| 1 |
worry |
endişelenmek |
v. |
|
- Sometimes we worry more about fish than about fishermen and we have to deal with both.
- Bazen balıklar için balıkçılardan daha fazla endişeleniyoruz ve her ikisiyle de ilgilenmemiz gerekiyor.
- When we worry just about our own security, we are sowing the seeds of war.
- Sadece kendi güvenliğimiz için endişelendiğimizde, savaş tohumları ekmiş oluruz.
- Something else that we should take to heart is the fact that people worry.
- Kalbimize almamız gereken bir başka şey de insanların endişelenmesi gerçeğidir.
- In any case, you took part in the vote so you do not have to worry.
- Her halükarda, oylamaya katıldınız, dolayısıyla endişelenmenize gerek yok.
- Secondly, I would like to say that there is no need to worry, ladies and gentlemen.
- İkinci olarak, bayanlar ve baylar, endişelenmenize gerek olmadığını söylemek isterim.
- To that extent I believe that the honourable Member will have no need to worry.
- Bu kapsamda Sayın Üyenin endişelenmesine gerek kalmayacağına inanıyorum.
- We selected our Finance Minister in this way and so we do not have to worry.
- Maliye Bakanımızı bu şekilde seçtik ve dolayısıyla endişelenmemize gerek yok.
- In any case, you took part in the vote so you do not have to worry.
- Her halükarda siz de oylamaya katıldınız, dolayısıyla endişelenmenize gerek yok.
- I started to worry.
- Endişelenmeye başladım.
- I worry about you, too.
- Ben de senin için endişeleniyorum.
- Near the end of his life, he started to worry a lot about what his legacy would be.
- Hayatının sonlarına doğru, mirasının ne olacağı konusunda çok endişelenmeye başladı.
- My mother worries about everything.
- Annem her şey için endişelenir.
- I worry about my future.
- Geleceğim için endişeleniyorum.
- I know you worry about him.
- Onun için endişelendiğini biliyorum.
- It's nothing to worry about.
- Endişelenecek bir şey yok.
- Maybe Tom doesn't want you to worry.
- Belki de Tom endişelenmeni istemiyor.
- I can't help worrying about what Tom might do.
- Tom'un yapabileceği şeylere endişelenmemek elimde değil.
- Tom and Mary often worry about money.
- Tom ve Mary sık sık para konusunda endişelenirler.
- Tom didn't have to worry about that.
- Tom'un bu konuda endişelenmesine gerek yoktu.
- You won't need to worry about that anymore.
- Artık bu konuda endişelenmene gerek yok.
- There's no need to worry about me.
- Benim için endişelenmene gerek yok.
- I can't see anything to worry about.
- Endişelenecek bir şey göremiyorum.
- I don't want you to worry about anything, OK?
- Hiçbir şey için endişelenmeni istemiyorum, tamam mı?
- I never had to worry about them.
- Onlar için hiç endişelenmedim.
- Life is too short to worry about things like that.
- Hayat böyle şeyler için endişelenmek için çok kısa.
- Don't waste your time worrying about it.
- Bu konuda endişelenerek zamanını boşa harcama.
- Tom doesn't have to worry.
- Tom'un endişelenmesine gerek yok.
- I'd like to be able to tell Tom that he has nothing to worry about.
- Tom'a endişelenecek bir şey olmadığını söyleyebilmek isterdim.
- I have nothing to worry about.
- Endişelenecek bir şey yok.
- Worrying is like paying a debt you don't owe.
- Endişelenmek, borçlu olmadığınız bir borcu ödemek gibidir.
- Do I need to worry about it?
- Endişelenmeme gerek var mı?
- I used to worry about everything, but now I don't.
- Eskiden her şey için endişelenirdim ama artık endişelenmiyorum.
- I'm really starting to worry about you.
- Senin için gerçekten endişelenmeye başlıyorum.
Show More (30)
|
| 2 |
worry |
endişe |
n. |
|
- However, there are still serious worries about the future of Fiji.
- Bununla birlikte, Fiji'nin geleceğine ilişkin hala ciddi endişeler var.
- The second cause for worry is that some of the amendments proposed will result in more fragmentation, not less.
- İkinci endişe kaynağı ise önerilen bazı değişikliklerin daha az değil daha fazla parçalanmaya yol açacak olmasıdır.
- Previously, financial market worries have been a serious constraint on governments.
- Daha önce mali piyasa endişeleri hükümetler üzerinde ciddi bir kısıtlama olmuştur.
- Zimbabwe is one of our recurring worries.
- Zimbabve, sürekli tekrarlanan endişelerimizden biridir.
- There is a genuine and justified worry about both use and proliferation.
- Hem kullanım hem de yayılma konusunda gerçek ve haklı bir endişe vardır.
- The real worry is not particularly with food-chain animals.
