|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
hesap (lokanta/bar veya gece kulübünde yenilip içilen şeyler için) |
check n.
|
|
He raised his hand and asked for the check.
Elini kaldırdı ve hesabı istedi.
More Sentences
|
2 |
General |
kötü şeyler |
bad things n.
|
|
Not every bad thing that happens is an opportunity to heap censure on a specific regime.
Yaşanan her kötü şey, belirli bir rejimi kınamak için bir fırsat değildir.
More Sentences
|
3 |
General |
değerli şeyler |
valuables n.
|
|
Time is the most valuable thing a man can spend.
Zaman, bir insanın harcayabileceği en değerli şeydir.
More Sentences
|
4 |
General |
yeni şeyler |
new things n.
|
|
There are, however, positive new things in the report worth mentioning.
Bununla birlikte, raporda bahsetmeye değer olumlu yeni şeyler de var.
More Sentences
|
5 |
General |
bazı şeyler |
some things n.
|
|
Some things were possible, but only very little.
Bazı şeyler mümkündü ama çok azı.
More Sentences
|
6 |
General |
korkunç şeyler |
horrible things n.
|
|
Tom has done a lot of horrible things.
Tom çok korkunç şeyler yaptı.
More Sentences
|
7 |
General |
korkunç şeyler |
terrible things n.
|
|
We've made it possible for one another to do terrible things.
Birbirimizin korkunç şeyler yapmasını mümkün kıldık.
More Sentences
|
8 |
General |
küçük şeyler |
little things n.
|
|
Do little things, like bring her a cup of coffee in bed.
Küçük şeyler yap, mesela yatağına bir bardak kahve getir.
More Sentences
|
9 |
General |
birbirine çarpmak (madeni şeyler) |
clash v.
|
|
The brass cymbals clashed on his mark.
Pirinç ziller onun işaretiyle birbirine çarptı.
More Sentences
|
10 |
General |
bir şeyler yazmak |
write something v.
|
|
Mr Howitt wrote something in the explanatory statement that I disagree with.
Bay Howitt açıklama metninde katılmadığım bir şey yazmış.
More Sentences
|
11 |
General |
bir şeyler yemek |
eat something v.
|
|
You'll feel better after you eat something.
Bir şeyler yedikten sonra daha iyi hissedeceksin.
More Sentences
|
12 |
General |
ağır şeyler taşımak |
carry heavy things v.
|
|
The doctor didn't allow my father to carry heavy things.
Doktor, babamın ağır şeyler taşımasına müsaade etmedi.
More Sentences
|
13 |
General |
yeni şeyler öğrenmek |
learn new things v.
|
|
The translator constantly learns new things about himself.
Çevirmen sürekli kendi hakkında yeni şeyler öğrenir.
More Sentences
|
14 |
General |
bir şeyler karalamak |
scribble v.
|
|
Tom scribbled something in his notebook.
Tom defterine bir şeyler karalamıştı.
More Sentences
|
15 |
General |
bir şeyler karalamak |
doodle v.
|
|
She absentmindedly doodled on the margins of her notebook.
Dalgın bir şekilde defterinin kenarlarına bir şeyler karaladı.
More Sentences
|
|
16 |
General |
kendinden bir şeyler bulabileceğin |
relatable adj.
|
|
His jokes are relatable.
Kendinden bir şeyler bulabileceğin şakaları vardır.
More Sentences
|
17 |
General |
ve benzeri şeyler |
and so on adv.
|
|
They want not just to eat and drink, they also want to go on holiday, to travel, and so on and so forth.
Sadece yemek ve içmek değil, aynı zamanda tatile çıkmak, seyahat etmek ve benzeri şeyleri de istiyorlar.
More Sentences
|
Phrasals |
|
18 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasından seçmek |
choose from (people or things) v.
|
|
The European citizen will benefit if he or she can choose from a wide variety of providers.
Avrupa vatandaşı, çok çeşitli sağlayıcılar arasından seçim yapabilirse bundan fayda sağlayacaktır.
More Sentences
|
Colloquial |
|
19 |
Colloquial |
farklı şeyler |
different things n.
|
|
External presentation' and 'internal behaviour' are, however, two very different things.
Bununla birlikte, 'dış sunum' ve 'iç davranış' birbirinden çok farklı şeylerdir.
More Sentences
|
General |
|
20 |
General |
ikinci dereceden olan tali şeyler |
nonessentials n.
|
|
21 |
General |
ilginç şeyler ve harikalar |
curiosities and wonders n.
|
|
22 |
General |
tanımlanmamış kişi ya da şeyler |
etceteras n.
|
|
23 |
General |
gereksiz şeyler |
expendable n.
|
|
24 |
General |
bir gezi veya ziyaretin hatırası olarak alınan şeyler |
souvenir n.
|
|
25 |
General |
gereksiz şeyler |
white elephant n.
|
|
26 |
General |
lüzumsuz şeyler |
white elephant n.
|
|
27 |
General |
bağışlanan şeyler |
settlement n.
|
|
28 |
General |
hatırlanmaya değer şeyler |
memorabilia n.
|
|
29 |
General |
değersiz şeyler |
gadget n.
|
|
30 |
General |
bırakılan şeyler |
settlement n.
|
|
31 |
General |
bütünsel şeyler |
integers n.
|
|
32 |
General |
ipe dizilmiş şeyler |
rope n.
|
|
33 |
General |
ayağa giyilen şeyler |
footwear n.
|
|
34 |
General |
benzeşmeyen şeyler |
disparate n.
|
|
35 |
General |
gönderilen şeyler (mektupla aynı zarf içinde) |
enclosures n.
|
|
|
36 |
General |
dikkate alınması gereken şeyler |
things to consider n.
|
|
37 |
General |
ufak tefek şeyler |
oddments n.
|
|
38 |
General |
birbiri ardına yapılan şeyler |
round n.
