|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
do-in i.
|
(çin usulü) kendi kendine masaj |
|
2 |
Genel |
do something in a haphazard way f.
|
ezbere hareket etmek |
|
3 |
Genel |
do somebody in f.
|
öldürmek |
|
4 |
Genel |
do somebody in f.
|
yorgunluktan öldürmek |
|
5 |
Genel |
do something in secret f.
|
bir şeyi gizlice yapmak |
|
6 |
Genel |
do something in a hurry f.
|
aceleye getirmek |
|
|
7 |
Genel |
do something in a haphazard way f.
|
ezbere iş görmek |
|
8 |
Genel |
do everything in the book f.
|
yapmadığını bırakmamak |
|
9 |
Genel |
do one's doctorate in f.
|
doktora yapmak |
|
10 |
Genel |
do well in the exam f.
|
sınavda başarılı olmak |
|
11 |
Genel |
do well in the exam f.
|
sınavda iyi yapmak |
|
12 |
Genel |
do in certain manner f.
|
belirli bir düzen içinde yapmak |
|
13 |
Genel |
do in certain order f.
|
belirli bir düzen içinde yapmak |
|
14 |
Genel |
do in certain way f.
|
belirli bir düzen içinde yapmak |
|
15 |
Genel |
do masters degree in civil engineering f.
|
inşaat mühendisliğinde yüksek lisans yapmak |
|
Phrases |
|
16 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi |
|
17 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi |
|
18 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölsem (bir şeyi) yapmam |
|
19 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölürüm de (bir şeyi) yapmam |
|
20 |
İfadeler |
in order for (someone or something) to (do something) expr.
|
(birinin/bir şeyin bir şey yapabilmesi/yapması) için |
|
21 |
İfadeler |
in order for (someone or something) to (do something) expr.
|
(biri/bir şey bir şey yapsın) diye |
|
22 |
İfadeler |
in order to (do something) expr.
|
(bir şey yapabilmek/yapmak) için |
|
23 |
İfadeler |
in order to (do something) expr.
|
(bir şey olsun) diye |
|
24 |
İfadeler |
in order to do expr.
|
yapabilmek/yapmak için |
|
25 |
İfadeler |
in order to do expr.
|
olsun diye |
|
26 |
İfadeler |
in order to do something expr.
|
bir şey yapabilmek/yapmak için |
|
|
27 |
İfadeler |
in order to do something expr.
|
bir şey olsun diye |
|
Proverb |
|
28 |
Atasözü |
do not look a gift horse in the mouth
|
misafir umduğunu değil bulduğunu yer |
|
29 |
Atasözü |
when in rome, do as the romans do
|
roma'da romalılar gibi davran |
|
30 |
Atasözü |
when in rome, do as the romans do
|
bulunduğun yerin kurallarına göre hareket et |
|
31 |
Atasözü |
do not wash your dirty linen in public
|
kirli çamaşırlarını ortaya dökme |
|
32 |
Atasözü |
do not wash your dirty linen in public
|
özel aile sorunlarını ortalık yerde konuşma |
|
Colloquial |
|
33 |
Konuşma Dili |
be in a position to do something about f.
|
bir konuda bir şeyler yapabilecek durumda olmak |
|
34 |
Konuşma Dili |
be in no mood to do something f.
|
bir şey yapacak halde olmamak |
|
35 |
Konuşma Dili |
be in no mood to do something f.
|
bir şey çekecek halde olmamak |
|
36 |
Konuşma Dili |
do (oneself) in f.
|
intihar etmek |
|
37 |
Konuşma Dili |
do (oneself) in f.
|
(kendini) öldürmek |
|
38 |
Konuşma Dili |
do (oneself) in f.
|
(kendini) bitirmek |
|
39 |
Konuşma Dili |
do (oneself) in f.
|
(kendi) işini bitirmek |
|
40 |
Konuşma Dili |
do (oneself) in f.
|
(kendi) başarısızlığına neden olmak |
|
41 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birini) öldürmek |
|
42 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birini) bitirmek |
|
43 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birinin) işini bitirmek |
|
44 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birinin) başarısızlığına/çöküşüne neden olmak |
|
45 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birini) mahvetmek |
|
46 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birini) yok etmek |
|
47 |
Konuşma Dili |
do (someone) in f.
|
(birini) yıkıma uğratmak |
|
48 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini yormak |
|
49 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini dolandırmak |
|
50 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini tokatlamak |
|
51 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini aldatmak |
|
52 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini oyuna getirmek |
|
53 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini kazıklamak |
|
54 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birinin kanını emmek (neyi var neyi yok almak) |
|
55 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini öldürmek |
|
56 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birini gebertmek |
|
57 |
Konuşma Dili |
do someone in f.
|
birinin işini bitirmek |
|
58 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
59 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma becerisi içinde olmak |
|
60 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
61 |
Konuşma Dili |
have it in you (to do something) f.
