1 |
out |
dışarıda |
adv. |
|
- The people were out in all the streets protesting the government.
- İnsanlar dışarıda tüm sokaklarda hükümeti protesto ediyordu.
- Did the James come when I was out?
- Ben dışarıdayken James mi geldi?
- I love being out with my friends on summer nights.
- Yaz gecelerinde arkadaşlarımla dışarıda olmayı seviyorum.
- Jennifer tried to save the shot, but the ball was already out.
- Jennifer şutu kurtarmaya çalıştı ama top zaten dışarıdaydı.
- These measures were mainly aimed at fighting the symptoms, namely keeping the illegal immigrants out.
- Bu tedbirler esas olarak semptomlarla mücadele etmeyi, yani yasadışı göçmenleri dışarıda tutmayı amaçlamaktadır.
- They were quickly and resolutely frozen out.
- Hızlı ve kararlı bir şekilde dışarıda bırakıldılar.
- So there are no stocks out there waiting to be exploited.
- Yani dışarıda sömürülmeyi bekleyen rezervler mevcut değil.
- If we leave an area out, it will only be half a job and we will have wasted an opportunity.
- Bir alanı dışarıda bırakırsak, bu sadece yarım bir iş olur ve bir fırsatı boşa harcamış oluruz.
- What did all this political talk crowd out?
- Bütün bu siyasi konuşmalar neyi dışarıda bıraktı?
- But if it only scores an own goal, it would be better to leave it out.
- Ama sadece kendi kalesine gol atıyorsa onu dışarıda bırakmak daha iyi olacaktır.
- He has kept UN inspection teams out for quite some time now.
- BM denetim ekiplerini uzunca bir süredir dışarıda tutuyor.
- That would rule out ECPAT, which does not carry on its main activities in the developing countries.
- Bu durum, ana faaliyetlerini gelişmekte olan ülkelerde sürdürmeyen ECPAT'ı dışarıda bırakacaktır.
- We should not leave them out in the Year of Disabled People.
- Engelliler Yılı'nda onları da dışarıda bırakmamalıyız.
- If we leave an area out, it will only be half a job and we will have wasted an opportunity.
- Eğer bir bölgeyi dışarıda bırakırsak, bu sadece yarım bir iş olur ve bir fırsatı heba etmiş oluruz.
- Protection of the Community's financial interests is a concept that the citizen out there finds difficult to understand.
- Topluluğun mali çıkarlarının korunması, dışarıdaki vatandaşın anlamakta zorlandığı bir kavramdır.
- These measures were mainly aimed at fighting the symptoms, namely keeping the illegal immigrants out.
- Bu önlemler esas olarak semptomlarla mücadele etmeyi, yani yasadışı göçmenleri dışarıda tutmayı amaçlıyordu.
- We should not leave them out in the Year of Disabled People.
- Engelliler Yılı'nda onları dışarıda bırakmamalıyız.
- So there are no stocks out there waiting to be exploited.
- Yani dışarıda sömürülmeyi bekleyen rezervler yok.
- There are no high walls to keep the market out.
- Piyasayı dışarıda tutacak yüksek duvarlar yok.
- There's a whole wide world out there you've never experienced before.
- Dışarıda daha önce hiç tecrübe etmediğiniz kocaman bir dünya var.
- He likes to "eat" out too.
- O da dışarıda "yemek yemeyi" seviyor.
- He likes to "eat" out too.
- O da dışarıda "yemeyi" sever.
- There's a whole wide world out there you've never experienced before.
- Dışarıda daha önce hiç yaşamadığınız kocaman bir dünya var.
- Walker's out there, we need to find him fast.
- Walker dışarıda, onu hemen bulmamız gerek.
- Walker's out there, we need to find him fast.
- Walker dışarıda bir yerde, onu hemen bulmamız lazım.
- If you want to grab a bite while you're out, check out what restaurants are open on Christmas Day.
- Dışarıdayken bir şeyler atıştırmak istiyorsanız Noel Günü hangi restoranların açık olduğuna göz atın.
- It's her first night out since the baby was born.
- Bebek doğduğundan beri bu onun dışarıda ilk gecesi.
- Someone out there is purchasing large amounts of black market artifacts; all we know is he's Japanese.
- Dışarıda birileri büyük miktarlarda karaborsa eser satın alıyor; tek bildiğimiz onun Japon olduğu.
- The big world out there is always happening all at once.
- Dışarıdaki büyük dünyada her şey bir anda olup bitiyor.
- Walker's out there, we need to find him fast.
- Walker dışarıda bir yerde, ve onu derhal bulmalıyız.
- A person named Sato came to visit while you were out.
- Siz dışarıdayken Sato adında biri sizi ziyarete geldi.
- A mouse scurried out of the hole.
- Delikten dışarıya bir fare fırladı.
- Keep the dog out.
- Köpeği dışarda tutun.
- Leave the dog out for a while.
- Köpeği bir süreliğine dışarıda bırak.
- She may have called me up while I was out.
- O, ben dışardayken aramış olabilir.
- I've been out looking for them.
- Dışarıda onları arıyorum.
- Tom is out back.
- Tom dışarıda.
- Tom is out shoveling snow.
- Tom dışarıda kar kürüyor.
- Tom was out late last night drinking.
- Tom dün gece geç saatlere kadar dışarıda içki içiyordu.
- We were out celebrating all night.
- Bütün gece dışarıda kutlama yaptık.
- It's cold out.
- Dışarısı soğuk.
- It's a dog eat dog world out there.
- Dışarıda köpeklerin yediği bir dünya var.
- Tom and Mary are out.
- Tom ve Mary dışarıda.
- Be careful out there.
- Dışarıda dikkatli ol.
- The last time I called him, he was out.
- Onu son kez aradığımda, dışardaydı.
- Tom was surprised to see Mary out jogging so early in the morning.
- Tom sabah çok erken saatte Mary'nin dışarıda koştuğunu gördüğüne şaşırmıştı.
- How long was I out?
- Ne zamandır dışarıdaydım?
- They are out in the garden.
- Onlar dışarıda bahçedeler.
- I think there's someone out there.
- Sanırım dışarıda biri var.
- Look after the place while we're out, OK?
- Biz dışarıdayken mekana göz kulak ol, tamam mı?
- He's too old to go out until 6 a.m.
- Sabah 6'ya kadar dışarıda gezmek için fazla yaşlı.
- There are other girls out there.
- Dışarıda başka kızlar da var.
- The weather's so good I think I'll hang the laundry out to dry.
- Hava çok iyi, kuruması için çamaşırlarımı dışarıya asmayı düşünüyorum.
- Both the brothers were out.
- Kardeşlerin her ikisi de dışarıdalardı.
- Put the bins out.
- Çöp kutularını dışarıya koyun.
- It is often difficult to see if a ball is in or out.
- Topun içeride mi yoksa dışarıda mı olduğunu görmek çoğunlukla zordur.
- Did I leave anything out?
- Dışarıda bir şey bıraktım mı?
- Tom is still out there, isn't he?
- Tom hâlâ dışarıda, değil mi?
- Rest assured they're out there.
- Dışarıda olduklarından emin olabilirsiniz.
- He came when I was out.
- Ben dışarıdayken geldi.
- Did anyone call me when I was out?
- Ben dışardayken beni arayan oldu mu?
- I was locked out of my house.
- Evimin kapısı kilitliyken dışarıda kaldım.
- I'm out riding my bike.
- Dışarıda bisiklet sürüyorum.
- There are plenty of nice girls out there.
- Dışarıda bir sürü güzel kız var.
- My mother is out there.
- Annem dışarıda.
- I think she's out looking for a job.
- Onun dışarıda bir iş aradığını düşünüyorum.
- Tom is still out there.
- Tom hâlâ dışarıda.
- I was out last night with them.
- Dün gece onlarla dışarıdaydım.
- It's still dark out.
- Dışarısı hâlâ karanlık.
- Tom was out with his friends.
- Tom arkadaşlarıyla dışarıdaydı.
- Were you out last night?
- Dün gece dışarıda mıydın?
- What are you doing out so late?
- Bu kadar geç vakitte dışarıda ne yapıyorsun?
- Tom has to wear an ankle monitor bracelet while he's out on bail.
- Tom kefaletle dışarıdayken bileklik takmak zorunda.
- Are you out there?
- Sen dışarıda mısın?
- Tom is out there.
- Tom dışarıda.
- My father is out in the garden now.
- Babam şimdi bahçede dışarıda.
- Watch over the house while I am out.
- Ben dışarıdayken eve göz kulak ol.
- It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
- Tom was out all day.
- Tom, bütün gün dışardaydı.
- Do you eat out often?
- Sık sık dışarıda yer misin?
- I was out last night with her.
- Dün gece onunla dışarıdaydım.
- Tom ate out.
- Tom dışarıda yedi.
- Shut up or you'll get thrown out.
- Kapa çeneni yoksa dışarıya atılacaksın.
- What're you doing out here?
- Dışarıda ne yapıyorsun?
- Let's go to the beach; it's a great day out.
- Sahile gidelim, dışarıda harika bir gün var.
- The president is out now.
- Başkan şimdi dışarda.
- The batter was out.
- Topa vuran oyuncu dışarıdaydı.
- Tom's car is still parked out back.
- Tom'un arabası hala dışarıda park edilmiş durumda.
- While we were out for a picnic, our house's lock was picked by a thief.
- Biz piknik için dışarıda iken, bizim evin kilidi bir hırsız tarafından açıldı.
- I'll wait out in front for you.
- Ben seni dışarıda ön tarafta bekleyeceğim.
- My mother is out.
- Annem dışarıda.
- Why is Tom out here?
- Tom neden dışarıda?
- Tom is out on the veranda.
- Tom dışarıda verandada.
- We don't know who's out there.
- Dışarıda kimin olduğunu bilmiyoruz.
- This is the first time I've ever had dinner out.
- İlk defa dışarıda akşam yemeği yedim.
- I'm out here.
- Dışarıdayım.
- Tom's car is parked out front.
- Tom'un arabası dışarıda park halinde.
- Tom is out now.
- Tom şu anda dışarıda.
- Tom came back out of the cave.
- Tom mağaradan dışarıya geri geldi.
- Tom's car needed a wash, so he left it out in the rain.
- Tom'un arabasının yıkanması gerekti, bu yüzden onu yağmurda dışarıda bıraktı.
- Were you out last night?
- Dün gece dışarıda mıydınız?
- A cat dashed out of the room.
