|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
belirli bir süre çalışan kişi |
part timer n.
|
|
2 |
General |
belirli bir süre için ücretli iş |
engagement n.
|
|
3 |
General |
bir yolcunun seferler arasında aktarma yapabilmesi için gereken asgari süre |
minimum connecting time n.
|
|
4 |
General |
kısa bir süre kalan kimse |
transient n.
|
|
5 |
General |
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş |
annuity n.
|
|
6 |
General |
yedi yıllık bir süre |
a span of seven years n.
|
|
7 |
General |
bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre |
body clock n.
|
|
8 |
General |
uzunca bir süre |
saecular n.
|
|
9 |
General |
eşleri hamile kalan erkeklerin kısa bir süre sonra hamilelik semptomları yaşaması |
couvade n.
|
|
10 |
General |
geçici bir süre için işbirliği yapanlardan oluşan grup |
task force n.
|
|
11 |
General |
yerine çalıştırma (geçici bir süre için) |
substitution n.
|
|
12 |
General |
süre (belirli bir işe ait) |
stint n.
|
|
13 |
General |
başkasının yerine geçen kimse (geçici bir süre için) |
substitute n.
|
|
|
14 |
General |
yerine kullanma (geçici bir süre için) |
substitution n.
|
|
15 |
General |
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış |
multiple dives n.
|
|
16 |
General |
belli bir süre etkili olan (moda vb) |
wave n.
|
|
17 |
General |
bir süre için kalma |
sojourn n.
|
|
18 |
General |
uzun bir süre |
a good while n.
|
|
19 |
General |
çok kısa bir süre |
point in time n.
|
|
20 |
General |
çok uzun bir süre |
blue moon n.
|
|
21 |
General |
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre |
binge n.
|
|
22 |
General |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
home exchange n.
|
|
23 |
General |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
house swapping n.
|
|
24 |
General |
belirsiz bir süre için devam etme özelliğine sahip |
self-perpetuating n.
|
|
25 |
General |
belirsiz bir süre |
undetermined period of time n.
|
|
26 |
General |
çok kısa bir süre |
split second n.
|
|
27 |
General |
aynı hızla giden bir sürücünün bir süre sonra hızlı gittiğini algılıyamaması |
velocitization n.
|
|
28 |
General |
Bakılan görüntü ortadan kalktıktan sonra görsel alanda bir süre daha izlenebilen ardışık görüntü |
after image n.
|
|
29 |
General |
bir yerde geçici bir süre kalma |
tarry n.
|
|
30 |
General |
mahkemenin belirli bir süre aralığında baktığı dava sayısı |
caseload n.
|
|
31 |
General |
abd'ye geçici bir süre için giren yabancı kimse |
nonimmigrant [usa] n.
|
|
32 |
General |
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse |
nonimmigrant [usa] n.
|
|
33 |
General |
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolu |
neorican n.
|
|
|
34 |
General |
sınırlı bir süre için sağlanan anlaşma |
temporizing n.
|
|
35 |
General |
belirli bir süre |
tide [obsolete] n.
|
|
36 |
General |
bir süre devam etme durumu |
semipermanence n.
|
|
37 |
General |
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama |
semipermanence n.
|
|
38 |
General |
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre |
blackout n.
|
|
39 |
General |
bir süre uzakta yaşadıktan sonra memleketine veya çocukluk evine dönen kimse |
homebird n.
|
|
40 |
General |
oyuncuların bir dizi eşyayı kısa süre inceleyip ardından hatırlayabildikleri kadarını kağıda yazdıkları bir oyun |
observation n.
|
|
41 |
General |
bir yerin işgal edildiği süre |
occupation n.
|
|
42 |
General |
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse |
denizen n.
|
|
43 |
General |
çok kısa bir süre |
giffy n.
|
|
44 |
General |
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse |
overdyer n.
|
|
45 |
General |
belirli bir mesafeyi kat etmek için geçen süre |
drive time n.
|
|
46 |
General |
çırak veya göçmenlerin belirli bir süre bir kimse için çalışmasını zorunlu kılan sözleşme |
indenture n.
|
|
47 |
General |
bir gruba, ilgi alanına, mesleğe uzun süre odaklanamayan kimse |
butterfly n.
|
|
48 |
General |
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre |
orbit period n.
|
|
49 |
General |
ürünleri alıp bir süre kullanarak iade etme |
shopgrifting n.
|
|
50 |
General |
inanmayışı bir süre erteleme |
suspension of disbelief n.
|
|
51 |
General |
belirli bir süre |
stitch [dialect] n.
|
|
52 |
General |
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak |
rough it v.
|
|
53 |
General |
aynı hızla uzunca bir süre gitmek |
cruise v.
|
|
54 |
General |
bir işi (bir süre için) geciktirmek |
set something back v.
|
|
55 |
General |
kısa bir süre için şuurunu kaybetmek |
black out v.
|
|
56 |
General |
geçici bir süre için başkasının yerine çalışmak |
substitute v.
|
|
57 |
General |
başkasının yerine çalışmak (geçici bir süre için) |
substitute v.
|
|
58 |
General |
izin almak (belirli bir süre için) |
take something off v.
|
|
59 |
General |
yerine çalışmak (geçici bir süre için başkasının) |
substitute v.
|
|
60 |
General |
kısa bir süre kalıp gitmek |
put in an appearance v.
|
|
61 |
General |
dayanmak (belirli bir süre için) |
be good for v.
|
|
62 |
General |
bir süre kalmak |
sojourn v.
|
|
63 |
General |
boyunca devam etmek (belirli bir süre) |
stretch v.
|
|
64 |
General |
çok kısa bir süre kalmak |
put in an appearance v.
|
|
65 |
General |
bir işte uzun süre başarılı olmak |
have a good run for one's money v.
|
|
66 |
General |
bir süre için inanç ve prensiplerinden vazgeçmek |
lapse v.
|
|
67 |
General |
(bir iş) için (belirli bir süre) harcanmak |
go into v.
|
|
68 |
General |
yoğun programından belirli bir süre ayırmak |
take time out of one's busy schedule v.
|
|
69 |
General |
bir iş için belirli bir süre harcanmak |
go into v.
|
|
70 |
General |
safha safha vermek (bir olayın tarihini belirli bir süre boyunca) |
trace v.
|
|
71 |
General |
geçici bir süre dolmak |
stop/halt temporarily v.
|
|
72 |
General |
geçici bir süre dolmak |
stop/halt for a short time v.
|
|
73 |
General |
bir süre durmak |
tarry v.
|
|
|
74 |
General |
bir süre kalmak |
tarry v.
|
|
75 |
General |
bir süre beklemek |
tarry v.
|
|
76 |
General |
sınırlı bir süre için emanet vermek |
bail v.
|
|
77 |
General |
uzun bir süre boyunca ilgi veya etkiyi sürdürmek |
hold up v.
|
|
78 |
General |
(bir şeyi) fırında gereğinden uzun süre pişirmek |
overbake v.
|
|
79 |
General |
güç kesildikten sonra bir süre daha momentumu korumak |
drift v.
|
|
80 |
General |
(bir şeyin) süresinden daha uzun süre oturmak |
outsit v.
