do one - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

do one

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"do one" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 5 sonuç

İngilizce Türkçe
Slang
do one expr. defol
do one expr. ikile
do one expr. kaybol
do one expr. yaylan
British Slang
do one f. gitmek

"do one" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 368 sonuç

İngilizce Türkçe
General
do number one f. çiş yapmak
do one's job for one f. öldürmek
do one's job for one f. benzetmek
do number one f. işemek
do what one feel likes doing f. kendi havasında olmak
do the best one can do f. elinden geleni yapmak
do all one can do f. elinden geleni yapmak
do as one says f. denileni yapmak
straighten up and do as one is supposed to do f. yola gelmek
do one better (than somebody/something) f. daha iyisini yapmak
do one honor f. birine ayrım yapmak
do one shame f. birini utandırmak
Phrasals
entitle (one) to (do something) f. birinin bir şeyi yapmasına izin vermek
entitle (one) to (do something) f. birine bir yetki vermek
entitle (one) to (do something) f. birini yetkilendirmek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmasını) tembih etmek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmasını) tembihlemek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmasını) öğüt vermek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmasını) öğütlemek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmaması konusunda) uyarmak
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapmasını) tavsiye etmek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapması konusunda) cesaret vermek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek
exhort (one) to (do something) f. (bir şey yapması konusunda) teşvik etmek
offer for (one) to (do something) f. (birine bir şey yapmasını) önermek
offer for (one) to (do something) f. (birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak
offer for (one) to (do something) f. (birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek
trust (one) to (do something) f. (bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak
trust (one) to (do something) f. (bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak
trust (one) to (do something) f. (bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak
do (something) by (one) f. (birine bir şekilde) davranmak
do (something) by (one) f. (biriyle bir şekilde) konuşmak
do (something) by (one) f. (birine bir şekilde) yaklaşmak
do (something) by (one) f. (birine bir şey) yapmak
encourage (one) to (do something) f. (birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek
encourage (one) to (do something) f. (birini bir şey yapması) için desteklemek
encourage (one) to (do something) f. (birini bir şey yapması) için teşvik etmek
encourage (one) to (do something) f. (birini bir şey yapması) için gayretlendirmek
entreat (one) to (do something) f. (birine bir şey yapması) için yalvarmak
entreat (one) to (do something) f. (birinden bir şey yapmasını) rica etmek
oblige (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak
oblige (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak
oblige (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) mecbur etmek
persuade (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
persuade (one) to (do something) f. (birini bir şey yapması) için kandırmak
prevail upon (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) razı etmek
prevail upon (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
prevail on (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) razı etmek
prevail on (one) to (do something) f. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
tap (one) to (do something) f. (birini bir şey yapması) için seçmek/atamak
tempt (one) to (do something) f. (birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek
tempt (one) to (do something) f. (birinin bir şey yapması için) aklını çelmek
tempt (one) to (do something) f. (birini bir şey) yapmaya cezbetmek
trouble (one) to do (something) f. (birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek
trouble (one) to do (something) f. (birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek
Phrases
be as much as (one) could do (not) (to do something) f. kendini zor tutmak
be as much as (one) could do (not) (to do something) f. elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. (bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. (bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. ölsem (bir şeyi) yapmam
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. ölürüm de (bir şeyi) yapmam
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
the least (one) can do expr. yapması gereken (şudur)
the least (one) can do expr. en azından (şunu) yapabilir
the least (one) can do expr. hiç olmazsa (şunu) yapabilir
the least (one) can do expr. elinden gelen (şu) oldu
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) düşmez
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) uygun değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birinin) işi değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) göre değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil
