|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
General |
|
1 |
General |
bir bölgede sadece belirli bir faaliyete izin verme |
zoning n.
|
|
2 |
General |
hukukçu sadece hakimler ve savcılar |
judiciary n.
|
|
3 |
General |
avını sadece gözlerini kullanarak avlayan yırtıcı (koku duyuları kullanmadan) |
gazehound n.
|
|
4 |
General |
sadece babadan olan kan bağı |
halfblood n.
|
|
5 |
General |
sadece tek ziyaret için geçerli vize |
single entry visa n.
|
|
6 |
General |
yazılı bir madde veya basılı bir mikrografın sadece büyütücü bir cihazla okunabilecek şekilde küçültülmesi |
microprint n.
|
|
7 |
General |
sadece ekmek ve su ile beslenme |
xerophagy n.
|
|
8 |
General |
sadece kendini düşünmeme |
selflessness n.
|
|
9 |
General |
hristiyanlarda kutsal hafta boyunca sadece belirli gıdaların alınması |
xerophagy n.
|
|
10 |
General |
sadece yetkili kişiler |
executives only n.
|
|
11 |
General |
sadece iki kişi arasında geçen mücadele |
two-horse race n.
|
|
12 |
General |
sadece kendisiyle ilgilenme |
self-absorption n.
|
|
13 |
General |
sadece iki kişi arasında geçen konuşma |
tête-à-tête n.
|
|
14 |
General |
sadece su |
water-alone n.
|
|
15 |
General |
sadece kurum içi kullanım için |
internal use only n.
|
|
16 |
General |
sadece bir gün süren |
ephemerae n.
|
|
17 |
General |
sadece iki yüz dolar |
only two hundred dollars n.
|
|
18 |
General |
sadece meyveyle beslenme |
fruitarianism n.
|
|
19 |
General |
mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün olmayan sadece sezgilerle anlaşılabilen hikaye |
koan n.
|
|
20 |
General |
sadece o anı yakalama amacıyla çekilen fotoğraf |
snapshot n.
|
|
21 |
General |
kızılderili saçı gibi kenarları kazınmış sadece ortada bırakılmış saç modeli |
mohawk n.
|
|
22 |
General |
sadece yüzme amaçlı kullanılan uzun ince havuz |
lap pool n.
|
|
23 |
General |
akıllı telefon özelliğine sahip olmayan sadece temel özelliklere sahip cep telefonu |
feature phone n.
|
|
24 |
General |
sadece erkeklerin yaptığı seyahat |
mancation n.
|
|
25 |
General |
çerçeve içinde sadece yazı ilanı |
tombstone advertisement n.
|
|
26 |
General |
sadece fikri |
mere idea n.
|
|
27 |
General |
sadece yemeklerde alkollü içecek servisi yapılmasına izin veren lisans |
table licence n.
|
|
28 |
General |
ekranda vücudunun sadece omuzundan üstü görünen program sunucusu |
talking head n.
|
|
29 |
General |
sadece ismen var olan şey |
name n.
|
|
30 |
General |
topuk etrafında sadece bir kayış bulunan hafif sandalet |
tip n.
|
|
31 |
General |
sadece yüzeyi kaplanmış düğme |
top n.
|
|
32 |
General |
sadece belirli bir alanı ilgilendiren tartışma/araştırma konusu |
topicality n.
|
|
33 |
General |
sadece teknik beceri ile yapılabilen işler |
trick work n.
|
|
34 |
General |
oyuncuların sadece bir kişi kalana kadar rakip oyuncuları paintball, çorap, lastik bant veya benzeri nesnelerle ebeledikleri bir oyun |
assassin n.
|
|
35 |
General |
sadece üyelerini ve onların davetlilerini kabul eden, üyelerinde mekanın anahtarının bulunduğu bir gece kulübü |
key club n.
|
|
|
36 |
General |
sadece çocuklara uygun olduğu düşünülen şey |
kid stuff n.
|
|
37 |
General |
sadece dokunma |
kissing n.
|
|
38 |
General |
sadece başlangıcı yapılmış ve bitmemiş şey |
beginning n.
|
|
39 |
General |
sonuçlarını gözetmeksizin sadece keyif için yapılan şey |
joy ride n.
|
|
40 |
General |
sonuçlarını gözetmeksizin sadece keyif için yapılan şey |
joyride n.
|
|
41 |
General |
(şintoizm'de) insanlara sadece kutsal ruhlar vasıtasıyla bildirildiğine inanılan hakikat yolu |
makoto n.
|
|
42 |
General |
sadece maddesel olana inanan kimse |
materiarian [obsolete] n.
|
|
43 |
General |
ikindi vaktinde sadece erkeklerin katıldığı saray kabul merasimi |
levee [uk] n.
|
|
44 |
General |
sabır, özveri, besleyici olma ve cinselliği sadece evlilikte yaşama gibi değerlere önem veren ve özellikle birtakım latin amerikalı kültürlerde yaygın olan, geleneksel dişiliğin güçlü veya abartılı bir formu |
marianismo n.
|
|
45 |
General |
sadece ücret için hizmet veren |
mercenary n.
|
|
46 |
General |
gezinerek müşteri aramaya izni olmayıp sadece telefonla irtibat kurulan taksi |
minicab [uk] n.
|
|
47 |
General |
sadece yağlanmış post |
losh n.
|
|
48 |
General |
insanın gerçeği sadece aklı temel alarak bilemeyeceğini ve gerçek ortaya çıksa dahi tümüyle anlayamayacağını ifade eden, tanrı tarafından tebliğ edilmiş dini öğreti |
mystery n.
|
|
49 |
General |
bazı topluluklara özgü olup sadece üyelerine açıklanan ritüel, faaliyet veya öğretiler |
mystery n.
|
|
50 |
General |
sadece üyelerine açıklanan ritüel, faaliyet veya öğretileri bulunan gizli bir topluluğa kabul edilmiş kimse |
mystic n.
|
|
51 |
General |
nüfusun sadece bir bölümünün faydalanabildiği yasa |
giveaway n.
|
|
52 |
General |
sadece kendi sorunlarına odaklanma |
omphaloskepsis n.
|
|
53 |
General |
sadece bir ebeveynin ortak olduğu erkek kardeş |
half-brother n.
|
|
54 |
General |
sadece bir ebeveynin ortak olduğu kız kardeş |
half-sister n.
|
|
55 |
General |
hayal gücünün zayıflığından ötürü sadece fiziksel işlerle geçinen kimse |
drudge n.
