edge - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

edge

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Sens de "edge" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 78 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
edge n. eşik (kıyamet/sorun vb)
edge n. köşe
edge n. uç
edge n. kenar
General
edge n. şiddet
edge n. hudut
edge n. kıran
edge n. keskin kenar
edge n. sınır
edge n. kesit
edge n. üstünlük
edge n. kıyı
edge n. ağız
edge n. keskinlik
edge n. sırt
edge n. kenar
edge n. ayrıt
edge n. avantaj
edge n. şiddet
edge n. sertlik
edge n. keskinlik
edge n. tepe
edge n. uçurum
edge n. dik yamaç
edge n. sırt
edge n. pokerde diğer oyuncular niyetlerini açıkladıktan sonra edinilen bahis yapma ayrıcalığı
edge n. bir paten bıçağının iç veya dış sınırı
edge n. sonlandırma sınırı
edge n. ikincil ancak kendi özgü bir özelliği olan şey
edge n. savaş eğilimi
edge n. sert mizaç
edge n. keskin yapı
edge n. parça
edge n. vurucu
edge v. iğrendirmek
edge v. kenar geçirmek
edge v. sokulmak
edge v. yan yan gitmek
edge v. keskinletmek
edge v. yavaş yavaş ilerletmek
edge v. yanaşmak
edge v. yaklaşmak
edge v. keskinleştirmek
edge v. kenarına bordür yapmak
edge v. sinirlendirmek
edge v. kenar yapmak
edge v. kenarlarını belirginleştirmek
edge v. yan yan ilerlemek
edge v. bir tarafa doğru yavaş yavaş gitmek
edge v. kenar çekmek
edge v. yavaş yavaş yanaşmak
edge v. yaklaşmak
edge v. yaklaştırmak
edge v. ucuna dişlerini geçirmek
edge v. yavaş yavaş ilerlemek
edge v. yavaş yavaş ilerletmek
edge v. zorlamak
edge v. teşvik etmek
edge v. yana doğru eğim yapmak
edge v. yana doğru eğmek
edge v. krikette sopanın kenarıyla vurmak
edge v. az bir farkla geçmek
edge v. kıl payı yenmek
edge v. yavaş yavaş yükselmek
edge v. biçmek
edge v. kenarlarını çevrelemek
Colloquial
edge n. sarhoşluk
edge n. sarhoşluk eşiğini aşma
Technical
edge n. bıçak ağzı
edge n. köşe
edge n. pervaz
edge n. uç
edge v. bilemek
Computer
edge n. ayrıt
edge adj. kenar çizgili
Textile
edge n. kenar
Math
edge n. ayrıt
Slang
edge n. sarhoşluk

Sens de "edge" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
General
trailing edge n. arka kenar
wire edge n. kılağı
leading edge n. önde gelen kenar
cutting edge n. bıçak ağzı
keen edge n. ağız
knife edge n. bıçak ağzı
edge sequence n. ayrıt dizisi
cutting edge technology n. son teknoloji
cutting edge n. ağız
trailing edge n. uçurtmanın arka kısmı
edge effect n. kıyı etkisi
deckle edge n. kağıdın tırtıklı kenarı
leading edge spar n. uçurtmanın rüzgara bakan ön kısmıdaki çıta
edge burning n. etek yangını
leading edge technologies n. son teknolojiler
lateral edge n. yanal kenar
sharp edge n. keskin ağız
embroidery on the edge of a garment n. oya
edge matching n. kenar uyumu
straight edge n. keskin kenar
straight edge n. düzgün kenar
edge trimmer n. ot biçme makinesi
edge city n. kenar şehir
edge city n. kıyı şehir
thin edge of the wedge n. zararlı bir gelişmenin başlangıcı
thin edge of the wedge n. tehlikeli bir gelişmenin başlangıcı
edge city n. şehir dışındaki yoğun yapılaşma
bottom edge n. alt kenar
cutting edge n. kesici kenar
cutting edge n. kesici yüz
curved edge n. yuvarlatılmış kenar
edge beam n. kenar enine kirişi
eased edge n. yuvarlatılmış kenar
feather edge n. sivri uç
bleeding-edge technology n. prototip teknoloji
bleeding-edge technology n. yeni teknoloji
bleeding-edge technology n. deneysel teknoloji
leading edge n. ön tarafa gelen kenar
leading-edge spar n. uçurtmanın rüzgara bakan ön kısmıdaki çıtası
cutting-edge technology n. son teknoloji
cutting-edge technology n. gelişmiş teknoloji
cutting-edge technology n. üstün teknoloji
leading-edge technology n. ileri teknoloji
knife-edge n. bıçak ağzı
leading-edge technology n. gelişmiş teknoloji
inner edge n. iç kenar