Colloquial
behoove (one) to (do something) f. (bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak
behoove (one) to (do something) f. (birinin bir şey yapması) iyi olmak
behoove (one) to (do something) f. (birinin bir şey yapmasında) yarar/fayda olmak
behoove one to do something f. bir şeyi yapmak zorunda olmak
behoove one to do something f. bir şeyi yapmaya mecbur olmak
leave (something) to (one) (to do something) f. (bir işi birine) bırakmak
leave (something) to (one) (to do something) f. (bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak
leave (something) to (one) (to do something) f. (bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak
leave (something) to (one) (to do something) f. (bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk bir iş olmak
tell (one) what (one) can do with (something) f. (bir şeyi) alıp ne yapabileceğini söylemek
would (just) as soon (do something) as look at (one) f. niye baktın diye kavga çıkarmak
would (just) as soon (do something) as look at (one) f. bakışından kıllanıp adam dövmek
would (just) as soon (do something) as look at (one) f. niye baktın diye adam öldürmek
do things to (one) f. (birini) derinden etkilemek
do things to (one) f. (birini) duygusallaştırmak
do things to (one) f. (birinin) hislerini harekete geçirmek
be all (one) could do (not) to (do something) f. elinden bir tek (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) gelmek
do all right by (one) f. (birine) öncelik tanımak
do (one) a favor f. (birine) yardım etmek
do (one) a favor f. (birine) bir iyilik yapmak
do (one) a favor f. (birine) bir güzellik yapmak
do (one) a favor f. (birine) bir nezakette bulunmak
do (one) a favor f. (birine bir şeyi yapmama) nezaketini göstermek
do one good f. birine iyi gelmek
do one good f. birine yaramak
do one good f. birinin daha iyi hissetmesini sağlamak
do one good f. birinin içini açmak
do one good f. birinin içini rahatlatmak
do well by (one) f. (birinin) hakkını vermek
do well by (one) f. (birine) gerçek değerini vermek
do well by (one) f. (birine) gereken saygıyı göstermek
do well by (one) f. (birine) hak ettiği saygıyı göstermek
do well by (one) f. (birine) hak ettiği şekilde iyi davranmak
drive (one) to (do something) f. (birini) bir şey yapmaya itmek
drive (one) to (do something) f. (birini) bir şey yapmaya zorlamak
have it in one to do something f. birinin bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do f. yapma yeteneği olmak
have it in one to do f. yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do f. yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do f. yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do f. yapma kapasitesi olmak
have it in one to do f. yapma potansiyeli olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do something f. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma potansiyeli olmak
do one! [liverpool/lancashire] ünl. defol!
do one! [liverpool/lancashire] ünl. ikile!
do one! [liverpool/lancashire] ünl. kaybol!
do one! [liverpool/lancashire] ünl. yaylan!
do one! [liverpool/lancashire] ünl. bas git!
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (o) farklı şey (bu) farklı şey
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr. bire yüz veririm ki (biri bir şeyi yapmayacak)
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr. (birinin bir şeyi yapmayacağına) bire yüz/bin/bir milyon veririm
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (o) farklı şey (bu) farklı şey
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. (bir şeyi yapmak) akıllı işi değil
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz)
leave (something) to (one) (to do something) expr. kesin (biri) yapmıştır
leave (something) to (one) (to do something) expr. bu (birinin yapacağı) bir şeye benziyor
leave (something) to (one) (to do something) expr. (bir şeyi yapmak birinin) tipik özelliği
(one) would (just) as soon (do something) expr. (biri bir şey yapmayı) tercih eder
(one) would (just) as soon (do something) expr. (biri bir şey yapmayı) ister
(one) would (just) as soon (do something) expr. (biri bir şey yapmayı) yeğler
(one) would (just) as soon (do something) expr. (biri bir şey yapsa) daha iyi olur
it behooves one to do expr. yapmak gerekir/yakışır/yaraşır/icap eder
it behoves (one) to (do something) [uk] expr. (birinin bir şey yapması) gerekir
it behoves (one) to (do something) [uk] expr. (birinin bir şey yapması) icap eder
it behoves (one) to (do something) [uk] expr. (birinin bir şey yapması) yakışık alır
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr. (o) farklı şey (bu) farklı şey
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr. (o) farklı şey (bu) farklı şey
that'll teach (one) ((not) to do something) expr. bu (birine bir şey yapmayı/yapmamayı) öğretir/öğretecek
that'll teach (one) ((not) to do something) expr. bu (birine bir şey yapması/yapmaması) için ders olsun/olacak
what more can (one) do? expr. (biri) daha ne yapabilir?
what more can (one) do? expr. (biri) başka ne yapabilir?
