|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
kısa fakat önemli bir haber |
flash n.
|
|
2 |
General |
vaktiyle işe yarayan fakat şimdi dert olan bir şey |
white elephant n.
|
|
3 |
General |
güzel fakat değersiz şey |
bauble n.
|
|
4 |
General |
belki doğru olmayan fakat elverişli bir çareye başvurma |
expedience n.
|
|
|
5 |
General |
belki doğru olmayan fakat elverişli bir çare |
expedient n.
|
|
6 |
General |
iyi niyetli fakat başarısız toplumsal reformcu |
dogooder n.
|
|
7 |
General |
gösterişli fakat kullanışsız şey |
bauble n.
|
|
8 |
General |
resmen kabul edilmemiş fakat fiilen olmuş bir şey |
virtual n.
|
|
9 |
General |
gösterişli fakat kullanışsız |
bauble n.
|
|
10 |
General |
güzel fakat değersiz nesne |
bauble n.
|
|
11 |
General |
güzel fakat aptal kadın |
doll n.
|
|
12 |
General |
iyi niyetli fakat başarısız toplumsal reformcu |
do-gooder n.
|
|
13 |
General |
hakkında az bilinen fakat beklenmedik bir şekilde başarılı olan ya da olma ihtimali bulunan siyasi lider |
dark horse n.
|
|
14 |
General |
amatör olarak sınıflandırılan fakat profesyonel sporcular gibi davranan ya da spordan para kazanan sporcu |
shamateur n.
|
|
15 |
General |
laf arasında söylenen fakat duyan kişi üzerinde beklenmeyen etki yapan bir söz |
chance remark n.
|
|
16 |
General |
iyi niyetli fakat hakaret içeren söylem |
microaggression n.
|
|
17 |
General |
katolik okullarında görev yapan, inançlı fakat rahibeler gibi dini kurumlara ve evlenmeme kuralı gibi kurallara bağlı olmayan kiliseye mensup öğretmen |
lay teacher n.
|
|
18 |
General |
bir hizmetin istendiği fakat henüz onaylanmadığı durum |
request n.
|
|
19 |
General |
direktuvar sistemini yok etmek ve komünist düzeni kurmak için komplo düzenleyen fakat başarısız olan fransız politik provokatör |
babeuf n.
|
|
20 |
General |
gösterişli fakat içeriği zayıf makale |
toy n.
|
|
21 |
General |
güzel fakat değersiz şey |
trinkum n.
|
|
22 |
General |
önemsiz fakat çekici olan şey |
embroidery n.
|
|
23 |
General |
uzun fakat anlamsız konuşma |
macrology n.
|
|
24 |
General |
şiddetli fakat geçici sevda |
mash n.
|
|
|
25 |
General |
(malezya'da) modern ilaçların yanında geleneksel otların da satıldığı fakat reçete edilmiş ilaçların tedarik edilemediği çin menşeli eczane |
medicine shop n.
|
|
26 |
General |
kısa fakat tanımlanmamış zaman dilimi |
minute n.
|
|
27 |
General |
belirsiz fakat çok yüksek miktar |
hundred n.
|
|
28 |
General |
sözde verilen fakat samimi olmayan paye |
mouth honor n.
|
|
29 |
General |
kısa süreli fakat kapsamlı çalışma |
once-over n.
|
|
30 |
General |
(abd'nin bazı güney eyaletlerinde) içki satılan fakat müessese dahilinde tüketilemeyen dükkan |
dispensary n.
|
|
31 |
General |
(abd'nin bazı güney eyaletlerinde) içki satılan fakat müessese dahilinde tüketilemeyen dükkan işletmecisi |
dispenser n.
|
|
32 |
General |
onaylanmış tedarik hedefini ve ekonomik maksatla alıkonma stokunu aşan fakat bazı acil durumlarda kullanılmak üzere elde tutulan malzemeler |
contingency retention stock n.
|
|
33 |
General |
hacimli fakat hafif kağıt |
feather weight n.
|
|
34 |
General |
tank gibi (ağır fakat hızlı) hareket etmek |
tank v.
|
|
35 |
General |
öfke dolu fakat sessiz |
sullen adj.
|
|
36 |
General |
hoş fakat aldatıcı |
smooth adj.
|
|
37 |
General |
hoş fakat aldatıcı |
suave adj.
|
|
38 |
General |
daha önce başka birinin sahip olduğu fakat halen iyi durumda olan ürün |
nearly-new adj.
|
|
39 |
General |
(cinsel ilişkide) kısa fakat tutkulu |
zipless adj.
|
|
40 |
General |
bir olay veya durumun dolaylı fakat kaçınılmaz sonucu olan |
knock-on adj.
|
|
41 |
General |
düşük fakat stabil büyüme hızına sahip |
mature adj.
|
|
42 |
General |
cesur fakat umutsuz |
heroic adj.
|
|
43 |
General |
sesler çıkarabilen fakat konuşamayan |
deaf without speech adj.
|
|
44 |
General |
gösterişli fakat sahte |
flash adj.
|
|
45 |
General |
dolaylı fakat kaçınılmaz netice olan |
flow-on [australia/new zealand] adj.
|
|
46 |
General |
hissedilen fakat kuru termometrede görünmeyen |
sensile adj.
|
|
47 |
General |
hafif fakat cezbedici bir ışıltısı olan |
shimmering adj.
