away - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
away uzak adj., adv.
  • Town councils have not used their land use plans to keep residential or commercial areas away from danger.
  • Kent konseyleri arazi kullanım planlarını konut veya ticari alanları tehlikeden uzak tutmak için kullanmamıştır.
  • In this House, we have to get away from demonising these organisations.
  • Bu Meclis'te bu kuruluşları şeytanlaştırmaktan uzak durmalıyız.
  • Lebanon is just a stone's throw away.
  • Lübnan sadece bir taş atımı uzaklıkta.
Show More (35)
away uzakta adv.
  • The future I am describing is just three years away from us.
  • Tarif ettiğim gelecek bizden sadece üç yıl uzakta.
  • For many people, Vietnam would appear to be a long way away.
  • Birçok insan için Vietnam çok uzakta gibi görünebilir.
  • Somewhat away from the main headlines, extremely serious human rights abuses occur there too.
  • Ana manşetlerden biraz uzakta, orada da son derece ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor.
Show More (26)
away yok adj.
  • In Jerusalem, where I am from, hope and humanity are fading away.
  • Benim geldiğim yer olan Kudüs'te umut ve insanlık yok oluyor.
  • Every moment, within the body's framework, masses of subatomic particles arise and pass away.
  • Her an, bedenin çerçevesi içinde, atom altı parçacık kütleleri ortaya çıkar ve yok olur.
  • Heavens and earth will pass away, but It won't.
  • Gökler ve yeryüzü yok olacak, ama o yok olmayacak.
Show More (21)
away bir yere adv.
  • The workers concerned, who are generally highly qualified, are not moving away.
  • Genellikle yüksek vasıflı olan söz konusu işçiler başka bir yere taşınmıyor.
  • Store in a cool place, away from direct sunlight.
  • Direkt güneş ışığından uzakta, serin bir yerde saklayın.
  • I don't want to go away.
  • Bir yere gitmek istemiyorum.
Show More (1)
away kenara atarak adv.
  • I would like to emphasise that I am very willing to make concessions, but not when the other side throws them away.
  • Taviz vermeye çok istekli olduğumu ancak karşı tarafın bu tavizleri bir kenara atmaması gerektiğini vurgulamak isterim.
  • I would like to emphasise that I am very willing to make concessions, but not when the other side throws them away.
  • Şunu vurgulamak isterim ki, taviz vermeye çok istekliyim, ancak karşı taraf bu tavizleri bir kenara attığında değil.
  • I hope we do not throw it away.
  • Umarım bunu bir kenara atmayız.
Show More (1)
away bir kenara bırakarak adv.
  • I'm going to have to ask you to put your phone away.
  • Telefonunu bir kenara bırakmanı istemek zorunda kalacağım.
Show More (-2)