fark - Turkish English Dictionary
History

fark



Meanings of "fark" in English Turkish Dictionary : 37 result(s)

Turkish English
Common Usage
fark difference n.
General
fark disparity n.
fark variation n.
fark gap n.
fark discrepancy n.
fark divergence n.
fark distinctness n.
fark matter n.
fark diversity n.
fark undertaking n.
fark dissimilitude n.
fark odds n.
fark cachet n.
fark contradistinction n.
fark differentiation n.
fark distinction n.
fark division n.
fark odd n.
fark contrast n.
fark difference n.
fark discrimination n.
fark majority n.
fark residual n.
fark dividing line n.
fark devergence [obsolete] n.
fark distincture [obsolete] n.
fark differ [obsolete] n.
fark shed [obsolete] n.
fark margin n.
Colloquial
fark diff (difference) abrev.
Trade/Economic
fark spread n.
Computer
fark variance n.
Food Engineering
fark gradient n.
Math
fark difference n.
Linguistics
fark difference n.
Football
fark goal difference n.
Archaic
fark differency n.

Meanings of "fark" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
fark gözetme discrimination n.
fark gözetmek discriminate v.
fark etmek notice v.
fark etmek realize v.
fark etmek realise v.
fark etmek distinguish v.
fark etmek discern v.
General
şahsi fark individual difference n.
güneş ile ay yılı arasındaki 11 günlük fark epact n.
belirgin bir fark a marked difference n.
yeterince fark gözetmeyen sweeping n.
ince fark a fine distinction n.
fark gözetme distinction n.
gerçek bir fark a positive difference n.
birikmiş fark accumulated difference n.
ince fark subtlety n.
uzaklardan kolaylıkla fark edilen (topografik özellik/yüksek bina vb) landmark n.
fark giderici tazminat compensatory indemnity n.
alış ve satış fiyatları arasındaki fark markup n.
ince fark shade n.
ince fark nuance n.
fark etme perception n.
hakiki ile farzedilen hız arasındaki kayma neticesi meydana gelen fark slippage n.
fark giderici vergi compensatory levy n.
kuşaklar arasındaki fark generation gap n.
fark gözetme segregation n.
çok az fark a minor difference n.
temel fark main difference n.
çok az fark a slight difference n.
küçük fark minor difference n.
küçük fark nuance n.
aradaki fark distinction between n.
aradaki fark gap between n.
bir fark yok same difference n.
istatistiksel olarak anlamlı fark statistically significant difference n.
büyük fark big difference n.
alış ve satış fiyatları arasındaki fark mark-up n.
temel fark essential difference n.
ayırt edici/fark yaratan beceri distinctive skill n.
kişinin kullandığı veya giydiği, yeni veya farklı olarak kabul edilen ve başkalarının o kişiyi fark etmesi için tasarlanmış her türlü şey fashion statement n.
fark edilmeden buluşulan yer backroom n.
anlam, fikir veya tutumdaki ince fark refinedness n.
anlam, fikir veya tutumdaki ince fark refinement n.
çok az fark nose n.
fark etme notice n.
fark eden kimse noticer n.
fark eden kimse remarker n.
fark eden kimse remarker n.
dışarıdan fark edilir olma translucence n.
dışarıdan fark edilir olma translucency n.
fark edilmeme unnoticeableness n.
fark edilemez olma unnoticeableness n.
fark edilme espial n.
çok az fark wafer-thin n.
fark yaratan miktar veya derece margent n.
teminat olarak gösterilen kredi tutarı ile piyasa değeri arasındaki fark margent n.
satılan malın maliyeti ile net satış arasındaki fark margent n.
fark etme mark n.
çok küçük fark hairline n.
fiilin bir gerçekliği ifade edip etmediğini ayırt etmeye yarayan biçimsel fark mood n.
fark yaratmadan oluşturulan şey retread n.
arada fark olmadığı halde yapılan ayrım distinction without a difference n.
fark gözetme despecification n.
önemli fark great divide n.
önemli fark odds [uk] n.