edge length n. kenar uzunluğu
taxiway edge lights n. taksirut yanı ışıkları
cutting-edge high technology n. ileri teknoloji
cutting edge n. keskin kenar
knife edge n. bıçak sırtı (terazi)
saw edge bread knife n. testereli ekmek bıçağı
saw edge bread knife n. testere ağızlı ekmek bıçağı
sharp edge n. kesici uç
straight edge n. bir kişinin hayatı boyunca alkol, sigara ve uyuşturucudan uzak yaşamayı seçmesi
right hand edge n. sağ köşe
edge of street n. sokak kenarı
ragged edge n. sınır
ragged edge n. ağız (uçurum için)
ragged edge n. kenar
ragged edge n. riskli durum
ragged edge n. eşik
ragged edge n. kenar (uçurum için)
ragged edge n. tehlikeli durum
tooth edge n. diş kamaşması
knife edge n. kritik nokta
knife edge n. karar verme sürecindeki kırılma noktası
knife-edge n. keskin ve dar kenar
deckle edge n. kağıt kenarları yırtılarak yapılan tırtık deseni
feather-edge n. sivri kenar
feather-edge n. tırtıklı kenar
feather-edge n. ince kenar
pearl edge n. ince kurdele kenarı
pearl edge n. ince dantel kenarı
pearl edge n. tek boncuklu kenar
edge on v. dürtmek
live on the razor's edge v. ölümle kalım arasında olmak
perch on the edge of something v. ilişmek
live on the razor's edge v. iki ateş arasında kalmak
sit on the edge of something v. eğreti oturmak
take the edge off v. kapamak (iştahı)
be on the razor's edge v. iki ateş arasında kalmak
edge off v. yan yan gitmek
take the edge off v. körletmek
have one's nerves on edge v. asabileşmek
be on the razor's edge v. ölümle kalım arasında olmak
give an edge to v. bilemek
set someone's teeth on edge v. birinin sinirlerini bozmak
edge in v. sokulmak
give an edge to v. açmak (iştahı)
give an edge to v. artırmak (keyif/öfke vb)
edge on v. harekete geçirmek
have the edge on v. avantajlı olmak
set someone's teeth on edge v. birini sinirlendirmek
take the edge off one's desires v. nefsini köreltmek
be on edge v. sinirleri gergin olmak
edge on v. zorlamak
take the edge off v. kaçırmak (keyfi)
edge out v. bırakmak
have an edge on v. bir gömlek üstün olmak
set on edge v. kamaştırmak
take the edge off v. azaltmak (öfke vb'ni)
edge out v. çekilmek
be set on edge v. kamaşmak (diş)
edge away v. yan yan gitmek
have the edge on somebody v. üstün olmak
get the edge on v. avantajı ele geçirmek
get the edge on v. avantaj sağlamak
have the edge on v. avantaj sağlamak
have the edge on v. avantajı ele geçirmek
have the edge on v. avantaj elde etmek
get the edge on v. avantaj elde etmek
be on the edge of extinction v. soyu tükenme tehlikesinde olmak
be on the edge of extinction v. soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmak
be on the edge of extinction v. soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olmak
be on the edge of a cliff v. uçurumun kenarında olmak
be on edge v. sinirli olmak
cutting edge v. zayıflatmak
give an edge to one's appetite v. iştahını açmak
bring someone to the edge of a nervous breakdown v. sinir krizinin eşiğine getirmek
be on the edge of v. eşiğine gelmek (yıkımın vb)
have an edge over somebody v. birine karşı avantaj sağlamak
live on the edge v. hayatı uçlarda yaşamak
live on the edge v. uçlarda yaşamak
hone the edge of v. bir şeyin ucunu bilemek
hone the edge of v. bir şeyin ağzını bilemek
set one's teeth on edge v. (birinin) dişlerini kamaştırmak
put one's teeth on edge v. (birinin) dişlerini kamaştırmak
put one's teeth on edge v. aşırı derecede rahatsız etmek
put one's teeth on edge v. çileden çıkarmak
on edge adj. sinirli
bleeding edge adj. yeni {teknoloji vb}
laid edge to edge adj. boydan boya serilmiş
on edge adj. aşırı hassas
on edge adj. gergin
on edge adj. endişeli
on edge adj. sabırsız
straight edge adj. düz kenarlı
leading-edge adj. modern
hard-edge adj. keskin hatlı
cutting-edge adj. en ileri (teknoloji vb)
