|
- The poorest in Zimbabwe do not want to shoot, kill, loot and burn crops.
- Zimbabve'nin en yoksulları ateş etmek, öldürmek, yağmalamak ve ekinleri yakmak istemiyor.
- Only yesterday, the Jihad fighters burnt down two housing estates in Ambon.
- Cihat savaşçıları daha dün Ambon'da iki toplu konutu yakıp yıktı.
- We are literally asking our fishermen to burn their boats.
- Kelimenin tam anlamıyla balıkçılarımızdan teknelerini yakmalarını istiyoruz.
- If I understand matters scientific correctly, you need plastic to burn tomatoes.
- Bilimsel konuları doğru anladıysam domatesleri yakmak için plastiğe ihtiyacınız var.
- Yet truly, the fat he shall burn upon it, just as is usually done with the victims of peace offerings.
- Ama gerçekten de, esenlik sunularının kurbanlarına genellikle yapıldığı gibi, üzerine yağ yakacaktır.
- If it works too hard, then it burns more fuel.
- Çok fazla çalışırsa, daha fazla yakıt yakar.
- And the priests shall prepare his burnt offering and his peace offerings.
- Ve kâhinler onun yakmalık sunularını ve esenlik sunularını hazırlayacaklar.
- Yet truly, the fat he shall burn upon it, just as is usually done with the victims of peace offerings.
- Oysa gerçekten, esenlik kurbanlarına genelde yapıldığı gibi, onun üzerinde yağı yakacaktır.
- And the priests shall prepare his burnt offering and his peace offerings.
- Kâhinler onun yakmalık ve esenlik sunularını hazırlarlar.
- If it works too hard, then it burns more fuel.
- Çok çalışırsa daha fazla yakıt yakar.
- And the priests shall prepare his burnt offering and his peace offerings.
- Ve rahipler onun yakmalık ve esenlik kurbanlarını hazırlayacaklar.
- This will make the body break down more fats and burn them for energy.
- Bu, vücudun daha fazla yağı parçalamasını ve enerji için yakmasını sağlayacaktır.
- Yet truly, the fat he shall burn upon it, just as is usually done with the victims of peace offerings.
- Ancak gerçekte, esenlik kurbanlarının kurbanlarına genellikle yapıldığı gibi, yağını onun üzerinde yakacaktır.
- A mountain fire broke out and burnt the forest.
- Bir dağ yangını başladı ve ormanı yaktı.
- Be careful not to burn yourself.
- Kendini yakmamaya dikkat et.
- I burned myself with boiling water.
- Kaynar suyla kendimi yaktım.
- Are you sure you want us to burn these documents?
- Bu evrakları yakmamızı istediğinden emin misin?
- Tom burned his tongue on the hot soup.
- Tom sıcak çorbadan dilini yaktı.
- I burned the cake.
- Keki yaktım.
- Where did you burn them?
- Nerede yaktınız?
- Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
- His brother burned himself to death.
- Kardeşi kendini yakarak öldürdü.
- They burned themselves.
- Onlar kendilerini yaktı.
- You burned the paper.
- Kağıdı yaktın.
- They burned themselves.
- Kendilerini yaktılar.
- Tom had plenty of money to burn.
- Tom'un yakacak çok parası vardı.
- I burned my tongue on the hot soup.
- Dilimi sıcak çorbayla yaktım.
- Tom wanted to burn all the letters he had gotten from Mary, but John told him he shouldn't.
- Tom, Mary'den aldığı tüm mektupları yakmak istedi, ancak John ona yapmaması gerektiğini söyledi.
- Tom wanted to burn all the letters he had gotten from Mary, but John told him he shouldn't.
- Tom, Mary'den aldığı tüm mektupları yakmak istedi ama John bunu yapmaması gerektiğini söyledi.
- Could you take this stuff and burn it?
- Bu şeyi alıp yakabilir misin?
- Tom burned all of his possessions.
- Tom bütün eşyalarını yaktı.
- With respect to these letters, I think the best thing is to burn them.
- Bu mektuplarla ilgili olarak, en iyisinin onları yakmak olduğunu düşünüyorum.