- Bir kedi odadan dışarıya hızla koştu.
- We threw him out.
- Onu dışarıya attık.
- I'm locked out.
- Dışarıda kaldım.
- I was out last night with him.
- Dün gece onunla birlikte dışarıdaydım.
- Who will look after the baby while they're out?
- Onlar dışardayken bebeğe kim bakacak?
- He looked after our dog while we were out.
- Biz dışarıdayken o köpeğimize baktı.
- My car's out back.
- Arabam dışarıda arka tarafta.
- Is anyone out there with Tom?
- Dışarıda Tom'la birlikte olan biri var mı?
- Do you think anyone was here while we were out?
- Sence biz dışarıdayken burada kimse var mıydı?
- I want to eat out tonight.
- Bu gece dışarıda yemek istiyorum.
- There are wolves out there.
- Dışarıda kurtlar var.
- Tom is out for the day.
- Tom bugün dışarıda.
- Wear a coat - it's cold out!
- Palto giyin, dışarısı soğuk!
- I rarely eat out.
- Nadiren dışarıda yerim.
- My brother is out.
- Kardeşim dışarıda.
- Whoever calls, tell him I'm out.
- Kim ararsa arasın, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Mary stared distantly out the window.
- Mary soğuk bir şekilde pencereden dışarıya baktı.
- He asked me out to dinner.
- Beni dışarıya akşam yemeğine davet etti.
- She called while I was out.
- Ben dışarıdayken aramış.
- We threw them out.
- Onları dışarıya attık.
- Do you eat at home or eat out?
- Evde mi yoksa dışarıda mı yemek yersiniz?
- I was out shopping.
- Dışarıda alışveriş yapıyordum.
- Tom was out yesterday.
- Tom dün dışarıdaydı.
- Tom and Mary were out on the balcony at two in the morning.
- Tom ve Mary sabah saat ikide dışarıda balkondaydı.
- Can you see what's going on out there?
- Dışarıda neler olduğunu görebiliyor musun?
- We both know what's out there.
- İkimiz de dışarıda ne olduğunu biliyoruz.
- I would have to take precautionary steps to keep him out.
- Onu dışarıda tutmak için önlem almalıydım.
- He came when I was out.
- O ben dışardayken geldi.
- Mary asked me to take her out tonight.
- Mary bu gece onu dışarıya çıkarmamı istedi.
- Tom is out on the porch, talking to Mary.
- Tom dışarıda sundurmada Mary ile konuşuyor.
- I work out.
- Ben dışarıda çalışırım.
- Tell Tom to let the dog out.
- Tom'a köpeği dışarıya salmasını söyle.
- Tom isn't likely to want to eat out tonight.
- Tom muhtemelen dışarıda yemek yemek istemeyecek.
- When Tom opened his eyes, Mary was out.
- Tom gözlerini açtığında, Mary dışarıdaydı.
- Tom is likely to be out.
- Tom muhtemelen dışarıdadır.
- I'm sorry, but he is out now.
- Üzgünüm fakat o şimdi dışarıda.
- Mary told Tom she didn't eat out very often.
- Mary, Tom'a dışarıda çok sık yemek yemediğini söyledi.
- What's happening out there?
- Dışarıda neler oluyor?
- Tom is out on the porch.
- Tom dışarıda sundurmada.
- I'm going to throw them out.
- Onları dışarıya atacağım.
- Shall we eat dinner out today?
- Bugün yemeği dışarıda yiyelim mi?
- I thought you'd be out searching for Tom.
- Dışarıda Tom'u ararsın diye düşünmüştüm.
- I don't eat out very often.
- Ben dışarıda çok sık yemem.
- Jane offered to take care of our children when we were out.
- Jane, biz dışarıda iken bizim çocuklarımıza bakmayı teklif etti.
- I had to drag him out of bed.
- Onu yataktan dışarıya sürüklemek zorunda kaldım.
- Sorry, but he is out now.
- Üzgünüm fakat o şimdi dışarıda.
- Tom is taking out the garbage.
- Tom çöpü dışarıya götürüyor.
- It happened that I was out when you called yesterday.
- Dün aradığınızda ben dışarıdaydım.
- If you don't have other plans, let's go out for dinner together.
- Başka bir planın yoksa bu akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim.
- Tom is out at the moment.
- Tom şu anda dışarıda.
- The fence was not high enough to keep the wolves out.
- Çit, kurtları dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.
- A person named Sato came to visit while you were out.
- Sen dışarıdayken Sato isimli biri seni ziyarete geldi.
- I usually eat out.
- Genelde dışarıda yerim.
- Tom's car is still parked out front.
- Tom'un arabası hala dışarıda park halinde.
- I think Tom is out.
- Sanırım Tom dışarıda.
- While she was out the thief got away with her jewels.
- O dışarıdayken hırsız mücevherlerini alıp kaçtı.
- Let's talk out here.
- Dışarıda konuşalım.
- I was out late last night.
- Dün gece geç saate kadar dışarıdaydım.
- I was out all day yesterday.
- Dün bütün gün dışarıdaydım.
- Please invite us out to dinner.
- Lütfen bizi dışarıda akşam yemeği yemeye davet edin.
- Tom is waiting for Mary out front.
- Tom dışarıda Mary'yi bekliyor.
- Why are you out at this hour?
- Neden bu saatte dışardasın?
- Leave the dog out for a while.
- Bir süre için köpeği dışarıda bırak.
- Do you want to eat out tonight?
- Bu gece dışarıda yemek ister misin?
- Please invite us out to dinner.
- Lütfen bizi dışarıda yemeğe davet edin.
- I was out last night with Tom.
- Dün gece Tom'la dışarıdaydım.
- Tom is out, but Mary is at home.
- Tom dışarıda, ama Mary evde.
- She called while I was out.
- O, ben dışardayken aradı.
- Tom was out late last night drinking.
- Tom dün gece geç saatlere kadar dışarıda içti.
- Tom was out with friends.
- Tom dışarıda arkadaşlarla birlikteydi.
- Who else is out there?
- Dışarıda başka kim var?
- A man who wanted to see you came while you were out.
- Siz dışarıdayken sizi görmek isteyen bir adam geldi.
- Please put my room in order while I am out.
- Lütfen ben dışarıdayken odamı düzene sokun.
- It is often difficult to see if a ball is in or out.
- Bir topun içeride mi yoksa dışarıda mı olduğunu görmek genellikle zordur.
- Tom is out in the garden.
- Tom dışarıda bahçede.
- Take the rubbish out.
- Çöpü dışarıya çıkar.
- Tom accidentally locked himself out of his office.
- Tom yanlışlıkla ofisin kapısını kilitleyip dışarıda kaldı.
- Jane offered to take care of our children when we were out.
- Jane biz dışarıdayken çocuklarımıza bakmayı teklif etti.
- Tom is still out there somewhere.
- Tom hala dışarıda bir yerde.
- He ate out.
- Dışarıda yedi.
- Tom is out, but Mary is at home.
- Tom dışarıda ama Mary evde.
- We've been out looking for them.
- Dışarıda onları arıyorduk.
- What are you doing out so late?
- Bu geç saatte dışarıda ne yapıyorsun?
- It's windy out here.
- Burada dışarısı rüzgarlı.
- How's the weather out there?
- Dışarıda hava nasıl?
- Tom is out walking the dog.
- Tom dışarıda köpekle yürüyor.
- He's out taking a walk.
- Dışarıda yürüyüş yapıyor.
- It's still dark out.
- Dışarısı hala karanlık.
- Don't leave me out in the cold, come on.
- Beni soğukta dışarıda bırakma, hadi.
- The president is out now.
- Başkan şu anda dışarıda.
- He's out for the day.
- O gün boyu dışarıdadır.
- I'm sorry my father is out.
- Üzgünüm, babam dışarıda.
- I want to know what's out there.
- Dışarıda ne olduğunu bilmek istiyorum.
- It's getting cold out there.
- Dışarısı soğuyor.
- There seems to be something out there.
- Dışarıda bir şey var gibi görünüyor.
- It's cold out there.
- Dışarısı soğuk.
- She is out now.
- O şimdi dışarıda.
- Tom was out when I called.
- Ben aradığımda Tom dışarıdaydı.
- Don't bar me out.
- Beni dışarıda bırakmayın.
- I usually eat out.
- Ben genellikle dışarıda yerim.
- She may have called me up while I was out.
- Ben dışarıdayken beni aramış olabilir.
- After slapping Tom, Mary ran out of the room.
- Tom'u tokatladıktan sonra, Mary odadan dışarıya doğru koştu.
- Things are tough out there.
- Dışarıda işler zor.
- The manager was out, so I left a message with his secretary.
- Yönetici dışarıdaydı, bu yüzden onun sekreterine bir mesaj bıraktım.
- I want to eat out today.
- Bugün dışarıda yemek istiyorum.
- It's really snowing out there.
- Dışarıda gerçekten kar yağıyor.
- We told Tom not to stay out late.
- Biz Tom'a geç saatlere kadar dışarıda kalmamasını söyledik.
- I think Tom is out.
- Bence Tom dışarıda.
- Tom told Mary he didn't eat out very often.
- Tom, Mary'ye dışarıda çok sık yemek yemediğini söyledi.
- You locked yourself out.
- Kendini dışarıda bıraktın.
- Are we going to eat out tonight?
- Bu gece dışarıda mı yiyeceğiz?
- Everyone's out in the back yard.
- Herkes dışarıda arka bahçede.
- Are we eating out tonight?
- Bu akşam dışarıda mı yiyeceğiz?
- I brought one out.
- Dışarıdan bir tane getirdim.
- Could you come out here, please?
- Buraya dışarıya gelebilir misiniz, lütfen?
- Is there something out there?
- Dışarıda bir şey var mı?
- My friend was very angry when he saw the driver of the car in front of him throw a cigarette butt out the window.
- Arkadaşım, önündeki arabanın sürücüsünün camdan dışarıya bir sigara izmariti attığını görünce çok sinirlendi.
- I'm sorry, but he is out now.
- Üzgünüm ama şu anda dışarıda.
- It happened that I was out when you called yesterday.
- Dün aradığında dışarıdaydım.
- She is out now.
- Şu anda dışarıda.
- Tom didn't have the courage to come right out and say what he believed.
- Tom'un dışarıya gelmeye ve neye inandığını söylemeye cesareti yoktu.
- Tom is out there somewhere.
- Tom dışarıda bir yerde.
- A person named Jones came while you were out.