Idioms
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) çok fazla şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) çok sayıda/miktarda şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) yüklü miktarda şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) yüzlerce/binlerce/milyonlarca şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) dünya kadar şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) bir hayli şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) sürüsüne bereket şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) pek çok şey
do all right by (one) f. (birine) daha çok önem vermek/
do all right by (one) f. (birine) daha çok yardımcı olmak
do all right by (one) f. (birine) daha iyi davranmak
do all right by (one) f. (birine) yardımcı olacak/nazik bir şekilde davranmak
be all (one) could do (not) to (do something) f. elinden geleni yapmak
be all (one) could do (not) to (do something) f. kendini zor tutmak
be all (one) could do (not) to (do something) f. kendini tutmaya çalışmak
be all (one) could do (not) to (do something) f. kendisiyle mücadele etmek
be all (one) could do (not) to (do something) f. tüm/olanca/var gücüyle yapmaya/yapmamaya çalışmak
be all (one) could do (not) to (do something) f. tüm/olanca/var gücünü kullanmak
do one an ill turn f. birisine zarar vermek
do one an ill turn f. birisine kötülük etmek
feel it beneath (one) (to do something) f. gururuna yedirememek
do something with one arm tied behind one's back f. hiç zorlanmadan yapmak
do all one can f. elinden geleni yapmak
feel it beneath one (to do something) f. onuruna yedirememek
do all one can f. tüm yolları denemek
could do something with one arm tied behind their back f. (başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek
do a one-eighty f. (kararından vb) 180 derece dönmek
do a one-eighty f. (kararından vb) yüz seksen derece dönmek
could do something with one hand tied behind their back f. (başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek
as much as (one) could do (not) (to do something) f. (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için elinden geleni yapmak
as much as (one) could do (not) (to do something) f. (bir şey yapmamak) için kendini zor tutmak
as much as (one) could do (not) (to do something) f. (bir şeyi) zaten zar zor (yapmak)
as much as (one) could do (not) (to do something) f. (bir şeyi) zaten güç bela (yapmak)
as much as (one) could do (not) (to do something) f. (bir şey yapmak ya da yapmamak için) her yolu denemek
be all (one) could do (not) to (do something) f. (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için elinden geleni yapmak
be all (one) could do (not) to (do something) f. (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için her yolu denemek
be all (one) could do (not) to (do something) f. (bir yapmamak) için kendini zor tutmak
the least (one) could do f. en azından … yapabilmek
the least (one) could do f. hiç olmadı … yapabilmek
the least (one) could do f. elinden gelenin en azı
the least (one) could do f. (birinin) yapması gereken en ufak şey
the least (one) could do f. en azından yapılan
the least (one) could do f. hiç değilse yapabilmek
do (one) the courtesy of (doing something) f. (birine bir şey yapma) nezaketini göstermek
do (one) the courtesy of (doing something) f. (birine bir şey yapma) inceliği göstermek
do (one) the courtesy of (doing something) f. birine bir teveccühte bulunmak
do credit to (one) f. birinin göğsünü kabartmak
do (one) in the eye f. (birinin) yoluna taş koymak
do (one) in the eye f. (birinin) gözünü oymak
do (one) in the eye f. (birinin) işine çomak sokmak
do (one) in the eye f. (birinin) işini baltalamak
do (one) in the eye f. (birinin) hakkını yemek
do (one) no service f. (birine) iyilik etmemek
do (one) no service f. (birine) yarar sağlamamak
do (one) no service f. (birine) zarar verecek bir şey yapmak
do (one) no service f. (birine) engel oluşturacak bir şey yapmak
do (one) no service f. (birinin) iyiliğine hizmet etmemek
do something in/at one sitting f. bir oturuşta yapmak
do something in/at one sitting f. bir seferde yapmak
do (one) an honor f. (birini) gururlandırmak
do (one) an honor f. (birini) onurlandırmak
do (one) an honor f. (birini) şereflendirmek
do (one) an honor f. (birini) onurlandıracak/gururlandıracak bir şey yapmak
behoove one to do f. yapmak birine yarar/fayda sağlamak
behoove one to do f. birinin yapması iyi olmak
behoove one to do f. birinin yapmasında yarar/fayda olmak
behoove one to do f. biri yapmak zorunda olmak
behoove one to do f. biri yapmaya mecbur olmak