|
|
48 |
General |
hoş fakat aldatıcı |
soapy adj.
|
|
49 |
General |
(pisagor felsefesine göre) gök cisimlerinin çıkardığı fakat insanların işitemediği müzik seslerine ait veya ilişkili |
sphery adj.
|
|
50 |
General |
pisagor felsefesine göre gök cisimlerinin çıkardığı fakat insanların işitemediği müzik seslerini andıran |
sphery adj.
|
|
51 |
General |
fakat aynı zamanda |
but at the same time adv.
|
|
52 |
General |
yeniden fakat değişik bir şekilde |
anew adv.
|
|
53 |
General |
fakat öte yandan |
but then adv.
|
|
54 |
General |
fakat zaten |
but then adv.
|
|
55 |
General |
fakat öte taraftan |
but then adv.
|
|
56 |
General |
ve fakat |
not but what conj.
|
|
Phrasals |
|
57 |
Phrasals |
(bilgisayar programcılığında) bir koddan bir unsuru çıkarıp yerine zararsız fakat gereksiz bir bilgi koymak |
dummy out v.
|
|
Phrases |
|
58 |
Phrases |
kısa fakat kapsamlı özet |
tour d'horizon [french] n.
|
|
59 |
Phrases |
doğru olabilir fakat |
it may be right, but expr.
|
|
60 |
Phrases |
doğru olabilir fakat |
it might be right, but expr.
|
|
61 |
Phrases |
denizi öv, fakat sahilde kal |
danger is next neighbor to security expr.
|
|
62 |
Phrases |
fakat iyi tarafından bakarsak |
but on the bright side expr.
|
|
63 |
Phrases |
fakat artık öyle değil |
but not any longer expr.
|
|
64 |
Phrases |
kısmen doğru fakat |
that is partly true but expr.
|
|
|
65 |
Phrases |
o benim hayallerime güler fakat ben onun gülüşünü hayal ederim |
she laughs at my dreams, but I dream about her laughter expr.
|
|
66 |
Phrases |
bir şey yapmak bana düşmez, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
67 |
Phrases |
bir şey yapmak bana uygun değil, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
68 |
Phrases |
bir şey yapmak benim işim değil, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
69 |
Phrases |
bir şey yapmak bana göre değil, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
70 |
Phrases |
bir şey yapmak benim üstüme vazife değil, fakat … |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
Colloquial |
|
71 |
Colloquial |
apandisin aralıklı ağrıya sebep olduğu fakat henüz iltihaplanmadığı durum |
grumbling appendix n.
|
|
72 |
Colloquial |
iyi niyetli fakat maksadını aşan |
well intended but excessive adj.
|
|
73 |
Colloquial |
çekici fakat değişik |
weird and wonderful adj.
|
|
74 |
Colloquial |
fakat eğer |
but if expr.
|
|
75 |
Colloquial |
fakat yine de |
but still expr.
|
|
76 |
Colloquial |
hiç kimse mükemmel değildir, fakat ben öyleyim |
nobody is perfect but I am expr.
|
|
77 |
Colloquial |
fakat ağlayamadı |
but he couldn't cry expr.
|
|
78 |
Colloquial |
fakat sonradan (anladım ki) |
only to (do something) expr.
|
|
79 |
Colloquial |
(fakat) gel gör ki |
(but) still and all expr.
|
|
80 |
Colloquial |
(fakat) buna rağmen |
(but) still and all expr.
|
|
81 |
Colloquial |
(fakat) ne var ki |
(but) still and all expr.
|
|
82 |
Colloquial |
1994-2011 arasında abd'de yürürlükte olan ve eşcinsellerin orduda görev almalarını yasaklayan fakat cinsel yönelimini gizli tutanlara karşı da ayrımcılığı önleyen bir kanun |
don't ask, don't tell, don't harass, don't pursue expr.
|
|
83 |
Colloquial |
fakat eğer |
but and if expr.
|
|
Idioms |
|
84 |
Idioms |
kadının sahip olduğu fakat o yaşadığı sürece kocası tarafından idare edilen mal mülk |
apron-string hold n.
|
|
85 |
Idioms |
kadının sahip olduğu fakat o yaşadığı sürece kocası tarafından idare edilen mal mülk |
apron-string tenure n.
|
|
86 |
Idioms |
izlenen fakat durdurulamayan felaket |
slow motion train wreck n.
|
|
87 |
Idioms |
memnun olunmayan/hoşlanılmayan fakat finansal getirisi iyi olduğu için vazgeçilmek istenmeyen durum |
golden handcuffs n.
|
|
88 |
Idioms |
her işi beceren fakat hiçbirinde uzman olmayan kadın |
a jill of all trades is a master of none n.
|
|
89 |
Idioms |
devlet başkanının resmi olmayan fakat çok etkili olduğu düşünülen danışman grubu |
kitchen cabinet n.
|
|
90 |
Idioms |
anneler için esnek saatler gibi faydaları olan fakat onlara yükselmek için çok az olanak tanıyan bir çalışma planı |
mommy track n.
|
|
91 |
Idioms |
çalışan anneler için çizilmiş esnek saatler gibi faydaları olan fakat onlara yükselmek için çok az olanak tanıyan bir kariyer planı |
mommy track n.
|
|
92 |
Idioms |
tıbbi bir özelliği olmayan fakat öyleymiş gibi verilen hap |
sugar pill n.
