|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
sonsuza kadar |
forever adv.
|
|
2 |
Common Usage |
sonuna kadar |
all the way adv.
|
|
3 |
Common Usage |
başından sonuna kadar |
through prep.
|
|
4 |
Common Usage |
-e kadar |
till prep.
|
|
5 |
Common Usage |
her ne kadar |
although conj.
|
|
|
General |
|
6 |
General |
belli şartlar karşılanıncaya kadar malın üçüncü bir şahsın kontrolü altında tutulması |
escrowing n.
|
|
7 |
General |
kıl kadar mesafe |
hairbreadth n.
|
|
8 |
General |
virginia'dan güney kaliforniya'ya kadar uzanan abd'nin güney bölgesi |
sunbelt n.
|
|
9 |
General |
otobüs gibi taşıtlarda bulunan ve yapılan hızı, duraklamaların süresini ve sürücünün ne kadar direks |
tachograph n.
|
|
10 |
General |
sıfırdan dokuza kadar tamsayıların her biri |
digit n.
|
|
11 |
General |
1600'e kadar olan beyanlar |
early accounts to 1600 n.
|
|
12 |
General |
geçinip gidecek kadar gelir |
competence n.
|
|
13 |
General |
belirli yükümlülükler gerçekleşene kadar bir şeyin tarafsız bir kişiye emaneti |
escrow n.
|
|
14 |
General |
bilumum menkullerinin alacaklının alacağı ödeninceye kadar davacının eline teslimini öngören müzekkere |
elegit n.
|
|
15 |
General |
kadar etme |
amounting n.
|
|
16 |
General |
tam katları kadar kromozom içerme durumu |
euploidy n.
|
|
17 |
General |
dize kadar gelen çizme |
knee boot n.
|
|
18 |
General |
fransa'nın güneybatı kıyısında, gironde halicinden ispanya sınırına kadar uzanan kıyı şeridi |
cote d'argent n.
|
|
19 |
General |
ağzına kadar dolu kadeh |
bumper n.
|
|
20 |
General |
bir tatlı kaşığı kadar |
dessertspoonful n.
|
|
21 |
General |
geçinip gidecek kadar gelir |
subsistence n.
|
|
22 |
General |
onsekiz yaşına kadar erkek çocuk |
boy n.
|
|
23 |
General |
dağ kadar yüksek olmayan yer yükseltisi |
hill n.
|
|
24 |
General |
anımsanamayacak kadar eski zaman |
time immemorial n.
|
|
25 |
General |
ağzına kadar dolu bardak |
bumper n.
|
|
26 |
General |
ms 100'den ms 1432'ye kadar süren kadim kamboçya medeniyeti |
khmer n.
|
|
27 |
General |
1800’e kadar ilk çalışmalar |
early works to 1800 n.
|
|
28 |
General |
gavle'den finlandiya sınırına kadar isveç'in doğu kıyısı |
midnight sun coast n.
|
|
29 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar |
the twinkling of an eye n.
|
|
30 |
General |
güney afrika'da durban kentinden kuzeyde tugela nehrinin döküldüğü yere kadar olan sahil şeridi |
dolphin coast n.
|
|
31 |
General |
belli şartlar karşılanıncaya kadar kontrolü altında tutan |
escrowee n.
|
|
32 |
General |
ölümcül hastaların ölene kadar bakıldığı bakımevi |
hospice n.
|
|
33 |
General |
zerre kadar |
diddlysquat n.
|
|
34 |
General |
iğneden ipliğe kadar |
including even the smallest items n.
|
|
35 |
General |
dünya kadar para |
pots of money n.
|
|
36 |
General |
gümüş kıyı, kuzeyde oporto'dan güneyde costa de lisboa'ya kadar uzanan portekiz sahil şeridi |
costa de prata n.
|
|
37 |
General |
bırakılan izlerin birini belirli bir yere kadar götürmesi |
trace to n.
|
|
38 |
General |
avazı çıktığı kadar bağıran |
shrieker n.
|
|
39 |
General |
bir kattan merdiven sahanlığına kadar giden merdiven bölümü |
flight of stairs n.
|
|
40 |
General |
bir kattan merdiven sahanlığına kadar giden merdiven bölümü |
flight of steps n.
|
|
41 |
General |
yolculuğun sonuna kadar geçerli bilet |
through ticket n.
|
|
42 |
General |
yok denecek kadar |
minute amount n.
|
|
43 |
General |
yok denecek kadar az |
minute amount n.
|
|
44 |
General |
ceplerinin içine kadar yapılan arama |
body search n.
|
|
45 |
General |
15. yüzyıla kadar ispanya ve portekiz'de yaşamış museviler |
sephardic jew n.
|
|
|
46 |
General |
organizmanın doğumdan ölüme kadar geçirdiği evrelerin bütünü |
life cycle n.
|
|
47 |
General |
hakkında konuşulacak kadar olgunlaşmış fikir |
a speech-ripe idea n.
|
|
48 |
General |
artık eskisi kadar etki uyandırmayan sanat eseri |
war-horse n.
|
|
49 |
General |
ağzına kadar doldurma |
cram n.
|
|
50 |
General |
ölçülemeyecek kadar az bir miktar olan |
skerrick n.
|
|
51 |
General |
üzerinde durmaya değmeyecek kadar önemsiz konu |
dead letter n.
|
|
52 |
General |
üzerinde durmaya değmeyecek kadar önemsiz konu |
nonissue n.
|
|
53 |
General |
sonuna kadar direnme |
perseverance n.
|
|
54 |
General |
okunamayacak kadar küçük basılmış bölüm |
the small print n.
|
|
55 |
General |
pabuç kadar ciklet |
a wad of gum n.
|
|
56 |
General |
yolculuğun sonuna kadar olan bilet |
through ticket n.