(değerde, yönde) fark offset n.
yanlışı kasten fark etmeme connivence n.
fark gözetme disjudication n.
fark edilebilirlik distinguishableness n.
fark eden kimse distinguisher n.
fark edilebilirlik distinguishment [obsolete] n.
yükseklikler arası fark drop n.
(kadında) göğüs ile kalça ölçüsü arasındaki fark drop n.
(erkekte) göğüs ile bel ölçüsü arasındaki fark drop n.
fark edilmeyen artış increment n.
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü özellikleri contour n.
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü düzeni contour n.
fark edilmeyen şey inscrutable n.
fark edilebilir olma discernability n.
fark edilebilirlik discernibleness n.
fark edilen kimse flash n.
kendini fark etme self-observation n.
fark yaratan changemaker n.
başkasının ihtiyacını fark etme prevenancy [obsolete] n.
teori ve pratik arasındaki fark slippage n.
planlanan ve elde edilen sonuç arasındaki fark slippage n.
planlanan ve gerçek üretim arasındaki fark slippage n.
küçük bir fark ile kazanılan yarışma squeaker n.
çok az bir fark ile kazanılan yarışma squeaker n.
fark edilebilen fiziksel madde substance n.
fark yaratmayan uyarlama retread n.
fark etmek discern v.
fark etmek matter v.
fark gözetmek treat differently v.
fark etmek notice v.
fark etmek change v.
fark etmek spot v.
fark gözetmek differentiate v.
fark gözetmek differentiate between v.
fark yaratmak create the difference v.
fark atmak slam v.
fark etmek recognize v.
fark etmek distinguish v.
fark etmek differentiate v.
arada dağlar kadar fark olmak be far apart v.
fark etmek make out v.
birdenbire fark etmek catch v.
fark etmek espy v.
fark etmek note v.
fark gözetmek practice favoritism v.
fark yaratmak make difference v.
fark ödemek pay the difference v.
fark yaratmamak make no difference v.
fark ödemek pay the difference (in price) v.
fark gözetmek differentiate (between) v.
fark yemek be outscored v.
fark yemek be outpointed v.
fark yemek score under v.
aralarında dağlar kadar fark olmak be poles apart v.
fark gözetmek show favouritism to v.
fark gözetmemek identify v.
fark etmek pick out v.
fark yaratmak make a difference v.
dönemden döneme fark göstermek vary from period to period v.
büyük fark atmak outscore v.
büyük fark atmak outpoint v.
büyük fark atmak slam v.
fark getirmek make different v.
fark getirmek make difference v.
(kazazedeler için kullanılır) bir uçak tarafından fark edilmek be spotted by a plane v.
yenilik alanında fark atmak out-innovate v.
fark atmak outdo v.
fark etmek recognise v.
anlamaya/fark etmeye başlamak come to realize v.
başlarda anlamadığı/göremediği bir şeyi anlamak/fark etmek come to realize v.
gidermek (fark vb) settle v.
fark etmek get v.
fark edilmemek escape detection v.
birdenbire fark etmek catch sight of v.
fark etmek agnise v.
fark etmiş olmak agnise v.
fark etmek agnize v.
fark etmiş olmak agnize v.
fark etmek register v.
hayatı fark etmek realize the life v.
hatayı fark etmek realize the mistake v.
fark etmek catch sight v.
görmek (fark etmek) notice v.
fark etmek remark v.
fark etmek tell v.
fark etmek tell v.
fark etmek twig v.
fark ettirmek alert v.
fark etmek awake v.
fark etmek mark v.
fark etmek discover v.
fark etmek mind v.
fark edilmek break v.
tekrar fark etmek reobserve v.
bilgi edinmek veya yeni bir şey fark etmek için dikkatle elden geçirmek glean v.
yavaş yavaş ve fark etmeden geçmek (zaman) glide v.
zamanla ve fark etmeden başka bir şeyin içinde kaybolmak glide v.
fark etmek glom v.
fark gözetmek despecificate v.
fark etmemek omit [obsolete] v.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitize v.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitise v.
fark etmek detect v.
fark etmek remark v.
(benzeri ile karıştırılan şeyi) fark etmek distinguish v.
fark etmek distinguish of [obsolete] v.
