driving - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
driving sürme n.
  • The social conditions which drivers face as a result of driving bans can rightly be termed tragic.
  • Sürüş yasakları sonucunda sürücülerin karşı karşıya kaldığı sosyal koşullar haklı olarak trajik olarak adlandırılabilir.
  • This will, in fact, hardly affect the driving ban.
  • Bu aslında sürüş yasağını pek etkilemeyecektir.
  • This is therefore not about harmonising driving times.
  • Dolayısıyla bu, sürüş sürelerinin uyumlaştırılmasıyla ilgili değildir.
Show More (68)
driving sürüş n.
  • They would be insulted by a requirement to constantly improve their driving.
  • Sürüşlerini sürekli olarak geliştirme zorunluluğu onları aşağılayacaktır.
  • So for the ultimate in clean, green driving, perhaps hydrogen really is the answer.
  • Dolayısıyla, temiz ve çevreci sürüşte son nokta belki de gerçekten hidrojendir.
  • So for the ultimate in clean, green driving, perhaps hydrogen really is the answer.
  • Yani temiz ve çevreci sürüşte son nokta için belki de gerçekten hidrojendir.
Show More (6)
driving sürücü n.
  • Tom isn't likely to pass the driving test.
  • Tom muhtemelen sürücü testini geçmeyecek.
  • Why do you think Tom wasn't able to pass his driving test?
  • Tom'un niçin sürücü testini geçemediğini düşünüyorsun?
  • He managed to pass his driving test even though he was a poor driver.
  • Kötü bir sürücü olmasına rağmen ehliyet sınavını geçmeyi başardı.
Show More (6)
driving itici adj.
  • His ego was the driving force behind his big success.
  • Büyük başarısının arkasındaki itici güç egosuydu.
  • The European Union must continue to be a driving force in combating climate change.
  • Avrupa Birliği iklim değişikliğiyle mücadelede itici bir güç olmaya devam etmelidir.
  • There are some elements in the resolution that I can support, but I am suspicious of some of its driving elements.
  • Karar tasarısında destekleyebileceğim bazı unsurlar var ancak bazı itici unsurlara şüpheyle yaklaşıyorum.
Show More (1)
driving şiddetli adj.
  • The combat aircraft could not fly in the driving snow.
  • Savaş uçağı şiddeti kar yağışı yüzünden uçamadı.
Show More (-2)
driving araç kullanma n.
  • Reckless driving is punishable by law.
  • Dikkatsiz araç kullanımı kanunlar tarafından cezalandırılır.
Show More (-2)
driving sürücülük n.
  • The vote on this directive tomorrow will give a significant impetus to driving as a profession.
  • Bu direktifin yarın oylanması, bir meslek olarak sürücülüğe önemli bir ivme kazandıracaktır.
Show More (-2)
driving ilerletme n.
  • The pretext for driving forward this liberalisation, furthermore, is delays in flights.
  • Bu serbestleşmeyi ilerletmenin bahanesi de uçuşlardaki gecikmelerdir.
Show More (-2)