leading-edge adj. çığır açan
cutting-edge adj. modern
broad-edge adj. geniş kenarlı
cutting-edge adj. en son
hard-edge adj. keskin
hard-edge adj. açıkça belirtilmiş
gilt-edge adj. yaldızlı kenarları olan (kitap sayfası)
gilt-edge adj. yüksek kaliteli
gilt-edge adj. yüksek değerli (tahvil, sicil)
gilt-edge adj. çok varlıklı
gilt-edge adj. çok zengin
cutting edge adj. önde olan
cutting edge adj. liderlik eden
cutting edge adj. en önde duran
cutting edge adj. en başta olan
at the edge of the abyss adv. uçurumun kenarında
on the edge of extinction adv. nesli tükenmek üzere
on a knife-edge adv. gergin
Phrasals
edge in v. sokulmak
edge in v. yanaşmak
edge out v. burun farkıyla geçmek/yenmek
edge out v. kıl payıyla geçmek/yenmek
edge out v. kıl payı geçmek
edge by (someone or something) v. yanından dikkatlice geçmek
edge away v. (yoldaki birisinden) yavaş yavaş uzaklaşmak
edge with (something) v. bir şeyin bittiği yere başka bir şey koymak/eklemek
edge with (something) v. uç uca koymak
edge with (something) v. uç uca getirmek/eklemek
edge with (something) v. köşe köşeye koymak/getirmek
edge with (something) v. kenar kenara koymak/getirmek
edge something with something v. ucuna eklemek
edge something with something v. bittiği yere eklemek
edge something with something v. kenarına eklemek
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden gıdım gıdım çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden yavaş yavaş çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden ağır ağır çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden aşama aşama çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden çok dikkatlice çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden özenli bir şekilde çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden itinayla çıkarmak
edge something out of something v. bir şeyi bir şeyden kıl payıyla çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden gıdım gıdım çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden yavaş yavaş çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden ağır ağır çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden aşama aşama çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden çok dikkatlice çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden özenli bir şekilde çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden itinayla çıkarmak
edge somethingout v. bir şeyi bir şeyden kıl payıyla çıkarmak
edge around v. etrafını dolaşmak
edge around v. etrafından dolaşmak
edge around (something) v. (bir şeyin) dikkatlice etrafını dolaşmak
edge around (something) v. (bir şeyin) etrafından dolaşmak
edge around (something) v. (bir şeyin) kenarından dolanmak
edge away (from someone or something) v. (birinden/bir şeyden) yavaş yavaş uzaklaşmak
edge away (from someone or something) v. (birinden/bir şeyden) gerisin geriye uzaklaşmak
edge by v. yanından dikkatlice geçmek
edge in v. sokuşturmak
edge in v. araya sokmak
edge in v. sığışmak
edge in v. araya kaynamak
edge out of v. -den gıdım gıdım çıkarmak
edge out of v. -den yavaş yavaş çıkarmak
edge out of v. -den ağır ağır çıkarmak
edge out of v. -den aşama aşama çıkarmak
edge out of v. -den çok dikkatlice çıkarmak
edge out of v. -den özenli bir şekilde çıkarmak
edge out of v. -den itinayla çıkarmak
edge out of v. -den kıl payıyla çıkarmak
edge up v. yanaştırmak
edge up v. yakınına çekmek
edge up v. kenarına yaklaştırmak/çekmek
edge up v. -e yükselmek
edge up v. kadar çıkmak
edge up v. adım adım yükselmek
edge up v. git gide artmak
edge up v. adım adım yükseltmek
edge up v. git gide artırmak
edge up v. yükseltmek
edge up v. artırmak
edge up v. çıkarmak
edge with v. bittiği yere eklemek
edge with v. uç uca koymak
edge with v. uç uca getirmek/eklemek
edge with v. köşe köşeye koymak/getirmek