|
|
56 |
General |
çıktısı sadece belirli şartlarda harekete geçecek şekilde düzenlenmiş çok girdili elektronik devre |
gate n.
|
|
57 |
General |
sadece nizam karakol subayına verilen parola |
parole n.
|
|
58 |
General |
jimnastikçinin sadece kaslarını kullanarak elinin üzerinde durması |
press n.
|
|
59 |
General |
sadece pazar günleri yayımlanan gazete |
sunday paper n.
|
|
60 |
General |
syr (sadece yangın rizikosu) |
fro n.
|
|
61 |
General |
sadece gereken yerlere boya vurarak bir şeyin görünümünü düzeltmek |
touch something up v.
|
|
62 |
General |
tecrübesizlik veya birtakım eksiklikler yüzünden sadece içgüdülerine dayanarak idare etmek |
fly by the seat of one's pants v.
|
|
63 |
General |
birini sadece yüzünden tanımak |
know someone by sight only v.
|
|
64 |
General |
sadece içgüdülerine dayanarak idare etmek (tecrübesizlik veya birtakım eksiklikler yüzünden) |
fly blind v.
|
|
65 |
General |
sadece sormak |
just ask v.
|
|
66 |
General |
sadece bir parçaya ait |
partial adj.
|
|
67 |
General |
sadece kendini düşünmeyen |
selfless adj.
|
|
68 |
General |
sadece kurallara dayanan |
technical adj.
|
|
69 |
General |
sadece unvanı olan |
titular adj.
|
|
70 |
General |
sadece akıl veren |
armchair adj.
|
|
71 |
General |
sadece bir an devam eden |
momentary adj.
|
|
72 |
General |
sadece bir parça tarafından etkilenen |
partial adj.
|
|
73 |
General |
sadece kuralların ayrıntılarına dayanan |
technical adj.
|
|
74 |
General |
sadece eğrilerden oluşmuş |
agonic adj.
|
|
75 |
General |
sadece seyahat ve konaklamadan fazlasını içeren tatil paketi |
all-inclusive adj.
|
|
76 |
General |
ilk kez hamile kalan veya sadece bir çocuk doğuran kadınla ilgili |
primiparous adj.
|
|
77 |
General |
sadece tek gözü renk körü |
colourblind in one eye adj.
|
|
78 |
General |
sadece bilgi (bilgilendirme) amaçlı |
intended for informative purposes only adj.
|
|
79 |
General |
sadece kar için çalışan |
banausic adj.
|
|
80 |
General |
sadece kendini düşünen |
self-obsessed adj.
|
|
81 |
General |
sadece kar için çalışan |
banausian adj.
|
|
82 |
General |
sadece görünüşte alakalı olan |
tangental adj.
|
|
83 |
General |
sadece görünüşte alakalı olan |
tangential adj.
|
|
84 |
General |
sadece bir kez meydana gelen |
nonce adj.
|
|
85 |
General |
sadece maddi olayların anlaşılabileceğini ve manevi meselelerin veya onların nihai sebeplerinin bilinmesinin imkansız olduğunu düşünen |
nescient adj.
|
|
86 |
General |
sadece amerikalılardan oluşan |
all-american adj.
|
|
87 |
General |
sadece amerikalılardan oluşan |
all-america adj.
|
|
88 |
General |
sadece kârla ilgilenen |
ultracommercial adj.
|
|
89 |
General |
sadece özel seçilmiş çok az kişiye açık olan |
ultraexclusive adj.
|
|
90 |
General |
sadece tek bir tarafı etkileyen |
unilateral adj.
|
|
91 |
General |
sadece reçete ile satılan |
ethical adj.
|
|
92 |
General |
sadece yarısını kapsayan |
half adj.
|
|
93 |
General |
sadece teorik |
quodlibetic adj.
|
|
94 |
General |
sadece iyi havada kullanılan |
fairweather adj.
|
|
95 |
General |
sadece iyi havada elverişli |
fair-weather adj.
|
|
96 |
General |
sadece ana hatları olan (iki boyutlu şekil) |
hollow adj.
|
|
97 |
General |
sadece tek kapasitesi olan |
monodynamic adj.
|
|
98 |
General |
sadece tek enerjisi bulunan |
monodynamic adj.
|
|
99 |
General |
sadece tek heceli sözcükleri kullanan |
monosyllabic adj.
|
|
100 |
General |
sadece tek heceli sözcüklerle konuşan |
monosyllabic adj.
|
|
101 |
General |
sadece para için çalışan |
hireling adj.
|
|
102 |
General |
sadece balıkla beslenen kimse |
ichthyophagist adj.
|
|
103 |
General |
aynı anda iki birimden sadece biri ile çalışabilen |
dual adj.
|
|
104 |
General |
sadece el yordamıyla çizilen |
freehand adj.
|
|
105 |
General |
sadece kendi türünde |
simply in a class of its own adv.
|
|
106 |
General |
sadece birinin sözüne güvenerek |
in good faith adv.
|
|
107 |
General |
sadece ve münhasıran |
only and solely adv.
|
|
108 |
General |
sadece kendini düşünmeyerek |
selflessly adv.
|
|
109 |
General |
sadece bir kez |
one time only adv.
|
|
110 |
General |
sadece bizim sorumluluğumuzda |
under our sole responsibility adv.
|
|
111 |
General |
sadece suyla |
water-alone adv.
|
|
112 |
General |
sadece bu seferlik |
on this occasion only adv.
|
|
113 |
General |
sadece bu defalık |
on this occasion only adv.
|
|
114 |
General |
sadece kendi keyfiyetine göre |
at its sole discretion adv.
|
|
115 |
General |
sadece benim için |
only for me adv.
|
|
116 |
General |
sadece bir sene sonra |
only after a year adv.
|
|
117 |
General |
sadece bir kez |
only once adv.
|
|
118 |
General |
sadece bir defa |
only once adv.
|
|
119 |
General |
sadece bir kere |
only once adv.
|
|
120 |
General |
(sadece) bilgi amaçlı |
for information purposes (only) adv.
|
|
121 |
General |
sadece bir defaya mahsus |
for once adv.
|
|
122 |
General |
sadece bir defaya mahsus |
for once only adv.
|
|
123 |
General |
sadece bir defaya mahsus |
just once adv.
|
|
124 |
General |
sadece bir kereye mahsus |
for only once adv.
|
|
125 |
General |
sadece bir defaya mahsus |
for only once adv.
|
|
126 |
General |
sadece bir istisna dışında |
with one exception adv.
|
|
127 |
General |
sadece ve sadece |
purely and simply adv.