|
|
93 |
Idioms |
artık çalışmayan fakat meslekte bilgisine/deneyimine başvurulan kimse |
elder statesman n.
|
|
94 |
Idioms |
eski fakat hala değerini koruyan şey |
an oldie but (a) goodie n.
|
|
95 |
Idioms |
yaşlı fakat cana yakın, güvenilir, yardımsever kimse |
an oldie but (a) goodie n.
|
|
96 |
Idioms |
eski fakat hala değerini koruyan şey |
oldie but goodie n.
|
|
97 |
Idioms |
yaşlı fakat cana yakın, güvenilir, yardımsever kimse |
oldie but goodie n.
|
|
98 |
Idioms |
protestanlık öğretilerini yerine getiren fakat giderek daha politikleştirilmesi ve daha fazla muhafazakarlıkla ilişkilendirilmesi sebebiyle protestan olarak anılmaktan kaçınan kimse |
exvangelical n.
|
|
99 |
Idioms |
istenmeyen fakat yararlı tarafları da olan durum |
horse and rabbit stew n.
|
|
100 |
Idioms |
genel olarak kötü fakat bazı iyi tarafları da olan durum |
horse and rabbit stew n.
|
|
101 |
Idioms |
insan yaşamını ileri götüreceği düşünülen fakat genellikle yeni problemlere yol açan değişen/yeni dünya/toplum düzeni |
a brave new world n.
|
|
102 |
Idioms |
ideal fakat uygulanabilir/gerçekleştirilebilir olmayan tavsiye |
a counsel of perfection n.
|
|
103 |
Idioms |
kısa fakat yoğun bir deneyim |
short, sharp shock n.
|
|
104 |
Idioms |
çok para harcanan fakat bir işe yaramayan şey, bina, proje |
a white elephant n.
|
|
105 |
Idioms |
elinden her iş gelen fakat hiç birinde uzman olamayan kimse |
jack of all trades, master of none n.
|
|
106 |
Idioms |
memnun olunmayan/hoşlanılmayan fakat finansal getirisi iyi olduğu için vazgeçilmek istenmeyen durum |
velvet handcuffs n.
|
|
107 |
Idioms |
ateşi harsız fakat canlı tutmak için kömür veya közleri külle kaplamak |
bank a fire v.
|
|
108 |
Idioms |
hala ayakta fakat işe yaramaz olmak |
be dead on (one's) feet v.
|
|
109 |
Idioms |
birbirinden farklı fakat birbirini tamamlayan parçaları (kıyafet, eşya) seçip bir araya getirerek uyumlu/düzenli bir takım oluşturmak |
mix and match v.
|
|
110 |
Idioms |
farklı görünen fakat aslında birbiriyle ilişkili iki şey olmak |
be different sides of the same coin v.
|
|
111 |
Idioms |
kısa fakat yeterli olmak |
be short and sweet v.
|
|
112 |
Idioms |
benzer fakat o kadar iyi değil |
a poor relation (of) adj.
|
|
113 |
Idioms |
benzer fakat daha az popüler/iyi |
a poor relation (of) adj.
|
|
114 |
Idioms |
geçmişte iyi şeylerin yaşandığını fakat gelecekte çok daha da iyi şeylerin yaşanacağını belirten ifade |
the best is yet to be expr.
|
|
115 |
Idioms |
geçmişte iyi şeylerin yaşandığını fakat gelecekte çok daha da iyi şeylerin yaşanacağını belirten ifade |
the best is yet to come expr.
|
|
116 |
Idioms |
elinden her iş gelen fakat hiç birinde uzman olamayan kimse |
jack of all trades but master of none expr.
|
|
117 |
Idioms |
elinden her iş gelen fakat hiç birinde uzman olamayan kimse |
jack of all trades is a master of none expr.
|
|
118 |
Idioms |
sonuncu, fakat bir o kadar da önemli |
last but not least expr.
|
|
119 |
Idioms |
son fakat aynı derecede önemli |
last but not least expr.
|
|
120 |
Idioms |
ucuz fakat sevimli/hoş |
cheap and cheerful expr.
|
|
121 |
Idioms |
iyi hoş fakat yeterli değil |
all well and good expr.
|
|
122 |
Idioms |
(biri) başkalarına hakaretini/öfkesini/eleştirilerini kusar, fakat aynısı kendine yapılınca kaldıramaz |
(one) can dish it out, but (one) can't take it expr.
|
|
123 |
Idioms |
(biri) karşısındakine her şeyi söyler, fakat kendine gelince kaldıramaz |
(one) can dish it out, but (one) can't take it expr.
|
|
124 |
Idioms |
(biri) karşısındakine her türlü hakareti/eleştiriyi yapar, fakat kendisine yapılınca hoşuna gitmez |
(one) can dish it out, but (one) can't take it expr.
|
|
125 |
Idioms |
kısa fakat yeterli |
short but sweet expr.
|
|
126 |
Idioms |
silik (fakat gerekli) |
under erasure expr.
|
|
Speaking |
|
127 |
Speaking |
çok isterdim fakat yapamam |
I would love to but I can't expr.
|
|
128 |
Speaking |
fakat hepsi bu kadar değil |
but that's not all expr.
|
|
129 |
Speaking |
gelmeyi çok isterdim, fakat |
I would really like to come, but expr.
