-on - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

-on



Sens de "-on" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 10 résultat(s)

Anglais Turc
Chemistry
-on suf. keton ve karbonil grubunda oksijen içermeyen bileşikler dışındaki bileşiklerin sonuna gelen bir ek
-on suf. atomaltı parçacık anlamını veren bir son ek
-on suf. asal gaz anlamını veren bir son ek
-on suf. ayrı ve küçük birim anlamını veren bir son ek
-on suf. keton ve karbonil grubunda oksijen içermeyen bileşikler dışındaki bileşiklerin sonuna gelen bir ek
-on suf. asal gaz anlamını veren bir son ek
Biology
-on suf. nükleotid dizilimi anlamını veren bir son ek
-on suf. dna bölgesi anlamını veren bir son ek
-on suf. nükleotid dizilimi anlamını veren bir son ek
-on suf. dna bölgesi anlamını veren bir son ek

Sens de "-on" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
non-ferrous metallic coatings on steel wire n. çelik tel üzerinde demir dışı metalik kaplamalar
step on the gas v. gazlamak
step on it v. gaza basmak
get on v. binmek
draw on v. yararlanmak
go on v. devam etmek
rely on v. güvenmek
put on v. giymek
call the meeting on short notice v. acil toplantıya çağırmak
go on a walk v. yürüyüşe çıkmak
step on it v. gazlamak
turn on v. açmak
on purpose adv. kasıtlı olarak
on one's own adv. kendi kendine
on purpose adv. kasten
on time adv. vaktinde
on purpose adv. bile bile
on purpose adv. bilerek
on the contrary adv. aksine
on the occasion of prep. münasebetiyle
on prep. üstünde
on prep. üzerinde
General
call on n. davet
money doesn't grow on trees n. para kolay kazanılmıyor
insurance on freight n. yük sigortası
drug on the market n. satılmayan mal
tariff on farm produce n. çiftlik ürünlerinde tarife
call on n. deklare
sliced meat on a vertical spit n. döner kebap
clip on earring n. klipsli küpe
spying on n. gözetleme
dependency on foreign countries n. dış ülkelere bağımlılık
rock on a seashore n. kepez
law on the prevention and prosecution of smuggling n. kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun
descent on n. inip saldırma (düşmana)
on a war foot n. yolcu durumunda
limit on the right n. sağdan limit
general agreement on tariffs and trade n. gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması
workman on the night shift n. gece işçisi
looker on n. seyirci
life on other planets n. diğer gezegenlerde yaşam
a new one on me n. şaşırtıcı bir şey
effect of technological innovations on n. teknolojik yeniliklerin (bir şeye) etkisi
social adaptation on cultural facts n. kültürel kaynaşma
on business n. iş veya ticaret maksadıyla
effects of education on n. eğitimin etkileri
convention on children’s rights n. çocuk haklarına dair sözleşme
swoop down on n. polis baskını
tariff on medical instruments and apparatus n. tıbbi aletler ve donanımda gümrük
a book on ethics n. pendname
doctor on call n. nöbetçi doktor
outlook on n. görüş
play on words n. cinas
views on modernity n. yeniliklere bakış
speech on press n. basında söylev
loss on ignition n. akkor kaybı
call on n. sesleniş
attack on n. saldırı
person who works on a morning shift n. sabahçı
switching on n. açma
nurse on call n. nöbetçi hemşire
law on criminal procedure n. ceza muhakemesi hukuku
following on advertisement n. devam kampanyası
scurf on baby's hand n. uykuluk
insurance on buildings n. bina sigortası
entrenching on n. bir başkasının hakkını çiğneme
play on words n. kelime oyunu
landing on the ground n. yere iniş
call on n. telefonla arama
hanger on n. dalkavuk
call on n. resmi çağrı
a drag on someone n. ayak bağı
call on n. hakem kararı
acting on n. bir şeye uygun olarak hareket etme
drain on the purse n. masraf
someone who is on sick leave n. raporlu
turning on n. tahrik
person putting on airs n. müstekbir
purchase on credit n. veresiye alış
not on the permanent staff n. kadro dışı
the crescent and the star on top of a minaret n. alem
effect of inflation on n. enflasyon/enflasyon etkisi
