yarar - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

yarar



"yarar" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 40 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
yarar advantage i.
yarar profit i.
yarar benefit i.
General
yarar good i.
yarar account i.
yarar avail i.
yarar service i.
yarar profit i.
yarar gain i.
yarar point i.
yarar virtue i.
yarar use i.
yarar convenience i.
yarar stead i.
yarar grist to the mill i.
yarar advantage i.
yarar benefit i.
yarar usefulness i.
yarar efficacy i.
yarar expediency i.
yarar interest i.
yarar utility i.
yarar angle i.
yarar sake i.
yarar favor i.
yarar favour i.
yarar serviceable s.
yarar useful s.
Trade/Economic
yarar utility i.
yarar benefit i.
yarar usefulness i.
yarar boor i.
Politics
yarar benefit i.
Technical
yarar utility i.
Biochemistry
yarar availment i.
Latin
yarar beneficium i.
Archaic
yarar behoof i.
yarar emolument i.
yarar boot i.
yarar commodity i.

"yarar" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 212 sonuç

Türkçe İngilizce
General
işe yarar şey utility i.
yarar yitimi disadvantage i.
her işe yarar oda utility room i.
yegane fayda/yarar sole benefit i.
işe yarar/temel amaç practical purpose i.
işe yarar olmama unavailableness i.
işe yarar her şey whole works i.
bilgisayar veya internet oyunlarında yenilen düşmanlardan elde edilen işe yarar parçalar loot i.
yarar sağlatma pragmatization i.
yarar sağlatma pragmatisation i.
işe yarar kimse subservient i.
işe yarar bilgi takeaway i.
yarar sağlamak utilize f.
yarar sağlamak pay dividends f.
yarar sağlamak benefit f.
yarar görmek benefit f.
yarar sağlamak gain advantage from f.
yarar sağlamak provide benefit f.
işe yarar hale getirmek operationalise f.
işe yarar hale getirmek operationalize f.
yarar getirmek bring benefit f.
yarar sağlamak pay f.
yarar sağlamak avail oneself of f.
işe yarar hale getirmek make something valuable f.
yarar sağlamak utilise f.
yarar sağlamak advantage f.
kendine yarar sağlamak serve one's self of f.
yarar sağlamak enmesh f.
yarar sağlamak ensnarl f.
işe yarar serviceable s.
sağlığa yarar healthy s.
işe yarar subservient s.
işe yarar rough and ready s.
yarar veya amaca erişmek için çareye başvurarak expediential s.
-e yarar good for s.
işe yarar banausic s.
işe yarar available s.
sıhhate yarar salubrious s.
ikamete yarar residential s.
işe yarar effective s.
işe yarar convenient s.
işe yarar useful s.
işe yarar singular [obsolete] s.
yarar sağlamadan nonadvantageously zf.
Phrasals
yeniden kullanılır/işe yarar hale getirmek dust something off f.
yeniden kullanılır/işe yarar hale getirmek dust off something f.
avantaj/yarar sağlamak gain from (something) f.
bir şeyden fayda/yarar sağlamak gain from something f.
iki şeyi karşılıklı yarar sağlayacak şekilde bir araya getirmek/birleştirmek/bütünleştirmek marry up f.
işe yarar bir şey olmak/haline gelmek come to something f.
'-den avantaj/yarar sağlamak gain from f.
bir şeyden bir yarar sağlamak get something out of something f.
Phrases
bir ulusun refahı herkese yarar sağlar a rising tide lifts all boats i.
her şeyden faydalanabilir/yarar sağlayabilir all is fish that comes to his net expr.
işine yarar mı bilmiyorum ama for what it is worth expr.
Proverb
ummadık taş baş yarar a little stone may upset a large cart
hayatta edinilen her türlü tecrübe işe yarar all is grist that comes to the mill
hayatta edinilen her türlü tecrübe işe yarar all is grist that comes to the mill
Colloquial
büyük fayda/yarar fat city i.
işe yarar şey keeper i.
hayatta işe yarar bir şeyler yapmak get a life f.
kötü bir durumdan mümkün olduğunca çok yarar sağlamaya çalışmak make the best of it f.
(bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak behoove (one) to (do something) f.
(birinin bir şey yapmasında) yarar/fayda olmak behoove (one) to (do something) f.
başkalarına yarar sağlayabilecek bir özelliği/yeteneği olmak have something to offer f.
yarar sağlamak vaunce [obsolete] f.
pek bir fayda/yarar sağlamamak only do so much f.
yarar olmak be (just) as well f.
(bir şeyi yapmakta) yarar olmak be (just) as well (to do something) f.
yarar olmak be as well f.
en ufak katkı bile işe yarar every little helps expr.
en ufak katkı bile işe yarar every little bit helps expr.
işine yarar mı bilmiyorum ama for what it's worth expr.
ne kadar az olursa olsun işe yarar every little helps expr.
ne kadar az olursa olsun işe yarar every little bit helps expr.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough around the edges expr.
o işe yarar that does it expr.
işine yarar mı bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
işe yarar bir fikir! that’s an idea! expr.
işe yarar pek bir şey not anything to choose from expr.
umarım işe yarar this ought to be good expr.
umarım işe yarar this should be good expr.
(bir şey) neye yarar? what price (something)? expr.
Idioms
eldeki işe yarar şeyler box of tricks i.
eldeki işe yarar box of tricks i.
eldeki işe yarar şeyler a box of tricks i.
eldeki işe yarar a box of tricks i.
eldeki işe yarar şeyler a bag of tricks i.
eldeki işe yarar a bag of tricks i.
sonuçları beklendiği kadar yarar getirmeyebilecek riskli plan/girişim a bridge too far i.
birine yarar ötekine zarar one man's meat is another man's poison i.
becerikli/işe yarar tarla işçisi top hand i.
becerikli/işe yarar çiftlik çalışanı top hand i.
becerikli/işe yarar yardımcı top hand i.
uzun aramalar sonucu tekrar ortaya çıkarılan işe yarar bir şey paydirt i.
iki taraflı yarar sağlamak butter (one's) bread on both sides f.
iki taraflı yarar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides f.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides f.
iki taraflı yarar sağlamak have your bread buttered on both sides f.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak have your bread buttered on both sides f.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamaya çalışmak want (one's) bread buttered on both sides f.
bir şeyden fazlasıyla yarar sağlamak get a lot of mileage out of something f.
işe yarar olmak not come amiss f.
işe yarar olmak not go amiss f.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak be like rearranging the deckchairs on the titanic f.
zarardan yarar sağlamak make the best of a bad situation f.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak move (the) deckchairs on the titanic [uk] f.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak shift (the) deckchairs on the titanic f.
(birine) yarar sağlamamak do (one) no service f.
birine yarar sağlamak do somebody a service f.
birine yarar sağlamamak do somebody no service f.
işe yarar biri olmak have a lot on the ball f.
bir iş pozisyonu için işe yarar bir beceri sunmak come to the position with (something) f.
işe yarar biri/bir şey olmak amount to much f.
işe yarar biri/bir şey olmak amount to much f.
çok işe yarar olmak be worth its weight in gold f.
çok işe yarar olmak be worth one's weight in gold f.
çok işe yarar olmak be worth your weight in gold f.
yapmak birine yarar/fayda sağlamak behoove one to do f.
birinin yapmasında yarar/fayda olmak behoove one to do f.
zarardan yarar sağlamak make the best of a bad bargain f.
işe yarar (bir şey) sunmak bring (something) to the table f.
işe yarar (bir şey) ortaya koymak bring (something) to the table f.
işe yarar biri/bir şey olmak come to much f.
bir iş/görev için işe yarar bir beceri sunmak come to the task with (something) f.
birine yarar sağlamak do somebody a service f.
-den fazlasıyla yarar sağlamak get a lot of mileage out of f.
işe yarar bir sonuca ulaşmamak lead nowhere f.
(bir şeyden) en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of (something) f.
elindekinden en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of something f.
elindekinden en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of things f.
elindekinden en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of a bad job f.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek bir işle uğraşmak rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] f.
