walk - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
walk yürümek v.
  • Let us not run before we can walk!
  • Yürümeden koşmayalım!
  • We walked on marked paths in areas where I counted 30 to 40 recent non-exploded cluster bombs.
  • Yakın zamanda patlamamış 30 ila 40 misket bombası saydığım bölgelerde işaretli patikalarda yürüdük.
  • Kyoto is a baby that has learned to walk at the age of four.
  • Kyoto dört yaşında yürümeyi öğrenmiş bir bebektir.
Show More (64)
walk yürüyüş n.
  • We must therefore start off along this common path, this walk together, at Barcelona.
  • Dolayısıyla bu ortak yola, bu birlikte yürüyüşe Barselona'da başlamalıyız.
  • A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
  • Örneğin uzun bir yürüyüş, enerjisini harcaması için daha fazla imkan verecektir.
  • A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
  • Örneğin uzun süreli bir yürüyüş, enerjisini harcamasına daha iyi imkan sağlayacaktır.
Show More (12)
walk yürüyüşe çıkarmak v.
  • I'm taking them for a walk.
  • Onları yürüyüşe çıkarıyorum.
  • I'm taking him for a walk.
  • Onu yürüyüşe çıkarıyorum.
  • I usually take my dogs for a walk in the afternoon.
  • Genelde öğleden sonra köpeklerimi yürüyüşe çıkarırım.
Show More (1)
walk yürüyüşe çıkmak v.
  • No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
  • Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüphelenilecek bir şey yok.
  • No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
  • Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir şey yok.
  • No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
  • Hayır, hoş bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir durum yok.
Show More (0)
walk yürünecek mesafe n.
  • The hotel is just a 5-minute walk from French Tower.
  • Otel, Fransız Kulesi'ne sadece 5 dakikalık yürüme mesafesindedir.
  • The hotel is just a 5-minute walk from French Tower.
  • Otel, Fransız Kulesi'ne sadece 5 dakika yürüme mesafesindedir.
  • It's a ten minutes walk to the bus stop.
  • Otobüs durağına on dakika yürüme mesafesinde.
Show More (0)
walk dolaşmak v.
  • The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
  • Terörizmin gerçek mahkumları kurbanlardır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
  • The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
  • Kurbanlar terörizmin gerçek mahkumlarıdır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
Show More (-1)
walk yürüyerek gitmek v.
  • Tom told me he'd walk home.
  • Tom bana eve yürüyerek gideceğini söyledi.
  • He used to walk to his office.
  • Önceden ofisine yürüyerek giderdi.
Show More (-1)
walk gitmek v.
  • Of course, not every consumer will walk into the manufacturer's premises to ask about production methods.
  • Elbette her tüketici, üretim yöntemlerini sormak için üreticinin tesislerine gitmeyecektir.
Show More (-2)
walk hareket etmek v.
  • He walked and the earth moved with him.
  • O yürüdü ve yer de onunla hareket etti.
Show More (-2)
walk birlikte hareket etmek v.
  • He walked and the earth moved with him.
  • Yürüdü ve yer de onunla birlikte hareket etti.
Show More (-2)
walk gezdirmek v.
  • Archie, come down here and walk Pluto.
  • Archie aşağıya gel ve Pluto'yu gezdir.
Show More (-2)