|
- This is in no way an excuse, but it is a real, hard-core explanation.
- Bu hiçbir şekilde bir mazeret değildir ancak gerçek, sert bir açıklamadır.
- These are examples of where there is a real need for consultation.
- Bunlar, gerçek bir istişare ihtiyacının söz konusu olduğu örneklerdir.
- There is a real guerrilla war in progress.
- Devam eden gerçek bir gerilla savaşı var.
- We need a long-term perspective that also involves our belief that real improvement can be achieved.
- Gerçek bir iyileşmenin sağlanabileceğine olan inancımızı da içeren uzun vadeli bir bakış açısına ihtiyacımız var.
- We must strengthen our relationships with Arab countries and give the Mediterranean dialogue a real chance to succeed.
- Arap ülkeleriyle ilişkilerimizi güçlendirmeli ve Akdeniz diyaloğuna gerçek bir başarı şansı vermeliyiz.
- A real change has to take place.
- Gerçek bir değişim gerçekleşmelidir.
- But the enlargement of the European Union is a real success story.
- Ancak Avrupa Birliği'nin genişlemesi gerçek bir başarı öyküsüdür.
- Even in a period of high unemployment, temporary employment is never a real choice for workers.
- Yüksek işsizlik dönemlerinde bile, geçici istihdam çalışanlar için hiçbir zaman gerçek bir seçenek değildir.
- If there is a real political will in the Council, it can be done.
- Eğer Konsey'de gerçek bir siyasi irade varsa, bu yapılabilir.
- Rarely enough are there real political decisions.
- Nadiren gerçek siyasi kararlar alınır.
- Thus, the only real option is to abolish the CFP.
- Dolayısıyla tek gerçek seçenek CFP'nin kaldırılmasıdır.
- Incidentally, these bodies are basically talking shops without any real power.
- Bu arada, bu kurumlar temelde gerçek bir gücü olmayıp lafla peynir gemisi yürütülen yerlerdir.
- Unfortunately, nothing in this statute can be considered a real improvement in transparency.
- Ne yazık ki bu tüzükteki hiçbir şey şeffaflık konusunda gerçek bir gelişme olarak değerlendirilemez.
- Iraqi dictator Saddam Hussein poses a real threat.
- Irak diktatörü Saddam Hüseyin gerçek bir tehdit oluşturmaktadır.
- The next chair will have a real mandate.
- Bir sonraki başkan gerçek bir yetkiye sahip olacak.
- It is a real procedural motion this time.
- Bu seferki gerçek bir usul önergesidir.
- Only the Commission's document would mean a real opting-in.
- Yalnızca Komisyonun belgesi gerçek bir katılım anlamına gelecektir.
- However, as usual, the report does not propose any real solution.
- Ancak her zamanki gibi rapor gerçek bir çözüm önermiyor.
- Yes, but we cannot deny that the European Union is experiencing a real crisis.
- Evet ama Avrupa Birliği'nin gerçek bir kriz yaşadığını da inkar edemeyiz.
- We have serious problems in these areas and we need a real sense of cooperation.
- Bu alanlarda ciddi sorunlarımız var ve gerçek bir işbirliği anlayışına ihtiyacımız var.
- There is real concern about the final salary pension schemes of those workers.
- Bu işçilerin son maaş emeklilik planları konusunda gerçek bir endişe söz konusudur.
- That is a real problem.
- Bu gerçek bir sorundur.
- The social and economic pain being felt by families in Scotland's coastal communities is very real.
- İskoçya'nın kıyı toplumlarındaki ailelerin hissettiği sosyal ve ekonomik acı çok gerçektir.
- Palestinians need to be able to see a real prospect of an improvement in their daily lives.
- Filistinlilerin günlük yaşamlarında gerçek bir iyileşme ihtimali görebilmeleri gerekmektedir.
- The risk of kidnappings or even of manipulation and intimidation is also very real.
- Kaçırılma ve hatta manipülasyon ve sindirme riski de çok gerçektir.
- Consequently, there is a real danger that disasters will occur.
- Sonuç olarak, felaketlerin meydana gelmesi gerçek bir tehlike.
- There is, alas, nothing of any real substance on the subject of European lists.
- Ne yazık ki, Avrupa listeleri konusunda gerçek anlamda hiçbir şey yok.
- Quite apart from improper tasks, it appears that the Commission is hardly able to handle real Community policy.
- Uygunsuz görevler bir yana Komisyonun gerçek Topluluk politikasını ele almakta zorlandığı görülmektedir.
- The same applies to sexual violence, which is a real and widespread phenomenon.
- Aynı şey gerçek ve yaygın bir olgu olan cinsel şiddet için de geçerlidir.
- They have to be decided by real action, real reform and real commitment on the ground.
- Gerçek eylem, gerçek reform ve sahada gerçek kararlılıkla kararlaştırılmalıdır.
- I hope that the Danish Presidency will go on the offensive and choose the path of real solidarity with the Third World.
- Umarım Danimarka Dönem Başkanlığı atağa geçer ve Üçüncü Dünya ile gerçek dayanışma yolunu seçer.
- Well, I just say to them, this is about real people.
- Onlara diyorum ki, bu gerçek insanlarla ilgili.
- In this way, employment can be promoted and environmental pollution given a real price.
- Bu şekilde istihdam teşvik edilebilir ve çevre kirliliğine gerçek bir bedel ödenebilir.
- The proposal to turn employment around is based on a new bargaining structure and real pay flexibility.
- İstihdamı tersine çevirme önerisi, yeni bir pazarlık yapısına ve gerçek ücret esnekliğine dayanmaktadır.
- This lack of real significance is in sharp contrast, however, to the importance of the underlying subject.
- Ancak bu gerçek önem eksikliği, konunun temelindeki önemle keskin bir tezat oluşturmaktadır.
- We need to create real freedom of movement for diplomas within the European Union.
- Avrupa Birliği içerisinde diplomalar için gerçek bir serbest dolaşım ortamı yaratmalıyız.
- It will be a very long time before we can speak of a real approximation.
- Gerçek bir yaklaşımdan söz edebilmemiz için çok uzun bir zaman geçmesi gerekecek.
- We must ensure that there is real contact and connectivity and that we get things moving.
- Gerçek bir temas ve bağlantı olmasını ve işlerin yoluna girmesini sağlamalıyız.
- Clearly serious health risks are very slight for the vast majority but for a few they are very real.
- Ciddi sağlık riskleri büyük çoğunluk için çok hafiftir ancak çok azı için gerçektir.
- We have a real paradox here.
- Burada gerçek bir paradoksla karşı karşıyayız.
- The reforms of Prime Minister Erdogan's government are real and must be welcomed.
- Başbakan Erdoğan'ın hükûmetinin reformları gerçektir ve memnuniyetle karşılanmalıdır.
- Of course, the solution to all of this - real reform of the common agricultural policy - is nothing more than a mirage.
- Elbette tüm bunların çözümü olan ortak tarım politikasında gerçek bir reform bir seraptan başka ibarettir.
- Growth, yes, but guaranteeing the basic pillars, real cohesion, real convergence.
- Büyüme, evet, ama temel direklerin garanti altına alınması, gerçek uyum, gerçek yakınsama.
- In other words, the price of goods must reflect their real environmental cost.
- Başka bir deyişle malların fiyatı gerçek çevresel maliyetlerini yansıtmalıdır.
- Growth, yes, but guaranteeing the basic pillars, real cohesion, real convergence.
- Büyüme, evet, ama temel dayanakların, gerçek uyumun, gerçek yakınsamanın da güvence altına alınması.
- The conciliation process that takes place in November each year is a real conciliation.
- Her yıl Kasım ayında gerçekleşen uzlaşma süreci gerçek bir uzlaşmadır.
- The big issue is moving forward to create real international governance.
- Asıl mesele, gerçek bir uluslararası yönetişim oluşturmak için ilerlemektir.
- Why, when the magistrate said yesterday that there was no real evidence against them, are they still being held?
- Yargıç dün onlara karşı gerçek bir delil olmadığını söylediği halde neden hala tutuluyorlar?
- Conflict prevention has hitherto not been a real priority.
- Çatışmaların önlenmesi şimdiye kadar gerçek bir öncelik olmamıştır.
- It is too late for people to have an experience of the European Union as a real help.
- İnsanların Avrupa Birliği'nin gerçek bir yardım olduğunu tecrübe etmeleri için çok geç.
- The big issue is moving forward to create real international governance.
- Asıl mesele, gerçek bir uluslararası yönetişim yaratmak için ilerlemektir.
- Real action on equality is needed to solve it.
- Bu sorunu çözmek için eşitlik konusunda gerçek bir eyleme ihtiyaç var.
- Colombia can only achieve peace and real democracy if human rights are respected.
- Kolombiya ancak insan haklarına saygı gösterildiği takdirde barışa ve gerçek demokrasiye ulaşabilir.
- Behind each image is a real child traumatised by their experiences.
- Her görüntünün arkasında, yaşadıkları nedeniyle travma geçiren gerçek bir çocuk var.
- Please help to make Europe real for the citizens of our countries.
- Lütfen Avrupa'yı ülkelerimizin vatandaşları için gerçek kılmaya yardımcı olun.
- I believe this would make a real difference.
- Bunun gerçek bir fark yaratacağına inanıyorum.
- The Heads of State and Government must not fudge the opportunity of real economic reform in Barcelona.
- Devlet ve Hükümet Başkanları Barselona'da gerçek bir ekonomik reform fırsatını kaçırmamalıdır.
- I do not believe that there is any real disagreement between us on this.
- Bu konuda aramızda gerçek bir anlaşmazlık olduğuna inanmıyorum.
- In other cases, real abuses have been identified and stopped by our anti-fraud departments.
- Diğer durumlarda dolandırıcılıkla mücadele birimlerimiz tarafından gerçek suistimaller tespit edilmiş ve durdurulmuştur.
- To conclude, real courage consists in campaigning for deep-seated change in the world economic order.
- Sonuç olarak gerçek cesaret dünya ekonomik düzeninde köklü bir değişim için kampanya yürütmekten geçer.
- This also applies, for example, to the very real projects which the Committee on Industry has introduced.
- Bu aynı zamanda, örneğin Sanayi Komitesi'nin ortaya koyduğu gerçek projeler için de geçerlidir.
- He seems to have fallen completely between these two stools and therefore a real injustice has been done.
- Kendisi tamamen göz ardı edilmiş gibi görünmektedir ve bu nedenle gerçek bir haksızlık yapılmıştır.
- Be that as it may, the Commission code represents real progress.
- Her ne olursa olsun, Komisyon kodu gerçek bir ilerlemeyi temsil etmektedir.
- I believe that the people of Europe can know that here there is real cooperation with human beings in mind.
- İnanıyorum ki Avrupa halkı burada insan odaklı gerçek bir işbirliği olduğunu bilebilir.
- I hope that there will be real steps forward in the future.
- Gelecekte ileriye doğru gerçek adımlar atılacağını umuyorum.
- Providing the quantities and quality needed therefore represents a real challenge.
- Bu nedenle ihtiyaç duyulan miktar ve kalitenin sağlanması gerçek bir zorluk teşkil etmektedir.
- And, as we heard, there was a real risk of that happening.
- Ve duyduğumuz üzere, bunun gerçekleşmesi yönünde gerçek bir risk vardı.
- As you will appreciate, this is a real debate.
- Takdir edeceğiniz üzere bu gerçek bir tartışmadır.
- The only real problem was in connection with Kaliningrad, and that has been resolved.
- Tek gerçek sorun Kaliningrad ile ilgiliydi ve o da çözüldü.
- It is a real attack on the working classes.
- İşçi sınıfına yönelik gerçek bir saldırıdır.
- I would add that it is a tragedy and a real disease into which we must channel all our energies.
- Bunun bir trajedi ve tüm enerjimizi yönlendirmemiz gereken gerçek bir hastalık olduğunu da eklemek isterim.
- In other words, we need real cost-effectiveness for our entire energy supply system.
- Başka bir deyişle, tüm enerji tedarik sistemimiz için gerçek maliyet etkinliğine ihtiyacımız var.
- There is a real need for harmonisation.
- Uyumlaştırma için gerçek bir ihtiyaç vardır.
- They have to be decided by real action, real reform and real commitment on the ground.
- Sahada gerçek eylem, gerçek reform ve gerçek taahhüt ile karar verilmelidir.
- Of course, there are real difficulties.
- Tabii ki gerçek zorluklar var.
- It is predicted that the long-term recovery plan will continue to inflict real economic and social hardship.
- Uzun vadeli kurtarma planının gerçek ekonomik ve sosyal sıkıntılara yol açmaya devam edeceği öngörülmektedir.
- Let us first begin with minimum standards in the cases where there are real problems.
- Gerçek sorunların olduğu durumlarda ilk olarak asgari standartlarla başlayalım.
- This is a real attack on the principles of the Constitution of the Portuguese Republic.
- Bu, Portekiz Cumhuriyeti Anayasası'nın ilkelerine yönelik gerçek bir saldırıdır.
- It is a real danger.
- Bu gerçek bir tehlikedir.
- In a real democracy, this should actually be the other way round.
- Gerçek bir demokraside bunun aslında tam tersi olması gerekir.
- We all feel that there is no real alternative to dialogue on this matter, as difficult as this may prove to be.
- Hepimiz, ne kadar zor olursa olsun, bu konuda diyalogdan başka gerçek bir alternatif olmadığını düşünüyoruz.
- The social responsibility of enterprises presents a real challenge.
- İşletmelerin sosyal sorumluluğu gerçek bir zorluk teşkil etmektedir.
- Let us have no more gestures but real action and tangible results.
- Artık jestler değil, gerçek eylemler ve somut sonuçlar görelim.
- It is quite clear that the people who have opposed trans-European networks have voiced real and true concerns.
- Trans-Avrupa ağlarına karşı çıkan kişilerin gerçek ve doğru endişelerini dile getirdikleri oldukça açıktır.
- It has made a real change to real people's lives in all of the Member States.
- Tüm Üye Devletlerde gerçek insanların yaşamlarında gerçek bir değişiklik yaratmıştır.
- This trial is a real parody of justice.