|
|
39 |
General |
hayati önemi olmayan şeyler |
nonessentials n.
|
|
40 |
General |
kestirilemeyen şeyler |
the vagaries n.
|
|
41 |
General |
kıymetli şeyler |
valuable n.
|
|
42 |
General |
vücudun rahatına hizmet eden şeyler, gıda, refah, konfor vb |
creature conforts n.
|
|
43 |
General |
iç içe geçen şeyler |
nest n.
|
|
44 |
General |
bambaşka şeyler |
disparate n.
|
|
45 |
General |
yenilebilir şeyler |
edibles n.
|
|
46 |
General |
denizde yüzen veya kıyıya vuran şeyler |
flotsam and jetsam n.
|
|
47 |
General |
değersiz şeyler |
dross n.
|
|
48 |
General |
ufak tefek şeyler |
odds and ends n.
|
|
49 |
General |
eski püskü şeyler |
gimcrackery n.
|
|
50 |
General |
yasak şeyler |
prohibited articles n.
|
|
51 |
General |
ufak tefek şeyler |
sundries n.
|
|
52 |
General |
insan eliyle yapılmış şeyler |
artifacts n.
|
|
53 |
General |
önemsiz şeyler |
trivia n.
|
|
54 |
General |
birbiriyle benzeşmeyen şeyler |
disparates n.
|
|
55 |
General |
göz alıcı şeyler |
eye catchers n.
|
|
56 |
General |
yapılmaması gereken şeyler |
don'ts n.
|
|
57 |
General |
yapılması gereken şeyler |
do's n.
|
|
58 |
General |
bir insandan yapılması zor şeyler isteyen |
ballbreaker n.
|
|
59 |
General |
hoşlanılan ve hoşlanılmayan şeyler |
likes and dislikes n.
|
|
60 |
General |
karışık şeyler |
medley n.
|
|
61 |
General |
ufak tefek şeyler |
whatsis n.
|
|
62 |
General |
ufak tefek şeyler |
stuff n.
|
|
63 |
General |
ufak tefek şeyler |
whatchamacallit n.
|
|
64 |
General |
gerekli şeyler |
wherewithal n.
|
|
65 |
General |
(bir şeyler satmaya çalışarak) turistleri rahatsız etme |
tourist hustling n.
|
|
66 |
General |
turistleri (bir şeyler satmak amacıyla) taciz etme |
tourist hustling n.
|
|
67 |
General |
tüm şeyler |
all things n.
|
|
68 |
General |
denizde kendi halinde yüzen şeyler |
drift stuff n.
|
|
69 |
General |
bedenin rahatını sağlayan şeyler |
creature comforts n.
|
|
70 |
General |
geçici şeyler |
ephemera n.
|
|
71 |
General |
kısa vadeli şeyler |
ephemera n.
|
|
72 |
General |
kısa ömürlü şeyler |
ephemera n.
|
|
73 |
General |
özel şeyler |
private things n.
|
|
74 |
General |
kişisel şeyler |
private things n.
|
|
75 |
General |
satılacak şeyler |
things to sell n.
|
|
|
76 |
General |
gereksiz şeyler |
expendables n.
|
|
77 |
General |
insanın iradesiyle yaptığı şeyler/davranışlar |
human acts n.
|
|
78 |
General |
işaretler (gösteren şeyler/göstergeler) |
trappings n.
|
|
79 |
General |
dikkat edilmesi gereken şeyler |
things to take into account n.
|
|
80 |
General |
dikkat edilmesi gereken şeyler |
things to take into consideration n.
|
|
81 |
General |
yenilecek şeyler |
things to eat n.
|
|
82 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
impending sense of doom n.
|
|
83 |
General |
modern şeyler |
modern things n.
|
|
84 |
General |
kırpılan şeyler |
clipping n.
|
|
85 |
General |
kırpılan şeyler |
clippings n.
|
|
86 |
General |
bir etkinlikten veya tecrübeden öğrenilen şeyler/alınan mesajlar |
take home messages n.
|
|
87 |
General |
şeytani şeyler yapan kimse |
evildoer n.
|
|
88 |
General |
kötü şeyler yapan kimse |
evildoer n.
|
|
89 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
sense of impending doom n.
|
|
90 |
General |
insan eliyle yapılmış şeyler |
artefacts n.
|
|
91 |
General |
hesap (lokanta/bar veya gece kulübünde yenilip içilen şeyler için) |
cheque n.
|
|
92 |
General |
katı şeyler |
solids n.
|
|
93 |
General |
kirli şeyler |
dirty things n.
|
|
94 |
General |
sevmediğim şeyler |
my dislikes n.
|
|
95 |
General |
sevdiğim şeyler |
my likes n.
|
|
96 |
General |
deprem anında yapılması gereken şeyler |
things to do during an earthquake n.
|
|
97 |
General |
(birinin) hoşlandığı şeyler |
(one's) likes n.
|
|
98 |
General |
boş şeyler |
useless trivia n.
|
|
99 |
General |
bir dersin sonunda öğrendiğin ve seninle birlikte bu ders devam etmese bile gelecek şeyler |
take-home lessons n.
|
|
100 |
General |
tüm tarafların anlamlı bir şekilde bir şeyler katılabileceği kapsayıcı, çok taraflı bir sistem |
panarchy n.
|
|
101 |
General |
zımni şeyler |
tacenda n.
|
|
102 |
General |
söylenmeyen şeyler |
tacenda n.
|
|
103 |
General |
macera dolu şeyler yapma |
adventuring n.
|
|
104 |
General |
tırmıklanan şeyler |
rakeage n.
|
|
105 |
General |
art arda gelen şeyler |
cavalcade n.
|
|
106 |
General |
yeni şeyler |
novelry [obsolete] n.
|
|
107 |
General |
insanların başına gelen iyi şeyler |
the good n.
|
|
108 |
General |
ahlaki açıdan uygun olan şeyler |
the good n.
