|
- I am talking about plasma donation, where you have to travel some distance to fixed machinery and it takes half a day.
- Sabit makinelere gitmek için belli bir mesafe kat etmeniz gereken ve yarım gün süren plazma bağışından bahsediyorum.
- The reason is that it contains fixed budget items, together with guidelines on agricultural spending.
- Bunun nedeni, tarımsal harcamalara ilişkin kılavuz ilkelerle birlikte sabit bütçe kalemlerini içermesidir.
- They are paid a fixed rate in wheat seed every two weeks.
- Onlara her iki haftada bir buğday tohumu olarak sabit bir oran ödeniyor.
- The main proposal for a fixed, single annual premium I fully support, at EUR 30.
- Tamamen desteklediğim sabit, tek bir yıllık prim için ana teklif 30 avrodur.
- This figure is not fixed, but it reflects the needs assessment we have made so far.
- Bu rakam sabit değildir, ancak şu ana kadar yaptığımız ihtiyaç değerlendirmesini yansıtmaktadır.
- Unfortunately, the objectives appear to remain fixed.
- Ne yazık ki hedefler sabit kalmış gibi görünmektedir.
- Rationalisation at all operational levels in the Union should be our basic and fixed aspiration.
- Birlikteki tüm operasyonel seviyelerde rasyonelleşme temel ve sabit arzumuz olmalıdır.
- No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
- Düşman artık sabit bir sınırın arkasında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.
- The fact is the cost of terminating calls in mobile networks is ten times as much as terminating in fixed networks.
- Gerçek şu ki, mobil ağlarda çağrıları sonlandırmanın maliyeti, sabit ağlarda sonlandırmanın on katıdır.
- You have already expressed your desire to set a fixed sum for the 2004 budget.
- Siz zaten 2004 bütçesi için sabit bir meblağ belirleme arzunuzu ifade etmiştiniz.
- In any case, the latter has a fixed ceiling of 1.27% of Community GDP.
- Her halükarda bu sonuncusu, Topluluk GSYİH'sinin %1.27'si oranında sabit bir tavana sahiptir.
- The fundamental difference is that it is based on a fixed annual payment.
- Temel fark, sabit bir yıllık ödemeye dayalı olmasıdır.
- The sender cannot know whether a message will be received on a mobile or fixed terminal because of the convergence.
- Gönderici, yakınsama nedeniyle bir mesajın mobil veya sabit bir terminalden alınıp alınmayacağını bilemez.
- No longer does the antagonist stand behind a fixed border; now he is within our own frontiers.
- Düşman artık sabit bir sınırın ardında durmuyor; artık kendi sınırlarımızın içinde.
- Eighthly, limits are then defined, with fixed and non-negotiable penalties for non-compliance.
- Sekizinci olarak, uyulmaması halinde sabit ve müzakere edilemez cezalarla birlikte limitler tanımlanır.
- Eighthly, limits are then defined, with fixed and non-negotiable penalties for non-compliance.
- Sekizinci olarak, uyulmaması halinde sabit ve pazarlığa açık olmayan cezalarla birlikte limitler tanımlanır.
- Is the EU position absolutely fixed, with no likelihood of it being altered in the near future?
- AB'nin tutumu, yakın gelecekte değişme ihtimali olmaksızın, kesinlikle sabit midir?
- In this case we prefer the fixed effect model.
- Bu durumda sabit etkili modeli tercih ediyoruz.
- In this case we prefer the fixed effect model.
- Bu durumda sabit etki modelini tercih ediyoruz.
- She rides a fixed gear bike.
- Sabit vitesli bisiklete biniyor.
- We fixed the price at $15.
- Biz fiyatı 15 dolarda sabitledik.
- They fixed the sign to the wall.
- Tabelayı duvara sabitlediler.
- Smoke detectors should be fixed to the ceiling.
- Duman dedektörleri tavana sabitlenmeli.
- The concept of beauty isn't fixed.
- Güzellik kavramı sabit değildir.
- He fixed his eyes on the ceiling.
- O, gözlerini tavana sabitledi.
- There is no fixed calendar.
- Sabit bir takvim yok.
- I'm on a fixed income.
- Sabit bir gelirim var.
- Interest rates have been fixed at 5%.
- Faiz oranları %5'te sabitlendi.
- Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona sabitlendi.
- There is a fixed standard in the king's principles.
- Kralın prensiplerinde sabit bir standart vardır.
- There is a fixed standard in the king's principles.
- Kralın ilkelerinde sabit bir standart vardır.
- He had a fixed idea in his head.
- Kafasında sabit bir fikir vardı.
- This game is fixed.
- Bu oyun sabittir.
- She rides a fixed gear bike.
- O sabit vitesli bir bisiklet sürüyor.
- He fixed the bookshelf to the wall.
- Kitaplığı duvara sabitledi.
- The earth is a planet, not a fixed star.
- Dünya bir gezegendir, sabit bir yıldız değildir.
Show More (33)
|