|
|
128 |
General |
sadece ve münhasıran |
solely and exclusively adv.
|
|
129 |
General |
sadece bir saat |
just an hour adv.
|
|
130 |
General |
sadece iki ay önce |
only two months ago adv.
|
|
131 |
General |
sadece iki kişiye özel |
à deux adv.
|
|
132 |
General |
sadece bir dereceye kadar |
meanly [obsolete] adv.
|
|
133 |
General |
sadece grinin tonlarını kullanarak |
in black and white adv.
|
|
134 |
General |
sadece ... değil, aynı zamanda... |
not only but also conj.
|
|
135 |
General |
sadece bir tane ile sınırlı anlamı veren ön ek |
mon- pref.
|
|
136 |
General |
sadece anlamına gelen ön ek |
soli- pref.
|
|
137 |
General |
sadece anlamını veren bir ön ek |
soli- pref.
|
|
Phrasals |
|
138 |
Phrasals |
'-e kadar soyunmak (üzerinde sadece iç çamaşırı kalana kadar soyunmak) |
strip down to (something) v.
|
|
139 |
Phrasals |
'-e kadar soymak (üzerinde sadece iç çamaşırı kalana kadar soymak) |
strip down to (something) v.
|
|
140 |
Phrasals |
birini üzerinde sadece bir veya birkaç kıyafeti (iç çamaşırı) kalana kadar soymak |
strip someone or something down to something v.
|
|
141 |
Phrasals |
birini üzerinde sadece bir veya birkaç kıyafeti (iç çamaşırı) kalana kadar soymak |
strip someone or something down v.
|
|
142 |
Phrasals |
-e kadar soymak (üzerinde sadece iç çamaşırı/bazı kıyafetleri kalana kadar soymak) |
strip to (something) v.
|
|
143 |
Phrasals |
-e kadar soyunmak (üzerinde sadece iç çamaşırı/bazı kıyafetleri kalana kadar soyunmak) |
strip to something v.
|
|
144 |
Phrasals |
bir sorunun sadece çözülmesini dileyerek yok olmasını beklemek |
wish away v.
|
|
145 |
Phrasals |
sadece kendisini ve kendi sorunlarını düşünmek |
contemplate your navel v.
|
|
146 |
Phrasals |
sadece kendine odaklanmak |
contemplate your navel v.
|
|
147 |
Phrasals |
pokerde arttırmak gerekirken sadece görmek |
limp in v.
|
|
148 |
Phrasals |
sadece (birine/bir şeye) odaklanmak |
revolve about (someone or something) v.
|
|
149 |
Phrasals |
sadece (birine/bir şeye) odaklanmak |
revolve around (someone or something) v.
|
|
Phrases |
|
150 |
Phrases |
sadece varsayımdan ibaret olan şey |
a matter of conjecture n.
|
|
151 |
Phrases |
birçok seçenekten yalnızca/sadece biri |
just one option among many n.
|
|
152 |
Phrases |
(sadece) bir tuşa/düğmeye basarak/tıklayarak |
at the touch of a button adv.
|
|
153 |
Phrases |
sadece yenilik oldun diye |
just for the novelty of it expr.
|
|
154 |
Phrases |
artık sadece (bir şey) yapmak/yapabilmek |
can but expr.
|
|
155 |
Phrases |
yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak) |
can but expr.
|
|
156 |
Phrases |
yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak) |
can but expr.
|
|
157 |
Phrases |
ceketsiz (olarak sadece gömlekle vb) |
in one's shirtsleeves expr.
|
|
158 |
Phrases |
güzellik sadece dıştadır |
beauty is only skin deep expr.
|
|
159 |
Phrases |
sadece acil durumlarda kullanılır |
emergency use only expr.
|
|
160 |
Phrases |
sadece acil durumlar için |
emergency use only expr.
|
|
161 |
Phrases |
sadece reçeteyle satılır |
available by prescription only expr.
|
|
162 |
Phrases |
sadece yapıcı düşünceler |
good vibes only expr.
|
|
163 |
Phrases |
sadece bu gerçek nedeniyle |
eo ipso (by that fact alone) expr.
|
|
164 |
Phrases |
sadece eğlence olsun diye |
just for the hell of it expr.
|
|
165 |
Phrases |
sadece eğlence olsun diye |
for the hell of it expr.
|
|
166 |
Phrases |
sadece tanrı affeder |
only god forgives expr.
|
|
167 |
Phrases |
sadece / sırf ....... olması / gerçeği bile |
the mere fact that expr.
|
|
168 |
Phrases |
sadece ikimiz |
only two of us expr.
|
|
169 |
Phrases |
sadece para meselesi |
it's all about the money expr.
|
|
170 |
Phrases |
sadece bilgi (bilgilendirme) amaçlı |
for purely informative purposes expr.
|
|
171 |
Phrases |
sadece dahili kullanım içindir |
for internal use only expr.
|
|
172 |
Phrases |
sadece kaynak göstermek için |
for reference purpose only expr.
|
|
173 |
Phrases |
sezon boyunca ortalama sadece 2 gün |
average of only 2 days during the season expr.
|
|
174 |
Phrases |
sadece ve sadece |
if and only if expr.
|
|
175 |
Phrases |
sadece bir kere yaşarsın |
you only live once expr.
|
|
176 |
Phrases |
sadece kaynak göstermek amacıyla |
for reference purpose only expr.
|
|
177 |
Phrases |
sadece bu nedenle bile |
for that reason alone expr.
|
|
178 |
Phrases |
yalnızca/sadece … için olsa bile |
even if only expr.
|
|
179 |
Phrases |
yalnızca/sadece … için de olsa |
even if only expr.
|
|
180 |
Phrases |
yalnızca/sadece … için bile olsa |
even if only expr.
|
|
181 |
Phrases |
yalnızca/sadece … için dahi olsa |
even if only expr.
|
|
182 |
Phrases |
sadece birkaç kez |
rarely ever expr.
|
|
183 |
Phrases |
sadece belli bir kişinin/grubun görmesi için |
for (one's) eyes only expr.
|
|
184 |
Phrases |
sadece (belli bir zaman) içinde |
in (an amount of time) flat expr.
|
|
185 |
Phrases |
sadece iki dakika içinde |
in two minutes flat expr.
|
|
186 |
Phrases |
adını duydum sadece |
only by reputation expr.
|
|
187 |
Phrases |
sadece ismen |
only by reputation expr.
|
|
Proverb |
|
188 |
Proverb |
bir şey sadece fiyatı ucuz olduğu için alınmaz |
a thing you don't want is dear at any price n.