|
(bir şey yapma) yeteneği olmak |
|
62 |
Konuşma Dili |
have it in you (to do something) f.
|
(bir şey yapma) becerisi içinde olmak |
|
63 |
Konuşma Dili |
have it in you (to do something) f.
|
(bir şey yapma) yeteneğini içinde barındırmak |
|
64 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
birinin bir şey yapma yeteneği olmak |
|
65 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak |
|
66 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
|
67 |
Konuşma Dili |
have it in mind to do something f.
|
bir şey yapmak aklında olmak |
|
68 |
Konuşma Dili |
have it in mind to do something f.
|
bir şey yapmaya niyeti olmak |
|
69 |
Konuşma Dili |
have it in mind to do something f.
|
bir şey yapmayı düşünmek |
|
70 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma yeteneği olmak |
|
71 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma becerisine sahip olmak |
|
72 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapmak birinin içinde olmak |
|
73 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
74 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma kapasitesi olmak |
|
75 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma potansiyeli olmak |
|
76 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
77 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
78 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
79 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
80 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
81 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
82 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
83 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
84 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
85 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
86 |
Konuşma Dili |
have it in you to do something f.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
87 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
88 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
89 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
90 |
Konuşma Dili |
have (got) it in you to do something f.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
91 |
Konuşma Dili |
be in a hurry to do something f.
|
acele içinde bir şey yapmak |
|
92 |
Konuşma Dili |
be in a hurry to do something f.
|
telaş içinde bir şey yapmak |
|
93 |
Konuşma Dili |
be in a hurry to do something f.
|
aceleyle/çabucak bir şey yapmaya çalışmak |
|
94 |
Konuşma Dili |
be in a hurry to do something f.
|
bir şey yapmaya can atmak |
|
95 |
Konuşma Dili |
be in a hurry to do something f.
|
bir şey yapmak için sabırsızlanmak |
|
96 |
Konuşma Dili |
so what do I get in return? expr.
|
karşılığında ben ne alacağım? |
|
97 |
Konuşma Dili |
what do you want, egg in your beer? expr.
|
daha ne bekliyorsun? |
|
98 |
Konuşma Dili |
what do you want, egg in your beer? expr.
|
yetmedi mi? |
|
99 |
Konuşma Dili |
what do you want, egg in your beer? expr.
|
buldun da bunuyorsun? |
|
100 |
Konuşma Dili |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) akıllı işi değil |
|
101 |
Konuşma Dili |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) |
|
102 |
Konuşma Dili |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
ne alaka? |
|
103 |
Konuşma Dili |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
ne alakası var? |
|
104 |
Konuşma Dili |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
alakaya çay demle? |
|
105 |
Konuşma Dili |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
ne ilgisi var? |
|
106 |
Konuşma Dili |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
kel alaka? |
|
107 |
Konuşma Dili |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
ne alaka? |
|
108 |
Konuşma Dili |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
ne alakası var? |
|
109 |
Konuşma Dili |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
alakaya çay demle? |
|
110 |
Konuşma Dili |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
ne ilgisi var? |
|
111 |
Konuşma Dili |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
kel alaka? |
|
112 |
Konuşma Dili |
I won't do something again in a hurry expr.
|
bir şeyi bir daha hayatta yapmam |
|
113 |
Konuşma Dili |
I won't do something again in a hurry expr.
|
bir şeyi bir daha ölsem yapmam |
|
114 |
Konuşma Dili |
I won't do something again in a hurry expr.
|
bir şeyi bir daha asla yapmam |
|
115 |
Konuşma Dili |
in no mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapma) modunda değil |
|
116 |
Konuşma Dili |
in no mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapma) havasında değil |
|
117 |
Konuşma Dili |
in no mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapmaya) isteksiz |
|
118 |
Konuşma Dili |
in no mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapacak) halde değil |
|
119 |
Konuşma Dili |
in no mood to do expr.
|
yapma modunda değil |
|
120 |
Konuşma Dili |
in no mood to do expr.
|
yapma havasında değil |
|
121 |
Konuşma Dili |
in no mood to do expr.
|
yapmaya isteksiz |
|
122 |
Konuşma Dili |
in no mood to do expr.
|
yapacak halde değil |
|
Idioms |
|
123 |
Deyim |
the in thing to do i.
|
moda olan şeyler/işler |
|
124 |
Deyim |
do something until you are blue in the face f.
|
(bir şeyi) bitap düşene kadar yapıp bir sonuca varamamak |
|
125 |
Deyim |
do something until you are blue in the face f.
|
(bir şeyi) hali kalmayana dek yapıp bir sonuca varamamak |
|
126 |
Deyim |
do something until you are blue in the face f.