(duygu/düşünce) fark edilebilmek surface into consciousness v.
fark etmeden bir duruma düşmek drop v.
fark etmek pierce v.
fark edilmek pierce v.
fark edilmek be realized v.
fark etmek discriminate v.
fark atmak forereach v.
fark atarak üstün gelmek shame v.
fark yaratmak skill v.
(yarışta) fark atmak skin v.
fark gözetmemek slop v.
sorunu fark etmek spot the problem v.
fark etmek spy v.
çok küçük bir fark ile elde etmek squeeze v.
fark ettirmek stamp v.
fark etmek hit v.
fark etmek perceive v.
fark etmek catch v.
fark gözeten discriminative adj.
fark gözeten discriminatory adj.
fark edilebilir distinguished adj.
fark edilebilir distinguishable adj.
önemsiz (fark/derece vb) nominal adj.
fark gözeten discriminating adj.
fark edilir appreciable adj.
fark gözetmeyen indiscriminate adj.
fark edilebilir noticeable adj.
fark edilmez inconspicuous adj.
fark edilen perceived adj.
fark gösteren differential adj.
fark edilmeyen inconspicuous adj.
fark edilebilir discernible adj.
fark edilebilir perceptible adj.
fark gözetmeyen nondiscriminating adj.
fark edilmeyen unobtrusive adj.
fark edilmemiş unnoticed adj.
fark edilmeyen unnoticeable adj.
fark edilmeyen discreet adj.
renginden ötürü fark edilen technicolor adj.
renginden ötürü fark edilen technicolour adj.
renginden ötürü fark edilen technicoloured adj.
fark edilir şekilde recognizably adj.
fark edilebilir catchable adj.
fark edilen noticed adj.
dikkatli bakıldığında fark edilen underlying adj.
fark edilmemiş unperceived adj.
fark edilemez undiscernible adj.
fark gözetmeyen undiscriminating adj.
hemen fark edilmeyen undistinct adj.
fark edilmemiş unespied adj.
fark edilmemiş unmarked adj.
fark edilmemiş unmissed adj.
fark edilebilir olmayan unnoticeable adj.
fark edilemez unnoticeable adj.
fark edilemeyen unnoticeable adj.
fark edilmemiş unnoticed adj.
fark etmeyen unnoticing adj.
fark etmeyen unobserving adj.
fark etmeyen unperceiving adj.
fark edilemeyen unpronounced adj.
fark edilmeyen unremarked adj.
fark edilmeyen unrespected adj.
fark edilmemiş unrespected adj.
fark edilmeyen unspied adj.
fark edilmemiş unspied adj.
net olarak fark edilemeyen faint adj.
bir yarışmacının diğerine fark attığı lopsided adj.
bir yarışmacının diğerine fark attığı lop-sided adj.
fark edilmesi güç hard to notice adj.
fark edilmeyen obliterative adj.
fark edilmez obscure adj.
hemen fark edilen observant adj.
çabuk fark edilen observing adj.
kolay fark edilecek şekilde yerleştirilmiş obvious adj.
fark edilebilir designable adj.
fark edilmeyen imperceived [obsolete] adj.
fark edilmemiş unremarked adj.
fark edebilir conscious adj.
fark edilmez inappreciable adj.
fark edilmez inevident adj.
fark edilebilir disting adj.
fark edilen distingué adj.
fark gözeten good adj.
fark etmeyen color-blind adj.
fark edilemez inscrutable adj.
fark edilmez invisible adj.
fark edilemez undetectable adj.
fark edilemez undistinguishable adj.
fark gözeten discriminant adj.
fark edilmeyen perdu adj.
fark edilmeyen perdue [obsolete] adj.
boyut, miktar veya derecesi fark edilir olan sensible adj.
fark gözeten sharp [obsolete] adj.
fark edilen spotted adj.
fark gözetmeksizin promiscuously adv.
fark edilmez bir biçimde unnoticeably adv.
fark gözetmeksizin indiscriminatingly adv.
fark edilir biçimde distinguishably adv.
fark gözetmeden without distinction adv.
fark edilmeden without being seen adv.
fark edilmeden without getting noticed adv.
fark gözetmeden indiscriminately adv.
fark etmeden without noticing adv.
fark ettirmeden without being noticed adv.