montreux conference on the regime of the straits n. boğazların idaresi montreux konferansı
landing on water n. su üzerine iniş
spike on a goad n. nodul
life on other planets n. başka gezegenlerdeki hayat
add on n. ekleme
oil on canvas n. tuval üzerine yağlıboya
cash on hand n. kasa bakiyesi
on tab n. burgulanmış
views on religion n. dini görüşler
call on n. kısa ziyaret
limit on the left n. soldan limit
the bench on which the corpse is washed n. teneşir
code on criminal procedures n. ceza mukameleri usül kanunu
pharmacy on duty n. nöbetçi eczane
a drain on the resources n. bütçeye yük olan şey
law on criminal execution n. ceza infaz hukuku
candidacy on equal footing n. eşit temelde adaylık
money on deposit n. mevduat
man influence on nature n. doğaya insan etkisi
curves on surfaces n. yüzey eğrileri
beer on draft n. fıçı birası
soldier on patrol n. karakol nöbetçisi
effect of inflation on accounting n. muhasebede enflasyon etkisi
pieces of grilled meat on a stick n. çöp kebabı
release on probation n. meşruten tahliye
landing on the moon n. aya iniş
return on sales n. satış gelirleri
effect of taxation on n. vergilendirmenin etkisi
on saturday n. cumartesi günü
political and social views on turkey n. türkiye’den siyasal ve sosyal görünüş
call on n. bağırış
animadversion on n. ağır eleştiri
counting on the fingers n. parmak hesabı
law on the prevention and prosecution of smuggling n. kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun
convention on european social security n. avrupa sosyal güvenlik sözleşmesi
relationship on the rock n. bitmek üzere olan ilişki
social adaptation on cultural facts n. akkültürasyon
sticking on n. yapıştırma
agreement on what to say n. ağızbirliği
add on n. üzerine ekleme
taxable income on shares n. vergiye tabi kar payları
world summit on the information society n. bilgi toplumu dünya zirvesi
papers on appeal n. celp
papers on appeal n. davetiye
sale on account n. veresiye satış
fuel on hand n. yakacak mevcudu
consignment on approval n. seçmek üzere gönderme
go bad cop on someone n. kötü polis oyunu oynayarak bilgi alma taktiği
test which is written on paper n. yazılı imtihan
violence on television n. televizyonda şiddet
an outlook on life n. hayata bakış (açısı)
one's outlook on life n. hayata bakışı
fruit on a tree n. ağaçtaki meyve
some of the people on the committee n. komiteden birileri
video on demand n. ısmarlama video
ban on smoking n. sigara yasağı
walker on n. yaya
effect on employment n. istihdam etkisi
like a house on fire n. süratle
like a house on fire n. hızla
being founded on n. baz alınarak
officer on call n. nöbetçi memur
on duty officer n. nöbetçi memur
metrical system based on a count of syllables n. parmak hesabı
land surrounded by water on its three sides n. üç tarafı denizlerle çevrili
carpet on underlay n. halı altlığı
days on end n. birbiri ardınca geçen günler
add-on n. ek
a head-on collision n. kafa kafaya çarpışma
clip-on n. yaka
head-on collision n. kafa kafaya çarpışma
follow-on operational test and evaluation n. daha önceki işletim ve değerlendirmede elde edilmeyen bilgiyi tamamlayan değerlendirme
come-on n. yeşil ışık
goings-on n. gidişat
hanger-on n. beleşçi
hanger-on n. tufeyli
hanger-on n. asalak
knock-on effect n. zincirleme etki
hanger-on n. beleşçi kimse
follow-on evaluation n. takip değerlendirmesi
looker-on n. seyirci
come-on n. tuzak
hanger-on n. izleyici
have-on n. aldatma
knock-on effect n. ikincil etki
carryings-on n. şamata
put-on n. takılma
try-on n. blöf
on-scene coordinator n. olay mahalli koordinatörü
walker-on n. yaya
on-the-spot investigation n. yerinde tetkik
on-position n. akımlı durum
percentage of on-time deliveries n. zamanıda yapılan teslimatların yüzdesi
on-position n. işleme durumu
roll-on roll-off n. ro-ro
on-site doctor n. işyeri hekimi
on off button n. açma-kapama düğmesi
try-on n. prova