|
(bir şeyi) canı çıkıncaya kadar yapıp bir sonuç alamamak |
|
127 |
Deyim |
do something until you are blue in the face f.
|
(bir şeyi) pestili çıkana kadar yapıp bir sonuç alamamak |
|
128 |
Deyim |
do something until you are blue in the face f.
|
(bir şeyi) takati kalmayana dek yapıp bir sonuç alamamak |
|
129 |
Deyim |
be able to (do something) in (one's) sleep f.
|
bir şeyi gözü kapalı yapabilmek |
|
130 |
Deyim |
be able to (do something) in (one's) sleep f.
|
bir şeyi büyük kolaylıkla-hiç zorlanmadan yapabilmek |
|
131 |
Deyim |
be in no mood to do something f.
|
bir şeyi yapacak havada olmamak |
|
132 |
Deyim |
do somebody's head in f.
|
birini mutsuz etmek |
|
133 |
Deyim |
do somebody's head in f.
|
birinin kafasını karıştırmak |
|
134 |
Deyim |
not find it in oneself (to do something) f.
|
gönlü razı olmamak |
|
135 |
Deyim |
not find it in oneself (to do something) f.
|
gönlü istememek |
|
136 |
Deyim |
do everything in one's power f.
|
elinden gelen/gücünün yettiği her şeyi yapmak |
|
137 |
Deyim |
do something in a tricky way f.
|
fırıldak çevirmek |
|
138 |
Deyim |
not find it in one's heart (to do something) f.
|
gönlü istememek |
|
139 |
Deyim |
not find it in one's heart (to do something) f.
|
gönlü razı olmamak |
|
140 |
Deyim |
not find it in one's heart (to do something) f.
|
içine sinmemek |
|
141 |
Deyim |
do evil in return f.
|
karşılığında kötülük yapmak |
|
142 |
Deyim |
do evil in return f.
|
kötülükle karşılık vermek |
|
143 |
Deyim |
could do something in their sleep f.
|
(kolay olduğundan) bir şeyi gözü kapalı/zorlanmadan yapmak |
|
144 |
Deyim |
be in no mood to do something f.
|
(bir şeyi yapma) havasında olmamak |
|
145 |
Deyim |
find it in oneself (to do something) f.
|
(bir şeyi yapma) isteğinde/cesaretinde olmak |
|
146 |
Deyim |
find it in one's heart (to do something f.
|
(bir şeyi yapma) isteğinde/cesaretinde olmak |
|
147 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) yoluna taş koymak |
|
148 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) gözünü oymak |
|
149 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) işine çomak sokmak |
|
150 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) işini baltalamak |
|
151 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) hakkını yemek |
|
152 |
Deyim |
do someone in the eye f.
|
birini kandırmak/aldatmak |
|
153 |
Deyim |
do someone in the eye f.
|
birini faka bastırmak |
|
154 |
Deyim |
do someone in the eye f.
|
birinin gözünü boyamak |
|
155 |
Deyim |
do something in your own sweet time/way f.
|
canı istediğinde/istediği gibi yapmak |
|
156 |
Deyim |
do something in your own sweet time/way f.
|
istediği zaman/şekilde yapmak |
|
157 |
Deyim |
do something in your own sweet time/way f.
|
ne zaman/nasıl isterse yapmak |
|
158 |
Deyim |
do something in your own sweet time/way f.
|
kendi istediği zaman/gibi yapmak |
|
159 |
Deyim |
do something in/at one sitting f.
|
bir oturuşta yapmak |
|
160 |
Deyim |
do something in/at one sitting f.
|
bir seferde yapmak |
|
161 |
Deyim |
do something more in sorrow than in anger f.
|
kızgınlıkla değil de üzüntüden yapmak |
|
162 |
Deyim |
do something more in sorrow than in anger f.
|
öfkeyle değil üzülerek yapmak |
|
163 |
Deyim |
do something more in sorrow than in anger f.
|
kızgınlıktan ziyade hayal kırıklığından dolayı yapmak |
|
164 |
Deyim |
be able to do something in your sleep f.
|
bir şeyi çok rahat yapabilmek |
|
165 |
Deyim |
be in the mood to do (something) f.
|
canı (bir şey) yapmak istemek |
|
166 |
Deyim |
be in the mood to do (something) f.
|
(bir şey) yapma havasında olmak |
|
167 |
Deyim |
be in the mood to do (something) f.
|
canı (bir şey) yapmayı çekmek |
|
168 |
Deyim |
could (do something) in (one's) sleep f.
|
(bir şeyi) gözü kapalı yapabilmek |
|
169 |
Deyim |
could (do something) in (one's) sleep f.
|
(bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek |
|
170 |
Deyim |
could (do something) in (one's) sleep f.
|
(bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek |
|
171 |
Deyim |
do a roaring trade (in something) f.
|
(bir şeyi) iyi satmak |
|
172 |
Deyim |
do a roaring trade (in something) f.
