|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
step on it v.
|
gaza basmak |
|
We gotta lose the heat, step on it!
Ateşi düşürmeliyiz, gaza bas!
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
get on v.
|
binmek |
|
She got on the subway at Ginza.
Ginza'da metroya bindi.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
draw on v.
|
yararlanmak |
|
The report draws on numerous sources of information.
Rapor, çok sayıda bilgi kaynağından yararlanmaktadır.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
go on v.
|
devam etmek |
|
We go on to identify a number of important points.
Bir dizi önemli noktayı tespit etmeye devam ediyoruz.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
rely on v.
|
güvenmek |
|
They can rely on an alert security service in their vicinity.
Çevrelerindeki alarmlı bir güvenlik hizmetine güvenebilirler.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
put on v.
|
giymek |
|
Tom put on his robe.
Tom bornozunu giydi.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
turn on v.
|
açmak |
|
He turns on his side and opens his eyes at once.
Yan döner ve bir anda gözlerini açar.
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
kasıtlı olarak |
|
It is obvious that this system has been implemented on purpose.
Bu sistemin kasıtlı olarak uygulandığı açıktır.
More Sentences
|
9 |
Common Usage |
on time adv.
|
vaktinde |
|
I am very glad that you are being very tolerant on time this morning.
Bu sabah vaktinde çok hoşgörülü olmanıza çok sevindim.
More Sentences
|
10 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
bile bile |
|
You did that on purpose.
Onu bile bile yaptın.
More Sentences
|
|
11 |
Common Usage |
on the contrary adv.
|
aksine |
|
We, on the contrary, must promote the idea of a network of national systems cooperating with each other.
Aksine, birbirleriyle işbirliği yapan ulusal sistemlerden oluşan bir ağ fikrini teşvik etmeliyiz.
More Sentences
|
12 |
Common Usage |
on prep.
|
üzerinde |
|
There are a good many points on which further negotiation is needed.
Üzerinde daha fazla müzakere yapılması gereken pek çok nokta var.
More Sentences
|
General |
|
13 |
General |
call on n.
|
sesleniş |
|
I called on Judy.
Judy'ye seslendim.
More Sentences
|
14 |
General |
attack on n.
|
saldırı |
|
This goes hand in hand with an attack on social security systems.
Bu, sosyal güvenlik sistemlerine yönelik bir saldırı ile el ele gidiyor.
More Sentences
|
15 |
General |
play on words n.
|
kelime oyunu |
|
This is a play on words.
Bu bir kelime oyunu.
More Sentences
|
16 |
General |
on saturday n.
|
cumartesi günü |
|
On Friday, the unit was preparing for two key matches on Saturday.
Birim, cuma günü boyunca cumartesi günü yapılacak iki önemli maça hazırlanıyordu.
More Sentences
|
17 |
General |
knock-on effect n.
|
zincirleme etki |
|
It has a knock-on effect in other areas, especially where there are shared coastlines.
Özellikle ortak kıyı şeridinin bulunduğu diğer alanlarda da zincirleme etkisi vardır.
More Sentences
|
18 |
General |
carry-on baggage n.
|
el bagajı |
|
This is all my carry-on baggage.
Bunların hepsi el bagajım.
More Sentences
|
19 |
General |
pay on time n.
|
zamanında ödeme |
|
Tom is the only person who paid on time.
Tom zamanında ödeme yapan tek kişidir.
More Sentences
|
20 |
General |
hold on v.
|
beklemek |
|
Would you please hold on?
Lütfen bekler misiniz?
More Sentences
|
21 |
General |
stand on v.
|
dikilmek |
|
Tom is standing on the table to change a lightbulb.
Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.
More Sentences
|
22 |
General |
march on v.
|
ilerlemek |
|
The captain commanded the men to march on.
Yüzbaşı adamlarına ilerlemelerini emretti.
More Sentences
|
23 |
General |
spy on v.
|
casusluk yapmak |
|
Spying on gangsters was a dangerous venture.
Gangasterlerle ilgili casusluk yapmak tehlikeli bir girişimdi.
More Sentences
|
24 |
General |
get on with v.
|
devam etmek |
|
We have hundreds of years of discrimination to address and we need to get on with doing that.
Ele almamız gereken yüzlerce yıllık ayrımcılık var ve bunu yapmaya devam etmeliyiz.
More Sentences
|
25 |
General |
concentrate on v.
|
konsantre olmak |
|
I would ask you all to cooperate and to concentrate on the debate until the start of voting time.
Hepinizden işbirliği yapmanızı ve oylama başlayana kadar tartışmaya konsantre olmanızı rica ediyorum.
More Sentences
|
26 |
General |
prevail on v.
|
razı etmek |
|
I prevail on her to have a date with me.
Onu benimle buluşmaya razı ettim.
More Sentences
|
27 |
General |
switch on v.
|
çalıştırmak |
|
She switched on a machine.
Bir makineyi çalıştırdı.
More Sentences
|
28 |
General |
spy on v.
|
gözetlemek |
|
The government is spying on us.
Hükümet bizi gözetliyor.
More Sentences
|
29 |
General |
trespass on v.
|
izinsiz girmek (başkasının arazisine) |
|
Why are illegal immigrants trespassing on various sites used by rail freight transporters?