- Bu yargılama gerçek bir adalet parodisidir.
- In other words, the distance between the citizens and the people with real power is only increasing.
- Başka bir deyişle vatandaşlar ile gerçek gücü elinde bulunduran kişiler arasındaki mesafe giderek artmaktadır.
- I advocate a real citizen's control of our environmental heritage.
- Çevresel mirasımızın gerçek bir vatandaş kontrolünde olmasını savunuyorum.
- We know that there is a real problem.
- Ortada gerçek bir sorun olduğunu biliyoruz.
- In particular, real imports increased sharply, rising by 30% compared to the first half of 1999.
- Özellikle, gerçek ithalat keskin bir artışla, 1999’un ilk yarısına kıyasla %30 oranında yükseldi.
- There is a real danger that more assassinations are being planned.
- Daha fazla suikast planlandığına dair gerçek bir tehlike var.
- There is a real danger of consensus breaking out all over the place.
- Her yerde fikir birliği oluşması gibi gerçek bir tehlike var.
- This is a real test of that.
- Bu gerçek bir test niteliğindedir.
- Behind each image is a real child traumatised by their experiences.
- Her bir resmin arkasında yaşadıkları nedeniyle travma geçirmiş gerçek bir çocuk var.
- Neither have we seen any real progress towards democracy and the promotion of civil society.
- Demokrasi ve sivil toplumun desteklenmesi yönünde gerçek bir ilerleme de görmedik.
- Then we will have real political credibility, both internally and externally.
- O zaman hem içeride hem de dışarıda gerçek bir siyasi güvenilirliğe sahip olacağız.
- There is a real danger that more assassinations are being planned.
- Daha fazla suikastın planlanıyor olması gerçek bir tehlikedir.
- Once under pressure from more competition, these weaknesses might pose a real problem.
- Daha büyük bir rekabetin baskısı altına girdiklerinde, bu zaaflar gerçek bir sorun yaratabilir.
- Short-term real, but also often imagined, interests have come before the common interest.
- Kısa vadeli gerçek, ama aynı zamanda çoğu zaman hayali çıkarlar ortak çıkarın önüne geçmiştir.
- He is so valuable that this will be a real loss to us.
- O kadar değerli ki bu bizim için gerçek bir kayıp olacak.
- We are taking a real, tangible, humanitarian interest.
- Gerçek, somut ve insani bir ilgi gösteriyoruz.
- In this report, you have not a word to say about our society's real problems.
- Bu raporda toplumumuzun gerçek sorunları hakkında tek bir kelime bile etmiyorsunuz.
- The threat is real and takes many forms.
- Tehdit gerçektir ve birçok biçimi vardır.
- We are talking here about real savings in which we can take pleasure.
- Burada zevk alabileceğimiz gerçek tasarruflardan bahsediyoruz.
- Sadly, the only real long-term solution to this problem lies in the revision of the financial perspective in 2006.
- Ne yazık ki bu soruna uzun vadeli tek gerçek çözüm, 2006 yılında mali perspektifin gözden geçirilmesinde yatmaktadır.
- We need to differentiate between the budgetary efficiency of the Funds and their real effectiveness.
- Fonların bütçe verimliliği ile gerçek etkinliği arasında ayrım yapmamız gerekmektedir.
- The fundamental issue is of whether this European Community is a real community or an international organisation.
- Temel mesele, Avrupa Topluluğu'nun gerçek bir topluluk mu yoksa uluslararası bir örgüt mü olduğudur.
- I would ask you to show some real initiative in this area over the coming months.
- Sizden önümüzdeki aylarda bu alanda gerçek bir inisiyatif göstermenizi rica ediyorum.
- These are real problems, but they have all been dealt with.
- Bunlar gerçek sorunlardır, ancak hepsinin üstesinden gelinmiştir.
- In the meantime, however, we want real, serious limits for the sake of safety and the environment.
- Ancak bu arada güvenlik ve çevre için gerçek, ciddi sınırlamalar istiyoruz.
- The fight against terrorism, on the other hand, involves identifying its roots and seeking real solutions.
- Öte yandan terörizmle mücadele, terörün köklerini tespit etmeyi ve gerçek çözümler aramayı gerektirir.
- There are real problems there.
- Orada gerçek sorunlar var.
- We have a real chance and a real responsibility to do this.
- Bunu yapmak için gerçek bir şansımız ve gerçek bir sorumluluğumuz var.
- At no point could I grasp what your real priorities are.
- Hiçbir noktada gerçek önceliklerinizin ne olduğunu anlayamadım.
- I believe that the people of Europe can know that here there is real cooperation with human beings in mind.
- Avrupa halkının, burada insan odaklı gerçek bir işbirliği olduğunu bilebileceğine inanıyorum.
- The principle is real exposure.
- İlke gerçek maruziyettir.
- You can hardly call that putting real structural policy into practice!
- Buna gerçek bir yapısal politikayı uygulamaya koymak denemez!
- They are, after all, real people, not zombies.
- Sonuçta onlar gerçek insanlar, zombi değiller.
- The end result is a real labyrinth that is incomprehensible to the citizen.
- Sonuçta ortaya vatandaşın anlayamayacağı gerçek bir labirent çıkıyor.
- The same applies to sexual violence, which is a real and widespread phenomenon.
- Aynı durum gerçek ve yaygın bir olgu olan cinsel şiddet için de geçerlidir.
- But inside this there is another real issue.
- Ancak bunun içinde başka bir gerçek sorun daha var.
- For several months now, there has been a real commotion among the Western countries with regard to Iraq.
- Birkaç aydır, Irak konusunda Batılı ülkeler arasında gerçek bir kargaşa yaşanmaktadır.
- We have therefore made some real progress, and we must combat the scourge of unemployment.
- Bu nedenle bazı gerçek ilerlemeler kaydettik ve işsizlik belasıyla mücadele etmeliyiz.
- It is every bit as real as the Iraq war.
- Bu en az Irak savaşı kadar gerçek.
- That was a real advance.
- Bu gerçek bir ilerlemeydi.
- Eurojust should bring real added value compared with the existing instruments.
- Eurojust, mevcut araçlara kıyasla gerçek bir katma değer sağlamalıdır.
- In a real democracy, Parliament would have been determining the legislation.
- Gerçek bir demokraside mevzuatı Parlamento belirlerdi.
- There are those who say that our real security lies in mediation, cooperation and prevention.
- Gerçek güvenliğimizin ara buluculuk, iş birliği ve önlemede yattığını söyleyenler var.
- I had gained the impression that a real opening up, a genuine dialogue on human rights was actually going to take place.
- İnsan hakları konusunda gerçek bir açılımın, gerçek bir diyaloğun gerçekleşeceği izlenimini edinmiştim.
- In this way, we will be able to head towards real equality.
- Bu şekilde, gerçek eşitliğe doğru ilerleyebileceğiz.
- It is quite clear that the people who have opposed trans-European networks have voiced real and true concerns.
- Trans-Avrupa ağlarına karşı çıkan insanların gerçek ve doğru endişelerini dile getirdikleri oldukça açıktır.
- Real starvation, in most cases, relates to conflict situations.
- Gerçek açlık, çoğu durumda çatışma durumlarıyla ilgilidir.
- A real part of the story is that quite an impressive amount of money has not been well utilised.
- Hikayenin gerçek bir kısmı, oldukça yüklü miktarda paranın iyi kullanılmamış olmasıdır.
- The Committee on Economic and Monetary Affairs is faced with a real operational problem.
- Ekonomik ve Parasal İşler Komitesi gerçek bir operasyonel sorunla karşı karşıyadır.
- Concerning the payment infrastructure, a real time gross settlement system is already in place in Turkey.
- Ödeme altyapısı ile ilgili olarak, bir gerçek zamanlı brüt tasfiye sistemi Türkiye’de mevcuttur.
- The Prestige tragedy has been a real wake-up call for all the Member States of the Union.
- Prestige trajedisi, Birliğin tüm Üye Devletleri için gerçek bir uyandırma çağrısı olmuştur.
- We will continue arguing in order to give some real impetus to international solidarity.
- Uluslararası dayanışmaya gerçek bir ivme kazandırmak için tartışmaya devam edeceğiz.
- Without a real European input we would not have had the kind of American decision we saw.
- Gerçek bir Avrupa katkısı olmasaydı, gördüğümüz türden bir Amerikan kararına sahip olamazdık.
- What does the Commission mean by real interest?
- Komisyon gerçek çıkar derken neyi kastediyor?
- These are real problems which would be solved far better if politicians were to join forces with churches.
- Bunlar, politikacıların kiliselerle güçlerini birleştirmeleri halinde çok daha iyi çözülebilecek gerçek sorunlardır.
- The priority of enlargement, along with the other two priorities, makes real sense for the European Union.
- Genişleme önceliği, diğer iki öncelik ile birlikte Avrupa Birliği için gerçek bir anlam ifade etmektedir.
- But, in my book, the Commission report is a real step backwards.
- Ancak, benim kitabıma göre, Komisyon raporu gerçek bir geri adımdır.
- That would be a real disaster.
- Bu gerçek bir felaket olur.
- There is a real danger of consensus breaking out all over the place.
- Uzlaşmanın her yerde bozulması gibi gerçek bir tehlike söz konusudur.
- These payments will be carried over to the years following, meaning that no real savings have been made at all.
- Bu ödemeler sonraki yıllara devredilecek, yani gerçek anlamda hiçbir tasarruf yapılmamış olacak.
- The occupation and the settlements remain the biggest obstacle to real peace and security for everyone.
- İşgal ve yerleşimler, herkes için gerçek barış ve güvenliğin önündeki en büyük engel olmaya devam etmektedir.
- Furthermore, the cloud of debt remains an obstacle to real development.
- Ayrıca, borç bulutu gerçek kalkınmanın önünde bir engel olmaya devam etmektedir.
- We must work towards a real Europe of the peoples, with equal rights and equal respect for everyone.
- Herkesin eşit haklara sahip olduğu ve herkese eşit saygının gösterildiği gerçek bir halklar Avrupası için çalışmalıyız.
- For 30 years, we have failed to curb overfishing in any real way.
- 30 yıldır aşırı avlanmayı gerçek anlamda engelleyemedik.
- It has been a real juggling act for both rapporteurs, especially on our main budget.
- Özellikle ana bütçemiz konusunda her iki raportör için de gerçek bir hokkabazlık oldu.
- Once the Council has taken a decision, real time closure would no longer be efficient.
- Konsey bir karar verdiğinde, gerçek zamanlı kapatma yöntemi artık verimli olmayacaktır.
- The honourable Member asks us to give him hope that we will be seeing a real shift.
- Sayın Üye, gerçek bir değişim göreceğimize dair kendisine umut vermemizi istiyor.
- It is, of course, a real pleasure for me to be able to address you in this capacity.
- Bu sıfatla sizlere hitap edebilmek elbette benim için gerçek bir zevktir.
- This was only 72% in 2001 and, if these results are achieved, we will have made real progress.
- Bu oran 2001 yılında sadece %72 idi ve bu sonuçlara ulaşılması halinde gerçek bir ilerleme kaydetmiş olacağız.
- Sadly, the only real long-term solution to this problem lies in the revision of the financial perspective in 2006.
- Ne yazık ki bu soruna uzun vadeli tek gerçek çözüm 2006 yılında mali perspektifin gözden geçirilmesinde yatmaktadır.
- Only then can the EU obtain real influence.
- Ancak o zaman AB gerçek bir nüfuz elde edebilir.
- These have to do with two very real problems.
- Bunlar çok gerçek iki sorunla ilgilidir.
- Where enlargement is concerned, real political planning has begun.
- Genişleme söz konusu olduğunda, gerçek siyasi planlama başlamıştır.
- Yesterday's speech by George Bush was once again extremely arrogant and without any real foundation.
- George Bush'un dünkü konuşması bir kez daha son derece kibirli ve gerçek bir dayanaktan yoksundu.
- Until this is done, there can be no real social inclusion.
- Bu yapılana kadar gerçek bir sosyal içerme söz konusu olamaz.
- This is how to make a real contribution to the future of the fisheries.
- Balıkçılığın geleceğine gerçek bir katkı bu şekilde sağlanabilir.
- Public alarm in the face of enlargement is real.
- Genişleme karşısında kamuoyunda oluşan endişe gerçektir.
- There has been real progress in terms of protection of industrial property rights in Turkey.
- Türkiye'de sınai mülkiyet haklarının korunması alanında gerçek ilerleme olmuştur.
- They want to take part in a real public debate.
- Gerçek bir kamusal tartışmada yer almak istiyorlar.
- If this were to happen, there could be a real risk of migration.
- Eğer bu gerçekleşirse gerçek bir göç riski ortaya çıkabilir.
- Yet does this type of report have any real impact? This is a frequently asked question.
- Peki bu tür bir raporun gerçek bir etkisi var mı? Bu sıkça sorulan bir sorudur.
- We need real action on the Lisbon strategy rather than empty rhetoric.
- Lizbon stratejisi konusunda boş söylemler yerine gerçek eylemlere ihtiyacımız var.
- Thus, the only real option is to abolish the CFP.
- Dolayısıyla tek gerçek seçenek OBP'nin lağvedilmesidir.
- That is a very real and practical benefit to the people who elected us to serve in this House on their behalf.
- Bu, bizi bu Mecliste kendileri adına hizmet etmemiz için seçen insanlar için çok gerçek ve pratik bir faydadır.
- Then we would have real democracy in the Council.
- O zaman Konsey'de gerçek bir demokrasiye sahip oluruz.
- There is a real problem which must be investigated and solved.
- Araştırılması ve çözülmesi gereken gerçek bir sorun var.
- A controversy of this kind does real harm to the Criminal Court.
- Bu tür bir tartışma Ceza Mahkemesine gerçek anlamda zarar vermektedir.
- Weapons of mass destruction constitute a real threat to the survival and health of populations.
- Kitle imha silahları halkların hayatta kalması ve sağlığı için gerçek bir tehdit oluşturmaktadır.
- This shows then that our policies can achieve real results.
- Bu da politikalarımızın gerçek sonuçlara ulaşabileceğini göstermektedir.