|
|
189 |
Proverb |
insan sadece ekmekle yaşayamaz |
man cannot live by bread alone
|
|
190 |
Proverb |
sadece aptal bir insan yaşadığı yeri çöplüğe çevirip berbat eder |
it's an ill bird that fouls its own nest
|
|
191 |
Proverb |
hayat sadece yemekten ibaret değildir |
man does not live by bread alone
|
|
192 |
Proverb |
hayat sadece yemekten ibaret değildir |
man cannot live by bread alone
|
|
193 |
Proverb |
insan sadece ekmekle yaşamaz |
man cannot live by bread alone
|
|
194 |
Proverb |
insan sadece ekmekle yaşamaz |
man does not live by bread alone
|
|
195 |
Proverb |
bir şey sadece fiyatı ucuz olduğu için alınmaz |
thing you don't want is dear at any price
|
|
196 |
Proverb |
sadece ölü balıklar akıntıya kapılır |
only dead fish swim with the stream
|
|
197 |
Proverb |
sadece ölü balıklar akıntıya kapılır |
only dead fish swim with the stream
|
|
198 |
Proverb |
sadece kendini düşünen biri kimse için cazip değildir |
a man wrapped up in himself makes a very small bundle
|
|
199 |
Proverb |
şans sadece hazır olan akıllara güler |
chance favors the prepared mind
|
|
200 |
Proverb |
sadece dış görünüşle güzel/iyi insan olunmaz |
beauty is more than skin deep
|
|
201 |
Proverb |
sadece dış görünüşle güzel/iyi insan olunmaz |
beauty is only skin deep
|
|
202 |
Proverb |
elinde sadece çekiç varsa her şey çivi olur |
if all you have is a hammer, everything looks like a nail
|
|
203 |
Proverb |
bir şey sadece fiyatı ucuz olduğu için alınmaz |
something you don't want is dear at any price
|
|
Colloquial |
|
204 |
Colloquial |
sadece mesajlaşma ile yürütülen ilişki |
textlationship n.
|
|
205 |
Colloquial |
sadece modaya uygun markalı giysiler giyen kimse |
labellist [new zealand] n.
|
|
206 |
Colloquial |
bu arada sadece merak ettim |
by the way i'm just curious n.
|
|
207 |
Colloquial |
sadece testlere hazırlayan matematik eğitimi |
drill-and-kill math n.
|
|
208 |
Colloquial |
sadece tek bir işi becerebilen insan |
one trick pony n.
|
|
209 |
Colloquial |
sadece kaloriden ibaret yiyecek |
empty calories n.
|
|
210 |
Colloquial |
sadece çekici |
face man n.
|
|
211 |
Colloquial |
gerçek jazz müziğin, sadece türün tarihindeki notanın kullanılmadığı ilk zamanlarda olduğu görüşünü benimseyen kimse |
moldy fig n.
|
|
212 |
Colloquial |
sadece iyi not almaya odaklanmış öğrenci |
grade-grubber n.
|
|
213 |
Colloquial |
sadece notlarını/iyi not almayı düşünen öğrenci |
grade-grubber n.
|
|
214 |
Colloquial |
sadece iyi not almak için çalışan öğrenci |
grade-grubbing n.
|
|
215 |
Colloquial |
sadece not için çalışma |
grade-grubbing n.
|
|
216 |
Colloquial |
sadece iyi not almak için çalışan öğrenci |
grade-grubbing n.
|
|
217 |
Colloquial |
sadece çocuklara uygun olduğu düşünülen şey |
kids' stuff n.
|
|
218 |
Colloquial |
sadece dış görünüşü modern olan kimse |
mod poser n.
|
|
219 |
Colloquial |
sadece dış görünüşü modaya uygun olan kimse |
mod poser n.
|
|
220 |
Colloquial |
sadece kıyafetleri modern olan kimse |
mod poser n.
|
|
221 |
Colloquial |
duygusal birliktelik olmayıp sadece cinsel ilişki yaşanan arkadaş |
friend with benefits n.
|
|
222 |
Colloquial |
sadece şans |
pure luck n.
|
|
223 |
Colloquial |
sadece kâr elde etmek amacıyla tasarlanmış ürün |
cash grab n.
|
|
224 |
Colloquial |
sadece saç kremi kullanmak |
co-wash v.
|
|
225 |
Colloquial |
sadece (isimden) ibaret olmak |
be so much/many (something) v.
|
|
226 |
Colloquial |
sadece kısmen yararlı olmak |
only do so much v.
|
|
227 |
Colloquial |
sadece küçük bir fayda sağlamak |
only do so much v.
|
|
228 |
Colloquial |
(sadece) iyi arkadaş olmak |
be (just) good friends v.
|
|
229 |
Colloquial |
(sadece) arkadaş olmak |
be (just) good friends v.
|
|
230 |
Colloquial |
(sadece) yakın arkadaş olmak |
be (just) good friends v.
|
|
231 |
Colloquial |
sadece bakmak/bakıyor olmak |
be just looking v.
|
|
232 |
Colloquial |
sadece incelemek |
be just looking v.
|
|
233 |
Colloquial |
sadece bakınmak |
be just looking v.
|
|
234 |
Colloquial |
sadece not düşünen |
grade-grubbing adj.
|
|
235 |
Colloquial |
sadece iyi not almaya odaklanmış |
grade-grubbing adj.
|
|
236 |
Colloquial |
sadece notlarını/iyi not almayı düşünen |
grade-grubbing adj.
|
|
237 |
Colloquial |
sadece bu kadar değil |
yeah adv.
|
|
238 |
Colloquial |
sadece bu kadar değil |
yea adv.
|
|
239 |
Colloquial |
tabii bu sadece bir tahmin |
what do I know expr.
|
|
240 |
Colloquial |
gurur sadece acı verir |
pride only hurts expr.
|
|
241 |
Colloquial |
herkese sadece bir tane |
one to a customer expr.
|
|
242 |
Colloquial |
ölüm sadece bir başlangıçtır |
death is only the beginning expr.
|
|
243 |
Colloquial |
ölüm sadece başlangıçtır |
death is only the beginning expr.
|
|
244 |
Colloquial |
sadece kısa bir süre sonra |
only a little longer expr.
|
|
245 |
Colloquial |
sadece yapman gerekeni yap |
just do what you have to do expr.
|
|
246 |
Colloquial |
sebepsiz yere sadece canları istediği için |
for no reason except because they feel like it expr.
|
|
247 |
Colloquial |
sadece rahatlamaya çalış |
just try to relax expr.