Neden yasadışı göçmenler demiryolu yük taşıyıcıları tarafından kullanılan çeşitli alanlara izinsiz giriyor?
More Sentences
|
30 |
General |
count on v.
|
hesaba katmak |
|
I wasn't counting on that.
Bunu hesaba katmamıştım.
More Sentences
|
|
31 |
General |
call on v.
|
uğramak |
|
He brought us a small gift each time he called on us.
Bizi her uğradığında küçük bir hediye getirdi.
More Sentences
|
32 |
General |
ride on v.
|
binmek |
|
Tom and Mary rode on camels through the desert.
Tom ve Mary çölde develere bindiler.
More Sentences
|
33 |
General |
rest on v.
|
dayanmak |
|
What, however, should this strategy rest on?
Ancak bu strateji neye dayanmalıdır?
More Sentences
|
34 |
General |
puff on v.
|
tüttürerek içmek |
|
Tom puffed on his pipe.
Tom piposunu tüttürerek içti.
More Sentences
|
35 |
General |
comment on v.
|
yorumlamak |
|
I shall now make some brief comments on the report as such.
Şimdi rapora ilişkin bazı kısa yorumlar yapacağım.
More Sentences
|
36 |
General |
add on v.
|
eklemek |
|
It is therefore not possible to get rid of Strasbourg weeks while at the same time adding on mini-sessions in Brussels.
Bu nedenle Strazburg haftalarından kurtulurken aynı zamanda Brüksel'deki mini oturumları eklemek mümkün değildir.
More Sentences
|
37 |
General |
stick on v.
|
yapışmak |
|
Tom got some chewing gum stuck on the bottom of his shoe.
Tom'un ayakkabısının altına sakız yapıştı.
More Sentences
|
38 |
General |
bank on v.
|
bel bağlamak |
|
You can bank on that.
Ona bel bağlayabilirsin.
More Sentences
|
39 |
General |
put on makeup v.
|
makyaj yapmak |
|
You should never put on makeup while driving a car.
Araba sürerken asla makyaj yapmamalısın.
More Sentences
|
40 |
General |
lean on v.
|
güvenmek |
|
Tom is a guy you can lean on.
Tom güvenebileceğin bir adamdır.
More Sentences
|
41 |
General |
go on trial v.
|
mahkemelik olmak |
|
She went on trial charged with murdering her husband.
O, kocasını öldürmekle suçlandığı için mahkemelik oldu.
More Sentences
|
42 |
General |
hold on v.
|
dayanmak |
|
I can't hold on any longer.
Daha fazla dayanamayacağım.
More Sentences
|
43 |
General |
be on v.
|
yanmak |
|
The red light above the door was on.
Kapının üstündeki kırmızı ışık yanıyordu.
More Sentences
|
Common Usage |
|
44 |
Common Usage |
non-ferrous metallic coatings on steel wire n.
|
çelik tel üzerinde demir dışı metalik kaplamalar |
|
45 |
Common Usage |
step on the gas v.
|
gazlamak |
|
46 |
Common Usage |
call the meeting on short notice v.
|
acil toplantıya çağırmak |
|
47 |
Common Usage |
go on a walk v.
|
yürüyüşe çıkmak |
|
48 |
Common Usage |
step on it v.
|
gazlamak |
|
49 |
Common Usage |
on one's own adv.
|
kendi kendine |
|
50 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
kasten |
|
51 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
bilerek |
|
52 |
Common Usage |
on the occasion of prep.
|
münasebetiyle |
|
53 |
Common Usage |
on prep.
|
üstünde |
|
General |
|
54 |
General |
call on n.
|
davet |
|
55 |
General |
money doesn't grow on trees n.
|
para kolay kazanılmıyor |
|
56 |
General |
insurance on freight n.
|
yük sigortası |
|
57 |
General |
drug on the market n.
|
satılmayan mal |
|
58 |
General |
tariff on farm produce n.
|
çiftlik ürünlerinde tarife |
|
59 |
General |
call on n.
|
deklare |
|
60 |
General |
sliced meat on a vertical spit n.
|
döner kebap |
|
61 |
General |
clip on earring n.
|
klipsli küpe |
|
62 |
General |
spying on n.
|
gözetleme |
|
63 |
General |
dependency on foreign countries n.
|
dış ülkelere bağımlılık |
|
64 |
General |
rock on a seashore n.
|
kepez |
|
65 |
General |
law on the prevention and prosecution of smuggling n.
|
kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun |
|
66 |
General |
descent on n.
|
inip saldırma (düşmana) |
|
67 |
General |
on a war foot n.
|
yolcu durumunda |
|
68 |
General |
limit on the right n.
|
sağdan limit |
|
69 |
General |
general agreement on tariffs and trade n.
|
gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması |
|
70 |
General |
workman on the night shift n.
|
gece işçisi |
|
|
71 |
General |
looker on n.
|
seyirci |
|
72 |
General |
life on other planets n.
|
diğer gezegenlerde yaşam |
|
73 |
General |
a new one on me n.
|
şaşırtıcı bir şey |
|
74 |
General |
effect of technological innovations on n.
|
teknolojik yeniliklerin (bir şeye) etkisi |
|
75 |
General |
social adaptation on cultural facts n.
|
kültürel kaynaşma |
|
76 |
General |
on business n.
|
iş veya ticaret maksadıyla |
|
77 |
General |
effects of education on n.