|
|
81 |
General |
uzun bir süre için bırakmak |
park v.
|
|
82 |
General |
inanmayışı bir süre ertelemek |
suspend one's disbelief v.
|
|
83 |
General |
bir süre sessizlikten sonra (konuşmayı veya durumu) sürdürmeye zorlamak |
push past v.
|
|
84 |
General |
başkasının yerine geçen (geçici bir süre için) |
substitute adj.
|
|
85 |
General |
geçmişteki bir süre için de geçerli olan |
retroactive adj.
|
|
86 |
General |
kısa bir süre kalan |
transient adj.
|
|
87 |
General |
bir yıldan fazla süre vuku bulan |
interannual adj.
|
|
88 |
General |
başkasının yerine çalışan (geçici bir süre için) |
substitute adj.
|
|
89 |
General |
kısa bir süre önce kullanıma açılan |
recently opened up for use adj.
|
|
90 |
General |
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolulara ait |
neorican adj.
|
|
91 |
General |
belirli bir hizmet veya süre için işe alınan |
job adj.
|
|
92 |
General |
dört yüz yıllık bir süre ile ilgili |
quadricentenary adj.
|
|
93 |
General |
belirli bir süre işe yarayan |
good (for) adj.
|
|
94 |
General |
belirli bir süre daha dayanması kesin olan |
good (for) adj.
|
|
95 |
General |
özel bir günü kutlamak amacıyla sınırlı süre ve sayıda üretilen (madeni para, pul) |
commemorative adj.
|
|
96 |
General |
belirli bir süre zarfında meydana gelen |
incurrent adj.
|
|
97 |
General |
kısa bir süre için |
awhile adv.
|
|
98 |
General |
bir süre sonra |
after a while adv.
|
|
99 |
General |
belli bir süre boyunca |
part time adv.
|
|
100 |
General |
uzun bir süre önce |
a long time ago adv.
|
|
101 |
General |
kısa bir süre için |
for a brief period adv.
|
|
102 |
General |
belirli bir süre içinde |
in a given time adv.
|
|
103 |
General |
kısa bir süre için |
for a short time adv.
|
|
104 |
General |
bir süre içinde |
for a space adv.
|
|
105 |
General |
bir süre sonra |
in time adv.
|
|
106 |
General |
kısa bir süre |
for a while adv.
|
|
107 |
General |
uzunca bir süre |
quite a long time adv.
|
|
108 |
General |
kısa bir süre için |
transiently adv.
|
|
109 |
General |
bir süre önce |
some time ago adv.
|
|
110 |
General |
bir süre önce |
a while ago adv.
|
|
111 |
General |
kısa bir süre için |
for the time adv.
|
|
112 |
General |
bir süre için |
for some time adv.
|
|
113 |
General |
bir süre için |
for a while adv.
|
|
114 |
General |
uzun bir süre |
quite a while adv.
|
|
115 |
General |
bir süre önce |
quite a while ago adv.
|
|
116 |
General |
belli bir süre |
for a length of time adv.
|
|
117 |
General |
belirli bir süre |
for a length of time adv.
|
|
118 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a while later adv.
|
|
119 |
General |
kısa bir süre önceye kadar |
until a short while ago adv.
|
|
120 |
General |
kısa bir süre önce |
short while ago adv.
|
|
121 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a bit adv.
|
|
122 |
General |
kısa bir süre önce |
not a long time ago adv.
|
|
123 |
General |
kısa bir süre önce |
not long ago adv.
|
|
124 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a little while adv.
|
|
125 |
General |
-den kısa bir süre önce |
shortly before adv.
|
|
126 |
General |
daha uzun bir süre |
for a longer time adv.
|
|
127 |
General |
önceden belirlenmiş/belirli bir süre sonrasında |
beyond a predetermined period adv.
|
|
128 |
General |
geçici bir süre için |
temporarily adv.
|
|
129 |
General |
kısa bir süre sonra |
after a while adv.
|
|
130 |
General |
sınırlı bir süre içerisinde |
temporally adv.
|
|
131 |
General |
bir süre sonra |
after some time adv.
|
|
132 |
General |
(bundan) kısa bir süre sonra |
soon after that adv.
|
|
133 |
General |
kısa bir süre sonra |
shortly afterwards adv.
|
|
134 |
General |
bir süre önce |
erewhile adv.
|
|
135 |
General |
belirli veya öngörülen bir süre sonunda |
at term adv.
|
|
136 |
General |
hatırı sayılır bir süre boyunca |
much adv.
|
|
137 |
General |
bir süre boyunca |
right along adv.
|
|
138 |
General |
bir süre boyunca |
o'er adv.
|
|
139 |
General |
kısa bir süre için |
shortly adv.
|
|
140 |
General |
(bir şeye belirli süre) kalmış |
away adv.
|
|
141 |
General |
geçen süre bilgisini ifade eden bir kombinasyon |
-long suf.
|
|
142 |
General |
yaşı belirli sayıdaki 10 yıllık süre ile yaklaşık olarak ifade edilen kimse anlamını veren bir son ek |
-something suf.
|
|
Phrasals |
|
143 |
Phrasals |
(yeni ürünü) bir süre kullanarak sertliğini gidermek |
break in v.
|
|
144 |
Phrasals |
belli bir süre içinde bir işi ya da müsabakayı bitirmek/tamamlamak |
clock in v.
|
|
145 |
Phrasals |
birini belirli bir süre çalışamaz hale getirmek |
incapacitate someone for a period of time v.
|
|
146 |
Phrasals |
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak |
burn in v.
|
|
147 |
Phrasals |
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak |
burn into v.
|
|
148 |
Phrasals |
kafasını okuduğu gazeteden vb. kaldırıp kısa bir süre bakmak |
glance up from (newspaper etc.) v.
|
|
149 |
Phrasals |
kısa bir süre için gelmek |
pop in v.
|
|
150 |
Phrasals |
bir oyuncuyu bir süre kenarda dinlendirmek |
rest in (someone) v.
|
|
151 |
Phrasals |
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek |
serve (something) in (some place) v.
|
|
152 |
Phrasals |
belli bir süre hapis cezası çekmek |
serve (something) in (some place) v.
|
|
153 |
Phrasals |
belli bir süre hapis yatmak |
serve (something) in (some place) v.
|
|
154 |
Phrasals |
bir süre boyunca dayanmak |
last out v.
|
|
155 |
Phrasals |
bir süre hayatta kalmak |
last out v.
|
|
156 |
Phrasals |
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak |
set (something) over (something) v.
|
|
157 |
Phrasals |
(bir yere/şeye) bir süre gitmemek |
take off from (something or some place) v.
|
|
158 |
Phrasals |
(birini belli bir süre) görmek |
see (some amount) of (someone) v.
|
|
159 |
Phrasals |
(biriyle belli bir süre) vakit geçirmek |
see (some amount) of (someone) v.
|
|
160 |
Phrasals |
(bir şeyi belli bir süre/düzeyde) görmek |
see (some amount) of (something) v.
|
|
161 |
Phrasals |
birini/bir şeyi belli bir süre görmek |
see something of someone or something v.
|
|
162 |
Phrasals |
biriyle/bir şeyle belli bir süre vakit geçirmek |
see something of someone or something v.