|
|
248 |
Colloquial |
sadece dene |
just try it expr.
|
|
249 |
Colloquial |
sadece sana |
for you only expr.
|
|
250 |
Colloquial |
sadece tanrı bilir |
lord only knows expr.
|
|
251 |
Colloquial |
sadece birkaç gün |
just a few days expr.
|
|
252 |
Colloquial |
sadece eğlence olsun diye |
just for kicks expr.
|
|
253 |
Colloquial |
sadece geçiyordum |
just passing through expr.
|
|
254 |
Colloquial |
sadece yapman gerekeni yap |
just do what you got to do expr.
|
|
255 |
Colloquial |
sadece benim için |
only for me expr.
|
|
256 |
Colloquial |
sadece bayanlar |
(for) women only expr.
|
|
257 |
Colloquial |
sadece merak ettim |
just wondering expr.
|
|
258 |
Colloquial |
sadece eğlence olsun diye |
for the devil of it expr.
|
|
259 |
Colloquial |
sadece birkaç |
just a few of expr.
|
|
260 |
Colloquial |
sadece kuru gürültü |
all bark and no bite expr.
|
|
261 |
Colloquial |
sadece rahatla |
just relax expr.
|
|
262 |
Colloquial |
sadece birkaç söz |
just a few words expr.
|
|
263 |
Colloquial |
sadece senin için |
for you only expr.
|
|
264 |
Colloquial |
sadece birkaç saniyeliğine |
just for a few seconds expr.
|
|
265 |
Colloquial |
sadece eğlence olsun diye |
for the heck of it expr.
|
|
266 |
Colloquial |
sadece hayal et |
just imagine expr.
|
|
267 |
Colloquial |
sadece ben |
just me expr.
|
|
268 |
Colloquial |
sadece bir başlangıç |
just a start expr.
|
|
269 |
Colloquial |
sadece bayanlar |
(for) ladies only expr.
|
|
270 |
Colloquial |
sadece geçiyorduk |
just passing through expr.
|
|
271 |
Colloquial |
sadece şakaydı |
just a joke expr.
|
|
272 |
Colloquial |
sadece bir parmak yeter/kafi |
just a dab'll do ya expr.
|
|
273 |
Colloquial |
takımda sadece ben demek yok |
there's no I in team expr.
|
|
274 |
Colloquial |
takım çalışmasında sadece kendini düşünmek/ön plana çıkarmak yoktur |
there's no I in team expr.
|
|
275 |
Colloquial |
sadece izle! |
just (you) watch! expr.
|
|
276 |
Colloquial |
sadece izle! |
(you) (just) watch! expr.
|
|
277 |
Colloquial |
(sadece) tanrı/allah bilir |
lord (only) knows (what, where, why) expr.
|
|
278 |
Colloquial |
bir günde sadece 24 saat var |
there are only 24 hours in a day expr.
|
|
279 |
Colloquial |
sadece kendini düşünme |
I'm all right, Jack [uk] expr.
|
|
280 |
Colloquial |
sadece gerçekleri söyleyin |
just the facts, ma'am expr.
|
|
281 |
Colloquial |
sadece ne olduğunu anlatın |
just the facts, ma'am expr.
|
|
282 |
Colloquial |
sadece olanları anlatın |
just the facts, ma'am expr.
|
|
283 |
Colloquial |
sadece merak ediyorum |
(I am/was) just wondering expr.
|
|
284 |
Colloquial |
sadece merak |
(I am/was) just wondering expr.
|
|
285 |
Colloquial |
sadece merak ettim |
(I am/was) just wondering expr.
|
|
286 |
Colloquial |
sadece merak ediyorum |
(I am/was) only wondering expr.
|
|
287 |
Colloquial |
sadece merak |
(I am/was) only wondering expr.
|
|
288 |
Colloquial |
sadece merak ettim |
(I am/was) only wondering expr.
|
|
289 |
Colloquial |
(sadece) diyorum ki |
(I'm) just saying expr.
|
|
290 |
Colloquial |
(sadece) seninle benim aramda |
(just) between you and me expr.
|
|
291 |
Colloquial |
(sadece) ikimizin arasında |
(just) between you and me expr.
|
|
292 |
Colloquial |
(sadece) eğlence olsun diye |
(just) for the heck of it expr.
|
|
293 |
Colloquial |
(sadece) eğlencesine |
(just) for the heck of it expr.
|
|
294 |
Colloquial |
(sadece) zevk için |
(just) for the heck of it expr.
|
|
295 |
Colloquial |
(sadece) önlem olarak |
(just) to be safe expr.
|
|
296 |
Colloquial |
(sadece) tedbir olarak |
(just) to be safe expr.
|
|
297 |
Colloquial |
(sadece) emin olmak için |
(just) to be safe expr.
|
|
298 |
Colloquial |
(sadece) ne olur ne olmaz diye |
(just) to be safe expr.
|
|
299 |
Colloquial |
(sadece) işi şansa bırakmamak için |
(just) to be safe expr.
|
|
300 |
Colloquial |
(sadece) garanti olsun diye |
(just) to be safe expr.
|
|
301 |
Colloquial |
sadece (bir şey) |
all of (something) expr.
|
|
302 |
Colloquial |
sadece laf |
all talk expr.
|
|
303 |
Colloquial |
sadece (bir şey) |
all of (something) expr.
|
|
304 |
Colloquial |
sadece laf |
all talk expr.
|
|
305 |
Colloquial |
(sırf/sadece) hatır için |
(just) for love/for the love of something expr.
|
|
306 |
Colloquial |
(sırf/sadece) sevdiği için |
(just) for love/for the love of something expr.
|
|
307 |
Colloquial |
(sadece) kayıtlara geçmesi için |
(just) for the record expr.
|
|
308 |
Colloquial |
(sadece) bilgin olsun diye |
(just) for the record expr.
|
|
309 |
Colloquial |
(sadece) bilesin diye |
(just) for the record expr.
|
|
310 |
Colloquial |
(sadece) haberin olsun diye |
(just) for the record expr.
|
|
311 |
Colloquial |
sadece çiş yaptıysan sifonu çekme, (kaka yaptıysan çek) |
If it's yellow, let it mellow (If it's brown, flush it down) expr.
|
|
312 |
Colloquial |
sadece diyorum ki |
ijs (I'm just saying) expr.
|
|
313 |
Colloquial |
sadece şunu diyorum |
ijs (I'm just saying) expr.
|
|
314 |
Colloquial |
sadece ben mi ..., yoksa…? |
is it me or...? expr.
