zamanlarda - Turkish English Dictionary
History

zamanlarda



Meanings of "zamanlarda" in English Turkish Dictionary : 1 result(s)

Turkish English
General
zamanlarda then adv.

Meanings of "zamanlarda" with other terms in English Turkish Dictionary : 162 result(s)

Turkish English
Common Usage
son zamanlarda lately adv.
son zamanlarda recently adv.
General
boş zamanlarda yapılan aktivite leisure activity n.
kullanımı son zamanlarda yaygınlaşmış dillere pelesenk olmuş yeni kelime buzzword n.
son zamanlarda yapılmış bir araştırma a recent study n.
son zamanlarda yapılan bir çalışma a recent study n.
eski zamanlarda kullanılan çamaşır karıştırma aleti posser n.
eski zamanlarda evin dışına inşa edilen tuvalet jakes n.
eski zamanlarda evin dışına inşa edilen tuvalet earth-closet n.
eski zamanlarda evin dışına inşa edilen tuvalet privy n.
eski zamanlarda evin dışına inşa edilen tuvalet outhouse n.
boş zamanlarda gidilen okul continuation school n.
feodal zamanlarda seferberlik ilanı ban n.
eski zamanlarda sıkça rastlanan, içindeki kişinin çıplak yattığı yatak naked bed n.
boş zamanlarda yapılan iş bywork n.
eski zamanlarda rağbet görmüş oldie n.
farklı zamanlarda meydana gelen ruhsal aydınlanma interspiration [obsolete] n.
eski zamanlarda parfüm olarak kullanılan, misk kokan pahalı bir merhem spikenard n.
farklı zamanlarda meydana gelen olayların eş zamanlı gösterimi synchronism n.
son zamanlarda biraz garip davranmak act a little strange lately v.
farklı zamanlarda vuku bulmasına sebep olmak desynchronize [us] v.
farklı zamanlarda vuku bulmasına sebep olmak desynchronise [uk] v.
son zamanlarda olan late adj.
düşük talepli zamanlarda kullanılan off-peak adj.
son zamanlarda çok tartışılan hotly-debated adj.
son zamanlarda sıkça tartışılan hotly-debated adj.
farklı zamanlarda sergilenen manifold adj.
trafiğin sıkışık olmadığı zamanlarda meydana gelen off-hour adj.
farklı zamanlarda çıkan polygenetic adj.
son (zamanlarda) recent adj.
son zamanlarda lately adv.
gelecek zamanlarda in days to come adv.
belirli zamanlarda periodically adv.
tarihte son zamanlarda much later in the history adv.
ilk zamanlarda early on adv.
böyle zamanlarda at times like these adv.
çeşitli zamanlarda at various times adv.
son zamanlarda latterly adv.
boş zamanlarda at leisure adv.
belirli zamanlarda at certain times adv.
eski zamanlarda of old adv.
çok yakın zamanlarda in more recent times adv.
son zamanlarda in recent years adv.
yakın zamanlarda newly adv.
eski zamanlarda in old times adv.
bu zamanlarda in our times adv.
yakın zamanlarda in recent years adv.
muhtelif zamanlarda from time to time adv.
son zamanlarda late adv.
son zamanlarda of late adv.
muhtelif zamanlarda at different times adv.
son zamanlarda in the recent times adv.
değişik zamanlarda at different times adv.
bütün diğer zamanlarda at all other times adv.
hemen hemen aynı zamanlarda at about the same time adv.
ilerleyen zamanlarda later on adv.
şimdiki zamanlarda at present times adv.
modern zamanlarda in modern times adv.
incil'in gönderildiği zamanlarda in biblical times adv.
eski zamanlarda anciently adv.
yalnız son zamanlarda (çok yakın geçmişte olmaya başlayan şeyler için) only recently adv.
klasik zamanlarda in classical times adv.
son zamanlarda as of late adv.
son zamanlarda now adv.
son zamanlarda newly adv.
eski zamanlarda in former times adv.
geçmiş zamanlarda in former times adv.
boş zamanlarda leisurely adv.
modern zamanlarda modernly adv.
çağdaş zamanlarda modernly adv.
yakın zamanlarda contemporaneously adv.
son zamanlarda fresh adv.
son zamanlarda syne [dialect] adv.
Phrasals
uygun olmayan zamanlarda araya bir şey sokmak sound off (about something) v.
Phrases
aradaki zamanlarda in between times adv.
