|
- This sort of thing has to be tackled.
- Bu tür şeylerin üstesinden gelinmelidir.
- I believe that it is a good thing for Member States to get prisons completely free from drugs.
- Cezaevlerinin uyuşturucudan tamamen arındırılmasının Üye Devletler için iyi bir şey olduğuna inanıyorum.
- We all know that this is not a good thing to do during the winter months and is in fact impossible.
- Hepimiz bunun kış aylarında yapılacak iyi bir şey olmadığını ve aslında imkansız olduğunu biliyoruz.
- There are still reservations and inhibitions about that sort of thing.
- Bu tür şeylerle ilgili hala çekinceler ve engellemeler var.
- I wish to say one last thing about the role of Parliament and our relationship with the Commission and with the Council.
- Parlamentonun rolü ve Komisyon ve Konsey ile ilişkilerimiz hakkında son bir şey söylemek istiyorum.
- Compromises are often the only things to come out of difficult situations.
- Uzlaşmalar genellikle zor durumlardan çıkabilecek tek şeydir.
- Of course it is no bad thing that GPS exists.
- Elbette GPS'in var olması kötü bir şey değil.
- The only thing that makes sense is using enlargement to change what is wrong and, together, doing the right thing.
- Mantıklı olan tek şey, yanlış olanı değiştirmek için genişlemeyi kullanmak ve birlikte doğru olanı yapmaktır.
- Only one thing is clear, and that is that we must not back off from our commitment.
- Açık olan tek bir şey var, o da taahhüdümüzden geri adım atmamamız gerektiğidir.
- From an administrative point of view, formalisation is a good thing.
- İdari açıdan bakıldığında, resmileştirme iyi bir şeydir.
- But one thing puzzles me.
- Ama bir şey kafamı karıştırıyor.
- It is tragicomic that, while condemning discrimination, one is guilty of that very thing oneself.
- Ayrımcılığı kınarken kişinin kendisinin de aynı şeyden suçlu olması trajikomiktir.
- Can it be a good thing to have a budget deficit, then?
- O halde bütçe açığının olması iyi bir şey olabilir mi?
- That labels should indicate the presence of these substances I find the most utterly obvious thing in the world.
- Etiketlerin bu maddelerin varlığını göstermesi gerektiği bence dünyadaki en bariz şeydir.
- However, the most important thing is for the Office to perform its task of implementing existing legislation well.
- Bununla birlikte, en önemli şey Ofis'in mevcut mevzuatı uygulama görevini iyi bir şekilde yerine getirmesidir.
- This is a very good thing, bringing the EU closer to the people and increasing their understanding.
- Bu çok iyi bir şey, AB'yi insanlara yaklaştırıyor ve anlayışlarını arttırıyor.
- The only thing left to do is fill them up with petrol.
- Yapılacak tek şey onlara benzin doldurmaktır.
- It is a good thing that we have moved away from this.
- Bundan uzaklaşmış olmamız iyi bir şey.
- Tax competition may, I agree, be a good thing, but not if the environment suffers as a result.
- Vergi rekabetinin iyi bir şey olduğuna katılıyorum ancak bunun sonucunda çevre zarar görüyorsa değil.
- That is the only thing that we can do.
- Yapabileceğimiz tek şey budur.
- Immediate humanitarian help is one thing, but the demands upon us will certainly extend much beyond that.
- Acil insani yardım bir şeydir, ancak üzerimizdeki talepler kesinlikle bunun çok ötesine uzanacaktır.
- In the long run that will be the most significant thing.
- Uzun vadede en önemli şey bu olacaktır.
- That is the first thing I wanted to say to you.
- Size söylemek istediğim ilk şey bu.
- It is the easiest thing in the world to be a pessimist.
- Kötümser olmak dünyadaki en kolay şeydir.
- A budgetary surplus in national budgetary policy is a good thing, it is a saving.
- Ulusal bütçe politikasında bütçe fazlası iyi bir şeydir, bir tasarruftur.
- There is one thing we should not do at this juncture.
- Bu noktada yapmamamız gereken bir şey var.
- There is no such thing as good and bad terrorism.
- İyi ya da kötü terörizm diye bir şey yoktur.
- There is no such thing as national borders.
- Ulusal sınır diye bir şey yoktur.
- I hope this will be the only thing I have to say concerning the resolution.
- Umarım karar tasarısı ile ilgili olarak söyleyeceğim tek şey bu olur.
- It is a good thing that this will be regulated.
- Bunun düzenleniyor olması iyi bir şey.
- Trust is a good thing, but control is a better one.
- Güven iyi bir şeydir, ancak kontrol daha iyi bir şeydir.
- That is the first thing that I would like to know.
- Bilmek istediğim ilk şey bu.
- Taxes are one thing and pension contributions are another.
- Vergiler başka bir şeydir, emeklilik katkı payları başka bir şeydir.
- Another thing that has been ascribed to me is subservience to the United States.
- Bana atfedilen bir başka şey de ABD'ye boyun eğmektir.
- There is full equality with the Council here, and that is a good thing.
- Burada Konsey ile tam bir eşitlik söz konusudur ve bu iyi bir şeydir.
- Let me reiterate one thing, and do so clearly.
- Bir şeyi tekrarlamama ve bunu açıkça yapmama izin verin.
- The first thing we should be saying to the Commission is that we want them to be enforced.
- Komisyon'a söylememiz gereken ilk şey, bunların uygulanmasını istediğimizdir.
- The question of whether GMOs are a good or a bad thing does not belong in today's debate.
- GDO'ların iyi mi yoksa kötü bir şey mi olduğu sorusu bugünün tartışmasına ait değildir.
- Yes, people had rights, but terrorism was unacceptable, there was no such thing as a good terrorist.
- Evet, insanların hakları vardı ama terörizm kabul edilemezdi, iyi terörist diye bir şey yoktu.
- That is why I am saying that reconstruction is a good thing.
- Bu nedenle yeniden yapılandırmanın iyi bir şey olduğunu söylüyorum.
- Stringency is one thing, but coherence is another.
- Sıkılık bir şeydir, ama tutarlılık başka bir şeydir.
- Strong and combined international pressure of this kind is the only thing that can induce him to respond.
- Bu türden güçlü ve birleşik uluslararası baskı, onu yanıt vermeye teşvik edebilecek tek şeydir.
- To tighten up the rules is one thing, but to comply with them quite another.
- Kuralları sıkılaştırmak bir şeydir, ancak bunlara uymak tamamen başka bir şeydir.
- The first thing the Council should allow the Commission to do is to talk with the United States on its own.
- Konseyin yapması gereken ilk şey Komisyon'un ABD ile kendi başına görüşmesine izin vermektir.
- I would like to suggest one practical thing here today.
- Bugün burada pratik bir şey önermek istiyorum.
- That is the only thing we need.
- İhtiyacımız olan tek şey bu.
- Money is needed if that is to be done, but money is not the most important thing.
- Eğer bu yapılacaksa paraya ihtiyaç vardır ancak para en önemli şey değildir.
- Open coordination is naturally a positive thing, and I warmly support it.
- Açık koordinasyon doğal olarak olumlu bir şey ve ben bunu içtenlikle destekliyorum.
- There is no such thing as a statutory framework for ICT coordinators.
- BİT koordinatörleri için yasal çerçeve diye bir şey yoktur.
- Now, the language of knowledge is one thing, but knowledge itself is quite another.
- Şimdi bilginin dili bir şeydir ama bilginin kendisi bambaşka bir şeydir.
- I would like to say one thing which has not been said and which I would like to repeat.
- Söylenmemiş olan ve tekrarlamak istediğim bir şeyi söylemek istiyorum.
- We have not rejected the proposal or said that the whole thing is preposterous.
- Teklifi reddetmedik ya da her şeyin saçma olduğunu söylemedik.
- The whole thing would then be not only useless but counterproductive.
- Bu durumda her şey sadece faydasız değil aynı zamanda ters etki de yaratacaktır.
- I must point out that those who voted against this have not understood a thing ?
- Buna karşı oy kullananların hiçbir şey anlamadıklarını belirtmeliyim.
- This is the sort of thing that we want to avoid.
- Bu bizim kaçınmak istediğimiz türden bir şeydir.
- Perhaps the most surprising thing about this is that in the committee vote it was only passed by 36 to 1.
- Belki de bu konudaki en şaşırtıcı şey, komite oylamasında 36'ya karşı 1 oyla kabul edilmiş olmasıdır.
- That is the one thing that we have learned recently.
- Son zamanlarda öğrendiğimiz tek şey bu.
- In other words, the only thing we cannot do is nothing.
- Başka bir deyişle, yapamayacağımız tek şey hiçbir şeydir.
- Money is needed if that is to be done, but money is not the most important thing.
- Eğer bu yapılacaksa paraya ihtiyaç vardır, ancak para en önemli şey değildir.
- Let us adopt this directive tomorrow and send out a clear signal that there really is such a thing as a social Europe.