|
(bir şeyde) iyi iş yapmak |
|
173 |
Deyim |
do a roaring trade (in something) f.
|
(bir şeyde) çok karlı bir iş yapmak |
|
174 |
Deyim |
do a roaring trade (in something) f.
|
(bir şeyi) yok satmak |
|
175 |
Deyim |
do someone's head in f.
|
birinin kafasını karıştırmak |
|
176 |
Deyim |
do someone's head in f.
|
birini sinirlendirmek |
|
177 |
Deyim |
do someone's head in f.
|
birini sinir etmek |
|
178 |
Deyim |
do someone's head in f.
|
birini deli etmek |
|
179 |
Deyim |
do something in a big way f.
|
büyük çapta bir şey yapmak |
|
180 |
Deyim |
do something in a big way f.
|
büyük ölçüde bir şey yapmak |
|
181 |
Deyim |
do something in a big way f.
|
büyük çaplı bir şey yapmak |
|
182 |
Deyim |
do something in a big way f.
|
büyük ölçekli bir şey yapmak |
|
183 |
Deyim |
do something in a big way f.
|
geniş çapta bir şey yapmak |
|
184 |
Deyim |
do something in a small way f.
|
küçük çapta bir şey yapmak |
|
185 |
Deyim |
do something in a small way f.
|
küçük ölçüde bir şey yapmak |
|
186 |
Deyim |
do something in a small way f.
|
küçük çaplı bir şey yapmak |
|
187 |
Deyim |
do something in a small way f.
|
küçük ölçekli bir şey yapmak |
|
188 |
Deyim |
do something in a small way f.
|
ufak çapta bir şey yapmak |
|
189 |
Deyim |
do something in a vacuum f.
|
dünyadan kopuk halde bir şey yapmak |
|
190 |
Deyim |
do something in a vacuum f.
|
dış dünya ile ilgisiz/ilişiksiz olarak bir şey yapmak |
|
191 |
Deyim |
do something in a vacuum f.
|
dış olay ve etkilerden uzak/ayrı olarak bir şey yapmak |
|
192 |
Deyim |
do something in a vacuum f.
|
izole olmuş şekilde bir şey yapmak |
|
193 |
Deyim |
do your head in [uk] f.
|
deli etmek |
|
194 |
Deyim |
do your head in [uk] f.
|
kafayı yedirmek |
|
195 |
Deyim |
do your head in [uk] f.
|
sinir etmek |
|
196 |
Deyim |
(not) find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmaya gönlü razı olmamak/gelmemek |
|
197 |
Deyim |
(not) find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmayı gönlü istememek |
|
198 |
Deyim |
(not) find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmak içine sinmemek |
|
199 |
Deyim |
(not) find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmaya gönlü olmamak |
|
200 |
Deyim |
(not) find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapma isteğinde/cesaretinde olmamak |
|
201 |
Deyim |
find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmaya gönlü olmak |
|
202 |
Deyim |
find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmayı istemek |
|
203 |
Deyim |
find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmaya gönlü razı gelmek |
|
204 |
Deyim |
find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapmak içine sinmek |
|
205 |
Deyim |
find it in your heart to do something f.
|
bir şey yapma isteğinde/cesaretinde olmak |
|
206 |
Deyim |
wouldn't do (something) for all the tea in china f.
|
dünyaları verseler (bir şey) yapmamak |
|
207 |
Deyim |
wouldn't do (something) for all the tea in china f.
|
hiçbir surette (bir şey) yapmamak |
|
208 |
Deyim |
wouldn't do (something) for all the tea in china f.
|
kat'iyen (bir şey) yapmamak |
|
209 |
Deyim |
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
kırk fırın ekmek yemen lazım |
|
210 |
Deyim |
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
kırk fırın ekmek yemen lazım |
|
211 |
Deyim |
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
canını dişine katman lazım |
|
212 |
Deyim |
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
canını dişine katman lazım |
|
213 |
Deyim |
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
sen giderken ben dönüyordum |
|
214 |
Deyim |
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
sen giderken ben dönüyordum |
|
215 |
Deyim |
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
gidilecek çok yolun var |
|
216 |
Deyim |
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr.
|
gidilecek çok yolun var |
|
217 |
Deyim |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
ne alakası var? |
|
218 |
Deyim |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
konuyla uzaktan yakından bir ilgisi var mı? |
|
219 |
Deyim |
what's that got to do with the price of tea in china? expr.
|
bunun konumuzla ne alakası var? |
|
220 |
Deyim |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
ne alakası var? |
|
221 |
Deyim |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
konuyla uzaktan yakından bir ilgisi var mı? |
|
222 |
Deyim |
what does that have to do with the price of tea in china? expr.
|
bunun konumuzla ne alakası var? |
|
223 |
Deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim |
|
224 |
Deyim |
do not have too many irons in the fire expr.