fark edilmeden without being noticed adv.
fark etmeksizin without noticing adv.
fark gözetmeksizin throughither [scottish] adv.
fark gözetmeksizin throughother [scottish] adv.
dışarıdan fark edilir biçimde translucently adv.
dikkatli bakıldığında fark edilerek underlyingly adv.
fark edilmeden undiscernedly adv.
fark edilmeden undiscernibly adv.
fark edilmeden unperceivedly adv.
fark edilmeyecek şekilde unperceivedly adv.
fark gözeterek discriminatively adv.
fark ederek distinguishingly adv.
fark etmeksizin pell-mell adv.
büyük fark ile streets adv.
kimse fark etmeden unawares adv.
lik fark by prep.
ancak fark edilebilir düzeydeki fark jnd (just noticeable difference) abrev.
Phrasals
hata yaptığını fark etmek catch oneself on v.
fark edilir kılmak set apart v.
fark edilmek start up v.
zaman hızla/fark etmeden geçmek slide by v.
zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek slide by v.
kazara fark etmek tumble on v.
bir şeyi (birine) fark ettirmeden uzaklaştırmak/götürmek spirit away v.
bir tehlikeyi fark etmek wake up to v.
bir şeyi (birine) fark ettirmeden uzaklaştırmak/götürmek spirit off v.
fark etmemek zone out v.
fark edilir kılmak point up something v.
fark edilmeden geçip gitmek pass someone by v.
(duygu) fark edilir olmak crop out v.
fark ettirmeden kaymak/kaydırmak slip down v.
(bir yerden) fark ettirmeden çıkmak/sıvışmak sneak away (from some place) v.
bir şeyde bir şey fark etmek detect something in something v.
birinin/bir şeyin bir şey olduğunu fark etmek recognize someone or something for something v.
fark ettirmeden çıkmak slough off v.
(romantik/seksüel olarak biri) tarafından fark edilmeye çalışmak toss at (someone) v.
(bir şeyi) yüz metreden fark etmek spot (something) a mile off v.
birine bir şeyi fark ettirmek awake someone to something v.
birine bir şeyi fark ettirmek awaken someone to something v.
bir şeyi fark etmek awake to something v.
bir şeyi fark etmek awaken to something v.
fark ettirmeden büyümek bubble under v.
fark ettirmeden güçlenmek/yoğunlaşmak/artmak bubble up v.
(bir şey, ses, karmaşa) arasından fark edilir, duyulur olmak cut through (something) v.
birden aklına gelmek/fark etmek dawn upon someone v.
birden aklına gelmek/fark etmek dawn on someone v.
-de (bir şey) fark etmek detect in v.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark görmek differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark oluşturmak differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark görmek differentiate between (someone or something) v.
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark oluşturmak differentiate between (someone or something) v.
(birinin/bir şeyinin) olmadığını fark etmek find (oneself) without (someone or something) v.
fark edilemez hale gelmek go away v.
(bir şeyi) fark etmek key into (something) v.
(birinin/bir şeyin) iç yüzünü/gerçekte ne olduğunu fark etmek recognize (someone or something) for what (someone or something) is v.
(bir şey) olduğunu fark etmek recognize for v.
(biri/bir şey/kendi ve başka biri/bir şey) arasında bir fark yaratmak set (someone, something, or oneself) apart (from someone or something) v.
(birine) fark ettirmeden/çaktırmadan (bir şey) vermek slip (something) to (one) v.
-den gizlice/çaktırmadan/fark edilmeden geçmek slip through v.
gizlice/çaktırmadan/fark edilmeden geçirmek/itmek slip through v.
(birine/bir şeye) çaktırmadan/fark ettirmeden yaklaşmak slip up on (someone or something) v.
(bir yerden) fark ettirmeden/gizlice çıkmak sneak out (of some place) v.
(birine/bir şeye) fark ettirmeden/çaktırmadan yaklaşmak sneak up (on someone or something) v.
(birine/bir şeye) fark ettirmeden gelip çatmak sneak up (on someone or something) v.
fark edilmemek stay below the radar v.
(birine) fark ettirmeden olmak steal up on (someone) v.
