in the city.
- O, kentteki yaşamdan bıktı.
- Life in Japan is expensive.
- Japonya'da yaşam pahalıdır.
- Neither wine, nor opium, nor tobacco are necessary for people’s lives.
- Ne şarap, ne afyon, ne de tütün insanların yaşamları için gereklidir.
- Wallowing is an important element of a good life in pigs.
- Yuvarlanmak domuzlarda iyi bir yaşamın önemli bir unsurudur.
- All life is based on chemistry and all living things are composed of chemical compounds.
- Tüm yaşam kimyaya dayanır ve tüm canlılar kimyasal bileşiklerden oluşur.
- Sami continued with his life.
- Sami yaşamına devam etti.
- After that his life got even tougher.
- Ondan sonra onun yaşamı daha da zorlaştı.
- This book is about life in England.
- Bu kitap İngiltere'deki yaşam hakkında.
- My life is in your hands.
- Benim yaşamım sizin ellerinizde.
- Where there's life, there's hope.
- Yaşamın olduğu yerde, umut vardır.
- There is no doubt that the dream was a memory from a previous life.
- Rüyanın önceki yaşamdan bir anı olduğuna hiç şüphe yok.
- It is crazy of you to put your life at risk.
- Yaşamını riske atman çılgınlık.
- Life is returning to normal.
- Yaşam normale dönüyor.
- He immigrated to Brazil in search of a better life.
- O daha iyi bir yaşam aramak üzere Brezilya'ya göç etti.
- This book deals with life in the United Kingdom.
- Bu kitap Birleşik Krallık'taki yaşamı ele almaktadır.
- Tom asked Mary many questions about life in Boston.
- Tom Mary'ye Boston'daki yaşam hakkında birçok soru sordu.
- Life is not easy.
- Yaşam kolay değil.
- I know that life is short.
- Yaşamın kısa olduğunu biliyorum.
- How and when life began is still a mystery.
- Yaşamın nasıl ve ne zaman başladığı hala bir gizemdir.
- I love life.
- Ben yaşamı seviyorum.
- Tom's life is in your hands.
- Tom'un yaşamı sizin ellerinizde.
- You should set a high value on every man's life.
- Her insanın yaşamına çok değer vermelisin.
- Neither wine, nor opium, nor tobacco are necessary for people’s lives.
- Ne şarap, ne afyon, ne de tütün insanların yaşamları için gerekli değildir.
- Sami's old life remained a problem.
- Sami'nin eski yaşamı bir sorun olarak kaldı.
- Senescence is the last stage of life.
- Yaşlılık yaşamın son aşamasıdır.
- Life isn't always fair.
- Yaşam her zaman adil değildir.
- The mystery of life is beyond human understanding.
- Yaşamın gizemi insan anlayışının ötesindedir.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ayrıca, yaşlıların birbirleriyle sosyalleşebilmeleri ve Amerikan yaşamında aktif katılımcılar olarak kalabilmeleri için birçok grup oluşturulmuştur.
- The meaning of life is the pure tears of unrequited love.
- Yaşamın anlamı, karşılıksız sevgiden doğan tertemiz gözyaşlarıdır.
- It was the best night of my life.
- Yaşamımın en iyi gecesiydi.
- Respect is the foundation of life.
- Saygı, yaşamın temelidir.
- I like city life very much.
- Kent yaşamını çok fazla severim.
- He seemed to enjoy his life and his work.
- Yaşamını ve işini seviyor gibi görünüyordu.
- My life's at stake.
- Benim yaşamım tehlikede.
- It was one of the most rewarding experiences of my life.
- Yaşamımın en değerli deneyimlerinden biriydi.
- I can't imagine life without books.
- Kitapsız bir yaşam düşünemiyorum.
- We are haunted by an ideal life, and it is because we have within us the beginning and the possibility for it.
- İdeal bir yaşamın peşindeyiz ve bunun nedeni içimizde bunun başlangıcına ve olasılığına sahip olmamızdır.
- How and when life began is still a mystery.
- Yaşamın nasıl ve ne zaman başladığı hala bir gizem.
- There may be life on the moons of Jupiter.
- jüpiter'in uydularında yaşam olabilir.
- She is very cynical about life.
- O, yaşam hakkında çok alaycıdır.
- I want a life.
- Ben bir yaşam istiyorum.
- Tom asked Mary many questions about life in Boston.
- Tom, Mary'ye Boston'daki yaşam hakkında birçok soru sordu.
- My life was worthless.
- Yaşamım değersizdi.