- I burned all the letters that Tom sent me.
- Tom'un bana gönderdiği tüm mektupları yaktım.
- Tom was going to burn all the letters he had gotten from Mary, but John told him he shouldn't.
- Tom, Mary'den aldığı tüm mektupları yakacaktı ama John ona yakmaması gerektiğini söyledi.
- Fadil took all his paintings and burned them.
- Fadıl tüm tablolarını aldı ve onları yaktı.
- Where did you burn them?
- Onları nerede yaktın?
- I burned all my credit cards.
- Tüm kredi kartlarımı yaktım.
- We need to burn all this stuff before the police get here.
- Polis buraya gelmeden önce bütün bunları yakmamız gerekiyor.
- Tom didn't know where to burn the trash.
- Tom çöpü nerede yakacağını bilmiyordu.
- My car burns a lot of gas.
- Arabam çok benzin yakıyor.
- He burned his first dinner.
- İlk akşam yemeğini yakmıştı.
- He burned his fingers.
- O parmaklarını yaktı.
- Tom burned himself.
- Tom kendini yaktı.
- Tom burned a hole in his coat.
- Tom ceketinde yakarak bir delik açtı.
- I burned myself on the stove.
- Kendimi sobada yaktım.
- The spy burned the papers.
- Casus kağıtları yaktı.
- I burned my finger.
- Parmağımı yaktım.
- Which one do we burn?
- Hangisini yakarız?
- Tom burned a big wad of hundred dollar bills.
- Tom büyük bir tomar halindeki 100 doları yaktı.
- He burnt his hand on the hot stove.
- O sıcak sobada elini yaktı.
- You can't burn anything without oxygen.
- Oksijen olmadan hiçbir şeyi yakamazsın.
- Tom burned Mary's picture.
- Tom Mary'nin resmini yaktı.
- Tom threatened to burn Mary's house down.
- Tom, Mary'yi evini yakmakla tehdit etti.
- You burned the paper.
- Sen kâğıdı yaktın.
- They burned the captured supplies.
- Yakalanan malzemeleri yaktılar.
- The dragon's fire breath burned Mario completely.
- Ejderhanın ateş nefesi Mario'yu tamamen yaktı.
- They burned all the documents.
- Bütün belgeleri yaktılar.
- Is it a crime to burn the American flag in the United States?
- Birleşik Devletler'de Amerikan bayrağını yakmak suç mudur?
- Tom burned the letter.
- Tom mektubu yaktı.
- We need to burn all these leaves.
- Bütün bu yaprakları yakmamız gerekiyor.
- Tom burned all of the letters that Mary had sent him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği tüm mektupları yaktı.
- She burned her left hand.
- Sol elini yaktı.
- Tom was going to burn all the letters he had gotten from Mary, but John told him he shouldn't.
- Tom, Mary'den aldığı tüm mektupları yakacaktı, ancak John ona yapmaması gerektiğini söyledi.
- She was caught trying to burn the office down.
- O, büroyu yakmaya çalışırken yakalandı.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakıyordum.
- I burned my arm on the grill.
- Izgarada kolumu yaktım.
- You burned yourself, didn't you?
- Kendini yaktın, değil mi?
- Pepper burned his mouth.
- Biber ağzını yaktı.
- The chili burnt my tongue.
- Acı biber dilimi yaktı.
- The sand was so hot that it burned our feet.
- Kum o kadar sıcaktı ki ayaklarımı yaktı.
- I burnt my fingers on the hob this morning.
- Bu sabah ocakta parmaklarımı yaktım.
- Sami burned all of Layla's possessions.
- Sami, Leyla'nın bütün eşyalarını yaktı.
- Tom burned all the pictures he had of his ex-girlfriend.
- Tom eski kız arkadaşıyla olan tüm fotoğraflarını yaktı.
- The fire burned down the whole village.
- Yangın bütün köyü yaktı.
- Internal combustion engines burn a mixture of fuel and air.
- İçten yanmalı motorlar yakıt ve hava karışımını yakar.
- Tom burned all of his old books.
- Tom bütün eski kitaplarını yaktı.
- I burned all the letters that you wrote me.