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n. şed kuşanma
on-hook dial n. ahize kaldırmadan arama
on-off mechanism n. açma kapama mekanizması
on-slaught n. saldırma
on-road vehicles n. karayolu araçları
walker-on the scene n. sahnedeki figüran
walker-on n. yürüyen kimse
on-slaught n. saldırı
slip-on n. geçme
on-line bibliographic searching n. online bibliyografik tarama
on-site doctor n. işyeri doktoru
hands on training n. pratik eğitim
hanger-on n. dalkavuk
adam and eve on a raft n. kızarmış ekmek üzerine kırılmış iki yumurta
infringement on n. -e tecavüz etme
play on words n. sözcük oyunu
(a) relationship based on self-interest n. çıkar ilişkisi
handwriting on the wall n. kötüye alamet
good news (tidings) on pay rise for civil servants/labourers etc n. (memura/işçiye vb) zam müjdesi
loose cannon on deck n. delifişek
shoulder to cry on n. dert ortağı
loose cannon on deck n. serseri mayın
shoulder to cry on n. ağlanacak omuz
loose cannon on deck n. sorumsuz ve pervasız
a marriage based on love n. aşk evliliği
attack on personal rights n. kişilik haklarına saldırı
pay for on delivery n. teslim anında ödeme
the first item on the agenda n. gündemin ilk sırası
pay on delivery n. teslim anında ödeme
the voice on the other side of the line n. telefonun diğer ucundaki ses
the voice on the end of the line n. telefonun ucundaki ses
the voice on the end of the line n. telefonun diğer ucundaki ses
the voice on the other side of the line n. telefonun ucundaki ses
store on the main street n. cadde üzerindeki mağaza
items on hand n. eldeki maddeler
saving on time n. zaman tasarrufu
saving on time n. zamandan tasarruf
on-air guest n. canlı yayın konuğu
excitement on the first day n. ilk günkü heyecan
walking on air n. büyük mutluluk
walking on air n. mutluluk
smile on the face n. yüzde gülümse
smile on the face n. yüzdeki gülümseme
limitation on time n. zamansal kısıtlama
latest update on n. edinilen son bilgiler
latest update on n. alınan son bilgi
latest update on n. edinilen son bilgi
latest update on n. alınan son bilgiler
cursing on air n. canlı yayında küfür etme
9 on a 10 point scale n. on üzerinden dokuz
nine on a ten point scale n. 10 üzerinden dokuz
9 on a 10 point scale n. 10 üzerinden dokuz
the war on terror n. teröre karşı savaş
wind on the roof n. çatıdaki rüzgar
the train on platform two n. iki numaralı perondaki tren
the smile on one's lips n. dudaklarındaki tebessüm
aerial on the roof n. çatıdaki anten
strap-on n. belden bağlamalı vibratör
an identifying mark on the suspect n. şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb)
a general outlook on the issue of slavery n. kölelik konusuna genel bir bakış
a card with a child's picture on it n. üzerinde çocuk resmi olan bir kart
sensitive dependence on initial condition n. başlangıç durumuna hassas bağlılık
hazardous substances on human health n. insan sağlığına zararlı maddeler
the facts on the ground n. fiili gerçekler
on-air interview n. canlı yayın röportajı
dead on arrival n. hastaneye yetiştirilemeden yolda ölen veya hastaneye ölü gelen
dead on arrival n. hastaneye giderken yolda hayatını kaybeden kişi
carry-on baggage n. el bagajı
accountability on the fireground n. yangın yerindeki mesuliyet
responsibility on the fireground n. yangın yerindeki mesuliyet
standing on hind legs n. arka ayakları üzerinde durma
twist on lid n. çevir aç kapak
roll-on lawn n. rulo çim
on-site daycare n. iş yerinde veya iş yerine yakın bir tesiste yapılan bakım
wealth on a large scale n. büyük çapta zenginlik
pay on time n. zamanında ödeme
first person to set foot on the moon n. aya ilk ayak basan kişi
first person to step on the moon n. aya ilk ayak basan kişi
meat on the bone n. kemikli et
the bench on which the corpse is washed n. salacak
release on parole n. şartlı tahliye etmek/salıvermek
jack on the rocks n. buzlu jack daniel's
pin the tail on the donkey n. bir çocuk oyunu