- Yarın bu yönergeyi kabul edelim ve sosyal Avrupa diye bir şeyin gerçekten var olduğuna dair açık bir sinyal gönderelim.
- The only thing that guarantees high standards being observed is effective remedies.
- Yüksek standartlara uyulmasını garanti eden tek şey etkili çözümlerdir.
- That is a good thing.
- Bu iyi bir şey.
- We are all convinced that fighting for multilateralism is a good thing.
- Hepimiz çok taraflılık için mücadele etmenin iyi bir şey olduğuna inanıyoruz.
- The only thing that guarantees high standards being observed is effective remedies.
- Yüksek standartlara uyulmasını garanti eden tek şey etkili çözüm yollarıdır.
- I think that we have done the wrong thing.
- Yanlış bir şey yaptığımızı düşünüyorum.
- Which is why the whole thing makes no sense.
- İşte bu yüzden her şey anlamsız.
- One thing is clear, however.
- Ancak açık olan bir şey var.
- In itself, however, having more statistical information is no bad thing.
- Bununla birlikte daha fazla istatistiki bilgiye sahip olmak kendi başına kötü bir şey değildir.
- However, the most important thing is for the Office to perform its task of implementing existing legislation well.
- Ancak en önemli şey, Ofis'in mevcut mevzuatı uygulama görevini iyi bir şekilde yerine getirmesidir.
- It would be a good thing if this House were to have a joint ballot on such important issues.
- Bu Meclisin böyle önemli konularda ortak bir oylama yapması iyi bir şey olacaktır.
- Non-European thinking is the very thing which is, in fact, threatening Europe.
- Avrupa dışı düşünce, aslında Avrupa'yı tehdit eden şeyin ta kendisidir.
- Is there such a thing as an ECHELON system?
- ECHELON sistemi diye bir şey var mı?
- And not once did this regulation enable the Commission to understand the first thing about this falsification of butter.
- Ve bu yönetmelik bir kez bile Komisyon'un bu tereyağı tahrifatıyla ilgili ilk şeyi anlamasını sağlamadı.
- Regarding heading 2, structural funds, the main thing is that we have to do what we have promised.
- Başlık 2, yani yapısal fonlarla ilgili olarak asıl önemli olan, söz verdiğimiz şeyleri yapmamız gerektiğidir.
- There is no such thing as a European economic policy and we want to create one.
- Avrupa ekonomi politikası diye bir şey yok ve biz bir politika oluşturmak istiyoruz.
- That is a good thing in defence of the mobility of employees.
- Bu, çalışanların hareketliliğini savunmak açısından iyi bir şey.
- However, there is no such thing as negligent fraud or negligent theft.
- Ancak, ihmalkar dolandırıcılık veya ihmalkar hırsızlık diye bir şey yoktur.
- The very fact of having been there is, I think a very good thing.
- Orada bulunmuş olmanın çok iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
- The only thing left to do is fill them up with petrol.
- Geriye kalan tek şey benzin doldurmak.
- These initiatives may well be a good thing in themselves, but they are increasingly creating problems for us.
- Bu girişimler kendi içlerinde iyi bir şey olabilir, ancak bizim için giderek daha fazla sorun yaratıyorlar.
- Finally, compromise with the US is one thing.
- Son olarak, ABD ile uzlaşmak başka bir şeydir.
- That is a good thing in defence of the mobility of employees.
- Bu, çalışanların hareketliliğini savunmak açısından iyi bir şeydir.
- That is a good thing, provided that effective coordination and proper monitoring are guaranteed.
- Etkin koordinasyon ve uygun izlemenin garanti altına alınması koşuluyla bu iyi bir şeydir.
- Tightening up the rules is one thing, observing them and being accountable is another.
- Kuralları sıkılaştırmak başka bir şeydir, onlara uymak ve hesap verebilir olmak başka bir şeydir.
- For there is one thing that must be clear to all of us, and that is that fraud harms farmers themselves.
- Ancak hepimiz için açık olması gereken bir şey var ki o da dolandırıcılığın çiftçilerin kendilerine zarar verdiğidir.
- There is no such thing as a 0% value, and nothing is GM-free.
- Yüzde 0 değer diye bir şey yoktur ve hiçbir şey GM'siz değildir.
- There are such things as natural events.
- Doğal olaylar diye bir şey vardır.
- They are convinced they are Italian laws, and I do not think that is a good thing.
- İtalyan yasaları olduklarına inanıyorlar ve bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum.
- The only thing that changes is the state of the crisis, which, unfortunately, is increasingly worse in that region.
- Değişen tek şey, ne yazık ki o bölgede giderek daha da kötüleşen krizin durumu.
- Let the Czechs try it too; it is a liberating thing to do.
- Bırakın Çekler de denesin; bu özgürleştirici bir şeydir.
- One thing we can be sure of is that fish do not recognise any border or boundary.
- Emin olabileceğimiz tek şey, balıkların herhangi bir sınır veya sınırsızlık tanımadığıdır.
- It seems that the Erika was not enough but the Prestige must be enough for this type of thing never to happen again.
- Görünüşe göre Erika yeterli değildi ama bu tür şeylerin bir daha asla yaşanmaması için Prestij yeterli olmalı.
- Slavery is not a thing of the past.
- Kölelik geçmişte kalmış bir şey değildir.
- When I talk about persecution, moreover, I am talking about serious aggression, not just any old thing.
- Ayrıca zulümden bahsederken herhangi bir şeyden değil, ciddi bir saldırganlıktan bahsediyorum.
- I also believe that bilateral free trade areas are a good thing.
- Ben de ikili serbest ticaret bölgelerinin iyi bir şey olduğuna inanıyorum.
- I would just like to say one thing very briefly, and we must admit it.
- Çok kısaca bir şey söylemek istiyorum ve bunu kabul etmeliyiz.
- Only one thing is clear, and that is that we must not back off from our commitment.
- Açık olan tek bir şey var ki o da taahhüdümüzden geri adım atmamamız gerektiğidir.
- In my opinion that is a very good thing, as they can use their know-how in this area.
- Bence bu çok iyi bir şey çünkü bu alandaki bilgi birikimlerini kullanabilirler.
- You are a poor representative of your country if you allow this sort of thing to go on'.
- Bu tür şeylerin devam etmesine izin verirseniz ülkenizin kötü bir temsilcisi olursunuz'.
- Let us resolve this contradiction, which is the most important thing for us to do today.
- Bugün yapmamız gereken en önemli şey olan bu çelişkiyi çözelim.
- The concept of 'positive discrimination' is an inherent contradiction, as discrimination cannot be a positive thing.
- Ayrımcılık olumlu bir şey olamayacağı için "pozitif ayrımcılık" kavramı özünde bir çelişkidir.
- We happen to agree with them but we cannot say one thing in one document and then not apply it in an area like this.
- Onlarla aynı fikirdeyiz ancak bir belgede bir şey söyleyip sonra bunu böyle bir alanda uygulayamayız.
- But the one thing we have given is the acceptance of the financial perspectives enshrined in the Treaty.
- Ancak verdiğimiz tek şey, Antlaşma'da yer alan mali perspektiflerin kabul edilmesidir.
- We cannot say one thing, and then do another.
- Bir şey söyleyip sonra başka bir şey yapamayız.
- There is no such thing as a 0% value, and nothing is GM-free.
- 0 değer diye bir şey yoktur ve hiçbir şey GM'siz değildir.
- That is the first thing it has to do.
- Yapması gereken ilk şey budur.
- That this report should call for the procedure for acquiring refugee status to be speeded up is indeed a good thing.
- Bu raporun mülteci statüsü kazanma prosedürünün hızlandırılması çağrısında bulunması gerçekten de iyi bir şeydir.
- The first thing I would like to say is that the success of this scheme is not widely recognised.
- Söylemek istediğim ilk şey, bu planın başarısının yaygın olarak kabul görmediğidir.
- That is a good thing, and may it stay that way, even though, here too, there is still room for improvement.
- Bu iyi bir şey ve bu şekilde kalsın, her ne kadar burada da hala iyileştirilmesi gereken noktalar olsa da.
- Only then will we be able to convince our citizens that liberalisation is a good thing.
- Ancak o zaman vatandaşlarımızı serbestleşmenin iyi bir şey olduğuna ikna edebiliriz.
- There is no such thing as a good terrorist.
- İyi terörist diye bir şey yoktur.
- We are the Europe we have built, the best thing man has given mankind.
- Biz inşa ettiğimiz Avrupa'yız, insanoğlunun insanlığa verdiği en iyi şeyiz.
- That is the first thing that must be said.
- Söylenmesi gereken ilk şey budur.
- The main thing, without a doubt, is not to tamper with nature on ethical grounds.
- Şüphesiz en önemli şey, etik gerekçelerle doğaya müdahale etmemektir.
- The most significant thing I found in it was a picture of the footprint of one of Saddam Hussein's palaces.
- İçinde bulduğum en önemli şey, Saddam Hüseyin'in saraylarından birinin ayak izinin resmiydi.
- The only thing they know they can do is to grow more food.
