fall - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
fall düşmek v.
  • Several coconuts fell from the tree.
  • Ağaçtan birkaç hindistan cevizi düştü.
  • He tripped on a stone and fell.
  • Ayağı bir taşa takıldı ve düştü.
  • So, if we vote for Amendment No 3 then Amendment No 6 falls.
  • Yani, eğer 3 No.lu Değişikliğe oy verirsek 6 No.lu Değişiklik düşer.
Show More (516)
fall sonbahar n.
  • They will be married in the fall.
  • Sonbaharda evlenecekler.
  • The buds on the bush have not changed in size since fall.
  • Çalıdaki tomurcuklar sonbahardan beri boyut değiştirmedi.
  • Fall is finally coming!
  • Sonbahar sonunda geliyor!
Show More (73)
fall düşmüş v.
  • Where this has been achieved, even in Europe, unemployment has fallen convincingly.
  • Bunun başarıldığı yerlerde, Avrupa'da bile, işsizlik ikna edici bir şekilde düşmüştür.
  • Whilst the base station network has grown phenomenally, the figures for cancer in Finland have fallen radically.
  • Baz istasyonu ağı olağanüstü bir şekilde büyürken, Finlandiya'da kanser rakamları radikal bir şekilde düşmüştür.
  • Just as he says, the price of coffee has fallen dramatically in recent years.
  • Kendisinin de söylediği gibi, kahve fiyatları son yıllarda önemli ölçüde düştü.
Show More (58)
fall düşme v.
  • That is why unemployment is falling and prosperity increasing in Spain.
  • Bu nedenle İspanya'da işsizlik düşmekte ve refah artmaktadır.
  • If you do not support them, you carry the risk of the whole directive falling.
  • Eğer onları desteklemezseniz, tüm direktifin düşme riskini taşırsınız.
  • The age at which regular alcohol consumption begins, however, is falling steadily.
  • Ancak düzenli alkol tüketiminin başladığı yaş giderek düşüyor.
Show More (55)
fall dalmak v.
  • As he was so tired, he fell fast asleep.
  • Öyle yorgundu ki derin bir uykuya daldı.
  • As he was so tired, he fell fast asleep.
  • Çok yorulduğundan derin bir uykuya daldı.
  • As he was so tired, he fell fast asleep.
  • O, çok yorgun olduğu için derin bir uykuya daldı.
Show More (23)
fall düşüş (fiyat/talep/ısı vb'nde) n.
  • His painting depicts the fall of Babylon.
  • Tablosu Babil'in düşüşünü tasvir ediyor.
  • We are experiencing an unexpected fall in demand.
  • Talepte beklenmedik bir düşüş yaşıyoruz.
  • We stayed up to watch the fall of snow.
  • Karın düşüşünü izlemek için uyanık kaldık.
Show More (21)
fall devrilmek v.
  • The government fell shortly after the revolution.
  • İhtilalden kısa bir süre sonra hükümet devrildi.
  • The tree fell down by itself.
  • Ağaç kendiliğinden devrildi.
  • A big tree fell in the storm.
  • Fırtınada büyük bir ağaç devrildi.
Show More (19)
fall dökülmek v.
  • And then starts falling towards the earth's surface.
  • Sonra da zeminin yüzeyine doğru dökülmeye başlar.
  • My fate has fallen and scattered like the flower petals.
  • Yazgım tıpkı bir çiçeğin yaprakları gibi dökülüp dağıldı.
  • The leaves will soon begin to fall.
  • Yapraklar yakında dökülmeye başlayacak.
Show More (15)
fall yıkılma n.
  • Following the fall of the Berlin Wall, Nicosia has been Europe's divided capital.
  • Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından Lefkoşa, Avrupa'nın bölünmüş başkenti olmuştur.
  • That was the first step in a process which culminated in the fall of the Berlin Wall.
  • Bu, Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla sonuçlanan bir sürecin ilk adımıydı.
  • We heard about developments from the fall of the Berlin Wall until the present time.
  • Berlin Duvarı'nın yıkılmasından günümüze kadar olan gelişmeleri dinledik.
Show More (11)
fall çöküş n.
  • Prior to the fall of Communism, that had to be the case, but is this still true today?
  • Komünizmin çöküşünden önce bu böyle olmak zorundaydı ancak bugün bu hala geçerli mi?
  • Saddam's immediate entourage is evidently preparing itself for the fall of the 'Republic of Fear'.