|
|
109 |
General |
ahlaki açıdan doğru olan şeyler |
the good n.
|
|
110 |
General |
beklenmeyen şeyler |
the unexpected n.
|
|
111 |
General |
insanların başına gelen nahoş şeyler |
the bad n.
|
|
112 |
General |
insanın bir şeyler hakkında düşünme şekli |
thought patterns n.
|
|
113 |
General |
insanın bir şeyler hakkında düşünme şekli |
thought processes n.
|
|
114 |
General |
geride bırakılan şeyler |
trail n.
|
|
115 |
General |
eski püskü şeyler |
trashery n.
|
|
116 |
General |
toplanamayan şeyler |
uncollectables n.
|
|
117 |
General |
bir araya getirilemeyen şeyler |
uncollectables n.
|
|
118 |
General |
kapan kimseye ait hale gelen değerli şeyler topluluğu |
lucky bag n.
|
|
119 |
General |
saklanmış şeyler |
enwrappings n.
|
|
120 |
General |
gizli şeyler |
enwrappings n.
|
|
121 |
General |
saklanmış şeyler |
inwrappings n.
|
|
122 |
General |
gizli şeyler |
inwrappings n.
|
|
123 |
General |
özel şeyler |
esoterica n.
|
|
124 |
General |
orijinal şeyler |
esoterica n.
|
|
125 |
General |
baharat, kokulu yaprak gibi şeyler içeren küçük torba |
sachet n.
|
|
126 |
General |
yukarı doğru büyüyen şeyler |
upgrowings n.
|
|
127 |
General |
toplanmış şeyler |
upheapings n.
|
|
128 |
General |
birikmiş şeyler |
upheapings n.
|
|
129 |
General |
yığılmış şeyler |
upheapings n.
|
|
130 |
General |
kümelenmiş şeyler |
upheapings n.
|
|
131 |
General |
japonya'ya veya japonlara özgü şeyler |
japanism n.
|
|
132 |
General |
japonlara özgü şeyler |
japonism n.
|
|
133 |
General |
set sosyetenin yaptığı şeyler |
jet-setting n.
|
|
134 |
General |
alışılmadık veya tuhaf şeyler koleksiyonu |
bestiary n.
|
|
135 |
General |
sıra dışı şeyler |
extraordinaries n.
|
|
136 |
General |
düşüncesiz veya rahatsız edici şeyler yapan kimse |
joker n.
|
|
137 |
General |
düşüncesiz veya rahatsız edici şeyler yapan kimse |
turkey n.
|
|
138 |
General |
neşeli şeyler |
jollity n.
|
|
139 |
General |
etek ucunda bir şeyler taşımak için katlanabilen ön kısım |
lap n.
|
|
140 |
General |
konuşma ve dil kullanımıyla bir şeyler yaratma |
verbal creation n.
|
|
141 |
General |
önemsiz şeyler için tartışan kimse |
bickerer n.
|
|
142 |
General |
hapseden veya sınırlayan şeyler |
manacles n.
|
|
143 |
General |
bir şeyler çiğneyen veya yüzünü ekşiten birini temsil eden, geçit törenlerinde veya komedi sahnesinde takılan grotesk maske |
manducus n.
|
|
144 |
General |
aynı veya benzer türden olan şeyler |
whatnot n.
|
|
145 |
General |
gerekli şeyler |
wherewith n.
|
|
146 |
General |
saçma sapan şeyler |
whoop n.
|
|
147 |
General |
görünüşü ve hareketiyle solucana benzeyen şeyler |
worm n.
|
|
148 |
General |
(bir şeyler) yazma ödevi |
writing assignment n.
|
|
149 |
General |
uyumlu şeyler |
harmonious n.
|
|
150 |
General |
karmakarışık şeyler |
helter-skelter n.
|
|
151 |
General |
darmaduman şeyler |
helter-skelter n.
|
|
152 |
General |
acı ama gerçek olan şeyler |
home truths n.
|
|
153 |
General |
korkunç şeyler |
horrors n.
|
|
154 |
General |
insanın anlayış veya zevkine hitap eden şeyler |
humanities n.
|
|
155 |
General |
komik şeyler |
humour n.
|
|
156 |
General |
harika şeyler anlatan kimse |
mirabilary [obsolete] n.
|
|
157 |
General |
harika şeyler anlatan eser |
mirabilary [obsolete] n.
|
|
158 |
General |
ek şeyler |
more n.
|
|
159 |
General |
olup biten şeyler |
goings on n.
|
|
160 |
General |
akılalmaz şeyler |
unspeakable things n.
|
|
161 |
General |
sırt çantasının üzerine bir şeyler asmaya yarayan çok halkalı şerit |
daisy-chain n.
|
|
162 |
General |
düzgün bir yaşam için gerekli görülen şeyler |
decencies n.
|
|
163 |
General |
itibar görmeyen şeyler |
demonology n.
|
|
164 |
General |
karşılaştırılan şeyler arasındaki zıtlık |
direct contrast n.
|
|
165 |
General |
karşılaştırılan şeyler arasındaki benzeşmezlik |
direct contrast n.
|
|
166 |
General |
kapışılan değerli şeyler topluluğu |
grab bag n.
|
|
167 |
General |
ağır şeyler kaldırma |
heavy lifting n.
|
|
168 |
General |
ufak tefek şeyler |
oddment n.
|
|
169 |
General |
ufak tefek şeyler |
omnium gatherum n.
|
|
170 |
General |
sıradan şeyler |
ruck n.
|
|
171 |
General |
hayali şeyler |
imaginings n.
|
|
172 |
General |
hoşlanılmayan şeyler |
dislikes n.
|
|
173 |
General |
sevilmeyen şeyler |
dislikes n.
|
|
174 |
General |
kişiyi uğraştıran şeyler |
in-box n.
|
|
175 |
General |
şeyler arasındaki bağlantı |
interlinking n.