|
bir koltuğa iki karpuz sığmaz |
|
225 |
Deyim |
would not do something for all the tea in China expr.
|
dünyaları verseler |
|
226 |
Deyim |
would not do something for all the tea in China expr.
|
hiçbir surette |
|
227 |
Deyim |
do bears shit in the woods? expr.
|
evet dememe gerek var mı? |
|
228 |
Deyim |
do bears shit in the woods? expr.
|
elbette! |
|
229 |
Deyim |
gotta get up pretty early in the morning to do something expr.
|
kırk fırın ekmek yemen lazım |
|
230 |
Deyim |
would not do something for all the tea in China expr.
|
kat'iyen |
|
231 |
Deyim |
do bears shit in the woods? expr.
|
tabii ki! |
|
232 |
Deyim |
(do something) in the teeth of danger expr.
|
tehlikeye rağmen (bir şey yapmak) |
|
233 |
Deyim |
(do something) in the teeth of danger expr.
|
tehlike altında (bir şey yapmak) |
|
234 |
Deyim |
(in) honor bound (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) onur meselesi olmuş |
|
235 |
Deyim |
(in) honor bound (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) şeref meselesi olmuş |
|
236 |
Deyim |
(in) honor bound (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) namus meselesi olmuş |
|
237 |
Deyim |
(in) honor bound (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) onur/namus meselesi olarak zorunlu hale gelmiş |
|
238 |
Deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz |
|
239 |
Deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz |
|
240 |
Deyim |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz |
|
241 |
Deyim |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz |
|
242 |
Deyim |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha hayatta yapmaz |
|
243 |
Deyim |
in a mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapacak) halde |
|
244 |
Deyim |
in a mood to (do something) expr.
|
(bir şeyi yapacak) havada |
|
245 |
Deyim |
in a mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapma) havasında/modunda |
|
246 |
Deyim |
in the mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapacak) halde |
|
247 |
Deyim |
in the mood to (do something) expr.
|
(bir şeyi yapacak) havada |
|
248 |
Deyim |
in the mood to (do something) expr.
|
(bir şey yapma) havasında/modunda |
|
249 |
Deyim |
in the mood (to do something) expr.
|
(bir şey) havasında |
|
250 |
Deyim |
in the mood (to do something) expr.
|
(bir şey) modunda |
|
251 |
Deyim |
do something in spite of yourself expr.
|
(bir şeyi) elinde olmadan yapmak |
|
252 |
Deyim |
do something in spite of yourself expr.
|
(bir şeyi) istemsizce yapmak |
|
253 |
Deyim |
someone could do something in their sleep expr.
|
biri bir şeyi gözü kapalı yapar |
|
254 |
Deyim |
someone could do something in their sleep expr.
|
biri bir şeyi zorlanmadan yapar |
|
255 |
Deyim |
someone could do something in their sleep expr.
|
biri bir şeyi havada karada yapar |
|
256 |
Deyim |
someone could do something in their sleep expr.
|
biri bir şeyi şıp diye yapar |
|
257 |
Deyim |
when in doubt, do nothing expr.
|
tereddütteyken harekete geçme |
|
258 |
Deyim |
when in doubt, do nothing expr.
|
emin değilsen yapma |
|
259 |
Deyim |
when in doubt, do nothing expr.
|
şüphelerin varsa bir şey yapmaktan kaçın |
|
Speaking |
|
260 |
Konuşma |
do you have someone special in your life i.
|
hayatında özel biri var mı |
|
261 |
Konuşma |
do whatever he wants in the absence of rivals f.
|
meydanı boş bulmak |
|
262 |
Konuşma |
what do you have in your mind? expr.
|
aklında ne var? |
|
263 |
Konuşma |
who do you like/love most in your family? expr.
|
ailende en çok kimi seviyorsun? |
|
264 |
Konuşma |
what exactly do you have in mind? expr.
|
aklından tam olarak ne geçiyor? |
|
265 |
Konuşma |
I do my homework in the evening expr.
|
akşam ödev yaparım |
|
266 |
Konuşma |
I do my homework in the evening expr.
|
akşam ödevimi yaparım |
|
267 |
Konuşma |
what do you generally watch in the evenings? expr.
|
akşamları genellikle ne izlersin? |
|
268 |
Konuşma |
what do you generally watch in the evenings? expr.
|
akşamları genellikle seyredersin? |
|
269 |
Konuşma |
I do my homework in the evening expr.
|
akşamları ödev yaparım |
|
270 |
Konuşma |
I do my homework in the evening expr.
|
akşamları ödevimi yaparım |
|
271 |
Konuşma |
do not fall in love expr.
|
aşık olmayın |
|
272 |
Konuşma |
what language do they speak in brazil? expr.
|
brezilya'da hangi dil konuşuluyor? |
|
273 |
Konuşma |
do you have this in another size? expr.
