|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| General |
|
| 1 |
Genel |
special ottoman foundation for helping one another i.
|
avarız vakıfları |
|
| 2 |
Genel |
two-for-one deal i.
|
bir alana bir bedava |
|
| 3 |
Genel |
one for the book i.
|
olağanüstü şey |
|
| 4 |
Genel |
one for the book i.
|
unutulmaz başarı |
|
| 5 |
Genel |
one for the book i.
|
rekor kıran performans |
|
| 6 |
Genel |
compensate for one thing with another f.
|
bir şeyi başka bir şeyle telafi etmek |
|
| 7 |
Genel |
do one's job for one f.
|
benzetmek |
|
| 8 |
Genel |
(for one) to be worthwhile f.
|
adamdan saymak |
|
| 9 |
Genel |
do one's job for one f.
|
öldürmek |
|
| 10 |
Genel |
(for one) to be worthwhile f.
|
adamdan sayılmak |
|
| 11 |
Genel |
compensate for one thing by another f.
|
bir şeyi başka bir şeyle telafi etmek |
|
| 12 |
Genel |
(for any desired thing) to come to (one) by itself f.
|
ayağına gelmek |
|
| 13 |
Genel |
turn against (for one person to another) f.
|
aleyhine dönmek |
|
| 14 |
Genel |
not to exchange (one thing) for (another) f.
|
değiştirememek |
|
| 15 |
Genel |
(for one´s life) to last long enough f.
|
ömrü yetmek |
|
| 16 |
Genel |
(for one´s life) to last long enough f.
|
ömrü vefa etmek |
|
| 17 |
Genel |
accept/acknowledge that one is responsible for f.
|
sorumluluğun kendisinde olduğunu kabul etmek |
|
| 18 |
Genel |
for this one time only s.
|
bu seferlik |
|
|
|
| 19 |
Genel |
one-for-one s.
|
bire bir |
|
| 20 |
Genel |
created for one purpose s.
|
tek bir amaç için yaratılmış |
|
| 21 |
Genel |
for one day zf.
|
günübirliğine |
|
| 22 |
Genel |
for one thing zf.
|
evvela |
|
| 23 |
Genel |
for one thing zf.
|
önce |
|
| 24 |
Genel |
for one day zf.
|
günübirlik |
|
| 25 |
Genel |
for one thing zf.
|
bir kere |
|
| 26 |
Genel |
for one season zf.
|
mevsimlik |
|
| 27 |
Genel |
one for each zf.
|
birer adet |
|
| 28 |
Genel |
for more than one year zf.
|
bir yıldan fazla bir süredir |
|
| 29 |
Genel |
for more than one year zf.
|
bir yıldan fazla süredir |
|
| 30 |
Genel |
for one month zf.
|
bir aylığına |
|
| 31 |
Genel |
for one day zf.
|
1 günlüğüne |
|
| 32 |
Genel |
for one day zf.
|
bir günlüğüne |
|
| 33 |
Genel |
one for each zf.
|
birer tane |
|
| Phrasals |
|
| 34 |
Öbek Fiiller |
bill (one) for (something) f.
|
birine fatura kesmek |
|
| 35 |
Öbek Fiiller |
bill (one) for (something) f.
|
fatura kesmek |
|
| 36 |
Öbek Fiiller |
buzz for (one) f.
|
(birinin) zilini çalmak/ziline basmak |
|
| 37 |
Öbek Fiiller |
buzz for (one) f.
|
zile basarak (birini) çağırmak |
|
| 38 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
(birine bir şey hakkında) takılmak |
|
|
|
| 39 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
birisiyle uğraşmak |
|
| 40 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
(birine bir şey hakkında) sataşmak |
|
| 41 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
(birine bir şey hakkında) çıkışmak |
|
| 42 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
yüzüne vurmak |
|
| 43 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
azarlamak |
|
| 44 |
Öbek Fiiller |
chide (one) for (something) f.
|
(birine bir şey hakkında) soğuk yapmak |
|
| 45 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
adını anmak |
|
| 46 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
bahsetmek |
|
| 47 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(isimlerini) zikretmek |
|
| 48 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) onurlandırmak |
|
| 49 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(birine bir şey için) şükranlarını sunmak |
|
| 50 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(birisine belli bir ihlal yüzünden) celpname vermek |
|
| 51 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
celpname göndermek |
|
| 52 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(birini bir şey yüzünden) mahkemeye çağırmak |
|
| 53 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) suçlamak |
|
| 54 |
Öbek Fiiller |
cite (one) for (something) f.
|
(birine bir suçtan ötürü) dava açmak |
|
| 55 |
Öbek Fiiller |
adore (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyine) hayran olmak |
|
| 56 |
Öbek Fiiller |
adore (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyine) tapmak |
|
| 57 |
Öbek Fiiller |
adore (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyine) bayılmak |
|
| 58 |
Öbek Fiiller |
adore (one) for (something) f.
|
çok beğenmek/çok sevmek |
|
| 59 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) önermek |
|
| 60 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak |
|
| 61 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
|
| 62 |
Öbek Fiiller |
admire (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için büyük saygı/hayranlık duymak |
|
| 63 |
Öbek Fiiller |
admire (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyden) dolayı gıpta etmek/hayran olmak |
|
| 64 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için azarlamak |
|
| 65 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için fırça çekmek/atmak |
|
| 66 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için paylamak |
|
| 67 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için uyarmak |
|
| 68 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birinin bir şey) için kulağını çekmek |
|
| 69 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için azarlamak |
|
| 70 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için fırça çekmek/atmak |
|
| 71 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için paylamak |
|
| 72 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için uyarmak |
|
| 73 |
Öbek Fiiller |
admonish (one) for (something) f.
|
(birinin bir şey) için kulağını çekmek |
|
| 74 |
Öbek Fiiller |
award (one) (something) for (something) f.
|
(birine bir şey) için (bir şey) hediye etmek/vermek |
|
| 75 |
Öbek Fiiller |
award (one) (something) for (something) f.
|
(birini bir şey) için (bir şeyle) ödüllendirmek |
|
| 76 |
Öbek Fiiller |
award (one) (something) for (something) f.