- Yapabileceklerini bildikleri tek şey daha fazla gıda yetiştirmek.
- There is no such thing as good or bad debt.
- İyi ya da kötü borç diye bir şey yoktur.
- The worst thing about the Convention was that it ended up turning into an Intergovernmental Conference after all.
- Sözleşme ile ilgili en kötü şey ise sonuçta bir Hükûmetlerarası Konferans'a dönüşmüş olmasıydı.
- It is one thing to support the idea that reforms are needed in the Palestinian Authority.
- Filistin Yönetimi'nde reformlara ihtiyaç olduğu fikrini desteklemek başka bir şeydir.
- It is a good thing that there is also a Mediterranean component to enlargement.
- Büyümenin bir Akdeniz bileşeni olması da iyi bir şeydir.
- Another thing we must maintain and develop is the non-market sector.
- Korumamız ve geliştirmemiz gereken bir başka şey de piyasa dışı sektördür.
- There is no such thing as a clean war.
- Temiz savaş diye bir şey yoktur.
- Product promotion is a good thing, provided that the product concerned is available.
- İlgili ürünün mevcut olması koşuluyla ürün tanıtımı iyi bir şeydir.
- It is the easiest thing in the world to be a pessimist.
- Karamsar olmak dünyadaki en kolay şeydir.
- So the one thing I can recommend is that you vote for Latvia's accession to the European Union.
- Bu nedenle size önerebileceğim tek şey Letonya'nın Avrupa Birliği'ne katılımı için oy kullanmanızdır.
- Is the directive on the European limited liability company a good thing or not?
- Avrupa limited şirket yönergesi iyi bir şey mi değil mi?
- That was the first thing that they said.
- Söyledikleri ilk şey buydu.
- Opinions can differ about whether the US and Israel did the right thing in staying away.
- ABD ve İsrail'in uzak durarak doğru şeyi yapıp yapmadıkları konusunda görüşler farklı olabilir.
- The whole thing is, of course, not entirely problem-free.
- Elbette her şey tamamen sorunsuz değil.
- That is the sort of thing we must guard against.
- Bu tür şeylere karşı korunmalıyız.
- That would be the most logical thing for it to do.
- Bu, yapması gereken en mantıklı şey olacaktır.
- It is therefore a good thing that the maximum dose of cyclamate has been reduced.
- Bu nedenle siklamatın maksimum dozunun düşürülmüş olması iyi bir şeydir.
- Monopolies are not a good thing for the economy, nor are they a good thing legally speaking.
- Tekeller ekonomi için iyi bir şey olmadığı gibi hukuken de iyi bir şey değildir.
- The worst thing about the Convention was that it ended up turning into an Intergovernmental Conference after all.
- Sözleşme ile ilgili en kötü şey ise sonuçta bir Hükümetlerarası Konferansa dönüşmüş olmasıydı.
- I have one last thing to say, also on the negative side, with regard to Kyoto.
- Kyoto ile ilgili olarak, yine olumsuz yönde, söyleyeceğim son bir şey daha var.
- This is the crucial thing!
- Bu çok önemli bir şey!
- I think that this is a very good thing.
- Bunun çok iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
- I would like to say one other thing about the Madrid conference.
- Madrid konferansı hakkında bir şey daha söylemek istiyorum.
- The Charter has been proclaimed and that is a good thing.
- Şart ilan edilmiştir ve bu iyi bir şeydir.
- The other thing I should like to say is that I think, in fact, that there are too few complaints.
- Söylemek istediğim bir diğer şey de aslında çok az şikayet olduğunu düşündüğümdür.
- I do not therefore want to be accused of that type of thing again.
- Bu nedenle bir daha bu tür bir şeyle suçlanmak istemiyorum.
- I believe that responsible and aware behaviour on the part of consumers is the most important thing of all.
- Tüketicilerin sorumlu ve bilinçli davranmasının en önemli şey olduğuna inanıyorum.
- That means that the Lisbon process is the most important thing in this connection.
- Bu da Lizbon sürecinin bu bağlamda en önemli şey olduğu anlamına gelmektedir.
- This sort of thing affects small and medium-sized abattoirs.
- Bu tür şeyler küçük ve orta ölçekli mezbahaları etkilemektedir.
- That is a good thing, that we help each other.
- Bu iyi bir şey, birbirimize yardım ediyoruz.
- That is the first thing.
- Bu ilk şeydir.
- The only thing that foreign intervention has done is to bring the rebels into contact with government officials.
- Dış müdahalenin yaptığı tek şey isyancıları hükûmet yetkilileriyle temasa geçirmek oldu.
- It is a good thing that we are affirming Europe's secular role in this way.
- Avrupa'nın seküler rolünü bu şekilde teyit ediyor olmamız iyi bir şeydir.
- The figure at the end is not the only important thing, but the basis on which it is calculated, too.
- Sondaki rakam tek önemli şey değildir, aynı zamanda hesaplandığı temel de önemlidir.
- The only thing I cannot accept is that this research will not bear fruit for a very long time.
- Kabul edemeyeceğim tek şey, bu araştırmanın çok uzun bir süre meyve vermeyecek olmasıdır.
- That is a good thing!
- Bu iyi bir şey!
- The increase in revenue is a good thing.
- Gelirdeki artış iyi bir şeydir.
- It would be a good thing if we could help to resolve this problem.
- Bu sorunun çözümüne yardımcı olabilirsek iyi bir şey yapmış oluruz.
- The most important thing, therefore, is to bring about sensible cooperation.
- Dolayısıyla en önemli şey, mantıklı bir işbirliğinin tesis edilmesidir.
- That is a good thing, and may it stay that way, even though, here too, there is still room for improvement.
- Bu iyi bir şey ve her ne kadar burada da hala iyileştirmeye açık alanlar olsa da bu şekilde kalabilir.
- That is the sort of thing we must guard against.
- İşte bu tür şeylere karşı korunmalıyız.
- Greater cooperation does of course enable us to catch wrongdoers more effectively, and that is a good thing.
- Daha fazla işbirliği elbette suçluları daha etkin bir şekilde yakalamamızı sağlayacaktır ve bu iyi bir şeydir.
- The first thing that the annual reports on cohesion policy for 1999 point out is that the results have been very poor.
- 1999 yılı için uyum politikasına ilişkin yıllık raporların işaret ettiği ilk şey, sonuçların çok zayıf olduğudur.
- If one thing has become clear, it is that we need hands at the bedside and not at the computer.
- Netleşen bir şey varsa o da ellerin bilgisayar başında değil, başucunda olması gerektiğidir.
- I should like to say one thing.
- Bir şey söylemek istiyorum.
- That is the most important thing.
- Bu en önemli şeydir.
- The only thing that was important was volume.
- Önemli olan tek şey hacimdi.
- The most important thing, therefore, is to bring about sensible cooperation.
- Dolayısıyla en önemli şey, mantıklı bir işbirliğini hayata geçirmektir.
- Legal certainty is actually the most important thing in the European Union.
- Yasal kesinlik aslında Avrupa Birliği'ndeki en önemli şeydir.
- I believe that for these to be at the forefront of our considerations is a good thing.
- Bunların düşüncelerimizin ön saflarında yer almasının iyi bir şey olduğuna inanıyorum.
- I think that would be a bad thing.
- Bunun kötü bir şey olacağını düşünüyorum.
- That would be the worst of mistakes and the most stupid thing of all to do.
- Bu hataların en kötüsü ve yapılacak en aptalca şey olurdu.
- There was one thing I did not understand.
- Anlamadığım bir şey vardı.
- The Scoreboard for more intensive cooperation in judicial matters decided on in Tampere, is really not a bad thing.
- Tampere'de karara bağlanan adli konularda daha yoğun iş birliği için Skor Tablosu gerçekten kötü bir şey değil.
- Europe is growing together, which is a good thing.
- Avrupa birlikte büyüyor ki bu iyi bir şey.
- It is of course a good thing that we are doing more to include the environment in this.
- Buna çevreyi de dahil etmek için daha fazlasını yapıyor olmamız elbette iyi bir şey.
- There is one thing that I find totally incomprehensible.
- Tamamen anlaşılmaz bulduğum bir şey var.
- The most important thing was that we avoided possibly having to resort to the conciliation procedure.
- En önemli şey, uzlaşma prosedürüne başvurmak zorunda kalmaktan kaçınmış olmamızdı.
- Tax competition may, I agree, be a good thing, but not if the environment suffers as a result.
- Vergi rekabetinin iyi bir şey olduğuna katılıyorum, ancak bunun sonucunda çevre zarar görüyorsa değil.
- The whole thing is a farce.
- Her şey bir saçmalık.
- The fact that it contains huge scientific errors is not the most serious thing.
- Büyük bilimsel hatalar içeriyor olması çok da ciddi bir şey değil.
- The only thing is that the main Articles of the directive should explicitly mention information and consultation.
- Önemli olan tek şey, direktifin ana maddelerinde bilgilendirme ve istişareden açıkça bahsedilmesidir.
- One thing you can be sure of is that Israel does not want peace.