- Tom doesn't think there is any life on Mars.
- Tom Mars'ta yaşam olduğunu düşünmüyor.
- I don't remember anything about my past lives.
- Geçmiş yaşamlarım hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum.
- Without the shadow of a doubt, the dream was a memory from a previous life.
- Hiç şüphe yok ki, rüya önceki yaşamdan bir anıydı.
- Tom had to fight for his life.
- Tom kendi yaşamı için savaşmak zorunda kaldı.
- What is life but a series of coincidences?
- Yaşam bir dizi tesadüften başka nedir?
- He was meditating on his future life.
- Gelecekteki yaşamı üzerine meditasyon yapıyordu.
- At this moment, all his past life seemed to flash across his mind.
- Şu an tüm geçmiş yaşamı aklından geçmiş gibi görünüyordu..
- There's a big difference between city and country life.
- Şehir ve taşra yaşamı arasında büyük bir fark vardır.
- Tom has never had to work hard in his entire life.
- Tom hiç yaşamı boyunca sıkı çalışmak zorunda kalmadı.
- He built hospitals and helped the people of Africa improve their lives.
- Hastaneler inşa etti ve Afrika'daki insanların yaşamlarını iyileştirmelerine yardımcı oldu.
- The telephone is essential to modern life.
- Telefon modern yaşam için gereklidir.
- I wonder if life exists on other planets.
- Acaba başka gezegenlerde yaşam var mı?
- Cells are the building blocks of life.
- Hücreler yaşamın yapı taşlarıdır.
- It was the worst day of my life.
- Yaşamımın en kötü günüydü.
- Water is essential to life.
- Su yaşam için elzemdir.
- This is the way he lives his life.
- Yaşamını bu şekilde sürdürüyor.
- There are those who compare life to a stage.
- Yaşamı tiyatro sahnesine benzetenler var.
- Oxygen is necessary for life on earth.
- Oksijen dünyadaki yaşam için gereklidir.
- Tom is on life support.
- Tom yaşam destek ünitesinde.
- Mary traveled into the future and found that climate change had destroyed all life on Earth.
- Mary geleceğe yolculuk yaptı ve iklim değişikliğinin Dünya'daki tüm yaşamı yok ettiğini gördü.
- Do you want to spend the rest of your life with her?
- Yaşamının geri kalanını onunla geçirmek istiyor musun?
- A fund was set up to preserve endangered marine life.
- Tehlikede olan deniz yaşamını korumak için bir fon kuruldu.
- I want eternal life!
- Sonsuz yaşam istiyorum!
- Sometimes, life is so unjust.
- Bazen yaşam çok adaletsizdir.
- Now my life will be better!
- Şimdi yaşamım daha iyi olacak!
- I wish you a happy married life!
- Sana mutlu bir evli yaşam diliyorum!
- Fadil promised Layla a life of riches.
- Fadıl, Leyla'ya zengin bir yaşam vaadinde bulundu.
- When will people return to their normal way of life?
- İnsanlar ne zaman normal yaşamlarına dönecek?
- Zoology and botany deal with the study of life.
- Zooloji ve botanik yaşamın incelenmesiyle ilgilenir.
- There's no life on the moon.
- Ay'da yaşam yok.
- There were no signs of life on the island.
- Adada hiçbir yaşam belirtisi yoktu.
- It is believed that there is no life on Mars.
- Mars'ta yaşam olmadığına inanılıyor.
- Life is really hard.
- Yaşam gerçekten zordur.
- My personal life is none of your business!
- Özel yaşamım sizi ilgilendirmez!
- Glory lasts longer than life.
- Zafer yaşamdan daha uzun sürer.
- I can't imagine life without the internet.
- İnternetsiz bir yaşam düşünemiyorum.
- Begin at once to live, and count each separate day as a separate life.
- Bir kere yaşamaya başlayın ve her bir ayrı günü ayrı bir yaşam olarak sayın.
- All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- He said there was no life on Mars.
- Mars'ta yaşam olmadığını söyledi.
- I wonder how many planets in our galaxy have life.
- Galaksimizdeki kaç gezegende yaşam olduğunu merak ediyorum.
- He was meditating on his future life.
- Gelecek yaşamını derinden düşünüyordu.
- Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir.
- Do you know the secret of a long life?
- Uzun bir yaşamın sırrını biliyor musun?
- I have waited for her all my life.
- Bütün yaşamım boyunca onu bekledim.
- Land reform caused a great change in the lives of the people.