|
(birine bir şey) için (bir şeyi) ödül/mükafat olarak vermek |
|
| 77 |
Öbek Fiiller |
celebrate (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için onurlandırmak |
|
| 78 |
Öbek Fiiller |
celebrate (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için övmek/övgüyle anmak |
|
|
|
| 79 |
Öbek Fiiller |
celebrate (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için kutlamak |
|
| 80 |
Öbek Fiiller |
censure (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) kınamak |
|
| 81 |
Öbek Fiiller |
censure (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) eleştirmek |
|
| 82 |
Öbek Fiiller |
censure (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) suçlamak |
|
| 83 |
Öbek Fiiller |
censure (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) azarlamak |
|
| 84 |
Öbek Fiiller |
censure (one) for (something) f.
|
(birini bir şey için) tenkit etmek |
|
| 85 |
Öbek Fiiller |
chalk one up for (someone) f.
|
(birine) sayı yazmak |
|
| 86 |
Öbek Fiiller |
chalk one up for (someone) f.
|
(birine) puan yazmak |
|
| 87 |
Öbek Fiiller |
criticize (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) ile eleştirmek |
|
| 88 |
Öbek Fiiller |
criticize (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) yüzünden eleştirmek |
|
| 89 |
Öbek Fiiller |
criticize (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) yüzünden yermek |
|
| 90 |
Öbek Fiiller |
criticize (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için eleştirmek |
|
| 91 |
Öbek Fiiller |
denounce (one) for (something) f.
|
(birini) açıkça (bir şey) için suçlamak |
|
| 92 |
Öbek Fiiller |
denounce (one) for (something) f.
|
(birini) açıkça (bir şeyle) suçlamak |
|
| 93 |
Öbek Fiiller |
denounce (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için ihbar etmek |
|
| 94 |
Öbek Fiiller |
denounce (one) for (something) f.
|
(birini bir şeyle) itham etmek |
|
| 95 |
Öbek Fiiller |
denounce (one) for (something) f.
|
(birini bir şeyden) dolayı suçlamak/ihbar etmek |
|
| 96 |
Öbek Fiiller |
despise (one) for (something) f.
|
(bir şeyden) dolayı (birinden) nefret etmek |
|
| 97 |
Öbek Fiiller |
despise (one) for (something) f.
|
(bir şey) için (birinden) nefret etmek |
|
| 98 |
Öbek Fiiller |
dicker with (one) for (something) f.
|
(biriyle bir şey için) pazarlık etmek |
|
| 99 |
Öbek Fiiller |
dicker with (one) for (something) f.
|
(biriyle bir şey için) tartışmak |
|
| 100 |
Öbek Fiiller |
discipline (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için cezalandırmak |
|
| 101 |
Öbek Fiiller |
discipline (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için azarlamak |
|
| 102 |
Öbek Fiiller |
envy (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) yüzünden imrenmek |
|
| 103 |
Öbek Fiiller |
envy (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) yüzünden kıskanmak |
|
| 104 |
Öbek Fiiller |
envy (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) yüzünden gıpta etmek |
|
| 105 |
Öbek Fiiller |
envy (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyine) imrenmek/gıpta etmek |
|
| 106 |
Öbek Fiiller |
envy (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyini) kıskanmak |
|
| 107 |
Öbek Fiiller |
examine (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) bulmak amacıyla incelemek/muayene etmek |
|
| 108 |
Öbek Fiiller |
fit (one) for (something) f.
|
(birinin) ölçülerini alarak (bir giysiye) uygun olduğundan emin olmak |
|
| 109 |
Öbek Fiiller |
fit (one) for (something) f.
|
(bir giysinin birine) uyup uymayacağına bakmak |
|
| 110 |
Öbek Fiiller |
fit (one) for (something) f.
|
(bir giysinin birine) uyacağından emin olmak |
|
| 111 |
Öbek Fiiller |
fit (one) for (something) f.
|
(bir giysi) için (birinin) ölçülerini almak |
|
| 112 |
Öbek Fiiller |
fit (one) for (something) f.
|
(birini bir şeye) en iyi şekilde hazırlamak |
|
| 113 |
Öbek Fiiller |
fit (one) for (something) f.
|
(birini bir şeye) tam hazır/uygun hale getirmek |
|
| 114 |
Öbek Fiiller |
have (something) going for (one) f.
|
(bir şey birinin) istediği gibi gitmek |
|
| 115 |
Öbek Fiiller |
have (something) going for (one) f.
|
(birinin) lehine/avantajına (bir şey) olmak |
|
| 116 |
Öbek Fiiller |
have (something) going for (one) f.
|
(birinin) iyiliğine (bir şey) olmak |
|
| 117 |
Öbek Fiiller |
inquire for (one) f.
|
(birini) sormak |
|
| 118 |
Öbek Fiiller |
inquire for (one) f.
|
(biriyle) konuşmak/görüşmek istemek |
|
| 119 |
Öbek Fiiller |
invite (one) over (for something) f.
|
(birini bir şey için) evine/yaşadığı yere davet etmek |
|
| 120 |
Öbek Fiiller |
lecture (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için nutuk çekmek |
|
| 121 |
Öbek Fiiller |
lecture (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için azarlamak |
|
| 122 |
Öbek Fiiller |
lecture (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için fırça çekmek |
|
| 123 |
Öbek Fiiller |
log (one) for (something) [dated] f.
|
(birinin uygunsuz bir davranışını) kaydetmek/rapor etmek/belgelemek |
|
| 124 |
Öbek Fiiller |
make up for (one) f.
|
(birinin) yerine bakmak |
|
| 125 |
Öbek Fiiller |
make up for (one) f.
|
(birinin) yerine idare etmek |
|
| 126 |
Öbek Fiiller |
mourn for (one) f.
|
(biri) için yas tutmak |
|
| 127 |
Öbek Fiiller |
mourn for (one) f.
|
(biri) için matem tutmak |
|
| 128 |
Öbek Fiiller |
mourn for (one) f.
|
(birinin) yasını tutmak |
|
| 129 |
Öbek Fiiller |
mourn for (one) f.
|
(birinin) arkasından yas tutmak |
|
| 130 |
Öbek Fiiller |
nick (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyini) hile ile elinden almak |
|
| 131 |
Öbek Fiiller |
nick (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyini) çarpmak |
|
| 132 |
Öbek Fiiller |
nick (one) for (something) f.