|
bunun başka bedeni var mı? |
|
274 |
Konuşma |
do you live in berlin? expr.
|
berlin'de mi yaşıyorsun? |
|
275 |
Konuşma |
what does she do in her free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapar? |
|
276 |
Konuşma |
do you mean that in a good way? expr.
|
bunu iyi anlamda mı söylüyorsun? |
|
277 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your free time? expr.
|
boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz? |
|
278 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your free time? expr.
|
boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanırsınız? |
|
279 |
Konuşma |
do you have this in small? expr.
|
bunun small'u var mı? |
|
280 |
Konuşma |
do you have this in a different color? expr.
|
bunun başka rengi var mı? |
|
281 |
Konuşma |
I do not live in Istanbul expr.
|
ben istanbul'da yaşamıyorum |
|
282 |
Konuşma |
what do you do in your spare time? expr.
|
boş zamanlarında ne yaparsın? |
|
283 |
Konuşma |
do you have this in medium? expr.
|
bunun orta boyu var mı? |
|
284 |
Konuşma |
do you have this in medium? expr.
|
bunun medium'u var mı? |
|
285 |
Konuşma |
do you have this in large? expr.
|
bunun large'ı var mı? |
|
286 |
Konuşma |
do you have this in small? expr.
|
bunun küçük boyu var mı? |
|
287 |
Konuşma |
do you have this in large? expr.
|
bunun büyük boyu var mı? |
|
288 |
Konuşma |
what do you do in your spare time? expr.
|
boş zamanlarında ne/neler yaparsın? |
|
289 |
Konuşma |
do you have anyone in mind for this job? expr.
|
bu iş için aklında biri var mı? |
|
290 |
Konuşma |
where do you see yourself in 5 years? expr.
|
beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? |
|
291 |
Konuşma |
what do you do in your spare time? expr.
|
boş zamanını nasıl değerlendirirsin? |
|
292 |
Konuşma |
do you have this in other colors? expr.
|
bunun başka renkleri var mı? |
|
293 |
Konuşma |
where do you see yourself in 5 years? expr.
|
beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun? |
|
294 |
Konuşma |
what do you do in your free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yaparsın? |
|
295 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your spare time? expr.
|
boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanırsınız? |
|
296 |
Konuşma |
what language do they speak in brazil? expr.
|
brezilya'da hangi dili konuşurlar? |
|
297 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanıyorsun? |
|
298 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your spare time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanırsın? |
|
299 |
Konuşma |
I can do this trick in reverse expr.
|
bu numarayı tersten yapabiliyorum |
|
300 |
Konuşma |
what language do they speak in brazil? expr.
|
brezilyalılar hangi dili konuşur? |
|
301 |
Konuşma |
do you have this in other colours? expr.
|
bunun başka renkleri var mı? |
|
302 |
Konuşma |
do you have this in another color? expr.
|
bunun başka rengi var mı? |
|
303 |
Konuşma |
would see somebody in hell before you would do something expr.
|
bunu yapacağıma ölürüm/cehenneme giderim daha iyi! |
|
304 |
Konuşma |
do you have this in other colors? expr.
|
bunun başka rengi var mı? |
|
305 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanırsın? |
|
306 |
Konuşma |
what do you do in your spare time? expr.
|
boş zamanlarında neler yaparsın? |
|
307 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your spare time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanıyorsun? |
|
308 |
Konuşma |
what language do they speak in brazil? expr.
|
brezilya'da hangi dil konuşulur? |
|
309 |
Konuşma |
you gotta get up pretty early in the morning to do something expr.
|
bir şeyler yapmak için erkenden hazırlanmalısın |
|
310 |
Konuşma |
what does she do in spare free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapar? |
|
311 |
Konuşma |
what do you enjoy doing in your spare time? expr.
|
boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz? |
|
312 |
Konuşma |
what does he do in spare free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapar? |
|
313 |
Konuşma |
how many pages do you read in an hour? expr.
|
bir saatte kaç sayfa okursun? |
|
314 |
Konuşma |
what do you do in your spare time? expr.
|
boş zamanında ne yaparsın? |
|
315 |
Konuşma |
how in creation do you expect me to do that? expr.
|
benden bunu yapmamı nasıl beklersin? |
|
316 |
Konuşma |
what do you see in this guy? expr.
|
bu adamda ne buluyorsun? |
|
317 |
Konuşma |
do you have anything in your pocket? expr.
|
cebinde bir şey var mı? |
|
318 |
Konuşma |
do you take sugar in your tea? expr.
|
çayınıza şeker alırmıydız? |
|
319 |
Konuşma |
do you take sugar in your tea? expr.
|
çayınızı şekerli mi istersiniz? |
|
320 |
Konuşma |
do you have anything in your pockets? expr.