(birine) fark ettirmeden gelip çatmak steal up on (someone) v.
(bir şeyi) fark etmek wake (up) to (something) v.
(bir şeyi) fark etmek waken to (something) v.
Phrases
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know where you are adv.
zaman nasıl geçti/zamanın nasıl geçtiğini anlamadan/fark etmeden before you know where you are adv.
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know it adv.
zaman nasıl geçti/zamanın nasıl geçtiğini anlamadan/fark etmeden before you know it adv.
arasında çok az fark olma there's little to choose between (two people or things) expr.
neredeyse hiç fark olmama there's little to choose between (two people or things) expr.
arasında çok az fark olma there's not much to choose between (two people or things) expr.
neredeyse hiç fark olmama there's not much to choose between (two people or things) expr.
aralarında fark yoktur there is no difference between them expr.
belirgin bir fark yok no significant difference expr.
fark ettiysen in case you have noticed expr.
fark edilmeden without attracting any attention expr.
hemen fark edeceğin bir şey something you notice right away expr.
fark ettiyseniz in case you have noticed expr.
fark etmeksizin regardless of expr.
pek bir şey fark ettirmez ama not that it matters but expr.
fark ettim ki … can't help noticing (that) (something) expr.
(iki şeyin arasında) dünya kadar fark olma worlds away expr.
fark etmeksizin whether or no expr.
Proverb
kaybetmenin az farkla veya çok farkla olması fark etmez a miss is as good as a mile
Colloquial
arada dağlar kadar fark olmak they're chalk and cheese v.
fark edilmemek be lost on v.
gerçeği fark etmek get serious v.
gerçeği fark et get serious v.
(birinden/bir şeyden) fark edilebilir bir üstünlüğü olmamak not have anything on (someone or something) v.
fark edilmemek lay low v.
(birisi için) fark yaratmamak be all (the) one (to someone) v.
pek bir fark yaratmamak only do so much v.
kayda değer bir fark yaratmamak amount to nothing v.
(biri) için fark etmemek be all the same to (one) v.
biri için fark etmemek be all the same to somebody v.
(biri için/birine) fark etmemek be just the same (to someone) v.
fark etmek catch v.
fark yemek get pasted v.
fark edilmemek whiz past v.
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know where you are adv.
daha ne/nerede olduğunu anlamadan/fark etmeden before you know it adv.
arada dağlar kadar fark var they're chalk and cheese expr.
benim için fark etmez It really doesn't matter to me expr.
benim için fark etmez don't bother me none expr.
benim için fark etmez I ain't particular expr.
düşmanın fark etmesine yol açan (şey) a dead giveaway expr.
fark ettiysen in case you have noticed expr.
fark etmez! ain't particular! expr.
fark ettirmeden on the sly expr.
fark etmediysen in case you haven't noticed expr.
ne fark eder whatevs expr.
yaşasın fark(lılık)lar! vive la différence expr.
gerçi, ne fark eder but who's counting expr.
gerçi, ne fark eder but who's counting expr.
gerçi, ne fark eder who’s counting? expr.
benim için fark etmez I'm easy expr.
fark etmez I'm easy expr.
anlayabileceğinden/fark edebileceğinden çok fazla more than you can (ever) know expr.
anlayabileceğinden/fark edebileceğinden çok fazla more than you will ever know expr.
fark etmez didn't care too hard expr.
bir şey fark ettirir mi bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
bir şey fark etmez what the heck expr.
fark etmez! what the heck! expr.
ne fark eder! what the heck! expr.
bana fark etmez! what the hey! [us] expr.
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer too hot to hold (someone) expr.
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer too hot to hold you expr.
eğer bir şey fark etmiyorsa if it's all the same expr.
benim için fark etmez I'm not bothered [uk] expr.
fark edilebilir/dikkate değer bir değişiklik yok not much in it [uk] expr.
gözle görülür bir fark yok/değil not much in it [uk] expr.
küçük bir fark var not much in it [uk] expr.
önemsiz bir fark var not much in it [uk] expr.
pek bir fark yok nothing in it expr.
gözle görülür/kayda değer bir fark yok nothing in it expr.
pek bir fark yok (there's) nothing in it expr.
gözle görülür/kayda değer bir fark yok (there's) nothing in it expr.
benim için fark etmez it's all (the) one to me expr.
arasında pek bir fark yok potayto, potahto expr.
