The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.

	Englisch	Türkisch
1	slight	hafif	adj.
	There was a slight increase in the temperature. Sıcaklıkta hafif bir yükselme oldu. Clearly serious health risks are very slight for the vast majority but for a few they are very real. Ciddi sağlık riskleri büyük çoğunluk için çok hafiftir ancak çok azı için gerçektir. There is a risk, albeit a slight one, but it cannot be ignored. Hafif de olsa bir risk var ancak bu göz ardı edilemez. The disease can cause both unbearable pain and slight itching. Hastalık hem dayanılmaz ağrıya hem de hafif kaşıntıya neden olabilir. You may experience irritation or slight burning while applying the medication. İlacı uygularken tahriş veya hafif yanma yaşayabilirsiniz. You may feel a slight discomfort during the exam. Muayene sırasında hafif bir rahatsızlık hissedebilirsiniz. The effects on the cardiovascular system tend to be slight. Kardiyovasküler sistem üzerindeki etkiler hafif olma eğilimindedir. The flights are displayed in real time or with a slight delay. Uçuşlar gerçek zamanlı olarak veya hafif bir gecikmeyle görüntülenir. You might experience slight discomfort after the test. Testten sonra hafif bir rahatsızlık hissedebilirsiniz. There will be a slight burning sensation in the beginning. Başlangıçta hafif bir yanma hissi olacaktır. A slight deviation of 2 mm is allowed. 2 mm'lik hafif bir sapmaya izin verilir. These side effects are the slight side effects of CATAFLAM. Bu yan etkiler CATAFLAM'ın hafif yan etkileridir. A slight movement could be heard from inside the house. Evin içinden hafif bir hareket duyuldu. Your partner may start detecting slight changes in your body at this point in time. Eşiniz bu noktada vücudunuzda hafif değişiklikler tespit etmeye başlayabilir. This may be a slight glitch or a fully hung screen. Bu hafif bir aksaklık veya tamamen asılı bir ekran olabilir. This means that a slight increase in dose can lead to serious and even fatal consequences. Bu, dozdaki hafif bir artışın ciddi ve hatta ölümcül sonuçlara yol açabileceği anlamına gelir. This slight damage encourages bacteria to thrive. Bu hafif hasar bakterilerin gelişmesini teşvik eder. This could cause a slight change in color. Bu, renkte hafif bir değişikliğe neden olabilir. Only on the first day there was a slight burning sensation. Sadece ilk gün hafif bir yanma hissi vardı. Only slight dust particles pass through the exhaust air to the filter and are caught there. Egzoz havasından filtreye yalnızca hafif toz parçacıkları geçer ve orada tutulur. Even a slight magnesium deficiency can affect your stamina and energy level. Hafif bir magnezyum eksikliği bile dayanıklılığınızı ve enerji seviyenizi etkileyebilir. Even a slight wind can ruin things. Hafif bir rüzgar bile her şeyi mahvedebilir. I detected a slight accent in his speech. Konuşmasında hafif bir aksan sezdim. I have a slight pain in my left foot. Sol ayağımda hafif bir ağrı var. Slight bleeding during the first day is normal. İlk gün hafif kanama normaldir. The air had a slight medicine smell. Havada hafif bir ilaç kokusu vardı. Slight damage to the JPEG header can be repaired. JPEG başlığındaki hafif hasar onarılabilir. Contemporary anti-depressants are relatively safe and have slight side effects. Çağdaş anti-depresanlar nispeten güvenlidir ve hafif yan etkileri vardır. Effects on the cardiovascular system tend to be slight. Kardiyovasküler sistem üzerindeki etkiler hafif olma eğilimindedir. There has been some slight damage to the Home. Evde hafif hasar meydana geldi. There should be a slight chlorine odor. Hafif bir klor kokusu olmalıdır. There was a slight pain in my throat. Boğazımda hafif bir ağrı vardı. The report showed a slight rise in obesity. Rapor obezitede hafif bir artış gösterdi. The tea had a slight coldness to it and Zhao Feng summoned the little thieving cat out. Çayda hafif bir soğukluk vardı ve Zhao Feng küçük hırsız kediyi dışarı çağırdı. There has been a slight drop in the market. Piyasada hafif bir düşüş yaşandı. There may be a slight deviation in the measurement of the product. Ürünün ölçümünde hafif bir sapma olabilir. There may be a slight pricking feeling at this time. Bu sırada hafif bir batma hissi olabilir. There may be a slight tremor of the fingers. Parmaklarda hafif bir titreme olabilir. A slight shift in your response sends a much more positive message. Yanıtınızdaki hafif bir değişiklik çok daha olumlu bir mesaj gönderir. I have had a