1 |
walk |
yürümek |
v. |
|
- Let us not run before we can walk!
- Yürümeden koşmayalım!
- We walked on marked paths in areas where I counted 30 to 40 recent non-exploded cluster bombs.
- Yakın zamanda patlamamış 30 ila 40 misket bombası saydığım bölgelerde işaretli patikalarda yürüdük.
- Kyoto is a baby that has learned to walk at the age of four.
- Kyoto dört yaşında yürümeyi öğrenmiş bir bebektir.
- The path which the Commission is walking is, in fact, obvious.
- Komisyon'un yürüdüğü yol aslında açıktır.
- The European Union persuaded them by teaching the Kyoto baby to walk, but now it needs to learn to run.
- Avrupa Birliği, Kyoto bebeğine yürümeyi öğreterek onları ikna etti ancak şimdi koşmayı öğrenmesi gerekiyor.
- These are the next steps we must take, but it would be disastrous if we now tried to run before we could walk.
- Bunlar atmamız gereken sonraki adımlardır, ancak şimdi yürümeden koşmaya çalışırsak felaket olur.
- Well, if there is an opportunity to walk in green areas.
- Yani, tabii yeşil alanlarda yürüme imkanı varsa.
- And we will walk a better earth as a result.
- Ve sonuç olarak daha iyi bir zemin üzerinde yürüyeceğiz.
- Five minutes of walking was not enough; I wanted more.
- Beş dakikalık yürüyüş yeterli değildi; daha fazlasını istedim.
- Well, if there is an opportunity to walk in green areas.
- Yani, yeşil alanlarda yürüme imkanı varsa.
- And we will walk a better earth as a result.
- Ve sonuç olarak daha iyi bir zeminde yürüyeceğiz.
- Cause we got a long walk home now, kid.
- Çünkü artık eve kadar uzun bir yol yürümemiz gerek, evlat.
- We then walk more lightly on the earth.
- O zaman zeminde daha hafif yürürüz.
- Tom and Mary walked home together.
- Tom ve Mary eve birlikte yürürlerdi.
- I told you not to walk.
- Yürümemeni söylemiştim.
- They walked back toward Tom.
- Tom'a doğru geri yürüdüler.
- It was so hot that we couldn't walk for long.
- Hava o kadar sıcaktı ki uzun süre yürüyemedik.
- Tom walked along the sidewalk.
- Tom kaldırım boyunca yürüdü.
- He was walking toward the sea.
- Denize doğru yürüyordu.
- I started to walk faster when I heard footsteps behind me.
- Arkamda ayak sesleri duyunca daha hızlı yürümeye başladım.
- Shall we walk or take the bus?
- Yürüyelim mi yoksa otobüse mi binelim?
- Jesus Christ walked on the sea, and the book of Job says that only God can tread on the waves of the sea.
- İsa denizin üstünde yürümüştü. Eyüp Kitabı'nda da sadece Tanrı'nın denizin dalgaları üstünde yürüyebileceği yazıyor.
- Tom walked into the kitchen to get himself some coffee.
- Tom kendine biraz kahve almak için mutfağa yürüdü.
- Tom is already walking.
- Tom zaten yürüyor.
- I was too tired to walk.
- Yürümek için çok yorgundum.
- Tom thought it would be safe for Mary to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin tek başına evine yürümesinin güvenli olacağını düşündü.
- Tom walked over to where Mary was sitting.
- Tom, Mary'nin oturduğu yere doğru yürüdü.
- Otoyo enjoyed the beautiful spring day and walked along the beach.
- Otoyo güzel bahar gününün tadını çıkardı ve sahil boyunca yürüdü.
- How fast can you walk?
- Ne kadar hızlı yürüyebilirsiniz?
- Tom walked toward the parking lot.
- Tom otoparka doğru yürüdü.
- A woman is walking towards us.
- Bir kadın bize doğru yürüyor.
- Tom thought Mary might have to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümesi gerekebileceğini düşündü.
- Tom and Mary walked in silence through the park.
- Tom ve Mary parkta sessizce yürüdüler.
- Does anybody have a desire to take a walk to the sea?
- Denize doğru yürümek isteyen var mı?
- Layla and Sami were walking on the street, holding hands.
- Layla ve Sami sokakta el ele tutuşmuş yürüyorlardı.
- I don't walk like that.
- Öyle yürümem.
- I walk a lot because it's healthy.
- Çok yürüyorum çünkü sağlıklı.
- Tom walked all the way home.
- Tom bütün yolu eve kadar yürüdü.
- Do not show a torch to a blind man walking in the dark.
- Karanlıkta yürüyen kör bir adama el feneri tutma.
- The girl walking with Ken is May.
- Ken ile yürüyen kız May'dir.
- Tom and Mary were walking side by side.
- Tom ve Mary yan yana yürüyorlardı.
- We walked for about three hours.
- Yaklaşık üç saat yürüdük.
- I walked all the way to Boston.
- Boston'a kadar bütün yolu yürüdüm.
- You can't teach a crab how to walk straight.
- Bir yengece nasıl düz yürüyeceğini öğretemezsin.
- Why don't you walk to the bookstore?
- Kitapçıya neden yürümüyorsun?
- He walked to and fro in front of her house.
- Evinin önünde bir ileri bir geri yürüdü.
- Don't walk on the shards of the broken bottle.
- Kırık şişenin parçalarının üzerinde yürüme.
- I walked to the gate and opened it.
- Kapıya doğru yürüdüm ve açtım.
- The doctors said he would never again be able to walk without some support.
- Doktorlar, destek olmadan bir daha asla yürüyemeyeceğini söylediler.
- John is walking in the direction of the station.
- John, istasyon istikametinde yürüyor.
- Since there were no taxis, I had to walk.
