|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
(birini ) (bir yere) çağırmak |
call in v.
|
|
The Agency for Reconstruction also itself called in OLAF in relation to the contract of a questionable external advisor.
Yeniden Yapılandırma Ajansı da şüpheli bir dış danışmanla yapılan sözleşmeyle ilgili olarak OLAF'ı bizzat çağırmıştır.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
haksız yere |
unjustly adv.
|
|
Tom was unjustly accused of the crime.
Tom haksız yere suçla itham edildi.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
haksız yere |
unduly adv.
|
|
Kyoto unduly favours the mechanisms of an unequal market.
Kyoto, eşitsiz bir piyasanın mekanizmalarını haksız yere desteklemektedir.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
yere indirme |
grounding n.
|
|
The plane was put on grounding due to technical issues.
Uçak teknik sorunlar nedeniyle yere indirildi.
More Sentences
|
5 |
General |
yere yıkmak |
down v.
|
|
Tom knocked him down.
Tom, ona vurup yere yıktı.
More Sentences
|
6 |
General |
ayağını yere vurmak |
stomp v.
|
|
The horse stomped its foot.
At ayağını yere vurdu.
More Sentences
|
7 |
General |
yere sermek |
knock down v.
|
|
I saw a boy knocked down by a car.
Bir arabanın yere serdiği bir çocuk gördüm.
More Sentences
|
8 |
General |
yere çarpmak |
hit the ground v.
|
|
A large piece of ice slid from the roof and hit the ground with a loud thud.
Büyük bir buz parçası çatıdan kaydı ve büyük bir gürültüyle yere çarptı.
More Sentences
|
9 |
General |
uygun olmak (bir yere/çevreye/gruba vb'ne) |
fit in v.
|
|
This spending must fit in with the policy of targeted poverty reduction.
Bu harcamalar, hedeflenen yoksulluğun azaltılması politikasına uygun olmalıdır.
More Sentences
|
10 |
General |
bir yere uğramak |
stop by v.
|
|
But we need to stop by somewhere first.
Ama önce bir yere uğramamız lazım.
More Sentences
|
11 |
General |
yere sermek |
down v.
|
|
I knocked him down.
Onu yere serdim.
More Sentences
|
12 |
General |
gitmemek (gidilmesi gereken bir toplantıya/yere) |
skip v.
|
|
My physics teacher doesn't care if I skip classes.
Derslere gitmezsem fizik öğretmenim umursamaz.
More Sentences
|
13 |
General |
bir yere koymak |
place v.
|
|
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
Hemen kullanmak istediğimi bildiğin halde tavuğu neden bu kadar zor bir yere koydun?
More Sentences
|
14 |
General |
yere inmek |
land v.
|
|
The eagle is about to land.
Kartal yere inmek üzere.
More Sentences
|
15 |
General |
gereksiz yere endişelenmek |
worry needlessly v.
|
|
Why worry needlessly?
Neden gereksiz yere endişe ediyorsun?
More Sentences
|
16 |
General |
gereksiz yere endişelenmek |
worry unnecessarily v.
|
|
Some parents worry unnecessarily about their children.
Bazı ebeveynler çocukları için gereksiz yere endişelenir.
More Sentences
|
17 |
General |
yere çakılmak |
crash v.
|
|
Did the plane crash?
Uçak yere çakıldı mı?
More Sentences
|
18 |
General |
(birinin yardımı sayesinde) bir yere gelmek |
get somewhere v.
|
|
When you have nothing, aim low; when you get somewhere, aim high.
Hiçbir şeyiniz yoksa, düşük hedefleyin; bir yere geldiğinizde, yüksek hedefleyin.
More Sentences
|
|
19 |
General |
yere yıkmak |
knock out v.
|
|
This medication could knock out a horse.
Bu ilaç bir atı yere yıkabilir.
More Sentences
|
20 |
General |
boş yere beklemek |
wait in vain v.
|
|
Tom waited in vain.
Tom boş yere bekledi.
More Sentences
|
Common Usage |
|
21 |
Common Usage |
yanlış yere koymak |
misplace v.
|
|
22 |
Common Usage |
almak (bir yere gelip/gidip birini) |
pick up v.
|
|
General |
|
23 |
General |
bırakılan izlerin birini belirli bir yere kadar götürmesi |
trace to n.
|
|
24 |
General |
yere yatay olarak uzanan bitki |
trailer n.
|
|
25 |
General |
uzun bir aradan sonra bir yere dönen (kimse) |
returnee n.
|
|
26 |
General |
hava (bir yere özgü manevi) |
tone n.
|
|
27 |
General |
yalan yere yemin |
false oath n.
|
|
28 |
General |
bir yerden başka bir yere taşıma veya götürme |
transfer n.
|
|
29 |
General |
havadaki su buharının yoğunlaşma sonunda sıvı veya katı durumda yere düşmesi |
precipitation n.
|
|
30 |
General |
bir yere adını veren kimse |
eponym n.
|
|
31 |
General |
başka bir yere yerleştirilen kimse/şey |
transplant n.
|
|
32 |
General |
yanlış yere sevketme |
miscarriage n.
|
|
33 |
General |
bomba yerleştiren kimse (bir yere) |
bomber n.
|
|
34 |
General |
bir yere gidişi ve oradan dönüşü kapsayan bilet |
return ticket n.
|
|
35 |
General |
bir yerden başka bir yere geçen |
transfer n.
|
|
36 |
General |
bir bölgenin coğrafi özelliklerinin bulunduğu yere göre tanımlanması |
geographical position n.
|
|
37 |
General |
çöp (yere atılan) |
litter n.
|
|
38 |
General |
düelloya davet için yere atılan eldiven |
gage n.
|
|
|
39 |
General |
çekilme (bir yere) |
seclusion n.
|
|
40 |
General |
tayin etme (bir yerden başka bir yere) |
transfer n.