- Sen dışarıdayken Jones adında bir kişi geldi.
- Would you please air the room while I'm out?
- Ben dışarıdayken odayı havalandırır mısın lütfen?
- Do you eat at home or do you eat out?
- Evde mi yiyorsun yoksa dışarıda mı yiyorsun?
- Keep the dog out.
- Köpeği dışarıda tut.
- Tom may be out.
- Tom dışarıda olabilir.
- Can you see anything out there?
- Dışarıda bir şey görebiliyor musun?
- Tom is still out.
- Tom hâlâ dışarıda.
- Tom's car is still out back.
- Tom'un arabası hala dışarıda arka tarafta.
- Tom is out on the balcony.
- Tom dışarıda balkonda.
- Is that Tom's car parked out front?
- Dışarıda ön tarafta park edilmiş olan Tom'un arabası mı?
- I'm going to throw him out.
- Onu dışarıya atacağım.
- Have you been out here all night?
- Bütün gece burada dışarıda mıydın?
- They've been out there a long time.
- Uzun zamandır dışarıdalar.
- I don't eat out as often as I'd like.
- Dışarıda istediğim sıklıkta yemek yemiyorum.
- It's too late to shut the barn door when the horse is already out.
- At zaten dışarıdayken ahır kapısını kapatmak için çok geç.
- I've locked myself out of my car.
- Anahtar içerdeyken arabayı kilitleyip dışarıda kaldım.
- Tom advised Mary not to stay out late at night.
- Tom Mary'ye gece geç saatlere kadar dışarıda kalmamasını tavsiye etti.
- I eat out a lot.
- Dışarıda çok yiyorum.
- We were both out when Tom came to visit.
- Tom ziyarete geldiğinde ikimiz de dışarıdaydık.
- It's pretty warm out for a jacket.
- Dışarısı ceket için oldukça sıcak.
- This is the first time I've ever had lunch out.
- İlk defa dışarıda öğle yemeği yedim.
- I left the dog out all day.
- Köpeği bütün gün dışarıda bıraktım.
- What was Tom doing out there?
- Tom dışarıda ne yapıyordu?
- She didn't let her children go out in the rain.
- Yağmurda çocuklarını dışarıya göndermedi.
- Why are you out at this hour?
- Neden bu saatte dışarıdasın?
- I always eat out.
- Ben her zaman dışarıda yerim.
- There's someone out there.
- Dışarıda biri var.
- I was out last night with him.
- Dün gece onunla dışarıdaydım.
- Tom is heading out.
- Tom dışarıya gidiyor.
- The police are out there.
- Polis dışarıda.
- I was out celebrating.
- Dışarıda kutlama yapıyordum.
- He's out for the day.
- Bugün dışarıda.
- It's dangerous out there.
- Dışarısı tehlikeli.
- What happened out here?
- Dışarıda ne oldu?
- There's nothing out there.
- Dışarıda da bir şey yok.
- I'm sorry, my father is out.
- Üzgünüm, babam dışarıda.
- Do you eat at home or eat out?
- Evde mi yemek yersin yoksa dışarıda mı?
- Tom advised Mary not to stay out late at night.
- Tom, Mary'ye gece geç saatlere kadar dışarıda kalmamasını tavsiye etti.
- Do you want to eat out tonight?
- Bu akşam dışarıda yemek ister misin?
- Do you eat at home or eat out?
- Evde mi yersiniz, dışarıda mı?
- Whoever telephones, tell him I'm out.
- Kim telefon ederse, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Sorry, but he is out now.
- Üzgünüm ama şu an dışarıda.
- There's definitely someone out there.
- Dışarıda kesinlikle biri var.
- Which would you rather do, eat at home or go out to eat?
- Hangisini tercih edersin, evde yemeyi mi yoksa dışarıda yemeyi mi?
- Did Tom call while I was out?
- Ben dışardayken Tom telefon etti mi?
- Tom is out in the yard, playing with our dog.
- Tom dışarıda avluda köpeğimizle oynuyor.
- Tom is out here.
- Tom burada dışarıda.
- When I came, he was out.
- Ben geldiğimde o dışarıdaydı.
- Tom can't cook very well, so he often eats out.
- Tom çok iyi pişiremez bu yüzden çoğunlukla dışarıda yer.
- I told Tom not to stay out late at night.
- Tom'a gece geç saatlere kadar dışarıda kalmamasını söyledim.
- Tom was left out.
- Tom dışarıda kaldı.
- My car is parked out front.
- Arabam dışarıda ön tarafta park halinde.
- Is everyone out of there?
- Herkes dışarıda mı?
- This letter arrived while you were out.
- Bu mektup siz dışarıdayken geldi.
- Tom doesn't often eat out with his family.
- Tom ailesiyle dışarıda pek sık yemek yemez.
- It's pretty icy out there.
- Dışarısı oldukça buzlu.
- Tom was surprised to see John and Mary out on a date.
- Tom, John ve Mary'yi dışarıda bir randevuda görünce şaşırdı.
- I haven't been eating out much lately.
- Son zamanlarda dışarıda çok yemek yemiyorum.
- Did anyone call me while I was out?
- Ben dışardayken beni herhangi biri aradı mı?
- Yanni is safe out there.
- Yanni dışarıda güvende.
- I think she's out looking for a job.
- Sanırım dışarıda iş arıyor.
- Are you out there?
- Dışarıda mısın?
- The manager was out, so I left a message with his secretary.
- Müdür dışarıdaydı, ben de sekreterine mesaj bıraktım.
- Tom looked out the window at the snow while he was sitting in the hot bath.
- Tom sıcak banyoda otururken pencereden dışarıya, kara baktı.
- I'm dining out this evening.
- Bu akşam dışarıda yiyeceğim.
- Tom was out with friends.
- Tom arkadaşlarıyla dışarıdaydı.
- Tom is out buying me some things I asked for.
- Tom dışarıda bana istediğim bazı şeyleri alıyor.
- Will you take care of the children while I'm out?
- Ben dışarda iken çocuklara bakar mısın?
- Will you look after my dog while I'm out?
- Ben dışarıdayken köpeğime bakar mısın?
- I'll shut you out.
- Seni dışarıda bırakacağım.
- I went to see him, but he was out.
- Onu görmeye gittim ama dışarıdaydı.
- We were out together.
- Birlikte dışarıdaydık.
- Did anyone call me when I was out?
- Dışarıdayken beni arayan oldu mu?
- We've been out looking for them.
- Biz dışarıda onları arıyorduk.
- I had fun out there.
- Dışarıda çok eğlendim.
- What could be out there?
- Dışarıda ne olabilir?
- Whoever telephones, tell him I'm out.
- Kim telefon ederse etsin, ona dışarıda olduğumu söyle.
- The boys are out.
- Çocuklar dışarıdalar.
- Tom looked after Mary while her parents were out shopping.
- Tom ebeveynleri dışarıda alışveriş yapıyorken Mary ile ilgilendi.
- He quite often eats out.
- Çoğu zaman dışarıda yer.
- I advised Tom not to stay out late at night.
- Tom'a gece geç saatlere kadar dışarıda kalmamasını tavsiye ettim.
- We were out shopping.
- Alışveriş yapmak için dışarıdaydık.
- While she was out the thief got away with her jewels.
- O dışarıdayken hırsız onun mücevherleriyle kaçtı.
- Are you still out there?
- Hala dışarıda mısın?
- Tom often eats out on Monday nights.
- Tom pazartesi geceleri genellikle dışarıda yer.
- He is out now.
- Şimdi dışarıda.
- How long was I out?
- Ne kadar süre dışarıdaydım?
- What happened when I was out?
- Ben dışarıdayken ne oldu?
- They are out shopping.
- Onlar dışarıda alışveriş yapıyorlar.
- Tom phoned while you were out.
- Sen dışarıdayken Tom aradı.
- I always eat out.
- Her zaman dışarıda yerim.
- I don't like working out.
- Dışarıda çalışmayı sevmiyorum.
- He often eats out on Saturday nights.
- Cumartesi akşamları genelde dışarıda yer.
- Layla left her husband out in the cold.
- Leyla, kocasını soğuk havada dışarıda bıraktı.
- When Tom opened his eyes, Mary was out.
- Tom gözlerini açtığında Mary dışarıdaydı.
- Tom jumped out of the helicopter.
- Tom helikopterden dışarıya atladı.
- Sami was out for the day.
- Sami bugün dışarıdaydı.
- It's dark out.
- Dışarısı karanlık.
- Will you be eating out this Monday?
- Bu pazartesi dışarıda mı yiyeceksin?
- Tom is out.
- Tom dışarıda.
- Tom is out there, isn't he?
- Tom dışarıda, değil mi?
- Tom was out with his friends.
- Tom arkadaşlarıyla dışarıda.
- Mike eats out almost every night.
- Mike, neredeyse her gece dışarda yer.
- The children are out playing in the snow.
- Çocuklar dışarıda karda oynuyorlar.
- Tom headed out the door.
- Tom kapıdan dışarıya yöneldi.
- How about going out for lunch?
- Öğle yemeğini dışarıda yemeğe ne dersin?
- I was out last night with her.
- Dün gece onunla birlikte dışarıdaydım.
- Something's definitely out there.
- Kesinlikle dışarıda bir şey var.
- There are people out there.
- Dışarıda insanlar var.
- Tom is still out there.
- Tom hala dışarıda.
- While we were out for a picnic, our house's lock was picked by a thief.
- Biz piknik için dışarıdayken, evimizin kilidi bir hırsız tarafından açılmış.
- What are you doing out here in the cold?
- Bu soğukta dışarıda ne yapıyorsun?
- Will you take care of the children while I'm out?
- Ben dışarıdayken çocuklara bakar mısın?
- Tom is out doing something stupid.
- Tom dışarıda aptalca bir şey yapıyor.
- Tom has been out in the sun too long.
- Tom çok uzun süre dışarıda güneşteydi.
- Tom came when you were out.
- Sen dışarıdayken Tom geldi.
- This letter arrived while you were out.
- Bu mektup sen dışardayken geldi.
- I haven't been eating out much lately.
- Son zamanlarda dışarıda pek yemek yemiyorum.
- Tom is out taking a walk.
- Tom dışarıda yürüyüş yapıyor.
- Is Tom out?
- Tom dışarıda mı?
- We told Tom not to stay out late.
- Tom'a geç saate kadar dışarıda kalmamasını söyledik.
- Get back before midnight, or you will be locked out.
- Gece yarısından önce geri dönün, yoksa dışarıda kalırsınız.