  • Saddam'ın yakın çevresi belli ki kendisini 'Korku Cumhuriyeti'nin çöküşüne hazırlıyor.
  • After the fall of the Santer Commission, we have now obtained a new article in the Treaty.
  • Santer Komisyonu'nun çöküşünden sonra, şimdi Antlaşma'da yeni bir madde elde ettik.
Show More (9)
fall çökmek v.
  • Otherwise, the bottom will fall out of budget policy altogether.
  • Aksi takdirde bütçe politikası tamamen çökecektir.
  • The empire fell as a result of the expansionist tendencies of its neighbors.
  • İmparatorluk, komşularının yayılmacı eğilimlerinin bir sonucu olarak çöktü.
  • In winter night falls early.
  • Kışın gece erken çöker.
Show More (7)
fall gelmek v.
  • There was also the loss of the , the anniversary of which falls tomorrow, 19 November 2002.
  • Ayrıca, yıldönümü yarın, 19 Kasım 2002'ye denk gelen geminin kaybı da söz konusuydu.
  • This does not mean, however, that workers' rights and social governance should fall by the way side.
  • Ancak bu, işçi hakları ve sosyal yönetişimin bir kenara bırakılması gerektiği anlamına da gelmemektedir.
  • There was also the loss of the , the anniversary of which falls tomorrow, 19 November 2002.
  • Yıldönümü yarın 19 Kasım 2002'ye denk gelenin kaybı da söz konusuydu.
Show More (5)
fall yıkılmak v.
  • The EU stands or falls according to whether or not a common, effective legal system is established.
  • AB, ortak ve etkin bir hukuk sisteminin kurulup kurulmamasına göre ayakta kalır ya da yıkılır.
  • The South Africa of apartheid fell because racist oppression was being practised in the country.
  • Apartheid Güney Afrikası, ülkede ırkçı baskı uygulandığı için yıkıldı.
  • In what year did the Berlin Wall fall?
  • Berlin Duvarı hangi yıl yıkıldı?
Show More (4)
fall yağmak v.
  • Tom looked at the snowflakes falling.
  • Tom yağan kar tanelerine baktı.
  • Heavy rains fell for more than a day.
  • Şiddetli yağmurlar bir günden daha fazla yağdı.
  • Tom stared out of the window, watching the snow fall.
  • Tom pencereden dışarı bakıp yağan karı izliyordu.
Show More (4)
fall azalmak v.
  • At the same time, the number of cod fishermen has fallen considerably in my country.
  • Aynı zamanda, ülkemde morina balıkçılarının sayısı da önemli ölçüde azaldı.
  • Public confidence in food safety has fallen tremendously in the past.
  • Kamuoyunun gıda güvenliğine olan güveni geçmişte büyük ölçüde azalmıştır.
  • Bee populations have been falling for years in proportions that put pollination at risk.
  • Arı popülasyonları yıllardır tozlaşmayı riske atacak oranlarda azalmaktadır.
Show More (2)
fall düşürme n.
  • This is precisely the trap that the terrorists wanted the Russian people and government to fall into.
  • Bu tam da teröristlerin Rus halkı ve hükümetini düşürmek istedikleri tuzaktır.
  • One fell and brought the other two down with them.
  • Biri düştü ve diğer ikisini de kendileriyle birlikte düşürdü.
  • I let it fall.
  • Onu ben düşürdüm.
Show More (2)
fall inmek v.
  • Terrorists do not fall from the sky.
  • Teröristler gökten zembille inmez.
  • And then starts falling towards the earth's surface.
  • Daha sonra zeminin yüzeyine doğru inmeye başlıyor.
  • It happened just when the curtain was falling.
  • Tam da perde inerken oldu.
Show More (1)
fall ölmek v.
  • Thousands of men fell during the Civil War.
  • İç Savaş sırasında binlerce insan öldü.
  • If he had not fallen in the war, he would now be more than sixty years old.
  • Eğer savaşta ölmeseydi, şimdi altmış yaşından fazla olacaktı.
Show More (-1)
fall başlamak v.
  • Tom fell off the wagon.
  • Tom içkiye yeniden başladı.
  • Soon after that, I began to fall asleep.
  • Ondan kısa bir süre sonra, uyuklamaya başladım.
Show More (-1)
fall kapanmak v.
  • There was a tense silence, when the curtain fell.
  • Perde kapandığında gergin bir sessizlik oldu.
  • It happened just when the curtain was falling.
  • Tam perde kapanırken oldu.