|
|
163 |
Phrasals |
belirli bir süre için yeterli olmak |
bridge over v.
|
|
164 |
Phrasals |
bir yerde uzun süre yaşamamak |
move around v.
|
|
165 |
Phrasals |
saçma sapan bir şeyi uzun süre tartışmak |
rumble on v.
|
|
166 |
Phrasals |
(belirli bir süre) gitmek/dayanmak |
go for (something) v.
|
|
167 |
Phrasals |
(birine bir süre boyunca) yetecek olmak |
last (one) (up) until (something) v.
|
|
168 |
Phrasals |
(bir süre boyunca) yeterli olmak |
last (up) until (something) v.
|
|
169 |
Phrasals |
(bir süre) için sürmek/devam etmek |
last for v.
|
|
170 |
Phrasals |
(bir süre) için yetmek |
last for v.
|
|
171 |
Phrasals |
(bir süre) dayanmak |
last for v.
|
|
172 |
Phrasals |
(bir süre) gitmek |
last for v.
|
|
173 |
Phrasals |
(bir süre) idare etmek |
last for v.
|
|
174 |
Phrasals |
(belli bir süre) için sürmek/devam etmek |
last for (some period of time) v.
|
|
175 |
Phrasals |
(belli bir süre) için yetmek |
last for (some period of time) v.
|
|
176 |
Phrasals |
(belli bir süre) dayanmak |
last for (some period of time) v.
|
|
177 |
Phrasals |
(belli bir süre) gitmek |
last for (some period of time) v.
|
|
178 |
Phrasals |
(belli bir süre) idare etmek |
last for (some period of time) v.
|
|
179 |
Phrasals |
(bir süre birilerinin) arasında yaşamak |
live among (someone) v.
|
|
180 |
Phrasals |
(bir süre birileriyle) yaşamak |
live among (someone) v.
|
|
181 |
Phrasals |
(belirli bir süreyle/süre boyunca) pompalamak |
pump for v.
|
|
182 |
Phrasals |
(belirli bir süre boyunca) basmak/basıp basıp çekmek |
pump for v.
|
|
183 |
Phrasals |
(belirli bir süre boyunca/süredir) pompalayarak çekmek |
pump for v.
|
|
184 |
Phrasals |
(belirli bir süredir/süre boyunca) emerek/vakumlayarak çıkarmak |
pump for v.
|
|
185 |
Phrasals |
(bir süre) idare etmek |
see out v.
|
|
186 |
Phrasals |
(bir süre) boyunca dayanmak |
see out v.
|
|
187 |
Phrasals |
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek |
serve (something) in (something or some place) v.
|
|
188 |
Phrasals |
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek |
serve (something) in (something or some place) v.
|
|
189 |
Phrasals |
(birini bir süre) idare etmek/götürmek (tok tutmak) |
set (someone) up for (something) v.
|
|
190 |
Phrasals |
(birini bir süre) için tok tutmak |
set (someone) up for (something) v.
|
|
191 |
Phrasals |
(birine bir süre) yetmek (tok tutmak) |
set (someone) up for (something) v.
|
|
192 |
Phrasals |
(birini) belli bir süre geciktirmek |
set (someone) back v.
|
|
193 |
Phrasals |
(bir süre) dikkatleri dağıtmak |
stall for (something) v.
|
|
194 |
Phrasals |
(bir süre) duraklamak |
stall for (something) v.
|
|
195 |
Phrasals |
(bir süre) yavaşlamak |
stall for (something) v.
|
|
196 |
Phrasals |
(bir süre) ilerlememek |
stall for (something) v.
|
|
197 |
Phrasals |
(bir süre) hızını kaybetmek |
stall for (something) v.
|
|
198 |
Phrasals |
(bir süre) oyalamak |
stall for (something) v.
|
|
199 |
Phrasals |
(bir süre) duraklatmak |
stall for (something) v.
|
|
200 |
Phrasals |
(bir süre) yavaşlatmak |
stall for (something) v.
|
|
201 |
Phrasals |
(bir süre) ilerlemesine engel olmak |
stall for (something) v.
|
|
202 |
Phrasals |
(bir süre) hızını kaybettirmek |
stall for (something) v.
|
|
203 |
Phrasals |
(birini belirli bir süre) idare etmek |
stand (one) for (something) v.
|
|
204 |
Phrasals |
(birine belirli bir süre) yetmek |
stand (one) for (something) v.
|
|
205 |
Phrasals |
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak |
stand (one) for (something) v.
|
|
206 |
Phrasals |
(bir süre) için durmak |
stop for (something) v.
|
|
207 |
Phrasals |
(birine bir süre) yetmek |
tide (one) over v.
|
|
208 |
Phrasals |
bir süre götürmek |
tie over v.
|
|
209 |
Phrasals |
(bir hastayı) uzun süre/saatlerce ameliyat etmek |
toil over (someone) v.
|
|
210 |
Phrasals |
(bir süre için) değişmek |
trade for (something) v.
|
|
Phrases |
|
211 |
Phrases |
bu süre içerisinde ayrıca/bir de |
in between times adv.
|
|
212 |
Phrases |
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin |
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
|
|
213 |
Phrases |
den/e bir süre önce |
a little while before expr.
|
|
214 |
Phrases |
çok çok kısa bir süre için |
for far too brief a time expr.
|
|
215 |
Phrases |
çok az bir süre önce |
a little while before expr.
|
|
216 |
Phrases |
kısa bir süre içerisinde |
in a short while expr.
|
|
217 |
Phrases |
uzunca bir süre |
quite some time expr.
|
|
218 |
Phrases |
(gelecekte) uzunca bir süre |
for a long time to come expr.
|
|
219 |
Phrases |
uzun bir süre zarfında |
down through something expr.
|
|
220 |
Phrases |
uzun bir süre boyunca |
down through something expr.
|
|
221 |
Phrases |
kısa bir süre yeter |
enough to be going on with [uk] expr.
|
|
222 |
Phrases |
bir süre yeter |
enough to be going on with [uk] expr.
|
|
223 |
Phrases |
bir süre iş görür |
enough to be going on with [uk] expr.
|
|
224 |
Phrases |
kısa bir süre yeter |
enough/something to be going on with [uk] expr.
|
|
225 |
Phrases |
bir süre yeter |
enough/something to be going on with [uk] expr.
|
|
226 |
Phrases |
bir süre iş görür |
enough/something to be going on with [uk] expr.
|
|
227 |
Phrases |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle çalışan |
with (someone) for (some amount of time) expr.
|
|
228 |
Phrases |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle iş yapan |
with (someone) for (some amount of time) expr.
|
|
229 |
Phrases |
çok uzun bir süre |
for eons expr.
|
|
Colloquial |
|
230 |
Colloquial |
insanların belli bir süre bir manken gibi hareketsiz durup hareketli bir kamera vasıtasyla bu anların filme alındığı bir internet video virali |
mannequin challenge n.
|
|
231 |
Colloquial |
bir dakikadan az süre |
half a minute n.
|
|
232 |
Colloquial |
çok kısa bir süre |
half a minute n.
|
|
233 |
Colloquial |
gün doğumundan kısa bir süre sonraki ve gün batımından kısa bir süre önceki, gökyüzünün kırmızı olduğu zaman |
golden hour n.