(birinden/bir şeyden) fayda/yarar/çıkar sağlamak take advantage of (someone or something) f.
vasat ama işe yarar rough and ready s.
hiç işe yarar bir şey yok no good to gundy [obsolete] [australia] s.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough around the edge s.
çok işe yarar worth your weight in gold s.
ummadık taş baş yarar a little stone can upset a large cart expr.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough and ready expr.
(bir şeyden) işe yarar bir sonuç çıkacak will come of (something) expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
her zaman işe yarar never fails expr.
kesin işe yarar never fails expr.
Speaking
bu işine yarar mı? do you have any use for it? expr.
bu işine yarar mı? do you have any use for this? expr.
bu her zaman işe yarar this one always works expr.
bu ne işe yarar ki? what good is that going to do? expr.
bu işine yarar mı? does it work for you? expr.
işe yarar mı? does it work? expr.
işe yarar it serves the purpose expr.
işe yarar bir şey buldun mu? did you find anything useful? expr.
işime yarar it works for me expr.
ne işe yarar? what does it do? expr.
ne kadar az olursa olsun işe yarar every little helps expr.
neye yarar? what's the good of it? expr.
sence bu bende işe yarar mı? do you think it would work on me? expr.
sence bu bende işe yarar mı? do you think it will work on me? expr.
Trade/Economic
azalan marjinal yarar diminishing marginal utility i.
azalan yarar diminishing utility i.
değerin yarar kuramı utility theory of value i.
gelecekteki ekonomik yarar future economic benefit i.
hizmetten edinilen yarar service utility i.
işe yarar serviceable i.
kullanıcılara sağlanan yarar benefit to users i.
maliyet-yarar çözümlemesi cost-benefit analysis i.
marjinal yarar marginal utility i.
maliyet-yarar değişim değeri value at stake i.
ortak yarar için çalışma affectio societatis i.
potansiyel yarar potential benefit i.
sağlanan yarar maliyeti yöntemi accrued-benefit cost method i.
sosyal marjinal yarar social marginal benefit i.
sosyal yarar social benefits i.
toplam yarar total utility i.
temel yarar basic benefit i.
vergide yarar teorisi benefit theory i.
varlıktan ekonomik yarar sağlama gücü control i.
varlıktan ekonomik yarar sağlama gücü control of an asset i.
yarar esası teorisi benefit theory i.
yarar ilkesi (vergide) benefit principle i.
yarar kayıp oranı benefit-loss rate i.
Law
getirilen sınırlama ile kamuya sağlanan yarar arasında denge bulunması balance of convenience i.
hukuki yarar legal interest i.
üstün yarar best interest i.
makul yarar reasonable benefit i.
Politics
genel yarar hizmetleri general-interest services i.
genel ekonomik yarar hizmetleri services of general economic interest i.
karşılıklı yarar mutual advantage i.
toplumsal yarar social utility i.
Industry
malzemeyi işe yarar durumda tutmak veya işe yarar duruma getirmek için sarf edilen çaba maintenance (materiel) i.
Technical
işe yarar ısı available heat i.
yıllık yarar annual benefit i.
işe yarar büyütme useful magnification f.
kullanarak yarar sağlamak utilise f.
kullanarak yarar sağlamak utilize f.
işe yarar workable s.
Computer
yarar kazanımı advantage i.
Informatics
yarar yitimi disadvantage i.
Automotive
işe yarar handler i.
Medical
yüksek yarar-risk oranı high benefit-risk ratio i.
Statistics
ortak yarar collective efficacy i.
Agriculture
hasattan sonra araziden toplanan işe yarar artıklar gleanings i.
Education
işe yarar öğretiye ait chrestomathic s.
işe yarar öğretiye yönelik chrestomathic s.
Environment
risk-yarar analizi risk-benefit analysis i.
Military
yiyecek maddesi sağlığa yarar durumu subsistence wholesomeness i.
Hunting
tabanca türü silahları bele veya askıya asmaya yarar metal halka lanyard ring i.
Archaic
yarar sağlamak improve f.
Slang
işe yarar bilgi change i.
umarım işe/işinize yarar hth (hope this/that helps) expr.