edge with v. kenar kenara koymak/getirmek
edge with v. ucuna eklemek
Proverb
thin edge of the wedge sıçan geçer yol olur
Colloquial
cutting edge n. en çağdaş
cutting edge n. en yeni
be on edge v. aksi olmak
be on edge v. hassas olmak
be on edge v. endişeli olmak
be on edge v. meraklı olmak
be on edge v. sinirli olmak
on edge adj. kenarında
on edge adj. bir şeyin kendi kenarında
on edge adj. kenarının üstünde
on edge adj. gergin
on edge adj. diken üstünde
on edge adj. sinirlenmenin eşiğinde
on edge adj. dokunsan patlayacak
back and edge adv. tüm gücüyle
back and edge adv. kendini tamamen vererek
back and edge adv. tüm varlığıyla
on a knife-edge expr. bıçak sırtında
cutting edge expr. en muasır
Idioms
a cutting edge n. avantaj
cutting edge n. bir numara
a cutting edge n. üstünlük
cutting edge n. en önde gelen
a cutting edge n. rüçhan
cutting edge n. üstün teknoloji
cutting edge n. gelişmiş teknoloji
cutting edge n. ileri teknoloji
winning edge n. avantaj
at the cutting edge n. en ileri
on the bleeding edge n. en ileri
on the cutting edge n. en ileri
on the leading edge n. en ileri
leading edge n. alanında başı çeken teknoloji
leading edge n. alanında başı çeken uygulama/faaliyet
leading edge n. alanında başı çeken çalışma
leading edge n. alanında lider teknoloji
leading edge n. alanında lider uygulama/faaliyet
leading edge n. alanında lider çalışma
leading edge n. alanında önde gelen teknoloji
leading edge n. alanında önde gelen uygulama/faaliyet
leading edge n. alanında önde gelen çalışma
leading edge n. alanındaki en ileri/gelişmiş teknoloji
leading edge n. alanındaki en ileri/gelişmiş uygulama
leading edge n. alanındaki en ileri/gelişmiş faaliyet
leading edge n. alanındaki en ileri/gelişmiş çalışma
leading edge n. alanındaki en yüksek konum
leading edge n. alanındaki en yüksek teknoloji
leading edge n. alanındaki en yüksek uygulama/faaliyet
leading edge n. alanındaki en yüksek çalışma
an edge on (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı avantaj
an edge on (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı üstünlük
the edge on (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı avantaj
the edge on (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı üstünlük
an edge over (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı avantaj
an edge over (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı üstünlük
the edge over (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı avantaj
the edge over (someone or something) n. (birine/bir şeye) karşı üstünlük
bleeding edge n. en ileri seviyede
bleeding edge n. en ileri teknolojide
bleeding edge n. son teknolojide
bleeding edge n. son seviyede
bleeding edge n. en yüksek teknolojide/seviyede
bleeding edge n. en ileri seviye
bleeding edge n. en ileri teknoloji
bleeding edge n. son teknoloji
bleeding edge n. son seviye
bleeding edge n. en yüksek teknoloji/seviye
the rough edge (or side) of your tongue n. azar
the rough edge (or side) of your tongue n. kalayı basma
the rough edge (or side) of your tongue n. sert bir dille eleştirme
the rough edge (or side) of your tongue n. paylama
the rough edge of (one's) tongue n. azar
the rough edge of (one's) tongue n. kalayı basma
the rough edge of (one's) tongue n. sert bir dille eleştirme
the rough edge of (one's) tongue n. paylama
set the teeth on edge v. kızdırmak
set the teeth on edge v. sinirlendirmek
set one's teeth on the edge v. aşırı derecede rahatsız etmek
get an edge over v. avantaj kazanmak
get the edge over v. avantaj kazanmak
have the edge over v. avantaj kazanmak
have an edge over v. avantaj kazanmak
have the edge over v. avantajlı olmak
get the rough edge of someone's tongue v. azarlanmak
have the rough edge of someone's tongue v. azarlanmak