|
|
176 |
General |
şans eseri değerli bir şeyler keşfetme yeteneği |
serendipity n.
|
|
177 |
General |
sıra halinde düzenlenmiş şeyler |
column n.
|
|
178 |
General |
rahatlatan şeyler |
comforts n.
|
|
179 |
General |
konforlu şeyler |
comforts n.
|
|
180 |
General |
(içine bir şeyler koymak için) kese şekline getirilen kağıt |
paper n.
|
|
181 |
General |
(içine bir şeyler koymak için) külah şeklinde kağıt |
paper n.
|
|
182 |
General |
temizlenerek toplanan şeyler |
cleanings n.
|
|
183 |
General |
ilginç şeyler |
curiosa n.
|
|
184 |
General |
az bulunan şeyler |
curiosa n.
|
|
185 |
General |
saklı şeyler |
penetrail n.
|
|
186 |
General |
gizli şeyler |
penetrail n.
|
|
187 |
General |
saklı şeyler |
penetralia n.
|
|
188 |
General |
gizli şeyler |
penetralia n.
|
|
189 |
General |
belirsiz sınıflandırmalı şeyler içeren bir alan |
penumbra n.
|
|
190 |
General |
gerekli şeyler |
possible n.
|
|
191 |
General |
büyücülerin (gezegen, element, burçlar, sayılar yardımıyla) farklı şeyler arasında ilişki kurma sistemi |
correspondences n.
|
|
192 |
General |
nahoş şeyler |
disagreeables n.
|
|
193 |
General |
önemsiz şeyler |
fewtrils n.
|
|
194 |
General |
değersiz şeyler |
fewtrils n.
|
|
195 |
General |
birbirine bağlı şeyler dizisi |
rope n.
|
|
196 |
General |
doğru görmeye engel olan şeyler |
scale n.
|
|
197 |
General |
şans eseri değerli veya hoş şeyler bulan kimse |
serendipitist n.
|
|
198 |
General |
saçılmış şeyler |
strew n.
|
|
199 |
General |
görkemli şeyler |
sublime n.
|
|
200 |
General |
heybetli şeyler |
sublime n.
|
|
201 |
General |
gece uyumadan önce bir şeyler atıştırılan zaman dilimi |
suppertime n.
|
|
202 |
General |
aynı anda görülen şeyler bütünü |
syndrome n.
|
|
203 |
General |
üzerine süslü şeyler asmak |
overhang v.
|
|
204 |
General |
kalkıp bir şeyler yapmaya başlamak |
stir oneself v.
|
|
205 |
General |
önemsiz şeyler üzerinde münakaşa etmek |
quibble about v.
|
|
206 |
General |
gelişigüzel atılmış şeyler ile darmadağınık olmak |
be littered with v.
|
|
207 |
General |
hayalinden bir şeyler katarak anlatılanı süslemek |
embroider v.
|
|
208 |
General |
hakkında birine bir şeyler hatırlatmak |
refresh someone's memory of v.
|
|
209 |
General |
boş şeyler konuşmak |
trifle v.
|
|
210 |
General |
iyi şeyler yok olmak |
go by the board v.
|
|
211 |
General |
ufak şeyler yüzünden telaşa düşmek |
fuss v.
|
|
212 |
General |
tartışmak (önemsiz şeyler üzerinde) |
cavil v.
|
|
213 |
General |
üzerinde durmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle over v.
|
|
214 |
General |
biri için iyi şeyler söylemek |
put in a good word for someone v.
|
|
215 |
General |
kafi gelmemek (varolan şeyler/birileri) |
be short of v.
|
|
216 |
General |
ile uğraşmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle over v.
|
|
217 |
General |
ile uğraşmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle about v.
|
|
218 |
General |
önemsiz şeyler üzerinde münakaşa etmek |
quibble over v.
|
|
219 |
General |
üzerinde durmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle about v.
|
|
220 |
General |
hafif şeyler yemek |
snack v.
|
|
221 |
General |
aleyhinde asılsız şeyler yazmak |
libel v.
|
|
222 |
General |
birisine bir şeyler vermek |
pass along something v.
|
|
223 |
General |
olmayacak şeyler istemek |
cry for the moon v.
|
|
224 |
General |
biri hakkında olumlu şeyler söylemek |
put in a good word (for someone) v.
|
|
225 |
General |
abuk subuk şeyler yapmak |
act the giddy goat v.
|
|
226 |
General |
bir şeyler kapmak |
get it together v.
|
|
227 |
General |
başını derde sokacak şeyler yapmak |
get into hot water v.
|
|
228 |
General |
bir şeyler çıkartmak |
get it together v.
|
|
229 |
General |
farklı şeyler keşfetmek |
discover different things v.
|
|
230 |
General |
soğuk bir şeyler içmek |
drink something cold v.
|
|
231 |
General |
sıcak bir şeyler içmek |
drink something hot v.
|
|
232 |
General |
üzerine rahat bir şeyler giymek |
put on something more comfortable v.
|
|
233 |
General |
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek |
learn from each other v.
|
|
234 |
General |
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek |
learn from one another v.
|
|
235 |
General |
bir şeyler karıştırmak/kaynatmak |
concoct v.
|
|
236 |
General |
yeni bir şeyler denemek |
try something new v.
|
|
237 |
General |
(piyanoda vb.) bir şeyler çalmak |
bang something out v.
|
|
238 |
General |
(bir şeyler hakkında) bir iki şey bilmek |
know a thing or two (about something) v.
|
|
239 |
General |
ağır şeyler kaldırmak |
lift heavy things v.
|
|
240 |
General |
kendisi için bir şeyler yapmak istemek |
want to make something for oneself v.
|
|
241 |
General |
korkunç bir şeyler yapmak |
do something horrible v.
|
|
242 |
General |
korkunç bir şeyler yapmak |
do something terrible v.