|
|
315 |
Colloquial |
sadece (şunu) söylemek istedim/istiyorum |
just want to say expr.
|
|
316 |
Colloquial |
sadece söylemek/değinmek isterim |
just want to say expr.
|
|
317 |
Colloquial |
sadece (bir şey) |
nothing more than (something) expr.
|
|
318 |
Colloquial |
sadece ismen |
only in name expr.
|
|
319 |
Colloquial |
sadece sözde/lafta |
only in name expr.
|
|
320 |
Colloquial |
sadece… |
the (only) thing is... expr.
|
|
Idioms |
|
321 |
Idioms |
sinema veya edebiyatta sadece beyaz karakterlere yardım etmek için bulunan standart karakter |
saintly black character n.
|
|
322 |
Idioms |
sadece sahibinin girebileceği oda |
blue chamber n.
|
|
323 |
Idioms |
uzak yerlerde çalışıp eve sadece yatıp uyumak için gelme |
bedroom community n.
|
|
324 |
Idioms |
sadece olumlu özelliklere (bakma) |
rose-colored glasses [us] n.
|
|
325 |
Idioms |
sadece olumlu özelliklere (bakma) |
rose-coloured spectacles [uk] n.
|
|
326 |
Idioms |
oturdukları yerin dışında çalışıp eve sadece yatmaya gelen insanlardan oluşan topluluk |
bedroom community n.
|
|
327 |
Idioms |
sadece kendi sorunlarına odaklanma |
navel-contemplation n.
|
|
328 |
Idioms |
sadece kendini ve kendi sorunlarını düşünme |
navel-contemplation n.
|
|
329 |
Idioms |
sadece kendi sorunlarına odaklanma |
navel-gazing n.
|
|
330 |
Idioms |
sadece kendini ve kendi sorunlarını düşünme |
navel-gazing n.
|
|
331 |
Idioms |
(bir hastalık) vakası (türkçede genelde "vakası" kullanılmayıp sadece hastalığın adı söylenir) |
a case of (something) n.
|
|
332 |
Idioms |
(bir hastalık) vakası (türkçede genelde "vakası" kullanılmayıp sadece hastalığın adı söylenir) |
case of something n.
|
|
333 |
Idioms |
sadece nakit alma |
cash only n.
|
|
334 |
Idioms |
sadece nakit geçen mağaza |
cash only n.
|
|
335 |
Idioms |
sadece kuş beyinlilerin düşeceği tuzak |
springes to catch woodcocks n.
|
|
336 |
Idioms |
sadece sahibinin girebildiği oda |
blue chamber n.
|
|
337 |
Idioms |
sadece sözde kalan yardım |
vermont charity n.
|
|
338 |
Idioms |
sadece göze hitap eden |
eye/mind candy n.
|
|
339 |
Idioms |
sadece tek bir şarkı ile ünlü olmuş sonradan unutulmuş kimse |
a one-hit wonder n.
|
|
340 |
Idioms |
sadece bir annenin sevebileceği bir yüz |
a face (that) only a mother could love n.
|
|
341 |
Idioms |
o kadar çirkin ki sadece annesi sevebilir |
a face (that) only a mother could love n.
|
|
342 |
Idioms |
bir müşterinin bir üründen sadece bir tane almasına izin veren satış politikası |
one per customer n.
|
|
343 |
Idioms |
bir müşterinin bir üründen sadece bir tane almasına izin veren satış politikası |
one to a customer n.
|
|
344 |
Idioms |
kendini sadece doğumda atanan cinsiyeti ile tanımlamama durumu |
gender fluidity n.
|
|
345 |
Idioms |
sadece en gerekli ihtiyaçlar |
bare necessities n.
|
|
346 |
Idioms |
sadece en vazgeçilmez özellikler |
bare necessities n.
|
|
347 |
Idioms |
sadece güzel bir yüz |
just another pretty face n.
|
|
348 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı biri |
just another pretty face n.
|
|
349 |
Idioms |
sadece belli kişilere açık iş/yarışma |
a closed shop n.
|
|
350 |
Idioms |
sadece merhabası olma |
a nodding acquaintance n.
|
|
351 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) sadece merhabası olma |
a nodding acquaintance with (someone or something) n.
|
|
352 |
Idioms |
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey |
a one-trick pony [us] n.
|
|
353 |
Idioms |
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey |
one-trick horse [us] n.
|
|
354 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) sadece merhabası olma |
a passing acquaintance with (someone or something) n.
|
|
355 |
Idioms |
biriyle sadece merhabası olma |
a passing acquaintance with someone n.
|
|
356 |
Idioms |
sadece iki kişi arasında geçen konuşma |
a ˌtête-à-ˈtête [french] n.
|
|
357 |
Idioms |
sadece iki kişi arasında geçen mücadele |
a two-horse race n.
|
|
358 |
Idioms |
sadece iki kişinin kazanma şansı olan yarış/mücadele |
a two-horse race n.
|
|
359 |
Idioms |
sadece sayısını dikkate alma |
a numbers game n.
|
|
360 |
Idioms |
sadece sayısını dikkate alma |
the numbers game n.
|
|
361 |
Idioms |
sadece kadar |
blind luck n.
|
|
362 |
Idioms |
sadece para kazanmak için yazılan değersiz yazı/kitap |
pot boiler n.
|
|
363 |
Idioms |
sadece kendi çıkarına bakma |
looking out for number one n.
|
|
364 |
Idioms |
sadece fiziksel güç |
main strength and awkwardness n.
|
|
365 |
Idioms |
sadece bir insan |
mere mortal n.
|
|
366 |
Idioms |
sadece bir fani |
mere mortal n.
|
|
367 |
Idioms |
müdafinin eylemlerini sadece üstlerinden aldığı emirleri yerine getirdiğini söyleyerek savunması |
superior orders n.
|
|
368 |
Idioms |
izleyicilerinin sadece yüzde onunun/çok azının anlayabileceği espri |
ten percenter n.
|
|
369 |
Idioms |
sadece eşiyle birlikte olmak |
cleave to (one) [uk] v.
|
|
370 |
Idioms |
sadece eşiyle cinsel ilişkiye girip başka kimseyle girmemiş olmak |
cleave to (one) [uk] v.
|
|
371 |
Idioms |
sadece saç kremi ile saç yıkamak |
co-wash v.
|
|
372 |
Idioms |
olup bitenleri sadece olumlu yanlarından görmek |
wear rose-colored glasses v.
|
|
373 |
Idioms |
sadece yetecek kadar kişi veya eşya kullanmak |
keep no more cats than can catch mice v.