- Emin olabileceğiniz bir şey varsa o da İsrail'in barış istemediğidir.
- This I find a good thing.
- Bunu iyi bir şey olarak görüyorum.
- The first thing we must do is to share in the pain of the American people.
- Yapmamız gereken ilk şey Amerikan halkının acısını paylaşmaktır.
- This is what they got, which is a positive thing.
- Elde ettikleri şey budur ve bu da olumlu bir şeydir.
- Moreover, the opportunity could be taken to revise them, which would be no bad thing.
- Dahası, bunların gözden geçirilmesi için fırsat değerlendirilebilir ki bu da kötü bir şey olmayacaktır.
- Another thing we need is social cohesion.
- İhtiyacımız olan bir başka şey de sosyal uyum.
- It is therefore a good thing that the European Parliament is concerning itself with these wrongs.
- Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu'nun bu yanlışlarla ilgilenmesi iyi bir şeydir.
- With regard to this matter, the first thing that becomes clear is the lack of systematic data.
- Bu konuyla ilgili olarak ilk göze çarpan şey sistematik veri eksikliğidir.
- The most significant thing I found in it was a picture of the footprint of one of Saddam Hussein's palaces.
- İçinde bulduğum en önemli şey Saddam Hüseyin'in saraylarından birindeki ayak izinin resmiydi.
- The only thing that can decide between us for the time being are precedents.
- Şu an için aramızda karar verebilecek tek şey emsal kararlardır.
- A date for a date, however, would be the right thing to do.
- Ancak bir tarih için tarih vermek yapılacak en doğru şey olacaktır.
- The first thing we must do is understand.
- Yapmamız gereken ilk şey anlamaktır.
- The one thing we have agreed upon is that we are not going back down the route of prophylactic vaccination.
- Üzerinde mutabık kaldığımız tek şey, profilaktik aşılama yoluna geri dönmeyeceğimizdir.
- One thing needs to be said about this paper - it does not make any sparks fly!
- Bu belge hakkında söylenecek tek bir şey var: Ortalığın tozunu attırmıyor!
- This is not a poor apology, this is increasingly the real thing in international relations.
- Bu kötü bir özür değil, bu uluslararası ilişkilerde giderek daha gerçek bir şey haline geliyor.
- This is not a difficult thing to require of the agencies.
- Bu, ajanslardan talep edilmesi zor bir şey değildir.
- We cannot continue to say one thing and mean another.
- Bir şey söyleyip başka bir şey kastetmeye devam edemeyiz.
- I wonder whether the latter actually falls within the scope of such a thing as establishing trans-European networks.
- Acaba bu sonuncusu gerçekten de trans-Avrupa ağları kurmak gibi bir şeyin kapsamına giriyor mu?
- In the long run, that will be the most significant thing.
- Uzun vadede en önemli şey bu olacaktır.
- The only thing I want to avoid is the danger of fragmentation.
- Kaçınmak istediğim tek şey parçalanma tehlikesidir.
- That is the sort of thing we need to avoid.
- İşte bu tür şeylerden kaçınmamız gerekiyor.
- Of course it is no bad thing, it may even be a good thing, that in many cases it is available to users free of charge.
- Elbette bu kötü bir şey değil, hatta birçok durumda kullanıcılara ücretsiz olarak sunulması iyi bir şey bile olabilir.
- I should also like to say another thing about the practical implementation in the future.
- Gelecekteki pratik uygulama hakkında da bir şey söylemek istiyorum.
- The whole thing was set up by bribing the South African government.
- Her şey Güney Afrika hükümetine rüşvet verilerek ayarlanmıştır.
- I know one thing and that is that the GMO issue will give me grey hairs.
- Bildiğim bir şey var ki o da GDO meselesinin saçlarımı ağartacağıdır.
- It would be a very curious thing for them to do.
- Onlar için çok ilginç bir şey olurdu.
- It is therefore a good thing that the European Parliament is concerning itself with these wrongs.
- Dolayısıyla Avrupa Parlamentosunun bu yanlışlarla ilgilenmesi iyi bir şeydir.
- The best thing society can do to help is not to increase access to drugs of any type.
- Toplumun yardımcı olmak için yapabileceği en iyi şey, herhangi bir tür uyuşturucuya erişimi arttırmamaktır.
- It is a good thing to prioritise the health of addicts.
- Bağımlıların sağlığına öncelik vermek iyi bir şeydir.
- Moreover, the information-based economy is an issue connected with that very thing, information.
- Dahası, bilgi temelli ekonomi tam da bu şeyle, bilgiyle bağlantılı bir konudur.
- It would be a very curious thing for them to do.
- Bu onlar için çok ilginç bir şey olurdu.
- Moreover, the opportunity could be taken to revise them, which would be no bad thing.
- Dahası, bunları revize etme fırsatı da doğabilir ki bu da kötü bir şey olmaz.
- That labels should indicate the presence of these substances I find the most utterly obvious thing in the world.
- Bu maddelerin varlığının etiketlerde belirtilmesini dünyadaki en bariz şey olarak görüyorum.
- It will therefore clarify whether you said one thing or another.
- Bu nedenle, bir şey mi yoksa başka bir şey mi söylediğiniz açıklığa kavuşacaktır.
- The only thing is that we have to take a realistic view of how things stand.
- Tek şey, işlerin nasıl gittiğine dair gerçekçi bir bakış açısına sahip olmamız gerektiğidir.
- They not only catch adult fish but undersized fish as well; they also process cod blood, amongst other things.
- Sadece yetişkin balıkları değil, cılız balıkları da yakalıyorlar; diğer şeylerin yanı sıra morina kanını da işliyorlar.
- The question of whether GMOs are a good or a bad thing does not belong in today's debate.
- GDO'ların iyi mi yoksa kötü bir şey mi olduğu sorusu bugünkü tartışmanın konusu değildir.
- That is the most important thing.
- En önemli şey budur.
- Open coordination is naturally a positive thing and I warmly support it.
- Açık koordinasyon doğal olarak olumlu bir şeydir ve bunu içtenlikle destekliyorum.
- The President-in-Office of the Council is right in saying that enlargement is one thing and agricultural policy another.
- Konsey Dönem Başkanı, genişlemenin başka, tarım politikasının başka bir şey olduğunu söylerken haklıdır.
- That is the first thing I wanted to say because the European Commission is doing outstanding work out there.
- Söylemek istediğim ilk şey bu çünkü Avrupa Komisyonu orada olağanüstü işler yapıyor.
- The decision to establish a five-year programme of subsidies to promote active European citizenship is a good thing.
- Aktif Avrupa vatandaşlığını teşvik etmek üzere beş yıllık bir sübvansiyon programı oluşturulması kararı iyi bir şeydir.
- In relation to the issue of a safe country of origin I do not think there is such a thing as a safe country anywhere.
- Güvenli menşe ülke konusuyla ilgili olarak hiçbir yerde güvenli ülke diye bir şey olduğunu düşünmüyorum.
- It seems that the Erika was not enough but the Prestige must be enough for this type of thing never to happen again!
- Görünüşe göre Erika yeterli değildi ama Prestij bu tür şeylerin bir daha asla yaşanmaması için yeterli olmalı!
- I also believe that bilateral free trade areas are a good thing.
- Ayrıca iki taraflı serbest ticaret bölgelerinin iyi bir şey olduğuna inanıyorum.
- Losing can sometimes be an honourable thing, but you have won your case.
- Kaybetmek bazen onurlu bir şey olabilir, ancak siz davanızı kazandınız.
- However, the thing that worries us most is the decrease in prices, by 30%, owing to imports.
- Ancak bizi en çok endişelendiren şey, ithalat nedeniyle fiyatların %30 oranında düşmesidir.
- I think that we have done the wrong thing.
- Bence yanlış bir şey yaptık.
- When I talk about persecution, moreover, I am talking about serious aggression, not just any old thing.
- Ayrıca zulümden bahsederken, herhangi bir şeyden değil, ciddi bir saldırganlıktan bahsediyorum.
- That seems to me to be an entirely unrealistic thing to do.
- Bu bana tamamen gerçekçi olmayan bir şey gibi görünüyor.
- I question whether that is a good thing for this House or for Europe.
- Bunun bu Meclis ya da Avrupa için iyi bir şey olup olmadığını sorguluyorum.
- In my defence, the only thing I can say is that there was only one round of negotiations.
- Kendimi savunmak için söyleyebileceğim tek şey, müzakerelerin sadece bir tur yapılmış olduğudur.
- I think it is a great thing that both sides of the straits are following our debate today.
- Boğazların her iki tarafının da bugünkü tartışmamızı takip ediyor olmasının harika bir şey olduğunu düşünüyorum.
- The one thing they did not give us was the starting point of 150 grammes for that controlled and gradual liberalisation.
- Bize vermedikleri tek şey, kontrollü ve kademeli serbestleşme için 150 gramlık başlangıç noktasıydı.
- Why is the KLA one thing and the jihad another?
- Neden KLA başka, cihat başka bir şey?