feature on demand n. istenilen özellik
run-on sentence n. bağlaçsız birleşik cümle
chat on the internet n. internette sohbet
mirror on the wall n. duvardaki ayna
documentary on penguins n. penguen belgeseli
relationship based on mutual interests n. karşılıklı çıkar ilişkisi
on-time payment n. zamanında ödeme
game on n. oyuna başlama işareti/sinyali
have one's eyes on v. gözü olmak
trespass on v. istismar etmek
smack down on v. küt diye (bir yere) vurmak
go on a jaunt v. gezinti yapmak
on off v. açma kapama
have a good head on one's shoulders v. aklı başında biri olmak
bestow on v. ihsan etmek
bear on v. ilgilendirmek
be marooned on v. mahsur kalmak
take on v. almak (taşıt kargoyu/yolcuyu)
cast a cloud on something v. gölgelemek
pour cold water on v. tenkit etmek
look on v. bakıp durmak
elaborate on something v. özenmek
put down a deposit on something v. depozito vermek
hold on v. beklemek
tread on v. çiğnemek
go on attack v. atağa kalkmak
turn thumbs down on v. reddetmek
pin hope on v. ümit bağlamak
chance on v. rastlamak
wreak havoc on v. çok zarar vermek
be too tired to go on v. şişmek
lash out on v. saçmak
let on v. sırrı ifşa etmek
stand on v. dikilmek
press on v. üşüşmek
lay on v. sürmek
slog on v. zorlanmak
zero in on v. yoğunlaşmak
snitch on v. hakkında bilgi vermek
come on v. gafil avlamak
be keen on v. meraklı olmak
march on v. ilerlemek
spy on v. casusluk yapmak
foist on v. başına yıkmak
bring pressure to bear on v. sıkıştırmak
throw on v. giysiyi giyivermek
get on with v. devam etmek
take pity on v. insaf etmek
be located on the land of v. alan üstünde kurulu olmak
train something on v. nişan almak
cheer on v. teşvik etmek
concentrate on v. konsantre olmak
swoop down on v. birdenbire üstüne çullanmak
welsh on one's promise v. sözünü tutmamak
be in on v. bilmek
be back on amicable terms v. yeniden dostane ilişkiler kurmak
poop on v. kaka yapmak (çocuk dilinde)
play a trick on somebody v. muziplik etmek
throw light on v. aydınlatmak
decide on v. hükmetmek
back on one's word v. su koyvermek
dance attendance on somebody v. bir dediğini iki etmemek
put somebody on the shelf v. kızağa çekmek
have a jag on v. sarhoş olmak
hit on the right answer quickly v. cevabı yapıştırmak
throw suspicion on v. şüpheye düşürmek
sell somebody on v. ikna etmek
be stuck on v. vurulmak
get on v. geçinmek
whip something on v. bir giysiyi giyivermek
serve a summons on v. birinin eline celpname vermek
turn on v. bağlı olmak
go on a jaunt v. gezmeye gitmek
move on v. ileri gitmek
be in on v. haberi olmak
prevail on v. razı etmek
tighten up on v. sertleştirmek
proceed on one's way v. yoluna devam etmek
put someone on the shelf v. birini kızağa çekmek
be on guard v. tetikte olmak
go back on v. caymak
breathe hard on v. uhlamak
put something on v. sahneye koymak
get on with v. biriyle iyi geçinmek
be on the road v. seyahat etmek
impose on v. vermek (ceza)
fasten on v. hedef almak
grill on the embers v. közlemek
get on to somebody v. temasa geçmek
confer on v. görüşünü almak
insist on v. ayak diremek
be on someone's side v. birinden yana olmak
linger on v. yaşamını idame ettirmek
blunder on v. rastlamak
slosh on v. sıçratmak
switch on v. çalıştırmak
turn on v. düşman olmak
pat on the back v. tebrik etmek
live on v. geçimini sürdürmek
carry on v. aşırı bir şekilde davranmak
prick something on v. sivri bir şey bir uzva batmak
frown on something v. uygun görmemek
sign someone on v. birini kontratla takıma almak
go on a diet v. perhize başlamak
put on fat v. yağ bağlamak
set eyes on v. görmek
spy on v. gözetlemek
redound on v. etkilemek
roll on v. zaman geçip gitmek
trespass on v. izinsiz girmek (başkasının arazisine)
count on v. hesaba katmak
jump on someone v. birine çıkışmak
tread on somebody's corns v. incitmek
cast a slur on v. leke sürmek
take someone up on his offer v. birinin teklifini kabul etmek
lay one's hand on v. bulmak
cut back on something v. kesinti yapmak