|
(birini bir miktar) dolandırmak |
|
| 133 |
Öbek Fiiller |
nick (one) for (something) f.
|
(birini bir miktar) kazıklamak |
|
| 134 |
Öbek Fiiller |
nick (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyini) araklamak |
|
| 135 |
Öbek Fiiller |
nominate (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için aday göstermek |
|
| 136 |
Öbek Fiiller |
nominate (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için önermek |
|
| 137 |
Öbek Fiiller |
nominate (one) for (something) f.
|
(birini bir şeye) aday göstermek |
|
| 138 |
Öbek Fiiller |
pardon (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için affetmek |
|
| 139 |
Öbek Fiiller |
pardon (one) for (something) f.
|
(birinin yaptığı bir şeyi/işlediği bir suçu) affetmek |
|
| 140 |
Öbek Fiiller |
pardon (one) for (something) f.
|
(birinden bir şey) için özür dilemek |
|
| 141 |
Öbek Fiiller |
pardon (one) for (something) f.
|
(birinden bir şey) için af dilemek |
|
| 142 |
Öbek Fiiller |
peg (one) for (something) f.
|
(birinin bir şey) olduğuna inanmak |
|
| 143 |
Öbek Fiiller |
peg (one) for (something) f.
|
(birinin bir şey) olduğunu düşünmek |
|
| 144 |
Öbek Fiiller |
peg (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) olarak görmek |
|
| 145 |
Öbek Fiiller |
peg (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) olarak düşünmek |
|
| 146 |
Öbek Fiiller |
persecute (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyden) dolayı zulmetmek |
|
| 147 |
Öbek Fiiller |
persecute (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyden) dolayı işkence etmek |
|
| 148 |
Öbek Fiiller |
persecute (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyden) dolayı eziyet etmek |
|
| 149 |
Öbek Fiiller |
put (one) up for (something) f.
|
(birini bir pozisyon, iş) için önermek |
|
| 150 |
Öbek Fiiller |
put (one) up for (something) f.
|
(birini bir pozisyon, iş) için aday göstermek |
|
| 151 |
Öbek Fiiller |
put (one) up for (something) f.
|
(birini bir pozisyon, iş) için sunmak/öne sürmek |
|
| 152 |
Öbek Fiiller |
reimburse (one) for (something) f.
|
(birine yaptığı masrafları) ödemek |
|
| 153 |
Öbek Fiiller |
reimburse (one) for (something) f.
|
(birinin masraflarını) karşılamak |
|
| 154 |
Öbek Fiiller |
reimburse (one) for (something) f.
|
(birinin yaptığı masrafı) geri ödemek |
|
| 155 |
Öbek Fiiller |
reimburse (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyi) geri ödemek |
|
| 156 |
Öbek Fiiller |
reimburse (one) for (something) f.
|
(birine yaptığı masraflar) için geri ödeme yapmak |
|
| 157 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) karşılığında hakkını vermek |
|
| 158 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birine) emeğinin karşılığını vermek/ödemek |
|
| 159 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birine sağladığı/yaptığı bir şey) için ödeme yapmak |
|
| 160 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için ödüllendirmek |
|
| 161 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birine sağladığı/yaptığı bir şeyin) karşılığını vermek |
|
| 162 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birinin masrafını/kaybını) karşılamak |
|
| 163 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birinin yaptığı masraf/kayıp) için geri ödeme yapmak |
|
| 164 |
Öbek Fiiller |
remunerate (one) for (something) f.
|
(birinin masraflarını/zararını) ödemek |
|
| 165 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için/karşılığında ödeme yapmak |
|
| 166 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyin) karşılığını vermek |
|
| 167 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birinin yaptığı iyiliğe) saygısızlıkla karşılık vermek |
|
| 168 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birine) hak etmediği şekilde karşılık vermek |
|
| 169 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birine bir şeyin) karşılığını saygısızlıkla vermek |
|
| 170 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birine) karşılığını kötü bir şekilde vermek |
|
| 171 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(birine) minnetten, saygıdan, takdirden yoksun bir karşılık vermek |
|
| 172 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(bir şeyi birine) ödetmek |
|
| 173 |
Öbek Fiiller |
repay (one) for (something) f.
|
(bir şey) için (birinden) intikam almak |
|
| 174 |
Öbek Fiiller |
send (one) for (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) alıp getirmesi için (birini) göndermek |
|
| 175 |
Öbek Fiiller |
send (one) for (someone or something) f.
|
(birini bir şeyi veya birini) almaya göndermek |
|
| 176 |
Öbek Fiiller |
send (one) out for (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) alıp getirmesi için (birini) göndermek |
|
| 177 |
Öbek Fiiller |
send (one) out for (someone or something) f.
|
(birini, bir şeyi veya birini) almaya göndermek |
|
| 178 |
Öbek Fiiller |
speak up for (one) f.
|
(birinden) yana konuşmak |
|
| 179 |
Öbek Fiiller |
speak up for (one) f.
|
(birini) savunmak |
|
| 180 |
Öbek Fiiller |
speak up for (one) f.
|
(birinin) lehinde konuşmak |
|
| 181 |
Öbek Fiiller |
stand (one) for (something) f.
|
(birini belirli bir süre) idare etmek |
|
| 182 |
Öbek Fiiller |
stand (one) for (something) f.
|
(birine belirli bir süre) yetmek |
|
| 183 |
Öbek Fiiller |
stand (one) for (something) f.
|
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak |
|
| 184 |
Öbek Fiiller |
sting (one) for (something) f.
|
(birine bir miktar para) sokmak |
|
| 185 |
Öbek Fiiller |
sting (one) for (something) f.
|
(birine yüksek bir miktar para) ödetmek |
|
| 186 |
Öbek Fiiller |
sting (one) for (something) f.
|
(birini yüksek bir meblağ) ödemek zorunda bırakmak |
|
| 187 |
Öbek Fiiller |
sting (one) for (something) f.
|
(birini yüksek bir para ödeterek) kazıklamak |
|
| 188 |
Öbek Fiiller |
sting (one) for (something) f.
|
(birine yüksek bir ödeme/ücret) çıkarmak |
|
| 189 |
Öbek Fiiller |
stump for (one) f.