- That would be the most logical thing for it to do.
- Yapılması gereken en mantıklı şey bu olacaktır.
- There is such a thing as a European arrest warrant, which we understand is now going to be put in place.
- Avrupa tutuklama emri diye bir şey var ve anladığımız kadarıyla bu emir artık uygulamaya konulacak.
- Regarding heading 2, structural funds, the main thing is that we have to do what we have promised.
- Başlık 2, yapısal fonlarla ilgili olarak, asıl önemli olan söz verdiğimiz şeyleri yapmamız gerektiğidir.
- We have witnessed the end of the Milosevic era and that is a good thing.
- Miloseviç döneminin sona ermesine tanık olduk ve bu iyi bir şey.
- That is why I am saying that reconstruction is a good thing.
- Bu nedenle yeniden yapılanmanın iyi bir şey olduğunu söylüyorum.
- The wonderful thing is, though, that more and more Europeans are experiencing this in their daily lives.
- Ancak harika olan şey, giderek daha fazla Avrupalının bunu günlük yaşamlarında deneyimliyor olmasıdır.
- It would be a good thing if we could help to resolve this problem.
- Bu sorunun çözülmesine yardımcı olabilirsek iyi bir şey olur.
- The question of legal personality is a cornerstone that is needed to bring the whole thing together.
- Tüzel kişilik meselesi, her şeyi bir araya getirmek için gerekli olan bir köşe taşıdır.
- Trust is a good thing, but control is a better one.
- Güven iyi bir şeydir ama kontrol daha iyi bir şeydir.
- Today, I think everyone is talking in such terms and that, I believe, is a good thing.
- Bugün herkesin bu tür terimlerle konuştuğunu düşünüyorum ve bunun iyi bir şey olduğuna inanıyorum.
- I think it was a good thing that the People's Republic of China joined the WTO.
- Çin Halk Cumhuriyeti'nin DTÖ'ye katılmasının iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
- Three things are needed to change the situation, as the report makes clear.
- Raporun da açıkça ortaya koyduğu gibi durumu değiştirmek için üç şeye ihtiyaç vardır.
- It's about every single thing that makes this country great.
- Bu ülkeyi harika yapan her şeyle ilgili.
- And the last thing you feel, is cold.
- Son hissedeceğin şey ise soğukluk olur.
- Perhaps the first thing to be said about these statements is that they say nothing new.
- Belki de bu ifadeler hakkında söylenmesi gereken ilk şey, yeni bir şey söylemedikleri.
- The only thing left is sticking the files onto a USB flash drive.
- Geriye kalan tek şey dosyaları bir USB flash sürücüye yapıştırmak.
- The only thing it does faithfully for us is break down.
- Bizim için sadakatle yaptığı tek şey yıkmaktır.
- Next thing I knew, my whole world just caved in.
- Bir sonraki bildiğim şey, tüm dünyamın başıma yıkıldığıydı.
- We'll go there and I'll tell them a thing or two.
- Oraya gideceğiz ve onlara bir iki şey söyleyeceğim.
- That being said, the cold isn't a bad thing.
- Bununla birlikte, üşümek kötü bir şey değil.
- Maybe I should play up that "hardy spinster" thing.
- Belki de şu "dayanıklı kız kurusu" şeyini oynamalıyım.
- If we're lucky, this thing happens fast.
- Eğer şanslıysak bu şey hızlıca olur.
- Some people like to prepare the whole thing at once.
- Bazı insanlar her şeyi bir kerede hazırlamayı sever.
- It is not good to want a thing too much.
- Bir şeyi çok istemek iyi değildir.
- He didn't know a thing about fashion or dresses.
- Moda ya da elbiseler hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
- Now, tell me why you really want this old thing.
- Şimdi bana bu eski şeyi neden gerçekten istediğini söyle.
- So my kid said the funniest thing today.
- Çocuğum bugün çok komik bir şey söyledi.
- Well, maybe we'd better just forget the whole thing.
- Yani, belki de her şeyi unutsak iyi olur.
- Maintaining a good emotional climate at home isn't an easy thing to do.
- Evde iyi bir duygusal iklimi sürdürmek kolay bir şey değildir.
- Because behind these walls, the only thing that matters is how I see you.
- Çünkü bu duvarların arkasında önemli olan tek şey benim seni nasıI gördüğümdür.
- Being cold's not a bad thing though.
- Gerçi üşümek kötü bir şey değildir.
- So it can be a nice thing to use at times.
- Yani bazen kullanılabilecek şık bir şey olabilir.
- It is not good to want a thing too much.
- Bir şeyi çok istemek iyi bir şey değil.
- Well, maybe we'd better just forget the whole thing.
- Pekala, belki de bütün her şeyi unutsak iyi ederiz.
- No, just tonight, for the chief's retirement thing.
- Hayır, sadece bu gece, şefin emeklilik şeyi için.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Biz hakikat denen bu olağanüstü şeye bakabilecek yetkinlikte değiliz.
- Maybe this thing is the black market.
- Belki de bu şey karaborsadır.
- You want them to see the most important thing first.
- Önce en önemli şeyi görmelerini istersiniz.
- It can be hard to express that kind of thing in words.
- Yani bu tarz şeyleri kelimelerle ifade etmek güç olabiliyor.
- Perhaps the first thing to be said about these statements is that they say nothing new.
- Belki de bu ifadeler hakkında ilk söylenmesi gereken şu ki hiçbiri yeni bir şey söylemiyor.
- Because that would be the sane and decent thing to do.
- Çünkü yapılacak en mantıklı ve doğru şey bu olurdu.
- The good thing is that the service is usually free.
- Olumlu olan şey ise bu hizmetin genelde ücretsiz olması.
- The witch doctor did a very strange thing.
- Büyücü çok garip bir şey yaptı.
- You know, you got a nice thing here.
- Biliyor musun, elinizde güzel bir şey var.
- You know, you got a nice thing here.
- Burada güzel bir şey var sizde.
- Internet marketing was the first thing we thought of.
- İnternet pazarlaması ilk düşündüğümüz şeydi.
- I guess the only thing I can do is check out every name on that list.
- Sanırım yapabileceğim tek şey listedeki her bir ismi kontrol etmek.
- It's like this whole thing suddenly came to life.
- O kocaman şey sanki bir anda canlandı.
- It's not the worst thing to try so hard.
- Böyle çok çaba harcamak o kadar da kötü bir şey değil.
- You want them to see the most important thing first.
- Önce en önemli şeyi görmelerini istiyorsunuz.
- Maintaining a good emotional climate at home isn't an easy thing to do.
- Evde iyi bir duygusal iklimi korumak kolay bir şey değildir.
- So my kid said the funniest thing today.
- Çocuğum bugün aşırı komik bir şey dedi.
- To get over you is the hardest thing in the world.
- Seni unutmak dünyadaki en zor şey.
- It's not the worst thing to try so hard.
- Bu kadar çabalamak kötü bir şey değil.
- That being said, the cold isn't a bad thing.
- Bununla birlikte, üşütmek kötü bir şey değildir.
- It is the worst thing for a Chinese to lose face.
- Bir Çinli için itibar kaybetmek en kötü şeydir.
- It's exactly the same thing that happened on that French trip.
- Bu Fransa gezisinde olan şeyin aynısı.
- The best thing that's happened in this place is our meeting one another.
- Burada gerçekleşen en iyi şey birbirimizle karşılaşmamızdır.
- Well, maybe we'd better just forget the whole thing.
- Şey, belki de bütün her şeyi unutsak daha iyi olur.
- There's no such thing as a lost cause.
- Ümitsiz vaka diye bir şey yoktur.
- I might rather eat a different thing.
- Başka bir şey yemeyi tercih ederim belki.
- Being cold's not a bad thing though.
- Ama üşümek fena bir şey değil.
- It is not good to want a thing too much.
- Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Hakikat denilen bu olağanüstü şeye bakacak yeterlilikte değiliz.
- It's like this whole thing suddenly came to life.
- Sanki her şey birdenbire canlanmış gibi.
- A single 128GB flash drive might be the only thing you need.
- İhtiyacınız olan tek şey 128GB'lık tek bir flash sürücü olabilir.
- Okay, you're saying this whole thing rests on Joel's decision.
- Tamam, her şeyin Joel'in kararına bağlı olduğunu söylüyorsun.
- I mean, want to do the honorable thing, go straight.
- Yani onurlu bir şey mi yapmak istiyorsunuz o zaman dümdüz devam edin.
- Perhaps the first thing to be said about these statements is that they say nothing new.
- Belki de bu açıklamalarla ilgili söylenecek ilk şey, yeni bir şey söylemedikleridir.
- I might rather eat a different thing.
- Farklı bir şey yemeyi tercih edebilirim belki.
- It's like this whole thing suddenly came to life.
- Sanki her şey birdenbire hayata döndü.
- Internet marketing was the first thing we thought of.
- İnternetten satış ilk düşündüğümüz şeydi.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Bizler hakikat denen bu olağanüstü şeye bakabilecek kapasitede değiliz.