çok minik/önemsiz bir fark potayto, potahto expr.
(öyle ya da böyle) benim için fark etmez (it) makes me no never mind expr.
bana fark etmez (it) makes me no never mind expr.
benim için hiç fark etmez (it) makes me no never mind expr.
(biri) için fark etmez (one) ain't particular expr.
(biri için) fark etmez all the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all the same (to someone) expr.
(biri için) fark etmez just the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor just the same (to someone) expr.
fark etmez all the same expr.
fark etmez all one expr.
(biri için) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all's one to (one) [obsolete] expr.
(birine) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri için) fark etmez all the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all the same (to someone) expr.
(biri için) fark etmez just the same (to someone) expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor just the same (to someone) expr.
fark etmez all the same expr.
fark etmez all one expr.
(biri için) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri için) bir şey fark etmiyor all's one to (one) [obsolete] expr.
(birine) fark etmez all's one to (one) [obsolete] expr.
(biri) için fark etmez! couldn't care less expr.
gece gündüz fark etmez day or night expr.
benim için fark etmez doesn't matter to me expr.
bana fark etmez doesn't matter to me expr.
biri için fark etmez he/she would just as soon do a expr.
biri için fark etmez he/she would just as soon do a (as b) expr.
benim için fark etmez I could care less expr.
(öyle ya da böyle) fark etmez It don't make no nevermind expr.
(öyle ya da böyle) benim için fark etmez it don't make (me) no never mind expr.
(birine) fark etmez just the same (to one) expr.
(öyle ya da böyle) benim için fark etmez makes no difference to me expr.
aralarında çok az bir fark var same same, but different [thailand] expr.
boyut fark eder size matters expr.
(kaza veya kaza tehlikesi durumunda bir araç sürücüsü tarafından bir bisikletliye ya da motor sürücüsüne bahane olarak söylenen) pardon görmedim/seni fark etmedim smidsy (sorry, mate, I didn't see you) [uk] expr.
ne fark var? what's the difference expr.
fark etmez I don't care exclam.
bana fark etmez I don't care exclam.
Idioms
büyük fark a far cry n.
iki rakip grup arasındaki belirgin fark clear blue water n.
açık bir fark clear blue water [uk] n.
belirgin bir fark clear blue water [uk] n.
çok az bir fark another coat of paint n.
ucu ucuna fark another coat of paint n.
dünya kadar fark olması all the difference in the world n.
kolayca fark edilmeyen özellikler hidden depths n.
fark ettirmeden ortamı terk etme exit stage left n.
dağlar kadar fark all the difference in the world n.
önemsiz bir fark dime's worth of difference n.
minik/ufak bir fark dime's worth of difference n.
hafif bir fark dime's worth of difference n.
cüzi bir fark dime's worth of difference n.
en ufak bir fark dime's worth of difference n.
cüzi bir fark dime's worth of difference n.
azıcık bir fark dime's worth of difference n.
önemsiz bir fark dime's worth of difference n.
küçücük bir fark dime's worth of difference n.
minik/ufak bir fark dime's worth of difference n.
hafif bir fark dime's worth of difference n.
en ufak bir fark dime's worth of difference n.
bir kadına bakarken etrafındaki tehlikeleri fark etmeyen/etrafını görmeyen adam male blindness n.
gece fark ettirmeden yapılan hırsızlık moonlight requisition n.
büyük bir fark a world of difference n.
dağlar kadar fark a world of difference n.
epeyce bir fark a world of difference n.
bir hayli fark a world of difference n.
dünya kadar fark a world of difference n.
aşırı fark a world of difference n.
(a ve b arasında) büyük bir fark the world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) dağlar kadar fark the world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) epeyce bir fark the world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) bir hayli fark the world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) dünya kadar fark the world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) aşırı fark the world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) büyük bir fark a world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) dağlar kadar fark a world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) epeyce bir fark a world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) bir hayli fark a world of difference (between a and b) n.
(a ve b arasında) dünya kadar fark a world of difference (between a and b) n.