|
|
243 |
General |
kötü bir şeyler yapmak |
do something bad v.
|
|
244 |
General |
birilerinden bir şeyler toplamak |
gather something from someone v.
|
|
245 |
General |
olağanüstü şeyler yapmak |
do extraordinary things v.
|
|
246 |
General |
bir şeyler homurdanmak |
growl something out v.
|
|
247 |
General |
birinin hakkında bir şeyler okumak |
read something about someone v.
|
|
248 |
General |
sade şeyler sipariş etmek |
order modestly v.
|
|
249 |
General |
hemen/çabuk olup bir şeyler yapmak |
hurry up and do something v.
|
|
250 |
General |
(bir şeyler) yapacağı tutmak |
happen to do v.
|
|
251 |
General |
birine karşı bir şeyler hissetmek |
have feelings for someone v.
|
|
252 |
General |
birinin kulağına tatlı şeyler fısıldamak |
whisper sweet nothings into one's ear v.
|
|
253 |
General |
birinin kulağına tatlı şeyler fısıldamak |
whisper honeyed words into one's ear v.
|
|
254 |
General |
bir şeyler biriktirme ihtiyacı hissetmek |
feel the need to collect things v.
|
|
255 |
General |
bir şey/şeyler saklamak |
hide something v.
|
|
256 |
General |
bir şey/şeyler saklamak |
make a secret of something v.
|
|
257 |
General |
biri için özel bir şeyler hissetmek |
feel something special for someone v.
|
|
258 |
General |
birine yiyecek bir şeyler getirmek |
bring someone something to eat v.
|
|
259 |
General |
akşam yemeği için bir şeyler yapmak |
make something for dinner v.
|
|
260 |
General |
için bir şeyler hissetmek |
feel things for v.
|
|
261 |
General |
üzerine rahat bir şeyler giymek |
change into comfortable clothes v.
|
|
262 |
General |
üzerine rahat bir şeyler giymek |
put on something comfortable v.
|
|
263 |
General |
piyanoda bir şeyler çalmak |
play something on the piano v.
|
|
264 |
General |
biriyle birlikte bir şeyler ayarlamak/planlamak |
set something up with someone v.
|
|
265 |
General |
bir şeyler yapmaya çalışmak |
try to do something v.
|
|
266 |
General |
dışarı çıkıp bir şeyler yapmak |
get out and do something v.
|
|
267 |
General |
piyanoda bir şeyler çalmayı bilmek |
know how to play things on piano v.
|
|
268 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
add something from oneself v.
|
|
269 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
add something of oneself v.
|
|
270 |
General |
ağır şeyler kaldırmamak |
not lift heavy things v.
|
|
271 |
General |
ağır şeyler kaldırmak |
carry heavy things v.
|
|
272 |
General |
yeni şeyler öğretmek |
teach new things v.
|
|
273 |
General |
yaratıcı bir şeyler yapmak |
do something creative v.
|
|
274 |
General |
duyulan şükranın bir ispatı olarak (bir şeyler) vermek |
thanksgive [obsolete] v.
|
|
275 |
General |
ufak tefek şeyler serpmek |
bepepper v.
|
|
276 |
General |
üzerine parlak şeyler serpiştirmek |
bespangle v.
|
|
277 |
General |
bir şeyler izleyerek vakit geçirmek |
veg (out) v.
|
|
278 |
General |
etrafına bir şeyler asarak dekore etmek |
hang v.
|
|
279 |
General |
kendinden bir şeyler bulmasını sağlamak |
humanify v.
|
|
280 |
General |
hakkında bir şeyler karalamak |
deride v.
|
|
281 |
General |
farklı şeyler ile meşgul olmak |
run around v.
|
|
282 |
General |
-e bir şeyler atmak |
chunk [dialect] v.
|
|
283 |
General |
(birine veya bir şeye karşı) bir şeyler hissetmek |
owe v.
|
|
284 |
General |
amaçsız şeyler yapmak |
flob v.
|
|
285 |
General |
bir şeyler gevelemek |
prattle v.
|
|
286 |
General |
bir şeyler yazmak |
scribble v.
|
|
287 |
General |
nahoş şeyler düşündürmek |
smell v.
|
|
288 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
solarize [us] v.
|
|
289 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
solarise [uk] v.
|
|
290 |
General |
bir şeyler karalamak |
squiggle v.
|
|
291 |
General |
özgün şeyler söylemek |
stray v.
|
|
292 |
General |
öyle/şöyle/böyle kişiler/şeyler |
such adj.
|
|
293 |
General |
bir şeyler elde etmeye çok hevesli |
acquisitive adj.
|
|
294 |
General |
birbirini sırayla izleyen (şeyler) |
alternate adj.
|
|
295 |
General |
benzeri şeyler |
suchlike adj.
|
|
296 |
General |
sürekli bir şeyler isteyen |
importunate adj.
|
|
297 |
General |
ufak tefek/incir çekirdeğini doldurmaz (şeyler) |
sweet adj.
|
|
298 |
General |
gösterişli şeyler kullanan |
arty crafty adj.
|
|
299 |
General |
çevresindeki diğer şeyler ve kişilerden yalıtılmış ve bunlarla uyumlu olmayan |
siloed adj.
|
|
300 |
General |
bir şeyler elde etmeye hevesli olmayan |
unacquisitive adj.
|
|
301 |
General |
sağlıksız şeyler yapan |
unhealthy adj.
|
|
302 |
General |
sürekli bir şeyler istemeyen |
unportunate adj.
|
|
303 |
General |
hapishanede verilen şeyler gibi kötü |
boob adj.
|
|
304 |
General |
etrafı hoşa gitmeyen şeyler ile sarılı |
riddled adj.
|
|
305 |
General |
önemsiz şeyler içeren |
penny ante adj.
|
|
306 |
General |
değersiz şeyler bulunduran |
penny ante adj.