- I might rather eat a different thing.
- Farklı bir şey yemeyi tercih edebilirim.
- Laura, get this thing moving as fast as possible.
- Laura, şu şeyi mümkün olduğu kadar çabuk hareket ettir.
- The first thing you should consider is how old your kid is.
- Dikkate almanız gereken ilk şey çocuğunuzun kaç yaşında olduğudur.
- Being cold's not a bad thing though.
- Üşümek kötü bir şey değildir gerçi.
- I mean, want to do the honorable thing, go straight.
- Demek istediğim, onurlu bir şey yapmak istiyorsan, doğruca git.
- Laura, get this thing moving as fast as possible.
- Laura, bu şeyi olabildiğince hızlı hareket ettir.
- Now, tell me why you really want this old thing.
- Şimdi bana bu eski şeyi gerçekten neden istediğini söyle.
- The only thing that a gambler needs is the luck factor.
- Bir kumarbazın ihtiyacı olan tek şey şans faktörüdür.
- So, the upshot is tonight's our one chance to steal this thing.
- Sonuç olarak, bu gece bu şeyi çalmak için tek şansımız.
- Internet marketing was the first thing we thought of.
- Aklımıza ilk gelen şey internet pazarlamasıydı.
- Another thing that makes Chrome one of the best web browser applications is multi-device support.
- Chrome'u en iyi web tarayıcı uygulamalarından biri yapan bir başka şey de çoklu cihaz desteğidir.
- One thing experts do know is how the virus becomes deadly.
- Uzmanların bildiği bir şey varsa o da virüsün nasıl ölümcül hale geldiğidir.
- When a dog bonds to a human being, said person becomes the greatest thing since sliced bread.
- Bir köpek bir insana bağlandığında, o kişi köpeğin görüp görebileceğin en iyi şey halini alır.
- The hardest thing in life is knowing which bridges to cross and which bridges to burn.
- Hayattaki en zor şey hangi köprüleri geçeceğini ve hangi köprüleri yakacağını bilmektir.
- Tom wanted to help Mary do the right thing.
- Tom Mary'ye doğru şeyi yapması için yardım etmek istedi.
- It won't be an easy thing to do.
- Bu yapacak kolay bir şey olmayacak.
- She did not cheat on the test, for it was not the right thing to do.
- Sınavda kopya çekmedi, çünkü bu doğru bir şey değildi.
- The only thing we can do is try it.
- Yapabileceğimiz tek şey onu denemek.
- Don't bother your parents with such a trivial thing.
- Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.
- It was the moral thing to do.
- Yapılacak en ahlaki şey buydu.
- That's not a very nice thing to say.
- Söylenecek hoş bir şey değil.
- It may seem like just a little thing to you, but Tom is really worried about the whole thing.
- Size küçük bir şey gibi gelebilir ama Tom bu konuda gerçekten endişeli.
- A wonderful thing has happened.
- Harika bir şey oldu.
- I think some people do that kind of thing.
- Sanırım bazı insanlar böyle şeyler yapıyor.
- That sort of thing won't happen.
- O tür bir şey olmayacak.
- I tried to do the sensible thing.
- Mantıklı olan şeyi yapmaya çalıştım.
- What's the weirdest thing you've ever eaten?
- Bugüne kadar yediğin en acayip şey ne?
- The only thing I can see this morning is the thick fog surrounding our house.
- Bu sabah görebildiğim tek şey evimizi çevreleyen yoğun sis.
- I don't know if that's a good thing or a bad thing.
- Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilmiyorum.
- That is the worst thing you can do!
- Bu yapabileceğin en kötü şey!
- The most painful thing for a mother is having to bury her own child.
- Bir anne için en acı şey, kendi çocuğunu gömmektir.
- It was the most beautiful thing I'd ever seen.
- O şu ana kadar gördüğüm en güzel şeydi.
- This is the craziest thing I've ever seen.
- Bu gördüğüm en çılgınca şey.
- There's no such thing as ESP.
- DDA diye bir şey yoktur.
- The most important thing in the Olympics is not to win but to participate.
- Olimpiyatlarda en önemli şey kazanmak değil ama katılmaktır.
- Truth is a dangerous thing.
- Gerçek tehlikeli bir şeydir.
- What's the first thing we should do?
- Yapmamız gereken ilk şey ne?
- It was the most beautiful thing I'd ever seen.
- Gördüğüm en güzel şeydi.
- That doesn't change a thing.
- O bir şey değiştirmez.
- A terrible thing happened.
- Berbat bir şey oldu.
- Diplomacy is to do and say the nastiest thing in the nicest way.
- Diplomasi, en çirkin şeyi bile en güzel şekilde yapmak ve söylemektir.
- Sami didn't suspect a thing.
- Sami bir şeyden şüphelenmedi.
- It's a good thing Tom is here.
- Tom'un burada olması iyi bir şey.
- Tom made up the whole thing.
- Tom her şeyi uydurdu.
- Tom doesn't usually do this kind of thing.
- Tom genelde böyle şeyler yapmaz.
- How careless you are to forget such an important thing!
- Böyle önemli bir şeyi unutman ne büyük ihmalkarlık!
- A war is an awful thing.
- Savaş korkunç bir şeydir.
- Juggling is another thing I'm not very good at.
- İyi olmadığım bir başka şey hokkabazlıktır.
- The only thing Tom needs now is a little patience.
- Tom'un şu anda ihtiyacı olan tek şey biraz sabır.
- What's the stupidest thing you've ever seen Tom do?
- Tom'un yaptığını gördüğün en aptalca şey neydi?
- Tom didn't see a thing.
- Tom bir şey görmedi.
- Don't give me a thing.
- Bana hiçbir şey verme.
- You shouldn't have said that kind of thing to him.
- Ona o tür şey söylememeliydin.
- Would you mind telling me one thing?
- Bana bir şey söyler misin?
- I often do the same thing Tom does.
- Tom'un yaptığı şeyi sık sık ben de yapıyorum.
- The most precious thing in life is moments.
- Hayattaki en değerli şey anlardır.
- That's the nicest thing anyone's ever done for me.
- Bu birinin şimdiye kadar benim için yaptığı en güzel şey.
- What's your favorite thing to have for lunch?
- Öğle yemeğinde yemek için en sevdiğin şey nedir?
- The only thing Sami ever sent me was an old book.
- Sami'nin şimdiye kadar bana gönderdiği tek şey eski bir kitaptı.
- Are you sure that's the best thing to do?
- Yapılacak en iyi şeyin bu olduğuna emin misin?
- Tom has a thing for you.
- Tom'un senin için bir şeyi var.
- This sort of thing doesn't usually happen.
- Bu tür bir şey genellikle olmaz.
- The first thing Andrew did was to find his brother Simon and tell him.
- Andreas'ın yaptığı ilk şey kardeşi Simun'u bulup ona haber vermek oldu.
- There's only one thing we still need to buy.
- Hâlâ almamız gereken tek bir şey var.
- I only need one thing.
- Sadece bir şeye ihtiyacım var.
- This is one thing my father left to me.
- Bu babamın bana bıraktığı bir şey.
- The most important thing to do now is for us to remain calm.
- Şimdi yapacak en önemli şey sakin kalmamızdır.
- Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
- Zaman değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
- He seems to always say the right thing at the right time.
- Her zaman doğru zamanda doğru şeyi söylüyor gibi görünüyor.
- That's the most irritating thing about Tom.
- Bu Tom hakkında en rahatsız edici şey.
- Tom says he witnessed the whole thing.
- Tom her şeye tanık olduğunu söylüyor.
- I was trying to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmaya çalışıyordum.
- The third thing you have to do is develop this ability to notice.
- Yapmanız gereken üçüncü şey, bu fark etme yeteneğini geliştirmektir.
- Don't you think it a bad thing?
- Onun kötü bir şey olduğunu düşünmüyor musun?
- I don't know a thing about her.
- Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- Your father is taking the whole thing as a betrayal.
- Baban her şeyi ihanet olarak kabul ediyor.
- He thought the whole thing a bad joke.
- Her şeyin kötü bir şaka olduğunu düşündü.
- I would've done the same thing Tom did.
- Tom'un yaptığı şeyin aynısını ben de yapardım.
- We did the right thing.
- Biz doğru şeyi yaptık.
- There's one thing I must tell you.
- Size söylemem gereken bir şey var.
- Layla is the best thing in my life.
- Leyla yaşamımdaki en iyi şeydir.
- The only thing I want to do is go fishing.
- Yapmak istediğim tek şey balık tutmaya gitmek.
- That's such a wonderful thing.
- Bu harika bir şey.
- There is no such thing as a real friend.
- Gerçek arkadaş diye bir şey yoktur.
- There's only one thing I can do.
- Yapabileceğim tek bir şey var.
- Don't understand a thing.
- Bir şey anlama.
- A little learning is a dangerous thing.
- Biraz öğrenmek tehlikeli bir şeydir.
- It could be a good thing.
- O iyi bir şey olabilir.
- I believe this is the only thing I can do for you.