|
(biri) yararına politik konuşmalar yapmak |
|
| 190 |
Öbek Fiiller |
stump for (one) f.
|
(birinin) propagandasını yapmak |
|
| 191 |
Öbek Fiiller |
tab (one) for (something) f.
|
(birini bir pozisyona, role) seçmek/tayin etmek |
|
| 192 |
Öbek Fiiller |
tab (one) for (something) f.
|
(birini bir pozisyona, role) atamak |
|
| 193 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) sanmak |
|
| 194 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) olduğunu tahmin etmek |
|
| 195 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birinin bir şey) olduğunu düşünmek |
|
| 196 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birini) kandırarak (bir şeyini) almak |
|
| 197 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyini) dolandırmak |
|
| 198 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birinin bir şeyini) hileyle elinden almak |
|
| 199 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birini) kandırıp (bir şeyinden) etmek |
|
| 200 |
Öbek Fiiller |
take (one) for (something) f.
|
(birini bir şeye/bir yere) götürmek |
|
| 201 |
Öbek Fiiller |
tap (one) for (something) f.
|
(birini bir şeye/bir pozisyona) seçmek |
|
| 202 |
Öbek Fiiller |
tap (one) for (something) f.
|
(birini bir pozisyona) atamak |
|
| 203 |
Öbek Fiiller |
tap (one) for (something) f.
|
(birini bir şey/bir pozisyon) için seçmek |
|
| 204 |
Öbek Fiiller |
tap (one) for (something) f.
|
(birinden bir miktar para) istemek |
|
| 205 |
Öbek Fiiller |
ticket (one) for (doing) (something) f.
|
(birine bir şey yaptığı) için ceza kesmek |
|
| 206 |
Öbek Fiiller |
tie with (one) (for something) f.
|
(biriyle bir şeyde) eşitlenmek |
|
| 207 |
Öbek Fiiller |
touch (one) for (something) f.
|
(bir şey) için (birine) yanaşmak |
|
| 208 |
Öbek Fiiller |
touch (one) for (something) f.
|
(bir şey) için (birine) yaltaklanmak |
|
| 209 |
Öbek Fiiller |
touch (one) for (something) f.
|
(bir şey) için (birine) yalvarmak |
|
| 210 |
Öbek Fiiller |
touch (one) for (something) f.
|
(birinden para, yiyecek) dilenmek/koparmaya çalışmak |
|
| 211 |
Öbek Fiiller |
trust (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için güvenmek |
|
| 212 |
Öbek Fiiller |
trust (one) for (something) f.
|
(birine bir konuda) güvenmek |
|
| 213 |
Öbek Fiiller |
trust (one) for (something) f.
|
(birine) ödünç aldığı bir şeyi/borcu geri vereceği konusunda güvenmek |
|
| 214 |
Öbek Fiiller |
vie with (one) for (something) f.
|
(biriyle bir şey) için yarışmak/mücadele etmek |
|
| 215 |
Öbek Fiiller |
vie with (one) for (something) f.
|
(biriyle bir şey) uğruna savaşmak/çarpışmak |
|
| 216 |
Öbek Fiiller |
vie with (one) for (something) f.
|
(biriyle bir şey) elde etmek için rekabet etmek |
|
| Phrases |
|
| 217 |
İfadeler |
that's one small step for man one giant leap for mankind expr.
|
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım |
|
| 218 |
İfadeler |
one small step for a man one giant leap for mankind expr.
|
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım |
|
| 219 |
İfadeler |
one too many for expr.
|
şaşırtan |
|
| 220 |
İfadeler |
one too many for expr.
|
üstün gelen |
|
| 221 |
İfadeler |
all for one, and one for all expr.
|
anca beraber kanca beraber |
|
| 222 |
İfadeler |
all for one, and one for all expr.
|
hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için |
|
| 223 |
İfadeler |
all for one, and one for all expr.
|
hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için |
|
| Proverb |
|
| 224 |
Atasözü |
one must put by for a rainy day
|
ak akçe kara gün içindir |
|
| 225 |
Atasözü |
one law for the rich and another for the poor
|
zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz |
|
| 226 |
Atasözü |
one law for the rich and another for the poor
|
zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır |
|
| 227 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
zaman kimseyi beklemek |
|
| 228 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
zamanı durduramayız |
|
| 229 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
geç kalırsan fırsatlar elinden kayıp gider |
|
| 230 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
ertelersen kaçırırsın |
|
| 231 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
fırsatlar ve zaman durup beklemez |
|
| 232 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
zaman su gibi akıp gider |
|
| 233 |
Atasözü |
time and tide wait for no one
|
fırsatları yakalamazsan kaybedersin |
|
| 234 |
Atasözü |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
işini yaparken kendini de sağlama al |
|
| 235 |
Atasözü |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
bir elinle tutun, bir elinle işini yap |
|
| 236 |
Atasözü |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
işini yaparken bir elinle de kendini koru/tutunacak bir şeyin olsun |
|
| 237 |
Atasözü |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
işini yap ama kendine de dikkat et |
|
| 238 |
Atasözü |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
işini yap ama kendini de helak etme |
|
| 239 |
Atasözü |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
hem işini hem kendini düşün |
|
| 240 |
Atasözü |
one hand for oneself and one for the ship
|
işini yaparken kendini de sağlama al |
|
| 241 |
Atasözü |
one hand for oneself and one for the ship
|
bir elinle tutun, bir elinle işini yap |
|
| 242 |
Atasözü |
one hand for oneself and one for the ship
|
işini yaparken bir elinle de kendini koru/tutunacak bir şeyin olsun |
|
| 243 |
Atasözü |
one hand for oneself and one for the ship
|
işini yap ama kendine de dikkat et |
|
| 244 |
Atasözü |
one hand for oneself and one for the ship
|
işini yap ama kendini de helak etme |
|
| 245 |
Atasözü |
one hand for oneself and one for the ship
|
hem işini hem kendini düşün |
|
| 246 |
Atasözü |
one law for the rich and another (law) for the poor
|
zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır |
|
| 247 |
Atasözü |
one law for the rich and another (law) for the poor
|
zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz |
|
| 248 |
Atasözü |
while two dogs are fighting for bone, a third one runs away with it
|
iki kişi bir şey için kavga ederken/çekişirken üçüncü kişi o şeyi alır gider |
|
| Colloquial |
|
| 249 |
Konuşma Dili |
close your eyes for one second i.