|
ceplerinde bir şey var mı? |
|
321 |
Konuşma |
what do you see for yourself in the future? expr.
|
gelecekte kendini nerede görüyorsun? |
|
322 |
Konuşma |
what do you have in your hand? expr.
|
elinde ne var? |
|
323 |
Konuşma |
do you believe in fortune telling? expr.
|
fala inanır mısınız? |
|
324 |
Konuşma |
do you believe in ghosts? expr.
|
hayaletlere inanır mısın? |
|
325 |
Konuşma |
what religion do you believe in? expr.
|
hangi dine inanıyorsun? |
|
326 |
Konuşma |
do you have someone in your life? expr.
|
hayatında birisi var mı? |
|
327 |
Konuşma |
which city do you live in? expr.
|
hangi şehirde yaşıyorsunuz? |
|
328 |
Konuşma |
what do you want most in life? expr.
|
hayatta en çok istediğin şey nedir? |
|
329 |
Konuşma |
what do you want most in life? expr.
|
hayatta en çok istediğin şey ne? |
|
330 |
Konuşma |
how many classes do you have in a day? expr.
|
günde kaç dersin var? |
|
331 |
Konuşma |
what city do you live in? expr.
|
hangi şehirde yaşıyorsunuz? |
|
332 |
Konuşma |
what city do you live in? expr.
|
hangi şehirde yaşıyorsun? |
|
333 |
Konuşma |
what do you want to do in the future? expr.
|
gelecekte ne yapmak istiyorsun? |
|
334 |
Konuşma |
do you believe in fortune telling? expr.
|
fala inanır mısın? |
|
335 |
Konuşma |
what do you do in the real world? expr.
|
gerçek hayatta ne iş yapıyorsunuz? |
|
336 |
Konuşma |
do you have someone in your life? expr.
|
hayatında biri var mı? |
|
337 |
Konuşma |
which city do you live in? expr.
|
hangi şehirde yaşıyorsun? |
|
338 |
Konuşma |
what do you have in your hand? expr.
|
elinizde ne var? |
|
339 |
Konuşma |
do you believe in love at first sight? expr.
|
ilk görüşte aşka inanır mısın? |
|
340 |
Konuşma |
do you believe in miracles? expr.
|
mucizelere inanır mısın? |
|
341 |
Konuşma |
what kind of house do you live in? expr.
|
nasıl bir evde yaşıyorsunuz? |
|
342 |
Konuşma |
do you live in cyprus? expr.
|
kıbrıs'ta mı yaşıyorsun? |
|
343 |
Konuşma |
do I look like I have any interest in dating her? expr.
|
ona en ufak bir ilgi duyuyor gibi bir halim mi var? |
|
344 |
Konuşma |
what kind of house do you live in? expr.
|
nasıl bir evde yaşıyorsun? |
|
345 |
Konuşma |
what do you see in her? expr.
|
onda ne buluyorsun? |
|
346 |
Konuşma |
do you believe in fate? expr.
|
kadere inanır mısın? |
|
347 |
Konuşma |
what do you have in your mind? expr.
|
ne düşünüyorsun? |
|
348 |
Konuşma |
what do you usually do in the afternoon? expr.
|
öğleden sonra genellikle ne yaparsın? |
|
349 |
Konuşma |
what do you want in return? expr.
|
karşılığında ne istiyorsun? |
|
350 |
Konuşma |
what do I get in return? expr.
|
karşılığından ne alacağım? |
|
351 |
Konuşma |
how did you do in the test? expr.
|
kaç aldın? |
|
352 |
Konuşma |
where do you plan to travel to in the next twelve months? expr.
|
önümüzdeki on iki ay nereye seyahat etmeyi planlıyorsun? |
|
353 |
Konuşma |
do you believe in miracles? expr.
|
mucizelere inanır mısınız? |
|
354 |
Konuşma |
do you live in cyprus expr.
|
kıbrıs'ta mı yaşıyorsun |
|
355 |
Konuşma |
why do the cards have holes in them? expr.
|
kartların üzerinde niye delik var? |
|
356 |
Konuşma |
why do the cards have holes in them? expr.
|
kartların üzerinde neden delik var? |
|
357 |
Konuşma |
what do you want in return? expr.
|
karşılığında ne istiyorsunuz? |
|
358 |
Konuşma |
what do you see in him? expr.
|
onda ne buluyorsun? |
|
359 |
Konuşma |
who in the world do you think you are? expr.
|
sen kendini ne sanıyorsun? |
|
360 |
Konuşma |
what time do you get up in the morning? expr.
|
sabah kaçta kalkıyorsun? |
|
361 |
Konuşma |
how did you do in the test? expr.
|
sınavdan kaç aldın? |
|
362 |
Konuşma |
do you believe in coincidences? expr.
|
raslantılara inanır mısınız? |
|
363 |
Konuşma |
do you believe in coincidences? expr.