- Asıl endişe özellikle gıda zinciri hayvanları ile ilgili değildir.
- We are out of our minds with worry.
- Endişeden aklımız başımızdan gitti.
- My worry on both scores is that very often you do not achieve your objective, you simply muddle your objectives.
- Her iki konuda da endişem şu ki çoğu zaman hedefinize ulaşamazsınız, sadece hedeflerinizi karıştırırsınız.
- There is no doubt at all that inflation is a worry.
- Enflasyonun bir endişe kaynağı olduğuna hiç şüphe yok.
- In that sense I have some worries about the behaviour of the European Union.
- Bu anlamda Avrupa Birliği'nin davranışları konusunda bazı endişelerim var.
- That is my worry and that is why I am pessimistic.
- Benim endişem bu ve bu yüzden kötümserim.
- Previously, financial market worries have been a serious constraint on governments.
- Önceleri mali piyasa endişeleri hükümetler üzerinde ciddi bir kısıt oluşturuyordu.
- It is permitted to have doubts and worries.
- Şüpheleriniz ve endişeleriniz olabilir.
- We know that Creutzfeldt-Jakob disease is a major worry in this context.
- Creutzfeldt-Jakob hastalığının bu bağlamda büyük bir endişe kaynağı olduğunu biliyoruz.
- Worries about price increases proved to be more or less unjustified.
- Fiyat artışlarına ilişkin endişelerin az çok haksız olduğu ortaya çıktı.
- You know as well as we do that there are genuine and widespread worries about GATS.
- Hizmet Ticareti Genel Anlaşması konusunda gerçek ve yaygın endişeler olduğunu siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz.
- Secondly, I understand the worry of the industry regarding legal certainty.
- İkinci olarak sektörün hukuki kesinlik konusundaki endişelerini anlıyorum.
- My other worry has to do with the increase in costs for small and medium-sized port facilities.
- Bir diğer endişem ise küçük ve orta ölçekli liman tesislerinin maliyetlerindeki artışla ilgili.
- So where do these worries stem from?
- Peki bu endişeler nereden kaynaklanıyor?
- Get your friends together and share your worries with one another.
- Arkadaşlarınızı bir araya getirin ve endişelerinizi birbirinizle paylaşın.
- Some of you worry your earth dreams will never come to fruition.
- Bazılarınız, dünyevi hayallerinizin asla gerçekleşmeyeceği endişesini taşıyorsunuz.
- John is free from worry these days.
- John, bu günlerde endişesiz.
- You hid your worries from your wives, didn't you?
- Endişelerinizi eşlerinizden sakladınız, değil mi?
- My financial worries are over.
- Finansal endişelerim sona erdi.
- They hid their worries from their wives.
- Onlar endişelerini karılarından sakladılar.
Show More (22)
|
| 3 |
worry |
endişelendirmek |
v. |
|
- Nevertheless, I want to emphasise certain aspects that worry us.
- Bununla birlikte, bizi endişelendiren bazı hususları vurgulamak istiyorum.
- What worries us is that the framework programme involves a very considerable centralisation of research.
- Bizi endişelendiren şey, çerçeve programın araştırmanın çok önemli ölçüde merkezileştirilmesini içermesidir.
- It is never made to coincide with the elections, which worries me very much.
- Hiçbir zaman seçimlere denk getirilmiyor, bu da beni çok endişelendiriyor.
- This is something that I have pointed out, that worries me enormously and that we will have to confront.
- Bu, işaret ettiğim, beni son derece endişelendiren ve yüzleşmek zorunda kalacağımız bir şey.
- The second thing that worries me is the situation in our prisons.
- Beni endişelendiren ikinci husus ise cezaevlerimizdeki durumdur.
- What worries me is that we are not going to do that properly.
- Beni endişelendiren bunu düzgün bir şekilde yapamayacak olmamız.
- What worries me is that bankruptcies increased by 19% in Europe and by 32% in Germany last year.
- Beni endişelendiren şey, iflasların geçen yıl Avrupa'da %19, Almanya'da ise %32 oranında artmasıdır.
- This is something that I have pointed out, that worries me enormously and that we will have to confront.
- Bu, işaret ettiğim, beni son derece endişelendiren ve yüzleşmek zorunda kalacağımız bir husustur.
- You have told us that this wayward trend is difficult to control, and that worries me.
- Bize bu kötü gidişatın kontrol edilmesinin zor olduğunu söylediniz ve bu beni endişelendiriyor.
- What worries me most is that this speech goes against the Palestinian Authority.
- Beni en çok endişelendiren şey, bu konuşmanın Filistin Yönetimi'nin aleyhine olması.
- They worry me because we are heading for an economy which is no longer as strong.
- Beni endişelendiriyorlar çünkü artık eskisi kadar güçlü olmayan bir ekonomiye doğru gidiyoruz.
- What worries us most is the low degree of implementation of Structural Fund payments.