|
|
57 |
General |
ağzına kadar dolu bardak |
brimmer n.
|
|
58 |
General |
üç yaşına kadar olan çocuklar |
children up to three years of age n.
|
|
59 |
General |
yok denecek kadar az şans |
a slight chance n.
|
|
60 |
General |
yeteri kadar para |
enough money n.
|
|
61 |
General |
omuza kadar uzamış saç |
shoulder length hair n.
|
|
62 |
General |
bilgisayar oyunlarında bir oyunun konusunun ve temel oyun mekaniğinin ne kadar iyi tasarlanmış ve oyunda ne kadar verimli bir şekilde uygulanmış olduğunu ifade eden sözcük |
gameplay n.
|
|
63 |
General |
mevcut yılın başından günümüze kadar olan süre |
ytd (year-to-date) n.
|
|
64 |
General |
taklit edilemeyecek kadar iyi |
inimitability n.
|
|
65 |
General |
Ekoseli kumaştan yapılmış ayak bileğine kadar inen kadınların giydiği kilit |
arisaidh n.
|
|
66 |
General |
bileğe kadar (derin) |
ankle-deep n.
|
|
67 |
General |
bileğe kadar kar |
ankle-deep snow n.
|
|
68 |
General |
isa'nın çarmıha gerildiği yere kadar yürüdüğü yol |
via dolorosa n.
|
|
69 |
General |
batı mısır'dan atlantik okyanusu'na kadar uzanan bölge |
barbary n.
|
|
70 |
General |
fasulye kadar |
beans n.
|
|
71 |
General |
tavana kadar kitaplık |
book stack n.
|
|
72 |
General |
başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme |
altruism n.
|
|
73 |
General |
reddedilmeyecek kadar iyi bir teklif |
an offer too good to refuse n.
|
|
74 |
General |
1950 ve 60'larda popüler olmuş genelde küt saç olarak kullanılan kulak altına kadar uzanan, perçemli bir saç modeli |
pageboy haircut n.
|
|
75 |
General |
şimdiye kadar yazılmış en iyi şarkı |
best song ever written n.
|
|
76 |
General |
ilk tamire kadar geçen süre |
time-to-first-fix n.
|
|
77 |
General |
sabah dokuzdan akşam beşe kadar süren iş |
nine-to-five job n.
|
|
78 |
General |
yayınevi için orijinal çalışmalara erişimde, bu çalışmaların incelenmesinden ve değerlendirilmesinden basıma kadar süreçten sorumlu görevli |
acquisitions editor n.
|
|
79 |
General |
ne kadar tartışılırsa tartışılsın bir önemi olmayan, sonuca varılamayan durum |
moot point n.
|
|
80 |
General |
şimdilik bu kadar (kısaltma) |
that's all for now (tafn) n.
|
|
81 |
General |
bir onsun yarısı kadar olan sıvı ölçü birimi |
tablespoonful n.
|
|
82 |
General |
6 cubit (dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafe) uzunluğa eşdeğer ibrani uzunluk ölçüsü |
caneh n.
|
|
83 |
General |
dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü birimi |
cubit n.
|
|
84 |
General |
zerre kadar şey (bile) |
the first thing n.
|
|
85 |
General |
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı |
the holidays [usa] n.
|
|
86 |
General |
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı |
the holiday season [usa] n.
|
|
87 |
General |
belden veya dizden ayak bileğine kadar kaplayan koruyucu zırh |
greave n.
|
|
88 |
General |
sayılamayacak kadar çok miktar |
trillion n.
|
|
89 |
General |
bütün gece yetecek kadar ışık |
allnight n.
|
|
90 |
General |
bütün gece yetecek kadar yakıt |
allnight n.
|
|
91 |
General |
bütün gece yetecek kadar yiyecek |
allnight n.
|
|
92 |
General |
göz büyüklüğü 200 olan bir elekten geçecek kadar ince öğütme |
all-sliming n.
|
|
93 |
General |
oyuncuların sadece bir kişi kalana kadar rakip oyuncuları paintball, çorap, lastik bant veya benzeri nesnelerle ebeledikleri bir oyun |
assassin n.
|
|
94 |
General |
2000'den 2009'un sonuna kadar süren on yıllık dönem |
aughts n.
|
|
95 |
General |
çin'de 1949 yılına kadar çeşitli devlet kurumlarına verilen isim |
yamen n.
|
|
96 |
General |
dünya harikaları arasına girebilecek kadar muhteşem olduğu düşünülen şey |
the eighth wonder of the world n.
|
|
97 |
General |
en ince ayrıntısına kadar açıklama |
elementation n.
|
|
98 |
General |
arasından seçim yapılamayacak kadar bolluk |
embarras de richesses n.
|
|
99 |
General |
ispanya'da sokaktan ringe kadar devam eden boğa koşusu |
encierro n.
|
|
100 |
General |
(bir şeyin) ne kadar az harcandığı |
underspend n.
|
|
101 |
General |
yerine daha iyisi bulunana kadar koleksiyonda tutulan düşük kaliteli eşya |
filler n.
|
|
102 |
General |
bir çaydanlık kadar olan miktar |
kettle n.
|
|
103 |
General |
dar eteğin arkasındaki etek ucu çizgisine kadar çıkan plikaşe |
kick pleat n.
|
|
104 |
General |
karşılaşınca öpüşülecek kadar samimi olunan uzak akraba |
kissing cousin n.
|
|
105 |
General |
ağzına kadar dolu olan kül saklama vazosu |
urnful n.
|
|
106 |
General |
sıkacak kadar uzun olma |
lengthiness n.
|
|
107 |
General |
kıl kadar mesafe |
eyelash n.
|
|
108 |
General |
göz açıp kapayana kadar geçen zaman |
eyewink n.