behoove one to do f. birinin bir şey yapması icap etmek
behoove one to do f. birinin bir şey yapması gerekmek
could (do something) with one arm tied behind (one's) back f. (bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek
could (do something) with one arm tied behind (one's) back f. (bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek
could (do something) with one arm tied behind (one's) back f. (bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek
could (do something) with one hand tied behind (one's) back f. (bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek
could (do something) with one hand tied behind (one's) back f. (bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek
could (do something) with one hand tied behind (one's) back f. (bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek
do (one or oneself) proud f. dört başı mamur bir iş çıkarmış olmak
do (one or oneself) proud f. fevkalade/gurur verici bir iş başarmış olmak
do (one or oneself) proud f. (birini/kendini) gururlandırmak
do (one or oneself) proud f. (birine) nazik davranmak
do (one or oneself) proud f. (birine) cömert davranmak
do (one or oneself) proud f. (birini) el üstünde tutmak
do (one) proud f. (birini) gururlandırmak
do (one) proud f. (biri) için gurur kaynağı olmak
do (one) proud f. (birine) gurur vermek
do (one) proud f. (birinin) gurur duymasını sağlamak
do (one) proud f. (birinin) yüzünü kara çıkarmamak
do (one) a disservice f. (birine) köstek olmak
do (one) a disservice f. (birine) zarar vermek
do (one) a disservice f. (birine) kötülük etmek
do (one) a disservice f. (birine) zarar verecek şekilde davranmak
do (one) a disservice f. (birinin) kötülüğüne/zarar görmesine neden olacak şekilde davranmak
do (one) a heap of good f. (birine) iyi gelmek
do (one) a heap of good f. (birine) yaramak
do (one) a heap of good f. (birinin) iyi hissetmesini sağlamak
do (one) a kindness f. (birine) bir iyilik yapmak
do (one) a kindness f. (birine) bir kibarlık yapmak
do (one) a kindness f. (birine) bir güzellik yapmak
do (one) a mischief [uk/australia] f. (birine) bir kötülük yapmak
do (one) a mischief [uk/australia] f. (birine) zarar verecek bir şey yapmak
do (one) a mischief [uk/australia] f. (birine) zarar vermek
do (one) a mischief [uk/australia] f. (birine) kötülük etmek
do (one) a mischief [uk/australia] f. (birini) incitmek/sakatlamak
do (one) a power of good f. (birine) iyi gelmek
do (one) a power of good f. (birine) yaramak
do (one) a power of good f. (birinin) iyi hissetmesini sağlamak
do (one) a service f. (birine) yardım etmek
do (one) a service f. (birine) bir iyilik yapmak
do (one) a service f. (birine) bir güzellik yapmak
do (one) the world of good f. (birine) iyi gelmek
do (one) the world of good f. (birinin) iyi hissetmesini sağlamak
do (one) the world of good f. (birinin) gönlünü ferahlatmak
do (one) the world of good f. (birine) daha iyi hissettirmek
do (one) a world of good f. (birine) iyi gelmek
do (one) a world of good f. (birinin) iyi hissetmesini sağlamak
do (one) a world of good f. (birinin) gönlünü ferahlatmak
do (one) a world of good f. (birine) daha iyi hissettirmek
do (one) credit f. (birinin) göğsünü kabartmak
do (one) credit f. (birini) onurlandırmak
do (one) credit f. (birine) gurur vermek
do (one) one better f. (birini) gölgede bırakmak
do (one) one better f. (birinden) bir adım ileride olmak
do (one) one better f. (birini) geçmek
do (one) one better f. (birinden) üstün olmak
do (one) one better f. (birinden) daha iyisini yapmak
do something with one hand behind your back f. çocuk oyuncağı olmak
do something with one hand behind your back f. hiç zorlanmadan yapmak
do something with one hand behind your back f. tek eliyle bile yapabilmek
do something with one hand (tied) behind your back f. çocuk oyuncağı olmak
do something with one hand (tied) behind your back f. hiç zorlanmadan yapmak
do something with one hand (tied) behind your back f. tek eliyle bile yapabilmek
enable (one) to (do something) f. (birine bir şey yapması) için olanak tanımak/imkan sağlamak
enable (one) to (do something) f. (birinin bir şey yapmasına) izin vermek
enable (one) to (do something) f. (birine bir şey yapma) fırsatı vermek
give (one) (the) clearance to (do something) f. (birine bir şey yapması için) resmi olarak izin vermek
give (one) (the) clearance to (do something) f. (birine bir şey yapması için) izin çıkarmak
lead (one) to (do something) f. (birine bir şey) yaptırmak
lead (one) to (do something) f. (birinin bir şey) yapmasına neden olmak
lead (one) to (do something) f. (birinin bir şey) yapmasını sağlamak