|
eğitimin etkileri |
|
78 |
General |
convention on children’s rights n.
|
çocuk haklarına dair sözleşme |
|
79 |
General |
swoop down on n.
|
polis baskını |
|
80 |
General |
tariff on medical instruments and apparatus n.
|
tıbbi aletler ve donanımda gümrük |
|
81 |
General |
a book on ethics n.
|
pendname |
|
82 |
General |
doctor on call n.
|
nöbetçi doktor |
|
83 |
General |
outlook on n.
|
görüş |
|
84 |
General |
play on words n.
|
cinas |
|
85 |
General |
views on modernity n.
|
yeniliklere bakış |
|
86 |
General |
speech on press n.
|
basında söylev |
|
87 |
General |
loss on ignition n.
|
akkor kaybı |
|
88 |
General |
person who works on a morning shift n.
|
sabahçı |
|
89 |
General |
switching on n.
|
açma |
|
90 |
General |
nurse on call n.
|
nöbetçi hemşire |
|
91 |
General |
law on criminal procedure n.
|
ceza muhakemesi hukuku |
|
92 |
General |
following on advertisement n.
|
devam kampanyası |
|
93 |
General |
scurf on baby's hand n.
|
uykuluk |
|
94 |
General |
insurance on buildings n.
|
bina sigortası |
|
95 |
General |
entrenching on n.
|
bir başkasının hakkını çiğneme |
|
96 |
General |
landing on the ground n.
|
yere iniş |
|
97 |
General |
call on n.
|
telefonla arama |
|
98 |
General |
hanger on n.
|
dalkavuk |
|
99 |
General |
call on n.
|
resmi çağrı |
|
100 |
General |
a drag on someone n.
|
ayak bağı |
|
101 |
General |
call on n.
|
hakem kararı |
|
102 |
General |
acting on n.
|
bir şeye uygun olarak hareket etme |
|
103 |
General |
drain on the purse n.
|
masraf |
|
104 |
General |
someone who is on sick leave n.
|
raporlu |
|
105 |
General |
turning on n.
|
tahrik |
|
106 |
General |
person putting on airs n.
|
müstekbir |
|
107 |
General |
purchase on credit n.
|
veresiye alış |
|
108 |
General |
not on the permanent staff n.
|
kadro dışı |
|
109 |
General |
the crescent and the star on top of a minaret n.
|
alem |
|
110 |
General |
effect of inflation on n.
|
enflasyon/enflasyon etkisi |
|
111 |
General |
montreux conference on the regime of the straits n.
|
boğazların idaresi montreux konferansı |
|
112 |
General |
landing on water n.
|
su üzerine iniş |
|
113 |
General |
spike on a goad n.
|
nodul |
|
114 |
General |
life on other planets n.
|
başka gezegenlerdeki hayat |
|
115 |
General |
add on n.
|
ekleme |
|
116 |
General |
oil on canvas n.
|
tuval üzerine yağlıboya |
|
117 |
General |
cash on hand n.
|
kasa bakiyesi |
|
118 |
General |
on tab n.
|
burgulanmış |
|
119 |
General |
views on religion n.
|
dini görüşler |
|
120 |
General |
call on n.
|
kısa ziyaret |
|
121 |
General |
limit on the left n.
|
soldan limit |
|
122 |
General |
the bench on which the corpse is washed n.
|
teneşir |
|
123 |
General |
code on criminal procedures n.
|
ceza mukameleri usül kanunu |
|
124 |
General |
pharmacy on duty n.
|
nöbetçi eczane |
|
125 |
General |
a drain on the resources n.
|
bütçeye yük olan şey |
|
126 |
General |
law on criminal execution n.
|
ceza infaz hukuku |
|
127 |
General |
candidacy on equal footing n.
|
eşit temelde adaylık |
|
128 |
General |
money on deposit n.
|
mevduat |
|
129 |
General |
man influence on nature n.
|
doğaya insan etkisi |
|
130 |
General |
curves on surfaces n.
|
yüzey eğrileri |
|
131 |
General |
beer on draft n.
|
fıçı birası |
|
132 |
General |
soldier on patrol n.
|
karakol nöbetçisi |
|
133 |
General |
effect of inflation on accounting n.
|
muhasebede enflasyon etkisi |
|
134 |
General |
pieces of grilled meat on a stick n.
|
çöp kebabı |
|
135 |
General |
release on probation n.
|
meşruten tahliye |
|
136 |
General |
landing on the moon n.
|
aya iniş |
|
137 |
General |
return on sales n.
|
satış gelirleri |
|
138 |
General |
effect of taxation on n.
|
vergilendirmenin etkisi |
|
139 |
General |
political and social views on turkey n.
|
türkiye’den siyasal ve sosyal görünüş |
|
140 |
General |
call on n.
|
bağırış |
|
141 |
General |
animadversion on n.
|
ağır eleştiri |
|
142 |
General |
counting on the fingers n.
|
parmak hesabı |
|
143 |
General |
law on the prevention and prosecution of smuggling n.
|
kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun |
|
144 |
General |
convention on european social security n.
|
avrupa sosyal güvenlik sözleşmesi |
|
145 |
General |
relationship on the rock n.
|
bitmek üzere olan ilişki |
|
146 |
General |
social adaptation on cultural facts n.