- Real interactivity is still rare.
- Gerçek etkileşim hala nadirdir.
- What is needed is a real prevention policy.
- İhtiyaç duyulan şey gerçek bir önleme politikasıdır.
- Saddam Hussein is a bloodthirsty dictator, a real threat to peace.
- Saddam Hüseyin kana susamış bir diktatördür ve barış için gerçek bir tehdittir.
- It may inject real dynamism into society if it is based on genuine mutual tolerance.
- Gerçek bir karşılıklı hoşgörüye dayandığı takdirde topluma gerçek bir dinamizm kazandırabilir.
- That resolution contains a real cry for help regarding the deplorable situation of beekeepers and their hives.
- Bu karar, arıcıların ve kovanlarının içler acısı durumuna ilişkin gerçek bir yardım çığlığı içermektedir.
- Where is the application and the resolve to achieve some real results?
- Gerçek sonuçlar elde etmek için uygulama ve kararlılık nerede?
- What I am proposing, then, is that we administer a real political shock.
- O halde benim önerim, gerçek bir siyasi şok uygulamamızdır.
- No, what we need to measure is real results.
- Hayır, ölçmemiz gereken şey gerçek sonuçlardır.
- We can gain real benefits from GMOs if we get it right.
- Eğer doğru yaparsak GDO'lardan gerçek faydalar elde edebiliriz.
- Let us work with real issues not with esoteric issues concerning political point-scoring.
- Siyasi puanlama ile ilgili ezoterik konularla değil, gerçek konularla çalışalım.
- This principle ought only to be applied if there is real risk.
- Bu ilke sadece gerçek bir risk söz konusu olduğunda uygulanmalıdır.
- Rarely enough are there real political decisions.
- Gerçek siyasi kararlar nadiren alınmaktadır.
- We now need a real battle against poverty and in favour of employment.
- Artık yoksulluğa karşı ve istihdam lehine gerçek bir mücadeleye ihtiyacımız var.
- Our priority has to be to give the consumer real choice.
- Önceliğimiz tüketiciye gerçek bir seçenek sunmak olmalıdır.
- We need a long-term perspective that also involves our belief that real improvement can be achieved.
- Gerçek bir iyileşmenin sağlanabileceğine olan inancımızı da içeren uzun vadeli bir perspektife ihtiyacımız var.
- This is a matter of real concern in many parts of Europe, including Scotland.
- Bu, İskoçya da dahil olmak üzere Avrupa'nın pek çok yerinde gerçek bir endişe konusudur.
- The depiction of Saddam Hussein as someone who represents no real danger does not strike me as credible.
- Saddam Hüseyin'in gerçek bir tehlike arz etmeyen biri olarak tasvir edilmesi bana inandırıcı gelmiyor.
- Exceptions should be permitted only in cases of real urgency.
- İstisnalara yalnızca gerçek aciliyet durumlarında izin verilmelidir.
- That having been said, the Internet is of real importance to democracy.
- Bununla birlikte, internet demokrasi için gerçek bir öneme sahiptir.
- Only in this way will the railways become a real alternative.
- Demiryolları ancak bu şekilde gerçek bir alternatif haline gelecektir.
- Parliament's dialogue with the European Central Bank on monetary affairs has made a real contribution to this.
- Parlamento'nun Avrupa Merkez Bankası ile parasal konulardaki diyaloğu buna gerçek bir katkı sağlamıştır.
- Citizens Direct is being launched, but without any real success.
- Citizens Direct başlatıldı, ancak gerçek bir başarı elde edilemedi.
- There is, after all, no real consistency in the application of the Charter of Human Rights.
- Sonuçta, İnsan Hakları Şartı'nın uygulanmasında gerçek bir tutarlılık yoktur.
- That is the only real solution to the problem of transit traffic in the Alps.
- Alplerdeki transit trafik sorununa tek gerçek çözüm budur.
- We should use a real description understood throughout the Community, not an invented one.
- Uydurma bir tanım değil, Topluluk genelinde anlaşılan gerçek bir tanım kullanmalıyız.
- Information technology could also be incorporated, thus creating a real catalyst for development.
- Bilgi teknolojisi de dahil edilebilir, böylece kalkınma için gerçek bir katalizör yaratılabilir.
- From a political perspective, there is no real point in presenting a weak or sugared position to the Commission.
- Siyasi açıdan bakıldığında, Komisyon'a zayıf ya da makul bir tutum önermenin gerçek bir anlamı yoktur.
- The Economic and Social Committee is still a real problem child.
- Ekonomik ve Sosyal Komite hala gerçek bir sorunlu çocuktur.
- There is a real problem in obtaining money for clinical trials.
- Klinik deneyler için para temininde gerçek bir sorun var.
- Consequently, we are seeing the burgeoning of a real international market in training.
- Sonuç olarak, eğitimde gerçek bir uluslararası pazarın filizlenmekte olduğunu görüyoruz.
- Real savings can only be made if the institutions work together.
- Gerçek tasarruf ancak kurumlar birlikte çalışırsa yapılabilir.
- If this can be done in conjunction with the Commission and Parliament, then we can look forward to some real progress.
- Eğer bu Komisyon ve Parlamento ile birlikte yapılabilirse o zaman gerçek bir ilerleme kaydedilmesini bekleyebiliriz.
- Abortion is, however, a very real social tragedy.
- Bununla birlikte kürtaj çok gerçek bir toplumsal trajedidir.
- To whom? And above all, please, please call things by their real name.
- Kime karşı? Ve her şeyden önemlisi, lütfen, lütfen her şeyi gerçek adıyla çağırın.
- It is, after all, at local level that a real difference will be made.
- Ne de olsa gerçek fark yerel düzeyde yaratılacaktır.
- We need fewer but larger projects with real impact.
- Gerçek etki yaratacak daha az sayıda ama daha büyük projelere ihtiyacımız var.
- We are facing real problems in Europe in the area of pensions.
- Avrupa'da emekli maaşları alanında gerçek sorunlarla karşı karşıyayız.
- Real starvation, in most cases, relates to conflict situations.
- Gerçek açlık, çoğu durumda, çatışma durumlarıyla ilgilidir.
- We have received data from all the Member States proving there was a real problem.
- Tüm Üye Devletlerden gerçek bir sorun olduğunu kanıtlayan veriler aldık.
- There is also a need to fill gaps and provide solutions to real problems experienced by our citizens.
- Boşlukların doldurulması ve vatandaşlarımızın yaşadığı gerçek sorunlara çözüm getirilmesi de gerekmektedir.
- Real solutions, therefore, lie in the hands of politicians coordinating their actions at government level.
- Bu nedenle gerçek çözümler, hükümet düzeyinde eylemlerini koordine eden politikacıların elindedir.
- Thus, the Basque Autonomous Communities possess real power.
- Dolayısıyla Bask Özerk Toplulukları gerçek bir güce sahiptir.
- I was in Scotland recently, where I saw some marvellous moorland, a real paradise in anyone's eyes.
- Geçenlerde İskoçya'daydım, orada herkesin gözünde gerçek bir cennet olan muhteşem bozkırları gördüm.
- Parliament's dialogue with the European Central Bank on monetary affairs has made a real contribution to this.
- Parlamento'nun Avrupa Merkez Bankası ile parasal konulardaki diyaloğu bu konuda gerçek bir katkı sağlamıştır.
- We are facing real problems in Europe in the area of pensions.
- Avrupa'da emeklilik alanında gerçek sorunlarla karşı karşıyayız.
- Administrative and institutional tidiness must not impede our primary objective of achieving real change on the ground.
- İdari ve kurumsal düzenlilik, temel hedefimiz olan sahada gerçek bir değişime ulaşmamıza engel olmamalıdır.
- Virtual stock market gains have transformed into real losses.
- Sanal borsa kazançları gerçek kayıplara dönüştü.
- Once this law becomes enforceable, it should act as a real deterrent.
- Bu yasa uygulanabilir hale geldiğinde gerçek bir caydırıcı unsur olarak işlev görecektir.
- Democratic society needs to protect itself and be able to deal with real dangers.
- Demokratik toplum kendini korumalı ve gerçek tehlikelerle başa çıkabilmelidir.
- The liberalisation of the telecommunications markets has been a real success story.
- Telekomünikasyon piyasalarının serbestleştirilmesi gerçek bir başarı öyküsü olmuştur.
- Since the independence of these countries, no real effort for maintaining the water system has been made.
- Bu ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana su sistemini korumak için gerçek bir çaba sarf edilmemiştir.
- The Brussels part-sessions must be given real dignity.
- Brüksel'deki oturumlara gerçek bir saygınlık kazandırılmalıdır.
- There is even a definite feeling in the air, it could be said, that failure is a real possibility.
- Hatta ortada, başarısızlığın gerçek bir olasılık olduğuna dair kesin bir hissiyat olduğu söylenebilir.
- I cannot see any real problems with Taiwan's accession to the WTO.
- Tayvan'ın DTÖ'ye katılımıyla ilgili herhangi bir gerçek sorun göremiyorum.
- For this reason also I hope that the meeting in Rome will produce real results.
- Bu nedenle de Roma'daki toplantının gerçek sonuçlar doğuracağını umuyorum.
- This proposal concerning physical agents is a very real proposal to me.
- Fiziksel aracılarla ilgili bu öneri benim için çok gerçek bir öneri.
- Air navigation services will, therefore, be liberalised, resulting in real safety hazards.
- Bu nedenle hava seyrüsefer hizmetleri serbestleştirilecek ve bu da gerçek güvenlik tehlikelerine yol açacaktır.
- In other words, the distance between the citizens and the people with real power is only increasing.
- Başka bir deyişle, vatandaşlar ile gerçek gücü elinde bulunduran kişiler arasındaki mesafe giderek artmaktadır.
- At the moment, there is no real European Research Area.
- Şu anda gerçek bir Avrupa Araştırma Alanı bulunmamaktadır.
- Secondly, we need to concentrate from 2006 onwards on those in real need.
- İkinci olarak 2006 yılından itibaren gerçek ihtiyaç sahiplerine odaklanmalıyız.
- Parliament has a real duty to guard against these things.
- Parlamentonun bu tür şeylere karşı gerçek bir görevi vardır.
- I slept extremely badly last night and had a real nightmare.
- Dün gece çok kötü uyudum ve gerçek bir kabus gördüm.
- There is a real guerrilla war in progress.
- Devam etmekte olan gerçek bir gerilla savaşı var.
- Only with China, both the People's Republic and Taiwan, will the WTO become a real world trade organisation.
- Sadece Çin ile, hem Halk Cumhuriyeti hem de Tayvan ile, DTÖ gerçek bir dünya ticaret örgütü haline gelecektir.
- Who knows, however, what real public opinion is in the Arab countries?
- Ancak Arap ülkelerindeki gerçek kamuoyunun ne olduğunu kim bilebilir?
- It is about annexing a group of countries and not about real negotiations between equal parties.
- Bu, bir grup ülkeyi ilhak etmekle ilgilidir ve eşit taraflar arasında gerçek müzakerelerle ilgili değildir.
- This loss, which flowed directly from what the government was doing and was entirely foreseeable, was equally real.
- Doğrudan hükümetin yaptıklarından kaynaklanan ve tamamen öngörülebilir olan bu kayıp da aynı derecede gerçektir.
- Some day it might evolve into a real citizens' initiative, found in the legislation of some Member States.
- Bir gün bazı Üye Devletlerin mevzuatında yer alan gerçek bir vatandaş girişimine dönüşebilir.
- I believe we have a real problem of dysfunctional behaviour within this Parliament.
- Bu Parlamento içinde gerçek bir işlevsiz davranış sorunumuz olduğuna inanıyorum.
- The means of achieving this are difficult but they are real.
- Bunu başarmanın yolları zordur ama gerçektir.
- The only real connection is that they are both things we consider to be desirable.
- Aralarındaki tek gerçek bağlantı, her ikisinin de arzu edilir olduğunu düşündüğümüz şeyler olması.
- It has been a real juggling act for both rapporteurs, especially on our main budget.
- Her iki raportör için de özellikle ana bütçemiz konusunda gerçek bir hokkabazlık oldu.
- The Presidency must clarify its real intentions in this matter as quickly as possible.
- Başkanlık bu konudaki gerçek niyetini mümkün olan en kısa sürede açıklığa kavuşturmalıdır.
- The Socialists do want to achieve a real internal market.
- Sosyalistler gerçek bir iç pazara ulaşmak istiyorlar.
- The report points to a real way forward, in the fields both of preparation and deterrence.
- Rapor, hem hazırlık hem de caydırıcılık alanlarında ileriye dönük gerçek bir yola işaret etmektedir.
- There is a real problem in obtaining money for clinical trials.
- Klinik araştırmalar için para bulma konusunda gerçek bir sorun var.
- Real sanctions are to be imposed for non-compliance.
- Uyulmaması halinde gerçek yaptırımlar uygulanmalıdır.
- It can offer a real alternative to land transport.
- Kara taşımacılığına gerçek bir alternatif sunabilir.
- That would be a real contribution to a more credible European Union financial policy.
- Bu, daha güvenilir bir Avrupa Birliği mali politikasına gerçek bir katkı olacaktır.
- To claim that could undermine our credibility in the future when we may have real cause for concern.
- Bu iddia, gelecekte endişelenmek için gerçek bir nedenimiz olduğunda güvenilirliğimizi zedeleyebilir.
- The threat is very real and seems to be being overlooked in this Chamber.
- Tehdit çok gerçektir ve bu Mecliste göz ardı ediliyor gibi görünmektedir.
- There is no real problem concerning this report, so we can vote on it today.
- Bu raporla ilgili gerçek bir sorun yok, dolayısıyla bugün oylayabiliriz.
- It is a real attack on the working classes.
- Çalışan sınıflara yönelik gerçek bir saldırıdır.
- That is a real problem.
- Bu gerçek bir sorun.
- There are real grounds for optimism and I continue to hope that the EU will have up to ten new members in 2004.
- İyimser olmak için gerçek nedenler var ve AB'nin 2004 yılında on yeni üyeye sahip olacağını ummaya devam ediyorum.
- Let us in Europe be realistic and, above all, be reliable friends and real allies to the Americans.