|
|
109 |
General |
hüküm giymiş kimsenin hücresinden idam edileceği yere kadar yürüdüğü mesafe |
last mile n.
|
|
110 |
General |
randevuya çıkan bir kadının üzerinde taşıdığı, partneri ile kavga etmeleri durumunda eve dönmesine yetecek kadar yol parası |
mad money n.
|
|
111 |
General |
tüm teklifler alınana kadar açılmayan gizli yazılı teklif |
bid n.
|
|
112 |
General |
yok denecek kadar az |
haet [scotland] n.
|
|
113 |
General |
(mecazi anlamda) göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink n.
|
|
114 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink of an eye n.
|
|
115 |
General |
elde idare edilecek kadar küçük olan şey |
hand-held n.
|
|
116 |
General |
1970'lerden 1993'te liderleri öldürülene kadar kokain üretimini kontrol etmiş kolombiyalı bir uyuşturucu karteli |
medellin cartel n.
|
|
117 |
General |
bir pistteki belirtilen gün kadar süren at veya köpek yarışı sezonu |
meeting n.
|
|
118 |
General |
çocukların sersemleyene kadar ipte sallandıkları bir oyun |
meritot [obsolete] n.
|
|
119 |
General |
baş makale kadar önemi olmayıp gazetelerde veya haftalık yayınlarda basılan veya basılmaya uygun, popüler veya hafif içerikli edebi deneme veya makale |
middle n.
|
|
120 |
General |
ağzına kadar doldurma |
heaping n.
|
|
121 |
General |
tatillerde de açık olup geç saatlere kadar kapanmayan, acil ihtiyaç maddeleri bulunduran ve görece yüksek fiyattan satış yapan bir tür perakendeci |
mini-mart n.
|
|
122 |
General |
ağzına kadar dolu olma |
brimfulness [obsolete] n.
|
|
123 |
General |
ağzına kadar dolu olma |
brimfullness [obsolete] n.
|
|
124 |
General |
dize kadar uzanan bir tür deri ayakkabı |
brogan shoe n.
|
|
125 |
General |
yarış pistinin son dönüşünden bitiş çizgisine kadar olan kısmı |
homestretch n.
|
|
126 |
General |
kadınların abiye kıyafetlerle giydiği, parmakları açıkta bırakan ve genellikle dirsek ve üstüne kadar uzanan eldiven |
mit n.
|
|
127 |
General |
tek bir isimle tanınacak kadar ünlü kimse |
mononym n.
|
|
128 |
General |
mö. 5. yüzyıldan ms. 16. yüzyıla kadar ohio ve mississippi vadilerinde etkili olmuş kızılderili kabilelerine mensup kimse |
mound-builder n.
|
|
129 |
General |
ayak bileğinin üstüne kadar uzanan şoson |
gaiter n.
|
|
130 |
General |
M.Ö. 4. yüzyılda sirakuza'da hükümdar olan dionysios'un sarayında yaşamış ve dünyaca ünlü damokles'in kılıcı deyiminin zamanımıza kadar gelmesine sebep olmuş kişi |
damocles n.
|
|
131 |
General |
atlı avcının zıplayarak geçemeyeceği kadar yüksek çit |
bullfinch n.
|
|
132 |
General |
çene hizasına kadar barfiks çekme |
chin-up n.
|
|
133 |
General |
tutsakların işlem istasyonuna götürülene kadar toplandığı yer |
detainee collecting point n.
|
|
134 |
General |
ağzına kadar dolu |
full to the gunwales n.
|
|
135 |
General |
taşacak kadar dolu |
full to the gunwales n.
|
|
136 |
General |
bir dereceye kadar icra yetkisi gerektiren mevki |
office n.
|
|
137 |
General |
yok denecek kadar az miktar |
one-tenth n.
|
|
138 |
General |
taşacak kadar dolu olma |
overfill n.
|
|
139 |
General |
tadın yenemeyecek kadar berbat olması |
disgustingness n.
|
|
140 |
General |
algılanamayacak kadar kısa anlar |
instants n.
|
|
141 |
General |
göbek bağı düşene kadar bebeğin karnına sarılan kuşak |
belly button band n.
|
|
142 |
General |
göbek bağı düşene kadar bebeğin karnına sarılan kuşak |
bellyband n.
|
|
143 |
General |
evrenin büyüklüğü içinde kendinin ne kadar küçük ve önemsiz bir varlık olduğunu hissetme duygusu |
occhiolism n.
|
|
144 |
General |
en ince ayrıntısına kadar açıklanma |
circumstantiality n.
|
|
145 |
General |
(hanedan armalarında) genişliğinin yarısı kadar küçültülmüş şerit |
closet n.
|
|
146 |
General |
uygun biri atanana kadar makamı başka birinin tutması |
commendam n.
|
|
147 |
General |
ağzına kadar doldurulabilir |
crammable n.
|
|
148 |
General |
(özellikle tokası olmayıp bileğe kadar uzanan) kauçuk şoson |
india rubber n.
|
|
149 |
General |
zamanı saniyesine kadar doğru gösteren saat |
isochronon n.
|
|
150 |
General |
bardak işaretine kadar gelen içecek miktarı |
peg [uk] n.
|
|
151 |
General |
(belirtilen kadar) sterlin değerinde olan şey |
pounder n.
|
|
152 |
General |
temmuz başından eylül başına kadar yazın en sıcak günlerinin yaşandığı zaman aralığı |
dog days n.
|
|
153 |
General |
1930'lardan 1970'lere kadar üretilmiş bir seramik yemek takımı markası |
fiesta ware® n.
|
|
154 |
General |
parmak kadar şey |
fingerling n.
|
|
155 |
General |
sonsuza kadar dönen kart |
flexagon n.