|
bir saniyeliğine gözlerini kapat |
|
| 250 |
Konuşma Dili |
anything in it for (one) i.
|
(birinin) herhangi bir kazancı |
|
| 251 |
Konuşma Dili |
anything in it for (one) i.
|
(birinin) herhangi bir çıkarı |
|
| 252 |
Konuşma Dili |
anything in it for (one) i.
|
(birinin) çıkarına/yararına olabilecek bir şey |
|
| 253 |
Konuşma Dili |
trouble (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için zahmet vermek |
|
| 254 |
Konuşma Dili |
trouble (one) for (something) f.
|
(birini bir şey) için rahatsız etmek |
|
| 255 |
Konuşma Dili |
trouble (one) for (something) f.
|
(birine bir şey) için rahatsızlık vermek |
|
| 256 |
Konuşma Dili |
be a great one for something/for doing something f.
|
bir konuda/bir şeyi yapmada çok iyi olmak |
|
| 257 |
Konuşma Dili |
be a great one for something/for doing something f.
|
bir şeye/bir şeyi yapmaya yatkın olmak |
|
| 258 |
Konuşma Dili |
be good enough for (one) f.
|
(biri) için yeterli olmak |
|
| 259 |
Konuşma Dili |
be good enough for (one) f.
|
(birinin) ihtiyacını karşılamak |
|
| 260 |
Konuşma Dili |
be good enough for (one) f.
|
(biri) için yeterince iyi olmak |
|
| 261 |
Konuşma Dili |
be good enough for (one) f.
|
(birinin) işini görmek |
|
| 262 |
Konuşma Dili |
be one for something/for doing something f.
|
bir şeyde/bir şeyi yapmada iyi olmak |
|
| 263 |
Konuşma Dili |
be one for something/for doing something f.
|
bir şeye/bir şeyi yapmaya yatkın olmak |
|
| 264 |
Konuşma Dili |
have it out for (one) f.
|
(birine) takmak |
|
| 265 |
Konuşma Dili |
have it out for (one) f.
|
(birine) diş bilemek |
|
| 266 |
Konuşma Dili |
good enough for (one) s.
|
(biri) için yeterli |
|
| 267 |
Konuşma Dili |
good enough for (one) s.
|
(biri) için yeterince iyi |
|
| 268 |
Konuşma Dili |
pleased for (one) s.
|
(biri) için mutlu |
|
| 269 |
Konuşma Dili |
pleased for (one) s.
|
(biri) için mutlu olmuş |
|
| 270 |
Konuşma Dili |
and one more for luck expr.
|
bu da benden/bizden |
|
| 271 |
Konuşma Dili |
for one time only expr.
|
bir defaya mahsus olmak üzere |
|
| 272 |
Konuşma Dili |
and one more for luck expr.
|
bir tane de benden/bizden |
|
| 273 |
Konuşma Dili |
and one for luck expr.
|
bir tane de benden/bizden |
|
| 274 |
Konuşma Dili |
haven't you made enough mistakes for one day? expr.
|
bir günde yeterince hata yapmadın mı? |
|
| 275 |
Konuşma Dili |
for one time only expr.
|
bir sefere mahsus olmak üzere |
|
| 276 |
Konuşma Dili |
and one for luck expr.
|
bu da benden/bizden |
|
| 277 |
Konuşma Dili |
for the life of one expr.
|
o kadar uğraşmama rağmen |
|
| 278 |
Konuşma Dili |
for the life of one expr.
|
ne kadar uğraşsam da |
|
| 279 |
Konuşma Dili |
not for one instant expr.
|
bir an bile |
|
| 280 |
Konuşma Dili |
not for one instant expr.
|
hiçbir zaman |
|
| 281 |
Konuşma Dili |
not for one instant expr.
|
hiç |
|
| 282 |
Konuşma Dili |
not for one instant expr.
|
asla |
|
| 283 |
Konuşma Dili |
not for one instant expr.
|
katiyen |
|
| 284 |
Konuşma Dili |
not for one instant expr.
|
zerre kadar bile değil |
|
| 285 |
Konuşma Dili |
not for one minute expr.
|
bir dakika bile |
|
| 286 |
Konuşma Dili |
not for one minute expr.
|
hiçbir zaman |
|
| 287 |
Konuşma Dili |
not for one minute expr.
|
hiç |
|
| 288 |
Konuşma Dili |
not for one minute expr.
|
asla |
|
| 289 |
Konuşma Dili |
not for one minute expr.
|
katiyen |
|
| 290 |
Konuşma Dili |
not for one minute expr.
|
zerre kadar bile değil |
|
| 291 |
Konuşma Dili |
not for one moment expr.
|
bir an/dakika bile |
|
| 292 |
Konuşma Dili |
not for one moment expr.
|
hiçbir zaman |
|
| 293 |
Konuşma Dili |
not for one moment expr.
|
hiç |
|
| 294 |
Konuşma Dili |
not for one moment expr.
|
asla |
|
| 295 |
Konuşma Dili |
not for one moment expr.
|
katiyen |
|
| 296 |
Konuşma Dili |
not for one moment expr.
|
zerre kadar bile değil |
|
| 297 |
Konuşma Dili |
not for one second expr.
|
bir saniye bile |
|
| 298 |
Konuşma Dili |
not for one second expr.
|
hiçbir zaman |
|
| 299 |
Konuşma Dili |
not for one second expr.
|
hiç |
|
| 300 |
Konuşma Dili |
not for one second expr.
|
asla |
|
| 301 |
Konuşma Dili |
not for one second expr.
|
katiyen |
|
| 302 |
Konuşma Dili |
not for one second expr.
|
zerre kadar bile değil |
|
| 303 |
Konuşma Dili |
there's only one thing for it expr.
|
yapılacak tek bir şey var |
|
| 304 |
Konuşma Dili |
there's only one thing for it expr.
|
bunun tek bir yolu var |
|
| 305 |
Konuşma Dili |
there's only one thing for it expr.
|
tek bir çözüm yolu var |
|
| 306 |
Konuşma Dili |
there’s only one thing for it expr.