- Bana yazdığın tüm mektupları yaktım.
- Are you sure you want us to burn these documents?
- Bu belgeleri yakmamızı istediğine emin misin?
- Layla quickly burned through her insurance money.
- Leyla sigorta parasını çabucak yaktı.
- I burnt my fingertip.
- Parmağımın ucunu yaktım.
- I burned the paper.
- Ben kâğıdı yaktım.
- I burnt my hand while pouring hot water.
- Sıcak su dökerken elimi yaktım.
- Don't burn your bridges.
- Köprüleri yakma.
- I burnt my fingers on the hob this morning.
- Bu sabah parmaklarımı ocakta yaktım.
- We need to burn all this stuff before the police get here.
- Polis gelmeden önce bütün bunları yakmalıyız.
- Burn the eyes that look at you and the hearts that are waiting for you!
- Sana bakan gözleri ve seni bekleyen kalpleri yak!
- How did you burn your hand?
- Elini nasıl yaktın?
- You burned the French fries.
- Patates kızartmasını yakmışsın.
- Have you ever burnt your coat with a cigarette?
- Sen hiç ceketini bir sigara ile yaktın mı?
- The hardest thing in life is knowing which bridges to cross and which bridges to burn.
- Hayatta en zor şey hangi köprülerin geçileceğini ve hangi köprülerin yakılacağını bilmektir.
- Tom burned his hand on the stove.
- Tom elini ocakta yaktı.
- You'll burn your hands if you don't use a potholder or oven mitts!
- Tutacak ya da fırın eldivenleri kullanmazsan ellerini yakarsın!
- Tom burned all of his old books.
- Tom eski kitaplarının hepsini yaktı.
- I burned the trash.
- Çöpü yaktım.
- If that happens, I will tear up and burn everything I have written.
- Eğer o olursa, yazmış olduğum her şeyi yırtıp yakacağım.
- The fire burned our house.
- Yangın evimizi yaktı.
- I burned myself yesterday.
- Dün kendimi yaktım.
- Don't burn your bridges behind you.
- Arkandaki köprüleri yakma.
- Tom burned all of his possessions.
- Tom sahip olduğu şeylerin hepsini yaktı.
- I burned the paper.
- Kâğıdı yaktım.
- Fire will burn you if you touch it.
- Eğer dokunursan ateş seni yakar.
- Why did you burn those letters?
- O mektupları neden yaktın?
- And Noah built an altar to the LORD; and took of every clean beast, and of every clean fowl, and offered burnt offerings on the altar.
- Nuh RAB'be bir sunak yaptı; her temiz hayvandan, her temiz kuştan alıp sunağın üzerinde yakmalık sunular sundu.
- We can't burn it.
- Yakamayız.
- I burned all the letters that you wrote to me.
- Bana yazdığın tüm mektupları yaktım.
- I burned my forefinger on fire tongs.
- Ateş maşasıyla işaret parmağımı yaktım.
- Tom burned his clothes.
- Tom elbiselerini yaktı.
- You burned the paper.
- Kâğıdı yaktın.
- I burned the paper.
- Kağıdı yaktım.
- I burnt my tongue.
- Dilimi yaktım.
- With respect to these letters, I think the best thing is to burn them.
- Bu mektuplarla ilgili olarak, sanırım en iyi şey onları yakmaktır.
- I've burnt myself.
- Kendimi yaktım.
- You burned yourself, didn't you?
- Kendini yaktın değil mi?
- Sami wanted to burn Layla's body.
- Sami, Leyla'nın cesedini yakmak istedi.
- I never want to see his face again, so I tore all of his pictures into pieces and burned them.
- Yüzünü bir daha görmek istemediğim için tüm fotoğraflarını parçalara ayırıp yaktım.
- Tom burned his first dinner.
- Tom ilk akşam yemeğini yaktı.
- I burned my hand with an iron.
- Bir ütüyle elimi yaktım.
- I've burnt the toast.
- Ben tostu yaktım.
- Pepper burned his mouth.
- Biber onun ağzını yaktı.
- Who burned the cake?
- Pastayı kim yakmış?