- Toprak reformu, insanların yaşamlarında büyük bir değişime neden oldu.
- What is your aim in life?
- Yaşamdaki amacın nedir?
- Is there a woman in your life?
- Yaşamında bir kadın var mı?
- Tom is still on life support.
- Tom hala yaşam destek ünitesinde.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- They often say that life is short.
- Onlar sık sık yaşamın kısa olduğunu söylerler.
- There is no sign of life on Mars.
- Mars'ta yaşam belirtisi yok.
- Why is Latin important for the life of a person?
- Latince neden bir kişinin yaşamı için önemlidir?
- In him was life, and that life was the light of men.
- Onda yaşam vardı ve bu yaşam insanların ışığıydı.
- His life is in my hands.
- Onun yaşamı benim ellerimde.
- Life was very different for Tom.
- Yaşam Tom için çok farklıydı.
- The house gave no sign of life.
- Ev hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu.
- We've created life in our own image.
- Biz yaşamı kendi suretimizde yarattık.
- I am alive even though I am not giving any sign of life.
- Herhangi bir yaşam belirtisi vermememe rağmen hayattayım.
- The present world owes its convenient life to petroleum.
- Bugünkü dünya rahat yaşamını petrole borçludur.
- Life is often compared to a voyage.
- Yaşam genellikle bir yolculuğa benzetilmektedir.
- My life would be so different now if I hadn't done that.
- Eğer bunu yapmasaydım yaşamım şimdi çok daha başka olurdu.
- Tom and Mary have different philosophies of life.
- Tom ve Mary'nin farklı yaşam felsefeleri var.
- Life is enjoyable.
- Yaşam tatlıdır.
- Life is a great misery.
- Yaşam büyük bir ızdırap.
- We want higher salaries and a better life.
- Biz daha yüksek maaş ve daha iyi bir yaşam istiyoruz.
- Have a nice life.
- Güzel bir yaşam dilerim.
- I risked my life for it.
- Onun için yaşamımı tehlikeye attım.
- I have no more energy for this kind of life.
- Bu tür bir yaşam için fazla enerjim yok.
- Tom's life's in danger.
- Tom'un yaşamı tehlike içinde.
- Vegans do not use animal products, or by-products, in their everyday lives.
- Veganlar günlük yaşamlarında hayvansal ürünler ya da yan ürünler kullanmazlar.
- Sami wanted to talk about his family life.
- Sami aile yaşamı hakkında konuşmak istiyordu.
- He was fighting for his life in the back of an ambulance.
- Ambulansın arkasında yaşam savaşı veriyordu.
- Tom claims he was an extraterrestrial in his past life.
- Tom geçmiş yaşamında dünya dışı bir varlık olduğunu iddia ediyor.
- He gave me a letter in his last moments of life.
- O, yaşamının son anlarında bana bir mektup verdi.
- Tom has been taken off life support.
- Tom yaşam destek ünitesinden çıkarıldı.
- There is no returning on the road of life.
- Yaşam yolunda dönüş yoktur.
- My sword is my life.
- Kılıcım yaşamımdır.
- He doesn't show any sign of life.
- Hiçbir yaşam belirtisi göstermiyor.
- Are there stars with other forms of life on them?
- Üzerinde başka yaşam formları olan yıldızlar var mı?
- She's in a coma on life support.
- O yaşam destek ünitesinde komada.
- All my life I've wanted to meet someone like me.
- Bütün yaşamım boyunca benim gibi biriyle tanışmak istedim.
- Sometimes, life is difficult and painful.
- Yaşam bazen zor ve acı doludur.
- She gave her entire life to the study of physics.
- Tüm yaşamını fizik çalışmalarına adadı.
- Fadil seemed to have a good life with his wife and two sons.
- Fadıl'ın karısı ve iki oğluyla iyi bir yaşamı varmış gibi görünüyordu.
- Tom asked Mary about her life in Australia.
- Tom, Mary'ye Avustralya'daki yaşamı hakkında sorular sordu.
- A pointless life is a premature death.
- Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
- Layla has made some horrible decisions in her life.
- Leyla yaşamında bazı korkunç kararlar verdi.
- I can't imagine what life on another planet would be like.
- Başka bir gezegende yaşamın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.
- Pagans have deified life and Christians have deified death.
- Paganlar yaşamı, Hıristiyanlar ise ölümü tanrılaştırdı.
- I have a wonderful life.
- Harika bir yaşamım var.
- Money cannot compensate for life.
- Para yaşamın bedelini ödeyemez.
Show More (313)
|