|
|
130 |
Speaking |
olması ihtimal dahilinde fakat beklenmiyor |
possible, but not likely expr.
|
|
Trade/Economic |
|
131 |
Trade/Economic |
aralarındaki gümrükleri kaldıran fakat dışa karşı ortak tarifeyi öngörmeyen bir iktisadi birleşme hareketi |
european free trade association n.
|
|
132 |
Trade/Economic |
ana parası aynen korunan fakat faizi kullanılan fon |
endowment fund n.
|
|
133 |
Trade/Economic |
az sayıda mal çeşidi bulunduran fakat düşük fiyatlara önem veren bir tür perakende satış kuruluşu |
category killer store n.
|
|
134 |
Trade/Economic |
bir şirket tarafından tamamı ödenmiş gibi çıkarılan fakat aslında tamamen ödenmemiş olan hisse senedi |
watered stock n.
|
|
135 |
Trade/Economic |
fakat faizi kullanılan fon |
endowment fund n.
|
|
136 |
Trade/Economic |
halka açık olmayan fakat şirket sırlarına ulaşabilen personelin o şirket hakkında bildikleri bilgiler |
insider information n.
|
|
137 |
Trade/Economic |
istikrarlı fakat ayarlanabilir döviz kuru |
stable but adjustable exchange rate n.
|
|
138 |
Trade/Economic |
istekli bir alıcı ile ilgisiz fakat istekli bir satıcının serbest bir biçimde alım satım işlemi konusunda anlaşmaya varabilecekleri fiyat |
arm's-length price n.
|
|
139 |
Trade/Economic |
oy hakkı olmayan fakat kardan fazla pay alan hisse |
preferred stock n.
|
|
140 |
Trade/Economic |
özel mülkiyete dayalı fakat kamu sektörünün temel rol oynadığı bir ekonomik sistem |
advanced capitalism n.
|
|
141 |
Trade/Economic |
tahakkuk etmiş fakat ödenmemiş borç |
accrued liability n.
|
|
142 |
Trade/Economic |
yazılı fakat noterden onaylı olmayan sözleşme |
simple contract n.
|
|
143 |
Trade/Economic |
fon tahsis edilen fakat acil durum operasyonu nedeniyle yükümlü olunmayacak maliyetler |
offset costs n.
|
|
144 |
Trade/Economic |
tahakkuk etmiş fakat ödenmemiş olan |
withholding adj.
|
|
145 |
Trade/Economic |
bedelsizdir fakat değer gümrük içindir |
free of charge, value for custom purposes only expr.
|
|
Law |
|
146 |
Law |
bir işlemde adı geçen fakat başka bir gizli şahıs veya kurum adına hareket eden paravan kişi |
nominee n.
|
|
147 |
Law |
bir ilanın dizilmesi fakat ikinci bir emre kadar yayınlanmaması konusunda gazete veya dergi yönetimine verilen talimat |
wait-order n.
|
|
148 |
Law |
ciddi şekilde yaralanma veya ölüme sebep olan fakat ihmal, haksız amaç veya yasadışı fiil içermeyen kaza |
misadventure n.
|
|
149 |
Law |
bir işlemde adı geçen fakat başka bir gizli şahıs veya kurum adına hareket eden |
nominee adj.
|
|
Politics |
|
150 |
Politics |
seçimde yer alan fakat iktidarda olmayan aday veya parti |
nonincumbent n.
|
|
151 |
Politics |
abd'de yeni dönem tekrar seçilmemiş fakat kısa bir süre daha çalışan senato veya kongre üyesi |
lame duck n.
|
|
Insurance |
|
152 |
Insurance |
vuku bulan ve fakat sigortacı veya reasüröre ihbar edilmemiş olan hasarlar |
incurred but not reported losses n.
|
|
Technical |
|
153 |
Technical |
buhar kazanlarının yapımında kullanılan, çelik levhadan ince fakat sac ya da soba borusundan kalın olan sac levha |
tank iron n.
|
|
154 |
Technical |
oluklu matkap ucuna benzeyen fakat bir tarafı kesici olan matkap ucu |
nose bit n.
|
|
155 |
Technical |
belini aralıklarla kesilen fakat daima aynı yönde akan bir elektrik akımı |
intermittent current n.
|
|
156 |
Technical |
çarkın bir yöne dönmesine izin veren fakat geri hareketini engelleyen mekanizma |
ratchet n.
|
|
157 |
Technical |
herhangi bir kaynaktan yayılan fakat henüz çarpışmamış olan nötronlar |
virgin neutrons n.
|
|
158 |
Technical |
markov zincirine benzeyen fakat durumların sürekli olmadığı stokastik bir süreç |
markoff process n.
|
|
159 |
Technical |
aynı sinyalin iki ayrı kaynaktan küçük fakat değişken gecikmelerle verilmesi sonucu oluşturulan ses efekti |
flanging n.
|
|
160 |
Technical |
tekerleklere monte edilmemiş fakat buhar kazanına eklenmiş buhar makinesi |
semiportable steam engine n.
|
|
Computer |
|
161 |
Computer |
dosyaların sabit diskten daha yavaş fakat ucuz bir depolama ortamına otomatik aktarılması |
hsm (hierarchical storage management abrev.