|
|
234 |
Colloquial |
çok kısa bir süre |
a hot minute n.
|
|
235 |
Colloquial |
bir süre için işe/okula gelememek |
be out for (something) v.
|
|
236 |
Colloquial |
(temaslı sporlarda karın bölgesine alınan sert bir darbe nedeniyle) bir süre nefes alamamak |
get the wind knocked out of v.
|
|
237 |
Colloquial |
(temaslı sporlarda karın bölgesine alınan sert bir darbe nedeniyle) bir süre nefes alamamak |
get winded v.
|
|
238 |
Colloquial |
(yasa vb) yürürlüğe girmeden önce bir süre için askıya alınmak |
go into abeyance v.
|
|
239 |
Colloquial |
bir süre (daha) yaşamak |
be good for something v.
|
|
240 |
Colloquial |
bir süre (daha) dayanmak |
be good for something v.
|
|
241 |
Colloquial |
bir süre (daha) gitmek |
be good for something v.
|
|
242 |
Colloquial |
(bir süre) öldürmek |
kill (an amount of time) v.
|
|
243 |
Colloquial |
(bir süre) dayanır |
good for (something) adj.
|
|
244 |
Colloquial |
(bir süre) ayakta kalır |
good for (something) adj.
|
|
245 |
Colloquial |
(bir süre) idare eder |
good for (something) adj.
|
|
246 |
Colloquial |
(bir süre) geçerli |
good for (something) adj.
|
|
247 |
Colloquial |
belli bir süre |
for quite a while expr.
|
|
248 |
Colloquial |
bir süre sende kalsın |
take it for a while expr.
|
|
249 |
Colloquial |
bir süre sonra hiçbir neden yokken |
some time later for no particular reason expr.
|
|
250 |
Colloquial |
çok kısa bir süre sonra |
in just a moment expr.
|
|
251 |
Colloquial |
çok kısa bir süre içerisinde |
in a couple of shakes expr.
|
|
252 |
Colloquial |
kısa bir süre için |
for a season expr.
|
|
253 |
Colloquial |
kısa bir süre önce |
short time ago expr.
|
|
254 |
Colloquial |
sadece kısa bir süre sonra |
only a little longer expr.
|
|
255 |
Colloquial |
uzun bir süre |
at some length expr.
|
|
256 |
Colloquial |
(çok kısa bir süre sonra/hemen) bir dakika içinde |
in just a minute expr.
|
|
257 |
Colloquial |
bir süre saf dışı kalmış |
down for the count expr.
|
|
258 |
Colloquial |
bir süre aktif olmamış |
down for the count expr.
|
|
259 |
Colloquial |
bir süre çalışamamış |
down for the count expr.
|
|
260 |
Colloquial |
bir süre izinli |
down for the count expr.
|
|
261 |
Colloquial |
çok kısa bir süre |
half a minute expr.
|
|
262 |
Colloquial |
çok kısa bir süre |
half a tick expr.
|
|
263 |
Colloquial |
çok kısa bir süre |
half a second expr.
|
|
264 |
Colloquial |
uzun bir süre |
dog's years expr.
|
|
265 |
Colloquial |
uzun bir süre için |
for long expr.
|
|
266 |
Colloquial |
(bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle) çalışan |
with (someone or something) for (some amount of time) expr.
|
|
267 |
Colloquial |
(bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle) iş yapan |
with (someone or something) for (some amount of time) expr.
|
|
Idioms |
|
268 |
Idioms |
belli bir süre içerisinde aynı olayın arka arkaya meydana gelmesi (iyi ya da kötü) |
double plumsey n.
|
|
269 |
Idioms |
hoş bir deneyim sonrası bir süre daha hissedilen haz |
afterglow n.
|
|
270 |
Idioms |
uzun bir süre |
a month of sundays n.
|
|
271 |
Idioms |
can sıkıcı bir süre |
a bad quarter of an hour [uk] n.
|
|
272 |
Idioms |
birini bir yere gönderip olmayan bir şey istetip uzunca bir süre orada boşuna beklemesini sağlayan şaka |
a long stand n.
|
|
273 |
Idioms |
birini bir yere gönderip olmayan bir şey istetip uzunca bir süre orada boşuna beklemesini sağlayan şaka |
a long weight n.
|
|
274 |
Idioms |
az bir süre |
a few ticks n.
|
|
275 |
Idioms |
kısa bir süre |
a new york minute n.
|
|
276 |
Idioms |
bir yerde uzun süre kalmayan kimse |
a rolling stone n.
|
|
277 |
Idioms |
kısa bir süre |
a split second n.
|
|
278 |
Idioms |
çok kısa bir süre |
a split second n.
|
|
279 |
Idioms |
kısa bir süre |
borrowed time n.
|
|
280 |
Idioms |
uzun süre kapalı bir yerde kalmak sonucu oluşan anksiyete/depresyon |
cabin fever n.
|
|
281 |
Idioms |
uzun süre kapalı bir yerde kalmaktan daralma/afakanlar basma |
cabin fever n.
|
|
282 |
Idioms |
bir yerde uzun süre duramama |
itchy feet [uk/australia] n.
|
|
283 |
Idioms |
kısa bir süre uyumak |
catch a snooze v.
|
|
284 |
Idioms |
uzun bir süre kullanılmamak |
catch dust v.
|
|
285 |
Idioms |
bir şeyi bir süre için elde tutmak |
sit on v.
|
|
286 |
Idioms |
çok uzun bir süre uyumak |
sleep around the clock v.
|
|
287 |
Idioms |
(bir süre) olayların dışında kalmak |
be out of the swim of things v.
|
|
288 |
Idioms |
(belli bir süre içki içmedikten sonra) tekrar içki içmeye başlamak |
fall off the wagon v.
|
|
289 |
Idioms |
(geçici bir süre) boşluğu doldurmak |
fill the gap v.
|
|
290 |
Idioms |
(bir süre) dahil olmamak |
be out of the swim of things v.
|
|
291 |
Idioms |
(bir süre bir şeyle) meşgul olmak |
while a period of time away (doing something) v.
|
|
292 |
Idioms |
uzun süre kullanılmadan bir köşede durmak |
gather dust v.
|
|
293 |
Idioms |
bir süre içmedikten sonra tekrar alkole başlamak |
fall off the wagon v.
|
|
294 |
Idioms |
bir süre temiz kaldıktan sonra tekrar alkole başlamak |
fall off the wagon v.
|
|
295 |
Idioms |
bir süre temiz kaldıktan sonra tekrar alkole düşmek |
fall off the wagon v.
|
|
296 |
Idioms |
bir süre alkol almadıktan sonra bıraktığı yerden devam etmek |
fall off the wagon v.
|
|
297 |
Idioms |
bir süre temiz kaldıktan sonra kaldığı yerden devam etmek (alkol, sigara, uyuşturucu, aşırı yeme) |
fall off the wagon v.
|
|
298 |
Idioms |
korkudan dili tutulduktan bir süre sonra konuşmaya başlamak/konuşabilmek |
find (one's) voice v.
|
|
299 |
Idioms |
bir şeyi uzun süre ertelemek/geciktirmek |
put something on the long finger v.