- Is it a crime to burn the American flag in the United States?
- Amerika Birleşik Devletlerinde Amerikan bayrağını yakmak bir suç mu?
- He burned his fingers.
- Parmaklarını yaktı.
- We'll burn that bridge when we come to it.
- O köprüyü yeri geldiğinde yakacağız.
- We need to burn all these leaves.
- Bütün bu yaprakları yakmamız gerek.
- The spy burned the papers.
- Hafiye evrakı yaktı.
- Sami wanted to burn Layla's body.
- Sami, Layla'nın cesedini yakmak istedi.
- Tom burned the cookies.
- Tom kurabiyeleri yaktı.
- He burnt his hand on the hot stove.
- Elini sıcak sobanın üzerinde yaktı.
- We can't burn it.
- Biz onu yakamayız.
- Could you take this stuff and burn it?
- Bu eşyayı alabilir misin ve onu yakabilir misin?
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakacaktım.
- Layla burned her own house.
- Leyla kendi evini yaktı.
- Is there anything you want me to burn?
- Yakmamı istediğin bir şey var mı?
- Tom burned his arm.
- Tom kolunu yaktı.
- Tom burned himself out as a baseball player.
- Tom, bir beyzbol oyuncusu olarak kendini yaktı.
- Those candles burned the table.
- Şu mumlar masayı yaktı.
- Have you ever burnt your coat with a cigarette?
- Hiç ceketinizi sigara ile yaktınız mı?
- You can't burn anything without oxygen.
- Oksijen olmadan hiçbir şey yakamazsınız.
- You cannot burn anything without oxygen.
- Oksijen olmadan hiçbir şey yakamazsınız.
- Dan threatened to burn the library.
- Dan kütüphaneyi yakmakla tehdit etti.
- She was caught trying to burn the office down.
- Ofisi yakmaya çalışırken yakalandı.
- The Nazis burned books.
- Naziler kitapları yaktı.
- No one can deny the fact that fire burns.
- Ateşin yaktığı gerçeğini kimse inkar edemez.
- How did you burn yourself?
- Kendini nasıl yaktın?
- I've burnt the toast.
- Tostu yaktım.
- Burn not your house to fright the mouse away.
- Pire için yorgan yakma.
- Will you help me burn everything?
- Her şeyi yakmama yardım edecek misin?
- Tom burned Mary's picture.
- Tom, Mary'nin resmini yaktı.
- I burned my hand with an iron.
- Elimi ütüyle yaktım.
- The hardest thing in life is knowing which bridges to cross and which bridges to burn.
- Hayattaki en zor şey hangi köprüleri geçeceğini ve hangi köprüleri yakacağını bilmektir.
- She burned her left hand.
- O, sol elini yaktı.
- Layla burned her own house.
- Layla kendi evini yaktı.
- Burn this picture with a lighter.
- Bu resmi çakmakla yak.
- I didn't burn anything.
- Ben hiçbir şey yakmadım.
- Tom burned all the letters he got from Mary.
- Tom, Mary'den aldığı bütün mektupları yaktı.
- Don't burn yourself.
- Kendinizi yakmayın.
- Internal combustion engines burn a mixture of fuel and air.
- İçten yanmalı motorlar, yakıt ve hava karışımını yakarlar.
- A spark would be enough to burn a forest.
- Bir ormanı yakmak için bir kıvılcım yeterli olur.
- The dip was so hot, it burned my tongue.
- Sos çok sıcaktı, dilimi yaktı.
- They burned some coal.
- Biraz kömür yaktılar.
- I burned them.
- Onları yaktım.
- Tom burned all the letters he got from Mary.
- Tom, Mary'den aldığı tüm mektupları yaktı.
- Fadil took all his paintings and burned them.
- Fadıl bütün resimlerini aldı ve yaktı.
- I've burned myself badly.
- Kendimi fena şekilde yaktım.
- Tom has a pretty good idea who burned his house down.
- Tom'un evini kimin yaktığına dair oldukça iyi bir fikri var.
- A mountain fire broke out and burnt the forest.
- Bir dağ yangını çıktı ve ormanı yaktı.
- Didn't you burn yourself?