|
|
156 |
General |
bayrağın direkten açıktaki kenarına kadar olan uzunluğu |
fly n.
|
|
157 |
General |
kılıcın kesici kısmının ortasından ucuna kadar olan, nispeten zayıf bölümü |
foible n.
|
|
158 |
General |
serveti milyonlarla ölçülemeyecek kadar zengin kimse |
gazillionaire n.
|
|
159 |
General |
yarış atlarına başlangıç çizgisine kadar eşlik eden atlı görevli |
outrider n.
|
|
160 |
General |
ölçülemeyecek kadar küçük boyutlu ideal madde |
particle n.
|
|
161 |
General |
kitabın kütüphane raflarına yerleştirilene kadar tabi tutulduğu işlemler |
preparation n.
|
|
162 |
General |
uyluklara veya daha da aşağıya kadar uzanan bol giysi |
shirt n.
|
|
163 |
General |
el kadar kıyafet |
skimp n.
|
|
164 |
General |
zilzurna sarhoş edecek kadar alkol |
skinful n.
|
|
165 |
General |
… gece kadar süre |
sleep n.
|
|
166 |
General |
çubuk kadar miktar |
stick n.
|
|
167 |
General |
çubuk kadar miktar |
stickful n.
|
|
168 |
General |
sonuna (kadar) |
last n.
|
|
169 |
General |
sertleşene/ağrıyana kadar ovalanmış yer |
rub n.
|
|
170 |
General |
yeteri kadar yararlanmamak |
underutilize v.
|
|
171 |
General |
tırnaklarını dibine kadar kesmek |
cut one's nails to the quick v.
|
|
172 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
cram v.
|
|
173 |
General |
belirli bir hizaya kadar gelmek |
come up to v.
|
|
174 |
General |
kapıya kadar geçirmek |
see somebody out v.
|
|
175 |
General |
bir iş için istediği kadar zaman harcamak |
take one's time on v.
|
|
176 |
General |
gemiyi kullanımdan çıkarıp tekrar kullanılıncaya kadar muhafaza altına almak |
mothball v.
|
|
177 |
General |
belirli bir saate kadar yatmamak |
stay up until v.
|
|
178 |
General |
sabaha/geç vakte kadar çalışmak |
lucubrate v.
|
|
179 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
shout at the top of one's voice v.
|
|
180 |
General |
sonuna kadar yaşamak |
live out v.
|
|
181 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
brim v.
|
|
182 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
brim with v.
|
|
183 |
General |
geç saate kadar kalmak |
stay late v.
|
|
184 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
shriek v.
|
|
185 |
General |
kendini belirli bir şeyi yapacak kadar güçlü hissetmek |
feel up to v.
|
|
186 |
General |
başkalarının duyabileceği kadar yükseltmek (sesini) |
project v.
|
|
187 |
General |
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
stand clear v.
|
|
188 |
General |
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek |
have a working knowledge of v.
|
|
189 |
General |
bıktıracak kadar konuşmak |
go on about v.
|
|
190 |
General |
kadar etmek |
amount to v.
|
|
191 |
General |
sabaha kadar eğlenmek |
make a night of it v.
|
|
192 |
General |
kadar yayılmak (bir yere) |
spill over into v.
|
|
193 |
General |
kadar iyi olmak |
measure up to v.
|
|
194 |
General |
birini eskisi kadar saymamak |
come down in one's opinion v.
|
|
195 |
General |
kemiklerine kadar işlemek |
penetrate right to one's bones v.
|
|
196 |
General |
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
stand clear of v.
|
|
197 |
General |
gırtlağına kadar borçlu olmak |
be up to one's ears in debt v.
|
|
198 |
General |
gırtlağına kadar borçlu olmak |
be up to one's eyes in debt v.
|
|
199 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
heap v.
|
|
200 |
General |
saptamak (silsileyi geçmişte belirli bir zamana kadar) |
trace to v.
|
|
201 |
General |
bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmelerle uğramak |
drift v.
|
|
202 |
General |
gece yarısına kadar çalışmak |
burn the midnight oil v.
|
|
203 |
General |
sonuna kadar yapmak |
perform to the end v.
|
|
204 |
General |
ayağına kadar gitmek |
condescend to visit v.
|
|
205 |
General |
altından kalkamayacak kadar çok iş üstlenmek |
overreach oneself v.
|
|
206 |
General |
mümkün olduğu kadar büyütmek |
maximize v.
|
|
207 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
beat somebody to a pulp v.
|
|
208 |
General |
yeteri kadar vurgulamamak |
underemphasize v.
|
|
209 |
General |
özü kalana kadar kaynamak |
boil down v.
|
|
210 |
General |
yarışın veya zor bir olayın sonuna kadar dayanmak |
stay the course v.
|
|
211 |
General |
kadar uzanmak |
go back to v.
|
|
212 |
General |
zerre kadar şüphe kalmamak |
be beyond a shadow of a doubt v.
|
|
213 |
General |
istediği kadar zaman harcamak |
take one's time v.
|
|
214 |
General |
sonsuza kadar sürmek |
last forever v.
|
|
215 |
General |
arada dağlar kadar fark olmak |
be far apart v.
|
|
216 |
General |
... kadar ... olmak |
rival v.
|
|
217 |
General |
yakalayıncaya kadar peşini bırakmamak |
hunt down v.
|
|
218 |
General |
fenalıklar geçirmeye veya o zamana kadar gizli tuttuğu her şeyi ifşa etmeye başlamak |
go to pieces v.
|
|
219 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
squall v.
|
|
220 |
General |
bir şeyi sonuna kadar oturarak izlemek |
sit through something v.
|
|
221 |
General |
ayağına kadar gelmek |
show modesty by visiting v.