- Bunun senin için yapabileceğim tek şey olduğuna inanıyorum.
- I wonder if that was really the right thing to do.
- Acaba bunu yapmak gerçekten doğru bir şey miydi?
- I only got one thing wrong.
- Sadece bir şeyi yanlış yaptım.
- We want to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmak istiyoruz.
- This doesn't prove a thing.
- Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
- Cultural appropriation isn't a thing.
- Kültürel ödenek bir şey değildir.
- I was surprised that Tom didn't have to do the same thing I had to do.
- Tom'un benim yapmak zorunda olduğum şeyi yapmak zorunda olmamasına şaşırdım.
- That doesn't change a thing.
- Bu bir şeyi değiştirmez.
- One thing Tom really enjoys is playing chess with Mary.
- Tom'un gerçekten hoşlandığı tek şey Mary ile satranç oynamak.
- Tom did a brave thing.
- Tom cesurca bir şey yaptı.
- For now, that's the only thing I can do.
- Şimdilik yapabileceğim tek şey bu.
- The first thing we did was look at the pandas.
- Yaptığımız ilk şey pandalara bakmaktı.
- It's the hardest thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en zor şey.
- What's the worst thing that can happen?
- Olabilecek en kötü şey nedir?
- The media has only discussed one thing in the last few months; the economic crisis.
- Medya son birkaç aydır tek bir şeyi tartışıyor: ekonomik kriz.
- Adopting the new policy was the best thing this company ever did.
- Yeni politikayı benimsemek bu şirketin yaptığı en iyi şeydi.
- In some countries, being a woman is not a good thing.
- Bazı ülkelerde kadın olmak iyi bir şey değil.
- There is no such thing, sir, as a ghost.
- Hayalet diye bir şey yoktur efendim.
- I didn't say a thing.
- Bir şey söylemedim.
- You did a good thing.
- İyi bir şey yaptın.
- The easy thing to do would be to give up.
- Yapılacak en kolay şey vazgeçmek olurdu.
- What a sad thing to say.
- Söylemek için ne kadar da üzücü bir şey.
- You should leave that sort of thing to me.
- Bu tür şeyleri bana bırakmalısın.
- Making such a decision is not an easy thing.
- Böyle bir karar vermek kolay bir şey değil.
- If you want a thing done well, do it yourself.
- Bir şeyin iyi yapılmasını istiyorsan, onu kendin yap.
- The first thing we did was look at the pandas.
- İlk yaptığımız şey pandalara bakmak oldu.
- This is a dangerous thing.
- Bu tehlikeli bir şey.
- That was a crazy thing to do.
- Bunu yapmak çılgınca bir şeydi.
- Is that the only thing you care about?
- Önemsediğin tek şey bu mu?
- I wouldn't have done that kind of a thing.
- Ben olsam böyle bir şey yapmazdım.
- Are you sure this thing is safe?
- Bu şeyin güvenli olduğundan emin misin?
- Tom did a very stupid thing.
- Tom çok aptalca bir şey yaptı.
- Stop looking for a prince on a white horse; there's no such thing.
- Beyaz atlı prensi aramayı bırakın; öyle bir şey yok.
- That was a risky thing to do.
- Yapması riskli bir şeydi.
- What's that thing over there?
- Oradaki şey nedir?
- This is a terrible thing to say to a man.
- Bu bir adama söylemek için berbat bir şey.
- This thing is completely useless to me.
- Bu şey benim için tamamen işe yaramaz.
- That wasn't the only thing Tom found.
- Tom'un bulduğu tek şey bu değildi.
- I hope Tom is going to do the right thing.
- Tom'un doğru şeyi yapacağını umuyorum.
- That was a terrible thing you said to Tom.
- Tom'a söylediğin korkunç bir şeydi.
- That's the nicest thing anybody's ever done for me.
- Bu şimdiye kadar birinin benim için yaptığı en güzel şey.
- One thing hasn't changed.
- Bir şey değişmedi.
- Has this thing appeared again tonight?
- Bu şey bu gece yine mi ortaya çıktı?
- Do you see that thing over there?
- Şuradaki şeyi görüyor musun?
- That kind of thing isn't important.
- O tür şeyler önemli değildir.
- The media blew the whole thing out of proportion.
- Medya her şeyi büyüttü.
- No one has time for that sort of thing.
- Kimsenin bu tür şeylere vakti yok.
- The only thing that matters to Tom is how much money he makes.
- Tom için önemli olan tek şey ne kadar para kazandığıdır.
- A thing like that doesn't upset me.
- Böyle bir şey beni üzmez.
- A horrible thing happened here.
- Burada korkunç bir şey oldu.
- Enjoying hospitality is one thing, taking advantage of it is another.
- Misafirperverliğin tadını çıkarmak bir şeydir, bundan yararlanmak başka bir şeydir.
- It's the most idiotic thing I've seen in my life.
- Bu, hayatımda gördüğüm en aptalca şey.
- Where did you find that strange thing?
- Bu garip şeyi nereden buldun?
- I decided to do the same thing Tom did.
- Tom'un yaptığı şeyin aynısını yapmaya karar verdim.
- Would you mind telling me one thing?
- Bana bir şey söyleyebilir misiniz?
- One thing I've always wanted to do is write a children's book.
- Her zaman yapmak istediğim bir şey de bir çocuk kitabı yazmak.
- Love is an important thing.
- Aşk mühim bir şeydir.
- That wasn't a very nice thing to do.
- Hiç hoş bir şey değildi.
- That's the nicest thing anyone's ever done for me.
- Bu şimdiye kadar birinin benim için yaptığı en güzel şey.
- I think it's a worthwhile thing to do.
- Bence yapmaya değecek bir şey bu.
- The most important thing is not to give up.
- En önemli şey pes etmemek.
- This might be a trivial thing for you, but it's a very important thing for me.
- Bu senin için önemsiz bir şey olabilir ama benim için çok önemli bir şey.
- Do you think this is the right thing to do?
- Sence bu yapılacak doğru şey mi?
- What's the strangest thing you've ever eaten?
- Yediğin en garip şey neydi?
- A computer is a wonderful thing.
- Bilgisayar harika bir şey.
- It's no big thing.
- Büyük şey değil.
- This is an interesting thing.
- Bu ilginç bir şey.
- Fishing is the only thing Tom ever wants to do.
- Balık tutmak Tom'un yapmak istediği tek şey.
- It's not too late to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmak için çok geç değil.
- The most important thing in life is to be yourself.
- Hayattaki en mühim şey kendin olmaktır.
- Do you think Tom will do the right thing?
- Sence Tom doğru şeyi yapacak mı?
- Winning isn't the only thing that matters.
- Kazanmak önemli olan tek şey değildir.
- That's not a smart thing to do.
- Bu akıllıca bir şey değil.
- Don't you think it a bad thing?
- Sence kötü bir şey değil mi?
- The only thing we have to fear is fear itself.
- Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir.
- Layla wanted to give Fadil the one thing he wanted most, a baby.
- Leyla, Fadıl'a en çok arzu ettiği şeyi vermek istiyordu: bir bebek.
- She's the closest thing to family he has.
- Ailesine en yakın şey o.
- I wouldn't want to miss a thing.
- Bir şey kaçırmak istemem.
- This is a terrible thing to say to a man.
- Bu bir erkeğe söylenecek korkunç bir şey.
- You're the only one I can trust to do the right thing.
- Doğru şeyi yapacağına güvenebileceğim tek kişi sensin.
- I know you think this is a stupid thing to do, but I plan to do it anyway.
- Bunun aptalca bir şey olduğunu düşündüğünü biliyorum, ama yine de yapmayı planlıyorum.
- It's not always so easy to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmak her zaman o kadar kolay değildir.
- The only thing Tom ever gave me was this hat.
- Tom'un bana verdiği tek şey bu şapkaydı.
- That was the most beautiful thing I've ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en güzel şeydi.
- This is the right thing to do.
- Yapacak doğru şey bu.
- There is no such thing as devolution.
- Devolüsyon diye bir şey yoktur.
- Time is the most precious thing of all.
- Zaman en değerli şeydir.
- There's just one thing missing.
- Sadece bir şey eksik.
- It was the moral thing to do.
- O yapacak ahlaki bir şeydi.
- I never said any such thing.
- Ben öyle bir şey demedim.
- That was the most beautiful thing I've ever heard.
- Bu hayatımda duyduğum en güzel şeydi.
- Dan didn't even try to do the right thing.
- Dan doğru şeyi yapmaya bile çalışmadı.
- I said no such thing.
- Ben öyle bir şey demedim.
- I'm used to this sort of thing.
- Bu tür şeylere alışkınım.
- Tom doesn't miss a thing.
- Tom hiçbir şeyi kaçırmaz.
- It is the in thing to do.
- Moda olan şey, bu.
- I don't know a thing about expensive watches.
- Pahalı saatler hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- You don't miss a thing, do you?
- Bir şey kaçırmıyorsun, değil mi?
- Most people think that quitting smoking is a hard thing to do.