- How did the secret get out?
- Sır dışarıya nasıl sızdırıldı?
- Everyone's out.
- Herkes dışarıda.
- Tom eats out a lot.
- Tom dışarda çok yer.
- Tom isn't likely to want to eat out tonight.
- Tom bu akşam dışarıda yemek istemeyecek gibi görünüyor.
- I rarely eat out.
- Ben ender olarak dışarıda yerim.
- Tom called while you were out.
- Sen dışarıdayken Tom aradı.
- Whoever calls, tell him I'm out.
- Her kim ararsa, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Tom is still out.
- Tom hala dışarıda.
- Hang your clothes out to dry!
- Kurutmak için giysilerini dışarıya as!
- Throw them out.
- Onları dışarıya at.
- Tom is going to be out for a while.
- Tom bir süre için dışarıda olacak.
- Throw her out.
- Onu dışarıya at.
- Don't leave the bicycle out in the rain.
- Bisikleti yağmurda dışarıda bırakma.
- Do you eat out a lot?
- Dışarıda çok yer misin?
- She's out there somewhere alone and scared.
- Dışarıda bir yerde yalnız ve korkmuş durumda.
- There are other guys out there.
- Dışarıda başka erkekler de var.
- I'm eating out this evening.
- Bu akşam dışarıda yiyeceğim.
- Whoever comes, tell him I'm out.
- Kim gelirse gelsin, ona dışarıda olduğumu söyle.
- A person named West called while you were out.
- Sen dışarıdayken West adında bir kişi aradı.
- I wouldn't send a dog out on a night like that.
- Öyle bir gecede bir köpeği dışarıya göndermezdim.
- It's beautiful out here.
- Dışarısı güzelmiş.
- Do you eat at home or do you eat out?
- Evde mi yersiniz yoksa dışarıda mı?
- Tom was out till midnight last night.
- Tom dün gece yarısına kadar dışarıdaydı.
- Tom phoned while you were out.
- Sen dışarıdayken Tom telefon etti.
- My father is out.
- Babam dışarıda.
- Is that to eat here or take out?
- Burada yemek için mi, dışarıda yemek için mi?
- I'm going to throw her out.
- Onu dışarıya atacağım.
- He's out now.
- Şu anda dışarıda.
- Tom stared out the passenger window.
- Tom yolcu penceresinden dışarıya baktı.
- Tom told Mary he didn't eat out very often.
- Tom, Mary'e dışarıda çok sık yemek yemediğini söyledi.
- It's a cruel world out there.
- Dışarıda acımasız bir dünya var.
- Let's talk out here.
- Burada dışarıda konuşalım.
- I locked myself out.
- Kendimi dışarıda kilitledim.
- I want to eat out tonight.
- Bu akşam dışarıda yemek istiyorum.
- Tom walked back out the door.
- Tom kapıdan dışarıya doğru geri yürüdü.
- Father is out, but Mother is at home.
- Babam dışarıda ama annem evde.
- Would you please air the room while I'm out?
- Ben dışarıdayken odayı havalandırır mısın?
- They rushed out of the room.
- Onlar odadan dışarıya koştular.
- He looked after our dog while we were out.
- Biz dışarıdayken köpeğimize baktı.
- Are we going to eat out tonight?
- Bu gece dışarıda mı yemek yiyeceğiz?
- Tom suggested that we go out to eat.
- Tom dışarıda yemek yemeyi önerdi.
- I eat out a lot.
- Dışarıda çok yemek yerim.
- Throw him out.
- Onu dışarıya at.
- It's nice out today, and will be tomorrow as well.
- Bugün dışarıda hava güzel ve yarın da güzel olacak.
- Please put my room in order while I am out.
- Ben dışarıdayken odama çeki düzen verin lütfen.
- Both the brothers were out.
- İki kardeş de dışarıdaydı.
- What's going on out there?
- Dışarıda neler oluyor?
- I'd like you to look after my dog while I'm out.
- Ben dışarıdayken köpeğime bakmanı istiyorum.
- What are they doing out there?
- Dışarıda ne yapıyorlar?
- Who let the dogs out?
- Köpekleri kim dışarıya bıraktı?
- It's nice out today, isn't it?
- Bugün dışarıda hava güzel, değil mi?
- We know who's out there.
- Dışarıda kimin olduğunu biliyoruz.
- Tom is out, but Mary is here.
- Tom dışarıda, ama Mary burada.
- I happened to be out when the call came.
- Telefon geldiğinde dışarıdaydım.
- The boys are out.
- Çocuklar dışarıda.
- When in doubt, leave it out.
- Şüpheye düştüğünde, onu dışarıda bırak.
- Tom is out having drinks with Mary.
- Tom dışarıda Mary ile içki içiyor.
- We threw her out.
- Onu dışarıya attık.
- The wall wasn't high enough to keep dogs out.
- Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.
- Did anyone call me while I was out?
- Ben dışarıdayken beni arayan oldu mu?
- When I came, he was out.
- Ben geldiğimde dışarıdaydı.
- There's somebody out there.
- Dışarıda biri var.
- Tom is out shopping for shoes.
- Tom dışarıda ayakkabı alışverişi yapıyor.
- Is anyone out there with Tom?
- Tom'la birlikte dışarıda kimse var mı?
- Tom peered out of the window.
- Tom pencereden dışarıya baktı.
- The batter was out.
- Vurucu dışarıdaydı.
- How bad is it out there?
- Dışarısı ne kadar kötü?
- You two fight it out.
- Siz ikiniz bunu dışarıda dövüşerek çözün.
- A person named West called while you were out.
- Siz dışarıdayken West diye biri aradı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
- Saat daha sabahın beşi ama yine de dışarısı aydınlık.
- Go see what's out there.
- Git bak bakalım dışarıda ne var.
- A person named Jones came while you were out.
- Siz dışarıdayken Jones adında biri geldi.
- He is out now.
- O şimdi dışarda.
- He's out now.
- O şimdi dışarda.
- Shall we eat dinner out today?
- Akşam yemeğini bugün dışarıda yiyelim mi?
- Tom was out.
- Tom dışarıdaydı.
- Tom looked absently out the window.
- Tom pencereden dışarıya dalgın dalgın baktı.
- It's pretty icy out there.
- Dışarısı buz gibi.
- Was that Tom out there?
- Dışarıdaki Tom muydu?
- Who will look after the baby while they're out?
- Onlar dışarıdayken bebeğe kim bakacak?
- I want to be out there.
- Dışarıda olmak istiyorum.
- She was out when I called.
- Ben aradığımda o dışardaydı.
- I was out last night with Tom.
- Dün gece Tom'la dışarıdaydık.
- What are you doing out there?
- Dışarıda ne yapıyorsun?
- Do you prefer eating out or eating at home?
- Dışarıda mı yoksa evde mi yemeyi tercih edersin?
- There's only one way out of here.
- Buradan dışarıya sadece bir yol var.
- They know we're out here.
- Dışarıda olduğumuzu biliyorlar.
- There is a monster out there.
- Dışarıda bir canavar var.
- The last time I called him, he was out.
- Onu son aradığımda dışarıdaydı.
- Have I left anything out?
- Dışarıda bir şey bıraktım mı?
- Who was it that read my diary while I was out?
- Ben dışarıdayken günlüğümü okuyan kimdi?
- Tom eats out a lot.
- Tom dışarıda çok yemek yiyor.
- I was out last night with them.
- Dün gece onlarla birlikte dışarıdaydım.
- How many people are out there?
- Dışarıda kaç kişi var?
- She was out when I called.
- Aradığımda dışarıdaydı.
- Are we going to eat out tonight?
- Bu akşam dışarıda mı yemek yiyeceğiz?
- Did Tom call while I was out?
- Ben dışarıdayken Tom aradı mı?
- This is the first time I've ever had dinner out.
- Ben ilk defa dışarıda akşam yemeği yedim.
- Tom was out all day.
- Tom bütün gün dışarıdaydı.
- Do you eat at home or eat out?
- Evde mi yoksa dışarıda mı yersiniz?
- He decided it would be wiser to study than to go out with friends.
- Ders çalışmanın dışarıda arkadaşlarıyla takılmaktan daha akıllıca olacağına karar verdi.
Show More (444)
|
2 |
out |
dışarı |
adv. |
|
- The procedure to restore the environment and pump out what oil could be pumped out then commenced.
- Daha sonra çevreyi eski haline getirme ve pompalanabilecek petrolü dışarı pompalama prosedürü başlatıldı.
- Then a German delegation led by Norbert Blüm, the well-respected former German minister, was thrown out as well.
- Ardından Almanya'nın saygın eski bakanı Norbert Blüm başkanlığındaki Alman heyeti de dışarı atıldı.
- The IMA was thrown out of the OECD window only to return through the WTO door.
- IMA, OECD penceresinden dışarı atılmıştı ancak DTÖ kapısından geri döndü.
- When labelling comes in the door, sense flies out the window.
- Yaftalama kapıdan girdiğinde, mantık pencereden dışarı uçar.
- The public will thank us if we do not oblige their mayors to throw the money out of the window with both hands.
- Belediye başkanlarını parayı iki elleriyle pencereden dışarı atmaya mecbur bırakmazsak halk bize teşekkür edecektir.
- My job was simple, fast him out and get him.
- Görevim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak.
- I'll take the kids out to give Granny some peace.
- Büyükanneye biraz huzur vermek için çocukları dışarı çıkaracağım.
- I'll take the kids out to give Granny some peace.
- Çocukları dışarı çıkartayım da Büyükanne biraz rahat etsin.
- I'll take the kids out to give Granny some peace.
- Büyükanneyi biraz rahatlatmak için çocukları dışarı çıkaracağım.
- My job was simple, fast him out and get him.
- Benim işim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak.
- My job was simple, fast him out and get him.
- İşim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalayacaktım.
- If you don't want to lose face in front of the others, come out immediately.
- Herkesin önünde rezil olmak istemiyorsan, çabuk dışarı çık.
- It is forbidden to throw things out of the window.
- Pencereden dışarı bir şeyler atmak yasaktır.
- I've already taken out the trash.
- Ben zaten çöpü dışarı attım.
- He took his girlfriend out on Saturday night.
- Cumartesi gecesi kız arkadaşını dışarı çıkardı.
- Tom threw Mary out of the bar.
- Tom Mary'yi bardan dışarı attı.
- Sami would have been kicked out.
- Sami dışarı atılırdı.
- She was sticking her tongue out.