|
|
41 |
General |
yere paralel ateşleme |
grazing fire n.
|
|
42 |
General |
yere iniş |
landing on the ground n.
|
|
43 |
General |
havanın belli bir yere doğru yer değiştirmesi |
current n.
|
|
44 |
General |
birçok yere üye olma meraklısı |
joiner n.
|
|
45 |
General |
belirli bir yere yerleştirme |
emplacing n.
|
|
46 |
General |
güney afrika'da durban kentinden kuzeyde tugela nehrinin döküldüğü yere kadar olan sahil şeridi |
dolphin coast n.
|
|
47 |
General |
düelloya davet için yere atılan eldiven |
gauntlet n.
|
|
48 |
General |
yalan yere yemin |
perjury n.
|
|
49 |
General |
güneşli bir yere seyahat etme arzusu |
sunlust n.
|
|
50 |
General |
yere kapanma |
prostration n.
|
|
51 |
General |
yere ulaşmadan buharlaşan yağmur veya kar |
virga n.
|
|
52 |
General |
bir yere sahip olma durumu |
whereness n.
|
|
53 |
General |
bomba atan (bir yere) |
bomber n.
|
|
54 |
General |
kocası geçici olarak bir yere gitmiş olan kadın |
grass widow n.
|
|
55 |
General |
yalan yere yemin eden |
perjurer n.
|
|
56 |
General |
korunmak için birine veya bir yere bırakılan eşya |
safety deposit n.
|
|
57 |
General |
ağaçlık veya kameriye gibi gölgeli bir yere koyma |
embowering n.
|
|
58 |
General |
bir yere alışma |
orientation n.
|
|
59 |
General |
ağız (korkunç bir yere açılan) |
maw n.
|
|
60 |
General |
müstahkem bir yere merdivenle çıkıp hücum etme |
escalading n.
|
|
61 |
General |
türbeye veya takdis olunmuş yere koyma |
enshrining n.
|
|
62 |
General |
bir yere çıkmaya veya bir yerden inmeye yarayan basamaklar dizisi |
ladder n.
|
|
63 |
General |
iskan edilen bir yere yerleşen kimse |
settler n.
|
|
64 |
General |
bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık |
road n.
|
|
65 |
General |
bir yerden başka bir yere geçirme |
transfer n.
|
|
66 |
General |
kapanma (bir yere) |
seclusion n.
|
|
67 |
General |
bulunduğu yere hiç uygun olmayan kimse |
a round peg in a square hole n.
|
|
68 |
General |
yere yatma |
prostration n.
|
|
69 |
General |
kısmen yere gömülü sera |
pit n.
|
|
70 |
General |
bir yere sıvı doldurmaya yarayan pompa |
syringe n.
|
|
71 |
General |
düelloya davet için yere atılan eldiven |
gantlet n.
|
|
72 |
General |
yere koyma |
emplacement n.
|
|
73 |
General |
yere serme |
prostration n.
|
|
74 |
General |
bir yere kalıcı olarak park edilen ve konut olarak kullanılan büyük karavan |
mobile home n.
|
|
75 |
General |
karısı geçici olarak bir yere gitmiş olan adam |
grass widower n.
|
|
76 |
General |
ayağını yere vurma |
stamp n.
|
|
77 |
General |
yeni yere yerleşen kimse |
settler n.
|
|
78 |
General |
bir yere asılmak için yazılmış yazı |
plate n.
|
|
|
79 |
General |
iskan edilen bir yere yerleştirilen kimse |
settler n.
|
|
80 |
General |
kutsal bir yere koyma |
shrining n.
|
|
81 |
General |
asıl yere ulaştıran izler |
trackway n.
|
|
82 |
General |
bir yerden başka bir yere giden |
transmigrator n.
|
|
83 |
General |
önemsiz yere tenkit eden |
niggler n.
|
|
84 |
General |
önemsiz yere tenkit |
niggle n.
|
|
85 |
General |
tedavi amacıyla ağır yaralı hastaların başka bir yere tahliye edilmesi |
medical evacuation n.
|
|
86 |
General |
tedavi amacıyla ağır yaralı hastaların başka bir yere tahliye edilmesi |
medevac n.
|
|
87 |
General |
belirli bir yere özgü hayvan |
endemic n.
|
|
88 |
General |
belirli bir yere özgü hastalık |
endemic n.
|
|
89 |
General |
(uçak) yere çakılma |
smash-up n.
|
|
90 |
General |
aynı yere geri dönme |
backtrack n.
|
|
91 |
General |
aktarma (bir yerden başka bir yere) |
transit n.
|
|
92 |
General |
yalan yere yemin etme |
perjure n.
|
|
93 |
General |
bir evin saçaklarından yere dökülen yağmur suları |
eaves-drip n.
|
|
94 |
General |
başka yere dikme (bitki) |
transplantation n.
|
|
95 |
General |
bir hayvan veya bitkinin yeni bir yere uyum sağlayarak orayı yurt edinmesi |
denizenship n.
|
|
96 |
General |
başka bir yere hareket etmeyi beklerken insanlar kısa süreyle otursun veya dinlensinler diye tasarlanmış yer |
lounge n.
|
|
97 |
General |
(bir yere) çekilme/kapanma; inzivaya çekilme |
reclusion n.
|
|
98 |
General |
sağlıklı/ayağı yere basan bir analiz |
a sound analysis n.
|
|
99 |
General |
ayakları yere basan |
straighthead n.
|
|
100 |
General |
isa'nın çarmıha gerildiği yere kadar yürüdüğü yol |
via dolorosa n.
|
|
101 |
General |
parmaklar dışa dönük vaziyette yere basma |
out-toeing n.
|
|
102 |
General |
yere bağlı balon |
captive balloon n.
|
|
103 |
General |
yere bağlı balon |
moored balloon n.