- Kendini yakmadın mı?
- The boy touched the hot stove and burnt his hand.
- Çocuk sıcak sobaya dokundu ve elini yaktı.
- Tom burned his toast.
- Tom tostunu yaktı.
- Tom burns both wood and coal in his stove.
- Tom, sobasında hem odun hem de kömür yakar.
- Burn all this stuff.
- Bunların hepsini yak.
- He burned himself badly.
- O kendini çok fena yaktı.
- If you don't stir the rice, it will burn.
- Pilavı karıştırmazsan onu yakarsın.
- When he got the letter, he burned it without reading it.
- Mektubu aldığında okumadan yaktı.
- Sami tried to burn Layla's body.
- Sami, Layla'nın cesedini yakmaya çalıştı.
- I burned myself badly.
- Kendimi çok kötü yaktım.
- Tom burned himself on the stove.
- Tom ocakta kendini yaktı.
- The chili burnt my tongue.
- Kırmızı biber dilimi yaktı.
- Tom burned his hand.
- Tom elini yaktı.
- I burned myself.
- Kendimi yaktım.
- You'll burn your hands if you don't use a potholder or oven mitts!
- Tencere tutacağı ya da fırın eldiveni kullanmazsanız ellerinizi yakarsınız!
- They burned the captured supplies.
- Ele geçirilen malzemeleri yaktılar.
- Tom touched the hot stove and burned his hand.
- Tom sıcak sobaya dokundu ve elini yaktı.
- Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
- Bir kadınla tartışmak, suyu boğmaya, ateşi yakmaya, toprağı kazmaya ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
- They burned the paper.
- Onlar kâğıdı yaktılar.
- The dip was so hot, it burned my tongue.
- Sos o kadar sıcaktı ki dilimi yaktı.
- Sami used gasoline to burn Layla's body.
- Sami, Layla'nın cesedini yakmak için benzin kullandı.
- I burned my forefinger on fire tongs.
- Ateş maşasında işaret parmağımı yaktım.
- The acid burned the metal.
- Asit metali yaktı.
- I've burned myself badly.
- Kendimi çok kötü yaktım.
- He burned his first dinner.
- İlk akşam yemeğini yaktı.
- The fire burned the residents.
- Yangın oturanları yaktı.
- I burned the cake.
- Pastayı yaktım.
- The protesters burnt down the synagogue.
- Protestocular sinagogu yaktı.
- The fire burned the residents.
- Ateş sakinleri yaktı.
- They burned the paper.
- Kağıdı yakmışlar.
- If that happens, I will tear up and burn everything I have written.
- Eğer böyle bir şey olursa, yazdığım her şeyi yırtıp yakacağım.
- Tom burned everything Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği her şeyi yaktı.
- Burn the body.
- Cesedi yak.
- You burned the paper.
- Kağıdı sen yaktın.
- In the 1920s, inflation was so high in Germany that it was common to burn money to keep warm.
- 1920'lerde Almanya'da enflasyon o kadar yüksekti ki ısınmak için para yakmak yaygındı.
- I burnt my finger when some popcorn burst.
- Patlamış mısır patlayınca parmağımı yaktım.
- Gather all of her pictures and burn them.
- Onun bütün resimlerini topla ve yak.
- When was the last time you burned yourself?
- En son ne zaman kendini yaktın?
- Tom burns both wood and coal in his stove.
- Tom sobasında hem odun hem de kömür yakıyor.
- The Huns pillaged the village and burned it to the ground.
- Hunlar köyü yağmaladı ve yakıp yıktı.
- Tom has got money to burn.
- Tom'un yakacak parası var.
- In the 1920s, inflation was so high in Germany that it was common to burn money to keep warm.
- 1920'li yıllarda Almanya'da enflasyon o kadar yüksekti ki, ısınmak için para yakmak sıradan bir durumdu.
- Which one do we burn?
- Hangisini yakalım?
- Sami burned all of Layla's possessions.
- Sami, Layla'nın tüm eşyalarını yaktı.
- Tom burned himself badly when he took the pie pan out of the oven without using an oven mitt.