- Taksi olmadığı için, yürümek zorunda kaldım.
- Tom got up from the couch and walked to the door.
- Tom kanepeden kalktı ve kapıya doğru yürüdü.
- Tom and Mary walked around the lake holding hands.
- Tom ve Mary gölün etrafında el ele tutuşarak yürüdüler.
- We walked across the ice.
- Buzun üzerinde yürüdük.
- Tom walked to the front door and knocked.
- Tom ön kapıya doğru yürüdü ve kapıyı çaldı.
- Tom told me he couldn't walk.
- Tom bana yürüyemediğini söyledi.
- Tom said that Mary really did walk home by herself.
- Tom, Mary'nin gerçekten tek başına evine yürüdüğünü söyledi.
- Tom is barely able to walk anymore.
- Tom artık zar zor yürüyebiliyor.
- Christine doesn't frequently walk.
- Christine sık sık yürümez.
- They began to walk again after a while.
- Bir süre sonra tekrar yürümeye başladılar.
- Tom walked down the street carrying a black gym bag.
- Tom siyah bir spor çantası taşıyarak sokaktan aşağıya doğru yürüyordu.
- On an average how many miles do you walk a day?
- Günde ortalama kaç mil yürüyorsunuz?
- Tom said Mary was planning to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümeyi planladığını söyledi.
- She ran across her old friend while walking in the park.
- O parkta yürürken eski arkadaşına rastladı.
- Did you walk from the station?
- İstasyondan yürüyerek mi geldin?
Show More (64)
|
2 |
walk |
yürüyüş |
n. |
|
- We must therefore start off along this common path, this walk together, at Barcelona.
- Dolayısıyla bu ortak yola, bu birlikte yürüyüşe Barselona'da başlamalıyız.
- A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
- Örneğin uzun bir yürüyüş, enerjisini harcaması için daha fazla imkan verecektir.
- A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
- Örneğin uzun süreli bir yürüyüş, enerjisini harcamasına daha iyi imkan sağlayacaktır.
- A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
- Örneğin uzun bir yürüyüş, ona enerjisini harcamak için daha fazla olanak verecektir.
- Well, if there is an opportunity to walk in green areas.
- Hmm, yeşil alanlarda yürüyüş yapma imkanı da varsa.
- Cause we got a long walk home now, kid.
- Çünkü, eve kadar uzun bir yürüyüş yapacağız evlat.
- Don't go for a walk naked!
- Çıplak yürüyüşe çıkma!
- May I go out for a short walk?
- Kısa bir yürüyüşe çıkabilir miyim?
- You need to go for a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıkmalısın.
- Tom has been taking walks at night.
- Tom gece yürüyüşler yapıyor.
- Life is a short walk before eternal sleep.
- Yaşam sonsuz uykudan önceki kısa bir yürüyüştür.
- He made a refreshing walk.
- O, ferahlatıcı bir yürüyüş yaptı.
- We went out for a walk after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra yürüyüş için dışarı çıktık.
- It was a walk in the park.
- Parkta bir yürüyüştü.
- Is it okay if I go for a walk?
- Bir yürüyüşe çıkmamın sakıncası var mı?
Show More (12)
|
3 |
walk |
yürüyüşe çıkarmak |
v. |
|
- I'm taking them for a walk.
- Onları yürüyüşe çıkarıyorum.
- I'm taking him for a walk.
- Onu yürüyüşe çıkarıyorum.
- I usually take my dogs for a walk in the afternoon.
- Genelde öğleden sonra köpeklerimi yürüyüşe çıkarırım.
- My grandfather goes for a walk every day.
- Büyükbabam her gün yürüyüşe çıkar.
Show More (1)
|
4 |
walk |
yürüyüşe çıkmak |
v. |
|
- No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
- Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüphelenilecek bir şey yok.
- No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
- Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir şey yok.
- No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
- Hayır, hoş bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir durum yok.
Show More (0)
|
5 |
walk |
yürünecek mesafe |
n. |
|
- The hotel is just a 5-minute walk from French Tower.
- Otel, Fransız Kulesi'ne sadece 5 dakikalık yürüme mesafesindedir.
- The hotel is just a 5-minute walk from French Tower.
- Otel, Fransız Kulesi'ne sadece 5 dakika yürüme mesafesindedir.
- It's a ten minutes walk to the bus stop.
- Otobüs durağına on dakika yürüme mesafesinde.
Show More (0)
|
6 |
walk |
dolaşmak |
v. |
|
- The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
- Terörizmin gerçek mahkumları kurbanlardır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
- The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
- Kurbanlar terörizmin gerçek mahkumlarıdır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
Show More (-1)
|
7 |
walk |
yürüyerek gitmek |
v. |
|
- Tom told me he'd walk home.
- Tom bana eve yürüyerek gideceğini söyledi.
- He used to walk to his office.
- Önceden ofisine yürüyerek giderdi.
Show More (-1)
|
8 |
walk |
gitmek |
v. |
|
- Of course, not every consumer will walk into the manufacturer's premises to ask about production methods.
- Elbette her tüketici, üretim yöntemlerini sormak için üreticinin tesislerine gitmeyecektir.
Show More (-2)
|
9 |
walk |
hareket etmek |
v. |
|
- He walked and the earth moved with him.
- O yürüdü ve yer de onunla hareket etti.
Show More (-2)
|
10 |
walk |
birlikte hareket etmek |
v. |
|
- He walked and the earth moved with him.
- Yürüdü ve yer de onunla birlikte hareket etti.
Show More (-2)
|
11 |
walk |
gezdirmek |
v. |
|
- Archie, come down here and walk Pluto.
- Archie aşağıya gel ve Pluto'yu gezdir.
Show More (-2)
|