1 |
sour |
ekşi |
adj. |
|
- I've never tried such sour grapes.
- Daha önce hiç böyle ekşi üzüm yememiştim.
- You like the slightly sour chocolates, don't you?
- Hafif ekşi çikolataları seviyorsun, değil mi?
- The milk tastes sour.
- Sütün tadı ekşi.
- This salad is not sour enough.
- Bu salata yeterince ekşi değil.
- The fruit is still too sour to eat.
- Meyve, hala yenemeyecek kadar ekşi.
- The milk is sour.
- Süt ekşi.
- Those grapes look sweet, but in fact they're sour.
- Şu üzümler tatlı görünüyor ama aslında onlar ekşiler.
- This fruit is very sour.
- Bu meyve çok ekşi.
- These grapes taste sour.
- Bu üzümlerin tadı ekşi.
- The orange didn't taste either sweet or sour.
- Portakalın tadı ne tatlı ne de ekşiydi.
- This juice tastes sour.
- Bu meyve suyu ekşidir.
- This apple tastes sour.
- Bu elmanın tadı ekşi.
- The milk tasted sour.
- Sütün tadı ekşiydi.
- The fruit is still too sour to eat.
- Meyve, yemek için hâlâ çok ekşi.
- Sweet oranges are not very sour.
- Tatlı portakallar pek ekşi değildir.
- The grapes are sour.
- Üzümler ekşi.
- The grapes seem to be sour.
- Üzümler ekşi görünüyor.
- I'd like a whiskey sour.
- Viski ekşisi istiyorum.
- The grapes seem to be sour.
- Üzümler ekşi gibi görünüyor.
- The expression on his face was more sour than a lemon.
- Yüzündeki ifade bir limondan daha ekşiydi.
- For me, strawberries are more sour than lemons.
- Benim için çilekler limonlardan daha ekşi.
- The grapefruit tastes very sour.
- Greyfurtun tadı çok ekşi.
- Her facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
- These grapes are too sour to eat.
- Bu üzümler yenmeyecek kadar ekşi.
- These grapes are so sour that I can't eat them.
- Bu üzümler o kadar ekşi ki yiyemiyorum.
- The grapes are so sour that I can't eat them.
- Üzümler o kadar ekşi ki yiyemiyorum.
- Bad milk tastes sour.
- Bozuk sütün tadı ekşidir.
- The expression on his face was more sour than a lemon.
- Onun yüzündeki ifade bir limondan daha ekşiydi.
- The lemon is sour.
- Limon ekşi.
- Persimmons are highly nutritious and a great delicacy, but sometimes you get a sour one.
- Hurmalar çok besleyicidir ve harika bir lezzettir, ancak bazen ekşi bir tane alırsınız.
- These grapes are too sour to eat.
- Bu üzümler yenemeyecek kadar ekşi.
- You like the slightly sour chocolates, don't you?
- Hafif ekşi çikolataları seversin, değil mi?
- Lemons are sour.
- Limonlar ekşidir.
- I don't know how to make sweet and sour pork.
- Tatlı ve ekşi domuz eti yapmayı bilmiyorum.
- This milk tastes sour.
- Bu sütün tadı ekşi.
- Is it sweet or sour?
- Tatlı mı, ekşi mi?
- Bad milk tastes sour.
- Kötü sütün tadı ekşidir.
- Sweet oranges are not very sour.
- Tatlı portakallar çok ekşi değildir.
- These grapes are so sour that I can't eat them.
- Bu üzümler o kadar ekşi ki onları yiyemem.
- Is it sweet or sour?
- O, tatlı mı yoksa ekşi midir?
- His facial expression was more sour than a lemon.
- Yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
- For me, strawberries are more sour than lemons.
- Benim için, çilek limondan daha ekşidir.
- These oranges are very sour.
- Bu portakallar çok ekşi.
- Those grapes look sweet, but in fact they're sour.
- O üzümler tatlı görünüyor ama aslında ekşi.
- This juice tastes sour.
- Bu meyve suyunun tadı ekşi.
- Her facial expression was more sour than a lemon.
- Yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
- The butter tasted sour.
- Tereyağının tadı ekşiydi.
- This apple tastes very sour.
- Bu elmanın tadı çok ekşi.
- I don't know how to make sweet and sour pork.
- Tatlı ve ekşi domuz eti nasıl yapılır bilmiyorum.
- The expression on her face was more sour than a lemon.
- Yüzündeki ifade bir limondan daha ekşiydi.
- The lemon is a sour fruit.
- Limon ekşi bir meyvedir.
- The expression on her face was more sour than a lemon.
- Onun yüzündeki ifade bir limondan daha ekşiydi.
- This orange is too sour.
- Bu portakal çok ekşi.
- These grapes are too sour to eat.
- Bu üzümler yemek için çok ekşi.
Show More (51)
|
2 |
sour |
bozmak |
v. |
|
- It will sour the political atmosphere and wound the democratic legitimacy of the Union.
- Bu durum siyasi atmosferi bozacak ve Birliğin demokratik meşruiyetini zedeleyecektir.
- It will sour the political atmosphere and wound the democratic legitimacy of the Union.
- Bu durum siyasi atmosferi bozacak ve Birlik'in demokratik meşruiyetini zedeleyecektir.
Show More (-1)
|
3 |
sour |
bozulmak |
v. |
|
- The relations between the two leaders have soured.
- İki lider arasındaki ilişkiler bozulmuştur.
Show More (-2)
|
4 |
sour |
ekşimek |
v. |
|
- The milk will sour if you don't keep it in the fridge.
- Buzdolabında saklamazsanız süt ekşiyecektir.
Show More (-2)
|
5 |
sour |
kesilmiş |
adj. |
|
- The milk has gone sour.
- Süt kesilmiş.
Show More (-2)
|
6 |
sour |
somurtkan |
adj. |
|
- He made a sour face when he heard they were here to see him.
- Onu görmeye geldiklerini duyunca somurtkan bir yüz ifadesi takındı.
Show More (-2)
|
7 |
sour |
bozulmuş |
adj. |
|
- Their relationship turned sour over the years.
- Yıllar geçtikçe ilişkileri bozuldu.
Show More (-2)
|
8 |
sour |
buruk |
adj. |
|
- Her voice was sour.
- Sesi buruktu.
Show More (-2)
|