save - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
save kurtarmak v.
  • Containment saves the situation considerably.
  • Kontrol altına alma durumu önemli ölçüde kurtarır.
  • What the USA and the ?U are doing their best to save are the profits of the steel industries.
  • ABD ve AB'nin kurtarmak için ellerinden geleni yaptıkları şey çelik endüstrilerinin karlarıdır.
  • It saves Parliament from becoming still more of a laughing stock in the eyes of the public.
  • Parlamentoyu halkın gözünde daha da gülünç duruma düşmekten kurtarmaktadır.
Show More (741)
save saklamak v.
  • We can save it from year to year and ensure that when something major happens we have an instrument to deal with it.
  • Bunu yıldan yıla saklayabilir ve önemli bir şey olduğunda bununla başa çıkmak için bir aracımız olmasını sağlayabiliriz.
  • Tom saved every letter Mary sent him.
  • Tom Mary'nin ona gönderdiği her mektubu sakladı.
  • I'm saving this seat for them.
  • Bu koltuğu onlara saklıyorum.
Show More (57)
save para biriktirmek v.
  • He worked hard so as to save more money.
  • Daha fazla para biriktirmek için çok çalıştı.
  • She saved some money for a rainy day.
  • Kötü günler için biraz para biriktirdi.
  • How much money did you save?
  • Ne kadar para biriktirdin?
Show More (48)
save ayırmak v.
  • Could you save me a couple of cookies?
  • Bana birkaç kurabiye ayırabilir misin?
  • I'm saving this seat for Tom.
  • Bu koltuğu Tom için ayırıyorum.
  • We'll save this piece of cake for Tom.
  • Bu kek parçasını Tom için ayıracağız.
Show More (47)
save kazandırmak v.
  • Once again, that will save us a tremendous amount of time.
  • Bu bize bir kez daha muazzam miktarda zaman kazandıracak.
  • This saved us all a great deal of time and money and still produced an effective result.
  • Bu hepimize büyük ölçüde zaman ve para kazandırdı ve yine de etkili bir sonuç üretti.
  • Now we have a new travel agency coming into takeover, maybe to save the Community a few pounds.
  • Şimdi devreye giren yeni bir seyahat acentemiz var, belki de Topluluğa birkaç sterlin kazandırmak için.
Show More (44)
save (para) biriktirmek v.
  • I try to save 10% of my wages each month.
  • Her ay maaşımın %10'unu biriktirmeye çalışıyorum.
  • Every month, he saved ten thousand yen out of his income for his daughter.
  • Her ay gelirinden kızı için on bin yen biriktirdi.
  • I am working to save for my college tuition.
  • Üniversite harç paramı biriktirmek için çalışıyorum.
Show More (40)
save tasarruf etmek v.
  • Around 20% of production could be saved simply by using energy-saving windows.
  • Sadece enerji tasarruflu pencereler kullanılarak üretimin yaklaşık %20'sinden tasarruf edilebilir.
  • The faster we implement the sixth research framework programme, the more money we shall save.
  • Altıncı araştırma çerçeve programını ne kadar hızlı uygularsak, o kadar çok para tasarruf edeceğiz.
  • The interest saved must be used to support pensions and healthcare.
  • Tasarruf edilen faiz, emeklilik ve sağlık hizmetlerini desteklemek için kullanılmalıdır.
Show More (32)
save korumak v.
  • In these countries people must be made aware of the need to save precious drinking water resources.
  • Bu ülkelerde insanlar, değerli içme suyu kaynaklarının korunması gerektiği konusunda bilinçlendirilmelidir.
  • God save the Queen!
  • Tanrı Kraliçeyi korusun!
  • Let's save our children.
  • Çocuklarımızı koruyalım.
Show More (18)
save kaydetmek v.
  • Save the file to a flash drive, network drive, or some other location of your choice.
  • Dosyayı bir flash belleğe, ağ sürücüsüne veya seçtiğiniz başka bir konuma kaydedin.
  • I didn't save the document.
  • Dökumanı kaydetmedim.
  • With Microsoft Office documents, versions 2003 or earlier, when you save a file with a password, hackers can break that password in seconds.
  • Microsoft Office belgelerinin 2003 veya daha önceki sürümlerinde, bir dosyayı parola ile kaydettiğinizde, bilgisayar korsanları bu parolayı saniyeler içinde kırabilir.
Show More (14)
save hariç prep.
  • It needs to be abolished throughout the world, save possibly in time of war.
  • Muhtemelen savaş zamanları hariç olmak üzere tüm dünyada kaldırılması gerekmektedir.
  • I work every day save Sundays.
  • Pazar hariç her gün çalışıyorum.
  • I work every day save Sundays.
  • Pazar günleri hariç her gün çalışırım.
Show More (4)
save kayıt n.
  • Tom deleted Mary's save files.
  • Tom, Mary'nin kayıt dosyalarını sildi.
  • My save file got corrupted.
  • Kayıt dosyam bozuldu.
  • Tom deleted Mary's saves.
  • Tom, Mary'nin kayıtlarını sildi.
Show More (1)
save tutmak v.
  • Are you saving this seat for someone?
  • Bu koltuğu biri için mi tutuyorsun?
  • The general took the bull by the horns and saved his army from disaster.
  • General boğayı boynuzlarından tuttu ve ordusunu felaketten kurtardı.
  • Can you save this seat for me?
  • Bu koltuğu benim için tutabilir misin?
Show More (0)
save biriktirmek v.
  • He lives from hand to mouth without saving a penny.
  • Tek kuruş biriktirmeden kıt kanaat geçiniyor.
  • He lives from hand to mouth without saving a penny.
  • O bir kuruş biriktirmeden kıt kanaat yaşıyor.
  • I'm saving as much as I can.
  • Elimden geldiği kadar çok biriktiriyorum.
Show More (0)
save dışında prep.
  • He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
  • Bir alay ve küçümseme dışında, daha zararsız tutkulardan hiç bahsetmedi.
Show More (-2)