|
akkültürasyon |
|
147 |
General |
sticking on n.
|
yapıştırma |
|
148 |
General |
agreement on what to say n.
|
ağızbirliği |
|
149 |
General |
add on n.
|
üzerine ekleme |
|
150 |
General |
taxable income on shares n.
|
vergiye tabi kar payları |
|
151 |
General |
world summit on the information society n.
|
bilgi toplumu dünya zirvesi |
|
152 |
General |
papers on appeal n.
|
celp |
|
153 |
General |
papers on appeal n.
|
davetiye |
|
154 |
General |
sale on account n.
|
veresiye satış |
|
155 |
General |
fuel on hand n.
|
yakacak mevcudu |
|
156 |
General |
consignment on approval n.
|
seçmek üzere gönderme |
|
157 |
General |
go bad cop on someone n.
|
kötü polis oyunu oynayarak bilgi alma taktiği |
|
158 |
General |
test which is written on paper n.
|
yazılı imtihan |
|
159 |
General |
violence on television n.
|
televizyonda şiddet |
|
160 |
General |
an outlook on life n.
|
hayata bakış (açısı) |
|
161 |
General |
one's outlook on life n.
|
hayata bakışı |
|
162 |
General |
fruit on a tree n.
|
ağaçtaki meyve |
|
163 |
General |
some of the people on the committee n.
|
komiteden birileri |
|
164 |
General |
video on demand n.
|
ısmarlama video |
|
165 |
General |
ban on smoking n.
|
sigara yasağı |
|
166 |
General |
walker on n.
|
yaya |
|
167 |
General |
effect on employment n.
|
istihdam etkisi |
|
168 |
General |
like a house on fire n.
|
süratle |
|
169 |
General |
like a house on fire n.
|
hızla |
|
170 |
General |
being founded on n.
|
baz alınarak |
|
171 |
General |
officer on call n.
|
nöbetçi memur |
|
172 |
General |
on duty officer n.
|
nöbetçi memur |
|
173 |
General |
metrical system based on a count of syllables n.
|
parmak hesabı |
|
174 |
General |
land surrounded by water on its three sides n.
|
üç tarafı denizlerle çevrili |
|
175 |
General |
carpet on underlay n.
|
halı altlığı |
|
176 |
General |
days on end n.
|
birbiri ardınca geçen günler |
|
177 |
General |
add-on n.
|
ek |
|
178 |
General |
a head-on collision n.
|
kafa kafaya çarpışma |
|
179 |
General |
clip-on n.
|
yaka |
|
180 |
General |
head-on collision n.
|
kafa kafaya çarpışma |
|
181 |
General |
follow-on operational test and evaluation n.
|
daha önceki işletim ve değerlendirmede elde edilmeyen bilgiyi tamamlayan değerlendirme |
|
182 |
General |
come-on n.
|
yeşil ışık |
|
183 |
General |
goings-on n.
|
gidişat |
|
184 |
General |
hanger-on n.
|
beleşçi |
|
185 |
General |
hanger-on n.
|
tufeyli |
|
186 |
General |
hanger-on n.
|
asalak |
|
187 |
General |
hanger-on n.
|
beleşçi kimse |
|
188 |
General |
follow-on evaluation n.
|
takip değerlendirmesi |
|
189 |
General |
looker-on n.
|
seyirci |
|
190 |
General |
come-on n.
|
tuzak |
|
191 |
General |
hanger-on n.
|
izleyici |
|
192 |
General |
have-on n.
|
aldatma |
|
193 |
General |
knock-on effect n.
|
ikincil etki |
|
194 |
General |
carryings-on n.
|
şamata |
|
195 |
General |
put-on n.
|
takılma |
|
196 |
General |
try-on n.
|
blöf |
|
197 |
General |
on-scene coordinator n.
|
olay mahalli koordinatörü |
|
198 |
General |
walker-on n.
|
yaya |
|
199 |
General |
on-the-spot investigation n.
|
yerinde tetkik |
|
200 |
General |
on-position n.
|
akımlı durum |
|
201 |
General |
percentage of on-time deliveries n.
|
zamanıda yapılan teslimatların yüzdesi |
|
202 |
General |
on-position n.
|
işleme durumu |
|
203 |
General |
roll-on roll-off n.
|
ro-ro |
|
204 |
General |
on-site doctor n.
|
işyeri hekimi |
|
205 |
General |
on off button n.
|
açma-kapama düğmesi |
|
206 |
General |
try-on n.
|
prova |
|
207 |
General |
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n.
|
şed kuşanma |
|
208 |
General |
on-hook dial n.
|
ahize kaldırmadan arama |
|
209 |
General |
on-off mechanism n.
|
açma kapama mekanizması |
|
210 |
General |
on-slaught n.
|
saldırma |
|
211 |
General |
on-road vehicles n.
|
karayolu araçları |
|
212 |
General |
walker-on the scene n.
|
sahnedeki figüran |
|
213 |
General |
walker-on n.
|
yürüyen kimse |
|
214 |
General |
on-slaught n.
|
saldırı |
|
215 |
General |
slip-on n.
|
geçme |
|
216 |
General |
on-line bibliographic searching n.
|
online bibliyografik tarama |
|
217 |
General |
on-site doctor n.
|
işyeri doktoru |
|
218 |
General |
hands on training n.