|
|
222 |
General |
iliklerine kadar ıslanmak |
be soaked to the skin v.
|
|
223 |
General |
birini kapıya kadar uğurlamak |
show someone out v.
|
|
224 |
General |
sonuna kadar dinlemek |
hear out v.
|
|
225 |
General |
ayağına kadar gitmek |
be obliged to visit v.
|
|
226 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
clobber v.
|
|
227 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
shout out v.
|
|
228 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
bawl v.
|
|
229 |
General |
son kuruşuna kadar harcamak |
spend to the last penny v.
|
|
230 |
General |
sonuna kadar oturmak |
sit out v.
|
|
231 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
beat the hell out of somebody v.
|
|
232 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
give somebody a good thrashing v.
|
|
233 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
tan somebody's hide v.
|
|
234 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar olmak |
happen in the blinking of an eye v.
|
|
235 |
General |
iliklerine kadar işlemek |
jar every bone in somebody's body v.
|
|
236 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar olmak |
happen in a blink v.
|
|
237 |
General |
öldürene kadar dövmek |
beat to death v.
|
|
238 |
General |
gece geç saatlere kadar uyanık kalmak |
stay up late v.
|
|
239 |
General |
sonuna kadar dayanmak |
stand the gaff v.
|
|
240 |
General |
ağzına kadar dolmak |
brim v.
|
|
241 |
General |
aralarında dağlar kadar fark olmak |
be poles apart v.
|
|
242 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
whale the tar out of v.
|
|
243 |
General |
biri kadar başarılı olmaya çalışmak |
emulate v.
|
|
244 |
General |
son yudumuna kadar içmek |
drink up v.
|
|
245 |
General |
-e kadar uzanmak |
extend over v.
|
|
246 |
General |
boyunu aşacak kadar açılmak |
get out of one's depth v.
|
|
247 |
General |
duymayacak kadar uzaklaşmak |
get out of earshot v.
|
|
248 |
General |
ulaşılamayacak kadar ileri gitmek |
get out of reach v.
|
|
249 |
General |
ulaşılmayacak kadar uzakta olmak |
get out of reach v.
|
|
250 |
General |
olabileceği kadar olmamak |
get behind (with) v.
|
|
251 |
General |
yükselebileceği kadar yükselmemek |
get behind (with) v.
|
|
252 |
General |
yüzemeyeceği kadar açılmak |
get out of one's depth v.
|
|
253 |
General |
gözle görülemeyecek kadar uzaklaşmak |
get out of view v.
|
|
254 |
General |
gözle görülemeyecek kadar uzaklaşmak |
get out of sight v.
|
|
255 |
General |
duyulmayacak kadar uzaklaşmak |
get out of earshot v.
|
|
256 |
General |
ulaşılmayacak kadar uzaklaşmak |
get out of reach v.
|
|
257 |
General |
uzanmak (geçmişte belirli bir zamana kadar) |
trace to v.
|
|
258 |
General |
birini pestili çıkana kadar dövmek |
pound someone into a jelly v.
|
|
259 |
General |
temele kadar yıkmak |
pull down v.
|
|
260 |
General |
yeteri kadar vermemek |
stint v.
|
|
261 |
General |
son noktaya kadar gitmek |
land up v.
|
|
262 |
General |
kuş kadar yemek |
peck v.
|
|
263 |
General |
sonuna kadar direnmek |
persevere v.
|
|
264 |
General |
aşağıya kadar uğurlamak |
hand down v.
|
|
265 |
General |
ölene kadar kırbaçlamak |
flog someone to death v.
|
|
266 |
General |
dünyalar kadar sevmek |
love to bits v.
|
|
267 |
General |
günümüze kadar gelmek |
come until today v.
|
|
268 |
General |
geç saate kadar ayakta kalmak |
keep late hours v.
|
|
269 |
General |
günümüze kadar gelmek |
survive until today v.
|
|
270 |
General |
yerden göğe kadar haklı olmak |
be absolutely right v.
|
|
271 |
General |
gece geç saatlere kadar çalışmak |
work until very late v.
|
|
272 |
General |
gece geç saatlere kadar çalışmak |
work or study late into the night v.
|
|
273 |
General |
geç vakte kadar kalmak |
be up late v.
|
|
274 |
General |
evine kadar eşlik etmek |
accompany someone to his/her house v.
|
|
275 |
General |
-e kadar ceşitlilik göstermek |
vary up to v.
|
|
276 |
General |
geç saatlere kadar çalışmak |
work until late v.
|
|
277 |
General |
geç saate kadar çalışmak |
work until late v.
|
|
278 |
General |
-e (kadar) ulaşmak |
reach up to v.
|
|
279 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
scream at the top of one’s voice v.
|
|
280 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
scream at the top of one’s lungs v.
|
|
281 |
General |
kemiğe kadar kesmek |
cut something to the bone v.
|
|
282 |
General |
en ince ayrıntısına kadar tasarlamak |
planify v.
|
|
283 |
General |
temeline kadar sarsmak |
shake to its very foundations v.
|
|
284 |
General |
geç saate kadar çalışmak |
work late v.
|
|
285 |
General |
geri dönemeyecek kadar yol almış olmak |
be too far gone to go back now v.
|
|
286 |
General |
yolun sonuna kadar koşmak |
run to the end of the road v.
|
|
287 |
General |
gördüğü evi almaya yetecek kadar para kazanmak |
make enough money to buy the house she/he saw v.
|
|
288 |
General |
patlayıncaya kadar bira içmek |
swill beer v.
|
|
289 |
General |
yeteri kadar uyumamak |
not sleep enough v.
|
|
290 |
General |
araba kullanamayacak/süremeyecek kadar sarhoş olmak |
be too drunk to drive v.
|
|
291 |
General |
-e kadar ulaşmak |
extend all the way to v.