- Dilini dışarı çıkarıyordu.
- Come out with us.
- Bizimle dışarı gel.
- Shut up or you'll be thrown out.
- Çeneni kapat yoksa dışarı atılacaksın.
- Tom jumped out the window.
- Tom pencereden dışarı atladı.
- Tom stared out of the window, watching the snow fall.
- Tom pencereden dışarı bakıp yağan karı izliyordu.
- I rarely get out on weekends.
- Hafta sonları nadiren dışarı çıkarım.
- The plumber pumped out the water in order to drain the pipe.
- Tesisatçı boruyu boşaltmak için suyu dışarı pompaladı.
- Sami can't come out.
- Sami dışarı gelemez.
- Everyone out!
- Herkes dışarı!
- I wouldn't send a dog out on a night like that.
- Böyle bir gecede bir köpeği dışarı göndermezdim.
- As a result of the collision, one of the passengers was thrown out.
- Çarpışma sonucu yolculardan biri dışarı fırladı.
- You've taken the trash cans out.
- Çöp kutularını dışarı çıkarmışsın.
- You forgot to take the trash out this morning.
- Bu sabah çöpü dışarı çıkarmayı unutmuşsun.
- I've got to go out.
- Dışarı çıkmam lazım.
- Tom threw Mary's sunglasses out the window.
- Tom, Mary'nin güneş gözlüklerini pencereden dışarı attı.
- I threw it out.
- Onu dışarı attım.
- Are you throwing me out?
- Beni dışarı mı atıyorsun?
- I'm going to throw them out.
- Onları dışarı atacağım.
- Tom took me out last weekend.
- Tom geçen hafta sonu beni dışarı çıkardı.
- Mary threw me out of the kitchen.
- Mary beni mutfaktan dışarı attı.
- Layla dragged Sami out of the car.
- Leyla, Sami'yi arabadan dışarı sürükledi.
- Come out and play.
- Dışarı gel ve oyna.
- Can you just throw these out?
- Sadece bunları dışarı atabilir misiniz?
- Don't leave the bicycle out in the rain.
- Yağmurda bisikleti dışarı bırakma.
- He dashed out of the store.
- Dükkandan dışarı fırladı.
- Tom took Mary out.
- Tom Mary'yi dışarı çıkardı.
- Put the bins out.
- Çöpleri dışarı koy.
- Mary stared out the window.
- Mary pencereden dışarı baktı.
- We threw her out.
- Onu dışarı attık.
- He let the dog out.
- Köpeği dışarı saldı.
- The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street.
- Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından dışarı karanlık Londra caddesine doğru gözden kayboldu.
- She called Tom out, but he didn't answer.
- Tom'u dışarı çağırmıştı ama o cevap vermedi.
- Out rushed the man and his wife.
- Adam ve karısı dışarı fırladı.
- We threw them out.
- Onları dışarı attık.
- You should throw this out.
- Bunu dışarı atmalısın.
- His wife locked him out the house.
- Karısı onu evden dışarı kilitledi.
- She softly stole out of the room.
- Odadan dışarı usul usul çıktı.
- Don't put your head out of the window.
- Kafanı pencereden dışarı çıkarma.
- She put the rubbish out.
- O, çöpü dışarı koydu.
- I'm going to throw her out.
- Onu dışarı atacağım.
- Tom continued to stare out the window.
- Tom pencereden dışarı bakmaya devam etti.
- She threw him out.
- Onu dışarı attı.
- I've locked myself out.
- Kendimi dışarı kilitledim.
- I jumped out of the way.
- Yoldan dışarı atladım.
- When poverty comes in at the door, love flies out the window.
- Yoksulluk kapıdan içeri girdiğinde, sevgi pencereden dışarı uçar.
- And having waited yet seven other days, he again sent forth the dove out of the ark.
- Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı.
- Could you let him out?
- Onu dışarı çıkarabilir misiniz?
- Pull it out.
- Dışarı çekin.
- On second thought, let's go out to eat.
- Düşündüm de, dışarı yemek yemeye gidelim.
- Come out and talk to me, Tom.
- Dışarı çık ve konuş benimle, Tom.
- Don't throw it out.
- Onu dışarı atma.
- Tom often goes out drinking with his friends.
- Tom arkadaşlarıyla birlikte sık sık dışarı içki içmeye gider.
- Tom opened the door of the van and jumped out.
- Tom kamyonetin kapısını açtı ve dışarı atladı.
- Don't look out the window.
- Pencereden dışarı bakma.
- Come out from under the table!
- Masanın altından dışarı çık!
- Throw Tom out.
- Tom'u dışarı atın.
- The smoke poured out of the chimney.
- Duman bacadan dışarı boşaldı.
- Are you throwing me out?
- Sen beni kapı dışarı mı ediyorsun?
- Tom peered out of the window.
- Tom pencereden dışarı baktı.
- The bus driver warned the pupils not to stick their heads out the window.
- Otobüs şoförü öğrencileri kafalarını camdan dışarı çıkarmamaları konusunda uyardı.
- She opened the cage and let the bird out.
- Kafesi açtı ve kuşu dışarı saldı.
- It's still light out.
- Dışarı hâlâ aydınlık.
- Tom was thrown out.
- Tom dışarı atılmıştı.
- Tom let the cat out.
- Tom kediyi dışarı saldı.
- Tom took Mary out.
- Tom, Mary'i dışarı çıkardı.
- Unfortunately, Tom let the cat out of the bag.
- Ne yazık ki, Tom kediyi torbadan dışarı çıkarttı.
- Who let the dogs out?
- Köpekleri kim dışarı çıkardı?
- We took the trash out.
- Çöpü dışarı çıkardık.
- Throw them all out.
- Hepsini dışarı atın.
- Tom threw Mary out of the bar.
- Tom, Mary'i bardan dışarı attı.
- Smoke was coming out the window.
- Duman pencereden dışarı geliyordu.
- Shut up or you'll get thrown out.
- Kapa çeneni yoksa dışarı atılırsın.
- Get everybody out.
- Herkesi dışarı çıkarın.
- She got out of the car.
- Arabadan dışarı çıkmış.
- Tom looked absently out the window.
- Tom dalgın dalgın pencereden dışarı baktı.
- Tom jumped out of the bus while it was still running.
- Tom, otobüs hâlâ çalışır durumdayken dışarı atladı.
- No sooner had she opened the door than a cat ran out.
- Kapıyı açar açmaz bir kedi dışarı fırladı.
- Tom put his head out of the window.
- Tom kafasını pencereden dışarı çıkardı.
- We tried to cheer him up by taking him out.
- Onu dışarı götürerek ona moral vermeye çalıştık.
- As soon as she opened the door, a cat ran out.
- O kapıyı açar açmaz bir kedi dışarı kaçtı.
- She opened the cage and let the bird out.
- O, kafesi açtı ve kuşu dışarı bıraktı.
- They disputed about whose turn it was to take the trash out.
- Çöpü dışarı çıkarma sırasının kimde olduğu konusunda tartışıyorlar.
- I've locked myself out of my house.
- Kendimi evimden dışarı kilitledim.
- The bee flew out of the window.
- Arı pencereden dışarı uçtu.
- Tom opened the back door to let the dog out.
- Tom köpeği dışarı çıkarmak için arka kapıyı açtı.
- Please get these people out of here.
- Lütfen bu insanları buradan dışarı çıkartın.
- He sent his son out to get the newspaper.
- Bir gazete alması için oğlunu dışarı gönderdi.
- Tom pushed Mary out the window.
- Tom Mary'yi pencereden dışarı itti.
- My father kicked me out of the house.
- Babam beni evden dışarı attı.
- I'm going to throw Tom out.
- Tom'u dışarı atacağım.
- Tom let his chooks out so they could roam free in the garden.
- Tom, bahçede özgürce dolaşabilsinler diye tavuklarını dışarı saldı.
- Everyone out, please.
- Herkes dışarı, lütfen.
- The plumber pumped the water out of the pipe.
- Su tesisatçısı suyu borudan dışarı pompaladı.
- Throw them out.
- Onları dışarı at.
- Fadil took the dog out.
- Fadıl köpeği dışarı çıkardı.
- Please don't throw the bottle out the window.
- Lütfen şişeyi pencereden dışarı atmayın.
- We drove them out.
- Onları dışarı çıkardık.
- Tom took Mary out for dinner.
- Tom akşam yemeği için Mary'yi dışarı çıkardı.
- I rushed out of my house.
- Ben evimden dışarı koştum.
- She put her head out of the window.
- Başını pencereden dışarı çıkardı.
- Tom opened the door of the van and jumped out.
- Tom minibüsün kapısını açtı ve dışarı atladı.
- Tom took the trash out.
- Tom çöpü dışarı çıkardı.
- Dan was thrown out of the club.
- Dan kulüpten dışarı atıldı.
- Tom wants to take Mary out tomorrow night.
- Tom yarın gece Mary'yi dışarı çıkarmak istiyor.
- We tried to cheer him up by taking him out.
- Onu dışarı çıkararak neşelendirmeye çalıştık.
- Don't stick your hand out of the window.
- Elini pencereden dışarı çıkarma.
- Tom took his girlfriend out on Saturday night.
- Tom Cumartesi gecesi kız arkadaşını dışarı çıkardı.
- And having waited yet seven other days, he again sent forth the dove out of the ark.
- Yedi gün daha bekledikten sonra, güvercini yine gemiden dışarı gönderdi.
- No sooner had she opened the door than a cat ran out.
- O, kapıyı açar açmaz bir kedi dışarı kaçtı.
- Don't throw that out.
- Onu dışarı atma.
- She sat gazing out of the window.
- Pencereden dik dik dışarı bakarak oturdu.
- Dan moved his things out of Linda's house.
- Dan eşyalarını Linda'nın evinden dışarı taşıdı.
- What time do you take the children out?
- Çocukları ne zaman dışarı çıkarırsın?
- Could you come out here, please?
- Lütfen dışarı gelir misin?
- I got called out to work.
- Dışarı iş için çağrıldım.
- Linda stuck her tongue out.
- Linda, dilini dışarı çıkardı.
- She softly stole out of the room.
- O sessizce odadan dışarı süzüldü.
- Fadil dragged the garbage can out of the house.
- Fadıl çöp tenekesini evden dışarı sürükledi.
- It's hard to throw things out.
- Eşyaları dışarı atmak zordur.
- Please don't throw the bottle out the window.
- Lütfen şişeyi camdan dışarı atma.