|
|
Television |
|
162 |
Television |
görüntü ekranı dikey olarak düz fakat yatay olarak yuvarlak olan |
flatscreen [dated] adj.
|
|
Textile |
|
163 |
Textile |
şifona benzeyen fakat kırışık bir dokusu olan, genellikle gece elbiselerinde ve aksesuarlarında kullanılan ipek muslin |
mousseline de soie n.
|
|
Aeronautic |
|
164 |
Aeronautic |
uçağın yakıtsız, fakat diğer bütün yüklerin yüklenmiş hali |
zero fuel weight n.
|
|
Medical |
|
165 |
Medical |
aynı kimyasal formülü olan fakat farklı topolojik yapıları olan molekül grubu |
topoisomer n.
|
|
166 |
Medical |
kızamığa benzer fakat daha hafif belirtiler gösteren çeşitli hastalıklara verilen ad |
measles n.
|
|
167 |
Medical |
kauçuk özelliği gösteren fakat aşırı sıcaklıklara karşı daha dayanıklı olan ve polimerik silikon içeren bir madde grubunun marka adı |
silastic n.
|
|
168 |
Medical |
tifoya benzer, fakat farklı veya ilişkili mikropların yol açtığı |
paratyphoid adj.
|
|
Anatomy |
|
169 |
Anatomy |
uyanık fakat rahatlamış ve uykulu olan kimsenin ensefalogramındaki normal beyin dalgası |
theta rhythm n.
|
|
170 |
Anatomy |
uyanık fakat rahatlamış ve uykulu olan kimsenin ensefalogramındaki normal beyin dalgası |
theta wave n.
|
|
171 |
Anatomy |
alt çene yayının çene kemiğinin parçası olmayan fakat bazen alt çene eklemini ve ortakulak kemiklerini meydana getiren kıkırdaksı parçası |
meckelian cartilage n.
|
|
172 |
Anatomy |
alt çene yayının çene kemiğinin parçası olmayan fakat bazen alt çene eklemini ve ortakulak kemiklerini meydana getiren kıkırdaksı parçası |
meckelian rod n.
|
|
173 |
Anatomy |
alt çene yayının çene kemiğinin parçası olmayan fakat bazen alt çene eklemini ve ortakulak kemiklerini meydana getiren kıkırdaksı parçası |
meckelian bar n.
|
|
Pathology |
|
174 |
Pathology |
doğuştan gelen fakat genellikle kalıtsal olmayan malformasyon |
embryopathy n.
|
|
175 |
Pathology |
difteri bakterisine benzeyen fakat difteri toksini üretmeyen bir bakteri |
diphtheroid n.
|
|
Pharmaceutics |
|
176 |
Pharmaceutics |
bazı meyve çekirdeklerindeki amygdalin maddesinden üretilen, kansere iyi geldiği iddia edilen fakat etkisi kanıtlanmamış bir ilaç |
laetrile n.
|
|
Food Engineering |
|
177 |
Food Engineering |
canlı fakat kültürü yapılamayan |
viable but non-culturable adj.
|
|
Physics |
|
178 |
Physics |
yukarı ve aşağı kuarkları içeren, fakat garip maddeden ayrı olarak, garip kuarklar içermeyen kuark maddesi |
nonstrange quark matter n.
|
|
Chemistry |
|
179 |
Chemistry |
mannada bulunan, şekerlere benzeyen fakat daha farklı bir madde |
manna sugar n.
|
|
180 |
Chemistry |
bitki öldürücü ve kurutucu olarak kullanılan kuvvetli fakat kısa ömürlü bir ilaç |
diquat n.
|
|
Biology |
|
181 |
Biology |
akraba formlardan az fakat etkin bir biçimde farklılaşmış olan küçük ve genellikle lokalize popülasyon |
microspecies n.
|
|
182 |
Biology |
gene benzer olup fakat onun altında bulunan özdek (plazmajen) |
determinant n.
|
|
183 |
Biology |
bakteriyel hücreleri enfekte eden fakat sadece nadiren hastalığın gerilemesine yol açan bir virüse ait veya ilgili |
temperate adj.
|
|
184 |
Biology |
aynı işleve sahip fakat farklı evrimsel kökenleri olan |
analogous adj.
|
|
185 |
Biology |
bir veya daha fazla kromozomu çiftlenmiş fakat tüm genomu çiftlenmemiş olan |
disomic adj.
|
|
Marine Biology |
|
186 |
Marine Biology |
yılana benzediği söylenen fakat henüz tespit edilip tanımlanamamış büyük bir deniz canlısı |
sea worm n.
|
|
Zoology |
|
187 |
Zoology |
konakçı dokularda gezinen fakat erginliğe ulaşmayan iplikkurdu larvası |
larva migrans n.
|
|
188 |
Zoology |
miyosen, pliyosen ve pleistosen çağlarında yaşamış, fillere benzeyen fakat azı dişlerinin yapısı bakımından farklılık gösteren, mammutidae familyasına mensup hortumlu devasa memelilere verilen ad |
mastodon n.
|
|
189 |
Zoology |
miyosen, pliyosen ve pleistosen çağlarında yaşamış, fillere benzeyen fakat azı dişlerinin yapısı bakımından farklılık gösteren, mammutidae familyasına mensup hortumlu devasa memelilere verilen ad |
mastodont n.