have the edge over v. birine karşı avantajlı durumda olmak
have the edge on someone v. birinden daha üstün olmak
have the edge over someone v. birinden daha üstün olmak
set someone's teeth on edge v. birinin sinirine dokunmak
edge someone out of something v. birine usul usul işten el çektirmek
be on a knife-edge v. bıçak sırtında olmak
be on a knife edge v. bıçağın ucunda olmak
have the edge over v. birinden daha şanslı olmak
be on the ragged edge v. bitmek tükenmek
drive to the edge v. çıldırma noktasına getirmek
drive somebody over the edge v. çıldırma noktasına getirmek
drive someone to the edge v. çıldırma noktasına getirmek
drive somebody over the edge v. çılgınlığa sürüklenmek
drive somebody over the edge v. çıldırtmak
drive someone to the edge v. çıldırtmak
drive somebody over the edge v. çileden çıkarmak
push somebody over the edge v. çileden çıkarmak
push somebody over the edge v. delirtmek
drive somebody over the edge v. delirtmek
push somebody over the edge v. çılgınlığa sürüklenmek
have the edge over v. daha iyi durumda olmak
push somebody over the edge v. çıldırtmak
be on a knife edge v. diken üstünde olmak
push somebody over the edge v. çıldırma noktasına getirmek
be on the ragged edge v. endişe/kaygı içinde olmak
take the edge off v. etkisini azaltmak
sit on the edge of one's seat v. hop oturup hop kalkmak
keep somebody on the edge of their chair v. hop oturup hop kaldırmak
give rough edge of one's tongue v. hatasından dolayı azarlamak
take the edge off v. hafifletmek
keep somebody on the edge of their seat v. hop oturup hop kaldırmak
give the rough edge of one's tongue v. hatasından dolayı azarlamak
be on the edge of your seat v. heyecandan yerinde duramamak
keep somebody on the edge of their chair v. hop oturtup hop kaldırmak
keep somebody on the edge of their seat v. hop oturtup hop kaldırmak
set one's teeth on the edge v. içini ürpertmek
edge someone out of something v. istifaya zorlamak
set someone's teeth on edge v. kafasını attırmak
lose one's edge v. özelliğini yitirmek/kaybetmek
teeter on the edge of v. kötü bir sonuca yakın olmak
set someone's teeth on edge v. kızdırmak
set someone's teeth on edge v. kafasını bozmak
edge out v. kıl payı farkla yenmek
edge someone out v. kenara itmek
edge one's way around v. kimseyi rahatsız etmeden etrafını dolaşmak
give the rough edge of one's tongue v. kalayı basmak
take the edge off v. köreltmek
get the rough edge of someone's tongue v. sert bir dille eleştirilmek
give the rough edge of one's tongue v. şiddetle kınamak
give rough edge of one's tongue v. sivri dilli olmak
be on a knife edge v. pamuk ipliğine bağlı olmak
take the edge off v. rahatlatmak (içki, yiyecek, vb. ile)
edge in v. sokulmak
give rough edge of one's tongue v. sert bir dille eleştirmek
take the edge off v. şiddetini azaltmak
have the rough edge of someone's tongue v. sert bir dille eleştirilmek
one's nerves be on edge v. sinirleri laçka olmak
give the rough edge of one's tongue v. sert bir dille eleştirmek
give the rough edge of one's tongue v. sivri dilli olmak
have the rough edge of someone's tongue v. şiddetle kınamak
push the edge of the envelope v. sınırları zorlamak
be on a knife edge v. süngünün ucunda olmak
give rough edge of one's tongue v. şiddetle kınamak
get the rough edge of someone's tongue v. şiddetle kınamak
edge up v. sokulmak
be on the edge of a volcano v. topun ağzında olmak
live on the edge v. tehlikeli yaşamak
set one's teeth on the edge v. tüylerini diken diken etmek
have the edge over v. üstünlük kazanmak
teeter on the edge of v. -e ramak kalmak
be on the ragged edge v. yorgun düşmek
get the edge over v. üstünlük kazanmak
have the edge over somebody v. üstün olmak
get the edge over v. üstünlük sağlamak
take the edge off v. yumuşatmak
