own - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
own kendi pron., adv.
  • Virtually every agency has its own financial rules accompanied by a complex discharge procedure.
  • Neredeyse her kurumun kendi mali kurallarının yanı sıra karmaşık bir tahliye prosedürü vardır.
  • The Commission also supports ACP countries and regions that want to undertake their own studies.
  • Komisyon ayrıca kendi çalışmalarını yürütmek isteyen ACP ülkelerini ve bölgelerini de desteklemektedir.
  • My own country too is criticised in this report.
  • Bu raporda kendi ülkem de eleştiriliyor.
Show More (1876)
own sahip olmak v.
  • This ranch is owned by a lovely couple.
  • Bu çiftliğin sahibi sevimli bir çift.
  • This rule of law comprises the right to an opportunity to shape one's own life.
  • Bu hukukun üstünlüğü, kişinin kendi hayatını şekillendirme fırsatına sahip olma hakkını da içerir.
  • They are fighting a corrupt regime which owns 95% of the country's wealth.
  • Ülke servetinin %95'ine sahip olan yozlaşmış bir rejimle mücadele ediyorlar.
Show More (98)
own öz n.
  • Tom is like my own son.
  • Tom benim öz oğlum gibidir.
  • Layla murdered her own child.
  • Layla öz çocuğunu öldürdü.
  • He was killed by his own brother.
  • Öz kardeşi tarafından öldürüldü.
Show More (7)
own kendine ait adj.
  • He has his own nice little practice where he got the profits.
  • Kâr elde ettiği kendine ait hoş küçük bir muayenehanesi var.
  • Everyone has a character of his own.
  • Herkesin kendine ait bir karakteri var.
  • Each room has its own bathroom.
  • Her odanın kendine ait banyosu var.
Show More (1)
own kendi adj.
  • Each child learns to read at his or her own pace.
  • Her çocuk okumayı kendi hızında öğrenir.
  • She decided to establish her own company.
  • Kendi şirketini kurmaya karar verdi.
Show More (-1)
own kolayca yenmek v.
  • Chelsea totally owned Fulham in last night's game.
  • Chelsea dün geceki maçta Fulham'ı kolayca yendi.
Show More (-2)
own kabul etmek v.
  • She eventually owned that I was right.
  • Sonunda haklı olduğumu kabul etti.
Show More (-2)
own kendine özgü adj.
  • Each country has its own history.
  • Her ülkenin kendine özgü bir tarihi vardır.
Show More (-2)
own özel adj.
  • He owns a private jet.
  • Özel bir jeti var.
Show More (-2)