- Tom jumped out of his bedroom window.
- Tom yatak odası penceresinden dışarı atladı.
- I'm going to throw him out.
- Onu dışarı atacağım.
- He tore out of the house.
- O, evden dışarı fırladı.
- Tom ducked out the door.
- Tom kapıdan dışarı eğildi.
- Could you let it out?
- Şunu dışarı çıkarabilir misin?
- Take her out of here.
- Onu dışarı çıkarın.
- Tom opened the door to let his dog out.
- Tom köpeğini dışarı çıkarmak için kapıyı açtı.
- Tom let his chooks out so they could roam free in the garden.
- Tom, bahçede serbestçe dolaşabilsinler diye tavuklarını dışarı salıverdi.
- Just get out.
- Çık dışarı.
- The policeman escorted Tom out of the room.
- Polis Tom'u odadan dışarı çıkardı.
- Sami was escorted out by two policemen.
- Sami iki polis tarafından dışarı çıkarıldı.
- I don't want to put you out.
- Seni dışarı atmak istemiyorum.
- Throw him out.
- Onu dışarı atın.
- Would you like to come out with me?
- Benimle dışarı gelmek ister misin?
- Tom took Mary out for a drink.
- Tom bir şey içmek için Mary'yi dışarı çıkardı.
- She sat gazing out of the window.
- Pencereden dışarı bakarak oturdu.
- Come out and talk to me, Tom.
- Dışarı gel ve benimle konuş, Tom.
- The plumber pumped the water out of the pipe.
- Tesisatçı suyu borudan dışarı pompaladı.
- Get Tom out of here.
- Tom'u dışarı çıkart.
- Tom was thrown out of the bar.
- Tom bardan dışarı atıldı.
- I think we got everybody out.
- Sanırım herkesi dışarı çıkardık.
- Tom is staring out of the window.
- Tom pencereden dışarı bakıyor.
- Could you let it out?
- Onu dışarı çıkarır mısınız?
- I sent her out of the room.
- Onu odadan dışarı gönderdim.
- Tom pushed Mary out the door.
- Tom, Mary'i kapıdan dışarı itti.
- Could you let the dog out?
- Köpeği dışarı çıkarabilir misin?
- Yesterday I put the gifts in the attic, today I put them under the bed and tomorrow I'll throw them out the window.
- Dün hediyeleri tavan artasına koydum, bugün onları yatağın altına koydum ve yarın onları pencereden dışarı atacağım.
- I've already taken the garbage out.
- Çöpü zaten dışarı çıkardım.
- He never takes me out for dinner.
- O asla beni akşam yemeği için dışarı çıkarmaz.
- I hope they kick Tom out.
- Umarım onlar Tom'u kapı dışarı ederler.
- Tom followed Mary out.
- Tom, Mary'yi dışarı kadar takip etti.
- Tom dashed out of the room.
- Tom odadan dışarı fırladı.
- The bus driver warned the pupils not to stick their heads out the window.
- Otobüs şoförü öğrencileri başlarını pencereden dışarı çıkarmamaları için uyardı.
- Don't look out of the window.
- Pencereden dışarı bakma.
- She pushed him out the window.
- Pencereden dışarı itti.
- Tom's girlfriend threw him out.
- Tom'un kız arkadaşı onu dışarı attı.
- Tom stared blankly out the window.
- Tom pencereden dışarı boş boş baktı.
- Tom's friends asked him to come out and play.
- Tom'un arkadaşları onun dışarı gelmesini ve oynamasını istedi.
- While travelling on the train, I stuck my head out the window, and my cap flew off.
- Trende seyahat ederken kafamı pencereden dışarı uzattım ve şapkam uçtu.
- Tom took the dog out for a walk.
- Tom köpeği yürüyüş için dışarı çıkardı.
- He got thrown out of the house.
- O, evden dışarı atıldı.
- She seldom goes out.
- O nadiren dışarı gider.
- Did you take the trash out?
- Çöpü dışarı çıkardın mı?
- Don't bar me out.
- Beni dışarı atmayın.
- Get out your notebooks.
- Defterlerinizi dışarı çıkarın!
- Tom opened the door and let the dog out.
- Tom kapıyı açıp, köpeği dışarı saldı.
- Please don't take the documents out of this room.
- Lütfen belgeleri bu odadan dışarı çıkarmayın.
- We can move everything out.
- Her şeyi dışarı taşıyabiliriz.
- Let's get Tom out of there.
- Tom'u oradan dışarı çıkartalım.
- Tom's wife has just thrown him out.
- Tom'un karısı onu dışarı attı.
- I didn't want to throw that out.
- Onu dışarı atmak istemiyordum.
- I'll take my dog out for a walk.
- Yürüyüş için köpeğimi dışarı çıkaracağım.
- I unlocked the cage and let the rabbits out.
- Kafesin kilidini açtım ve tavşanları dışarı saldım.
- They could throw me out at any moment.
- Beni her an dışarı atabilirlerdi.
- Tom invited Mary out just minutes after they met.
- Tom onlarla bir araya geldikten sadece birkaç dakika sonra Mary'yi dışarı davet etti.
- We threw Tom out.
- Tom'u dışarı attık.
- If you were really interested in what I'm saying you wouldn't be staring out of the window.
- Söylediklerimle gerçekten ilgileniyor olsaydınız pencereden dışarı bakıyor olmazdınız.
- Get this kid out of here.
- Bu çocuğu buradan dışarı çıkarın.
- Don't look out the window, focus on your studies.
- Pencereden dışarı bakma, çalışmana odaklan.
- She put the rubbish out.
- Çöpü dışarı attı.
- If you were really interested in what I'm saying you wouldn't be staring out of the window.
- Söylediğim şeyle gerçekten ilgilensen, pencereden dışarı bakmazsın.
- Come out, come out, wherever you are!
- Dışarı çık, dışarı çık, neredeysen!
- Throw her out.
- Onu dışarı atın.
- I can't believe I locked myself out again.
- Kendimi tekrar dışarı kilitlediğime inanamıyorum.
- Please let the dog out.
- Lütfen köpeği dışarı çıkarın.
- He carried the chairs out of the room.
- Sandalyeleri odadan dışarı taşıdı.
- Tom put his head out of the window.
- Tom başını pencereden dışarı çıkardı.
- Don't put your hands out the window.
- Ellerini pencereden dışarı çıkarma.
- I took my shoes off and threw them out the window.
- Ayakkabılarımı çıkardım ve pencereden dışarı attım.
- I asked Tom to let the dog out.
- Tom'un köpeği dışarı bırakmasını istedim.
- Get the rubbish out of the building.
- Çöpleri binadan dışarı çıkarın.
- Tom peeked out the peephole.
- Tom gözetleme deliğinden dışarı baktı.
- Don't look out the window, focus on your studies.
- Pencereden dışarı bakma, derslerine odaklan.
- A cat dashed out of the room.
- Bir kedi odadan dışarı fırladı.
- Tom opened the door to let his dog out.
- Tom, köpeğini dışarı çıkarmak için kapıyı açtı.
- I sent them out of the room.
- Onları odadan dışarı gönderdim.
- Tom wants you to take the garbage out.
- Tom çöpü dışarı çıkarmanı istiyor.
- A bee flew out of the window.
- Bir arı, pencereden dışarı uçtu.
- I've already taken the garbage out.
- Çöpü çoktan dışarı çıkardım.
- Tom pulled Mary out of the water.
- Tom, Mary'yi sudan dışarı çekti.
- I thought Tom would take Mary out for dinner.
- Tom'un Mary'yi akşam yemeği için dışarı çıkaracağını düşündüm.
- Stop staring out the window.
- Pencereden dışarı bakmayı kes.
- Sami was kicked out of the mosque.
- Sami camiden dışarı atıldı.
- He finally let the cat out of the bag.
- Nihayet kediyi torbadan dışarı saldı.
- Sami let the dogs out.
- Sami köpekleri dışarı saldı.
- They pushed him out of the window.
- Onu pencereden dışarı ittiler.
- Do not throw anything out of the window.
- Pencereden dışarı bir şey atma.
- I'm supposed to take out the trash tonight.
- Bu gece çöpü dışarı almam gerekiyor.
- He put his head out of the window.
- Başını pencereden dışarı çıkardı.
- Take the garbage out.
- Çöpü dışarı çıkar.
- They kicked him out of the disco without any explanation.
- Onu diskodan hiçbir açıklama olmadan dışarı attılar.
- Why don't you come out here and look for yourself?
- Sen neden dışarı buraya gelip kendin için bakmıyorsun?
- Tom kept staring out the window.
- Tom pencereden dışarı bakmaya devam etti.
- I just threw it out the window.
- Pencereden dışarı attım.
- He was put out.
- Dışarı atılmıştı.
- She took the bottle from him and threw it out the window.
- Şişeyi ondan aldı ve pencereden dışarı fırlattı.
- She pushed him out the door.
- Onu kapıdan dışarı itti.
- He put his head out of the window.
- Kafasını pencereden dışarı çıkardı.
- We'll sort it out.
- Biz onu dışarı sıralayacağız.
- Tom injured himself when he jumped out of the window.
- Tom pencereden dışarı atlarken kendini yaraladı.
- Everyone out, please.
- Herkes dışarı lütfen.
- Layla jumped out of her car.
- Leyla arabasından dışarı atladı.
- I asked Tom to let the dog out.
- Tom'dan köpeği dışarı çıkarmasını istedim.
- I said get out.
- Çık dışarı dedim.
- Don't lean out the window.
- Pencereden dışarı bakma.
- Tell them to let the dog out.
- Köpeği dışarı salmalarını söyle.
- Tom takes the trash out every day at six o'clock.
- Tom her gün saat altıda çöpü dışarı çıkarır.
- Tom took his girlfriend out on Saturday night.
- Tom, Cumartesi akşamı kız arkadaşını dışarı çıkardı.
- You should throw these out.
- Bunları dışarı atmalısın.
- Who let the dog out?
- Köpeği kim dışarı saldı?
- My friend was very angry when he saw the driver of the car in front of him throw a cigarette butt out the window.
- Arkadaşım önündeki arabanın sürücüsünün camdan dışarı sigara izmariti attığını görünce çok sinirlendi.
- She rarely goes out.
- O nadiren dışarı gider.
- Mary asked me to take her out tonight.
- Mary bu gece onu dışarı çıkarmamı istedi.
- As soon as she opened the door, a cat ran out.
- Kapıyı açar açmaz bir kedi dışarı fırladı.