|
|
104 |
General |
yaşanılan yere hayranlık |
civic pride n.
|
|
105 |
General |
belli bir yere yoğunlaşma |
localization n.
|
|
106 |
General |
belli bir yere yoğunlaşma |
localisation n.
|
|
107 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
carpool n.
|
|
108 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
car-sharing n.
|
|
109 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
lift-sharing n.
|
|
110 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
carpooling n.
|
|
111 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
ride-sharing n.
|
|
112 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
covoiturage n.
|
|
113 |
General |
aynı yere giden kişilerin her ay birinin aracını ortaklaşa kullanarak hem trafik sıkışıklığını hem de yakıt vb gibi masrafları azaltması |
rideshare n.
|
|
114 |
General |
(uçak) yere çakılma |
smashup n.
|
|
115 |
General |
(uzun süredir kullanılmayan) hiçbir yere çıkmayan merdiven |
blank stairs n.
|
|
116 |
General |
yere çöp atma |
dropping litter n.
|
|
117 |
General |
başka yere kanalize etme |
rechanneling n.
|
|
118 |
General |
yere çöp atılması |
throwing litter n.
|
|
119 |
General |
yere çöp atma |
throwing litter n.
|
|
120 |
General |
yere has duygu |
sense of place n.
|
|
121 |
General |
bir yere ait olmama duygusu |
monachopsis n.
|
|
122 |
General |
bir yere ait olamama duygusu |
monachopsis n.
|
|
123 |
General |
çamurun başka bir yere taşınması için kullanılan büyük deniz aracı |
mud boat n.
|
|
124 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
scenic route n.
|
|
125 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
tourist road n.
|
|
126 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
tourist route n.
|
|
127 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
tourist drive n.
|
|
128 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
holiday route n.
|
|
129 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
theme route n.
|
|
130 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
scenic byway n.
|
|
131 |
General |
(turistik bir yere giden) muhteşem manzaralı yol |
scenic drive n.
|
|
132 |
General |
karda yere uzanıp kolları ve ayakları aşağı yukarı oynatarak meleğe benzer bir şekil oluşturma |
snow angel n.
|
|
133 |
General |
kavga etme veya önemsiz yere tartışma çıkarma eğiliminde olan kimse |
rabulism n.
|
|
134 |
General |
atın ön ayaklarını yerden kaldırırarak eşit biçimde kendine toplaması ve yere değmeden ileri doğru sıçraması |
courbette n.
|
|
135 |
General |
güreşte rakibi yere düşmeye zorlayan hamle |
takedown n.
|
|
136 |
General |
toprak gibi maddeleri bir yere sıkıştırmak için kullanılan uzun demir çubuk |
tamping iron n.
|
|
137 |
General |
bir yere bitişik yapı |
abutment n.
|
|
138 |
General |
tırmıkla bir yere yığılmış süprüntü |
rakeage n.
|
|
139 |
General |
bölgedeki iş ya da politikalardan kişisel çıkar elde etmek için bir yere yerleşen kimse |
carpetbagger n.
|
|
140 |
General |
araç paylaşarak bir yere giden kimse(ler) |
carpooler n.
|
|
141 |
General |
bir yere tek araba gidenlerin her biri |
carpooler n.
|
|
142 |
General |
araç paylaşarak bir yere giden kimse(ler) |
carshare n.
|
|
143 |
General |
bir yere tek araba gidenlerin her biri |
carshare n.
|
|
144 |
General |
yalan yere yemin |
oathbreaking n.
|
|
145 |
General |
bir yerden bir yere gönderme |
channelization n.
|
|
146 |
General |
bir yerden bir yere gönderme |
channelisation n.
|
|
147 |
General |
bir yere bağlı olunmayan heyecan verici hayat tarzı |
nomadism n.
|
|
148 |
General |
bir yere yeni gelen kimse |
newcome n.
|
|
149 |
General |
bir yere yeni varan kimse |
newcome n.
|
|
150 |
General |
bir yere yeni gelen veya varan şey |
newcome n.
|
|
151 |
General |
yasak olduğu halde yere çöp atma |
tipping n.
|
|
152 |
General |
boş yere koşuşturma |
to-ing and fro-ing n.
|
|
153 |
General |
biriyle bir yere seyahat eden kimse |
traveling companion n.
|
|
154 |
General |
bir yere sıkıştırılan (kumaş gibi) malzeme |
tuck–in n.
|
|
155 |
General |
yere doğru eğilme |
bending down n.
|
|
156 |
General |
yere eğilme |
bending down n.
|
|
157 |
General |
bir yere sahip olma durumu |
ubeity n.
|
|
158 |
General |
bir yere sahip olma |
ubication n.
|
|
159 |
General |
ayağı yere bastırarak yapılan bir işaret |
tramp n.
|
|
160 |
General |
itfaiye ve kanun uygulayıcı personel tarafından bir yere zorla girerken kullandıkları metal araç |
halligan bar n.
|
|
161 |
General |
itfaiye ve kanun uygulayıcı personel tarafından bir yere zorla girerken kullandıkları metal araç |
halligan tool n.
|
|
162 |
General |
itfaiye ve kanun uygulayıcı personel tarafından bir yere zorla girerken kullandıkları metal araç |
hooligan tool n.
|
|
163 |
General |
jetle popüler bir yerden başka bir popüler yere seyahat etme |
jet-setting n.
|
|
164 |
General |
kelimeleri gereksiz yere tekrar eden kimse |
battologist n.
|
|
165 |
General |
kelimeleri gereksiz yere tekrar etme |
battology n.
|
|
166 |
General |
bir şey veya yere ait kimse |
child n.
|
|
167 |
General |
(bir yere) gönülden bağlı kimse |
child n.
|
|
168 |
General |
yüzüstü yere düşme |
face-plant n.