geri kalan zamanlarda in between times adv.
çetin zamanlarda in tougher times expr.
geçmiş zamanlarda in times gone expr.
eski zamanlarda earlier times expr.
yarın bu zamanlarda by this time tomorrow expr.
zor zamanlarda in tougher times expr.
Colloquial
gerçek jazz müziğin, sadece türün tarihindeki notanın kullanılmadığı ilk zamanlarda olduğu görüşünü benimseyen kimse moldy fig n.
son zamanlarda basında sıkça yer almak get a lot of press lately v.
zor zamanlarda mülkü elden çıkarıp paraya çevirmek cash out v.
(son zamanlarda çok) havalandı biggity adj.
son zamanlarda in recent memory expr.
Idioms
(eski zamanlarda) asıl görevi gemideki toplara barut taşımak olan delikanlı veya genç erkek powder boy n.
okuldan artan kalan zamanlarda yapılan şeyler extracurricular activity n.
kendini farklı zamanlarda farklı cinsiyetlerle tanımlama durumu gender fluidity n.
aynı evi farklı zamanlarda kullanmak box and cox v.
anlaşmazlığın/gerginliğin olduğu zamanlarda ahlaklıca davranmak take the high ground v.
eski zamanlarda days of old expr.
kritik zamanlarda when the chips are down expr.
yardıma gerek duyduğu anlarda/zamanlarda in somebody's hour of need expr.
(birinin) yardıma gerek duyduğu anlarda/zamanlarda in (one's) hour of need expr.
ilk zamanlarda in the first flush expr.
taze zamanlarda in the first flush expr.
yardıma gerek duyduğun anlarda/zamanlarda in your hour of need expr.
Speaking
anladığım kadarıyla son zamanlarda onunla çok sık görüşüyorsunuz you've been seeing a lot of her lately expr.
anladığım kadarıyla son zamanlarda onunla çok sık görüşüyorsunuz you've been seeing a lot of him lately expr.
bu o zamanlarda iyi paraydı this was a lot of money back then expr.
bu o zamanlarda büyük paraydı this was a lot of money back then expr.
bence son zamanlarda çok baskı altında kaldın i think you've been under a lot of pressure recently expr.
böyle zamanlarda at such times expr.
stresli olduğum zamanlarda when I feel stressed expr.
son zamanlarda pek uyumuyorsun you haven't been sleeping much expr.
son zamanlarda hangi haber sizi üzdü? what news recently upset you? expr.
son zamanlarda biraz meşgulüm I have been a bit busy lately expr.
son zamanlarda onunla çok sık görüşüyorsun you've been seeing a lot of him lately expr.
son zamanlarda gerçekten çok yoğun çalışmak been working really hard lately expr.
son zamanlarda kendimi pek iyi hissetmiyorum I haven't been feeling so great expr.
son zamanlarda çok iyi he has been doing real well lately expr.
(olduğu vb) zamanlarda time was (when...) expr.
Trade/Economic
özellikle grevlerin yasak olduğu zamanlarda polislerin operasyonları kesintiye uğratmak için yakalandıklarını söyledikleri hayali/uydurma hastalık blue flu n.
belirli üretim hacminde ya da belirli zamanlarda kullanılan makine ve teçhizat standby equipment n.
düşük navlun tarifesi ile taşınan kargo gemi tam yükünü alamadığı zamanlarda distress cargo n.
makul zamanlarda ve makul ölçülerde erişim imkanı reasonable access at reasonable times n.
tahvil gibi değerli kağıtların üzerinde bulunan ve belirli zamanlarda sahibine faiz veya kazanç payı sağlayan kesilmiş parça coupon n.
farklı zamanlarda ödenecek birkaç meblağın ortalama ödeme zamanını bulma equation of payments n.
yalnızca belirli zamanlarda içki satmak için verilen ruhsat occasional licence [uk] n.
Law
kandaki alkol oranının yasal sınırı geçmediği zamanlarda (araba kullanımı) drink-drive [uk] adj.
Insurance
tekne poliçesinde geminin battığı zamanlarda ödenen prim iadeleri hull returns n.
Tourism
oda sahibinin mülkünü kullanmadığı zamanlarda otel tarafından işletilmesine izin verdiği sistem condominium resort system n.