|
|
292 |
General |
günde 100 bin kadar hit almak |
get about 100,000 hits a day v.
|
|
293 |
General |
tıka basa/ağzına kadar dolmak |
engorge v.
|
|
294 |
General |
altmış sekiz yaşına kadar yaşamak |
live to the age of sixty-eight v.
|
|
295 |
General |
...diyecek/iddia edecek kadar ileriye gitmek |
go on to claim that v.
|
|
296 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kavurmak |
fry the onions until pink in colour v.
|
|
297 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kızartmak |
fry the onions until pink in colour v.
|
|
298 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kızartmak |
fry the onions until they turn golden brown v.
|
|
299 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kavurmak |
fry the onions until they turn golden brown v.
|
|
300 |
General |
ay sonunda/ay sonuna kadar ödemek |
pay by the end of the month v.
|
|
301 |
General |
çatlayana kadar içmek |
drink until burst v.
|
|
302 |
General |
biriyle köşeye kadar yarışmak |
race someone to the corner v.
|
|
303 |
General |
(markete kadar) gidip gelmek |
run up to the store v.
|
|
304 |
General |
soğuyana kadar bekletmek |
let it sit until it cools down v.
|
|
305 |
General |
sonuna kadar kalmak |
stay to the end v.
|
|
306 |
General |
(hamileliği) sonuna kadar götürmek |
carry to term v.
|
|
307 |
General |
95 yaşına kadar yaşamak |
live to the age of 95 v.
|
|
308 |
General |
evlenene kadar bakire kalmak |
remain a virgin until marriage v.
|
|
309 |
General |
sonuna kadar plana bağlı kalmak |
stick to the plan till the end v.
|
|
310 |
General |
birine evine kadar eşlik etmek |
accompany someone home v.
|
|
311 |
General |
birine evine kadar eşlik etmek |
see someone home v.
|
|
312 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
fill to overflowing v.
|
|
313 |
General |
gece geç saate kadar dışarıda kalmak |
stay out late v.
|
|
314 |
General |
yeteri kadar vurgulamamak |
underemphasise v.
|
|
315 |
General |
yeteri kadar yararlanmamak |
underutilise v.
|
|
316 |
General |
mümkün olduğu kadar büyütmek |
maximise v.
|
|
317 |
General |
birbirinden gece gündüz kadar farklı olmak |
be as different as night and day v.
|
|
318 |
General |
kapıdan geçemeyecek kadar iri olmak |
not fit through the door v.
|
|
319 |
General |
geç vakitlere kadar dışarıda olmak/kalmak |
stay out until the early hours v.
|
|
320 |
General |
doyana kadar yemek |
eat till you're full v.
|
|
321 |
General |
doyana kadar yemek |
eat until you're full v.
|
|
322 |
General |
elinden geldiği kadar hızlı ve acele bir şekilde koşmak |
dead run v.
|
|
323 |
General |
sonuna kadar beklemek |
outwait v.
|
|
324 |
General |
sonuna kadar kullanmak |
leverage v.
|
|
325 |
General |
-nın kapısına (kadar) gelmek |
come to one's door v.
|
|
326 |
General |
gözü başka hiçbir şeyi göremeyecek kadar bir şeyden etkilenmek |
be so affected by something that one can't think of anything else v.
|
|
327 |
General |
bilinci kaybolana kadar tekmelemek |
kick someone senseless v.
|
|
328 |
General |
hayvanları, arazideki bitki örtüsü aşırı zarar görene kadar otlatmak |
overgraze v.
|
|
329 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
fill to the brim v.
|
|
330 |
General |
duruşmaya kadar tutmak |
remand v.
|
|
331 |
General |
dört işlem yapabilecek kadar matematik bilgisine sahip olmak |
numerate v.
|
|
332 |
General |
yatmamak (belirli bir saate kadar) |
stay up v.
|
|
333 |
General |
bir dereceye kadar etkili olmak |
carry weight v.
|
|
334 |
General |
bir dereceye kadar sözünü geçirmek |
carry weight v.
|
|
335 |
General |
geç saate kadar uyumak |
sleep late v.
|
|
336 |
General |
bir şeyin/bir yerin derinliğine/içlerine kadar uzanmak/varmak |
reach deep into something/somewhere v.
|
|
337 |
General |
orijinal sayının onda biri kadar azaltmak |
tithe [obsolete] v.
|
|
338 |
General |
kanının son damlasına kadar mücadele etmek |
die game v.
|
|
339 |
General |
kanının son damlasına kadar mücadele etmek |
die in harness v.
|
|
340 |
General |
ölene kadar işkence etmek |
die in the pain v.
|
|
341 |
General |
yabani arıları uçuş güzergahlarına bakarak yuvalarına kadar takip etmek |
line bees v.
|
|
342 |
General |
son kuruşuna kadar ödemek |
pay scot and lot v.
|
|
343 |
General |
yakalayana kadar kovalamak |
truck v.
|
|
344 |
General |
donma noktasına kadar soğumak |
undercool v.
|
|
345 |
General |
yeteri kadar tanıtmamak |
underexpose v.
|
|
346 |
General |
yeteri kadar göstermemek |
underexpose v.
|
|
347 |
General |
(başka bir şey kadar) iyi performans gösterememek |
underperform v.
|
|
348 |
General |
sapına kadar sokmak |
uphilt v.
|
|
349 |
General |
kabzasına kadar saplamak |
uphilt v.
|
|
350 |
General |
oğlak derisi kadar esnek hale getirmek |
cheverliize v.
|
|
351 |
General |
sonuna kadar çabalamak |
extend v.
|
|
352 |
General |
son raddeye kadar zorlamak |
extend v.
|
|
353 |
General |
sonuna kadar zorlamak |
extend oneself v.