|
|
307 |
General |
farklı farklı şeyler arzu eden |
diversivolent [obsolete] adj.
|
|
308 |
General |
ve benzeri şeyler |
and what not adv.
|
|
309 |
General |
yalnız son zamanlarda (çok yakın geçmişte olmaya başlayan şeyler için) |
only recently adv.
|
|
310 |
General |
oradaki şeyler |
yond [uk] pron.
|
|
311 |
General |
(biraz yemek, içki anlamında) bir şeyler |
something pron.
|
|
312 |
General |
(tuhaflık anlamında) bir şeyler |
something pron.
|
|
313 |
General |
çöpleri karıştırarak işe yarayacak şeyler arayan kimse |
scavenger n.
|
|
Phrasals |
|
314 |
Phrasals |
düzenlerken bir şeyler eklemek |
edit in n.
|
|
315 |
Phrasals |
bir şeyler ekleyerek düzenlemek |
edit in n.
|
|
316 |
Phrasals |
üzerine aceleyle bir şeyler geçirmek |
slip on v.
|
|
317 |
Phrasals |
kalın şeyler giyinmek |
bundle up v.
|
|
318 |
Phrasals |
bir şeyler karalayıvermek |
knock off v.
|
|
319 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasında sürekli el değiştirmek |
buffet someone or something (from someone or something) (to someone or something) v.
|
|
320 |
Phrasals |
bir şeyler yemek |
dine on something v.
|
|
321 |
Phrasals |
bir yerden bir şeyler sipariş etmek |
order something from something v.
|
|
322 |
Phrasals |
bir şeyin içine bir şeyler atmak |
hurl something into something v.
|
|
323 |
Phrasals |
birine (bir sürü) bir şeyler vermek |
ply somebody with something v.
|
|
324 |
Phrasals |
birine bir şeyler söylemek |
talk at someone v.
|
|
325 |
Phrasals |
biri hakkında bir şeyler homurdanmak |
mutter something about someone v.
|
|
326 |
Phrasals |
bir şeyler hazırlamak (yemek için vb) |
rustle something up v.
|
|
327 |
Phrasals |
çabucak yiyecek bir şeyler hazırlamak |
whip something up v.
|
|
328 |
Phrasals |
çabucak yiyecek bir şeyler hazırlamak |
whip up something v.
|
|
329 |
Phrasals |
çabucak yiyecek bir şeyler hazırlatmak |
whip someone up something v.
|
|
330 |
Phrasals |
hızlı hızlı bir şeyler söylemek |
rattle off something v.
|
|
331 |
Phrasals |
hızlı hızlı bir şeyler söylemek |
rattle something off v.
|
|
332 |
Phrasals |
hemen bir şeyler hazırlayıvermek |
toss something together v.
|
|
333 |
Phrasals |
piyanoda bir şeyler çalmak |
hammer something out v.
|
|
334 |
Phrasals |
tahtaya tebeşirle bir şeyler yazmak/çizmek |
chalk something up v.
|
|
335 |
Phrasals |
(hızlıca) bir şeyler giymek |
throw oneself into v.
|
|
336 |
Phrasals |
(yemek vb için) kolay bir şeyler hazırlamak |
rustle up something v.
|
|
337 |
Phrasals |
ufak tefek şeyler yapmak |
putter around v.
|
|
338 |
Phrasals |
ufak tefek şeyler yapmak |
putter about v.
|
|
339 |
Phrasals |
(yemek vb için) kolay bir şeyler hazırlamak |
rustle something up v.
|
|
340 |
Phrasals |
(gazetede vb) birinin hakkında bir şeyler okumak |
read about someone v.
|
|
341 |
Phrasals |
birine tatsız şeyler anlatmak |
drop (someone or something) on (someone or something) v.
|
|
342 |
Phrasals |
birine tatsız şeyler anlatmak |
drop something on someone v.
|
|
343 |
Phrasals |
bir şeyler ekleyerek düzeltme/düzenleme yapmak |
edit in v.
|
|
344 |
Phrasals |
gerçeği yansıtmayan şeyler eklemek |
embellish with (something) v.
|
|
345 |
Phrasals |
araya gerçek olmayan şeyler eklemek |
embellish with (something) v.
|
|
346 |
Phrasals |
bazı şeyler anlamlı gelmek |
get/put something in perspective v.
|
|
347 |
Phrasals |
bazı şeyler anlamsız gelmek |
get/put something out of perspective v.
|
|
348 |
Phrasals |
(bir şeyleri) bir araya getirip (başka bir şeyler) uydurmak |
make up (something) from (something) v.
|
|
349 |
Phrasals |
(bir şeyler) uydurup yapmak |
make up (something) from (something) v.
|
|
350 |
Phrasals |
birini/bir şeyi benzer şeyler arasından ayırt etmek |
pick from v.
|
|
351 |
Phrasals |
(birine) bir şeyler olmak |
get into (someone or something) v.
|
|
352 |
Phrasals |
istemediği bir işe güzel şeyler hayal ederek katlanmak |
lash back (at someone or something) v.
|
|
353 |
Phrasals |
dişinin doldurulmasına başka şeyler düşünerek dayanmak |
lash back (at someone or something) v.
|
|
354 |
Phrasals |
önemsiz veya anlamsız şeyler hakkında bıktırıcı şekilde durmadan konuşmak |
yak at (one) v.
|
|
355 |
Phrasals |
acilen bir şeyler toparlamak |
lash together v.
|
|
356 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına dahil etmek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
357 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında saymak |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
358 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına katmak |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
359 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına eklemek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
360 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında yer vermek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
361 |
Phrasals |
birinin zararına olacak şeyler, deliller toplamak |
pile on v.
|
|
362 |
Phrasals |
birinin zararına olacak şeyler, deliller toplamak |
pile onto v.
|
|
363 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyler) halinde yırtmak |
rend (something) in (something) v.