|
|
169 |
General |
yere kazık atılarak oynanan eski bir güney afrika oyunu |
jukskei [south africa] n.
|
|
170 |
General |
yere yıkılma |
knockout n.
|
|
171 |
General |
hüküm giymiş kimsenin hücresinden idam edileceği yere kadar yürüdüğü mesafe |
last mile n.
|
|
172 |
General |
bir yerden bir yere dolaşma |
vagrancy n.
|
|
173 |
General |
dini veya turistik bir yere giden ziyaretçi |
visitant n.
|
|
174 |
General |
bir binicinin nedensiz yere düşmesi |
voluntary n.
|
|
175 |
General |
yalan yere yemin eden kimse |
mansworn n.
|
|
176 |
General |
yalan yere yemin etme |
mansworn n.
|
|
177 |
General |
bir yere yakın olma |
whereabout n.
|
|
178 |
General |
bir yere girişi engelleyen veya kapatan kale |
blockhouse [obsolete] n.
|
|
179 |
General |
bir yere takılabilen dekor |
hang-up n.
|
|
180 |
General |
(duvar, tavan gibi) bir yere tutturulabilen şey |
hang-up n.
|
|
181 |
General |
gereksiz yere veya kasti olarak verilen zarar veya uygulanan şiddet |
mayhem n.
|
|
182 |
General |
yere veya tahtanın üzerine çizilen çizgilerin kesişim noktalarına taş yerleştirerek oynanan, iki kişilik modası geçmiş bir oyun |
merils n.
|
|
183 |
General |
sonu bir yere varmayan koşturmaca |
merry-go-round n.
|
|
184 |
General |
iş bulmak için başka yere taşınan kimse |
migrant n.
|
|
185 |
General |
gereksiz yere endişelenen kimse |
worrit [dialect] n.
|
|
186 |
General |
hasadın son gününde her yere taşınan tanrıça ceres'in resmi |
harvest queen n.
|
|
187 |
General |
hızla gelişen bir yere yerleşen kimse |
boomer n.
|
|
188 |
General |
düğün konuklarının etrafında dans etmesi için yere konulan direk |
bridestake n.
|
|
189 |
General |
ayakların bufalo gibi yere sürtülmesini anımsatan bir step dansı |
buffalo n.
|
|
190 |
General |
eski uğrak yere dönüş |
homecoming n.
|
|
191 |
General |
yoldan geçen araba ile bir yere bırakılma |
hop n.
|
|
192 |
General |
bir yerden benzer başka yere giden kimse |
hopper n.
|
|
193 |
General |
(bir şeyi) yanlış yere koyan kimse |
mislayer n.
|
|
194 |
General |
yanlış yere koyma |
mislocation n.
|
|
195 |
General |
boş yere övünen kimse |
rhodomontader [obsolete] n.
|
|
196 |
General |
pusu sırasında yere uzanan kimse |
lier n.
|
|
197 |
General |
(bir yere) taşınma |
move-in n.
|
|
198 |
General |
bir yerden başka yere hareket edebilme |
locomobility n.
|
|
199 |
General |
bir yere sabitlenen şey |
lodger n.
|
|
200 |
General |
bir yere yerleştirilen şey |
lodger n.
|
|
201 |
General |
oyuncuların belirli bir işaretle yere atılan küçük nesneleri almaya çalıştıkları bir oyun |
muss [obsolete] n.
|
|
202 |
General |
bir yere dadanan tip |
hanger-on n.
|
|
203 |
General |
küçük bir yere kapatma |
claustration n.
|
|
204 |
General |
gereksiz yere üstü kapalı konuşma |
gibberish n.
|
|
205 |
General |
yere yakın duran şey |
groundling n.
|
|
206 |
General |
flamenko dansında topukları müziğin ritmine uygun şekilde yere vurma |
heelwork n.
|
|
207 |
General |
boş yere çiğneme |
mumbling n.
|
|
208 |
General |
atın ayağını yere vurması |
round trot n.
|
|
209 |
General |
(yeni bir yere) akın etme |
rush n.
|
|
210 |
General |
(yere veya zamana ait) atmosfer |
local color n.
|
|
211 |
General |
(yere veya zamana ait) atmosfer |
local colour n.
|
|
212 |
General |
boş yere böbürlenen züppe kimse |
coxcomb n.
|
|
213 |
General |
belirli bir yere, nesneye doğru sürme |
drive-by n.
|
|
214 |
General |
uçan aracı istenen şekle ya da yere sokan kimse |
driver n.
|
|
215 |
General |
tazılara koku izi bırakması için yere sürtülen nesne |
drag n.
|
|
216 |
General |
döllenmemiş olup yere düşen ham meyve |
drop n.
|
|
217 |
General |
yere düşmüş hastalıklı ham meyve |
drop n.
|
|
218 |
General |
yere düşmüş sağlıklı ve olgun meyve |
drop n.
|
|
219 |
General |
yere dikilen kazık |
paal [caribbean] n.
|
|
220 |
General |
(ayaklara) basıncı azaltmak için belirli bir yere sabitlenen yumuşak malzeme |
pad n.
|
|
221 |
General |
tarihi ya da manevi bir yere yapılan gezi |
pilgrimage n.
|
|
222 |
General |
durduk yere insanlara korku salan kimse |
fearmonger n.
|
|
223 |
General |
bir yere çarparak durma |
fetch-up n.
|
|
224 |
General |
bir yere özgü olan şey |
inhabitant n.
|
|
225 |
General |
yeni bir yere toplu halde giriş |
invasion n.
|
|
226 |
General |
(hayvan, bitki) koruma veya spor amaçlı bir yere doldurmak |
plant n.
|
|
227 |
General |
ayakları yere basan tavır |
saltiness n.
|
|
228 |
General |
bir yere girme ayrıcalığı |
sanctuary n.