motion (for) (one) to (do something) f. (birine bir şey yapması) için elle işaret etmek
motion (for) (one) to (do something) f. elle (birinin bir şey yapmasını) işaret etmek
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. elinden geleni yapma
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. kendini zor tutma
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. kendini tutmaya çalışma
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. kendisiyle mücadele etme
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. gücünün yettiği/yapabildiği kadar yapmaya/yapmamaya çalışma
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. olabildiğince yapmaya/yapmamaya çalışma
as much as (one) could do (not) (to do something) expr. mümkün olduğunca yapmaya/yapmamaya çalışma
(one) won't (do something) again in a hurry expr. bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim
(one) can do worse expr. daha iyisi olamaz
(one) could do worse expr. daha iyisi olamaz
(one) might do worse expr. daha iyisi olamaz
could do something with one hand tied behind their back expr. (bunu ben) tek elimle yaparım
could do something with one arm tied behind their back expr. (bunu ben) tek elimle yaparım
(one) would do well to (do something) expr. (bir şeyi) yapsan iyi olur
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) ne yapsa olmuyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor
(one) is about to (do something) expr. (biri bir şey yapmak) üzere
(one) is about to (do something) expr. (biri bir şeyi yapmaya) niyetli
(one) is about to (do something) expr. (biri bir şeyi yapmaya) istekli
(one) is about to (do something) expr. (biri) neredeyse (bir şeyi yapıyor)
(one) is about to (do something) expr. (biri) az kalsın (bir şeyi yapıyor)
(one) won't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz
(one) won't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz
(one) would (do something) for two pins expr. (biri) elinde olsa hemen (bir şeyi yapacak)
(one) would (do something) for two pins expr. (biri) elinden gelse hemen (bir şeyi yapacak)
(one) would (do something) for two pins expr. (birine) kalsa hemen (bir şeyi yapacak)
(one) would (do something) for two pins expr. (biri) yüz bulsa hemen (bir şeyi) yapacak
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha hayatta yapmaz
how do you eat an elephant? one bite at a time expr. büyük bir hedefe nasıl ulaşırsın? adım adım/yavaş yavaş/aşama aşama
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr. elinde olsa (biri bir şey yapar)
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr. elinden gelse (biri bir şey yapar)
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr. fırsatını bulsa (biri bir şey yapar)
Speaking
do the best that one could f. elinden geleni yapmak
that's what friends do for one another expr. arkadaşlar birbirleri için böyle yapar
do you want one of these? expr. bunlardan ister misin?
I want to do this one more time expr. bunu bir daha yapmak istiyorum
only one that can do it expr. bunu yapabilecek tek kişi
you're not the one who'd have to do it expr. bunu yapması gereken kişi sen değilsin
which one do you suggest? expr. hangisini öneriyorsun?
which one do you suggest? expr. hangisini önerirsin?
which one do you prefer? expr. hangisi tercih edersin?
which one do you think shows the typical family of the future? expr. hangisi geleceğin tipik ailesini gösteriyor sence?
which one do you want to watch first? expr. hangisini önce izlemek istiyorsun?
it behooves one to do something expr. mek/mak gerekir/yakışır/yaraşır/icap eder
there is only one thing to do expr. yapılacak tek bir şey var
that’s one of the things i like to do expr. yapmayı en sevdiğim şeylerden biri de bu
there is only one thing to do expr. yapılacak bir tek şey var
Computer
timtowtdi (there is more than one way to do it) expr. bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır
tmtowtdi (there's more than one way to do it) expr. bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır
Slang
tell (one) what (one) can do with (something) f. (bir şeyi) alıp bir yerine sokabileceğini söylemek
tell (one) what (one) can do with (something) f. (bir şeyi) alıp neresine sokabileceğini söylemek
do (one) a solid f. (birine) yardım etmek
do (one) a solid f. (birine) bir iyilik yapmak
do (one) a solid f. (birine) bir güzellik yapmak
do (one) wrong f. (birine) yanlış yapmak
do (one) wrong f. (birini) kandırmak/dolandırmak
do (one) wrong f. (birine) kazık atmak
do (one) wrong f. (birine) ihanet etmek
do (one) wrong f. (birine) hainlik etmek
do (one) wrong f. (birine) haksız davranmak
do (one) wrong f. (birini) mağdur etmek