|
|
300 |
Idioms |
uzun bir süre etkileri sürmek |
cast a long shadow v.
|
|
301 |
Idioms |
uzunca bir süre gölge etmeye/düşürmeye devam etmek |
cast a long shadow v.
|
|
302 |
Idioms |
uzun bir süre sonuçları yaşanmaya/görülmeye devam etmek |
cast a long shadow v.
|
|
303 |
Idioms |
bir şeye kısa bir süre içerisinde yoğunlaşıp çalışmak |
powerstudy v.
|
|
304 |
Idioms |
kısa bir süre kalmak |
bide a wee [scotland] v.
|
|
305 |
Idioms |
kendini uzun süre bir şeye adamak |
be in something for the long haul v.
|
|
306 |
Idioms |
uzun süre bir şeyi sürdürmeye istekli olmak |
be in something for the long haul v.
|
|
307 |
Idioms |
(temaslı sporlarda karın bölgesine alınan sert bir darbe nedeniyle) bir süre nefes alamamak |
get the wind knocked out of (one) v.
|
|
308 |
Idioms |
uzun süre aradıktan sonra (birinin/bir şeyin) yerini bulmak/tespit etmek |
run (someone or something) to earth v.
|
|
309 |
Idioms |
uzun süre aradıktan sonra birinin/bir şeyin yerini tespit etmek |
run somebody/something to earth v.
|
|
310 |
Idioms |
uzun süre aradıktan sonra birinin/bir şeyin yerini tespit etmek |
run somebody/something to ground v.
|
|
311 |
Idioms |
bir süre alkolü bıraktıktan sonra tekrar içmeye başlamak |
smash the teapot v.
|
|
312 |
Idioms |
kısa bir süre durmak |
miss a beat v.
|
|
313 |
Idioms |
bir daha toplanması zor olacak/uzun süre alacak şekilde dağılmış |
scattered from here to breakfast adj.
|
|
314 |
Idioms |
kısa bir süre |
a little bit [us] adv.
|
|
315 |
Idioms |
çok uzun bir süre |
till kingdom come expr.
|
|
316 |
Idioms |
çok uzun bir süre |
until the cows come home expr.
|
|
317 |
Idioms |
çok kısa bir süre içerisinde |
in two shakes of a lamb's tail expr.
|
|
318 |
Idioms |
çok uzun bir süre |
till the cows come home expr.
|
|
319 |
Idioms |
çok uzun bir süre |
until kingdom come expr.
|
|
320 |
Idioms |
uzun bir süre |
from here till next tuesday expr.
|
|
321 |
Idioms |
uzun bir süre |
donkey's years expr.
|
|
322 |
Idioms |
çok kısa bir süre |
hot minute expr.
|
|
323 |
Idioms |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle birlikte |
with someone for some amount of time expr.
|
|
324 |
Idioms |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle ilişki içerisinde |
with someone for some amount of time expr.
|
|
325 |
Idioms |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle sevgili |
with someone for some amount of time expr.
|
|
326 |
Idioms |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle beraber |
with someone for some amount of time expr.
|
|
327 |
Idioms |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle bir beraberlik içinde |
with someone for some amount of time expr.
|
|
328 |
Idioms |
bir süre önce |
a while back expr.
|
|
329 |
Idioms |
belli bir süre daha |
for the foreseeable future expr.
|
|
330 |
Idioms |
belli bir süre daha |
in the foreseeable future expr.
|
|
331 |
Idioms |
bir süre ortadan kaybolduktan sonra |
from the dead expr.
|
|
332 |
Idioms |
bir süre ortalarda görünmedikten sonra |
from the dead expr.
|
|
333 |
Idioms |
bir süre yok olduktan sonra |
from the dead expr.
|
|
334 |
Idioms |
çok kısa bir süre |
half a minute expr.
|
|
335 |
Idioms |
kısacık bir süre |
half a minute expr.
|
|
336 |
Idioms |
çok kısa bir süre |
half a tick expr.
|
|
337 |
Idioms |
kısacık bir süre |
half a tick expr.
|
|
338 |
Idioms |
çok kısa bir süre |
half a second expr.
|
|
339 |
Idioms |
kısacık bir süre |
half a second expr.
|
|
340 |
Idioms |
çok kısa bir süre |
half a shake of a lamb's tail expr.
|
|
341 |
Idioms |
sonucunu uzun süre sonra alacağım yatırımlar yapmam/bir şeye başlamam |
I don't buy green bananas expr.
|
|
342 |
Idioms |
kendini uzun süre (bir şeye) adamış |
in (something) for the long haul expr.
|
|
343 |
Idioms |
uzun süre (bir şeyi) sürdürmeye istekli |
in (something) for the long haul expr.
|
|
344 |
Idioms |
bir haftadan az süre/sürede |
inside a week expr.
|
|
345 |
Idioms |
kısa bir süre |
not until the cows come home expr.
|
|
346 |
Idioms |
çok uzun bir süre |
'til the cows come home expr.
|
|
Speaking |
|
347 |
Speaking |
bir süre dinlendim |
I rested for a while expr.
|
|
348 |
Speaking |
bir süre orada yaşadım sayılır |
i kind of lived there for a while expr.
|
|
349 |
Speaking |
burada kaldığınız süre zarfında herhangi bir probleminiz ya da sorunuz olursa |
if you have any problems or any questions during your stay here expr.
|
|
350 |
Speaking |
bir süre yalnız kalmak istiyorum |
I want to be alone for a while expr.
|
|
351 |
Speaking |
çok kısa bir süre içinde |
before you know it expr.
|
|
352 |
Speaking |
infilak etmeden kısa bir süre önce |
shortly before it exploded expr.
|
|
353 |
Speaking |
neden bir süre uyumuyorsun? |
why don't you sleep for a while? expr.
|
|
354 |
Speaking |
kaçınız belli bir süre hapiste yattınız? |
how many of you have been in jail for any length of time? expr.
|
|
355 |
Speaking |
kısa bir süre bizimle olacak |
he will be with us shortly expr.
|
|
356 |
Speaking |
kısa bir süre için |
for a while expr.
|
|
357 |
Speaking |
sınırlı bir süre için |
for only so long expr.
|
|
Trade/Economic |
|
358 |
Trade/Economic |
alacaklılar tarafından borcunu ödeyemeyecek durumda olan borçluya işlemlerinin sınırlı bir süre zarfında devamı hakkında verilen izin |
letter of licence n.
|
|
359 |
Trade/Economic |
alacaklılar tarafından borcunu ödeyemeyecek durumda olan borçluya işlemlerinin sınırlı bir süre zarfında devamı hakkında verilen izin |
letter of license n.
|
|
360 |
Trade/Economic |
alınan bir borcun geri ödenmeye başlanılmadan önce karşılıklı anlaşma ile geçmesi kabul edilen süre |
grace n.
|
|
361 |
Trade/Economic |
belirli bir süre |
given period n.
|
|
362 |
Trade/Economic |
belli bir süre içinde malı belli fiyattan satın alıp almama hakkı |
option to purchase n.
|
|
363 |
Trade/Economic |
belirli bir süre içinde fiyatı sınırlı tutulan sipariş |
time order n.