|
|
229 |
General |
rulo kağıdın büküldüğü ve ek yeri yaptığı yere konan çıkıntılı işaretleyici |
flag n.
|
|
230 |
General |
bir eylemi gerçekleştirmek üzere belirlenen yere çağrılan insan grubu |
flash mob n.
|
|
231 |
General |
dövüş yemini olarak düşmanın alması için yere atılan eldiven, şapka gibi kişisel eşya |
gauge n.
|
|
232 |
General |
tırpanla veya orak makinesi ile biçilip bir yere yığılan tahıl |
gavel n.
|
|
233 |
General |
yabancı bir yere yapılan gezi |
peregrinity [obsolete] n.
|
|
234 |
General |
şiddetle yere düşen cismin çıkardığı güm sesi |
plonk n.
|
|
235 |
General |
tavşan tazı oyununda kovalanan oyuncuların kaçarken yere bıraktıkları kağıt parçaları |
scent n.
|
|
236 |
General |
seksek için yere çizilmiş çizgi |
scotch n.
|
|
237 |
General |
ayağını yere vuran kimse |
scuffer n.
|
|
238 |
General |
bir yere sabitlenen şey |
fossil n.
|
|
239 |
General |
her yere sıçrama |
smother n.
|
|
240 |
General |
yere düz düşen ok |
snake n.
|
|
241 |
General |
bazı üst yapıları desteklemek için yere çakılan büyük kazık |
spile n.
|
|
242 |
General |
(yumuşak ve ağır nesne) yere çakılma |
squash n.
|
|
243 |
General |
(gecikme anlamında) bir yere takılma |
stick n.
|
|
244 |
General |
her yere dağılmış şey |
strew n.
|
|
245 |
General |
her yere saçılmış malzemeler |
strewage n.
|
|
246 |
General |
ağır cismin yere düşme sesi |
thud n.
|
|
247 |
General |
sırtı yere getirilmek |
get the worst of v.
|
|
248 |
General |
bir şeyi bir yere sıkıştırmak |
shut something on v.
|
|
249 |
General |
verilmesi planlanmak (bir şeyin belirli bir şeye/yere) |
be ticketed for v.
|
|
250 |
General |
kurban etmek (haksız yere) |
victimize v.
|
|
251 |
General |
bir yere kapanmak |
shut oneself away in v.
|
|
252 |
General |
bir yere devamlı yaşamak amacıyla gelmek |
come to stay v.
|
|
253 |
General |
emin bir yere gizlemek |
stash v.
|
|
254 |
General |
bir şeyi (aşağı bir yere) koymak |
put something down v.
|
|
255 |
General |
fırlatmak (bir şeyi bir yere) |
aim at v.
|
|
256 |
General |
sürmek (yağlı kolayca dağılan veya yapışkan bir şeyi bir yere) |
smear with v.
|
|
257 |
General |
birini bir yere kapatmak |
shut someone up in v.
|
|
258 |
General |
hızla yere vurmak |
stamp v.
|
|
259 |
General |
yere inmek |
alight v.
|
|
260 |
General |
birini apar topar bir yere götürmek |
hustle someone off to v.
|
|
261 |
General |
hakim olmak (bir yere) |
command v.
|
|
262 |
General |
derinlemesine girmek (bir sıvı bir yere) |
soak into v.
|
|
263 |
General |
yalan yere yemin etmek |
commit perjury v.
|
|
264 |
General |
yere düşmek |
fall into place v.
|
|
265 |
General |
başka yere yerleşmek |
transmigrate v.
|
|
266 |
General |
yere sermek |
prostrate v.
|
|
267 |
General |
yere sermek |
lay low v.
|
|
268 |
General |
kapamak (bir yere kapamak) |
coop in v.
|
|
269 |
General |
bir yere almak |
permit in v.
|
|
270 |
General |
yere yıkmak |
prostrate v.
|
|
271 |
General |
bir yarışta daha avantajlı bir yere geçmeye çalışmak |
jockey for position v.
|
|
272 |
General |
birinin kalbinde özel bir yere sahip olmak |
have a special place in one's heart v.
|
|
273 |
General |
gizli bir yere saklamak |
cache v.
|
|
274 |
General |
yerleştirmek (bir kimseyi bir yere/birinin yanına) |
quarter v.
|
|
275 |
General |
üremesi için (bir yere) koymak |
stock v.
|
|
276 |
General |
bir yere sokmak |
permit in v.
|
|
277 |
General |
manevra yaparak belirli bir yere getirmek |
maneuver v.
|
|
278 |
General |
yere indirmek |
land v.
|
|
279 |
General |
tayin etmek (önemli bir yerden önemsiz bir yere/makama) |
shunt v.
|
|
280 |
General |
birini bir yere sızdırmak |
infiltrate someone into v.
|
|
281 |
General |
yükselmek (bir yer üzerinde/bir yere) |
soar v.
|
|
282 |
General |
bir yere sevimli bir hava vermek |
jolly a place up v.
|
|
283 |
General |
girmek (motorlu taşıt bir yere) |
pull in v.
|
|
284 |
General |
mallar bir yerden başka bir yere taşınmakta olmak |
be in transit v.
|
|
285 |
General |
bir şeyi bir yere çivilemek |
nail something to v.
|
|
286 |
General |
yaltaklanarak bir yere girmek |
wheedle one's way into v.
|
|
287 |
General |
bir şeyi bir yere sürmek |
rub something on v.
|
|
288 |
General |
çarpıp yere düşürmek |
run down v.
|
|
289 |
General |
birtakım hareketlerle birşeyi belirli bir yere getirmek |
maneuver v.
|
|
290 |
General |
insanlar bir yerden başka bir yere geçmekte olmak |
be in transit v.
|
|
291 |
General |
yerleştirmek (bir kimseyi bir yere/birinin yanına) |
quarter in v.