- Avrupa'da gerçekçi olalım ve her şeyden önce Amerikalılar için güvenilir dostlar ve gerçek müttefikler olalım.
- Nor should we entirely abandon the idea of a real reconstruction agency along the lines of that in Kosovo.
- Kosova'da olduğu gibi gerçek bir yeniden yapılandırma ajansı fikrinden de tamamen vazgeçmemeliyiz.
- This proposed reform is, in my view, of real importance, including to European competition policy.
- Benim görüşüme göre, önerilen bu reform, Avrupa rekabet politikası da dahil olmak üzere, gerçek bir öneme sahiptir.
- It is of such dimensions that it is now of real economic relevance to the budgets of the Member States.
- Öyle boyutlardadır ki artık Üye Devletlerin bütçeleri için gerçek bir ekonomik önem taşımaktadır.
- Once the Council has taken a decision, real time closure would no longer be efficient.
- Konsey bir karar aldıktan sonra, gerçek zamanlı kapanış artık verimli olmayacaktır.
- I shall concentrate today on two issues where we can make a real difference this year.
- Bugün, bu yıl gerçek bir fark yaratabileceğimiz iki konuya odaklanacağım.
- These problems affect real men and women but most importantly victims.
- Bu sorunlar gerçek erkek ve kadınları ama en önemlisi mağdurları etkilemektedir.
- Real exports rose by 15,3% in the same period, mainly driven by higher demand from the OECD countries.
- Aynı dönemde gerçek ihracat, esas olarak OECD ülkelerinden gelen daha yüksek talep sonucunda, %15,3 oranında büyüdü.
- This area is a real blot on the Swedish presidency's copybook.
- Bu alan İsveç dönem başkanlığının defterinde gerçek bir lekedir.
- The results are derived from models and have not been validated by real field data.
- Sonuçlar modellerden elde edilmiştir ve gerçek saha verileriyle doğrulanmamıştır.
- These issues are real issues.
- Bu meseleler gerçek meselelerdir.
- Without the Barcelona decision leading up to Monterrey, we would not have come up with a real input.
- Monterrey'e giden yolda Barselona kararı olmasaydı, gerçek bir girdi elde edemezdik.
- At the moment, it is still unclear how cooperation goes on, and there is no real statute for it.
- Şu anda, işbirliğinin nasıl devam ettiği hala belirsiz ve bunun için gerçek bir tüzük yok.
- I hope that there will be real steps forward in future.
- Gelecekte ileriye dönük gerçek adımlar atılacağını umuyorum.
- But handed an agenda with little real substance, EU leaders gave back even less.
- Ancak ellerine çok az gerçek içeriğe sahip bir gündem tutuşturulan AB liderleri daha da azını geri verdiler.
- On this particular problem we do not have a real agreement and we are trying to find some common ground.
- Bu özel sorun üzerinde gerçek bir anlaşmaya varmış değiliz ve ortak bir zemin bulmaya çalışıyoruz.
- Sometimes we discover a real area that needs legislation and yet we are powerless to act.
- Bazen mevzuat gerektiren gerçek bir alan keşfederiz ama yine de harekete geçecek gücümüz yoktur.
- What does the Commission mean by real interest?
- Komisyon gerçek faiz ile neyi kastetmektedir?
- The European Parliament is aiming to ensure that the Budget for 2003 is a real reforming budget.
- Avrupa Parlamentosu 2003 yılı bütçesinin gerçek bir reform bütçesi olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
- The results are derived from models and have not been validated by real field data.
- Sonuçlar modellerden elde edilmiş ve gerçek saha verileriyle doğrulanmamıştır.
- The problem is that real banking activities are run in Member States by private financial institutions.
- Sorun, gerçek bankacılık faaliyetlerinin Üye Devletlerde özel finans kuruluşları tarafından yürütülmesidir.
- Real refugees, on the other hand, are increasingly less welcome.
- Öte yandan, gerçek mülteciler giderek daha az hoş karşılanmaktadır.
- I think we can achieve real European added value with this proposal.
- Bu teklifle gerçek bir Avrupa katma değeri elde edebileceğimizi düşünüyorum.
- This is a very important, and also a very real, aspect.
- Bu çok önemli ve aynı zamanda çok gerçek bir husustur.
- At present, Parliament has, of course, real influence, both upon the annual budget and the financial estimates.
- Şu anda Parlamento'nun hem yıllık bütçe hem de mali tahminler üzerinde elbette gerçek bir etkisi vardır.
- It only remains to be seen whether it will have a negative or positive impact on real life.
- Geriye sadece bunun gerçek yaşam üzerinde olumlu mu yoksa olumsuz mu bir etki yaratacağını görmek kalıyor.
- This body must exercise real leadership, taking the Convention into a better future.
- Bu organ, Konvansiyonu daha iyi bir geleceğe taşıyarak gerçek bir liderlik sergilemelidir.
- Yet there is a lack of real political will where really explosive legal issues are concerned.
- Yine de gerçekten patlayıcı hukuki meseleler söz konusu olduğunda gerçek bir siyasi irade eksikliği var.
- Now that Milosevic has been toppled, the last real Communist dictatorship in Europe is the regime in Belarus.
- Miloseviç devrildiğine göre Avrupa'daki son gerçek Komünist diktatörlük Belarus'taki rejimdir.
- We have seen some real progress in improving these monitoring systems.
- Bu izleme sistemlerinin iyileştirilmesi konusunda bazı gerçek ilerlemeler kaydettik.
- I shall concentrate today on two issues where we can make a real difference this year.
- Bugün, bu yıl gerçek bir fark yaratabileceğimiz iki konu üzerinde yoğunlaşacağım.
- It is in all our interests to make real and lasting progress.
- Gerçek ve kalıcı ilerleme kaydetmek hepimizin çıkarınadır.
- The state of emergency has been replaced by a permanent state of absolute power with no real hope of improvement.
- Olağanüstü halin yerini, gerçek bir iyileşme umudu olmayan kalıcı bir mutlak güç durumu almıştır.
- It is a real problem to legislate here for what is going on in another country.
- Başka bir ülkede olup bitenler için burada yasa çıkarmak gerçek bir sorundur.
- For those unfortunate investors, even real euros are false money.
- Bu talihsiz yatırımcılar için gerçek avrolar bile sahte paradır.
- It is too late for people to have an experience of the European Union as a real help.
- İnsanların Avrupa Birliği'nin gerçek bir yardım olduğunu tecrübe etmeleri için artık çok geç.
- Where, then, can we achieve real compromises that make real law-making possible?
- O halde, gerçek yasa yapımını mümkün kılacak gerçek uzlaşmaları nerede sağlayabiliriz?
- This proposed reform is, in my view, of real importance, including to European competition policy.
- Bana göre önerilen bu reform, Avrupa rekabet politikası da dahil olmak üzere gerçek bir öneme sahiptir.
- In this report, you have not a word to say about our society's real problems.
- Bu raporda, toplumumuzun gerçek sorunları hakkında tek bir kelime bile etmediniz.
- The way we obtained it was through real negotiations.
- Bunu elde etme şeklimiz gerçek müzakereler yoluyla olmuştur.
- This last point is unfortunately the most important for us to resolve before we take on our real task in Asia.
- Bu son nokta ne yazık ki Asya'daki gerçek görevimizi üstlenmeden önce çözmemiz gereken en önemli noktadır.
- That is of course a long way from real operating conditions.
- Bu elbette gerçek çalışma koşullarından çok uzakta.
- When we do indeed focus upon money, we shall be able to attach some real figures to inequality.
- Gerçekten de paraya odaklandığımızda eşitsizliğe bazı gerçek rakamlar ekleyebileceğiz.
- It is in all our interests to make real and lasting progress.
- Gerçek ve kalıcı bir ilerleme kaydetmek hepimizin çıkarınadır.
- There was real doom and gloom amongst the representatives and leaders of those countries.
- Bu ülkelerin temsilcileri ve liderleri arasında gerçek bir kıyamet ve kasvet vardı.
- That technology is something that will give us a real competitive advantage.
- Bu teknoloji bize gerçek bir rekabet avantajı sağlayacak bir şey.
- For Europe complacency is also a real risk.
- Avrupa için rehavet de gerçek bir risktir.
- This answer with real content is very welcome.
- Gerçek içerikli bu cevap memnuniyetle karşılanmıştır.
- We have seen some real progress in improving these monitoring systems.
- Bu izleme sistemlerinin iyileştirilmesi konusunda bazı gerçek ilerlemeler kaydedildiğini gördük.
- However, as usual, the report does not propose any real solution.
- Ancak, her zaman olduğu gibi, rapor gerçek bir çözüm önermemektedir.
- We Europeans have no real rights of access.
- Biz Avrupalıların gerçek bir erişim hakkı yoktur.
- There was no real action, in my view, to tackle transparency or unfair state aids.
- Bana göre şeffaflık ya da hakkaniyetsiz devlet yardımlarıyla mücadele konusunda gerçek bir adım atılmadı.
- In my view, this variance is, in the majority of cases, more imagined than real.
- Benim görüşüme göre, bu farklılık çoğu durumda gerçek olmaktan çok hayalidir.
- These are real problems, but if we do not see a credible answer to this question emerging, nothing else will ever work.
- Bunlar gerçek sorunlar, ancak bu soruya güvenilir bir cevap bulunmazsa başka hiçbir şey işe yaramayacaktır.
- I do, however, believe it would be an incentive to bring about real sustainability in this area.
- Bununla birlikte, bu alanda gerçek bir sürdürülebilirlik sağlamak için teşvik edici olacağına inanıyorum.
- That will make a real contribution to strengthening Community law on child protection.
- Bu, çocukların korunmasına ilişkin Topluluk hukukunun güçlendirilmesine gerçek bir katkı sağlayacaktır.
- We are hoping to see a real reform of the Commission and a corresponding increase in efficiency.
- Komisyonda gerçek bir reform ve buna bağlı olarak verimlilikte bir artış görmeyi umuyoruz.
- We reject initiatives which suggest that something is being done but which lack any real substance.
- Bir şeyler yapılıyormuş gibi görünen ancak gerçek bir içeriğe sahip olmayan girişimleri reddediyoruz.
- Who knows, however, what real public opinion is in the Arab countries?
- Bununla birlikte, Arap ülkelerinde gerçek kamuoyunun ne olduğunu kim bilebilir?
- Why are we not making a real contribution to strengthening the Palestinian Authority?
- Neden Filistin Yönetiminin güçlendirilmesine gerçek bir katkıda bulunmuyoruz?
- And above all, please, please call things by their real name.
- Ve hepsinden önemlisi, lütfen, lütfen her şeyi gerçek adıyla çağırın.
- It is also a real step forward that invitations to tender can be collated.
- Ayrıca ihale davetlerinin derlenebilmesi de ileriye doğru atılmış gerçek bir adımdır.
- It is a matter of real concern to all our citizens that this should be done properly.
- Bunun düzgün bir şekilde yapılması tüm vatandaşlarımız için gerçek bir endişe konusudur.
- For me, this constitutional reform represents real progress.
- Benim için bu anayasal reform gerçek bir ilerlemeyi temsil ediyor.
- That is a real yardstick for measuring the success of our societies, including our very own.
- Bu, kendi toplumumuz da dahil olmak üzere toplumlarımızın başarısını ölçmek için gerçek bir kıstastır.
- This issue is very important in Czech domestic politics and the eurosceptics are making a real song and dance about it.
- Bu konu Çek iç siyasetinde çok önemlidir ve Avrupa şüphecileri bu konuda gerçek bir şarkı ve dans yapmaktadır.
- This would be the best way to pull this project out of the rut it is currently stuck in and make real progress.
- Bu projeyi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmanın ve gerçek bir ilerleme kaydetmenin en iyi yolu bu olacaktır.
- I think that we have a real responsibility in this respect.
- Bu konuda gerçek bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum.
- There is the opportunity to feel like a real space traveler.
- Gerçek bir uzay yolcusu gibi hissetme fırsatı var.
- There's still a black market even now that there is no real money.
- Gerçek paranın olmadığı şu zamanda bile hala bir karaborsa var.
- This gave her a real insight into the international music industry.
- Bu ona uluslararası müzik endüstrisi hakkında gerçek bir fikir verdi.
- Now, for some real peace, turn off your cell phone.
- Şimdi, gerçek bir huzur için cep telefonunuzu kapatın.
- After what happened today, I feel like nothing's real.
- Bugün olanlardan sonra hiçbir şeyin gerçek olmadığını hissediyorum.
- This better be something real, Earth man.
- Bu gerçek bir şey olsa iyi olur, Dünyalı adam.
- They worked very hard to make it seem real.
- Gerçek gibi görünmesi için çok çaba sarfetmişler.
- This better be something real, Earth man.
- Umarım bu gerçek bir şeydir, Dünyalı adam.
- Most people who learn a real trade make things.
- Gerçek bir meslek öğrenenler çoğunlukla bir şeyler yaparlar.
- After what happened today, I feel like nothing's real.
- Bugün olanlardan sonra hiçbir şey gerçek değilmiş gibi geliyor.
- I see that as a real opportunity.
- Bunu gerçek bir olasılık olarak görüyorum.
- You know, you can sit down like a real human being.
- Gerçek bir insan gibi oturabilirsiniz.
- Internet marketing really offers a good chance of earning real money online.
- İnternet pazarlaması, çevrimiçi olarak gerçek para kazanma konusunda gerçekten iyi bir imkan sunuyor.
- I haven't had a real coffee since Shanghai.
- Şanghay'dan beri gerçek bir kahve içmemiştim.
- I haven't had a real coffee since Shanghai.
- Şangay'dan beri gerçek bir kahve içmedim.
- Most people who learn a real trade make things.
- Gerçek bir mesleği yapmayı öğrenen çoğu kişi bir şeyler yapar.
- There is the opportunity to feel like a real space traveler.
- Gerçek bir uzay gezgini gibi hissetme fırsatı var.
- Folks, we got a real treat for you tonight.
- Millet, bu gece sizin için gerçek bir sürprizimiz var.
- A real friend will never give you that kind of headache.