- Bizi en çok endişelendiren ise Yapısal Fon ödemelerinin düşük düzeyde uygulanmasıdır.
- What does worry me is the fact that the agenda of London also featured the Middle East policy.
- Beni endişelendiren Londra'nın gündeminde Orta Doğu politikasının da yer almasıdır.
- I would even go so far as to say that this report worries me.
- Hatta bu raporun beni endişelendirdiğini söyleyecek kadar ileri gidebilirim.
- However, the thing that worries us most is the decrease in prices, by 30%, owing to imports.
- Ancak bizi en çok endişelendiren şey, ithalat nedeniyle fiyatların %30 oranında düşmesidir.
- Something else also worries me, however.
- Ancak beni endişelendiren başka bir şey daha var.
- What worries me is the absence of a definition of a 'work'.
- Beni endişelendiren şey, bir 'eser' tanımının olmaması.
- What worries me is that we are not going to do that properly.
- Beni endişelendiren şey bunu gerektiği gibi yapamayacak olmamız.
- They seem to worry the rapporteur.
- Raportörü endişelendiriyor gibi görünüyorlar.
- What greatly worries me, though, is that on one point the Directive is not being made fairer.
- Ancak beni en çok endişelendiren husus, Yönergenin bir noktada daha adil hale getirilmemesi.
- It is never made to coincide with the elections, which worries me very much.
- Hiçbir zaman seçimlerle aynı zamana denk getirilmez ki bu da beni çok endişelendiriyor.
- What's worrying you?
- Seni endişelendiren ne?
Show More (19)
|
| 4 |
worry |
endişe etmek |
v. |
|
- Many are worried that we will have, not more competition, but less.
- Pek çok kişi daha fazla değil ama daha az rekabet olacağından endişe ediyor.
- We were worried last winter that the major importance that entrepreneurship had would be forgotten about.
- Geçen kış girişimciliğin sahip olduğu büyük önemin unutulacağından endişe ediyorduk.
- The people in the south worry about the disturbance of the pace of life, but that is not a constant.
- Güneydeki insanlar yaşam temposunun bozulmasından endişe ediyor ancak bu sürekli bir durum değil.
- Many are worried that we will have not more competition, but less.
- Pek çok kişi daha fazla değil ama daha az rekabet yaşayacağımızdan endişe ediyor.
- I was already worried that the group had ceased to exist or had abandoned human rights policy.
- Grubun varlığının sona erdiğinden ya da insan hakları politikasını terk ettiğinden zaten endişe ediyordum.
- Perhaps they are worried that, because it is so small, a property developer could come and buy up the whole of Malta.
- Belki de çok küçük olduğu için bir emlak geliştiricisinin gelip tüm Malta'yı satın alabileceğinden endişe ediyorlar.
- Yes, there is nothing to worry about because, the effect is not in the heart but only in imagination.
- Evet, endişe edecek bir şey yok, çünkü tesir, kalpte değil sadece hayal gücündedir.
- Some of you worry your earth dreams will never come to fruition.
- Bazılarınız dünyevi hayallerinizin asla gerçekleşmeyeceğinden endişe ediyor.
- In fact, one seldom needs to worry about device files at all.
- Aslında aygıt dosyaları için çok nadiren endişe etmemiz gerekir.
- Tell them to stop worrying.
- Onlara endişe etmekten vazgeçmelerini söyle.
- Stop worrying about what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğu hakkında endişe etmekten vazgeç.
- Remember, today is the tomorrow you worried about yesterday.
- Unutma bugün dün hakkında endişe ettiğin yarındır.
Show More (9)
|
| 5 |
worry |
kaygılanmak |
v. |
|
- Some of you worry your earth dreams will never come to fruition.
- Bazılarınız dünyevi hayalleriniz asla gerçekleşmeyecek diye kaygılanıyor.
- I don't want to worry him.
- Onu kaygılandırmak istemiyorum.
- I try not to worry.
- Kaygılanmamaya çabalıyorum.
Show More (0)
|
| 6 |
worry |
merak etmek |
v. |
|
- Do not worry, a solution will be found and, anyway, that is not the problem.
- Merak etmeyin, bir çözüm bulunacaktır ve zaten sorun da bu değil.
- I am going to ask a question, do not worry.
- Bir soru soracağım, merak etmeyin.
Show More (-1)
|
| 7 |
worry |
üzülmek |
v. |
|
- I try not to worry about you.
- Senin hakkında üzülmemeye çalışıyorum.
- I didn't want anyone to worry about me.
- Kimsenin benim hakkımda üzülmesini istemedim.
Show More (-1)
|
| 8 |
worry |
kaygılandırmak |
v. |
|
- You've got me really worried about these cold cramps.
- Üşüyünce olan şu kramplar konusunda beni gerçekten kaygılandırdın.
Show More (-2)
|