|
|
292 |
General |
birini kendine doğru çekerek yere düşürmek |
pull someone over v.
|
|
293 |
General |
bir yere rahatça girip çıkabilmek |
have the run of v.
|
|
294 |
General |
arabayı sürmek (bir yere) |
pull in v.
|
|
295 |
General |
başka yere götürmek |
remove v.
|
|
296 |
General |
gözden ırak bir yere çekilmek |
submerge v.
|
|
297 |
General |
başka yere dikmek |
transplant v.
|
|
298 |
General |
yere devirmek (ağaç vb) |
hack down v.
|
|
299 |
General |
birini apar topar bir yere sokmak |
hustle someone into v.
|
|
300 |
General |
bir yere sıkıca tutturmak |
secure v.
|
|
301 |
General |
yalan yere yemin etmek |
perjure oneself v.
|
|
302 |
General |
yere sermek |
lay flat v.
|
|
303 |
General |
bir şeyi belli etmeden (bir yere) koymak |
slide into v.
|
|
304 |
General |
bir yere kapanmak |
shut oneself up in v.
|
|
305 |
General |
yere indirmek |
ground v.
|
|
306 |
General |
kutsal bir yere koymak |
enshrine v.
|
|
307 |
General |
bir şeyi düzenli bir şekilde (bir yere) koymak |
stow away v.
|
|
308 |
General |
dikmek (gözü bir yere) |
fasten on v.
|
|
309 |
General |
bir şeyi yere koymak |
put something down v.
|
|
310 |
General |
doluşmak (bir yere) |
crowd v.
|
|
311 |
General |
götürmek (birini/bir şeyi başka bir yere) |
take away v.
|
|
312 |
General |
uygun bir yere yerleştirmek |
niche v.
|
|
313 |
General |
sırtını yere getirmek |
get the best of v.
|
|
314 |
General |
kayışla bağlamak (birşeyi) (bir yere) |
strap something to v.
|
|
315 |
General |
bir yere götürmek |
take something off v.
|
|
316 |
General |
bir şeyi bir çalıştırma kolu vb kullanarak bir yere kaldırmak |
wind up v.
|
|
317 |
General |
birini (rahat bir yere) oturtmak |
settle someone down in v.
|
|
318 |
General |
(bir yere) sokulmak/alınmak |
be let into v.
|
|
319 |
General |
kapıyı kilitleyerek birini bir yere hapsetmek |
lock someone in v.
|
|
320 |
General |
yerden yere vurmak |
badmouth v.
|
|
321 |
General |
tenha bir yere çekilmek |
sequester oneself v.
|
|
322 |
General |
çıkmak (motorlu taşıt bir yere) |
pull out v.
|
|
323 |
General |
yere yıkmak (birini) |
knock someone out v.
|
|
324 |
General |
bir şeyi gürültülü bir şekilde (bir yere) koyuvermek |
slap on v.
|
|
325 |
General |
yerden yere vurmak |
cut up v.
|
|
326 |
General |
bir şeyi birinin erişemeyeceği bir yere koymak |
place something out of someone 's reach v.
|
|
327 |
General |
bir yere doğru gidecek olmak |
be destined for v.
|
|
328 |
General |
oturtmak (bir şeyi bir yere) |
settle v.
|
|
329 |
General |
kapıyı kilitleyerek birinin bir yere girmesini engellemek |
lock someone out of v.
|
|
330 |
General |
bir yere baskın yapmak |
surprise v.
|
|
331 |
General |
topuğunu yere vurarak dansetmek |
heel v.
|
|
332 |
General |
sürmek (bir şeyi bir yere) |
smooth over v.
|
|
333 |
General |
yere düşmek (yağmur/kar şeklinde) |
precipitate v.
|
|
334 |
General |
bir şeyi bir yere koymak |
lay down v.
|
|
335 |
General |
yerden yere vurmak |
chastise v.
|
|
336 |
General |
vurup yere yıkmak |
floor v.
|
|
337 |
General |
yere sermek |
lay somebody out v.
|
|
338 |
General |
başka bir yere göndermek |
send away v.
|
|
339 |
General |
bir yere lop diye oturmak |
plump oneself down on v.
|
|
340 |
General |
bir şeyi bir yere koymak |
set something down v.
|
|
341 |
General |
bir yere oturuvermek |
plunk oneself down on v.
|
|
342 |
General |
çevirmek (bir ışığı bir yere) |
shine v.
|
|
343 |
General |
hırsızlık amacıyla bir yere girmek |
break in v.
|
|
344 |
General |
süzülmek (bir sıvı bir yere) |
soak into v.
|
|
345 |
General |
işi belirli bir yere vardırmamak |
stop short at v.
|
|
346 |
General |
yere sermek |
lay out v.
|
|
347 |
General |
bir şeyi bir yere akıtmak |
channel something into v.
|
|
348 |
General |
bir yere lop diye oturmak |
plop oneself down on v.
|
|
349 |
General |
ayaklarını hızla yere vurmak |
stamp v.
|
|
350 |
General |
bir yere ulaşmak |
arrive in v.
|
|
351 |
General |
birini yere yıkmak |
knock out (someone) v.
|
|
352 |
General |
yere yıkmak |
floor v.
|
|
353 |
General |
geçmek (başka yere) |
adjourn v.
|
|
354 |
General |
bir yere çekidüzen vermek |
smarten a place up v.
|
|
355 |
General |
boş yere harcamak |
squander v.
|
|
356 |
General |
bir şeyi bir yere sürtmek |
rub something against v.
|
|
357 |
General |
yanlış yere göndermek |
misdirect v.
|
|
358 |
General |
hırsızlık amacıyla bir yere girmek |
break into v.
|
|
359 |
General |
bir iş için bir yere gitmek |
run an errand v.