have an edge over v. üstünlük kazanmak
get an edge over v. üstünlük kazanmak
lose one's edge v. yeteneğini/becerisini yitirmek
have the edge over v. üstünlük sağlamak
gain an edge over v. üstünlük kazanmak
edge in v. yanaşmak
get an edge over v. üstünlük sağlamak
have an edge over v. üstünlük sağlamak
edge up v. yanaşmak
dance on the razor's edge v. çok tehlikeli ya da riskli bir şey yapmak
dance on the razor's edge v. bıçak sırtında yürümek
dance on the razor's edge v. uçurumun kenarında dans etmek
dance on the razor's edge v. ince buz üzerinde yürümek
dull the edge of (something) v. (bir şeyin) tesirini/şiddetini azaltmak
dull the edge of (something) v. (bir şeyi) törpülemek
dull the edge of (something) v. (bir şeyi) yumuşatmak
dull the edge of (something) v. (bir şeyi) köreltmek
dull the edge of v. basitleştirmek
dull the edge of v. duyarlılığını/hassaslığını törpülemek
dull the edge of v. tesirini/hissiyatını azaltmak
dull the edge of v. yumuşatmak
dull the edge of v. köreltmek
give (one) an edge on (someone or something) v. (birine diğerine göre) avantaj sağlamak/vermek
give (one) an edge on (someone or something) v. (birini diğerine göre) avantajlı bir konuma getirmek
give (one) an edge on (someone or something) v. (birine diğerine göre) üstünlük sağlamak/vermek
give (one) an edge on (someone or something) v. (birini diğerine göre) üstün konuma getirmek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birine diğerine göre) avantaj sağlamak/vermek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birini diğerine göre) avantajlı bir konuma getirmek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birine diğerine göre) üstünlük sağlamak/vermek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birini diğerine göre) üstün konuma getirmek
put (one's) teeth on edge v. (birini) sinirlendirmek
put (one's) teeth on edge v. (birini) kızdırmak
put (one's) teeth on edge v. (birinin) sinirlerini bozmak
put (one's) teeth on edge v. (birinin) sinirine dokunmak
put (one's) teeth on edge v. (birinin) sinirlerini ayağa kaldırmak/zıplatmak
put (one's) teeth on edge v. (birinin) kafasını attırmak/bozmak
put (one's) teeth on edge v. (birini) gıcık etmek
put (one's) teeth on edge v. (birinin) damarına/bamteline basmak
put (one's) teeth on edge v. (birini) kıl etmek
put (one's) teeth on edge v. (birinin) asabını bozmak
put (one's) teeth on edge v. (birini) rahatsız etmek
put (one's) teeth on edge v. (birini) üzmek
put (one's) teeth on edge v. (birini) allak bullak/alt üst etmek
put (one's) teeth on edge v. (birinin) içini bir hoş etmek
put/set someone on edge v. canını sıkmak
put/set someone on edge v. sinirine dokunmak
set someone's teeth on edge v. canını sıkmak
set someone's teeth on edge v. sinirine dokunmak
be on the edge of (one's) chair v. diken üstünde olmak/oturmak
be on the edge of (one's) chair v. hop oturup hop kalkmak
be on the edge of (one's) chair v. gözünü ayıramamak
have an edge on v. sarhoş olmak
have an edge on v. kafası iyi olmak
have an edge on v. kafası güzel olmak
be on the edge of (something) v. (bir şeyin) eşiğinde olmak
be on the edge of (something) v. (bir şeyin) sınırında olmak
be on the edge of (something) v. (bir şeyin) eşiğine/sınırına gelmek
be on the ragged edge [us] v. eşiğinde olmak
be on the ragged edge [us] v. üzere olmak
teeter on the brink (or edge) v. (tehlikeli/zor bir durumun) kıyısında dolaşmak
teeter on the brink (or edge) v. (bir tehlikeyle/zorlukla) burun buruna olmak
teeter on the brink (or edge) v. (tehlikeli/zor bir durumun) eşiğinde olmak
drive (one) over the edge v. (birini) bir şeyin eşiğine getirmek
drive (one) over the edge v. (birine) neredeyse (bir şey) yaptırmak
drive (one) over the edge v. (birini) çılgınlığa sürüklenmek