|
pratik eğitim |
|
219 |
General |
hanger-on n.
|
dalkavuk |
|
220 |
General |
adam and eve on a raft n.
|
kızarmış ekmek üzerine kırılmış iki yumurta |
|
221 |
General |
infringement on n.
|
-e tecavüz etme |
|
222 |
General |
play on words n.
|
sözcük oyunu |
|
223 |
General |
(a) relationship based on self-interest n.
|
çıkar ilişkisi |
|
224 |
General |
handwriting on the wall n.
|
kötüye alamet |
|
225 |
General |
good news (tidings) on pay rise for civil servants/labourers etc n.
|
(memura/işçiye vb) zam müjdesi |
|
226 |
General |
loose cannon on deck n.
|
delifişek |
|
227 |
General |
shoulder to cry on n.
|
dert ortağı |
|
228 |
General |
loose cannon on deck n.
|
serseri mayın |
|
229 |
General |
shoulder to cry on n.
|
ağlanacak omuz |
|
230 |
General |
loose cannon on deck n.
|
sorumsuz ve pervasız |
|
231 |
General |
a marriage based on love n.
|
aşk evliliği |
|
232 |
General |
attack on personal rights n.
|
kişilik haklarına saldırı |
|
233 |
General |
pay for on delivery n.
|
teslim anında ödeme |
|
234 |
General |
the first item on the agenda n.
|
gündemin ilk sırası |
|
235 |
General |
pay on delivery n.
|
teslim anında ödeme |
|
236 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun diğer ucundaki ses |
|
237 |
General |
the voice on the end of the line n.
|
telefonun ucundaki ses |
|
238 |
General |
the voice on the end of the line n.
|
telefonun diğer ucundaki ses |
|
239 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun ucundaki ses |
|
240 |
General |
store on the main street n.
|
cadde üzerindeki mağaza |
|
241 |
General |
items on hand n.
|
eldeki maddeler |
|
242 |
General |
saving on time n.
|
zaman tasarrufu |
|
243 |
General |
saving on time n.
|
zamandan tasarruf |
|
244 |
General |
on-air guest n.
|
canlı yayın konuğu |
|
245 |
General |
excitement on the first day n.
|
ilk günkü heyecan |
|
246 |
General |
walking on air n.
|
büyük mutluluk |
|
247 |
General |
walking on air n.
|
mutluluk |
|
248 |
General |
smile on the face n.
|
yüzde gülümse |
|
249 |
General |
smile on the face n.
|
yüzdeki gülümseme |
|
250 |
General |
limitation on time n.
|
zamansal kısıtlama |
|
251 |
General |
latest update on n.
|
edinilen son bilgiler |
|
252 |
General |
latest update on n.
|
alınan son bilgi |
|
253 |
General |
latest update on n.
|
edinilen son bilgi |
|
254 |
General |
latest update on n.
|
alınan son bilgiler |
|
255 |
General |
cursing on air n.
|
canlı yayında küfür etme |
|
256 |
General |
9 on a 10 point scale n.
|
on üzerinden dokuz |
|
257 |
General |
nine on a ten point scale n.
|
10 üzerinden dokuz |
|
258 |
General |
9 on a 10 point scale n.
|
10 üzerinden dokuz |
|
259 |
General |
the war on terror n.
|
teröre karşı savaş |
|
260 |
General |
wind on the roof n.
|
çatıdaki rüzgar |
|
261 |
General |
the train on platform two n.
|
iki numaralı perondaki tren |
|
262 |
General |
the smile on one's lips n.
|
dudaklarındaki tebessüm |
|
263 |
General |
aerial on the roof n.
|
çatıdaki anten |
|
264 |
General |
strap-on n.
|
belden bağlamalı vibratör |
|
265 |
General |
an identifying mark on the suspect n.
|
şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb) |
|
266 |
General |
a general outlook on the issue of slavery n.
|
kölelik konusuna genel bir bakış |
|
267 |
General |
a card with a child's picture on it n.
|
üzerinde çocuk resmi olan bir kart |
|
268 |
General |
sensitive dependence on initial condition n.
|
başlangıç durumuna hassas bağlılık |
|
269 |
General |
hazardous substances on human health n.
|
insan sağlığına zararlı maddeler |
|
270 |
General |
the facts on the ground n.
|
fiili gerçekler |
|
271 |
General |
on-air interview n.
|
canlı yayın röportajı |
|
272 |
General |
dead on arrival n.
|
hastaneye yetiştirilemeden yolda ölen veya hastaneye ölü gelen |
|
273 |
General |
dead on arrival n.
|
hastaneye giderken yolda hayatını kaybeden kişi |
|
274 |
General |
accountability on the fireground n.
|
yangın yerindeki mesuliyet |
|
275 |
General |
responsibility on the fireground n.
|
yangın yerindeki mesuliyet |
|
276 |
General |
standing on hind legs n.
|
arka ayakları üzerinde durma |
|
277 |
General |
twist on lid n.
|
çevir aç kapak |
|
278 |
General |
roll-on lawn n.
|
rulo çim |
|
279 |
General |
on-site daycare n.
|
iş yerinde veya iş yerine yakın bir tesiste yapılan bakım |
|
280 |
General |
wealth on a large scale n.
|
büyük çapta zenginlik |
|
281 |
General |
first person to set foot on the moon n.