|
|
360 |
General |
bir el hareketiyle (bir yere) itmek veya çekmek |
sweep v.
|
|
361 |
General |
yere sermek |
grass v.
|
|
362 |
General |
bir şeyi bir yere doğru uzatmak |
poke something at v.
|
|
363 |
General |
yere sermek |
fell v.
|
|
364 |
General |
yanlış yere koymak |
mislay v.
|
|
365 |
General |
yerden yere vurmak |
slam v.
|
|
366 |
General |
uygun bir aday olduğu söylenmek (belirli bir yere) |
be ticketed for v.
|
|
367 |
General |
aday gösterilmesi planlanmak (birinin belirli bir yere) |
be ticketed for v.
|
|
368 |
General |
bir şeyi düzenli bir şekilde (bir yere) koymak |
stow in v.
|
|
369 |
General |
bastığı yere dikkat etmek |
watch one's step v.
|
|
370 |
General |
götürmek (bir yerden başka bir yere) |
transport v.
|
|
371 |
General |
yere sermek |
beat down v.
|
|
372 |
General |
yere inmek |
touch down v.
|
|
373 |
General |
bir el hareketiyle bir yere çekmek |
sweep v.
|
|
374 |
General |
sırtı yere gelmek |
be overcome v.
|
|
375 |
General |
bir şeyi çivi veya raptiyeyle bir yere asmak |
tack something on v.
|
|
376 |
General |
yerden yere çarpmak |
slate v.
|
|
377 |
General |
yere yıkmak |
fell v.
|
|
378 |
General |
yere serilmek |
lick the dust v.
|
|
379 |
General |
yere yatırmak |
prostrate v.
|
|
380 |
General |
iskan etmek (insanları boş bir yere) |
settle v.
|
|
381 |
General |
sık sık gitmek (bir yere) |
frequent v.
|
|
382 |
General |
meşgul olmak (belirli bir yere ait işlerle) |
tend v.
|
|
383 |
General |
birini yere yıkmak |
strike someone down v.
|
|
384 |
General |
yere mıhlamak |
transfix v.
|
|
385 |
General |
yere sermek |
kayo v.
|
|
386 |
General |
giderek varmak (bir yere) |
work up to v.
|
|
387 |
General |
sığışmak (bir yere) |
squeeze in v.
|
|
388 |
General |
bir yere doğru ilerlemek |
head for v.
|
|
389 |
General |
oturmak veya bir yere yaslanarak durmak |
slouch v.
|
|
390 |
General |
fırlayıp bir yere doğru koşmak |
make a bolt for v.
|
|
391 |
General |
geçirmek (bir yerden başka bir yere) |
shift v.
|
|
392 |
General |
sırtını yere getirmek |
overcome v.
|
|
393 |
General |
yalan yere yemin etmek |
forswear oneself v.
|
|
394 |
General |
güvenli bir yere gizlemek |
stash v.
|
|
395 |
General |
yerleştirmek (insanları bir yere) |
settle v.
|
|
396 |
General |
birini kendine doğru çekerek yere yıkmak |
pull someone over v.
|
|
397 |
General |
bir yere götürmek |
take someone off v.
|
|
398 |
General |
sürmek (bir şeyi bir yere) |
smear v.
|
|
399 |
General |
cop ile yere sermek |
sap v.
|
|
400 |
General |
küt diye (bir yere) vurmak |
smack down on v.
|
|
401 |
General |
hakim olmak (bir yere) |
dominate v.
|
|
402 |
General |
yalan yere yemin ettirmek |
perjure v.
|
|
403 |
General |
yere koymak (birini) |
put someone down v.
|
|
404 |
General |
birini daha aşağı bir yere koymak |
put someone down v.
|
|
405 |
General |
başka yere taşınmak üzere pılıyı pırtıyı toplayıp gitmek |
pull up stakes v.
|
|
406 |
General |
sırtını yere getirmek |
get the better of v.
|
|
407 |
General |
bir yerden çıkararak başka bir yere dikmek (bitkiyi) |
transplant v.
|
|
408 |
General |
bir yerden çıkarılıp başka bir yere dikilmeye elverişli olmak (bitki) |
transplant v.
|
|
409 |
General |
yere atmak (güreşçi/at) |
throw v.
|
|
410 |
General |
insanları bir yere yerleştirmek |
peoples v.
|
|
411 |
General |
yerleştirmek (bir kimseyi bir yere/birinin yanına) |
quarter with v.
|
|
412 |
General |
yanlış yere götürülmek |
miscarry v.
|
|
413 |
General |
gereksiz yere telaşlanmak |
fuss v.
|
|
414 |
General |
yere inmek |
sit down v.
|
|
415 |
General |
yumrukla yere devirmek |
knock down v.
|
|
416 |
General |
uygun düşmek (bir yere/çevreye/gruba vb'ne) |
fit in v.
|
|
417 |
General |
canlılık vermek (bir yere) |
brighten v.
|
|
418 |
General |
bir yere girerken deftere imza atmak |
sign in v.
|
|
419 |
General |
forum gibi bir yere iş olsun diye entry girmek |
blogorrhea v.
|
|
420 |
General |
birini yere yıkmak |
bowl someone over v.
|
|
421 |
General |
kendini bir yere atmak |
throw oneself v.
|
|
422 |
General |
bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmelerle uğramak |
drift v.
|
|
423 |
General |
işi belirli bir yere vardırmamak |
stop short of v.
|
|
424 |
General |
kendini boş yere harap etmek |
ruin oneself in vain v.
|
|
425 |
General |
birini pat diye (bir yere) oturtuvermek |
plump someone into v.
|
|
426 |
General |
iyi bir yere saklamak |
stash v.
|
|
427 |
General |
sıkışmak (dar bir yere) |
squash into v.
|
|
428 |
General |
birini bir yere indirmek |
set someone down v.