|
|
374 |
Idioms |
miras olarak sadece bir kuruş bırakmak |
cut off with a cent v.
|
|
375 |
Idioms |
birinin (sadece) iyi taraflarını/yönlerini görmek |
see the best in someone v.
|
|
376 |
Idioms |
ceza vermek yerine sadece uyarıda bulunmak |
let off with a warning v.
|
|
377 |
Idioms |
öğle yemeğinde yemek yemeden sadece içki içmek |
have a liquid lunch v.
|
|
378 |
Idioms |
sadece kendisini ve kendi sorunlarını düşünmek |
contemplate one's navel v.
|
|
379 |
Idioms |
sadece tek bir konuyu düşünmek |
have a one-track mind v.
|
|
380 |
Idioms |
sadece konuşup icraata dökmeyen/geçmeyen birisi olmak |
be all mouth v.
|
|
381 |
Idioms |
sadece konuşup icraata dökmeyen/geçmeyen birisi olmak |
be all mouth and no trousers v.
|
|
382 |
Idioms |
sadece kendisini ve kendi sorunlarını düşünmek |
gaze at one's navel v.
|
|
383 |
Idioms |
(büyütülecek bir şey değil) sadece kafasında büyütmek |
be all in the mind v.
|
|
384 |
Idioms |
(sadece) kendini dinlemekten hoşlanmak |
like to hear oneself talk v.
|
|
385 |
Idioms |
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek |
stack the cards in the favor of (someone or something) v.
|
|
386 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the cards in the favor of (someone or something) v.
|
|
387 |
Idioms |
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek |
stack the deck in the favor of (someone or something) v.
|
|
388 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the deck in the favor of (someone or something) v.
|
|
389 |
Idioms |
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek |
stack the odds in (someone's or something's) favor v.
|
|
390 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the odds in (someone's or something's) favor v.
|
|
391 |
Idioms |
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek |
stack the odds in the favor of (someone or something) v.
|
|
392 |
Idioms |
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak |
stack the odds in the favor of (someone or something) v.
|
|
393 |
Idioms |
sadece güzel bir yüz olmak |
be just a pretty face v.
|
|
394 |
Idioms |
sadece tek bir rakibi olmak o da (biri veya bir şey) |
be second only to (someone or something) v.
|
|
395 |
Idioms |
sadece (biri veya bir şey) tarafından geçilmek |
be second only to (someone or something) v.
|
|
396 |
Idioms |
sadece bildiği/aşina olduğu şeyleri yapmak |
stick to (one's) knitting v.
|
|
397 |
Idioms |
sadece bildiği yolda yürümek |
stick to (one's) knitting v.
|
|
398 |
Idioms |
sadece bildiği/aşina olduğu şeyleri yapmak |
stick to the knitting v.
|
|
399 |
Idioms |
sadece bildiği yolda yürümek |
stick to the knitting v.
|
|
400 |
Idioms |
sadece sonunu duyduğu bir lafa karışmak |
pick up stompies [south africa] v.
|
|
401 |
Idioms |
sadece sonunu duyduğu bir lafın içine dalmak/arasına girmek |
pick up stompies [south africa] v.
|
|
402 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı olmak |
be just a pretty face v.
|
|
403 |
Idioms |
sadece güzel bir yüz olmak |
be just another pretty face v.
|
|
404 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı olmak |
be just another pretty face v.
|
|
405 |
Idioms |
(biriyle) sadece aşina olmak |
be on nodding terms (with someone) v.
|
|
406 |
Idioms |
biriyle sadece aşina olmak |
be on nodding terms with somebody v.
|
|
407 |
Idioms |
sadece allah'a havale etmek |
let go and let god v.
|
|
408 |
Idioms |
sadece güzel veya yakışıklı değil aynı zamanda akıllı da/yetenekli de/başarılı da olmak |
be not just another pretty face v.
|
|
409 |
Idioms |
sadece iş olsun diye katılmak |
go along for the ride v.
|
|
410 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etmek |
go along for the ride v.
|
|
411 |
Idioms |
sadece iş olsun diye katılmak |
come along for the ride v.
|
|
412 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etmek |
come along for the ride v.
|
|
413 |
Idioms |
sadece iş olsun diye katılmak |
go along for the ride v.
|
|
414 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etmek |
go along for the ride v.
|
|
415 |
Idioms |
sadece iş olsun diye katılmak |
come along for the ride v.
|
|
416 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etmek |
come along for the ride v.
|
|
417 |
Idioms |
sadece kuru gürültü olmak |
be all hat and no cattle [us] v.
|
|
418 |
Idioms |
sadece kafasında büyütmek |
be all in the mind v.
|
|
419 |
Idioms |
sadece kafasında büyütmek |
be all in one's the mind v.
|
|
420 |
Idioms |
sadece kafasında büyütmek |
be all in somebody's mind v.
|
|
421 |
Idioms |
sadece kafasında büyütmek |
be all in the mind v.
|
|
422 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı olmamak (aynı zamanda akıllı, yetenekli olmak) |
be not just a pretty face v.
|
|
423 |
Idioms |
sadece bir rakibi olmak |
be second only to somebody/something v.
|
|
424 |
Idioms |
sadece biri/bir şey tarafından geçilmek |
be second only to somebody/something v.
|
|
425 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etmek |
be along for the ride v.
|
|
426 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etmek |
go along for the ride v.
|
|
427 |
Idioms |
sadece beyazların yaşadığı (bölge) |
lily-white adj.
|
|
428 |
Idioms |
sadece kendilerine |
all to themselves expr.
|
|
429 |
Idioms |
sadece kendine |
all to herself expr.
|
|
430 |
Idioms |
sadece kendine |
all to himself expr.
|
|
431 |
Idioms |
sadece kendine |
all to yourself expr.
|
|
432 |
Idioms |
doğruları söylüyorum sadece |
I'm just truth-telling expr.
|
|
433 |
Idioms |
sadece tartışmış olmak için tartışma |
arguing for the sake of arguing expr.
|
|
434 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı değil (akıllı da) |
not be just a pretty face expr.
|
|
435 |
Idioms |
sadece gıcıklık olsun diye tartışma |
arguing for the sake of arguing expr.
|
|
436 |
Idioms |
sadece ismen |
in name only expr.
|
|
437 |
Idioms |
sadece sözde/ lafta |
in name only expr.
|
|
438 |
Idioms |
sadece şunu diyorum |
(I'm) just saying expr.
|
|
439 |
Idioms |
sadece tartışmış olmak için tartışma |
arguing for the sake of argument expr.