|
|
190 |
Zoology |
döllenmeden sonra tam fakat eşit olmayan hücre bölünmesi gösteren (hayvan yumurtası) |
amphiblastic adj.
|
|
Botanic |
|
191 |
Botanic |
kuzey afrika'da açan, bir yıllık ömrü olan, gösterişli fakat kokusuz çiçekli bir bezelye |
tangier pea (lalthyrus tingitanus) n.
|
|
192 |
Botanic |
kuzey afrika'da açan, bir yıllık ömrü olan, gösterişli fakat kokusuz çiçekli bir bezelye |
tangier peavine n.
|
|
193 |
Botanic |
abd'nin güneybatısında yetişen, talinum aurantiacum'a benzeyen fakat daha dar yapraklı ve sarı-turuncu çiçekleri olan bir bitki |
narrow-leaved flame flower (talinum augustissimum) n.
|
|
194 |
Botanic |
daha önce kuzey amerika'da yetişmeyen fakat sonradan getirilen, yuvarlak ve düz tohum kabukları olan kötü kokulu bir avrasya otu |
fanweed (thlaspi arvense) n.
|
|
195 |
Botanic |
daha önce kuzey amerika'da yetişmeyen fakat sonradan getirilen, yuvarlak ve düz tohum kabukları olan kötü kokulu bir avrasya otu |
field pennycress n.
|
|
196 |
Botanic |
daha önce kuzey amerika'da yetişmeyen fakat sonradan getirilen, yuvarlak ve düz tohum kabukları olan kötü kokulu bir avrasya otu |
french weed n.
|
|
197 |
Botanic |
daha önce kuzey amerika'da yetişmeyen fakat sonradan getirilen, yuvarlak ve düz tohum kabukları olan kötü kokulu bir avrasya otu |
mithridate mustard n.
|
|
198 |
Botanic |
daha önce kuzey amerika'da yetişmeyen fakat sonradan getirilen, yuvarlak ve düz tohum kabukları olan kötü kokulu bir avrasya otu |
penny grass n.
|
|
199 |
Botanic |
daha önce kuzey amerika'da yetişmeyen fakat sonradan getirilen, yuvarlak ve düz tohum kabukları olan kötü kokulu bir avrasya otu |
stinkweed n.
|
|
200 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan yaprak dökmeyen çalımsı bir çilek ağacı |
irish strawberry (arbutus unedo) n.
|
|
201 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan yaprak dökmeyen çalımsı çilek ağacı |
madrona (arbutus unedo) n.
|
|
202 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan yaprak dökmeyen çalımsı çilek ağacı |
madrone (arbutus unedo) n.
|
|
203 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan yaprak dökmeyen çalımsı çilek ağacı |
madrono (arbutus unedo) n.
|
|
204 |
Botanic |
avrasya'da yetişen, görünüş ve tıbbi kullanım açısından papatyaya benzeyen fakat tadı daha acı olan tek yıllık bir ot |
wild chamomile n.
|
|
205 |
Botanic |
avrasya'da yetişen, görünüş ve tıbbi kullanım açısından papatyaya benzeyen fakat tadı daha acı olan tek yıllık bir ot |
matricaria recutita n.
|
|
206 |
Botanic |
avrasya'da yetişen, görünüş ve tıbbi kullanım açısından papatyaya benzeyen fakat tadı daha acı olan tek yıllık bir ot |
sweet false chamomile n.
|
|
207 |
Botanic |
avrasya'da yetişen, görünüş ve tıbbi kullanım açısından papatyaya benzeyen fakat tadı daha acı olan tek yıllık bir ot |
matricaria chamomilla n.
|
|
208 |
Botanic |
avrasya'da yetişen, görünüş ve tıbbi kullanım açısından papatyaya benzeyen fakat tadı daha acı olan tek yıllık bir ot |
german chamomile n.
|
|
209 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan, beyaz çiçekli yaprak dökmeyen çalımsı bir çilek ağacı |
madrona n.
|
|
210 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan, beyaz çiçekli yaprak dökmeyen çalımsı bir çilek ağacı |
madrone n.
|
|
211 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan, beyaz çiçekli yaprak dökmeyen çalımsı bir çilek ağacı |
arbutus unedo n.
|
|
212 |
Botanic |
irlanda, güney avrupa ve anadolu'ya özgü, yenilebilir fakat tatsız meyveleri olan, beyaz çiçekli yaprak dökmeyen çalımsı bir çilek ağacı |
madrono n.
|
|
213 |
Botanic |
kuzey amerika'da yetişen zehirli köksapı olan diken üzümü familyasından bir bitkinin yenilebilir fakat genellikle tatsız olan yumurta biçimli sarı meyveleri |
mayapple n.
|
|
214 |
Botanic |
batı amerika'ya özgü sert fakat kaşındırıcı olmayan otların veya çalıların bulunduğu bir cins |
mentzelia n.
|
|
215 |
Botanic |
batı amerika'ya özgü sert fakat kaşındırıcı olmayan otların veya çalıların bulunduğu bir cins |
genus mentzelia n.
|
|
216 |
Botanic |
birbirine yakın fakat birleşik olmayan |
approximate adj.
|
|
217 |
Botanic |
uzun fakat sivri olmayan tüylerle kaplı (bitkiler ve bitki kısımları) |
hirsute adj.
|
|
Fishery |
|
218 |
Fishery |
balıkların girebileceği fakat çıkamayacağı huni biçimli silindirik ağ tuzağı |
trunk [dialect] n.