|
|
429 |
General |
hayatında özel bir yere sahip olmak |
have a special place in one's life v.
|
|
430 |
General |
bir şeyi bir yere sıkıştırmak |
shut something in v.
|
|
431 |
General |
birini yere devirmek |
bowl someone over v.
|
|
432 |
General |
küçük bir yere kapamak |
cabin v.
|
|
433 |
General |
bir el hareketiyle bir yere itmek |
sweep v.
|
|
434 |
General |
bir şeyi bir yere sokmak |
shove something into v.
|
|
435 |
General |
yere sermek |
ground v.
|
|
436 |
General |
projeksiyon makinesiyle bir şeyi bir yere yansıtmak |
project something onto v.
|
|
437 |
General |
bir şeye tutunarak bir yere sıçramak |
swing v.
|
|
438 |
General |
benimsemek (haksız yere) |
arrogate v.
|
|
439 |
General |
uğramak (gemi bir yere) |
touch at v.
|
|
440 |
General |
bir şeyi bir çivi veya raptiyeyle bir yere tutuşturmak |
tack on v.
|
|
441 |
General |
kadar yayılmak (bir yere) |
spill over into v.
|
|
442 |
General |
bir amaç için bir yere gitmek |
go to see v.
|
|
443 |
General |
yere çöp atmak |
litter v.
|
|
444 |
General |
yere düşmüşken ayağa kalkmak |
pick oneself up v.
|
|
445 |
General |
birşeyi başka bir yere temelli götürmek |
transplant v.
|
|
446 |
General |
fenalık geçirerek yere düşmek |
fall down in a fit v.
|
|
447 |
General |
yere sermek |
lay somebody low v.
|
|
448 |
General |
güvenli bir yere kaçmak (kurşunlardan) |
run for cover v.
|
|
449 |
General |
uygun yere koymak |
niche v.
|
|
450 |
General |
kutsal bir yere koymak |
inshrine v.
|
|
451 |
General |
bir yere yetişmek |
get to (a place) in time v.
|
|
452 |
General |
yere göğe sığdıramamak |
praise somebody to the skies v.
|
|
453 |
General |
kuruması amacıyla asma yapraklarını yere sermek |
provine v.
|
|
454 |
General |
çekmece veya gardırop kullanmak yerine giysileri yere koymak |
floordrobe v.
|
|
455 |
General |
gereksiz yere endişelenmek |
worry unduly v.
|
|
456 |
General |
yere yatırmak |
blow down v.
|
|
457 |
General |
merkezden birkaç yere yetki dağıtmak |
decentralize v.
|
|
458 |
General |
sevinçten ayakları yere değmemek |
walk on air v.
|
|
459 |
General |
gereksiz yere uzamak |
drag out v.
|
|
460 |
General |
birini yerden yere vurmak |
lower the boom on someone v.
|
|
461 |
General |
yere sermek |
wipe the floor with v.
|
|
462 |
General |
yere sermek |
knock galley-west v.
|
|
463 |
General |
yere devirmek |
get down v.
|
|
464 |
General |
(bir yere) ulaştırmak |
get somewhere v.
|
|
465 |
General |
belirli bir yere gelmek |
get there v.
|
|
466 |
General |
belirli bir yere ulaşmak |
get there v.
|
|
467 |
General |
yere yıkmak |
get down v.
|
|
468 |
General |
dalgın dalgın bir yere bakmak |
gaze at v.
|
|
469 |
General |
ayakları yere basarak konuşmak |
get down to brass tacks v.
|
|
470 |
General |
(belirli bir yere) seçilmek |
get into v.
|
|
471 |
General |
bir yere varamamak |
get nowhere v.
|
|
472 |
General |
başladığı yere dönmek |
get back v.
|
|
473 |
General |
(gizli bir yere vb) erişmek |
get access v.
|
|
474 |
General |
konakladığı yere ulaşmak |
get home v.
|
|
475 |
General |
su yüzünde yüzerek bir yere gitmesini sağlamak |
float v.
|
|
476 |
General |
bir yerden alıp başka yere koymak |
shuffle v.
|
|
477 |
General |
yavaş yavaş bir yere girmek |
work one's way into v.
|
|
478 |
General |
koymak (bir başka yere) |
transpose to v.
|
|
479 |
General |
aktarmak (bir başka yere) |
transpose to v.
|
|
480 |
General |
vurup yere sermek |
knock down v.
|
|
481 |
General |
belirli bir yere sınırlamak |
localize v.
|
|
482 |
General |
yere koymak |
put down v.
|
|
483 |
General |
bir yere bağlanmış palaman çekerek yürütmek |
warp v.
|
|
484 |
General |
yere konmak |
land on v.
|
|
485 |
General |
bir yere gelmek |
obtain a footing v.
|
|
486 |
General |
bir yere gelmek |
gain a footing v.
|
|
487 |
General |
kafasını belli bir yere vermek |
keep one's mind on v.
|
|
488 |
General |
ayağını bir yere çarpmak |
stub v.
|
|
489 |
General |
yere inmek |
land on v.
|
|
490 |
General |
başka bir yere dikmek (bitki) |
transplant v.
|
|
491 |
General |
(uçak) yere inmek |
touch down v.
|
|
492 |
General |
(bir yere) ulaşmak |
arrive at v.
|
|
493 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
occupy an important place v.
|
|
494 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
have an important position v.
|
|
495 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
have an important place v.
|
|
496 |
General |
önemli bir yere sahip olmak |
occupy an important position v.
|
|
497 |
General |
ait olduğu yere geri bırakmak |
replace v.
|
|
498 |
General |
ait olduğu yere geri bırakmak |
put something back where it belongs v.
|
|
499 |
General |
aldığı yere geri koymak |
put something back where it belongs v.
|
|
500 |
General |
aldığı yere geri koymak |
replace v.
|
|