bear on v. ilgisi olmak
wreak one's anger on v. öfkesini birinden çıkarmak
go on v. güvenmek
call on v. uğramak
play on someone's affections v. karşısındakinin hislerine hitap etmek
be bent on doing something v. bir şeyi yapmaya azmetmek
rattle on v. habire konuşmak
ride on v. binmek
tell on somebody v. ihbar etmek
recoil on v. geri tepmek
go on the stage v. tiyatro oyuncusu olmak
stand on one's own two feet v. kendi yağıyla kavrulmak
depend on v. inanmak
have somebody on v. kafaya almak
run out on v. birini terketmek
pile on the agony v. mağdura oynamak
go on the road v. tiyatro topluluğu turneye çıkmak
held on v. beklemek
rest on v. dayanmak
turn on v. saldırmak
let out on hire v. kiraya vermek
set someone's teeth on edge v. birini sinirlendirmek
look with favour on v. hoşgörmek
rattle on v. cır cır ötmek
hand on v. devretmek
live on borrowed money v. borç yemek
get on for v. yetişmek
have somebody on v. makaraya sarmak
put on one's clothes v. üstünü giymek
call on v. adını vermek
compliment on v. kutlamak
put on v. artırmak
take delivery on v. tesellüm etmek
be on strike v. grevde olmak
snitch on v. ispiyonlamak
enter on v. başlamak
walk on v. yüzüstü bırakmak
put a ban on v. yasaklamak
pile on the agony v. mazluma yatmak
spy on somebody v. gizlice gözetlemek
cut in on v. sözünü kesmek
make good on v. yerine getirmek (sözü)
round on v. birdenbire saldırmak (fiilen)
carry on v. kırıştırmak
cook on fire v. ateşte pişirmek
be dead set on something v. kafasına koymak
sic on v. köpeğe verilen saldır emri
set one's heart on v. gönül bağlamak
puff on v. tüttürerek içmek
be on the road v. yolda olmak
turn on v. açmak (cihaz vb)
trespass on someone's time v. birinin zamanını almak
draw on v. kullanmak
trample on v. ayakla ezmek
round on v. saldırmak
lay on v. saldırmak
transmit on v. göndermek
keep tabs on v. izlemek
push on v. ilerlemek
flash on v. ışık tutmak
lie down on the job v. işi savsaklamak
have something on v. giymek
happen on v. tesadüf etmek
slip on v. geçirmek
be on the alert v. tetikte olmak
insist on v. diretmek
bring trouble on v. başına iş açmak
go on at v. başının etini yemek
have a lot on one's plate v. bitirilmeyi bekleyen çok sayıda görevi olmak
put on the market v. piyasaya çıkarmak
comment on v. yorumlamak
put the cards on the table v. dürüst ve açık olmak
lead somebody on v. yutturmak
lay the blame on v. üstüne atmak
add on v. eklemek
be on the mend v. (hasta) iyileşmek
get on with somebody v. anlaşmak
stick on v. yapışmak
jar on v. tırmalamak
be on one's honeymoon v. balayına gitmek
draw on v. cezbetmek
carry on v. kızgınlıktan bağırıp çağırmak
pass on v. geçmek
keep a tight rein on v. kontrol altında tutmak
pique oneself on something v. övünmek
bank on v. bel bağlamak
put kohl on v. rastık çekmek
be on television v. televizyonda olmak
be on someone's side v. birinin tarafını tutmak
run on the rocks v. kayalara oturmak (gemi)
border on v. bitişik olmak
take on v. uğraşmak (biriyle)
keep an eye on v. gözünü ayırmamak
put on makeup v. makyaj yapmak
lean on v. güvenmek
keep an eye on v. göz kulak olmak
frown on something v. uygun bulmamak
be on show v. sergilenmekte olmak
go on trial v. mahkemelik olmak
pivot on v. mil üzerinde dönmek
rub off on v. (huyunu) almak
be all square on the accounts v. alıp vereceği olmamak
put something on the market v. satışa çıkarmak
have one's nerves on edge v. asabileşmek
catch on with somebody v. popüler olmak
hold on v. dayanmak
tread on somebody's corns v. dalına basmak
latch on v. çakozlamak
vent something on v. acısını çıkarmak
stamp on v. etkilemek
be on someone's trail v. birinin izini takip etmek
ground on v. temel almak
foist on v. zorla kabul ettirmek
tune in on v. açmak
pick on v. kusur bulmak
be on v. yanmak
lay stress on v. vurgulamak
put the lid on something v. engellemek
leave a mark on v. üzerinde işaret bırakmak
get on well with somebody v. anlaşmak