|
|
219 |
Fishery |
balıkların girebileceği fakat çıkamayacağı huni biçimli silindirik ağ tuzağı |
hoop net n.
|
|
Education |
|
220 |
Education |
yüksek öğrenim kurumu olduğunu iddia eden fakat kar odaklı olması sebebiyle yetersiz mezunlar veren kuruluş |
diploma mill n.
|
|
Literature |
|
221 |
Literature |
film ve edebiyatta birçok konuda yeteneği olan fakat onları gerçekçi bir şekilde elde edebilecek pratiğe/deneyime sahip olmayan idealize edilmiş kadın karakter |
mary sue n.
|
|
Linguistics |
|
222 |
Linguistics |
(ayrı iki dilde) telaffuzları benzer fakat farklı anlamlara sahip sözcükler |
false friends n.
|
|
223 |
Linguistics |
bir kelimenin kökeninin popüler fakat hatalı algılanma biçimi |
hobson-jobson n.
|
|
224 |
Linguistics |
akıcı fakat anlamsız konuşma ile karakterize bir afazi |
impressive aphasia n.
|
|
225 |
Linguistics |
amerikan işaret dilindeki işaretleri temel alan fakat sözdizimsel olarak ingilizce grameri kullanan bir işaret dili |
signed english n.
|
|
226 |
Linguistics |
amerikan işaret dilindeki işaretleri temel alan fakat sözdizimsel olarak ingilizce grameri kullanan bir işaret dili |
sign english n.
|
|
227 |
Linguistics |
(lehçede) ilgili lehçede benzer fakat fonetik olarak farklı bir sese karşılık gelen bir ses birimi |
diaphone adj.
|
|
History |
|
228 |
History |
anglosakson'lar zamanında ingiltere’de statü bakımından sıradan vatandaşın üstünde fakat bir asilzadenin altında olan kimse |
thane n.
|
|
229 |
History |
anglosaksonlar zamanında ingiltere’de statü bakımından sıradan hür vatandaşın üstünde fakat bir asilzadenin altında olan kimse |
thegn n.
|
|
230 |
History |
en üst ideallerin ve hedeflerin ulaşıldığı altın çağı takip eden, başarılı fakat önceki kadar parlak olmayan dönem |
silver age n.
|
|
Religious |
|
231 |
Religious |
rahip olmayan fakat piskopos tarafından bazı ayinleri okumakla görevlendirilmiş kimse (anglikan veya katolik kilisesi) |
reader n.
|
|
232 |
Religious |
komünyon ayinindeki ekmek ve şarabın isa'nın bedeni ve kanı olmadığını, fakat bunlardan yiyip içenlerin isa'nın bedeni ve kanını alacağını savunan dini öğreti |
receptionism n.
|
|
233 |
Religious |
komünyon ayinindeki ekmek ve şarabın isa'nın bedeni ve kanı olmadığına, fakat bunlardan yiyip içenlerin isa'nın bedeni ve kanını alacağına inanan kimse |
receptionist n.
|
|
234 |
Religious |
(geç orta çağ'da) zorla hristiyan olan fakat gizlice museviliğe bağlı kalan ispanyol veya portekizli yahudi |
marrano n.
|
|
235 |
Religious |
ingiliz kilisesi'nde mensubu olduğu mecliste oy hakkı olmayan fakat ödenek alan papaz rütbesi |
minor canon n.
|
|
236 |
Religious |
(doğu ortodoks kilisesi'nde) aşai rabbani ayini sırasında mayalı ekmekten alınan fakat kutsanmayan parça |
particle n.
|
|
Philosophy |
|
237 |
Philosophy |
normal bir insan gibi görünen fakat bilinçli tecrübe, kişilik ve sezgiden yoksun olan varsayımsal varlık |
philosophical zombie n.
|
|
238 |
Philosophy |
normal bir insan gibi görünen fakat bilinçli tecrübe, kişilik ve sezgiden yoksun olan varsayımsal varlık |
p-zombie n.
|
|
239 |
Philosophy |
(plato'ya göre) sınırsız, şekilsiz, hissedilemez, nispeten var olmayan fakat şekillendirilebilir şey |
matter n.
|
|
240 |
Philosophy |
pisagor felsefesine göre gök cisimlerinin çıkardığı fakat insanların işitemediği müzik sesleri |
music of the spheres n.
|
|
Geology |
|
241 |
Geology |
özellikle diziliş ve yer bakımından benzer fakat çağdaş olmayan tabakalı katmanların benzer şekilde düzenlenmesi |
homotaxy n.
|
|
242 |
Geology |
kristalleşme emareleri gösteren fakat henüz kristal oluşturmamış (taş) |
microfelsitic adj.
|
|
243 |
Geology |
mücevher sayılmayan fakat bir miktar değeri olan (taş) |
semi-precious adj.
|
|
Military |
|
244 |
Military |
teğmen maaşı alan fakat kaptan rütbesine ve yetkisine sahip teğmen |
captain lieutenant n.
|
|
245 |
Military |
gürültülü fakat tehlikeli olmayan bir piroteknik cihaz |
thunderflash n.
|
|
246 |
Military |
bir askeri üste faaliyette bulunan fakat o üssün emir komuta zincirine dahil olmayan bir anlamda kiracı konumdaki komutanlık |
tenant command n.