slight fever since this morning. Bu sabahtan beri hafif ateşim var. I have had a slight headache since last night. Dün geceden beri hafif bir baş ağrım var. A slight wind was in the air. Havada hafif bir rüzgar vardı. Apply slight pressure as you do so. Bunu yaparken hafif bir baskı uygulayın. In addition, a slight increase in pancreas echogenicity is the norm for the elderly. Ek olarak, pankreas ekojenitesinde hafif bir artış yaşlılar için normdur. It seems I have a slight cold. Hafif bir soğuk algınlığım var gibi görünüyor. I've had a slight fever since this morning. Bu sabahtan beri hafif bir ateşim var. It seems I have a slight cold. Hafif üşütmüşüm gibi görünüyor. I still have a slight limp. Hâlâ hafif bir topallamam var. The Chinese automotive import market shows signs of slight growth. Çinli otomotiv ithalat pazarı hafif büyüme sinyalleri gösteriyor. Tom only has a slight foreign accent. Tom'un sadece hafif bir yabancı aksanı var. Several slight shocks followed the earthquake. Depremi birkaç hafif sarsıntı takip etti. She got a slight burn on her hand while cooking. Yemek pişirirken elinde hafif bir yanık oluştu. She has a slight lisp. Hafif bir peltekliği var. She said she had a slight cold. Hafif bir soğuk algınlığı olduğunu söyledi. Since I had a slight fever, I stayed in bed. Hafif ateşim olduğu için, yatakta kaldım. I've had a slight headache all day. Bütün gün hafif bir baş ağrım vardı. Mary made a slight motion with her head. Mary başıyla hafif bir hareket yaptı. I've had a slight fever since this morning. Bu sabahtan beri hafif ateşim var. The Chinese automotive import market shows signs of slight growth. Çin otomotiv ithalat pazarı hafif büyüme belirtileri gösteriyor. Since I had a slight fever, I stayed in bed. Hafif ateşim olduğu için yataktan çıkmadım. There was a slight chill in the air. Havada hafif bir serinlik vardı. Tom speaks with a slight accent. Tom hafif bir aksanla konuşur. Tom said he had a slight cold. Tom hafif üşüttüğünü söyledi. Tom still has a slight limp. Tom'un hâlâ hafif bir topallaması var. Tom said he had a slight cold. Tom hafif bir soğuk algınlığı olduğunu söyledi. Tom walks with a slight limp. Tom hafif topallayarak yürüyor. You may have a slight fever. Hafif bir ateşin olabilir. You may have a slight fever. Hafif ateşiniz olabilir. I had a slight accident while trekking in Nepal. Nepal'de yürüyüş yaparken hafif bir kaza geçirdim. I had a slight headache last night. Dün gece hafif bir baş ağrım vardı. Tom has a slight fever. Tom'un hafif ateşi var. Tom had a slight smile on his face. Tom'un yüzünde hafif bir gülümseme vardı. He only has a slight foreign accent. Sadece hafif bir yabancı aksanı var. He could not refrain from smiling, though with a slight sense of guilt. Hafif bir suçluluk duygusuyla da olsa gülümsemekten kendini alamadı. Tom has a slight fever. Tom'un hafif bir ateşi var. He speaks Esperanto with a slight French accent. O, Esperanto'yu hafif bir Fransız aksanıyla konuşuyor. A nerve cell responds to a slight stimulus. Bir sinir hücresi hafif bir uyarana tepki verir. A slight cold prevented me from going to Ibusuki with my family. Hafif bir soğuk algınlığı, ailemle Ibusuki'ye gitmeme engel oldu. A nerve cell responds to a slight stimulus. Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir. Having a slight headache, I went to bed early. Hafif bir baş ağrım olduğu için erken yatmaya gittim. Having a slight headache, I went to bed early. Hafif bir baş ağrısıyla erkenden yattım. He speaks Esperanto with a slight French accent. Esperanto dilini hafif bir Fransız aksanıyla konuşuyor. I had a slight headache, so I went to bed early. Hafif bir baş ağrım vardı bu yüzden erken yatmaya gittim. I had a slight headache, so I went to bed early. Hafif bir baş ağrım vardı, bu yüzden erkenden yattım. I have a slight fever today. Bugün hafif bir ateşim var. I have a slight fever today. Bugün hafif ateşim var. I have a sore throat and a slight fever. Boğazım ağrıyor ve hafif bir ateşim var. I have a slight fever. Benim, hafif bir ateşim var. I have a slight fever. Hafif ateşim var. I have a slight pain in my side. Yan tarafımda hafif bir ağrı var. I have a sore throat and a slight fever. Boğazım ağrıyor ve hafif ateşim var. I have a slight headache. Hafif bir baş ağrım var. I have had a slight headache since last night. Dün geceden beri hafif bir baş ağrım var. I have a slight headache today. Bugün hafif bir baş ağrım var. Show More (91)
2	slight	küçük	adj.