drive (one) over the edge v. (birine) aklını kaybettirmek
drive (one) over the edge v. (birini) çıldırma noktasına getirmek
drive (one) over the edge v. (birini) delirtmek
drive (one) to the edge v. (birini) çıldırma noktasına getirmek
drive (one) to the edge v. (birini) çıldırtmak
drive (one) to the edge v. (birini) çıldırmanın eşiğine getirmek
get an edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajı ele geçirmek
get an edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak
get an edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek
get an edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajlı durumda olmak
get the edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajı ele geçirmek
get the edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak
get the edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek
get the edge on (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajlı durumda olmak
get an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajı ele geçirmek
get an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak
get an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek
get an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajlı durumda olmak
get the edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajı ele geçirmek
get the edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj sağlamak
get the edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj elde etmek
get the edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajlı durumda olmak
give (one) an edge on (someone or something) v. (birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak
give (one) an edge on (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı üstün bir konuma getirmek
give (one) an edge on (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı bir adım öne geçirmek
give (one) an edge on (someone or something) v. (birinin) eline (biriyle/bir şeyle) ilgili bir koz vermek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak
give (one) the edge on (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı üstün bir konuma getirmek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı bir adım öne geçirmek
give (one) the edge on (someone or something) v. (birinin) eline (biriyle/bir şeyle) ilgili bir koz vermek
give (one) an edge over (someone or something) v. (birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak
give (one) an edge over (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı üstün bir konuma getirmek
give (one) an edge over (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı bir adım öne geçirmek
give (one) an edge over (someone or something) v. (birinin) eline (biriyle/bir şeyle) ilgili bir koz vermek
give (one) the edge over (someone or something) v. (birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak
give (one) the edge over (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı üstün bir konuma getirmek
give (one) the edge over (someone or something) v. (birini birine/bir şeye) karşı bir adım öne geçirmek
give (one) the edge over (someone or something) v. (birinin) eline (biriyle/bir şeyle) ilgili bir koz vermek
give someone the rough edge of your tongue [uk] v. birini azarlamak
give someone the rough edge of your tongue [uk] v. birini kalaylamak
give someone the rough edge of your tongue [uk] v. birine sert bir dille konuşmak
give someone the rough edge of your tongue [uk] v. birini sert bir dille/şiddetle eleştirmek
have an edge on (someone or something) v. (birinden/bir şeyden) bir gömlek üstün olmak
have an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantaj kazanmak
have an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajlı olmak
have an edge over (someone or something) v. (birine/bir şeye) karşı avantajlı durumda olmak