oda sahibinin mülkünü kullanmadığı zamanlarda otel tarafından işletilmesine izin verdiği sistem condo resort system n.
Technical
fotoğrafçılığın kullanılmadığı zamanlarda metal (çinko) üzerine asitle gravür oyma işlemi chemigraphy n.
son zamanlarda recently n.
Computer
aynı anda veya farklı zamanlarda giriş yapan web-sitesi ziyaretçiler unique visitors n.
çok fazla kişinin kullandığı zamanlarda internet hızının yavaşlaması brownout n.
son zamanlarda kullanılan recently used adj.
Television
renk aydınlık ses ve eş zamanlama işaretlerinin sıkıştırılarak bir satır boyunca ayrı ayrı zamanlarda gönderildiği yayın sistemi multiplexed analog components n.
Textile
eski zamanlarda popüler olan yüksek bir yaka band n.
(eski zamanlarda yas sembolü olarak giyilen) ince dokulu ipek bir kumaş love [obsolote] n.
Traffic
(trafiğin yoğun olduğu zamanlarda) kestirme yolları kullanma/trafik olmayan sokaklardan gitme cut-through driving n.
(trafiğin yoğun olduğu zamanlarda) kestirme yolları kullanma/trafik olmayan sokaklardan gitme rat running n.
Marine
ayın hilal halinde olduğu zamanlarda görünen küçük gel-git neap tide n.
Medical
değişik zamanlarda oluşan heterochronic adj.
Physiology
farklı zamanlarda döllenen iki fetüsün tek bir rahimde bulunması durumu superfetation n.
Pharmaceutics
eski zamanlarda parfüm olarak kullanılan, misk kokan pahalı bir merhem nard n.
Chemistry
eski zamanlarda unları ağartmak ve yaşlandırmak için kullanılan sarı, keskin ve uçucu bir yağ nitrogen trichloride n.
Biology
erkek ve dişi organları farklı zamanlarda olgunlaştığı için kendi kendine döllenememe dichogamy n.
yapıtaşını oluşturan parçaların düzensizliği ve farklı zamanlarda olgunlaşması ile karakterize bir üreme biçimi dysmerogenesis n.
erkek ve dişi organları farklı zamanlarda olgunlaştığı için kendi kendine döllenemeyen dichogamous adj.
Astronomy
güneşle benzer zamanlarda doğan bir gök cisminin şafak vakti gökyüzünde ilk göründüğü zaman heliacal rising n.
astronomik alanın farklı zamanlarda çekilen stereoskopik fotoğrafları ile küçük hareket ve parlaklık değişimlerini tespit eden bir stereoskop comparator n.
Botanic
erkek-dişi çiçeklerin farklı zamanlarda olgunlaşması dichogamy n.
erkek ve dişi üreme organları farklı zamanlarda olgunlaşan (bitki) dichogamous adj.
Social Sciences
eski zamanlarda ölü deniz'in doğusunda yaşayan bir halkın üyesi moabite n.
eski zamanlarda ölü deniz'in doğusunda yaşayan bir halkın konuştuğu, ibranice'nin lehçesi olan bir sami dili moabite n.
bazı kültürlerde kişinin sosyal durumunun değiştiği zamanlarda gerçekleştirilen tören rite de passage n.
History
eski zamanlarda dilekçe ve taleplere kraliyet adına cevap yazıp gönderen kişilere verilen unvan referendary [obsolete] n.
çok eski zamanlarda taksi olarak kullanılan ulaşım aracı hackney carriage n.
eski zamanlarda parfüm olarak kullanılan misk kokulu değerli bir merhem sambul n.
eski zamanlarda parfüm olarak kullanılan misk kokulu değerli bir merhem sumbal n.
eski zamanlarda parfüm olarak kullanılan misk kokulu değerli bir merhem sumbul n.
Archaeology
önceki zamanlarda yıldırımla düştüğüne inanılan taş thunderstone n.
Religious
yahudilerin belirli zamanlarda yaptığı ritüelistik bir arınma banyosu mikvah n.
incil'in gönderildiği zamanlarda başka adaklarla birlikte toprağa dökülen şarap, süt veya yağ drink offering n.
Geology
eski zamanlarda yumurtadan oluştuğu düşünülen silüryen fosili nidulite n.
eski zamanlarda boya olarak kullanılan tuğla rengi bir kil çeşidi sinopite n.
farklı jeolojik zamanlarda meydana gelen allochronic adj.
Sport
özellikle kritik zamanlarda çok iyi performans gösteren atlet money player n.
Cinema
modern zamanlarda çekildiği halde olay örgüsü veya stil bakımından siyah-beyaz film özelliği gösteren neo-noir adj.