|
aya ilk ayak basan kişi |
|
282 |
General |
first person to step on the moon n.
|
aya ilk ayak basan kişi |
|
283 |
General |
meat on the bone n.
|
kemikli et |
|
284 |
General |
the bench on which the corpse is washed n.
|
salacak |
|
285 |
General |
release on parole n.
|
şartlı tahliye etmek/salıvermek |
|
286 |
General |
jack on the rocks n.
|
buzlu jack daniel's |
|
287 |
General |
pin the tail on the donkey n.
|
bir çocuk oyunu |
|
288 |
General |
feature on demand n.
|
istenilen özellik |
|
289 |
General |
run-on sentence n.
|
bağlaçsız birleşik cümle |
|
290 |
General |
chat on the internet n.
|
internette sohbet |
|
291 |
General |
mirror on the wall n.
|
duvardaki ayna |
|
292 |
General |
documentary on penguins n.
|
penguen belgeseli |
|
293 |
General |
relationship based on mutual interests n.
|
karşılıklı çıkar ilişkisi |
|
294 |
General |
on-time payment n.
|
zamanında ödeme |
|
295 |
General |
game on n.
|
oyuna başlama işareti/sinyali |
|
296 |
General |
have one's eyes on v.
|
gözü olmak |
|
297 |
General |
trespass on v.
|
istismar etmek |
|
298 |
General |
smack down on v.
|
küt diye (bir yere) vurmak |
|
299 |
General |
go on a jaunt v.
|
gezinti yapmak |
|
300 |
General |
on off v.
|
açma kapama |
|
301 |
General |
have a good head on one's shoulders v.
|
aklı başında biri olmak |
|
302 |
General |
bestow on v.
|
ihsan etmek |
|
303 |
General |
bear on v.
|
ilgilendirmek |
|
304 |
General |
be marooned on v.
|
mahsur kalmak |
|
305 |
General |
take on v.
|
almak (taşıt kargoyu/yolcuyu) |
|
306 |
General |
cast a cloud on something v.
|
gölgelemek |
|
307 |
General |
pour cold water on v.
|
tenkit etmek |
|
308 |
General |
look on v.
|
bakıp durmak |
|
309 |
General |
elaborate on something v.
|
özenmek |
|
310 |
General |
put down a deposit on something v.
|
depozito vermek |
|
311 |
General |
tread on v.
|
çiğnemek |
|
312 |
General |
go on attack v.
|
atağa kalkmak |
|
313 |
General |
turn thumbs down on v.
|
reddetmek |
|
314 |
General |
pin hope on v.
|
ümit bağlamak |
|
315 |
General |
chance on v.
|
rastlamak |
|
316 |
General |
wreak havoc on v.
|
çok zarar vermek |
|
317 |
General |
be too tired to go on v.
|
şişmek |
|
318 |
General |
lash out on v.
|
saçmak |
|
319 |
General |
let on v.
|
sırrı ifşa etmek |
|
320 |
General |
press on v.
|
üşüşmek |
|
321 |
General |
lay on v.
|
sürmek |
|
322 |
General |
slog on v.
|
zorlanmak |
|
323 |
General |
zero in on v.
|
yoğunlaşmak |
|
324 |
General |
snitch on v.
|
hakkında bilgi vermek |
|
325 |
General |
come on v.
|
gafil avlamak |
|
326 |
General |
be keen on v.
|
meraklı olmak |
|
327 |
General |
foist on v.
|
başına yıkmak |
|
328 |
General |
bring pressure to bear on v.
|
sıkıştırmak |
|
329 |
General |
throw on v.
|
giysiyi giyivermek |
|
330 |
General |
take pity on v.
|
insaf etmek |
|
331 |
General |
be located on the land of v.
|
alan üstünde kurulu olmak |
|
332 |
General |
train something on v.
|
nişan almak |
|
333 |
General |
cheer on v.
|
teşvik etmek |
|
334 |
General |
swoop down on v.
|
birdenbire üstüne çullanmak |
|
335 |
General |
welsh on one's promise v.
|
sözünü tutmamak |
|
336 |
General |
be in on v.
|
bilmek |
|
337 |
General |
be back on amicable terms v.
|
yeniden dostane ilişkiler kurmak |
|
338 |
General |
poop on v.
|
kaka yapmak (çocuk dilinde) |
|
339 |
General |
play a trick on somebody v.
|
muziplik etmek |
|
340 |
General |
throw light on v.
|
aydınlatmak |
|
341 |
General |
decide on v.
|
hükmetmek |
|
342 |
General |
back on one's word v.
|
su koyvermek |
|
343 |
General |
dance attendance on somebody v.
|
bir dediğini iki etmemek |
|
344 |
General |
put somebody on the shelf v.
|
kızağa çekmek |
|
345 |
General |
have a jag on v.
|
sarhoş olmak |
|
346 |
General |
hit on the right answer quickly v.
|
cevabı yapıştırmak |
|
347 |
General |
throw suspicion on v.
|
şüpheye düşürmek |
|
348 |
General |
sell somebody on v.
|
ikna etmek |
|
349 |
General |
be stuck on v.
|
vurulmak |
|
350 |
General |
get on v.
|
geçinmek |
|
351 |
General |
whip something on v.
|
bir giysiyi giyivermek |
|
352 |
General |
serve a summons on v.