|
|
440 |
Idioms |
sadece gıcıklık olsun diye tartışma |
arguing for the sake of argument expr.
|
|
441 |
Idioms |
sadece iş (ile ilgili) |
strictly business expr.
|
|
442 |
Idioms |
tesadüfen sadece bir iki defa karşılaşıp bir daha asla karşılaşmayacak iki insan gibi |
like ships that pass in the night expr.
|
|
443 |
Idioms |
(bu sadece) buzdağının görünen ucu |
just the tip of the iceberg expr.
|
|
444 |
Idioms |
(büyütülecek bir şey değil) sadece |
be all in one's mind expr.
|
|
445 |
Idioms |
(bu sadece) buzdağının görünen kısmı |
just the tip of the iceberg expr.
|
|
446 |
Idioms |
(sadece) bir tuşa basarak/tıklayarak |
at the touch of a button expr.
|
|
447 |
Idioms |
sadece kuru gürültü |
all hat and no cattle [us] expr.
|
|
448 |
Idioms |
sadece şans |
(good) old-fashioned luck expr.
|
|
449 |
Idioms |
(sadece) eğlence olsun diye |
(just) for the devil of it expr.
|
|
450 |
Idioms |
(sadece) eğlencesine |
(just) for the devil of it expr.
|
|
451 |
Idioms |
(sadece) zevk için |
(just) for the devil of it expr.
|
|
452 |
Idioms |
(sadece) zor bir gün |
(just) one of those days expr.
|
|
453 |
Idioms |
(sadece) her şeyin ters gittiği bir gün |
(just) one of those days expr.
|
|
454 |
Idioms |
(sadece) kötü bir gün |
(just) one of those days expr.
|
|
455 |
Idioms |
ben sadece insanım |
I'm only/one's own flesh and blood expr.
|
|
456 |
Idioms |
sadece zaman meselesi |
only a question of time expr.
|
|
457 |
Idioms |
sadece zaman meselesi |
just a question of time expr.
|
|
458 |
Idioms |
sadece konuşup icraata dökmeyen |
all mouth and trousers expr.
|
|
459 |
Idioms |
sadece iş olsun diye katılma |
(just) along for the ride expr.
|
|
460 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etme |
(just) along for the ride expr.
|
|
461 |
Idioms |
sadece konuşup icraata dökmeyen |
all mouth and trousers expr.
|
|
462 |
Idioms |
sadece iş olsun diye katılma |
(just) along for the ride expr.
|
|
463 |
Idioms |
sadece yola/yolda eşlik etme |
(just) along for the ride expr.
|
|
464 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) |
not just a pretty face expr.
|
|
465 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) |
not just another pretty face expr.
|
|
466 |
Idioms |
sadece belli bir kişinin görmesi için |
for somebody's eyes only expr.
|
|
467 |
Idioms |
(bu sadece) buzdağının görünen ucu |
only the tip of the iceberg expr.
|
|
468 |
Idioms |
(bu sadece) buzdağının görünen kısmı |
only the tip of the iceberg expr.
|
|
469 |
Idioms |
ceketsiz (olarak sadece gömlekle) |
in shirtsleeves expr.
|
|
470 |
Idioms |
ceketsiz (olarak sadece gömlekle) |
in (your) shirtsleeves expr.
|
|
471 |
Idioms |
(bir şey) sadece bu kadar değil |
not the half of (something) expr.
|
|
472 |
Idioms |
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) |
more than just a pretty face expr.
|
|
473 |
Idioms |
sadece çoraplı bir şekilde |
stocking feet expr.
|
|
474 |
Idioms |
bu (birinin/bir şeyin) sadece gözle görünen kısmı |
there is more to (someone or something) than meets the eye expr.
|
|
475 |
Idioms |
bu sadece gözle görünen kısmı |
there's more than meets the eye expr.
|
|
476 |
Idioms |
sadece elleriyle |
with your bare hands expr.
|
|
477 |
Idioms |
sadece bilinmesi gerektiği kadar (bilgi) |
on a need-to-know basis expr.
|
|
Speaking |
|
478 |
Speaking |
hakkında sadece iyi şeyler duymak |
(have) heard nothing but good things about v.
|
|
479 |
Speaking |
aklımda sadece sen varsın |
you're the only one in my mind expr.
|
|
480 |
Speaking |
bana sadece bir sebep ver |
just give me a reason expr.
|
|
481 |
Speaking |
bu sadece birkaç dakika sürer |
it just takes a few minutes expr.
|
|
482 |
Speaking |
bu sadece buzdağının görünen kısmı |
it's just the tip of the iceberg expr.
|
|
483 |
Speaking |
bu sadece başlangıç |
it's only the beginning expr.
|
|
484 |
Speaking |
biz sadece insanız |
we are only human expr.
|
|
485 |
Speaking |
bedava peynir sadece fare kapanında olur |
the only free cheese is in the mousetrap expr.
|
|
486 |
Speaking |
ben sadece işimi yapmaya çalışıyorum |
I'm just trying to do my job expr.
|
|
487 |
Speaking |
bu sadece bir iş |
it's just a job expr.
|
|
488 |
Speaking |
bu şekilde hisseden sadece o değil |
he's not the only one feeling that way expr.
|
|
489 |
Speaking |
ben sadece sesli düşünüyorum |
I'm just thinking out loud expr.
|
|
490 |
Speaking |
bana sadece bir tek şey söyle |
just tell me one thing expr.
|
|
491 |
Speaking |
bu sadece birkaç dakika sürer |
it takes just a few minutes expr.
|
|
492 |
Speaking |
bunun sadece hayalini kurabilirdim |
I can only dream about it expr.
|
|
493 |
Speaking |
başı dertte olan sadece sen değilsin |
you're not the only one who's in trouble expr.
|
|
494 |
Speaking |
bu sadece işin para kısmı |
that's just the money part expr.
|
|
495 |
Speaking |
bunu sadece senin içi yapıyorum |
I'm only doing this for you expr.
|
|
496 |
Speaking |
bu ürüne sadece on beş gündür sahibiz |
we have owned this product for only fifteen days expr.
|
|
497 |
Speaking |
beni sadece tanrı yargılayabilir |
only god can judge me expr.
|
|
498 |
Speaking |
bunu sadece sen bitirebilirsin |
you are the only one who can end this expr.
|
|
499 |
Speaking |
ben sadece işimi yapıyorum |
I'm just doing my job expr.
|
|
500 |
Speaking |
burada sadece ikimiz varız |
it's just us out here expr.
|
|