|
yapılabilecek tek bir şey var |
|
| 307 |
Konuşma Dili |
there’s only one thing for it expr.
|
tek bir çıkar yol var |
|
| 308 |
Konuşma Dili |
one more for the road expr.
|
son kadeh |
|
| 309 |
Konuşma Dili |
one more for the road expr.
|
son bir kadeh |
|
| 310 |
Konuşma Dili |
one more for the road expr.
|
mekandan çıkmadan önce içilen son içki |
|
| 311 |
Konuşma Dili |
one more for the road expr.
|
yolluk |
|
| 312 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for losing expr.
|
(biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor |
|
| 313 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for losing expr.
|
(biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor |
|
| 314 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for losing expr.
|
(biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor |
|
| 315 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for losing expr.
|
(biri) ne yapsa olmuyor |
|
| 316 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for losing expr.
|
(biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor |
|
| 317 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for trying expr.
|
(biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor |
|
| 318 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for trying expr.
|
(biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor |
|
| 319 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for trying expr.
|
(biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor |
|
| 320 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for trying expr.
|
(biri) ne yapsa olmuyor |
|
| 321 |
Konuşma Dili |
(one) can't win for trying expr.
|
(biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor |
|
| 322 |
Konuşma Dili |
(that's) easy for (one) to say expr.
|
(biri) için söylemesi kolay |
|
| 323 |
Konuşma Dili |
(that's) easy for (one) to say expr.
|
(biri) için demesi kolay |
|
| 324 |
Konuşma Dili |
(that's) easy for (one) to say expr.
|
demesi/söylemesi kolay |
|
| 325 |
Konuşma Dili |
1ftr (one for the road) expr.
|
son bir kadeh |
|
| 326 |
Konuşma Dili |
1ftr (one for the road) expr.
|
(çıkmadan) bir kadeh daha |
|
| 327 |
Konuşma Dili |
1ftr (one for the road) expr.
|
(çıkmadan önce) bir içki daha |
|
| 328 |
Konuşma Dili |
for all (one) cares expr.
|
hiç umurunda değil |
|
| 329 |
Konuşma Dili |
for all (one) cares expr.
|
sanki umurundaydı |
|
| 330 |
Konuşma Dili |
for all (one) cares expr.
|
vız gelir |
|
| 331 |
Konuşma Dili |
for all (one) cares expr.
|
(birini) ilgilendirmez |
|
| 332 |
Konuşma Dili |
for all (one) knows expr.
|
(birinin) bildiği kadarıyla |
|
| 333 |
Konuşma Dili |
for all (one) knows expr.
|
(birinin) bildiğine göre |
|
| 334 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) için her şeyin sonu |
|
| 335 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) ölmek üzere |
|
| 336 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) için yolun sonu |
|
| 337 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) için her şey bitti |
|
| 338 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) için artık çok geç |
|
| 339 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) ruhunu teslim etmek üzere |
|
| 340 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(birinin) işi bitti |
|
| 341 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) ayvayı yedi |
|
| 342 |
Konuşma Dili |
it's all over for (one) expr.
|
(biri) gününü görecek |
|
| 343 |
Konuşma Dili |
nothing in it for (one) expr.
|
(birine) bir faydası yok |
|
| 344 |
Konuşma Dili |
nothing in it for (one) expr.
|
(birinin) eline geçen bir şey yok |
|
| 345 |
Konuşma Dili |
that's one for the (record) book expr.
|
işte bu şaşırtıcı bir olay |
|
| 346 |
Konuşma Dili |
that's one for the (record) book expr.
|
işte bu ilginç bir olay |
|
| 347 |
Konuşma Dili |
that's one for the (record) book expr.
|
işte bu beklenmedik bir şey/haber |
|
| 348 |
Konuşma Dili |
that's one for the (record) books expr.
|
işte bu şaşırtıcı bir olay |
|
| 349 |
Konuşma Dili |
that's one for the (record) books expr.
|
işte bu ilginç bir olay |
|
| 350 |
Konuşma Dili |
that's one for the (record) books expr.
|
işte bu beklenmedik bir şey/haber |
|
| 351 |
Konuşma Dili |
what is (one) waiting for? expr.
|
(biri) daha ne bekliyor? |
|
| 352 |
Konuşma Dili |
what is (one) waiting for? expr.
|
(biri) neden/neyi bekliyor? |
|
| 353 |
Konuşma Dili |
what is (one) waiting for? expr.
|
(biri) ne bekliyor? |
|
| 354 |
Konuşma Dili |
what is (one) waiting for? expr.
|
(biri) ne duruyor? |
|
| 355 |
Konuşma Dili |
what's in it for (one)? expr.
|
bundan (birinin) çıkarı ne olacak? |
|
| 356 |
Konuşma Dili |
what's in it for (one)? expr.
|
(birine) ne faydası var? |
|
| 357 |
Konuşma Dili |
two for the price of one expr.
|
iki al bir öde |
|
| Idioms |
|
| 358 |
Deyim |
one for the record books i.
|
kayıtlara/kitaplara geçecek/unutulmayacak bir olay |
|
| 359 |
Deyim |
one in the eye for i.
|
kulağına küpe |
|
| 360 |
Deyim |
one for the record books i.
|
rekorlar kitabına girmeyi hak eden bir olay |
|
| 361 |
Deyim |
be (one) too many for someone i.
|
birinin alt edemeyeceği kadar çok sayıda veya daha güçlü olmak |
|
| 362 |
Deyim |
looking out for number one i.
|
sadece kendi çıkarına bakma |
|
| 363 |
Deyim |
looking out for number one i.
|
öncelikle kendini düşünme |
|
| 364 |
Deyim |
one for the books i.
|
olağanüstü şey |
|
| 365 |
Deyim |
one for the books i.
|
unutulmaz başarı |
|
| 366 |
Deyim |
one for the books i.
|
rekor kıran performans |
|
| 367 |
Deyim |
one for the books i.
|
kayıtlara/kitaplara geçecek/unutulmayacak bir olay |
|
| 368 |
Deyim |
the moment (one) has been waiting for i.
|
(birinin) beklediği an |
|
| 369 |
Deyim |
be a great one for (doing something) f.
|
bir konuda çok iyi olmak |
|
| 370 |
Deyim |
be a great one for (doing something) f.