	A slight increase in the funds will result in a considerable reduction in the number of people suffering. Fonlardaki küçük bir artış, acı çeken insan sayısında önemli bir azalmaya yol açacaktır. Although the proposals are limited, they do represent a slight improvement as compared with the present situation. Öneriler sınırlı olmakla birlikte, mevcut durumla karşılaştırıldığında küçük bir iyileşmeyi temsil etmektedir. We also want to express our slight concern to the Council. Ayrıca Konsey'e küçük bir endişemizi de ifade etmek istiyoruz. We can all see that we are having slight problems with the economy at the moment. Hepimiz şu anda ekonomiyle ilgili küçük sorunlar yaşadığımızı görebiliyoruz. But there are some slight differences concerning the date of withdrawal of authorisations. Ancak yetkilerin geri çekilme tarihine ilişkin bazı küçük farklılıklar bulunmaktadır. I say this with a slight reference to the preceding debate. Bunu, bir önceki tartışmaya küçük bir atıfta bulunarak söylüyorum. That now brings us to the next item on the agenda, but we have a slight problem. Bu da bizi gündemin bir sonraki maddesine getiriyor, ancak küçük bir sorunumuz var. The only slight criticism I would have of some of the statistics in the report is that they are out of date. Raporda yer alan bazı istatistiklere getirebileceğim tek küçük eleştiri, bunların güncelliğini yitirmiş olmasıdır. They are distinguished by slight differences in their structure. Yapılarındaki küçük farklılıklar ile ayırt edilirler. This slight delay gave our heroes the opportunity to effect another beautiful, if implausibly coincidental, reunion. Bu küçük gecikme, kahramanlarımıza, inanılmaz derecede tesadüfi de olsa, güzel bir yeniden buluşma fırsatı verdi. This slight improvement has to be set against an enormous increase in crime. Bu küçük iyileşme, suç oranlarındaki muazzam artışa karşı koyacaktır. There's another slight problem. Küçük bir sorun daha var. There's a slight problem. Küçük bir sorun var. We had a slight delay. Küçük bir gecikme yaşadık. I get depressed by the slightest things. En küçük şeylerden depresyona girerim. I don't have the slightest idea. En küçük bir fikrim yok. I had a slight accident while trekking in Nepal. Nepal'de trekking yaparken küçük bir kaza geçirdim. That was a slight miscalculation. Küçük bir yanlış hesaplama oldu. The slightest mistake may lead to a fatal disaster. En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir. Show More (16)
3	slight	ufak	adj.
	There's a slight problem. Ufak bir sorun var. There's been a slight change of plans. Planlarla ilgili ufak bir değişiklik var. There's been a slight change of plans. Planlarda ufak bir değişiklik oldu. We had a slight difference of opinion. Ufak bir fikir ayrılığımız vardı. Show More (1)
4	slight	az	adj.
	The fact that the resolution was adopted by so slight a margin makes it politically weak. Kararın bu kadar az bir farkla kabul edilmiş olması onu siyasi açıdan zayıf kılmaktadır. Even then, though, the risk is slight. Ancak o zaman bile risk azdır. Show More (-1)
5	slight	küçümseme	n.
	Rachel took his remark as a slight on her work. Rachel onun bu sözlerini işine yönelik bir küçümseme olarak algıladı. Show More (-2)
6	slight	narin	adj.
	She was a slight young woman with good manners. İyi huylu, narin bir genç kadındı. Show More (-2)
7	slight	aşağılamak	v.
	He felt slighted by her curt attitude. Onun kaba tavrı karşısında aşağılanmış gibi hissetti. Show More (-2)
8	slight	hafifçe	adv.
	We are dealing today with a slight reworking of the TENs. Bugün TEN'lerin hafifçe yeniden ele alınmasıyla karşı karşıyayız. Show More (-2)
9	slight	ihmal etmek	v.
	Tom started slighting his studies after he became a member of the football team. Tom futbol takımının bir üyesi olduktan sonra çalışmalarını ihmal etmeye başladı. Show More (-2)