|
|
364 |
Trade/Economic |
belli bir ekonomik varlığın bugün belirlenen sabit bir fiyattan gelecekte birkaç aylık süre sonunda teslim edilmek kaydıyla satılması konusunda yapılan sözleşme |
forward contract n.
|
|
365 |
Trade/Economic |
belirli bir süre zarfında yapılan iş miktarı |
productiveness n.
|
|
366 |
Trade/Economic |
belli olmayan bir süre için akdedilen ortaklık |
partnership at will n.
|
|
367 |
Trade/Economic |
bir şirketin satışı sonrasında şirketi satan ile alan arasında imzalanan ve satışı yapan tarafın sektörde belirli bir süre faaliyet göstermeyeceğini şart koşan anlaşma |
non-compete agreement n.
|
|
368 |
Trade/Economic |
bir borcun ödenmeye başlanmadan önce geçmesi kararlaştırılan süre |
period of grace n.
|
|
369 |
Trade/Economic |
bir şirketin satışı sonrasında şirketi satan ile alan arasında imzalanan ve satışı yapan tarafın sektörde belirli bir süre faaliyet göstermeyeceğini şart koşan anlaşma |
noncompete agreement n.
|
|
370 |
Trade/Economic |
bir hisse senedinin piyasada tutunabilmesi için geçmesi gereken süre |
seasoning n.
|
|
371 |
Trade/Economic |
bir siparişin ilk bölümünü üretmek için gereken süre |
first piece time n.
|
|
372 |
Trade/Economic |
bir üretimden diğerine geçmek için gereken süre |
set up time n.
|
|
373 |
Trade/Economic |
bir şirkette çalışan personele en kısa süre içerisinde bütün yenilikleri ve değişiklikleri öğretmeyi amaçlayan hızlandırılmış kurs |
blitz training n.
|
|
374 |
Trade/Economic |
bir süre sonra ihraç olunacak malların ithaline uygulanan özel bir gümrük rejimi |
temporary importation n.
|
|
375 |
Trade/Economic |
ekonomik yatırımları olan politikacıların kamuoyunda tartışmalara mahal vermemek için görevde bulundukları süre içerisinde malvarlıklarının yönetimini devrettikleri bir çeşit kayyum müessesesi |
blind trust n.
|
|
376 |
Trade/Economic |
faizi belirli bir süre ertelenen tahvil |
deferred bond n.
|
|
377 |
Trade/Economic |
faizi belirli bir süre tecil edilen tahvil |
deferred bond n.
|
|
378 |
Trade/Economic |
görüldükten belli bir süre sonra ödenecek olan poliçe |
after sight bill n.
|
|
379 |
Trade/Economic |
izinli olarak işçinin bir süre işine gelmemesi |
leave of absence n.
|
|
380 |
Trade/Economic |
ibrazından belirli bir süre sonra ödemeli |
days sight n.
|
|
381 |
Trade/Economic |
küçük birimlere bölünebilen ve uzun bir süre içinde satılabilen büyük bir sipariş |
split order n.
|
|
382 |
Trade/Economic |
ödeme tarihi gelmiş olan bir borç için verilen ek süre |
days of grace n.
|
|
383 |
Trade/Economic |
ödenmesi belirli bir süre sonuna bırakılmış borç |
timed debt n.
|
|
384 |
Trade/Economic |
satıcının alıcıya tedarik ettiği malın belirli bir süre boyunca çalışacağını garanti eden teminat mektubu |
retention bond n.
|
|
385 |
Trade/Economic |
sermaye işlemlerinde genellikle bir yıldan daha uzun bir süre |
long term n.
|
|
386 |
Trade/Economic |
şirketle ilişkisi kesilen çalışanın belirlenen süre boyunca (rakip bir şirkette çalışmaya hemen başlamaması için) maaşı ödenir |
garden leave n.
|
|
387 |
Trade/Economic |
vade tarihinden sonra tanınan kısa bir ek süre |
days of grace n.
|
|
388 |
Trade/Economic |
vadesi gelen bir senedin ödenmesi için borçluya tanınan süre |
grace period n.
|
|
389 |
Trade/Economic |
vade tarihinin bitiminden itibaren ödeme için tanınan ek kısa bir süre |
grace period n.
|
|
390 |
Trade/Economic |
üretim faaliyetinde kendisinden uzun bir süre yararlanılan varlıklar |
fixed asset n.
|
|
391 |
Trade/Economic |
üyeliğin belli bir süre devam etmesi |
maintenance of membership n.
|
|
392 |
Trade/Economic |
yararlanacak kişiye hayat boyu veya belirli süre boyunca taksitli olarak belli bir paranın ödenmesini öngören sigorta poliçesi |
annuity agreement n.
|
|
393 |
Trade/Economic |
halka açık bir şirketin iki yıllık süre içinde iflas olasılığını hesaplayan bir matematiksel formül |
zeta n.
|
|
394 |
Trade/Economic |
yönetmelik uyarınca bir brokerin satmadan önce belirli süre elinde tutması gereken hisse senedi |
lockup n.
|
|
395 |
Trade/Economic |
yönetmelik uyarınca bir brokerin satmadan önce belirli süre elinde tutması gereken hisse senedi |
lock-up n.
|
|
396 |
Trade/Economic |
belirli bir süre içinde geriye dönülebilen (kabili rücu) |
ambulatory adj.
|
|
397 |
Trade/Economic |
belli bir süre için |
once off expr.
|
|
398 |
Trade/Economic |
bir şeyin değerinin veya maliyetinin, kişinin gelirinin bu değer veya maliyeti karşılayacağı süre şeklinde ifade edilmesi |
worth [so many] years' purchase expr.
|
|
Law |
|
399 |
Law |
belirli bir süre sonra otomatikman yürürlükten kalkan hüküm |
sunset provision n.
|
|
400 |
Law |
bir mülke belirli bir süre sahip olan kimse |
termer n.
|
|
401 |
Law |
davalının yasal olarak belli bir süre içerisinde mahkemeye teşrif etmesi |
seasonable appearance n.
|
|
402 |
Law |
geçici bir süre için (bir başka hakimin) yerine bakan hakim |
acting judge n.
|
|
403 |
Law |
kesin dampinge karşı vergi ve fiyat taahhütleri uygulamaya konuldukları tarihten itibaren söz konusu vergi için bir gözden geçirme prosedürü başlatılmadığı takdirde belli bir süre sonra yürürlükten kaldırılacağını ifade eden hüküm |
sunset provision n.
|
|
404 |
Law |
kesin dampinge karşı vergi ve fiyat taahhütleri uygulamaya konuldukları tarihten itibaren söz konusu vergi için bir gözden geçirme prosedürü başlatılmadığı takdirde belli bir süre sonra yürürlükten kaldırılacağını ifade eden hüküm |
sunset clause n.
|
|
405 |
Law |
mahkemenin aldığı boşanma kararının belirli bir süre içinde itiraz olunarak kararın iptali için geçerli neden gösterilmediği takdirde kesinleşmesi |
decree nisi n.
|
|
406 |
Law |
bir mülke belirli bir süre sahip olarak mülkiyet hakkı elde eden kimse |
usucapient n.
