weigh - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
weigh tartmak v.
  • You weigh the vegetables on your own in this shop.
  • Bu dükkanda sebzeleri kendiniz tartıyorsunuz.
  • On the one hand, the introduction of adoption is very important, this is something new, which we must weigh up.
  • Bir yandan evlat edinmenin başlatılması çok önemli, bu yeni bir şey ve bunu tartmamız gerekiyor.
  • This needs to be weighed in the balance if we wish to succeed.
  • Eğer başarılı olmak istiyorsak bunun bir terazide tartılması gerekiyor.
Show More (45)
weigh ağırlığında olmak v.
  • Each bag of this fertilizer weighs 50 kilograms.
  • Bu gübrenin her bir torbası 50 kilogram ağırlığındadır.
  • This death and destruction weigh like lead weights on our consciences too.
  • Bu ölüm ve yıkım vicdanlarımızda da kurşun ağırlığında bir yük gibi durmaktadır.
  • He weighs about 300 pounds.
  • Yaklaşık 300 pound ağırlığında.
Show More (24)
weigh gelmek v.
  • George weighs not less than 70 kilograms.
  • George, 70 kg dan daha az gelmez.
  • Tom guessed how much Mary weighed.
  • Tom Mary'nin kaç kilo geldiğini tahmin etti.
  • His lie weighed on his conscience.
  • Yalanı vicdanına ağır geldi.
Show More (17)
weigh çekmek (belirli bir ağırlık) v.
  • Taro weighs no less than 70 kilograms.
  • Taro en az yetmiş kilo çeker.
  • This stone weighs five tons.
  • Bu taş beş ton çeker.
  • Tom weighs over 90 kilograms.
  • Tom, 90 kilodan fazla çeker.
Show More (2)
weigh düşünüp taşınmak v.
  • We should weigh the options carefully before making a decision.
  • Bir karar vermeden önce seçenekleri titizlikle düşünüp taşınmalıyız.
  • Tom seems to be weighing his options.
  • Tom seçeneklerini düşünüp taşınıyor gibi görünüyor.
  • We have to weigh the pros and cons.
  • Avantajları ve dezavantajları düşünüp taşınmak zorundayız.
Show More (0)
weigh ölçüp tartmak v.
  • We need to weigh well the matter before making any decisions.
  • Herhangi bir karar vermeden önce konuyu iyi ölçüp tartmamız gerekiyor.
  • Weigh your words well.
  • Sözlerinizi iyi ölçüp tartın.
Show More (-1)
weigh basmak v.
  • These aspects do not appear to weigh so heavily in the arguments deployed prior to the Barcelona Summit.
  • Barselona Zirvesi öncesinde ortaya konan argümanlarda bu hususlar çok ağır basmıyor gibi görünüyor.
  • The interests of the individual Member States weigh heavily.
  • Münferit Üye Devletlerin çıkarları ağır basmaktadır.
Show More (-1)
weigh sonucunu (bir yönde) etkilemek v.
  • The last evidence weighed the case in the defendant's favour.
  • Son kanıtlar davanın sonucunu davalı lehine etkilemişti.
Show More (-2)