- Tom fırın eldiveni kullanmadan tart kalıbını fırından çıkardığında kendini kötü şekilde yaktı.
- Burn all this stuff.
- Bütün bunları yak.
- Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
- Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
- Tom burned the pancakes.
- Tom krepleri yaktı.
- I burnt my fingers while I was preparing popcorn.
- Patlamış mısır hazırlarken parmağımı yaktım.
- You burned the French fries.
- Sen patates kızartmasını yaktın.
- Who burned the cake?
- Keki kim yaktı?
- Those candles burned the table.
- O mumlar masayı yaktı.
- I'll help you burn everything.
- Her şeyi yakmana yardım edeceğim.
- I burnt my fingertip.
- Parmak ucumu yaktım.
- We need to burn all this stuff.
- Bütün bunları yakmalıyız.
- You aren't supposed to burn trash here.
- Burada çöp yakmamanız gerekiyor.
- They burned some coal.
- Onlar biraz kömür yaktılar.
- I didn't burn anything.
- Ben hiçbir şeyi yakmadım.
- Somebody burnt my treehouse.
- Biri ağaç evimi yakmış.
- You cannot burn anything without oxygen.
- Oksijen olmadan hiçbir şeyi yakamazsınız.
- The fire burned the resident.
- Yangın sakinleri yaktı.
- Don't burn yourself.
- Kendini yakma.
- The sun burns my eyes.
- Güneş gözlerimi yakıyor.
- They burned all the documents.
- Onlar tüm belgeleri yaktılar.
- Gather all of her pictures and burn them.
- Bütün resimlerini topla ve yak.
- I burned myself on the stove.
- Ocakta kendimi yaktım.
- My car burns a lot of gas.
- Arabam çok benzin yakar.
- I'm going to burn you in hell, and this will not be good for you.
- Seni cehennemde yakacağım ve bu senin için iyi olmayacak.
- I burned my tongue on the hot soup.
- Sıcak çorbadan dilimi yaktım.
- Tom burned his fingers on a hot frying pan.
- Tom sıcak tavada parmaklarını yaktı.
- The sand was so hot that it burned our feet.
- Kum o kadar sıcaktı ki ayaklarımızı yaktı.
- Why did you burn those letters?
- Neden o mektupları yaktın?
- I burned the newspaper.
- Gazeteyi yaktım.
- A spark would be enough to burn a forest.
- Bir kıvılcım bir ormanı yakmaya yeter.
- Burn this rubbish on the fire.
- Bu çöpü ateşte yak.
- There was nothing to burn.
- Yakacak bir şey yoktu.
- Burn down the ghetto.
- Gettoyu yakın.
- This heater burns gas.
- Bu ısıtıcı gaz yakar.
- Tom burned his report card.
- Tom karnesini yaktı.
- I'm going to find and burn your fucking children!
- Lanet olası çocuklarını bulup yakacağım!
- Money burns a hole in Linda's pocket.
- Para Linda'nın cebini yakıyor.
- I burned my finger.
- Ben parmağımı yaktım.
- Layla burned Fadil alive for his money.
- Layla parası için Fadıl'ı diri diri yaktı.
- Tom burned his hand on the hot stove.
- Tom sıcak ocakta elini yaktı.
- We need to burn all these letters.
- Bütün bu mektupları yakmalıyız.
- I burned the cookies.
- Kurabiyeleri yaktım.
- Somebody burnt my treehouse.
- Birisi ağaç evimi yakmış.
- He burned himself badly.
- Kendini çok kötü yaktı.
- I burnt my fingers while I was preparing popcorn.
- Patlamış mısır hazırlarken parmaklarımı yaktım.
- My car burns less fuel than my grandmother's.
- Arabam büyükanneminkinden daha az yakıt yakıyor.
- The fire burnt ten houses down.
- Yangın on evi yakıp kül etti.
- The Huns pillaged the village and burned it to the ground.
- Hunlar köyü yağmaladılar ve onu yakıp kül ettiler.
- The fire burnt everything.
- Yangın her şeyi yaktı.
- The fire burns.
- Ateş yakar.
- I burned myself badly.
- Kendimi fena halde yaktım.
Show More (264)
|