- Gerçek bir arkadaş size asla bu tür sorun yaratmaz.
- Real freedom can only be obtained when you give up all desires.
- Gerçek kurtuluş ancak bütün arzuları terk ettiğinizde elde edilebilir.
- Everyone knows that fruits are healthy, and real, whole food.
- Herkes meyvelerin sağlıklı, gerçek ve işlenmemiş gıdalar olduğunu bilir.
- There is the opportunity to feel like a real space traveler.
- Gerçek bir uzay yolcusuymuş gibi hissetme fırsatı var.
- A New World did not established according the principles of freedom, human rights and real democracy.
- Yeni Dünya özgürlük, insan hakları ve gerçek demokrasi ilkelerine göre kurulmamıştır.
- They worked very hard to make it seem real.
- Gerçek gibi görünmesi için çok çaba gösterdiler.
- In the same way in mathematics zero itself is not "nothing", but expresses a real quantity, and plays a determining role.
- Aynı şekilde matematikte de sıfırın kendisi "hiç" değildir, gerçek bir niceliği ifade ederek belirleyici bir rol oynar.
- Internet marketing really offers a good chance of earning real money online.
- İnternet pazarlamacılığı çevrimiçi olarak gerçek para kazanma konusunda gerçekten iyi bir şans sunuyor.
- An hour ago, nothing that happened felt real to me.
- Bir saat önce, olanlar bana gerçekmiş gibi gelmiyordu.
- An hour ago, nothing that happened felt real to me.
- Bir saat öncesinde, olan hiçbir şey bana gerçek gibi gelmiyordu.
- An hour ago, nothing that happened felt real to me.
- Bir saat önce, yaşananların hiçbiri bana gerçek gibi gelmiyordu.
- Everyone knows that fruits are healthy, and real, whole food.
- Herkes meyvelerin sağlıklı ve gerçek, işlenmemiş gıda olduğunu bilir.
- Yes, the man who performed the wedding ceremony was a real justice of the peace.
- Evet, düğünü yapan adam gerçek bir sulh hakimiydi.
- Yes, the man who performed the wedding ceremony was a real justice of the peace.
- Evet, nikâhı kıyan adam gerçek bir sulh hâkimiydi.
- After what happened today, I feel like nothing's real.
- Bugün olanlardan sonra, hiçbir şey gerçek değilmiş gibi hissediyorum.
- Most people who learn a real trade make things.
- Gerçek bir mesleği öğrenen çoğu insan bir şeyler yapar.
- Now, for some real peace, turn off your cell phone.
- Şimdi, gerçek huzur için, cep telefonunu kapat.
- This gave her a real insight into the international music industry.
- Bu sayede uluslararası müzik alanına dair gerçek bir fikir edinmiş oldu.
- In the same way in mathematics zero itself is not "nothing", but expresses a real quantity, and plays a determining role.
- Aynı şekilde matematikte sıfırın kendisi "hiçlik" değildir, gerçek bir niceliği ifade eder ve belirleyici bir rol oynar.
- This better be something real, Earth man.
- Bu gerçek olsa iyi olur, Dünyalı.
- Now all he does is eat chips and pretzels instead of real food.
- Şimdilerde tek yaptığı gerçek yemekler yerine cips ve krakerle beslenmek.
- Now, for some real peace, turn off your cell phone.
- Şimdi, gerçek huzur için, cep telefonunuzu kapayın.
- Folks, we got a real treat for you tonight.
- Millet, bu gece sizin için gerçek bir ikramımız var.
- A New World did not established according the principles of freedom, human rights and real democracy.
- Yeni Dünya özgürlük, insan hakları ve gerçek demokrasi ilkelerine göre kurulmadı.
- You guys want to see a real star, look over here.
- Gerçek bir yıldız görmek istiyorsanız, buraya bakın.
- You're a real loser.
- Sen gerçek bir eziksin.
- I don't even know what Tom's real name is.
- Tom'un gerçek adının ne olduğunu bile bilmiyorum.
- It is not a real mansion.
- O gerçek bir konak değil.
- That isn't Tom's real accent.
- Bu Tom'un gerçek aksanı değil.
- Climate change is real.
- İklim değişikliği gerçek.
- Winter does not look real without snow.
- Kış kar olmadan gerçek görünmez.
- That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
- I owe Tom a real debt of gratitude.
- Tom'a gerçek bir minnet borcu borçluyum.
- There is no such thing as a real friend.
- Gerçek bir arkadaş diye bir şey yoktur.
- I wish I could have met my real parents before they passed away.
- Keşke ölmeden önce gerçek ebeveynlerimle tanışabilseydim.
- Within two or three hours you will become a real donkey, just like the ones that pull the fruit carts to market.
- İki ya da üç saat içinde gerçek bir eşek olacaksın, tıpkı meyve arabalarını pazara çeken eşekler gibi.
- Is that real?
- Bu gerçek mi?
- Tom didn't tell Mary his real name.
- Tom Mary'ye gerçek adını söylemedi.
- What's your real opinion?
- Gerçek fikrin nedir?
- Is that samurai sword real or an unsharpened replica?
- Bu samuray kılıcı gerçek mi, yoksa keskin olmayan bir taklit mi?
- What's his real name?
- Onun gerçek adı nedir?
- It wasn't a real kiss.
- Bu gerçek bir öpücük değildi.
- 1.4 is a real number.
- 1.4 gerçek bir sayıdır.
- That's not a real word.
- Bu gerçek bir kelime değil.
- You're a real nerd.
- Sen gerçek bir inek öğrencisin.
- That isn't real.
- O gerçek değil.
- What's his real name?
- Gerçek adı ne?
- Tom is a real competitor.
- Tom gerçek bir rakip.
- I didn't think it was real.
- Bunun gerçek olduğunu düşünmedim.
- Sami's fears became real.
- Sami'nin korkuları gerçek oldu.
- Take a real break!
- Gerçek bir ara verin!
- What was Tom's real name?
- Tom'un gerçek adı neydi?
- This is a real steal.
- Bu gerçek bir kelepir.
- I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, sadece bir peluşum.
- This is a real surprise.
- Bu gerçek bir sürpriz.
- Actually, Tom isn't my real name.
- Aslında, Tom gerçek adım değil.
- Tom's room is a real mess.
- Tom'un odası gerçek bir karmaşa.
- That's a real person.
- O, gerçek bir kişi.
- The Satanic Verses by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature.
- Salman Rüşdi'nin "Şeytan Ayetleri" modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.
- I'm not sure it's real.
- Gerçek olduğundan emin değilim.
- His sister is a real beauty.
- Onun kız kardeşi, gerçek bir güzelliktir.
- What's your real secret?
- Gerçek sırrın nedir?
- What's your real secret?
- Senin gerçek sırrın ne?
- Is reality really real?
- Gerçeklik gerçekten gerçek midir?
- They tell me you're a real expert!
- Bana senin gerçek bir uzman olduğunu söylediler!
- Her real name is Lisa.
- Onun gerçek adı Lisa.
- There were no real problems.
- Gerçek bir sorun yoktu.
- Real men go to the gym to pump iron, not to do aerobics.
- Gerçek erkekler aerobik yapmak için değil, ağırlık çalışmak için spor salonuna giderler.
- His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Yazdığı kompozisyon problemin sadece yüzeysel bir analizini içeriyordu, bu yüzden sınıftaki en yüksek notu alması onun için gerçek bir sürpriz oldu.
- Have you told anyone what your real name is?
- Gerçek adının ne olduğunu herhangi birine söyledin mi?
- I've been a real fool.
- Ben gerçek bir aptalım.
- He's a real gentleman.
- O gerçek bir beyefendi.
- Ghosts are real for those who believe in them.
- Hayaletler, onlara inananlar için gerçektir.
- Being at the office at such a weather is a real torture.
- Böyle bir havada ofiste olmak gerçek bir işkence.
- You're a real friend.
- Sen gerçek bir arkadaşsın.
- Tom is a real nerd.
- Tom gerçek bir inek.
- That's not a real diamond, is it?
- Bu gerçek elmas değil, değil mi?
- It seems that the diamond is real.
- Elmas gerçek gibi görünüyor.
- I doubt we were ever in any real danger.
- Şimdiye kadar gerçek bir tehlikede olduğumuzdan kuşkuluyum.
- My aunt was like a real mother to me.
- Teyzem benim için gerçek bir anne gibiydi.
- You're a real loser.
- Sen gerçek bir zavallısın.
- A real friend is like a rare bird.
- Gerçek bir arkadaş nadir bir kuş gibidir.
- Tom Jackson's real name is John Smith.
- Tom Jackson'ın gerçek adı John Smith'dir.
- Sami wanted to meet real Muslims.
- Sami gerçek Müslümanlarla tanışmak istiyordu.
- A plastic glass is better than one made of real glass.
- Bir plastik bardak, gerçek camdan yapılmış olanından daha iyidir.
- There never was any real danger.
- Gerçek bir tehlike asla yoktu.
- How do you know it's real?
- Bunun gerçek olduğunu nasıl biliyorsun?
- Nothing seems real.
- Hiçbir şey gerçek görünmüyor.
- That's real helpful.
- Bu gerçek yararlı.
- Tom didn't give the police his real name.
- Tom polise gerçek adını vermedi.
- Tom didn't give the police officer his real name.
- Tom polis memuruna gerçek adını vermedi.
- I didn't tell the police my real name.
- Polise gerçek adımı söylemedim.
- I used to think that witches were real.
- Eskiden cadıların gerçek olduğunu düşünürdüm.
- That book is a real epic; it's over one thousand pages long.
- O kitap gerçek bir destan; bin sayfadan daha uzun.
- She's a real gossip.
- O gerçek bir dedikoducu.
- These are real.
- Bunlar gerçek.
- Is Santa Claus real?
- Noel Baba gerçek mi?
- Libraries are real treasures for avid readers.
- Kütüphaneler arzulu okuyucular için gerçek hazinelerdir.
- You're a real fool.
- Sen gerçek bir aptalsın.
- Is that a real diamond?
- Bu gerçek bir elmas mı?
- It's been a while since I've had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yaptığımdan beri bir süre oldu.
- Tell me your real name.
- Bana gerçek adını söyle.
- You like to feel cash with your fingers, so you think money's more real.
- Parayı parmaklarınızla hissetmeyi seviyorsunuz, bu yüzden paranın daha gerçek olduğunu düşünüyorsunuz.
- His real name's Tom.
- Gerçek adı Tom.
- Is that katana real or an unsharpened replica?
- Bu katana gerçek mi yoksa bilenmemiş bir kopya mı?
- My aunt was like a real mother to me.
- Teyzem benim gerçek annem gibiydi.
- Later, I found out his real name was Tom.
- Sonradan gerçek adının Tom olduğunu öğrendim.
- Tom's real name may not really be Tom.
- Tom'un gerçek adı gerçekten Tom olmayabilir.
- This can't be real.
- Bu gerçek olamaz.
- How do I know this is real?
- Bunun gerçek olduğunu nereden bileyim?
- It's not real money.
- Bu gerçek para değil.
- Is this real silk?
- Bu gerçek ipek mi?
- I don't know your real name.
- Gerçek adını bilmiyorum.
- Winter does not look real without snow.
- Kar olmadan kış gerçek görünmüyor.
- Sami wanted his fantasy to become real.
- Sami fantezisinin gerçek olmasını istiyordu.
- That's not his real name.
- Bu onun gerçek adı değil.
- Tom is a real person.
- Tom gerçek bir insan.
- Who are my real parents?
- Gerçek ebeveynlerim kim?
- The only real science is the knowledge of facts.
- Tek gerçek bilim, gerçeklerin bilgisidir.
- What is hypothetical may not be real.
- Varsayımsal olan şey gerçek olmayabilir.
- Tom looks like a real freak.
- Tom gerçek bir hilkat garibesi gibi görünüyor.
- Is this a real number?
- Bu gerçek bir sayı mı?
- You can be a real jerk sometimes.
- Bazen gerçek bir pislik olabilirsin.
- Mary is a real beauty.
- Mary gerçek bir güzel.
- Although I have been called Dicky since I was a baby, my real name is Richard.
- Bebekliğimden beri Dicky diye çağrılsam da gerçek adım Richard.
- It isn't real.
- Gerçek değil.
- I can't believe this is real.
- Bunun gerçek olduğuna inanamıyorum.
- Unfortunately this is real.
- Maalesef bu gerçek.
- Real people make history.
- Gerçek insanlar tarih yapar.
- His real name is Tom.
- Onun gerçek ismi Tom'dur.
- This is a real Vuitton.
- Bu gerçek bir Vuitton'dur.
- My friend is a real bookworm.
- Arkadaşım gerçek bir kitap kurdu.
- I'm becoming a real man.
- Ben gerçek bir erkek oluyorum.
- I didn't tell the police my real name.
- Polise gerçek ismimi söylemedim.
- That's not a real diamond, is it?
- Bu gerçek bir elmas değil, değil mi?
- Are you sure this is real?
- Bunun gerçek olduğuna emin misin?
- Let's not use our real names.
- Gerçek adlarımızı kullanmayalım.
- If the hay caught fire, it would be a real disaster.
- Eğer samanlar alev alırsa, bu gerçek bir felaket olur.
- Is this real gold?
- Bu gerçek altın mı?
- The guy I met yesterday didn't give me his real name.
- Dün tanıştığım adam bana gerçek adını söylemedi.
- Tom is not a real person.
- Tom gerçek bir kişi değil.
- No one knows his real name.
- Kimse onun gerçek adını bilmiyor.
- That's real gold.
- O gerçek altın.
- I never learned his real name.
- Onun gerçek adını hiç öğrenmedim.
- Her face betrayed her real feelings.
- Onun yüzü gerçek hislerini açığa vurdu.
- Love can be fake, but hate is real.
- Aşk sahte olabilir, ama nefret gerçektir.
- He is a real fool.
- O, gerçek bir aptaldır.
- You need to make a real change.
- Gerçek bir değişiklik yapmanız gerekiyor.
- Tom can't tell Mary his real feelings.
- Tom gerçek hislerini Mary'ye söyleyemiyor.
- Why don't you get a real job?