|
raslantılara inanır mısın? |
|
364 |
Konuşma |
what do you see in the picture? expr.
|
resimde ne görüyorsun? |
|
365 |
Konuşma |
which area of the city do you live in? expr.
|
şehrin hangi bölgesinde yaşıyorsun? |
|
366 |
Konuşma |
we trust in your taste! what do you suggest this sunday? expr.
|
senin damak tadına güveniyoruz! bu pazar günü için ne önerirsin? |
|
367 |
Konuşma |
when do you wake up in the mornings? expr.
|
sabahları kaçta kalkıyorsun? |
|
368 |
Konuşma |
do you believe in ghosts? expr.
|
ruhlara inanır mısın? |
|
369 |
Konuşma |
do you believe in dreams? expr.
|
rüyalara inanır mısın? |
|
370 |
Konuşma |
do you live in the city or the country? expr.
|
şehirde mi yaşıyorsun kırsalda mı? |
|
371 |
Konuşma |
how do you say in turkish expr.
|
türkçe'de nasıl dersiniz |
|
372 |
Konuşma |
what do you learn in history classes? expr.
|
tarih derslerinde ne öğreniyorsunuz? |
|
373 |
Konuşma |
do you prefer watching tv to walking in the open air? expr.
|
tv izlemeyi açık havada yürümeye tercih ediyor musun? |
|
374 |
Konuşma |
do you prefer watching tv to walking in the open air? expr.
|
tv izlemeyi açık havada yürümeye tercih eder misin? |
|
375 |
Konuşma |
where do you live in turkey expr.
|
türkiye'nin neresinde yaşıyorsun |
|
376 |
Konuşma |
how do people celebrate their wedding in turkey? expr.
|
türkiye'de insanlar düğünlerini nasıl kutluyorlar? |
|
377 |
Konuşma |
you wouldn't do if you were in my place expr.
|
yerimde sen olsaydın yapmazdın |
|
378 |
Konuşma |
what city do you live in? expr.
|
yaşadığın şehir neresi? |
|
379 |
Konuşma |
which city do you live in? expr.
|
yaşadığın şehir neresi? |
|
380 |
Konuşma |
I will do everything in my power expr.
|
(yetkimin elverdiği ölçüde) elimden gelen ne varsa yaparım |
|
381 |
Konuşma |
where do you see yourself in 5 years? expr.
|
5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? |
|
382 |
Konuşma |
where do you see yourself in 5 years? expr.
|
5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun? |
|
383 |
Konuşma |
do Iook fat in this dress? expr.
|
bu elbisede şişman görünüyor muyum? |
|
384 |
Konuşma |
what does he do in his free time? expr.
|
boş zamanlarında ne yapar? |
|
385 |
Konuşma |
how many classes do you have in a week? expr.
|
haftada kaç dersin var? |
|
Technical |
|
386 |
Teknik |
what to do in case of an emergency expr.
|
acil bir durumda ne yapılmalı |
|
Education |
|
387 |
Eğitim |
do a minor (in a program) f.
|
yan dal yapmak |
|
Slang |
|
388 |
Argo |
do ten years in prison f.
|
on yıl hapis yatmak |
|
389 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
bu da soru mu? herhalde yani |
|
390 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
bu da sorulur mu? |
|
391 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
kurda kuzu/kediye ciğer sorulur mu (hiç)? |
|
392 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
tabii ki |
|
393 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
elbette |
|
394 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
evet dememe gerek var mı? |
|
395 |
Argo |
do bears poop in the woods? expr.
|
bu da soru mu? herhalde yani |
|
396 |
Argo |
do bears poop in the woods? expr.
|
bu da sorulur mu? |
|
397 |
Argo |
do bears poop in the woods? expr.
|
kurda kuzu/kediye ciğer sorulur mu (hiç)? |
|
398 |
Argo |
do bears poop in the woods? expr.
|
tabii ki |
|
399 |
Argo |
do bears poop in the woods? expr.
|
elbette |
|
400 |
Argo |
do bears poop in the woods? expr.
|
evet dememe gerek var mı? |
|
401 |
Argo |
egg in your beer, what do you want? expr.
|
daha ne istiyorsun? |
|
402 |
Argo |
egg in your beer, what do you want? expr.
|
üstüne bir de kurdele mi/madalya mı bekliyorsun? |
|
403 |
Argo |
what in hell do you think you're doin'? expr.
|
ne yaptığını sanıyorsun? |
|
404 |
Argo |
do bears crap in the woods? expr.
|
herhalde yani |
|
405 |
Argo |
do bears shit in the woods? expr.
|
herhalde yani |
|
British Slang |
|
406 |
İngiliz Argosu |
do one's head in f.
|
aklını yitirmek |
|
407 |
İngiliz Argosu |
do one's head in f.
|
kafayı yemek |
|