|
|
354 |
General |
devam edemeyecek kadar bitap düşmek |
knock up [dated] v.
|
|
355 |
General |
kadar etmek |
make v.
|
|
356 |
General |
(bir şeyi) delininceye kadar kullanmak |
wear through v.
|
|
357 |
General |
sonuna kadar içmek |
quass [obsolete] v.
|
|
358 |
General |
(bir şeyi) vın sesi çıkaracak kadar hızlı atmak |
whiz v.
|
|
359 |
General |
(bir şeyi) vın sesi çıkaracak kadar hızlı atmak |
whizz v.
|
|
360 |
General |
bilgisayar programını çalışana kadar parça parça düzeltmek |
hack v.
|
|
361 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
be stuffed v.
|
|
362 |
General |
(hayvanı) yuvasına kadar takip etmek |
harbour v.
|
|
363 |
General |
(çömleği) optimum dayanıklılığa ulaşana kadar pişirmek |
mature v.
|
|
364 |
General |
(çömlek) sağlamlaşana kadar pişmek |
mature v.
|
|
365 |
General |
(belirli bir alfabe, dil) yazılı iletişim kuracak kadar iyi bilmek |
write v.
|
|
366 |
General |
(nehir) özellikle kütüklerin yüzeceği seviyeye kadar aniden yükselmek |
boom v.
|
|
367 |
General |
dakikasına kadar belirlemek |
minute v.
|
|
368 |
General |
doygunluk noktasına kadar doldurmak |
replete v.
|
|
369 |
General |
doyana kadar doldurmak |
replete v.
|
|
370 |
General |
(zaman göstergesi belirlenen süre kadar) yavaşlamak |
lose v.
|
|
371 |
General |
… miktar kadar etmek |
bulk v.
|
|
372 |
General |
kadehi ağzına kadar doldurup içerek boşaltmak |
bumper v.
|
|
373 |
General |
tutuşup yok olana kadar yanmak |
burn up v.
|
|
374 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
burst v.
|
|
375 |
General |
patlayana kadar yemek |
glut v.
|
|
376 |
General |
(geyiği) yuvasına kadar takip etmek |
lodge v.
|
|
377 |
General |
son damlasına kadar içmek |
buzz [dialect] [uk] v.
|
|
378 |
General |
(belirli noktaya kadar) sürdürmek |
go v.
|
|
379 |
General |
-e kadar büyümek |
go v.
|
|
380 |
General |
ağzına kadar sıkıştırmak |
chock (up) [uk] v.
|
|
381 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
chock (up) [uk] v.
|
|
382 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
choke v.
|
|
383 |
General |
ağzına kadar dolmak |
choke v.
|
|
384 |
General |
(hayvanı) inine kadar kovalamak |
den v.
|
|
385 |
General |
(hayvanı) inine kadar takip etmek |
den v.
|
|
386 |
General |
doğuma kadar karnında taşımak |
gestate v.
|
|
387 |
General |
(istekleri yerine gelene kadar) binanın etrafını sarmak |
gherao [india] v.
|
|
388 |
General |
inletecek kadar şiddetli acı yaşamak |
groan v.
|
|
389 |
General |
feryat edecek kadar çok istemek |
groan v.
|
|
390 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
overcram v.
|
|
391 |
General |
taşacak kadar dolu olmak |
overfill v.
|
|
392 |
General |
'-e kadar uzanmak |
overspan v.
|
|
393 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
overstuff v.
|
|
394 |
General |
ağzına kadar dolmak |
overswell v.
|
|
395 |
General |
pembeleşene kadar kızartmak |
rissoler v.
|
|
396 |
General |
yetişkinliğe kadar hayatta kalmak |
survive into adulthood v.
|
|
397 |
General |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitize v.
|
|
398 |
General |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitise v.
|
|
399 |
General |
(şahin) kursağı dolana kadar yemek |
gorge v.
|
|
400 |
General |
iç bayacak kadar doyurucu olmak |
cloy v.
|
|
401 |
General |
(içeceği) son damlasına kadar içmek |
drain v.
|
|
402 |
General |
damlayarak taşacak kadar doymak |
drip v.
|
|
403 |
General |
ağzına kadar dolmak |
pack v.
|
|
404 |
General |
(özellikle yanından geçerken) dokunacak kadar yaklaşmak |
clip v.
|
|
405 |
General |
sonuna kadar dolmak |
pack v.
|
|
406 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
pang [scotland] v.
|
|
407 |
General |
baca havası ile tütsülenmiş tütünü yüksek sıcaklığa kadar ısıtmak |
sap v.
|
|
408 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
saturate v.
|
|
409 |
General |
(tuz) çatlaması durana kadar kızartmak veya kireçlemek |
decrepitate v.
|
|
410 |
General |
sağır edecek kadar gürültülü olmak |
deafen v.
|
|
411 |
General |
ince ayrıntısına kadar irdelemek |
flyspeck v.
|
|
412 |
General |
sonuna kadar takip etmek |
follow out v.
|
|
413 |
General |
sonuçlanana kadar takip etmek |
follow out v.
|
|
414 |
General |
(bir yere kadar) çekmek |
gather v.
|
|
415 |
General |
(haritayı) herhangi iki nokta arasındaki yön çizgisi doğadaki konumuna karşılık gelene kadar döndürmek |
orient v.
|
|
416 |
General |
(ipliği) sonuna kadar döndürmek |
outspin v.
|
|
417 |
General |
ortadan kayboluncaya kadar izlemek |
outwatch v.
|
|
418 |
General |
sonlanana kadar izlemek |
outwatch v.
|
|
419 |
General |
yeteri kadar vermemek |
scantle v.
|
|
420 |
General |
bir uçtan diğer uca kadar sürmek |
school v.
|
|
421 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
scram [dialect] [uk] v.