- Neden gerçek bir iş bulmuyorsun?
- It doesn't seem real.
- Gerçek gibi görünmüyor.
- I'd like to be able to tell people my real name.
- İnsanlara gerçek adımı söyleyebilmek istiyorum.
- Is that your real name?
- Bu senin gerçek adın mı?
- Unfortunately this is real.
- Ne yazık ki bu gerçek.
- Don't use his real name.
- Onun gerçek adını kullanma.
- They're not real.
- Onlar gerçek değil.
- Tom is a real charmer, isn't he?
- Tom gerçek bir büyücü, değil mi?
- Is that a real option?
- O gerçek bir seçenek mi?
- I don't know your real name.
- Senin gerçek adını bilmiyorum.
- Tom didn't tell Mary his real name.
- Tom, Mary'ye gerçek adını söylemedi.
- Tom is a real character.
- Tom gerçek bir karakter.
- Tom is a real fool.
- Tom gerçek bir aptal.
- Don't use his real name.
- Gerçek adını kullanma.
- You were born to be real, not to be perfect.
- Sen gerçek olmak için doğdun, mükemmel olmak için değil.
- Twitter is not a real friend.
- Twitter gerçek bir arkadaş değil.
- They told me you're a real expert!
- Onlar bana senin gerçek bir uzman olduğunu söylediler!
- Is Tom Jackson your real name?
- Tom Jackson senin gerçek adın mı?
- I don't know her real name.
- Onun gerçek adını bilmiyorum.
- I'd like to be able to tell people my real name.
- Gerçek adımı insanlara söyleyebilmek istiyorum.
- Why don't you get a real job?
- Neden gerçek bir işe girmiyorsun?
- This is a real breakthrough.
- Bu gerçek bir atılım.
- Don't use your real name.
- Gerçek adını kullanma.
- They're not my real parents.
- Onlar benim gerçek ailem değil.
- It's three years since I had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yaptığımdan beri üç yıl oldu.
- You have real potential.
- Gerçek bir potansiyelin var.
- What's your real purpose?
- Gerçek amacın nedir?
- I knew it was real.
- Ben onun gerçek olduğunu biliyordum.
- Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
- Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
- Tom and Mary aren't actually our real names.
- Tom ve Mary aslında bizim gerçek isimlerimiz değil.
- A real friend is like a rare bird.
- Gerçek bir arkadaş ender bir kuş gibidir.
- It didn't seem real.
- Gerçek gibi görünmüyordu.
- It was a real pleasure.
- Gerçek bir zevkti.
- Libraries are real treasures for avid readers.
- Kütüphaneler hevesli okuyucular için gerçek hazinelerdir.
- His new car is a real beauty.
- Onun yeni arabası gerçek bir güzelliktir.
- We'll have real competition.
- Gerçek bir rekabetimiz olacak.
- How do you know it's not real?
- Gerçek olmadığını nereden biliyorsun?
- Mary is not just cute, she's a real beauty.
- Mary sadece sevimli değil, gerçek bir güzel.
- Are they real or fake?
- Gerçek mi sahte mi?
- I'd consider that a real favor.
- Bunu gerçek bir iyilik olarak kabul ediyorum.
- Showing your real feelings is not considered a virtue in Japan.
- Gerçek duygularını göstermek Japonya'da bir erdem olarak görülmez.
- She said that she was a real princess.
- O gerçek bir prenses olduğunu söyledi.
- I didn't give the police my real name.
- Polise gerçek adımı vermedim.
- Tom wasn't his real name.
- Tom onun gerçek adı değildi.
- Real ability wins in the end.
- Gerçek yetenek, sonunda kazanır.
- Evolution isn't real.
- Evrim gerçek değildir.
- This isn't my real accent.
- Bu benim gerçek aksanım değil.
- Tom didn't tell the police his real name.
- Tom polise gerçek adını söylemedi.
- Is love real or is it just an illusion?
- Aşk gerçek mi yoksa sadece bir yanılsama mı?
- Tom said you're not a real doctor.
- Tom senin gerçek bir doktor olmadığını söyledi.
- These pearls look real.
- Bu inciler gerçek görünüyor.
- He's a real character.
- O gerçek bir karakter.
- Is this real?
- Bu gerçek mi?
- How do you know it's not real?
- Bunun gerçek olmadığını nasıl biliyorsun?
- I couldn't tell if it was real or not.
- Gerçek olup olmadığını anlayamadım.
- I don't think that's a real diamond.
- Bunun gerçek bir elmas olduğunu sanmıyorum.
- A man who doesn't spend time with his family cannot be a real man.
- Ailesiyle vakit geçirmeyen bir adam gerçek bir adam olamaz.
- This may not be a real diamond.
- Bu gerçek bir elmas olmayabilir.
- I have never known my real parents.
- Gerçek ebeveynlerimi hiç tanımadım.
- This problem is a real challenge.
- Bu sorun gerçek bir meydan okuma.
- I have never known my real parents.
- Gerçek anne ve babamı hiç tanımadım.
- What's Tom's real name?
- Tom'un gerçek adı ne?
- My real name is Tom.
- Benim gerçek adım Tom.
- She was so beautiful that anyone could see that she was a real Princess.
- O kadar güzeldi ki, herkes onun gerçek bir prenses olduğunu anlayabilirdi.
- They say you can't tell the difference between this and real butter.
- Onlar bununla gerçek tereyağı arasındaki farkı söyleyemeyeceğini söylüyor.
- Tom didn't give Mary his real telephone number.
- Tom Mary'ye gerçek telefon numarasını vermedi.
- Get a real job.
- Gerçek bir iş bul.
- You gave me a real surprise when you showed up there.
- Sen oraya geldiğinde bana gerçek bir sürpriz yaptın.
- My room is a real mess.
- Benim odam gerçek bir karmaşa.
- This is a real concern.
- Bu gerçek bir endişe.
- That's not my real name.
- Bu benim gerçek adım değil.
- I'm not sure it's real.
- Bunun gerçek olduğundan emin değilim.
- Is that katana real or an unsharpened replica?
- Bu katana gerçek mi, yoksa keskin olmayan bir replika mı?
- These blinds are not made of real wood.
- Bu jaluziler gerçek ahşaptan yapılmamış.
- Meteor strikes are a real threat.
- Meteor çarpmaları gerçek bir tehdittir.
- Is that ring made of real gold?
- O yüzük gerçek altından mı yapılmıştır?
- Her real name is Lisa.
- Onun gerçek adı Lisa'dır.
- The house that Tom bought is a real fixer-upper.
- Tom'un aldığı ev gerçek bir tadilat gerektiriyor.
- I don't think that's a real word.
- Bunun gerçek bir kelime olduğunu sanmıyorum.
- I bet that's not even Mary's real phone number.
- Bahse girerim bu Mary'nin gerçek telefon numarası bile değildir.
- I've never actually seen a real cow.
- Ben aslında hiç gerçek bir inek görmedim.
- The rivalry is real.
- Rekabet gerçek.
- She's a real expert.
- O gerçek bir uzman.
- The Satanic Verses by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature.
- Salman Rushdie'nin "Şeytan Ayetleri" modern edebiyatın gerçek bir başyapıtıdır.
- Is that real blood?
- O gerçek kan mı?
- Do you have a real one?
- Sende gerçek bir tane var mı?
- That wasn't real.
- O gerçek değildi.
- There was no real evidence against Tom.
- Tom aleyhinde gerçek bir delil yoktu.
- Sami is not a real police officer.
- Sami gerçek bir polis memuru değildir.
- It looked real.
- Gerçek gibiydi.
- I've never actually seen a real cow.
- Ben hiç gerçek bir inek görmedim.
- His tears were real.
- Gözyaşları gerçekti.
- You're a real witch.
- Sen gerçek bir cadısın.
- Tom told his children that Santa Claus wasn't real.
- Tom çocuklarına Noel Baba'nın gerçek olmadığını söyledi.
- The British Prime Minister's real name is Alexander Boris de Pfeffel Johnson.
- İngiltere başbakanı'nın gerçek adı Alexander Boris de Pfeffel Johnson'dır.
- Is that a real option?
- Bu gerçek bir seçenek mi?
- Are they real or fake?
- Onlar gerçek mi yoksa sahte mi?
- Love can be fake, but hate is real.
- Sevgi sahte olabilir, ama nefret gerçektir.
- She acted like a real baby.
- Gerçek bir bebek gibi davrandı.
- She is a real firecracker!
- O gerçek bir fişek!
- You are a real son of a devil.
- Sen gerçek bir şeytan oğlusun.
- YouTube registration requires a real name and an address.
- YouTube kaydı gerçek bir isim ve adres gerektirir.
- I wonder if Tom Jackson is his real name.
- Acaba Tom Jackson onun gerçek adı mı?
- Are aliens real?
- Uzaylılar gerçek mi?
- Do you think this is real?
- Bunun gerçek olduğunu mu düşünüyorsun?
- It wasn't real.
- Gerçek değildi.
- Tom is a real nerd, isn't he?
- Tom gerçek bir inek öğrenci, değil mi?
- How do you know this isn't real?
- Bunun gerçek olmadığını nasıl biliyorsun?
- There are no real visions.
- Gerçek görüntüler yok.
- How do you know it's real?
- Gerçek olduğunu nereden biliyorsun?
- Tom has a real gift for that.
- Tom'un bu konuda gerçek bir yeteneği var.
- He's a real friend.
- O gerçek bir dost.
- Layla is a real bitch.
- Layla gerçek bir kaltak.
- They told me you're a real expert!
- Bana senin gerçek bir uzman olduğunu söylediler!
- We both know this isn't real.
- Bunun gerçek olmadığını ikimiz de biliyoruz.
- Get real, will you?
- Gerçekçi ol, olur mu?
- We've got a real problem.
- Gerçek bir sorunumuz var.
- Tom has trouble expressing his real feelings.
- Tom gerçek duygularını ifade etmekte zorlanıyor.
- This can't be a real diamond.
- Bu gerçek bir elmas olamaz.
- Are her boobs real or fake?
- Onun göğüsleri gerçek mi yoksa sahte mi?
- This is a real Vuitton.
- Bu gerçek bir Vuitton.
- I don't own any real jewels.
- Benim hiç gerçek mücevherim yok.
- Is that katana real or an unsharpened replica?
- Bu samuray kılıcı gerçek mi, yoksa keskin olmayan bir taklit mi?
- He's not going to reveal his real name.
- Gerçek ismini söylemeyecek.
- Actually, Tom is his real name.
- Aslında, Tom onun gerçek adı.
- That's not real.
- O gerçek değil.
- In real combat, you must not forget that hesitation is a very dangerous thing.
- Gerçek savaşta, tereddütün çok tehlikeli bir şey olduğunu unutmamalısınız.
- It isn't a real apartment.
- O, gerçek bir daire değildir.
- You're a real patriot.
- Sen gerçek bir vatanseversin.
- It's been a long time since I've had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yapmayalı uzun zaman oldu.
- I think it's very difficult for an Englishman to imitate a real American accent.
- Bence bir İngiliz için gerçek bir Amerikan aksanını taklit etmek çok zordur.
- Tom says that ghosts aren't real.
- Tom hayaletlerin gerçek olmadığını söylüyor.
- Tom didn't give his real name.
- Tom gerçek adını vermedi.
- Tom can't tell Mary his real feelings.
- Tom, Mary'ye gerçek duygularını söyleyemez.
- Let's be real here.
- Burada gerçekçi olalım.
- Sami knew my real name.
- Sami gerçek adımı biliyordu.
- This isn't real.
- Bu gerçek değil.
- I think we've made some real progress.
- Gerçek anlamda ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum.
- He doesn't know if that tree is real.
- O ağacın gerçek olup olmadığını bilmiyor.
- I've got real feelings for you.
- Sana karşı gerçek hislerim var.
- I had never seen a real elephant.
- Ben hiç gerçek bir fil görmemiştim.
- Tom is a real handyman.
- Tom gerçek bir tamirci.
- The film considers real social issues.
- Film gerçek sosyal meseleleri ele alıyor.
- He's a real expert.
- O gerçek bir uzman.
- Do you think those are real?
- Onların gerçek olduğunu mu düşünüyorsun?
- I don't think that's a real diamond.
- Onun gerçek bir elmas olduğunu sanmıyorum.
- I never learned his real name.
- Onun gerçek adını asla öğrenmedim.
- Everyone recognizes the boy as a real genius.
- Herkes çocuğu gerçek bir deha olarak tanır.
- Do you know Tom's real name?
- Tom'un gerçek adını biliyor musun?
- Mary was my first real girlfriend.
- Mary benim ilk gerçek kız arkadaşımdı.
- You're a real pain.
- Gerçek bir başağrısısın.
- Not even my friends know my real name.
- Arkadaşlarım bile gerçek adımı bilmiyor.
- He is a real fool.
- O gerçek bir aptal.
- Take a real break!
- Gerçek bir mola verin!
- Are these flowers real?
- Bu çiçekler gerçek mi?
- No one knows his real name.
- Hiç kimse onun gerçek adını bilmiyor.
- This is a real diamond, isn't it?
- Bu gerçek bir elmas, değil mi?
- I don't have any real choice.
- Gerçek bir seçeneğim yok.
- The rivalry is real.
- Rekabet gerçektir.
- Sami is not a real police officer.
- Sami gerçek bir polis memuru değil.
- Do you wanna see a real live magic show?
- Gerçek bir sihirbazlık gösterisi görmek ister misin?
- Is this real silver?
- Bu gerçek gümüş mü?
- We'll have real competition.
- Gerçek bir rekabet olacak.
- What is the difference between imitation and real diamonds?
- Taklit ve gerçek elmaslar arasındaki fark nedir?
- This thing isn't real.
- Bu şey gerçek değil.
- You're not my real parents.
- Siz benim gerçek annem ve babam değilsiniz.
- How do you know those are real diamonds?
- Onların gerçek elmas olduklarını nereden biliyorsunuz?
- None of this is real.
- Hiçbiri gerçek değil.
- I don't supply my real name to any site on the Internet.
- İnternetteki hiçbir siteye gerçek adımı vermem.
- It isn't real.
- Gerçek değildir.