|
birinin eline celpname vermek |
|
353 |
General |
turn on v.
|
bağlı olmak |
|
354 |
General |
go on a jaunt v.
|
gezmeye gitmek |
|
355 |
General |
move on v.
|
ileri gitmek |
|
356 |
General |
be in on v.
|
haberi olmak |
|
357 |
General |
tighten up on v.
|
sertleştirmek |
|
358 |
General |
proceed on one's way v.
|
yoluna devam etmek |
|
359 |
General |
put someone on the shelf v.
|
birini kızağa çekmek |
|
360 |
General |
be on guard v.
|
tetikte olmak |
|
361 |
General |
go back on v.
|
caymak |
|
362 |
General |
breathe hard on v.
|
uhlamak |
|
363 |
General |
put something on v.
|
sahneye koymak |
|
364 |
General |
get on with v.
|
biriyle iyi geçinmek |
|
365 |
General |
be on the road v.
|
seyahat etmek |
|
366 |
General |
impose on v.
|
vermek (ceza) |
|
367 |
General |
fasten on v.
|
hedef almak |
|
368 |
General |
grill on the embers v.
|
közlemek |
|
369 |
General |
get on to somebody v.
|
temasa geçmek |
|
370 |
General |
confer on v.
|
görüşünü almak |
|
371 |
General |
insist on v.
|
ayak diremek |
|
372 |
General |
be on someone's side v.
|
birinden yana olmak |
|
373 |
General |
linger on v.
|
yaşamını idame ettirmek |
|
374 |
General |
blunder on v.
|
rastlamak |
|
375 |
General |
slosh on v.
|
sıçratmak |
|
376 |
General |
turn on v.
|
düşman olmak |
|
377 |
General |
pat on the back v.
|
tebrik etmek |
|
378 |
General |
live on v.
|
geçimini sürdürmek |
|
379 |
General |
carry on v.
|
aşırı bir şekilde davranmak |
|
380 |
General |
prick something on v.
|
sivri bir şey bir uzva batmak |
|
381 |
General |
frown on something v.
|
uygun görmemek |
|
382 |
General |
sign someone on v.
|
birini kontratla takıma almak |
|
383 |
General |
go on a diet v.
|
perhize başlamak |
|
384 |
General |
put on fat v.
|
yağ bağlamak |
|
385 |
General |
set eyes on v.
|
görmek |
|
386 |
General |
redound on v.
|
etkilemek |
|
387 |
General |
roll on v.
|
zaman geçip gitmek |
|
388 |
General |
jump on someone v.
|
birine çıkışmak |
|
389 |
General |
tread on somebody's corns v.
|
incitmek |
|
390 |
General |
cast a slur on v.
|
leke sürmek |
|
391 |
General |
take someone up on his offer v.
|
birinin teklifini kabul etmek |
|
392 |
General |
lay one's hand on v.
|
bulmak |
|
393 |
General |
cut back on something v.
|
kesinti yapmak |
|
394 |
General |
bear on v.
|
ilgisi olmak |
|
395 |
General |
wreak one's anger on v.
|
öfkesini birinden çıkarmak |
|
396 |
General |
go on v.
|
güvenmek |
|
397 |
General |
play on someone's affections v.
|
karşısındakinin hislerine hitap etmek |
|
398 |
General |
be bent on doing something v.
|
bir şeyi yapmaya azmetmek |
|
399 |
General |
rattle on v.
|
habire konuşmak |
|
400 |
General |
tell on somebody v.
|
ihbar etmek |
|
401 |
General |
recoil on v.
|
geri tepmek |
|
402 |
General |
go on the stage v.
|
tiyatro oyuncusu olmak |
|
403 |
General |
stand on one's own two feet v.
|
kendi yağıyla kavrulmak |
|
404 |
General |
depend on v.
|
inanmak |
|
405 |
General |
have somebody on v.
|
kafaya almak |
|
406 |
General |
run out on v.
|
birini terketmek |
|
407 |
General |
pile on the agony v.
|
mağdura oynamak |
|
408 |
General |
go on the road v.
|
tiyatro topluluğu turneye çıkmak |
|
409 |
General |
held on v.
|
beklemek |
|
410 |
General |
turn on v.
|
saldırmak |
|
411 |
General |
let out on hire v.
|
kiraya vermek |
|
412 |
General |
set someone's teeth on edge v.
|
birini sinirlendirmek |
|
413 |
General |
look with favour on v.
|
hoşgörmek |
|
414 |
General |
rattle on v.
|
cır cır ötmek |
|
415 |
General |
hand on v.
|
devretmek |
|
416 |
General |
live on borrowed money v.
|
borç yemek |
|
417 |
General |
get on for v.
|
yetişmek |
|
418 |
General |
have somebody on v.
|
makaraya sarmak |
|
419 |
General |
put on one's clothes v.
|
üstünü giymek |
|
420 |
General |
call on v.
|
adını vermek |
|
421 |
General |
compliment on v.
|
kutlamak |
|
422 |
General |
put on v.
|
artırmak |
|
423 |
General |
take delivery on v.
|
tesellüm etmek |
|
424 |
General |
be on strike v.
|
grevde olmak |
|
425 |
General |
snitch on v.
|
ispiyonlamak |
|
426 |
General |
enter on v.
|
başlamak |
|
427 |
General |
walk on v.