|
|
422 |
General |
(resim) görünmeyecek kadar tepeye asmak |
sky v.
|
|
423 |
General |
geç saatlere kadar uyanık kalmak |
sleep in v.
|
|
424 |
General |
alt edemeyecek kadar kurnaz |
beat v.
|
|
425 |
General |
tahmin edilemeyecek kadar kaprisli |
beat v.
|
|
426 |
General |
taşacak kadar dolu olmak |
spill v.
|
|
427 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
stive v.
|
|
428 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
supply v.
|
|
429 |
General |
en ufak ayrıntısına kadar denetlemek |
micromanage v.
|
|
430 |
General |
(kadar) geçirmek |
guide v.
|
|
431 |
General |
en ufak ayrıntısına kadar denetlemek |
micromanage v.
|
|
432 |
General |
kadar geçirmek |
precede v.
|
|
433 |
General |
rakip olacak kadar iyi olmak |
rival v.
|
|
434 |
General |
kadar yakın |
as near as adj.
|
|
435 |
General |
kadar sert |
as firm as adj.
|
|
436 |
General |
kadar sağır |
as deaf as adj.
|
|
437 |
General |
kadar şişman |
as fat as adj.
|
|
438 |
General |
kadar küçük |
as small as adj.
|
|
439 |
General |
tiksindirecek kadar kirli |
nasty adj.
|
|
440 |
General |
kadar zengin |
as rich as adj.
|
|
441 |
General |
inanılmayacak kadar iyi |
too good to be true adj.
|
|
442 |
General |
iliğine kadar üşümüş |
chilled to the marrow adj.
|
|
443 |
General |
kadar tatlı |
as sweet as adj.
|
|
444 |
General |
kadar çok |
as plentiful as adj.
|
|
445 |
General |
kadar geniş |
as large as adj.
|
|
446 |
General |
kadar hareketli |
as unstable as adj.
|
|
447 |
General |
kadar karanlık |
as dark as adj.
|
|
448 |
General |
dağlar kadar |
great adj.
|
|
449 |
General |
kadar yumuşak |
as smooth as adj.
|
|
450 |
General |
bacak kadar |
squat adj.
|
|
451 |
General |
kazık kadar |
huge adj.
|
|
452 |
General |
kadar büyük |
as big as adj.
|
|
453 |
General |
kadar sarı |
as yellow as adj.
|
|
454 |
General |
kadar siyah |
as black as adj.
|
|
455 |
General |
kadar zayıf |
as weak as adj.
|
|
456 |
General |
ardına kadar açık |
wide open adj.
|
|
457 |
General |
kadar benzer |
as like as adj.
|
|
458 |
General |
kadar ince |
as slender as adj.
|
|
459 |
General |
kadar hızlı |
as quick as adj.
|
|
460 |
General |
kadar kurnaz |
as tricky as adj.
|
|
461 |
General |
kadar çabuk |
as rapid as adj.
|
|
462 |
General |
ne kadar hor görüldüğünü belirten (birinin/bir şeyin) |
supercilious adj.
|
|
463 |
General |
kadar özgür |
as free as adj.
|
|
464 |
General |
kadar sabit |
as steady as adj.
|
|
465 |
General |
kadar dümdüz |
as flat as adj.
|
|
466 |
General |
avuç içi kadar |
poky adj.
|
|
467 |
General |
imanına kadar |
overflowing adj.
|
|
468 |
General |
dünya kadar |
lots of adj.
|
|
469 |
General |
kadar çabuk |
as quickly as adj.
|
|
470 |
General |
avuç içi kadar |
very small adj.
|
|
471 |
General |
kadar gevşek |
as yielding as adj.
|
|
472 |
General |
kadar hızlı |
as fleet as adj.
|
|
473 |
General |
kadar sessiz |
as quiet as adj.
|
|
474 |
General |
kadar mutlu |
as happy as adj.
|
|
475 |
General |
eşek kadar |
grown up adj.
|
|
476 |
General |
kadar yumuşak |
as soft as adj.
|
|
477 |
General |
zerre kadar |
a modicum of adj.
|
|
478 |
General |
kadar ince |
as thin as adj.
|
|
479 |
General |
bit kadar |
tiny adj.
|
|
480 |
General |
kadar uzun |
as tall as adj.
|
|
481 |
General |
kadar sert |
as tough as adj.
|
|
482 |
General |
kadar çılgın |
as mad as adj.
|
|
483 |
General |
kurşun kadar ağır |
leadier adj.
|
|
484 |
General |
ağzına kadar dolu |
brimful adj.
|
|
485 |
General |
günümüze kadar gelen |
extant adj.
|
|
486 |
General |
el kadar |
very small adj.
|
|
487 |
General |
karun kadar zengin |
as rich as croesus adj.
|
|
488 |
General |
o zamana kadar karşılaşılmamış |
unprecedented adj.
|
|
489 |
General |
kadar sıcak |
as warm as adj.
|
|
490 |
General |
kadar zayıf |
as poor as adj.
|
|
491 |
General |
kadar gürültülü |
as loud as adj.
|
|
492 |
General |
kadar meşgul |
as busy as adj.
|
|
493 |
General |
kadar hareketsiz |
as dumb as adj.
|
|
494 |
General |
kadar ürkek |
as timid as adj.
|
|
495 |
General |
başından sonuna kadar aynı güçle sürdürülen |
sustained adj.
|
|
496 |
General |
kadar sessiz |
as still as adj.
|
|
497 |
General |
bacak kadar |
very short adj.
|
|
498 |
General |
kadar iyi |
as good as adj.
|
|
499 |
General |
kadar kolay kırılır |
as brittle as adj.
|
|
500 |
General |
sayılmayacak kadar çok |
numberless adj.
|
|