- That wasn't real.
- Gerçek değildi.
- What's Tom's real name?
- Tom'un gerçek adı nedir?
- It is not a real mansion.
- Bu gerçek bir konak değil.
- None of this is real.
- Bunlardan hiç biri gerçek değil.
- You don't need to tell me your real name.
- Gerçek adını bana söylemene gerek yok.
- A man who doesn't spend time with his family cannot be a real man.
- Ailesi ile zaman geçirmeyen bir erkek gerçek bir erkek olamaz.
- He was a real drunkard.
- O gerçek bir ayyaştı.
- This must be a real diamond.
- Bu gerçek bir elmas olmalı.
- Tom is a real competitor.
- Tom gerçek bir yarışmacıdır.
- Are you a real doctor?
- Sen gerçek bir doktor musun?
- Tom's a real expert.
- Tom gerçek bir uzman.
- It looked real.
- O gerçek görünüyordu.
- I know his real name isn't Tom.
- Onun gerçek adının Tom olmadığını biliyorum.
- This symphony is a real masterpiece.
- Bu senfoni gerçek bir başyapıt.
- This is a real mess.
- Bu gerçek bir karmaşa.
- Tom is a real gentleman.
- Tom gerçek bir beyefendi.
- What is Tom's real purpose?
- Tom'un gerçek amacı nedir?
- He's a real man.
- O gerçek bir adam.
- We know this is real.
- Bunun gerçek olduğunu biliyoruz.
- I read your new book with real delight.
- Gerçek bir zevkle kitabını okudum.
- Tom isn't your real name, is it?
- Tom senin gerçek adın değil, değil mi?
- Do you wanna see a real live magic show?
- Gerçek bir canlı sihirbazlık gösterisi izlemek ister misin?
- Are vampires real?
- Vampirler gerçek mi?
- Tom is a real friend.
- Tom gerçek bir arkadaştır.
- We want a real change.
- Biz gerçek bir değişiklik istiyoruz.
- Tom's not a real person.
- Tom gerçek bir kişi değil.
- It's a real challenge.
- Bu gerçek bir meydan okuma.
- Twitter is not a real friend.
- Twitter, gerçek bir arkadaş değildir.
- You're a real team player.
- Sen gerçek bir takım oyuncususun.
- Is that katana real or an unsharpened replica?
- O katana gerçek mi yoksa yontulmamış bir kopya mı?
- Our teacher is a real idiot.
- Öğretmenimiz gerçek bir aptal.
- It was a real pleasure to work with Tom.
- Tom'la çalışmak gerçek bir zevkti.
- You're a real friend.
- Sen gerçek bir dostsun.
- She is a real beauty.
- O gerçek bir güzellik.
- They're not real.
- Gerçek değiller.
- That's real gold.
- Bu gerçek altın.
- That could mean real trouble.
- Bu gerçek bir sorun anlamına gelebilir.
- I wonder what Tom's real name is.
- Tom'un gerçek adının ne olduğunu merak ediyorum.
- Is that samurai sword real or an unsharpened replica?
- Bu samuray kılıcı gerçek mi yoksa bileylenmemiş bir kopya mı?
- That book is a real epic; it's over one thousand pages long.
- Bu kitap gerçek bir destan; bin sayfadan uzun.
- That's not his real name.
- Bu onun gerçek ismi değil.
- My real name is Mary.
- Benim gerçek adım Mary'dir.
- It's not a real choice.
- Bu gerçek bir seçim değil.
- The danger is real.
- Tehlike gerçek.
- There never was any real danger.
- Hiçbir zaman gerçek bir tehlike olmadı.
- He's a real gentleman.
- Gerçek bir beyefendi.
- Is Mary a real blonde?
- Mary gerçek bir sarışın mı?
- There was no real evidence against Tom.
- Tom'a karşı gerçek bir kanıt yoktu.
- I'm a real cop.
- Ben gerçek bir polisim.
- I will never know who my real parents are.
- Gerçek anne ve babamın kim olduklarını asla bilmeyeceğim.
- They seemed real.
- Gerçek gibiydiler.
- He showed his real intentions.
- Gerçek niyetini gösterdi.
- That's real progress.
- Bu gerçek bir ilerleme.
- Is Tom Jackson your real name?
- Tom Jackson gerçek adın mı?
- I don't even know your real name.
- Gerçek adını bile bilmiyorum.
- We want a real change.
- Gerçek bir değişim istiyoruz.
- Do you think this is real?
- Sence bu gerçek mi?
- Is it a real tattoo?
- Bu gerçek bir dövme mi?
- That's not a real secret.
- O gerçek bir sır değil.
- Don't use his real name.
- Onun gerçek adını kullanmayın.
- That's my real name.
- Bu benim gerçek adım.
- It looks real to me.
- Bana gerçek gibi geldi.
- Are the pearls real or fake?
- İnciler gerçek mi sahte mi?
- You need to get a real job.
- Gerçek bir iş bulmalısın.
- None of it was real.
- Onlardan hiçbiri gerçek değildi.
- What's your real name?
- Gerçek adın nedir?
- Tom's a real night owl, and often does his best writing after midnight.
- Tom gerçek bir gece kuşudur ve genellikle en iyi yazılarını gece yarısından sonra yazar.
- Is that your real name?
- O senin gerçek adın mı?
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Onun güzel sesi kulaklar için gerçek bir bayramdı.
- That's not his real accent.
- Onun gerçek aksanı o değil.
- Nothing seems real.
- Hiçbir şey gerçek gibi görünmüyor.
- This is probably a real diamond.
- Bu muhtemelen gerçek bir elmas.
- I don't know his real name.
- Onun gerçek adını bilmiyorum.
- Layla's real name is Salima Bakir.
- Leyla'nın gerçek adı Salima Bakir'dir.
- Tom and Mary aren't John's real parents.
- Tom ve Mary, John'un gerçek anne babası değiller.
- This is a real mess.
- Bu gerçek bir karışıklık.
- Tom was a real gentleman.
- Tom gerçek bir beyefendi idi.
- Is this your real name?
- Bu senin gerçek adın mı?
- I don't give my real name to any website.
- Hiçbir web sitesine gerçek adımı vermem.
- You don't need to tell me your real name.
- Bana gerçek adını söylemene gerek yok.
- I want to get a real job.
- Gerçek bir iş bulmak istiyorum.
- How can mirrors be real if our eyes aren't real?
- Gözlerimiz gerçek değilse aynalar nasıl gerçek olabilir?
- Is Tom your real name?
- Tom gerçek adın mı?
- Your friendship was never real.
- Arkadaşlığınız hiçbir zaman gerçek olmadı.
- We both know this isn't real.
- İkimiz de bunun gerçek olmadığını biliyoruz.
- Real people make history.
- Tarihi gerçek insanlar yazar.
- Tom found out his dad wasn't his real dad.
- Tom babasının gerçek babası olmadığını öğrendi.
- I don't supply my real name to any Internet site.
- Hiçbir internet sitesine gerçek adımı vermem.
- It's not real money.
- Gerçek para değil.
- When was the last time you had a real vacation?
- En son ne zaman gerçek bir tatil yaptın?
- Sophia Loren's real name is Sofia Scicolone.
- Sophia Loren'in gerçek adı Sofia Scicolone'dir.
- Instead of eating real food, we just ate junk food all day.
- Gerçek yemek yeme yerine, sadece tüm gün abur cubur yedik.
- He doesn't seem to know his real self.
- Gerçek kimliğini bilmiyor gibi görünüyor.
- Tom proved to be a real gentleman.
- Tom gerçek bir beyefendi olduğunu kanıtladı.
- Ghosts are real for those who believe in them.
- Hayaletler onlara inananlar için gerçektir.
- I have no real choice.
- Gerçek bir seçeneğim yok.
- Please tell me your real name.
- Lütfen bana gerçek adını söyle.
- Is this even real?
- Bu da gerçek mi?
- I don't want you to know my real name.
- Gerçek adımı bilmeni istemiyorum.
- I never knew his real name.
- Onun gerçek adını bilmiyordum.
- I've got real feelings for you.
- Senin için gerçek duygularım var.
- My room's a real mess.
- Odam gerçek bir karışıklık.
- I bet that's not even Mary's real phone number.
- Bahse girerim ki bu Mary'nin gerçek telefon numarası bile değil.
- Tom looks like a real freak.
- Tom gerçek bir ucubeye benziyor.
- I can make it look real.
- Gerçekçi görünmesini sağlayabilirim.
- The British Prime Minister's real name is Alexander Boris de Pfeffel Johnson.
- İngiltere Başbakanı'nın gerçek adı Alexander Boris de Pfeffel Johnson.
- Real men drink tea.
- Gerçek erkekler çay içerler.
- Tom was never in any real danger.
- Tom hiçbir zaman gerçek bir tehlike altında değildi.
- You know what your real problem is, Fadil?
- Senin gerçek sorunun ne biliyor musun, Fadıl?
- My last husband was a real idiot.
- Son kocam gerçek bir aptaldı.
- She acted like a real baby.
- O, gerçek bir bebek gibi davrandı.
- This watch is a real bargain.
- Bu saat gerçek bir kelepir.
- You were born to be real, not to be perfect.
- Gerçek olmak için doğdun, mükemmel olmak için değil.
- This is not a real distinction.
- Bu gerçek bir ayrım değildir.
- Fadil moved to Cairo with his first real girlfriend, Dania.
- Fadıl ilk gerçek kız arkadaşı Dania ile Kahire'ye taşındı.
- Is Galileo Galilei a real name?
- Galileo Galilei gerçek bir isim mi?
- Tom Jackson wasn't his real name.
- Tom Jackson onun gerçek adı değildi.
- Let's not use our real names.
- Gerçek isimlerimizi kullanmayalım.
- I wish I could have met my real parents before they passed away.
- Keşke onlar ölmeden önce gerçek anne ve babamla tanışabilseydim.
- That's a very real concern.
- Bu çok gerçek bir endişe.
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Güzel sesi kulaklar için gerçek bir ziyafetti.
- These pearls look real.
- Bu inciler gerçek gibi.
- Our landlady is a real battle-axe!
- Ev sahibemiz gerçek bir cadaloz!
- Do you think those are real?
- Sence bunlar gerçek mi?
- Tom is his real name, isn't it?
- Tom onun gerçek adı, değil mi?
- You're not my real parents.
- Siz gerçek ebeveynlerim değilsiniz.
- We have a real problem here.
- Burada gerçek bir sorunumuz var.
- Instead of eating real food, we just ate junk food all day.
- Gerçek yemek yerine bütün gün abur cubur yedik.
- Do you know for sure that these are real diamonds?
- Bunların gerçek elmas olduğundan emin misin?
- Mary's a real expert.
- Mary gerçek bir uzman.
- I had never seen a real elephant.
- Hiç gerçek bir fil görmemiştim.
- Tom is not a real man.
- Tom gerçek bir erkek değil.
- Tom was a real optimist.
- Tom gerçek bir iyimserdi.
- You need to make a real change.
- Gerçek bir değişiklik yapmalısın.
- Is any of this real?
- Bunlar gerçek mi?
- Tom told his children that Santa Claus wasn't real.
- Tom çocuklarına Noel babanın gerçek olmadığını söyledi.
- Are these real?
- Bunlar gerçek mi?
- How do you know what's real?
- Neyin gerçek olduğunu nasıl biliyorsun?
- Tom was Mary's first real boyfriend.
- Tom Mary'nin ilk gerçek erkek arkadaşıydı.
- It's a real honor to meet you.
- Sizinle tanışmak gerçek bir onur.
- Is that even a real word?
- Bu gerçek bir kelime mi?
- I don't know who my real parents are.
- Gerçek ebeveynlerimin kim olduğunu bilmiyorum.
- He didn't give me his real name.
- Bana gerçek adını vermedi.
- This is not a real distinction.
- Bu gerçek bir ayrım değil.
- A loyal friend is a real treasure.
- Sadık bir arkadaş gerçek bir hazinedir.
- Tom's real name may not really be Tom.
- Tom'un gerçek adı Tom olmayabilir.
- Mary knows that Tom isn't her real father.
- Mary, Tom'un gerçek babası olmadığını biliyor.
- Tom has a real gift for that.
- Tom'un o konuda gerçek bir yeteneği var.
- It's a real mess in here.
- Burada gerçek bir karmaşa.
- If the hay caught fire, it would be a real disaster.
- Eğer saman yanarsa, gerçek bir felaket olur.
- I don't think this is real.
- Bunun gerçek olduğunu sanmıyorum.
- I doubt that Tom was ever in any real danger.
- Tom'un gerçek bir tehlike içinde olduğundan şüpheliyim.
- She didn't give me her real name.
- O bana gerçek ismini vermedi.
- I don't know who my real parents are.
- Gerçek anne ve babamın kim olduklarını bilmiyorum.
- It might sound far-fetched, but this is a real problem.
- Kulağa abartılı gelebilir ama bu gerçek bir sorun.
- Our teacher is a real idiot.
- Öğretmenimiz gerçek bir salak.
- Can you tell which one is real?
- Hangisinin gerçek olduğunu söyleyebilir misin?
- I wondered what Tom's real reason for being here was.
- Tom'un burada olmasının gerçek sebebinin ne olduğunu merak ettim.
- It's not real.
- Bu gerçek değil.
- Tom knows better than to give his real name in chat rooms.
- Tom sohbet odalarında gerçek adını vermemesi gerektiğini biliyor.
- She's a real character.
- O gerçek bir karakter.
- Happiness is real only when shared.
- Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir.
- I used to think that witches were real.
- Cadıların gerçek olduğunu düşünürdüm.
- It looks real to me.
- Bu bana gerçek görünüyor.
- Tom's not a real person.
- Tom gerçek bir insan değildir.
- I didn't think it was real.
- Gerçek olduğunu düşünmedim.
- My real name is Tom Jackson.
- Gerçek adım Tom Jackson.
- I didn't have a real good answer.
- Gerçek iyi bir yanıtım yoktu.
- Is she a real blonde?
- O gerçek bir sarışın mı?
- Is Tom your real name?
- Tom senin gerçek adın mı?
- Tom has never had a real job in his whole life.