|
bir şeye yatkın olmak |
|
| 371 |
Deyim |
beg (one) for a fool f.
|
(birini) aptal yerine koymak |
|
| 372 |
Deyim |
be there for (one) f.
|
(birinin) yanında/arkasında olmak |
|
| 373 |
Deyim |
be there for (one) f.
|
(birine) destek/arka olmak/çıkmak |
|
| 374 |
Deyim |
be there for (one) f.
|
(birine) tam destek vermek |
|
| 375 |
Deyim |
be there for (one) f.
|
(birini) her zaman desteklemek |
|
| 376 |
Deyim |
be (a) one for (something) f.
|
(bir şeyde) uzman/ biri olmak |
|
| 377 |
Deyim |
be (a) one for (something) f.
|
(bir şeyden) hoşlanan biri olmak |
|
| 378 |
Deyim |
be (a) one for (something) f.
|
(bir şeyi) seven/yapan biri olmak |
|
| 379 |
Deyim |
be (a) one for (something) f.
|
(bir şeyi) yapmaktan hoşlanmak |
|
| 380 |
Deyim |
bring (one) up for (something) f.
|
bir pozisyon için (birini) önermek |
|
| 381 |
Deyim |
bring (one) up for (something) f.
|
bir pozisyon için (birini) aday göstermek |
|
| 382 |
Deyim |
bring (one) up for (something) f.
|
bir pozisyona (birinin) adını önermek |
|
| 383 |
Deyim |
play (one) for a sucker f.
|
birini keriz/enayi yerine koymak |
|
| 384 |
Deyim |
see someone for what one really is f.
|
birinin gerçek yüzünü görmek |
|
| 385 |
Deyim |
see someone for what one is f.
|
birinin gerçekte nasıl biri olduğunu anlamak |
|
| 386 |
Deyim |
see someone for what one is f.
|
birinin gerçek yüzünü görmek |
|
| 387 |
Deyim |
see someone for what one really is f.
|
birinin gerçekte nasıl biri olduğunu anlamak |
|
| 388 |
Deyim |
recognize one for what one is f.
|
bir şeyin iç yüzünü/gerçekte ne olduğunu fark etmek |
|
| 389 |
Deyim |
take one for the team f.
|
elini taşın altına sokmak |
|
| 390 |
Deyim |
look out for number one f.
|
öncelikle kendini düşünmek/kendiyle ilgilenmek |
|
| 391 |
Deyim |
look out for number one f.
|
kendi çıkarına bakmak |
|
| 392 |
Deyim |
be one in the eye for somebody f.
|
kapak olmak |
|
| 393 |
Deyim |
have a lot going for one f.
|
(bir görev için) biçilmiş kaftan olmak |
|
| 394 |
Deyim |
have a lot going for one f.
|
(bir iş için) gerekli meziyetleri olmak |
|
| 395 |
Deyim |
lay out the welcome mat (for one) f.
|
sıcak karşılamak |
|
| 396 |
Deyim |
lay out the welcome mat (for one) f.
|
özenle ağırlamak |
|
| 397 |
Deyim |
lay out the welcome mat (for one) f.
|
özenli bir karşılama yapmak |
|
| 398 |
Deyim |
make life difficult (for one) f.
|
(biri için) hayatı zorlaştırmak |
|
| 399 |
Deyim |
make life difficult (for one) f.
|
(birinin) hayatını zorlaştırmak |
|
| 400 |
Deyim |
make life difficult (for one) f.
|
(birinin) hayatında problem, baskı, stres yaratmak |
|
| 401 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
umduğundan fazlasıyla karşılaşmak |
|
| 402 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
tahmininden fazlasıyla karşılaşmak |
|
| 403 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
ummadığı bir durumla/sonuçla karşılaşmak |
|
| 404 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
hesaba katılmayan şeylerle/durumlarla karşılaşmak |
|
| 405 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
beklemediği bir sonuçla karşılaşmak |
|
| 406 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
umduğu gibi olmamak |
|
| 407 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
tahmin ettiği gibi olmamak |
|
| 408 |
Deyim |
get more than (one) bargained for f.
|
umduğunu bulamamak |
|
| 409 |
Deyim |
have (something) in store (for one) f.
|
(biri için bir şeyi) bekletmek |
|
| 410 |
Deyim |
have (something) in store (for one) f.
|
(biri için bir şeyi) hazır bulundurmak |
|
| 411 |
Deyim |
hold (something) in store (for one) f.
|
(biri için bir şeyi) bekletmek |
|
| 412 |
Deyim |
hold (something) in store (for one) f.
|
(biri için bir şeyi) hazır bulundurmak |
|
| 413 |
Deyim |
make things hot for (one) f.
|
(birinin) üstüne gitmek |
|
| 414 |
Deyim |
make things hot for (one) f.
|
(birini) sıkıştırmak |
|
| 415 |
Deyim |
make things hot for (one) f.
|
(birinin) rahatsızlık duymasını sağlamak |
|
| 416 |
Deyim |
make things hot for (one) f.
|
(birinin) üstüne giderek/sıkıştırarak davranışlarını düzeltmesini sağlamaya çalışmak |
|
| 417 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) dolandırmak |
|
| 418 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) kandırmak |
|
| 419 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) tokatlamak |
|
| 420 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birinin) parasını çarpmak |
|
| 421 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) kafeslemek |
|
| 422 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) söğüşlemek |
|
| 423 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) üçkağıda getirmek |
|
| 424 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) aldatmak |
|
| 425 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) yanlış yola sevk etmek |
|
| 426 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) yanıltmak |
|
| 427 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) çarpmak |
|
| 428 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birine) kazık atmak |
|
| 429 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) oyuna getirmek |
|
| 430 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birini) uyutmak |
|
| 431 |
Deyim |
take (one) for a sleigh ride f.
|
(birinin) gözünü boyamak |
|
| 432 |
Deyim |
leave the field open for (one) f.
|
(birinin) yolunu açmak |
|
| 433 |
Deyim |
leave the field open for (one) f.
|
(birinin) yolundan çekilmek |
|
| 434 |
Deyim |
leave the field open for (one) f.
|
meydanı (birine) bırakmak |
|
| 435 |
Deyim |
leave the field open for (one) f.