- Tom would've thrown us out.
- Tom bizi dışarı atardı.
- She let the dog out.
- Köpeği dışarı saldı.
- No sooner had I opened the box than a frog jumped out.
- Kutuyu açar açmaz bir kurbağa dışarı zıpladı.
- A mouse scurried out of the hole.
- Bir fare delikten dışarı fırladı.
- Don't put your hand out the window.
- Elini pencereden dışarı çıkarma.
- We threw him out.
- Onu dışarı attık.
- Take the rubbish out.
- Çöpü dışarı çıkar.
- Tom opened the cage and let the monkey out.
- Tom kafesi açtı ve maymunu dışarı saldı.
- Could you let him out?
- Onu dışarı bırakabilir misin?
- Tom took Mary out last Friday evening.
- Tom geçen cuma akşamı Mary'yi dışarı çıkardı.
- Tom snuck out at night.
- Tom geceleri gizlice dışarı çıkardı.
- The cowboy quickly jumped out the window.
- Kovboy hızla pencereden dışarı atladı.
- Tom threw the gun out of the window.
- Tom silahı pencereden dışarı attı.
- Don't let the dog out.
- Köpeği dışarı salma.
- I let the dog out.
- Köpeği dışarı saldım.
- Tom dragged himself out of bed.
- Tom kendini yataktan dışarı sürükledi.
- Come out, come out, wherever you are!
- Dışarı çık, dışarı çık, her neredeysen!
- Come out and play.
- Dışarı çık ve oyna.
- He opened the door and the dog ran out.
- Kapıyı açtığında köpek dışarı fırladı.
- What time do you take the children out?
- Çocukları saat kaçta dışarı çıkarıyorsunuz?
- There are only two paths out from this house.
- Bu evden dışarı sadece iki yol var.
- Sami took Layla out.
- Sami Layla'yı dışarı çıkardı.
- I had no choice but to throw him out.
- Onu dışarı atmaktan başka çarem yoktu.
- She kicked me out.
- Beni dışarı attı.
- Tom let the dog out.
- Tom köpeği dışarı saldı.
- Tom peeked out the window to see if it was safe to leave.
- Tom ayrılmanın güvenli olup olmadığını görmek için pencereden dışarı baktı.
- Tom pushed Mary out the window.
- Tom, Mary'yi pencereden dışarı itti.
- Tom opened the door and let the dog out.
- Tom kapıyı açtı ve köpeği dışarı çıkardı.
- I sent him out of the room.
- Onu odadan dışarı gönderdim.
- She took a table out.
- Bir masayı dışarı çıkardı.
- Mary stared distantly out the window.
- Mary uzaktan pencereden dışarı baktı.
- Sami took Layla out.
- Sami, Leyla'yı dışarı çıkardı.
- Shut up or you'll be thrown out.
- Kapa çeneni yoksa dışarı atılırsın.
- Tom shoved Mary out the door.
- Tom, Mary'yi kapıdan dışarı itti.
- Tom pushed Mary out of the boat.
- Tom, Mary'i tekneden dışarı itti.
- Now come out.
- Şimdi dışarı çık.
- Are you throwing me out?
- Siz beni kapı dışarı mı ediyorsunuz?
- Tom was staring out the window.
- Tom pencereden dışarı bakıyordu.
- The bartender threw Tom out of the bar.
- Barmen Tom'u bardan dışarı attı.
- I hung the laundry out to dry last night and by morning it had frozen hard as a rock.
- Dün gece kurutmak için çamaşırı dışarı astım ve sabaha kadar kaya gibi donmuştu.
- He dashed out of the store.
- O, dükkândan dışarı fırladı.
- They could throw me out at any moment.
- Beni her an dışarı atabilirler.
- He threw everything out of the boat.
- Her şeyi tekneden dışarı attı.
- Tom wants to take Mary out tomorrow night.
- Tom yarın gece Mary'i dışarı çıkarmak istiyor.
- I got thrown out of the bar.
- Bardan dışarı atıldım.
- You can't throw me out.
- Beni dışarı atamazsın.
- Tom pushed Mary out of the room.
- Tom, Mary'yi odadan dışarı itti.
- Tom stared out the passenger window.
- Tom yolcu penceresinden dışarı baktı.
Show More (299)
|
3 |
out |
kalmamış |
adj. |
|
- We're out of soap.
- Sabunumuz kalmadı.
- We've run out of water.
- Suyumuz kalmadı.
- We're out of candy.
- Şekerimiz kalmadı.
- That article is out of stock.
- O eşya kalmadı.
- We're out of options.
- Seçeneğimiz kalmadı.
- I've run out of ideas.
- Fikrim kalmadı.
- You've run out of things to drink.
- İçecek bir şeyin kalmadı.
- You're out of time.
- Zamanın kalmadı.
- We're running out of space.
- Yerimiz kalmadı.
- We've run out of milk.
- Sütümüz kalmadı.
- We're sold out of jeans.
- Kot pantolonumuz kalmadı.
- The printer ran out of paper.
- Yazıcıda kâğıt kalmadı.
- I'm sorry, we're sold out.
- Üzgünüm, elimizde kalmadı.
- I'm running out of closet space.
- Dolapta yer kalmadı.
- Tom and Mary are nearly out of time.
- Tom ve Mary'nin neredeyse zamanı kalmadı.
- I'm sorry, but we're out of stock.
- Üzgünüm ama stoklarımızda kalmadı.
- I'm out of time.
- Zamanım kalmadı.
- We're out of time.
- Zamanımız kalmadı.
- You've run out of things to drink.
- İçecek bir şeyiniz kalmadı.
- We're nearly out of time.
- Neredeyse zamanımız kalmadı.
- I'm sorry, we're all out of manti.
- Üzgünüm, hiç mantımız kalmadı.
Show More (18)
|
4 |
out |
uzak |
adj. |
|
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Bütün gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttun.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Bütün bir gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttunuz.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Beni bir gün boyunca üzücü bir yerden uzak tuttun.
- He said they should stay out of politics.
- Politikadan uzak kalması gerektiğini söyledi.
- We need to stay out of this mess.
- Bu karmaşadan uzak kalmamız gerek.
- Tom seems out of touch.
- Tom temastan uzak görünüyor.
- Tom seems to be out of practice.
- Tom pratikten uzak görünüyor.
- I'm asking everyone to stay out.
- Herkesten uzak durmasını istiyorum.
- How do you keep cats out of your garden?
- Kedileri bahçenden nasıl uzak tutuyorsun?
- How do you keep cats out of your garden?
- Kedileri bahçenizden nasıl uzak tutuyorsunuz?
- Tom wants to keep marginalized people out of public places.
- Tom marjinal insanları kamusal alanlardan uzak tutmak istiyor.
- He bought a guard dog to keep out intruders.
- Davetsiz misafirleri uzak tutmak için bir bekçi köpeği aldı.
- Tom told Mary to stay out of his room.
- Tom, Mary'ye odasından uzak kalmasını söyledi.
- We need to keep bacteria out of food.
- Bakterileri yiyeceklerden uzak tutmalıyız.
- Keep religion out of government.
- Dini hükümetten uzak tutun.
- Keep Tom out of here.
- Tom'u buradan uzak tut.
- Keep religion out of government.
- Dini, devletten uzak tutun.
- Tom told Mary to stay out his room.
- Tom, Mary'ye odasından uzak durmasını söyledi.
Show More (15)
|
5 |
out |
çıkarmak |
v. |
|
- I took the cake out of the oven too early.
- Keki fırından çok erken çıkardım.
- Tom took the loaves of bread out of the oven.
- Tom ekmekleri fırından çıkardı.
- Tom took the sandwich out of his lunchbox.
- Tom beslenme çantasından sandviçini çıkardı.
- Tom took the sandwich out of his lunchbox.
- Tom sefer tasından sandviç çıkardı.
- Tom took the orange juice out of the refrigerator.
- Tom portakal suyunu buzdolabından çıkardı.
- Tom whipped out his gun.
- Tom silahını çıkardı.
- The magazine comes out once a week.
- Dergi, haftada bir kez çıkar.
- I took my wallet out of my pocket.
- Cüzdanımı cebimden çıkardım.
- Tom took the trash out.
- Tom çöpü çıkardı.
- Tom whipped out his smartphone.
- Tom akıllı telefonunu çıkardı.
- The magazine comes out every week.
- Dergi, her hafta çıkar.
- Tom took the key out of his pocket.
- Tom anahtarı cebinden çıkardı.
- Tom whipped out his cellphone to take a picture.
- Tom fotoğraf çekmek için cep telefonunu çıkardı.
- Tom whipped out his phone.
- Tom birden telefonunu çıkardı.
- Tom took the orange juice out of the refrigerator.
- Tom buzdolabından portakal suyunu çıkardı.
- I took my wallet out of my pocket.
- Cebimden cüzdanımı çıkardım.
Show More (14)
|
6 |
out |
bitmiş |
adj. |
|
- We're out of gas.
- Benzinimiz bitti.
- We're out of butter.
- Tereyağımız bitti.
- We're out of beer.
- Biramız bitti.
- We're out of ammunition.
- Cephanemiz bitti.
- We're out of bullets.
- Mermimiz bitti.
- We're out of money.
- Paramız bitti.
- We're out of bullets.
- Kurşunumuz bitti.
- We're out of candy.
- Şekerimiz bitti.
- We're out of coffee.
- Kahvemiz bitti.
- We're out of pickles.
- Turşumuz bitti.
- We're out of milk.
- Sütümüz bitti.
Show More (8)
|
7 |
out |
dış |
n., adj. |
|
- The umpire called the batter out.
- Hakem vurucuya oyun dışı dedi.
- Your behaviour was totally out of order.
- Davranışların tamamen kural dışıydı.
- The house was cleaned inside and out.
- Evin içi ve dışı temizlendi.
- The umpire said that he was out.
- Hakem oyun dışı olduğunu söyledi.
- Tatoeba was out of service.
- Tatoeba servis dışıydı.
- You know me inside and out.
- Benim içimi dışımı biliyorsun.
- Tatoeba was out of service.
- Tatoeba hizmet dışıydı.
- The villagers tried to freeze us out.
- Köylüler bizi dışlamaya çalıştı.
Show More (5)
|
8 |
out |
kovmak |
v. |
|
- He had been booted out of school.
- O, okuldan kovulmuştu.
- You were driven out.
- Kovuldunuz.
- Tom was driven out of the temple.
- Tom tapınaktan kovuldu.