|
yüzüstü bırakmak |
|
428 |
General |
put a ban on v.
|
yasaklamak |
|
429 |
General |
pile on the agony v.
|
mazluma yatmak |
|
430 |
General |
spy on somebody v.
|
gizlice gözetlemek |
|
431 |
General |
cut in on v.
|
sözünü kesmek |
|
432 |
General |
make good on v.
|
yerine getirmek (sözü) |
|
433 |
General |
round on v.
|
birdenbire saldırmak (fiilen) |
|
434 |
General |
carry on v.
|
kırıştırmak |
|
435 |
General |
cook on fire v.
|
ateşte pişirmek |
|
436 |
General |
be dead set on something v.
|
kafasına koymak |
|
437 |
General |
sic on v.
|
köpeğe verilen saldır emri |
|
438 |
General |
set one's heart on v.
|
gönül bağlamak |
|
439 |
General |
be on the road v.
|
yolda olmak |
|
440 |
General |
turn on v.
|
açmak (cihaz vb) |
|
441 |
General |
trespass on someone's time v.
|
birinin zamanını almak |
|
442 |
General |
draw on v.
|
kullanmak |
|
443 |
General |
trample on v.
|
ayakla ezmek |
|
444 |
General |
round on v.
|
saldırmak |
|
445 |
General |
lay on v.
|
saldırmak |
|
446 |
General |
transmit on v.
|
göndermek |
|
447 |
General |
keep tabs on v.
|
izlemek |
|
448 |
General |
push on v.
|
ilerlemek |
|
449 |
General |
flash on v.
|
ışık tutmak |
|
450 |
General |
lie down on the job v.
|
işi savsaklamak |
|
451 |
General |
have something on v.
|
giymek |
|
452 |
General |
happen on v.
|
tesadüf etmek |
|
453 |
General |
slip on v.
|
geçirmek |
|
454 |
General |
be on the alert v.
|
tetikte olmak |
|
455 |
General |
insist on v.
|
diretmek |
|
456 |
General |
bring trouble on v.
|
başına iş açmak |
|
457 |
General |
go on at v.
|
başının etini yemek |
|
458 |
General |
have a lot on one's plate v.
|
bitirilmeyi bekleyen çok sayıda görevi olmak |
|
459 |
General |
put on the market v.
|
piyasaya çıkarmak |
|
460 |
General |
put the cards on the table v.
|
dürüst ve açık olmak |
|
461 |
General |
lead somebody on v.
|
yutturmak |
|
462 |
General |
lay the blame on v.
|
üstüne atmak |
|
463 |
General |
be on the mend v.
|
(hasta) iyileşmek |
|
464 |
General |
get on with somebody v.
|
anlaşmak |
|
465 |
General |
jar on v.
|
tırmalamak |
|
466 |
General |
be on one's honeymoon v.
|
balayına gitmek |
|
467 |
General |
draw on v.
|
cezbetmek |
|
468 |
General |
carry on v.
|
kızgınlıktan bağırıp çağırmak |
|
469 |
General |
pass on v.
|
geçmek |
|
470 |
General |
keep a tight rein on v.
|
kontrol altında tutmak |
|
471 |
General |
pique oneself on something v.
|
övünmek |
|
472 |
General |
put kohl on v.
|
rastık çekmek |
|
473 |
General |
be on television v.
|
televizyonda olmak |
|
474 |
General |
be on someone's side v.
|
birinin tarafını tutmak |
|
475 |
General |
run on the rocks v.
|
kayalara oturmak (gemi) |
|
476 |
General |
border on v.
|
bitişik olmak |
|
477 |
General |
take on v.
|
uğraşmak (biriyle) |
|
478 |
General |
keep an eye on v.
|
gözünü ayırmamak |
|
479 |
General |
keep an eye on v.
|
göz kulak olmak |
|
480 |
General |
frown on something v.
|
uygun bulmamak |
|
481 |
General |
be on show v.
|
sergilenmekte olmak |
|
482 |
General |
pivot on v.
|
mil üzerinde dönmek |
|
483 |
General |
rub off on v.
|
(huyunu) almak |
|
484 |
General |
be all square on the accounts v.
|
alıp vereceği olmamak |
|
485 |
General |
put something on the market v.
|
satışa çıkarmak |
|
486 |
General |
have one's nerves on edge v.
|
asabileşmek |
|
487 |
General |
catch on with somebody v.
|
popüler olmak |
|
488 |
General |
tread on somebody's corns v.
|
dalına basmak |
|
489 |
General |
latch on v.
|
çakozlamak |
|
490 |
General |
vent something on v.
|
acısını çıkarmak |
|
491 |
General |
stamp on v.
|
etkilemek |
|
492 |
General |
be on someone's trail v.
|
birinin izini takip etmek |
|
493 |
General |
ground on v.
|
temel almak |
|
494 |
General |
foist on v.
|
zorla kabul ettirmek |
|
495 |
General |
tune in on v.
|
açmak |
|
496 |
General |
pick on v.
|
kusur bulmak |
|
497 |
General |
lay stress on v.
|
vurgulamak |
|
498 |
General |
put the lid on something v.
|
engellemek |
|
499 |
General |
leave a mark on v.
|
üzerinde işaret bırakmak |
|
500 |
General |
get on well with somebody v.
|
anlaşmak |
|