1 |
away |
uzak |
adj., adv. |
|
- Town councils have not used their land use plans to keep residential or commercial areas away from danger.
- Kent konseyleri arazi kullanım planlarını konut veya ticari alanları tehlikeden uzak tutmak için kullanmamıştır.
- In this House, we have to get away from demonising these organisations.
- Bu Meclis'te bu kuruluşları şeytanlaştırmaktan uzak durmalıyız.
- Lebanon is just a stone's throw away.
- Lübnan sadece bir taş atımı uzaklıkta.
- The historical fortification "French Tower" is less than 7 km away.
- Tarihi sur "Fransız Kulesi", 7 km'den daha az uzaklıktadır.
- Hey, get away from there.
- Hey, oradan uzak dur.
- Sami moved six hours away from where he worked.
- Sami çalıştığı yerden altı saat uzağa taşındı.
- I want him kept away from here.
- Buradan uzak tutulmasını istiyorum.
- Tom is still thirty minutes away.
- Tom hâlâ otuz dakika uzaklıktadır.
- Sami's condo is just five minutes away.
- Sami'nin dairesi sadece beş dakika uzaklıkta.
- Poor health kept him away from travel.
- Kötü olan sağlık durumu onu seyahatten uzak tuttu.
- In all likelihood, they'll be away for a week.
- Büyük olasılıkla, bir hafta uzak kalacaklar.
- How long will you be away from Boston?
- Boston'dan ne kadar süre uzak kalacaksın?
- Children should be kept away from the pond.
- Çocuklar havuzdan uzak tutulmalıdır.
- Don't stay away too long.
- Çok uzun süre uzak kalma.
- They drove away.
- Uzaklara gittiler.
- Get away from me, you creep!
- Benden uzak dur, seni sürüngen!
- Stay the hell away from her!
- Ondan uzak dur!
- Keep children away from medicine.
- Çocukları ilaçlardan uzak tutun.
- Tom pushed the chair away.
- Tom sandalyeyi uzağa itti.
- I want them kept away from here.
- Onların buradan uzak tutulmasını istiyorum.
- Fadil's home was just five minutes away.
- Fadıl'ın evi sadece beş dakika uzaklıktaydı.
- This is the first time I've been away from my family for more than three weeks.
- İlk defa ailemden üç haftadan fazla uzak kaldım.
- Take that away.
- Onu uzağa götür.
- Your car is a block away.
- Senin araban bir blok uzaklıkta.
- Keep Tom away from me.
- Tom'u benden uzak tut.
- Keep Tom away from me.
- Tom'u benden uzak tutun.
- Everybody told me to stay away from Tom.
- Herkes bana Tom'dan uzak kalmamı söyledi.
- It's miles away from the correct answer.
- Bu doğru cevaptan millerce uzak.
- Just get your dog away from me.
- Şu köpeğini benden uzak tut.
- We're five minutes away.
- Beş dakika uzaklıktayız.
- Mary looked away and pretended to ignore Kate.
- Mary uzaklara baktı ve Kate'i görmezden geliyormuş gibi yaptı.
- Sami's condo is just five minutes away.
- Sami'nin evi sadece beş dakika uzaklıkta.
- Christmas is just a few days away.
- Noel sadece birkaç gün uzaklıktadır.
- Keep children away from medicine.
- Çocukları ilaçtan uzak tutun.
- The station is 100 meters away.
- İstasyon 100 metre uzaklıktadır.
- I want to move away.
- Uzaklara taşınmak istiyorum.
- Keep Tom away from Mary.
- Tom'u Mary'den uzak tut.
- I couldn't keep Tom away.
- Tom'u uzak tutamazdım.
Show More (35)
|
2 |
away |
uzakta |
adv. |
|
- The future I am describing is just three years away from us.
- Tarif ettiğim gelecek bizden sadece üç yıl uzakta.
- For many people, Vietnam would appear to be a long way away.
- Birçok insan için Vietnam çok uzakta gibi görünebilir.
- Somewhat away from the main headlines, extremely serious human rights abuses occur there too.
- Ana manşetlerden biraz uzakta, orada da son derece ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor.
- Economically, Asia, the Far East and Latin America are light-years away from the ACP countries.
- Ekonomik açıdan Asya, Uzak Doğu ve Latin Amerika ACP ülkelerinden ışık yılı kadar uzakta.
- Unfortunately, we are an infinitely long way away from realising that vision.
- Ne yazık ki bu vizyonu gerçekleştirmekten çok uzaktayız.
- Unfortunately, we are an infinitely long way away from realising that vision.
- Maalesef bu vizyonu gerçekleştirmekten çok uzaktayız.
- I'm just a phone call away.
- Sadece bir telefon uzaktayım.
- Tom sat alone on a log away from the fire.
- Tom ateşten uzakta bir kütüğün üzerine tek başına oturdu.
- She handles the business when the manager is away.
- Yönetici uzaktayken, işi o yönetir.
- Tom never thought about Mary while she was away.
- Tom o uzaktayken Mary hakkında hiç düşünmedi.
- The station is two meters away.
- İstasyon iki metre uzakta.
- Tom will take over my job while I'm away.
- Ben uzaktayken Tom işimi devralacak.
- Tom is sitting just a few tables away.
- Tom sadece birkaç masa uzakta oturuyor.
- How long are you going to be away?
- Daha ne kadar uzakta olacaksın?
- Dan lived only four miles away.
- Dan yalnızca 4 mil uzakta oturuyordu.