|
|
247 |
Military |
hedefe gönderilen nükleer bir silahın beklenen darbe ile fakat amaçlanandan daha yüksek bir irtifada infilak etmesi |
flare dud n.
|
|
248 |
Military |
kraliyet hava kuvvetlerinde kıdemli subaya eşdeğer fakat ondan önde gelen rütbe |
master aircrew n.
|
|
249 |
Military |
hafif silahların düzensiz fakat sürekli olarak ateşlenmesi |
dropping fire n.
|
|
250 |
Military |
olağandışı fakat öngörülen bir durum karşısında başvurulan usul |
contingency procedure n.
|
|
251 |
Military |
(kraliyet hava kuvvetleri'nde) kara ordusundaki ere benzeyen fakat en düşük olmayan rütbe |
senior aircraftman n.
|
|
Boxing |
|
252 |
Boxing |
boksa benzeyen fakat yumrukların yanında tekmelerin de serbest olduğu bir dövüş sporu |
kick boxing n.
|
|
Music |
|
253 |
Music |
(pop müzikte) aynı sinyalin iki ayrı kaynaktan küçük fakat değişken gecikmelerle verilmesi sonucu oluşturulan ses efekti |
flanging n.
|
|
Cinema |
|
254 |
Cinema |
film veya oyunun kısa fakat dikkat çeken bölümü |
cameo n.
|
|
Engineering |
|
255 |
Engineering |
(topolojide) belirli bir manifolda ait, her biri kendisinden daha alt boyuta sahip fakat birlikte ele alındığında eş kapsamlı olan alt manifoldlar dizisi |
foliation n.
|
|
Ornithology |
|
256 |
Ornithology |
eskiden takım olarak kabul edilen fakat artık taksonomik geçerliliği kalmamış bir kuş grubu |
scansores n.
|
|
Slang |
|
257 |
Slang |
hayatta bir tek amacı olan, bilimsel veya teknik arayışlarda başarılı fakat sosyal anlamda yetersiz kimse |
nerdy n.
|
|
258 |
Slang |
aptal fakat çekici kadın |
bimbo n.
|
|
259 |
Slang |
aptal fakat çekici kız |
bimbette n.
|
|
260 |
Slang |
riskli olarak kabul edilen fakat iyi bir yatırım olarak görülen devlet tahvilleri |
fallen angels n.
|
|
261 |
Slang |
ereksiyon halinde değilken küçük fakat ereksiyon haline geçtiğinde oldukça büyük olan penis |
grower n.
|
|
262 |
Slang |
aptal fakat güçlü herif |
lug n.
|
|
263 |
Slang |
biri tarafından çöp diye atılan fakat başkasının işine yarayan şey |
mongo n.
|
|
264 |
Slang |
biri tarafından çöpe atılan fakat başkası tarafından alınıp başka bir amaç için değerlendirilen şey |
mongo n.
|
|
265 |
Slang |
başka erkeklerle cinsel ilişkide bulunan fakat kendini heteroseksüel olarak gören erkek |
(one) is on the dl expr.
|
|
Modern Slang |
|
266 |
Modern Slang |
uzaktan güzel görünen fakat yakından çirkin olan kimse |
a full-on monet n.
|
|
267 |
Modern Slang |
romantizm fikrinden hoşlanan fakat romantik aktiviteler yapmak istemeyen kimse |
aegoromantic n.
|
|
268 |
Modern Slang |
başkalarının seks yapmasından tahrik olan fakat kendisi seks yapmayan kimse |
aegosexual n.
|
|
269 |
Modern Slang |
cinsiyetsiz olup zaman zaman erkeklik ve kadınlık arasında gidip gelen fakat tamamen kadın ya da erkek olmayan birey |
agenderflux n.
|
|
270 |
Modern Slang |
uzun süre önce aids teşhisi aldığı için kalıcı güçsüzlüğü/engeli olan fakat sonradan çalışabilecek kadar sağlığına kavuşmuş kimse |
aids baby n.
|
|
271 |
Modern Slang |
bir tanrının varlığının veya yokluğunun kanıtlanamayacağı görüşüne sahip fakat bir tanrının olmadığı görüşüne daha yakın kimse |
agnostic atheist n.
|
|
272 |
Modern Slang |
flört edilen fakat hakkında pek bilgi sahibi olunmayan erkek arkadaş |
almost boyfriend n.
|
|
273 |
Modern Slang |
flört edilen fakat tam erkek arkadaşı olmayan kimse |
almost boyfriend n.
|
|
274 |
Modern Slang |
çiftlerin yaptığı her şeyi birlikte yapan fakat cinsel ilişkisi olmayan çift |
almost couple n.
|
|
275 |
Modern Slang |
flört edilen fakat hakkında pek bilgi sahibi olunmayan kız arkadaş |
almost girlfriend n.
|
|
276 |
Modern Slang |
flört edilen fakat tam kız arkadaşı olmayan kimse |
almost girlfriend n.
|
|
277 |
Modern Slang |
dış görünüşü şeytan gibi olan fakat aslında ruhu melek gibi olan kimse |
angelic devil n.
|
|
278 |
Modern Slang |
hızlı gitmesi için tasarlanmış fakat dışarıdan külüstür gibi görünen güçlü donanıma sahip araba |
all go, no show expr.
|
|