|
|
364 |
Phrasals |
içinde kımıl kımıl bir şeyler kaynamak |
writhe with something v.
|
|
365 |
Phrasals |
içinde bir şeyler kaynamak |
writhe with something v.
|
|
366 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında bağlantı kurmak |
interface with (someone or something) v.
|
|
367 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler ile başka birileri bir şeyler arasında bağlantı kurmak |
interface someone or something with someone or something v.
|
|
368 |
Phrasals |
(bir şeyi) dolu göstermek için içine bir şeyler tıkmak |
pad (something) out v.
|
|
369 |
Phrasals |
hırıltılı bir sesle bir şeyler söylemek |
rasp out v.
|
|
370 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden) yerine getirmesi istenen (bazı şeyler) olmak |
require (something) of (someone or something) v.
|
|
371 |
Phrasals |
gereksiz/fuzuli şeyler eklemek |
stick on v.
|
|
372 |
Phrasals |
bir şeyler toparlamak |
vamp up v.
|
|
373 |
Phrasals |
bir şeyler bir araya getirmek |
vamp up v.
|
|
374 |
Phrasals |
biriyle doğaçlama bir şeyler çalmak |
jam with someone v.
|
|
375 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasından seçim yapmak |
choose among someone or something v.
|
|
376 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasında çalışmak |
work among someone or something v.
|
|
377 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasında işini yapmak |
work among someone or something v.
|
|
378 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında gidip gelmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
379 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında dönüşümlü/değişimli olarak yapmak |
alternate between (people or things) v.
|
|
380 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında sırayla yapmak/değiştirmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
381 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında gidip gelmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
382 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında dönüşümlü/değişimli olarak yapmak |
alternate between (people or things) v.
|
|
383 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında sırayla yapmak/değiştirmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
384 |
Phrasals |
piyanoda bir şeyler çalmak/tıngırdatmak |
bash out v.
|
|
385 |
Phrasals |
(birine) kalınca (bir şey/bir şeyler) giydirmek |
bundle (someone) into (something) v.
|
|
386 |
Phrasals |
nasıl çalıştığı anlaşılamayan aletle bir şeyler yapmak |
muck about v.
|
|
387 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasından seçmek |
choose from someone or something v.
|
|
388 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasından bir tercihte bulunmak |
choose from someone or something v.
|
|
389 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasından bir tercihte bulunmak |
choose from (people or things) v.
|
|
390 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında yayılmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
391 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dolaştırmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
392 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında gezdirmek |
circulate among (someone or something) v.
|
|
393 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dağıtmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
394 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dolaşmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
395 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dolaşmak |
circulate through (something) v.
|
|
396 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında gezmek |
circulate through (something) v.
|
|
397 |
Phrasals |
(bir şeyler) yemek |
dine on v.
|
|
398 |
Phrasals |
-e tatsız şeyler anlatmak |
drop on v.
|
|
399 |
Phrasals |
bir şeyler yemek |
feed face v.
|
|
400 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında göz gezdirmek |
gaze around at (someone or something) v.
|
|
401 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında göz gezdirmek |
gaze at (someone or something) v.
|
|
402 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında göz gezdirmek |
gaze on (someone or something) v.
|
|
403 |
Phrasals |
azar azar (bir şeyler) yemek |
graze on (something) v.
|
|
404 |
Phrasals |
birine bir şeyler zırvalamak |
hand someone something v.
|
|
405 |
Phrasals |
ile doğaçlama bir şeyler çalmak |
jam with v.
|
|
406 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında ilişki kurmak |
link to (someone or something) v.
|
|
407 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında bağlantı kurmak |
link to (someone or something) v.
|
|
408 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında ilişki kurmak |
link together (with someone or something) v.
|
|
409 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında bağlantı kurmak |
link together (with someone or something) v.
|
|
410 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden) ufak tefek şeyler aşırmak |
pilfer from (someone or something) v.
|
|
411 |
Phrasals |
istemediği bir cinsel ilişkiye güzel şeyler hayal ederek katlanmak |
lash back (at someone or something) v.
|
|
412 |
Phrasals |
palas pandıras bir şeyler yazmak/çalmak (piyanoda/klavyede) |
pound out v.
|
|
413 |
Phrasals |
yalap şap bir şeyler yazmak/çalmak (piyanoda/klavyede) |
pound out v.
|
|
414 |
Phrasals |
baştan savma bir şeyler yazmak/çalmak (piyanoda/klavyede) |
pound out v.
|
|
415 |
Phrasals |
(önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble about (something) v.
|
|
416 |
Phrasals |
(önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble over (something) v.
|
|
417 |
Phrasals |
(biriyle önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble over (something) with (someone) v.
|
|
418 |
Phrasals |
(biriyle önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble with (someone) over (something) v.
|
|
419 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) üzerine bir şeyler atmak/fırlatmak |
rain down on (someone or something) v.
|
|
420 |
Phrasals |
(birine) bir şeyler yağdırmak |
rain down on (someone) v.
|
|
421 |
Phrasals |
(birine) bir şeyler yağdırmak |
rain on (someone) v.
|
|
422 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında yer almak/sayılmak |
rank among (someone or something) v.
|
|
423 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında saymak |
rank among (someone or something) v.
|
|
424 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında sayılmak |
rank with (someone or something) v.
|
|
425 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında saymak |
rank with (someone or something) v.
|
|
426 |
Phrasals |
hakkında bir şeyler okumak |
read about v.
|
|
427 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında bir şeyler okumak |
read about (someone or something) v.
|
|
428 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyler) halinde yırtmak |
rend (something) to (something) v.
|
|
429 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında koşmak/koşturmak |
run between (someone or something) v.
|
|
430 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında gidip gelmek |
run between (someone or something) v.
|
|
431 |
Phrasals |
bir şeyler yumurtlamak |
spout out v.