- We're a phone call away.
- Bir telefon kadar uzaktayız.
- That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout.
- O adam biraz uzakta duruyordu, ama Tom'un bağırdığını duyunca döndü.
- Tom and Mary are away.
- Tom ve Mary uzakta.
- I've been away too long already.
- Zaten çok uzun zamandır uzaktaydım.
- That man was standing a little ways away, but he turned when he heard her shout.
- O adam biraz uzakta duruyordu ama onun bağırdığını duyunca döndü.
- Tom lives about twenty minutes away from Mary.
- Tom, Mary'den yaklaşık yirmi dakika uzakta yaşıyor.
- Tom has been away for a long time.
- Tom uzun süredir uzakta.
- Tom didn't even write one letter to Mary while he was away.
- Tom uzaktayken Mary'ye bir mektup bile yazmadı.
- Tom lives only three miles away.
- Tom sadece üç mil uzakta yaşıyor.
- The nearest star is about four and half light-years away from the earth.
- En yakın yıldız dünyadan yaklaşık dört buçuk ışık yılı uzakta.
- I've been away far too long.
- Ben çok uzun zamandır uzaktayım.
- Would you be able to feed my rabbits while I'm away?
- Ben uzaktayken tavşanlarımı besler misin?
- Tom is away on a business trip.
- Tom uzakta bir iş gezisindedir.
- Keep on working while I'm away.
- Ben uzaktayken çalışmaya devam et.
Show More (26)
|
3 |
away |
yok |
adj. |
|
- In Jerusalem, where I am from, hope and humanity are fading away.
- Benim geldiğim yer olan Kudüs'te umut ve insanlık yok oluyor.
- Every moment, within the body's framework, masses of subatomic particles arise and pass away.
- Her an, bedenin çerçevesi içinde, atom altı parçacık kütleleri ortaya çıkar ve yok olur.
- Heavens and earth will pass away, but It won't.
- Gökler ve yeryüzü yok olacak, ama o yok olmayacak.
- All in this world will pass away.
- Bu dünyadaki her şey yok olacak.
- And I know, I know I'll have to watch them pass away
- Ve biliyorum, biliyorum ki onların yok oluşunu izlemek zorunda kalacağım.
- Heaven and earth have still not passed away.
- Cennet ve yeryüzü henüz yok olmadı.
- It will pass away soon enough.
- Çok yakında yok olacak.
- Heaven and earth haven't passed away yet.
- Cennet ve yeryüzü henüz yok olmadı.
- That must've taken place while I was away.
- Bu ben yokken gerçekleşmiş olmalı.
- I'll try my best to look after your house while you're away.
- Sen yokken evine göz kulak olmak için elimden geleni yapacağım.
- A lot's happened while you've been away.
- Sen yokken bir sürü şey oldu.
- Could you water my garden for me while I'm away?
- Ben yokken benim için bahçemi sular mısın?
- Shun will take over my job while I'm away.
- Ben yokken işimi Shun devralacak.
- I'll take care of your kitten while you're away.
- Siz yokken yavru kedinize ben bakarım.
- It's too late to shut the barn door after the horse has run away.
- İş işten geçtikten sonra önlem almanın faydası yoktur.
- The beautiful color of the sky soon faded away.
- Gökyüzünün harika rengi az sonra yok oldu.
- Would you care for my plants while I'm away?
- Ben yokken bitkilerime bakar mısın?
- Take care of Tom while I'm away.
- Ben yokken Tom'a göz kulak ol.
- Who will take care of the dog while we are away?
- Biz yokken köpeğe kim bakacak?
- Would you be able to feed my rabbits while I'm away?
- Ben yokken tavşanlarımı besleyebilir misin?
- Keep an eye on the baby while I am away.
- Ben yokken bebeğe göz kulak ol.
- The music faded away.
- Müzik yavaş yavaş yok oldu.
- Tom asked Mary what the weather had been like while he was away.
- Tom, Mary'ye kendisi yokken havanın nasıl olduğunu sordu.
- Shun will take over my job while I'm away.
- Ben yokken Shun işimi devralacak.
Show More (21)
|
4 |
away |
bir yere |
adv. |
|
- The workers concerned, who are generally highly qualified, are not moving away.
- Genellikle yüksek vasıflı olan söz konusu işçiler başka bir yere taşınmıyor.
- Store in a cool place, away from direct sunlight.
- Direkt güneş ışığından uzakta, serin bir yerde saklayın.
- I don't want to go away.
- Bir yere gitmek istemiyorum.
- We're not going away.
- Bir yere gitmiyoruz.
Show More (1)
|
5 |
away |
kenara atarak |
adv. |
|
- I would like to emphasise that I am very willing to make concessions, but not when the other side throws them away.
- Taviz vermeye çok istekli olduğumu ancak karşı tarafın bu tavizleri bir kenara atmaması gerektiğini vurgulamak isterim.
- I would like to emphasise that I am very willing to make concessions, but not when the other side throws them away.
- Şunu vurgulamak isterim ki, taviz vermeye çok istekliyim, ancak karşı taraf bu tavizleri bir kenara attığında değil.
- I hope we do not throw it away.
- Umarım bunu bir kenara atmayız.
- Why did you throw that away?
- Bunu neden bir kenara attınız?
Show More (1)
|
6 |
away |
bir kenara bırakarak |
adv. |
|
- I'm going to have to ask you to put your phone away.
- Telefonunu bir kenara bırakmanı istemek zorunda kalacağım.
Show More (-2)
|