|
|
407 |
Law |
bir mülke belirli bir süre sahip olarak mülkiyet hakkı elde etme |
usucapion n.
|
|
408 |
Law |
hücrede kalan bir suçlunun topluma dönüş için hazırlık olarak dışarıda geçirmesine izin verilen süre |
mobility n.
|
|
409 |
Law |
genellikle memur veya çalışanlara verilen, bir süre için belirli şartlar altında hisse senedi satın alma hakkı |
option n.
|
|
Politics |
|
410 |
Politics |
abd'de yeni dönem tekrar seçilmemiş fakat kısa bir süre daha çalışan senato veya kongre üyesi |
lame duck n.
|
|
411 |
Politics |
(abd'nin bazı yerel yönetim bölgelerinde) bölgede yerel mülk sahibi olup belirli bir süre boyunca burada ikamet etmiş kayıtlı seçmen |
freeholder n.
|
|
Insurance |
|
412 |
Insurance |
bir yıldan fazla süre için akdedilen hayat poliçesi dışındaki poliçe için geçerli olan indirimli oran |
term rate n.
|
|
413 |
Insurance |
bir yıldan fazla bir süre için akdedilen hayat dışı poliçe |
term policy n.
|
|
414 |
Insurance |
hayat sigortalısının belirli bir süre içinde ölmesi halinde ödenen sigorta |
temporary life assurance n.
|
|
415 |
Insurance |
muayyen bir süre |
term certain n.
|
|
416 |
Insurance |
belirli bir süre sonunda hak sahibine belirli bir tutarın ödenmesini temin eden hayat sigortası |
endowment assurance n.
|
|
417 |
Insurance |
belirli bir süre sonunda hak sahibine belirli bir tutarın ödenmesini temin eden hayat sigortası |
endowment policy n.
|
|
Tourism |
|
418 |
Tourism |
bir günden daha uzun süre geçerli olan (paso, bilet) |
multiday adj.
|
|
Technical |
|
419 |
Technical |
makinenin bir yükü belirtilen yük ve sıcaklık koşullarını aşmadan taşıyabileceği süre |
time rating n.
|
|
420 |
Technical |
bir tesisin veya makinenin işlemediği süre |
down time n.
|
|
421 |
Technical |
bir uçağın belirli bir yakıt miktarı ile uçabileceği toplam süre |
endurance n.
|
|
422 |
Technical |
malzemenin belirli bir işleme tabi tutulduğu süre |
dwell n.
|
|
423 |
Technical |
bir süre kesilmek |
intermit v.
|
|
424 |
Technical |
bir motoru belirli bir süre boşta çalıştırarak işletmeye hazırlamak |
warm v.
|
|
425 |
Technical |
kısa bir süre için parlayan |
flashy adj.
|
|
Computer |
|
426 |
Computer |
(bilgisayar oyunlarında) kullanılan bir yetenek, eşyanın tekrar kullanılabilmesi için beklenecek minimum süre |
cool down n.
|
|
427 |
Computer |
(fare) belirli bir süre aktif kalan donanım ürününe ait veya ilgili |
sticky adj.
|
|
428 |
Computer |
bu safyaya geçici bir süre ulaşılamamaktadır |
this page is temporarily unavailable expr.
|
|
Radio |
|
429 |
Radio |
bir radyo kanalının plaktan müzik yayınına ayırdığı sınırlı süre |
needle time n.
|
|
Construction |
|
430 |
Construction |
yeni dökülmüş beton gibi gereçleri belirli bir süre buhar basıncı altında otoklavda tutma |
autoclaving n.
|
|
Transportation |
|
431 |
Transportation |
revizyonlar arasındaki aylar kadar bir süre için çeşitli malzemelerin gemide depolanması |
endurance loading n.
|
|
Railway |
|
432 |
Railway |
demiryolu şirketinin belirli bir süre içinde taşıdığı yolcu ve ton ağırlığın mil cinsinden toplam birimi |
traffic mile n.
|
|
433 |
Railway |
trenin belirli bir süre içinde kat ettiği toplam yolun mil cinsinden birimi |
train mile n.
|
|
434 |
Railway |
trenin belirli bir süre içinde kat ettiği toplam yolun mil cinsinden birimi |
mile run n.
|
|
435 |
Railway |
trenin belirli bir süre içinde kat ettiği toplam yolun mil cinsinden birimi |
train-mile n.
|
|
Aeronautic |
|
436 |
Aeronautic |
havaalanlarında insanların yollarına devam etmeden önce bir süre beklemelerine uygun açık alan |
concourse n.
|
|
437 |
Aeronautic |
yerel saat farklarını hesaba katılmaksızın bir uçak yolculuğunun gerçekte aldığı süre |
actual flying time n.
|
|
Marine |
|
438 |
Marine |
bir yatın hareket etmesine izin verilen süre |
time allowance n.
|
|
439 |
Marine |
bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre |
lay time n.
|
|
440 |
Marine |
bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre |
lay days n.
|
|
441 |
Marine |
bir geminin yükleme ve boşaltma süresince gemiyi kiralayanın herhangi bir tazminat talebinde bulunmaksızın beklemeye mecbur olduğu süre |
lay day n.
|
|
442 |
Marine |
su yüzüne çıkarken dalgıcın bir süre kalması gereken belirli derinlik |
stage decompression n.
|
|
Medical |
|
443 |
Medical |
belirli bir süre içerisinde gerçekleşen ölüm sayısı |
mortality n.
|
|
444 |
Medical |
bir tümörün iki katına çıkması için geçen süre |
doubling time n.
|
|
445 |
Medical |
bir ilacın alınması sonrası etkinleşmesi için gereken süre |
bioavailability n.
|
|
446 |
Medical |
kişiyi bir süre aç bırakma veya gıda maddelerini azaltma tedavisi |
limotherapy n.
|
|
447 |
Medical |
tek bir ilaç dozunun kısa süre içinde damardan enjekte edilmesi |
bolus n.
|
|
448 |
Medical |
kalbin elektriksel aktivitesini uzun bir süre ölçerek aralıklı aritmileri ve diğer elektriksel bozuklukları saptayan taşınabilir bir cihaz |
holter monitor n.
|
|
Psychology |
|
449 |
Psychology |
öğrenildikten bir süre sonra test edilen görevin öğrenmenin hemen sonrasından daha iyi yapılabilmesi |
reminiscence n.
|
|
450 |
Psychology |
bir mekanda uzun süre kalmaktan ötürü duyulan sıkıntı |
cabin fever n.
|
|
451 |
Psychology |
uzun süre boyunca nükseden hafif bir bipolar bozukluk |
cyclic disorder n.
|
|
Pharmaceutics |
|
452 |
Pharmaceutics |
uzun bir süre boyunca düzenli aralıklarla düşük dozlarda kullanılan (ilaç, reçete) |
metronomic adj.
|
|
453 |
Pharmaceutics |
uzun bir süre boyunca düzenli aralıklarla düşük dozlarda kullanılan (ilaç, reçete) |
metronomical adj.
|
|
Physics |
|
454 |
Physics |
ışığın bir femtometrelik vakumda kat ettiği süre |
jiffy n.