|
|
432 |
Phrasals |
(bir yerin) farklı noktalarına (bir şeyler) saklamak |
tuck (something) around (some place) v.
|
|
433 |
Phrasals |
fısıltıyla bir şeyler söylemek |
wheeze out v.
|
|
434 |
Phrasals |
zar zor/güçlükle bir şeyler söylemek |
wheeze out v.
|
|
Phrases |
|
435 |
Phrases |
bu tür şeyler |
these kinds of things n.
|
|
436 |
Phrases |
böyle şeyler |
these kinds of things n.
|
|
437 |
Phrases |
en çok inandığımız şeyler, en az bildiklerimizdir |
nothing is so firmly believed as what we least know expr.
|
|
438 |
Phrases |
iyi şeyler zaman alır |
good things take time expr.
|
|
439 |
Phrases |
kimi şeyler hep aynı kalır |
some things never change expr.
|
|
Proverb |
|
440 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks from little acorns grow v.
|
|
441 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
tall oaks from little acorns grow v.
|
|
442 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
443 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
great oaks from little acorns grow
|
|
444 |
Proverb |
başkalarının konuşmalarını gizlice dinleyenler hiçbir zaman kendileri hakkında iyi şeyler duymazlar |
eavesdroppers never hear any good of themselves
|
|
445 |
Proverb |
başkalarının konuşmalarını gizlice dinleyenler hiçbir zaman kendileri hakkında iyi şeyler duymazlar |
listeners never hear any good of themselves
|
|
446 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
good things come in small packages
|
|
447 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
best things come in small packages
|
|
448 |
Proverb |
hayattaki en değerli şeyler satın alınamayanlardır |
best things in life are free
|
|
449 |
Proverb |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
450 |
Proverb |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
451 |
Proverb |
hoş ve güzel şeyler sonsuza dek yaşar |
a thing of beauty is a joy forever
|
|
452 |
Proverb |
hoş ve güzel şeyler sonsuza dek yaşar |
a thing of beauty and a joy forever
|
|
453 |
Proverb |
sevilen şeyler çok tüketilirse eskisi kadar zevk vermeyebilir |
have too much of a good thing
|
|
454 |
Proverb |
büyük şeyler küçük paketlerden çıkar |
big things come in small packages
|
|
455 |
Proverb |
iyi şeyler kötü şeylere gebedir |
every silver lining has a cloud
|
|
456 |
Proverb |
nereye gitsen bazı şeyler hep aynı |
the more things change, the more they stay the same
|
|
457 |
Proverb |
bazı şeyler hep eski hamam eski tas |
the more things change, the more they stay the same
|
|
458 |
Proverb |
yasak olan şeyler insanları çeker |
forbidden fruit is the sweetest
|
|
459 |
Proverb |
senden sonrakilere kalacak bir şeyler yap |
plant pears for your heirs
|
|
460 |
Proverb |
çoluğuna çocuğuna bırakacak/kalacak bir şeyler yap |
plant pears for your heirs
|
|
461 |
Proverb |
sonraki neslin yararına bir şeyler yap/bırak |
plant pears for your heirs
|
|
462 |
Proverb |
genelde yavaş ve dikkatlice yapılan şeyler iyi olur |
good and quickly seldom meet
|
|
463 |
Proverb |
bir hikaye her anlatıldığında üstüne bir şeyler daha katılır |
a tale never loses in the telling
|
|
464 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
great oaks grow from small acorns
|
|
465 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks grow from small acorns
|
|
466 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
great oaks grow from small acorns
|
|
467 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
great oaks from little acorns grow
|
|
468 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks from little acorns grow
|
|
469 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
great oaks from little acorns grow
|
|
470 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
471 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
472 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
473 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
best things come in small packages
|
|
474 |
Proverb |
değerli şeyler küçük paketlerde gelir |
best things come in small packages
|
|
475 |
Proverb |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
476 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
good things come in small packages
|
|
477 |
Proverb |
değerli şeyler küçük paketlerde gelir |
good things come in small packages
|
|
478 |
Proverb |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
479 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks from little acorns grow
|
|
480 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
great oaks from little acorns grow
|
|
481 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
tall oaks from little acorns grow
|
|
482 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
tall oaks from little acorns grow
|
|
483 |
Proverb |
söylemekle yapmak/yerine getirmek ayrı şeyler |
saying is one thing, doing is another
|
|
Colloquial |
|
484 |
Colloquial |
yeni şeyler |
the new n.
|
|
485 |
Colloquial |
her zamanki şeyler |
the usual n.
|
|
486 |
Colloquial |
maç başı kadroda değişiklik yaparak yeni şeyler deneyen teknik direktör |
tinkerman [brit] n.
|
|
487 |
Colloquial |
(motosiklet/araba gibi şeyler için) canavar/yaramaz çocuk |
bad boy n.
|
|
488 |
Colloquial |
(motosiklet/araba gibi şeyler için) canavar/yaramaz çocuk |
big boy n.
|
|
489 |
Colloquial |
kahve ve yanında bir şeyler |
coffee and n.
|
|
490 |
Colloquial |
bir kimsenin sevdiği ve sevmediği şeyler |
likes and dislikes of someone n.
|
|
491 |
Colloquial |
güzel şeyler |
cool stuff n.
|
|
492 |
Colloquial |
güzel ama boş şeyler |
sweet nothings n.
|
|
493 |
Colloquial |
harika şeyler |
flowing with milk and honey n.
|
|
494 |
Colloquial |
ıvır zıvır şeyler |
junk-n-stuff n.
|
|
495 |
Colloquial |
kayda değer bir şeyler yapan sıradan biri |
a regular guy doing something remarkable n.
|
|
496 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
bits and pieces n.
|
|
497 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
odds and ends n.
|
|
498 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
mingle-mangle n.
|
|
499 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
omnium-gatherum n.
|
|
500 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
melange n.
|
|