Show More (-1)
fall güz n.
  • Fall begins in October.
  • Güz, Ekim'de başlar.
  • It feels like fall.
  • Güz havası var.
Show More (-1)
fall gece çökmek v.
  • Night was falling.
  • Gece çöküyordu.
  • Night falls.
  • Gece çöküyor.
Show More (-1)
fall (aşık) olmak v.
  • They literally fell in love at first sight.
  • Resmen ilk görüşte aşık olmuşlardı.
Show More (-2)
fall (huy) edinmek v.
  • I fell into the habit of having ice cream after supper.
  • Akşam yemeğinden sonra dondurma yeme huyu edindim.
Show More (-2)
fall yağış n.
  • Heavy rains preceded the fall of snow.
  • Şiddetli yağmurlar kar yağışından önce geldi.
Show More (-2)
fall sarkmak v.
  • She had blonde hair and a fringe falling over her forehead.
  • Sarı saçları ve alnına sarkan bir perçemi vardı.
Show More (-2)
fall darbe inmek v.
  • As he was preparing to get up, another blow fell on his back.
  • Ayağa kalkmaya hazırlanırken sırtına bir darbe daha indi.
Show More (-2)
fall (sıcaklık) düşmek v.
  • Tonight, temperatures will fall below zero degrees.
  • Bu gece sıcaklık sıfır derecenin altına düşecek.
Show More (-2)
fall (güreşte) tuş n.
  • The referee signaled a fall by striking the mat.
  • Hakem mindere vurarak tuşu işaret etti.
Show More (-2)
fall (gölge vb.) düşmek v.
  • A lunar eclipse happens when the shadow of the Moon falls on earth.
  • Ay tutulması, Ay'ın gölgesi Dünya'nın üzerine düştüğünde gerçekleşir.
Show More (-2)
fall (ses) kısılmak v.
  • Her voice fell as she confessed.
  • İtiraf ederken sesi kısıldı.
Show More (-2)
fall ele geçmek v.
  • The town fell to the enemy troops.
  • Kasaba düşman birliklerinin eline geçti.
Show More (-2)
fall (güçten) düşmek v.
  • The team fell from power after several players were injured.
  • Birkaç oyuncu sakatlandıktan sonra takım güçten düştü.
Show More (-2)
fall denk gelmek v.
  • This year his birthday fell on a Sunday.
  • Bu yıl doğum günü Pazar gününe denk geliyordu.
Show More (-2)
fall azalma n.
  • By 2010, life expectancy in Africa will fall by 20 years.
  • 2010 yılına kadar Afrika'da beklenen yaşam süresi 20 yıl azalacaktır.
Show More (-2)
fall kesilmek v.
  • Equally, the bill for enlargement must not fall to the richest.
  • Aynı şekilde, genişlemenin faturası da en zenginlere kesilmemelidir.
Show More (-2)
fall alçalma n.
  • The rise and fall of prices caused a financial crisis.
  • Fiyatların yükselip alçalması, mali bir krize neden oldu.
Show More (-2)
fall düşüş yaşamak v.
  • The Turkish lira has fallen more than 40 percent since the start of the year.
  • Türk Lirası senenin başından itibaren %40'tan fazla düşüş yaşadı.
Show More (-2)
fall vurmak v.
  • His career unexpectedly fell apart.
  • Kariyeri beklenmedik bir şekilde dibe vurdu.
Show More (-2)
fall şelale n.
  • I saw a wonderful fall there.
  • Orada harika bir şelale gördüm.
Show More (-2)
fall ayrılmak v.
  • I haven't seen Karen since we fell out last month.
  • Geçen ay ayrıldığımızdan beri Karen'ı görmedim.
Show More (-2)
fall (hristiyanlık'ta) şeytana uymak v.
  • Young men are prone to fall into temptation.
  • Genç insanlar şeytana uymaya eğilimlidir.
Show More (-2)
fall hastalanmak v.
  • Harry fell seriously ill.
  • Harry ciddi şekilde hastalandı.
Show More (-2)
fall rastlamak v.
  • On what day of the week does your birthday fall this year?
  • Bu yıl doğum günün haftanın hangi gününe rastlıyor?
Show More (-2)
fall düşüş göstermek v.
  • Last year, poverty in this country fell at the fastest rate in nearly 50 years.
  • Geçen yıl, bu ülkede yoksulluk yaklaşık 50 yılın en hızlı düşüşünü gösterdi.
Show More (-2)