board - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
board tahta n.
  • I ordered a new cutting board from a catalog.
  • Katalogdan yeni bir ekmek tahtası sipariş ettim.
  • Tom pulled the nail out of the board with a crowbar.
  • Tom levyeyle tahtadaki çiviyi çıkardı.
  • The board is behind the professor.
  • Tahta profesörün arkasında.
Show More (26)
board kurul n.
  • The board of directors is holding a meeting this afternoon.
  • Yönetim kurulu bu öğleden sonra bir toplantı gerçekleştirecektir.
  • The work is ongoing there and, as we all know, the board has been established.
  • Orada çalışmalar devam ediyor ve hepimizin bildiği gibi kurul oluşturuldu.
  • The second meeting of the Fund's board must take place in New York at the end of April.
  • Fon kurulunun ikinci toplantısı Nisan ayı sonunda New York'ta yapılacaktır.
Show More (16)
board binmek v.
  • Surely this will not be the ark that immigrants are waiting to board?
  • Göçmenlerin binmek için beklediği gemi kesinlikle bu olmayacak mı?
  • This creates unjustified risks, including for airports in the EU at which passengers board these planes.
  • Bu durum, yolcuların bu uçaklara bindiği AB'deki havaalanları da dahil olmak üzere haksız riskler yaratmaktadır.
  • By mistake I boarded a train going in the opposite direction.
  • Yanlışlıkla ters yöne giden bir trene bindim.
Show More (11)
board yönetim kurulu n.
  • I am referring to the use of majority voting across the board.
  • Çoğunluk oylamasının yönetim kurulu genelinde kullanılmasından bahsediyorum.
  • In this connection, the Board must have the company's continuity in mind.
  • Bu bağlamda Yönetim Kurulu şirketin sürekliliğini göz önünde bulundurmalıdır.
  • The Commission says it wants to retain its board seat.
  • Komisyon, yönetim kurulu koltuğunu korumak istediğini söylüyor.
Show More (9)
board pano n.
  • Our grades were announced on a board in the hall.
  • Notlarımız salondaki bir panoda ilan edildi.
  • Miss Europe, dressed in a miniskirt, was the ring girl, holding a board bearing the words 'First round'.
  • Mini etek giymiş olan Avrupa Güzeli, elinde 'Birinci Raunt' yazılı bir pano tutan ring kızıydı.
  • Miss Europe, dressed in a miniskirt, was the ring girl, holding a board bearing the words 'First round'.
  • Mini etek giymiş olan Avrupa Güzeli ringin kızıydı ve elinde 'İlk tur' yazılı bir pano tutuyordu.
Show More (4)
board komisyon n.
  • I have just heard now that an audit progress board is going to be set up by the Commission.
  • Komisyon tarafından bir denetim ilerleme kurulu oluşturulacağını şimdi duydum.
  • The Council also took on board the Commission's proposals relating to monitoring and safeguard clauses.
  • Konsey ayrıca Komisyon'un izleme ve koruma hükümlerine ilişkin önerilerini de kabul etmiştir.
  • The Commission's proposal has not taken this on board.
  • Komisyon'un teklifi bunu dikkate almamıştır.
Show More (3)
board gemiye binmek v.
  • We went on board a ship.
  • Bir gemiye bindik.
  • To board the airship, press A.
  • Hava gemisine binmek için A'ya basın.
  • Please come on board.
  • Lütfen gemiye binin.
Show More (2)
board yemek n.
  • This rate includes room and board.
  • Bu ücrete oda ve yemek de dahildir.
Show More (-2)
board sunum tahtası n.
  • She carefully placed the cheese and grapes on a wooden board.
  • Peynir ve üzümleri dikkatlice ahşap sunum tahtasının üzerine yerleştirdi.
Show More (-2)
board binmek (vapura/trene/otobüse/uçağa) v.
  • We should be boarding the plane any minute now.
  • Şu andan itibaren uçağa biniyor olmalıyız.
Show More (-2)
board kereste n.
  • He carried the wooden boards up the ladder.
  • Keresteleri merdivenden yukarı taşıdı.
Show More (-2)
board yanında kalmak v.
  • I boarded with a nice couple when I was in college.
  • Üniversitedeyken hoş bir çiftin yanında kalmıştım.
Show More (-2)
board kart n.
  • They needed to replace a circuit board on my computer.
  • Bilgisayarımdaki bir devre kartını değiştirmeleri gerekiyordu.
Show More (-2)
board (sörf) tahtası n.
  • He was so excited that he fell off his surfboard.
  • O kadar heyecanlıydı ki sörf tahtasından düştü.
Show More (-2)
board yatılı kalmak v.
  • He was barely old enough to board when he was sent away to school.
  • Okula gönderildiğinde yatılı kalabilecek yaşta bile değildi.
Show More (-2)