- Tom'un hayatı boyunca hiç gerçek bir işi olmadı.
- He was a real drunkard.
- O, gerçek bir ayyaştı.
- It wasn't real.
- Bu gerçek değildi.
- Is reality really real?
- Gerçeklik gerçekten gerçek mi?
- Her face betrayed her real feelings.
- Yüzü gerçek duygularını ele veriyordu.
- It's real, isn't it?
- Gerçek, değil mi?
- This isn't a real diamond.
- Bu gerçek bir elmas değil.
- What is Tom's real purpose?
- Tom'un gerçek amacı ne?
- How do you know those are real diamonds?
- Bunların gerçek elmas olduğunu nereden biliyorsun?
- Tom's apartment is a real mess.
- Tom'un dairesi gerçek bir mezbelelik.
- The pain was real.
- Acı gerçekti.
- Climate change is real.
- İklim değişikliği gerçektir.
- YouTube registration requires a real name and an address.
- YouTube kaydı gerçek bir ad ve adres gerektirir.
- It seems as if my daughter is faintly aware that I'm not her real mother.
- Sanki kızım gerçek annesi olmadığımın farkında gibi görünüyor.
- She is his real mother.
- Onun gerçek annesi.
- Tom and Mary aren't actually our real names.
- Tom ve Mary aslında gerçek isimlerimiz değil.
- Tom is a real professional.
- Tom gerçek bir profesyonel.
- Tom's real name is John.
- Tom'un gerçek adı John'dur.
- Is it real?
- Bu gerçek mi?
- It's three years since I had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yapmayalı üç yıl oldu.
- Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi uzak diyarlara götürebilir, hem gerçek hem de hayali.
- Islamophobia is a real problem.
- İslamofobi gerçek bir sorundur.
- Are the pearls real or fake?
- İnciler gerçek mi yoksa sahte mi?
- I don't know her real name.
- Ben de onun gerçek adını bilmiyorum.
- That's a real person.
- O gerçek bir insan.
- Tom didn't give Mary his real telephone number.
- Tom, Mary'ye gerçek telefon numarasını vermedi.
- Tom is not a real person.
- Tom gerçek bir insan değil.
- Layla's real name is Salima Bakir.
- Layla'nın gerçek adı Salima Bakir.
- I'm a real man.
- Ben gerçek bir erkeğim.
- A plastic cup is better than one made of real glass.
- Plastik bir bardak, gerçek camdan yapılmış bir bardaktan daha iyidir.
- Tom is a real nerd.
- Tom gerçek bir inek öğrenci.
- How can this be real?
- Bu nasıl gerçek olabilir?
- This man is a real freak!
- Bu adam gerçek bir hilkat garibesi.
- Tom's real name isn't Tom.
- Tom'un gerçek adı Tom değil.
- You were never in any real danger.
- Hiçbir zaman gerçek bir tehlike içinde olmadın.
- The threat is real.
- Tehdit gerçek.
- Are her boobs real or fake?
- Göğüsleri gerçek mi sahte mi?
- I'm becoming a real man.
- Gerçek bir erkek oluyorum.
- Is it a real tattoo?
- O gerçek bir dövme mi?
- My real name is Mary.
- Benim gerçek adım Mary.
- Are you a real nurse?
- Sen gerçek bir hemşire misin?
- It's been a while since I've had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yapmayalı uzun zaman oldu.
- It definitely was real.
- Kesinlikle gerçekti.
- Is this really real?
- Bu gerçekten gerçek mi?
- That's a real possibility.
- Bu gerçek bir olasılık.
- Are angels real?
- Melekler gerçek mi?
- We need to ask some probing questions if we want to get some real information.
- Eğer gerçek bilgi almak istiyorsak, bazı sondaj soruları sormalıyız.
- Are ghosts real?
- Hayaletler gerçek mi?
- There are no real visions.
- Gerçek görüntüler yoktur.
- The pain was real.
- Ağrı gerçekti.
- This is a real threat.
- Bu gerçek bir tehdittir.
- What is the difference between imitation and real diamonds?
- İmitasyon ve gerçek elmas arasındaki fark nedir?
- I couldn't tell if it was real or not.
- Onun gerçek olup olmadığını söyleyemedim.
- Later, I found out his real name was Tom.
- Daha sonra, onun gerçek adının Tom olduğunu öğrendim.
- Is that ring made of real gold?
- Bu yüzük gerçek altından mı yapılmış?
- Is Tom your real name?
- Tom senin gerçek ismin mi?
- Get real, will you?
- Gerçekçi ol, tamam mı?
- Tom is the only one here with a real job.
- Tom burada gerçek bir işi olan tek kişi.
- Is this a real word?
- Bu gerçek bir kelime mi?
- Real music isn't on the radio.
- Gerçek müzik radyoda yok.
- He didn't give me his real name.
- Bana gerçek ismini vermedi.
- Tom has no real reason to do that.
- Tom'un bunu yapmak için gerçek bir nedeni yok.
- Tell us your real name.
- Bize gerçek adını söyle.
- Tom's real name is John.
- Tom'un gerçek adı John.
- The guy I met yesterday didn't give me his real name.
- Dün tanıştığım adam bana gerçek adını vermedi.
- I have no real reason to learn that language.
- O dili öğrenmek için gerçek bir nedenim yok.
- He's what society calls a real lover of music.
- Toplum ona gerçek bir müzik aşığı diyor.
- Tom and Mary aren't John's real parents.
- Tom ve Mary John'un gerçek ebeveynleri değiller.
- This is a real steal.
- Bu gerçek bir hırsızlık.
- I doubt that Tom was ever in any real danger.
- Tom'un şimdiye kadar herhangi gerçek bir tehlike içinde olduğundan şüpheliyim.
- Is this a real concern?
- Bu gerçek bir endişe mi?
- This diamond is not real.
- Bu elmas gerçek değildir.
- A plastic glass is better than one made of real glass.
- Plastik bir bardak, gerçek camdan yapılmış olandan daha iyidir.
- Tom is a real man.
- Tom gerçek bir adam.
- Real men drink tea.
- Gerçek erkekler çay içer.
- Tom is a real cowboy.
- Tom gerçek bir kovboy.
- That's not a real secret.
- Bu gerçek bir sır değil.
- Tom can't tell Mary his real feelings.
- Tom Mary'ye gerçek duygularını söyleyemez.
- You're a real good friend.
- Sen gerçek iyi bir dostsun.
- This might be real, or it might not.
- Bu gerçek olabilir de, olmayabilir de.
- This might be real, or it might not.
- Bu gerçek olabilir ya da olmayabilir.
- Nadiya Savchenko is a real living legend.
- Nadiya Savchenko gerçek bir yaşayan efsane.
- I knew it was real.
- Gerçek olduğunu biliyordum.
- Tom is a real nerd, isn't he?
- Tom gerçek bir inek, değil mi?
- I will never know who my real parents are.
- Gerçek ebeveynlerimin kim olduğunu asla bilemeyeceğim.
- That isn't a real problem.
- Bu gerçek bir sorun değil.
- I know his real name isn't Tom.
- Gerçek adının Tom olmadığını biliyorum.
- I wonder if Tom Jackson is his real name.
- Tom Jackson'ın onun gerçek adı olup olmadığını merak ediyorum.
- Tom is a real wimp, isn't he?
- Tom gerçek bir pısırık, değil mi?
- It's a real pleasure to meet you.
- Sizinle tanışmak gerçek bir zevk.
- This man is a real freak!
- Bu adam gerçek bir ucube!
- Tom believes that unicorns are real.
- Tom tek boynuzlu atların gerçek olduğuna inanıyor.
- I never knew his real name.
- Gerçek adını hiç bilmedim.
- Is that a real diamond?
- O gerçek bir elmas mı?
- Sophia Loren's real name is Sofia Scicolone.
- Sophia Loren'in gerçek adı Sofia Scicolone.
- Everyone recognizes the boy as a real genius.
- Herkes çocuğun gerçek bir dahi olduğunu kabul ediyor.
- What's your real opinion?
- Senin gerçek görüşün ne?
- Tom is a real friend.
- Tom gerçek bir arkadaş.
- They seemed real.
- Onlar gerçek görünüyordu.
- The benefits are real.
- Faydaları gerçek.
- That's real nice.
- Bu gerçek güzel.
- Candies are not real food.
- Şekerler gerçek yiyecek değildir.
- That's my real name.
- O benim gerçek adım.
- It wasn't a real kiss.
- Gerçek bir öpücük değildi.
- I think we've made some real progress.
- Sanırım gerçek bir ilerleme kaydettik.
- Not all real things are logical.
- Gerçek olan her şey mantıklı değildir.
- Tom's real last name is Jackson.
- Tom'un gerçek soyadı Jackson.
- That's not a real problem.
- Bu gerçek bir sorun değil.
- Tom is a real man.
- Tom gerçek bir erkek.
- It isn't a real apartment.
- Bu gerçek bir daire değil.
- They aren't my real parents.
- Onlar benim gerçek ailem değil.
- My real name is Tom Jackson.
- Benim gerçek adım Tom Jackson'dır.
- He's a real friend.
- O gerçek bir arkadaş.
- That's not real.
- Bu gerçek değil.
- Atlantis is real.
- Atlantis gerçektir.
- Is this diamond real or fake?
- Bu elmas gerçek mi sahte mi?
- Is this even real?
- Bu gerçek mi?
- They say you can't tell the difference between this and real butter.
- Bununla gerçek tereyağı arasındaki farkı anlayamayacağını söylüyorlar.
- How do you know this isn't real?
- Bunun gerçek olmadığını nereden biliyorsun?
- Is this diamond real?
- Bu elmas gerçek mi?
- Tom is not a real man.
- Tom gerçek bir insan değil.
- My last real vacation was more than three years ago.
- Son gerçek tatilim üç yıldan fazla zaman önceydi.
- Have you told anyone what your real name is?
- Gerçek adının ne olduğunu kimseye söyledin mi?
- I doubt we were ever in any real danger.
- Gerçek bir tehlike içinde olduğumuzdan şüpheliyim.
- Is any of this real?
- Bunların herhangi biri gerçek mi?
- I can't believe that this is real.
- Bunun gerçek olduğuna inanamıyorum.
- His real name's Tom.
- Onun gerçek adı Tom'dur.
- Tom was my first real boyfriend.
- Tom benim ilk gerçek erkek arkadaşımdı.
- There is a real fireplace in our living room.
- Oturma odamızda gerçek bir şömine var.
- Tom is his real name.
- Tom onun gerçek adı.
- Which one is real?
- Hangisi gerçek?
- This is a real threat.
- Bu gerçek bir tehdit.
- Tom has real talent.
- Tom'un gerçek bir yeteneği var.
- Is that real blood?
- Bu gerçek kan mı?
- These aren't real.
- Bunlar gerçek değil.
- Meteor strikes are a very real threat.
- Meteor çarpmaları çok gerçek bir tehdittir.
- That old book is a real find.
- O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- Tom's real name is unknown.
- Tom'un gerçek adı bilinmiyor.
- Actually, Tom isn't my real name.
- Aslında, Tom benim gerçek adım değil.
- This symphony is a real masterpiece.
- Bu senfoni gerçek bir şaheser.
- Are dragons real?
- Ejderhalar gerçek mi?
- Tom was Mary's first real boyfriend.
- Tom, Mary'nin ilk gerçek erkek arkadaşıydı.
- How do you know what's real?
- Neyin gerçek olduğunu nereden biliyorsun?
- His real name is Tom.
- Onun gerçek adı Tom.
- It seems that the diamond is real.
- Görünüşe göre elmas gerçek.
- The house that Tom bought is a real fixer-upper.
- Tom'un aldığı ev gerçek bir tamirci.
- Who are my real parents?
- Gerçek anne ve babam kimlerdir?
- It's been a long time since I've had a real vacation.
- Gerçek bir tatil yaptığımdan beri uzun zaman oldu.
- Is this diamond real or fake?
- Bu elmas gerçek mi yoksa sahte mi?
- What's your real name?
- Gerçek adın ne?
- I owe Tom a real debt of gratitude.
- Tom'a gerçek bir minnet borcum var.
- I have no real intent.
- Benim gerçek bir niyetim yok.
- It's not a real choice.
- Gerçek bir seçim değil.
- Is the Loch Ness monster real or is it just an elaborate hoax?
- Loch Ness canavarı gerçek mi yoksa sadece bir aldatmaca mı?
- What is hypothetical may not be real.
- Farazi olan gerçek olmayabilir.
- I'd consider that a real favor.
- Onu gerçek bir iyilik olarak görürdüm.
- I have no real intent.
- Gerçek bir niyetim yok.
- Tom isn't his real name.
- Tom onun gerçek adı değil.
- None of it was real.
- Hiçbiri gerçek değildi.
- Tom didn't give his real name.
- Tom kendisinin gerçek adını vermedi.
- 17 is a real number.
- 17 gerçek bir sayıdır.
- Atlantis is real.
- Atlantis gerçek.
- He's not going to reveal his real name.
- Gerçek adını açıklamayacak.
- It didn't seem real.
- O gerçek görünmüyordu.
- Not even my friends know my real name.
- Gerçek adımı arkadaşlarım bile bilmez.
- Tom acted like a real baby.
- Tom gerçek bir bebek gibi davrandı.
- I've never seen a real cow.
- Hiç gerçek bir inek görmedim.
- Real women have curves.
- Gerçek kadınların kıvrımları olur.
- That isn't real.
- Bu gerçek değil.
- Sami wanted his fantasy to become real.
- Sami, fantezisinin gerçek olmasını istedi.
- Do you have any real coffee?
- Gerçek kahven var mı?
- She is a real firecracker!
- O gerçek bir havai fişektir!
- I don't know what's real.
- Neyin gerçek olduğunu bilmiyorum.
- Tom was a real gentleman.
- Tom gerçek bir beyefendiydi.
- He is a real gentleman.
- O gerçek bir centilmen.
- The movie was a real disappointment.
- Film gerçek bir hayal kırıklığıydı.
- They tell me you're a real expert!
- Onlar bana senin gerçek bir uzman olduğunu söylüyorlar!
Show More (1013)
|