|
|
455 |
Physics |
heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre kısa bir süre için var olan ve varlığının devamı enerjinin korunumu yasasını ihlal edecek olan atom altı parçacık |
virtual particle n.
|
|
456 |
Physics |
ışığın veya radyo sinyallerinin dünya ile bir gök cismi arasında seyahat etmesi için geçen süre |
one-way light time n.
|
|
Biology |
|
457 |
Biology |
organizmada belirli bir süre içindeki toplam iç ve dış uyaran |
situation n.
|
|
Biochemistry |
|
458 |
Biochemistry |
kolajen veya jelatinin uzun süre suda kaynatılmasıyla oluşup alkolde çözünmeyen pepton benzeri bir madde |
hemicollin n.
|
|
459 |
Biochemistry |
albüminin bir süre seyreltik sülfürik asitle ısıtılmasıyla elde edilen çözünmeyen proteinli bir madde |
hemiprotein n.
|
|
Marine Biology |
|
460 |
Marine Biology |
suyun dışında bir süre durabilen ve ıslak çamur ile kumun üzerinde sekebilen, asya ve polinezya'ya özgü çeşitli küçük kayabalıkları |
mangrove fish n.
|
|
461 |
Marine Biology |
suyun dışında bir süre durabilen ve ıslak çamur ile kumun üzerinde sekebilen, asya ve polinezya'ya özgü çeşitli küçük kayabalıkları |
mangrove skipper n.
|
|
Astronomy |
|
462 |
Astronomy |
aniden gözüken, bir süre parlayan ve sonra tamamen kaybolan yıldız |
temporary star n.
|
|
463 |
Astronomy |
meteor veya kuyruklu yıldızın bir süre gökyüzünde kalan izi |
train n.
|
|
464 |
Astronomy |
ayın bir yıldız çevresinde dönüşünü tamamladığı ortalama süre |
sidereal month n.
|
|
465 |
Astronomy |
gezegen veya uydunun bir yıldız çevresinde dönüşünü tamamladığı süre |
sidereal period n.
|
|
466 |
Astronomy |
gezegen veya uydunun bir yıldız çevresinde dönüşünü tamamladığı süre |
sidereal revolution n.
|
|
Agriculture |
|
467 |
Agriculture |
belirli bir süre içinde kırkılan toplam koyun sayısı |
tally n.
|
|
468 |
Agriculture |
son yerine ekilmeden önce bir süre fidanlıkta büyütülen bitki |
liner n.
|
|
469 |
Agriculture |
mera veya otlak bitkilerinin sınırlı bir süre için otlanılabilecek bölümü |
break n.
|
|
Fishery |
|
470 |
Fishery |
balık avcılığının geçici bir süre yasaklanması |
moratorium n.
|
|
Education |
|
471 |
Education |
belirli bir süre boyunca aynı şirket veya kurum tarafından istihdam edildikten sonra elde edilen artırılmış güvenlik statüsü |
tenure [usa&canada] n.
|
|
472 |
Education |
üniversite geçici bir süre veya kısa bir dönem ders veren öğretmen |
lecturer n.
|
|
Religious |
|
473 |
Religious |
tabuta konmuş cesedin son yolculuğuna uğurlanmadan kısa bir süre önce yatırıldığı şapel |
charnel n.
|
|
474 |
Religious |
(islamiyette) kararlaştırılmış bir süre boyunca yapılan ateşkes |
hudna n.
|
|
475 |
Religious |
hamursuz bayramı'nın ikinci gününden şavuot'un ilk gününe kadar sürüp bu süre boyunca evliliklerin yasaklandığı ve yas tutulduğu 49 günlük bir dini dönem |
omer n.
|
|
476 |
Religious |
kutsal ruh'un ikinci bir armağanı olarak din değiştirmeden bir süre sonra gelen kutsanma deneyimi |
second blessing n.
|
|
477 |
Religious |
belirli bir süre boyunca devam eden dini toplantılar serisi |
protracted meeting n.
|
|
Geography |
|
478 |
Geography |
bölgedeki akarsu erozyonu üzerinden kısa bir süre geçmiş olması |
topographic adolescence n.
|
|
479 |
Geography |
bölgedeki akarsu erozyonu üzerinden kısa bir süre geçmiş olması |
topographic youth n.
|
|
Meteorology |
|
480 |
Meteorology |
yaz geceleri kısa bir süre görünme |
noctilucence n.
|
|
481 |
Meteorology |
(özellikle 24 saatlik bir süre için) en yüksek atmosferik hava sıcaklığı |
high n.
|
|
Geology |
|
482 |
Geology |
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçlara ait |
time-stratigraphic n.
|
|
483 |
Geology |
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçlarla ilgili |
time-stratigraphic n.
|
|
484 |
Geology |
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçları teşkil eden |
time-stratigraphic n.
|
|
Military |
|
485 |
Military |
mayının yerleştirildikten hemen sonraki süre içinde patlamasını önleyen bir cihaz |
arming delay device n.
|
|
486 |
Military |
silah ateşleme turlarında her bir ateşleme arasında geçen saniye cinsinden süre |
interval n.
|
|
487 |
Military |
bir görevin tamamlanması için gerekli süre |
precise frequency n.
|
|
488 |
Military |
bir görevin tamamlanması için gerekli süre |
precise time n.
|
|
489 |
Military |
belirli bir alanda sürmekte olan operasyonlara belirsiz bir süre için tayin edilmiş müşterek görev kuvveti |
semi-permanent joint task force n.
|
|
490 |
Military |
kısa bir süre çarpışmak |
skirmish v.
|
|
491 |
Military |
(açılan ateş) belirsiz bir süre boyunca devam etmek |
dwell at/on v.
|
|
Hunting |
|
492 |
Hunting |
belirli bir süre içerisinde bir hedefe yapılabilen atış sayısı |
timed fire n.
|
|
Sport |
|
493 |
Sport |
mesafeyi ilk tamamlayanın veya bir süre içinde en çok tur atanın kazandığı yarış |
endurance racing n.
|
|
494 |
Sport |
(buz hokeyinde) oyun esnasında karşı takımın oyuncusunun/oyuncularının penaltı nedeniyle geçici olarak oyun dışı kalması sonucu bir takımın fazla sayıda oyuncuya sahip olduğu geçici süre |
power play n.
|
|
495 |
Sport |
takım oyuncularının antrenman yapmak veya potansiyel yeni oyuncuları değerlendirmek için kısa süre bir araya geldikleri yer |
minicamp n.
|
|
496 |
Sport |
(kriket) süre bitmeden önce en az bir takımın tüm vuruşlarını tamamlayamaması |
draw n.
|
|
497 |
Sport |
(güreş) rakibin iki omzunun da bir süre boyunca mata bastırıldığı, oyun kazandıran hareket |
pinfall n.
|
|
498 |
Sport |
(buz hokeyi) aynı takımın bir veya daha fazla oyuncusunun ceza kulübesinde olduğu süre |
penalty kill n.
|
|
499 |
Sport |
belli bir süre içerisinde yapabildiği kadar tekrar yapmaya dayalı bir antrenman türü |
amrap (as many rounds/repetitions as possible) n.
|
|
500 |
Sport |
topa maksimum süre hakimiyet sağlayan bir pas gönderme taktiği |
slowdown n.
|
|