| İngilizce | Türkçe | |
|---|---|---|
| General | ||
| Genel | self evident s. | apaçık |
| Genel | self evident s. | belli |
| Genel | self evident s. | aşikar |
| İngilizce | Türkçe | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| Genel | self-evident s. | apaçık | ||
|
I find it regrettable that our rapporteur has largely disregarded this self-evident truth. Raportörümüzün bu apaçık gerçeği büyük ölçüde göz ardı etmesini üzücü buluyorum. More Sentences |
||||
| Genel | self-evident s. | açık | ||
|
I see it as self-evident that, at this stage, Parliament should create room for negotiation in relation to the Council. Bu aşamada Parlamentonun Konsey ile ilgili olarak müzakere alanı yaratması gerektiğini açıkça görüyorum. More Sentences |
||||
| Genel | self-evident s. | ortada | ||
|
The pressures on the system in Spain and other countries are self-evident. İspanya'da ve diğer ülkelerde sistem üzerindeki baskılar ortadadır. More Sentences |
||||
| Genel | self-evident s. | aşikar | ||
|
It should be self-evident that women’s rights are a vital component in development cooperation. Kadın haklarının kalkınma iş birliğinin hayati bir bileşeni olduğu aşikâr olmalıdır. More Sentences |
||||
| Genel | self-evident truth i. | apaçık önerme | ||
| Genel | self-evident s. | belli | ||
| Genel | self-evident s. | tartışmasız | ||
| Genel | self- evident s. | (kerameti) kendinden menkul | ||
| Genel | self-evident s. | izahtan vareste | ||