|
(birinin) önünü açmak |
|
| 436 |
Deyim |
be (a) one for something/for doing something f.
|
bir şeyde/bir şeyi yapmakta uzman biri olmak |
|
| 437 |
Deyim |
be (a) one for something/for doing something f.
|
bir şeyden/bir şeyi yapmaktan hoşlanan biri olmak |
|
| 438 |
Deyim |
be (a) one for something/for doing something f.
|
bir şeyi seven/yapmayı seven biri olmak |
|
| 439 |
Deyim |
be in store (for one) f.
|
(birini) beklemek (sürpriz, bela) |
|
| 440 |
Deyim |
be in store (for one) f.
|
(biri için) eli kulağında olmak |
|
| 441 |
Deyim |
be in store (for one) f.
|
(biri için) hazırlanmış olmak |
|
| 442 |
Deyim |
be one in the eye for f.
|
-e kapak olmak |
|
| 443 |
Deyim |
be one in the eye for f.
|
için hayal kırıklığı olmak |
|
| 444 |
Deyim |
carry a torch for (one) f.
|
(birine) abayı yakmak |
|
| 445 |
Deyim |
carry a torch for (one) f.
|
(birine) aşık olmak |
|
| 446 |
Deyim |
carry a torch for (one) f.
|
(birine) gizli/karşılıksız bir şekilde aşık olmak |
|
| 447 |
Deyim |
carry a torch for (one) f.
|
(birine) platonik aşık olmak |
|
| 448 |
Deyim |
carry a torch for (one) f.
|
(birini) gizliden gizliye sevmek |
|
| 449 |
Deyim |
cooking for one f.
|
bir kişiye yemek yapmak |
|
| 450 |
Deyim |
cooking for one f.
|
bir kişilik yemek yapmak |
|
| 451 |
Deyim |
cooking for one f.
|
tek kişiye yemek yapmak |
|
| 452 |
Deyim |
cooking for one f.
|
tek kişilik yemek yapmak |
|
| 453 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birini) cezalandırmak |
|
| 454 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birinin) canına okumak |
|
| 455 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birine) ceza vermek |
|
| 456 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birini) çok fena azarlamak/paylamak |
|
| 457 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birine) çok fena giydirmek |
|
| 458 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birine) çok fena fırça çekmek |
|
| 459 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birini) çok fena haşlamak |
|
| 460 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birine) çok fena çıkışmak |
|
| 461 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birinin) burnundan getirmek |
|
| 462 |
Deyim |
give (one) (the) what for f.
|
(birine) gününü göstermek |
|
| 463 |
Deyim |
give (one) a run for (one's) money f.
|
(birine) kök söktürmek |
|
| 464 |
Deyim |
give (one) a run for (one's) money f.
|
(biriyle) dişe diş/kora kor mücadele etmek |
|
| 465 |
Deyim |
give (one) food for thought f.
|
(birini) bir konu hakkında düşündürmek |
|
| 466 |
Deyim |
give (one) pause for thought f.
|
(birini) düşündürmek |
|
| 467 |
Deyim |
give (one) pause for thought f.
|
(birinin) düşünmesine yol açmak |
|
| 468 |
Deyim |
give (one) pause for thought f.
|
(birinin) durup düşünmesine neden olmak |
|
| 469 |
Deyim |
give (one) pause for thought f.
|
(birini) duraklatmak |
|
| 470 |
Deyim |
give (one) pause for thought f.
|
(birine) tereddüt ettirmek |
|
| 471 |
Deyim |
give (one) pause for thought f.
|
(birini) duraksatmak |
|
| 472 |
Deyim |
give (one) tit for tat f.
|
(birine) göze göz dişe diş karşılık vermek |
|
| 473 |
Deyim |
give (one) tit for tat f.
|
(birine) misilleme yapmak |
|
| 474 |
Deyim |
give (one) tit for tat f.
|
(birinde) öç almak |
|
| 475 |
Deyim |
go to bat for (one) f.
|
(birine) yardım etmek |
|
| 476 |
Deyim |
go to bat for (one) f.
|
(birine) yardım elini uzatmak |
|
| 477 |
Deyim |
go to bat for (one) f.
|
(birinin) elinden tutmak |
|
| 478 |
Deyim |
go to bat for (one) f.
|
(birine) arka çıkmak |
|
| 479 |
Deyim |
go to bat for (one) f.
|
(birine) destek olmak |
|
| 480 |
Deyim |
have (one) in (for something) f.
|
(birini bir şey için) eve çağırmak/davet etmek |
|
| 481 |
Deyim |
have one's work cut out for (one) f.
|
yapacak zor bir işi olmak |
|
| 482 |
Deyim |
have one's work cut out for (one) f.
|
zor bir iş/görev (birini) beklemek |
|
| 483 |
Deyim |
have one's work cut out for (one) f.
|
zor bir görevi olmak |
|
| 484 |
Deyim |
have one's work cut out for (one) f.
|
önünde zor bir iş/görev olmak |
|
| 485 |
Deyim |
have going for one f.
|
birinin yararına ilerleyen (bir şey) olmak |
|
| 486 |
Deyim |
have going for one f.
|
yolunu bulmak |
|
| 487 |
Deyim |
have going for one f.
|
birinin yararına ilerleyen/faydalanabildiği bir düzeneği olmak |
|
| 488 |
Deyim |
have going for one f.
|
birinin işi tıkırında olmak |
|
| 489 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) diş bilemek |
|
| 490 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) gıcık gitmek |
|
| 491 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) takmak |
|
| 492 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) kafayı takmak |
|
| 493 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) garezi olmak |
|
| 494 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) karşı hıncı olmak |
|
| 495 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(birine) karşı kin beslemek |
|
| 496 |
Deyim |
have got it in for (one) f.
|
(biriyle) uğraşmak |
|
| 497 |
Deyim |
have one's work cut out for one f.
|
birinin önünde yapması gereken birçok iş olmak |
|
| 498 |
Deyim |
have one's work cut out for one f.
|
birinin işi başından aşkın olmak |
|
| 499 |
Deyim |
have one's work cut out for one f.
|
birinin işi/görevi zor olmak |
|
| 500 |
Deyim |
hit (one) for six [uk] f.
|
(birini) beyninden vurulmuşa döndürmek |
|
