quick - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
quick hızlı adj.
  • The students needed a quick break.
  • Öğrencilerin hızlı bir molaya ihtiyacı vardı.
  • I think that the Stability Pact should finally mark the end of the conferences and quick start packages.
  • İstikrar Paktı'nın konferansların ve hızlı başlangıç paketlerinin sonunu getirmesi gerektiğini düşünüyorum.
  • You were perfectly well able to propose legal foundations for other things in quick order.
  • Hızlı bir şekilde başka şeyler için de yasal temeller önerebiliyordunuz.
Show More (182)
quick çabuk adv., expr., adj.
  • Simi, come down, quick!
  • Simi, aşağı gel, çabuk!
  • I don't see why you have to run off so quick.
  • Neden bu kadar çabuk kaçmak zorunda olduğunu anlamıyorum.
  • I don't see why you have to run off so quick.
  • Neden bu kadar çabuk kaçman gerektiğini anlamıyorum.
Show More (55)
quick çabucak adv.
  • Tom gave Mary a quick kiss and got on the bus.
  • Tom, Mary'ye çabucak bir öpücük verdi ve otobüse bindi.
  • I'll make it quick.
  • Çabucak halledeceğim.
  • I can make this quick.
  • Bunu çabucak yapabilirim.
Show More (10)
quick hızla adj.
  • We can see the quick destruction of our coasts.
  • Kıyılarımızın hızla yok olduğunu görebiliyoruz.
  • Is there any way to get rich quick?
  • Hızla zengin olmanın bir yolu var mı?
  • He walked at a quick pace.
  • O büyük bir hızla yürüdü.
Show More (0)
quick aceleci adj.
  • He was quick to accept his offer.
  • Teklifini kabul etmekte aceleci davrandı.
  • I would ask you not to be too quick to condemn another country.
  • Sizden başka bir ülkeyi kınamak için bu kadar aceleci olmamanızı rica ediyorum.
Show More (-1)
quick kıvrak adj.
  • Ethan's quick wit makes him popular with girls.
  • Ethan'ın kıvrak zekası onu kızlar arasında popüler yapıyor.
  • He has a very quick mind.
  • Çok kıvrak bir zekası var.
Show More (-1)
quick çabuk kavrayan adj.
  • Tom was quick to catch on.
  • Tom çabuk kavradı.
  • He's a good kid - very quick on the uptake and he does whatever needs to be done.
  • İyi bir çocuk; çok çabuk kavrıyor ve yapılması gereken her şeyi yapıyor.
Show More (-1)
quick acele adj.
  • Why are you so quick to blame Tom?
  • Neden Tom'u suçlamakta bu kadar acele ediyorsun?
  • Why are you so quick to defend Tom?
  • Tom'u savunmak için neden bu kadar acele ediyorsun?
Show More (-1)
quick çabuk adj.
  • Come here! Quick!
  • Buraya gelin! Çabuk!
Show More (-2)
quick süratli adj.
  • Easy to handle, quick to the helm, fast, bright.
  • Kullanımı kolay, dümeni hızlı çalışıyor, süratli, ışıl ışıl.
Show More (-2)