- Why were you kicked out of the meeting?
- Neden toplantıdan kovuldun?
- Tom was driven out of the synagogue.
- Tom sinagogdan kovuldu.
- You were driven out.
- Sen kovuldun.
- Dictators can't be voted out, they must be thrown out.
- Diktatörlere oy verilemez, onlar kovulmalıdır.
- Are you driving me out of my home?
- Beni evimden mi kovuyorsun?
Show More (5)
|
9 |
out |
çıkmış |
adj. |
|
- These photos have come out very well.
- Bu fotoğraflar çok iyi çıkmış.
- Tom is out on the balcony.
- Tom balkona çıkmış.
- We're going to be out of here soon.
- Yakında buradan çıkmış olacağız.
- These photos have come out very well.
- Bu fotoğraflar çok güzel çıkmış.
- A pencil is sticking out of your pocket.
- Cebinden bir kalem çıkmış.
- Why don't you dine out with me for a change?
- Değişiklik olsun diye neden benimle akşam yemeğe çıkmıyorsun?
- Why don't you dine out with me for a change?
- Bir değişiklik olsun diye neden benimle akşam yemeğine çıkmıyorsun?
- You are, so to speak, a fish out of water.
- Tabiri caizse, sudan çıkmış balık gibisin.
Show More (5)
|
10 |
out |
çıkış |
n. |
|
- We'll find a way out of here.
- Buradan bir çıkış yolu bulacağız.
- What time is check out?
- Çıkış saati kaçta?
- Let Tom out.
- Bırak Tom çıksın.
- We were unable to find a way out.
- Bir çıkış yolu bulamadık.
- We've got to find a way out of here.
- Buradan bir çıkış yolu bulmak zorundayız.
- What time is check out?
- Çıkış saat kaçta?
- We were unable to find a way out.
- Biz bir çıkış yolu bulamadık.
Show More (4)
|
11 |
out |
-den |
adv. |
|
- The bread fell out of the bag.
- Ekmek poşetten düşmüş.
- You can take snacks out of the vending machine at the entrance.
- Girişteki otomattan atıştırmalıklar alabilirsiniz.
- Five out of ten subjects failed the tests.
- On denekten beşi testlerde başarısız olmuştur.
- We watched the ship until it got out of sight.
- Görüş alanından çıkıncaya kadar gemiyi izledik.
- Dictators gain power out of the people's fear.
- Diktatörler insanların korkularından güç alırlar.
- The old table was made out of pinewood.
- Eski masa çam ağacından yapılmaydı.
Show More (3)
|
12 |
out |
ortaya çıkmak |
v. |
|
- The woman was outed as the leader of the secret cult.
- Kadının gizli tarikatın lideri olduğu ortaya çıktı.
- Yet it turned out to be possible to eliminate virtually insurmountable obstacles.
- Yine de neredeyse aşılamaz engelleri ortadan kaldırmanın mümkün olduğu ortaya çıktı.
- Yet it turned out to be possible to eliminate virtually insurmountable obstacles.
- Yine de neredeyse aşılmaz engelleri ortadan kaldırmanın mümkün olduğu ortaya çıktı.
- What the lawyer had told me finally turned out to be false.
- Avukatın bana söylediğinin yanlış olduğu sonunda ortaya çıktı.
Show More (1)
|
13 |
out |
sönmüş |
adj. |
|
- The light faded out.
- Işık söndü.
- Why are all the lights out?
- Neden bütün ışıklar sönük?
- The tornado died out.
- Hortum söndü.
- Tom's lights were out, so I didn't knock on his door.
- Tom'un ışıkları sönüktü, bu nedenle onun kapısını çalmadım.
Show More (1)
|
14 |
out |
yeni çıkmış |
adj. |
|
- She's a drug addict who just got out of jail.
- O, hapisten yeni çıkmış bir uyuşturucu bağımlısı.
- I like the smell of bread just out of the oven.
- Fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusunu seviyorum.
- Is it true that you just out of prison?
- Cezaevinden yeni çıkmış olduğun doğru mu?
Show More (0)
|
15 |
out |
dışında |
adv. |
|
- Emma will be out of the tennis cup this season because of private issues.
- Emma özel sorunları nedeniyle bu sezon tenis turnuvasının dışında kalacak.
- The campsite was right out of the city.
- Kamp alanı şehrin hemen dışındaydı.
Show More (-1)
|
16 |
out |
çıkmış |
adv. |
|
- The new album will be out next year.
- Yeni albüm önümüzdeki sene çıkmış olacak.
- The full moon will be out this night.
- Dolunay bu gece çıkmış olur.
Show More (-1)
|
17 |
out |
bayılmak |
v. |
|
- Tom is still passed out on the floor.
- Tom hala yerde baygın yatıyor.
- Tom was passed out on the floor.
- Tom yerde baygın yatıyordu.
Show More (-1)
|
18 |
out |
(eşcinsel) yönelimini saklamadan |
adv. |
|
- Being out for homosexuals can be very hard due to social pressure.
- Eşcinseller için yönelimini saklamadan yaşamak toplumsal baskı nedeniyle çok zor olabiliyor.
Show More (-2)
|
19 |
out |
yanılmış |
adv. |
|
- We were out in our profit expectations.
- Kâr konusundaki beklentilerimizde yanılmıştık.
Show More (-2)
|
20 |
out |
(çiçek) açarak |
adv. |
|
- The roses will be out this month.
- Güller bu ay açacak.
Show More (-2)
|
21 |
out |
bozulmuş |
adv. |
|
- We can't continue working as the engine is out again.
- Motor yine bozulmuş olduğundan işimize devam edemiyoruz.
Show More (-2)
|
22 |
out |
bitmiş |
adv. |
|
- I will start a business once I am out of the university.
- Üniversite biter bitmez iş kuracağım.
Show More (-2)
|
23 |
out |
demode |
adv. |
|
- Long skirts are popular again after being out for years.
- Uzun etekler yıllarca demode olduktan sonra yeniden popüler hale geldi.
Show More (-2)
|
24 |
out |
serbest |
adv. |
|
- The man gave his life to charity after he got out.
- Adam serbest kaldıktan sonra ömrünü hayır işlerine adadı.
Show More (-2)
|
25 |
out |
insanlara (dağıtarak, vererek) |
adv. |
|
- I used to hand out flyers when I was young to gain some money.
- Gençken biraz para kazanmak için insanlara el ilanları dağıtırdım.
Show More (-2)
|
26 |
out |
bahane |
n. |
|
- I feel sick, so it gives me an out.
- Kendimi hasta hissediyorum, bu da bana bahane oluyor.
Show More (-2)
|
27 |
out |
(beyzbolda) vurucuyu oyun dışı bırakma |
n. |
|
- All the team got was outs in its turn.
- Takımın sırası geldiğinde eline geçen tek şey vurucularının oyun dışı bırakılması oldu.
Show More (-2)
|
28 |
out |
uzak |
pref. |
|
- The factory will be established in outlying lands.
- Fabrika uzak arazilerde kurulacaktır.
Show More (-2)
|
29 |
out |
daha çok |
pref. |
|
- The puppy outgrew its collar.
- Yavru köpek kendi tasmasından daha çok büyüdü.
Show More (-2)
|
30 |
out |
dışına |
adv. |
|
- Please don't put your hands out of the guarding fence.
- Lütfen ellerinizi koruma tellerinin dışına çıkarmayın.
Show More (-2)
|
31 |
out |
-den |
prep. |
|
- Get out of the building and put your hands up!
- Binadan çıkın ve ellerinizi kaldırın!
Show More (-2)
|
32 |
out |
gün yüzüne |
adv. |
|
- The truth always comes out.
- Gerçekler daima gün yüzüne çıkar.
Show More (-2)
|
33 |
out |
(beyzbol) men cezası alarak |
adv. |
|
- The team will be out for this season.
- Takım bu sezon için men cezası alacak.
Show More (-2)
|
34 |
out |
iyice |
adv. |
|
- I love spending my Sunday mornings washing my car out.
- Pazar sabahlarımı arabamı iyice yıkayarak geçirmeyi seviyorum.
Show More (-2)
|
35 |
out |
(su, gelgit) çekilmiş |
adv. |
|
- We will wait until the tide is out to gather mussels.
- Midye toplamak için gelgitin çekilmesini bekleyeceğiz.
Show More (-2)
|
36 |
out |
uzakta |
adv. |
|
- The nearest hospital is 2 miles out of the city centre.
- En yakın hastane şehir merkezine 2 mil uzakta.
Show More (-2)
|
37 |
out |
sönmüş |
adv. |
|
- Be sure the fire is out before you leave the campsite.
- Kamp alanından ayrılmadan önce ateşin sönmüş olduğundan emin olun.
Show More (-2)
|
38 |
out |
kalmamış |
adv. |
|
- Unfortunately, the steak is out, sir.
- Ne yazık ki biftek kalmamış, efendim.
Show More (-2)
|
39 |
out |
grevde |
adv. |
|
- All the workers in the country came out to protest the new regulations.
- Ülkedeki tüm işçiler yeni düzenlemeleri protesto etmek için grevdeler.
Show More (-2)
|
40 |
out |
iptal |
adv. |
|
- It will be raining all week, so our plan is out.
- Bütün hafta yağacak, o yüzden bizim plan iptal.
Show More (-2)
|
41 |
out |
eşcinsel olduğunu ifşa etmek |
v. |
|
- Some people from the governing body were outed by their enemies.
- Yönetim organından bazı kişilerin eşcinsel oldukları düşmanları tarafından ifşa edilmiştir.
Show More (-2)
|
42 |
out |
baygın |
adv. |
|
- The patient asked, 'How long have I been out?'
- Hasta “Ben ne zamandır baygınım?” diye sordu.
Show More (-2)
|
43 |
out |
etkisini kaybederek |
adv. |
|
- The right will be out after the elections according to expectations.
- Beklentilere göre seçimlerden sonra sağ görüş etkisini kaybedecektir.
Show More (-2)
|
44 |
out |
çıkararak |
adv. |
|
- You can use vinegar in the glasses to get the stains out.
- Lekeleri çıkarmak için bardaklarda sirke kullanabilirsiniz.
Show More (-2)
|
45 |
out |
kesik |
adj. |
|
- Tom has been out of touch.
- Tom'la irtibat kesildi.
Show More (-2)
|
46 |
out |
bozulmuş |
adj. |
|
- My engine is out.
- Motorum bozuldu.
Show More (-2)
|