- Çoğu insan sigarayı bırakmanın yapılması zor bir şey olduğunu düşünür.
- This thing is good.
- Bu şey iyi.
- It's the sort of thing Tom would do.
- Bu, Tom'un yapacağı türden bir şey.
- Painting is another thing I can do fairly well.
- Resim yapma oldukça iyi yapabileceğim başka bir şeydir.
- It's the hardest thing I have ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en zor şey.
- The photo is the first thing you notice.
- Fotoğraf fark ettiğin ilk şey.
- I've got a thing I've got to go to.
- Gitmem gereken bir şey var.
- What's the craziest thing you've ever done?
- Şimdiye kadar yaptığın en çılgınca şey neydi?
- Fishing is the only thing Tom wants to do.
- Tom'un yapmak istediği tek şey balık avlamaktır.
- She concentrated on one thing.
- Tek bir şeye odaklandı.
- He gives the thing to his boss.
- O şeyi patronuna verir.
- What's this thing used for?
- Bu şey ne için kullanılır?
- The first thing to do was call for the doctor.
- Yapacak ilk şey doktoru çağırmaktı.
- I watched the whole thing.
- Her şeyi izledim.
- You won't remember a thing.
- Bir şey hatırlamayacaksın.
- That sort of thing can happen when you are in haste.
- Acelen olduğunda bu tür bir şey olabilir.
- You just have to promise me one thing.
- Bana tek bir şey için söz vermelisin.
- The best thing to do is to ask an expert to repair it.
- Yapılacak en iyi şey bir uzmandan tamir etmesini istemektir.
- Layla is the best thing in my life.
- Layla hayatımdaki en güzel şey.
- The worst thing about winter is the snow.
- Kış hakkındaki en kötü şey kardır.
- I think some people do that kind of thing.
- Bence bazı insanlar böyle şeyler yapar.
- A really bad thing happened to him.
- Başına gerçekten kötü bir şey geldi.
- I realize it was a stupid thing to do.
- Bu yapılanın aptalca bir şey olduğunun farkındayım.
- Sometimes the hardest thing and the right thing are the same thing.
- Bazen en zor şey ve en doğru şey aynı şeydir.
- It won't be an difficult thing to do.
- Bu yapılması zor bir şey olmayacak.
- I didn't understand a thing.
- Bir şey anlamadım.
- That's the one thing I hadn't thought of.
- Düşünmediğim tek şey buydu.
- Tom planned the whole thing.
- Tom her şeyi planladı.
- I warn you, the thing is pretty risky.
- Seni uyarıyorum, bu şey oldukça riskli.
- I didn't change a thing.
- Bir şey değiştirmedim.
- I thought it was the right thing to do.
- Yapılacak en doğru şeyin bu olduğunu düşündüm.
- Sami didn't suspect a thing.
- Sami hiçbir şeyden şüphelenmedi.
- I think the whole thing was a misunderstanding.
- Sanırım her şey bir yanlış anlamaydı.
- I won't touch a thing.
- Hiçbir şeye dokunmayacağım.
- Tom has trouble concentrating on one thing.
- Tom tek bir şeye konsantre olmakta zorlanıyor.
- Tom forgot one important thing.
- Tom önemli bir şeyi unuttu.
- It's not a pleasant thing.
- Bu hoş bir şey değil.
- Health is the most important thing.
- Sağlık en önemli şeydir.
- There's still one thing I don't understand.
- Hâlâ anlamadığım bir şey var.
- The first thing we should talk about is what we're going to tell Tom.
- Hakkında konuşmamız gereken ilk şey Tom'a ne söyleyeceğimizdir.
- The first thing you learn in a language are swear words.
- Bir dilde ilk öğrendiğiniz şey küfürdür.
- This new machine is much better than that old thing we had.
- Bu yeni makine sahip olduğumuz o eski şeyden çok daha iyi.
- Tom saw the whole thing.
- Tom her şeyi görmüş.
- That was the best thing that could've happened to me.
- Bu başıma gelebilecek en iyi şeydi.
- That's not a smart thing to do.
- Bu yapılacak akıllıca bir şey değil.
- I don't want you to do another thing.
- Başka şey yapmanı istemiyorum.
- If you want to lose weight, the best thing to do is to eat properly and get a lot of exercise.
- Kilo vermek istiyorsan yapacak en iyi şey uygun şekilde yemek ve çok egzersiz yapmak.
- We don't have a thing to worry about.
- Endişelenecek bir şey yok.
- The first thing we should talk about is what we're going to tell Tom.
- Konuşmamız gereken ilk şey Tom'a ne söyleyeceğimiz.
- It doesn't matter whether the cat is white or black; the important thing is that it can catch mice.
- Kedinin beyaz mı yoksa siyah mı olduğu önemli değil; önemli şey fareleri yakalayıp yakalayamamasıdır.
- Don't say such a thing behind her back!
- Onun arkasından böyle şeyler söyleme!
- Hope is a good thing as long as it doesn't stop someone from doing what's necessary.
- Umut, insanı gerekli olanı yapmaktan alıkoymadığı sürece iyi bir şeydir.
- To kiss her is one thing, and to love is another.
- Onu öpmek başka şey, sevmek başka şey.
- Do you think that's a good thing?
- Sence bu iyi bir şey mi?
- Nancy wouldn't do a stupid thing like getting married to Jack.
- Nancy, Jack'le evlenmek gibi aptalca bir şey yapmazdı.
- One thing that won't change is my salary.
- Değişmeyecek tek şey maaşım.
- The only thing you have to do is shut your mouth.
- Yapman gereken tek şey çeneni kapatmaktır.
- It was a stupid thing to do.
- Yapılacak aptalca bir şeydi.
- Even the smallest child knows that kind a thing.
- Küçücük bir çocuk bile böyle bir şeyi bilir.
- I have some thing I have to do this afternoon.
- Bu öğleden sonra yapmam gereken bir şey var.
- No one can do more than one thing at a time.
- Hiç kimse aynı anda birden fazla şey yapamaz.
- Tom is awfully good at that sort of thing.
- Tom o tür şeyde son derece iyidir.
- There is no such thing as a real friend.
- Gerçek bir arkadaş diye bir şey yoktur.
- This thing won't last long.
- Bu şey uzun sürmeyecek.
- Even the smallest child knows that kind a thing.
- Küçücük çocuk bile bu tür bir şeyi bilir.
- What's the first thing you're going to do?
- Yapacağın ilk şey ne olacak?
- When you're tired, sleeping is the best thing.
- Yorgun olduğunuzda, uyumak en iyi şeydir.
- Grammar is a very complex thing.
- Dilbilgisi çok karmaşık bir şey.
- What's the most difficult thing about karate?
- Karateyle ilgili en zor şey nedir?
- I believe this is the only thing I can do for you.
- Senin için yapabileceğim tek şeyin bu olduğuna inanıyorum.
- Tom doesn't miss a thing.
- Tom bir şey kaçırmaz.
- You know you did the right thing.
- Doğru şeyi yaptığını biliyorsun.
- Tom did almost the same thing.
- Tom neredeyse aynı şeyi yaptı.
- I see this thing quite differently.
- Bu şeyi oldukça farklı görüyorum.
- I want every single thing in this box.
- Bu kutudaki her şeyi istiyorum.
- That isn't the only thing that worries me.
- O beni endişelendiren tek şey değil.
- This is the most beautiful thing I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel şey.
- This type of thing happens all the time.
- Bu tip şeyler her zaman olur.
- You know Tom has a thing for you.
- Tom'un sana karşı bir şeyler hissettiğini biliyorsun.
- One thing you should know about me is that I hate exercising.
- Benim hakkımda bilmen gereken bir şey, egzersizden nefret ettiğimdir.
- This sort of thing hardly ever happens.
- Bu tür şeyler çok nadir olur.
- I know a thing or two about that.
- O konuda bir veya iki şey biliyorum.
- That's a very strange-looking thing.
- Bu çok garip görünümlü bir şey.
- I don't go in for that sort of thing.
- Bu tür şeylere girmem.
- The thing that scares me the most is that I might lose you.
- Beni en çok korkutan şey seni kaybedebilme ihtimalimin olması.
- That's not a bad thing.
- Bu kötü bir şey değil.
- An extremely terrible thing happened to him.
- Başına son derece korkunç bir şey geldi.
- The only thing that really matters is that you're safe now.
- Önemli olan tek şey artık güvende olman.
- Tom forgot one important thing.
- Tom önemli bir şey unuttu.
- I couldn't see a thing.
- Bir şey göremedim.
- How could Tom have done such a crazy thing?
- Tom böyle çılgınca bir şeyi nasıl yapabildi?
- It is one thing to own a library; It is quite another to use it wisely.
- Bir kütüphaneye sahip olmak başka bir şey, onu akıllıca kullanmak çok daha başka bir şey.
- Tom did almost the same thing.
- Tom da neredeyse aynı şeyi yaptı.
- I'd do any damn thing for you.
- Senin için her şeyi yapardım.
- She came, she saw -- and she didn't say a thing.
- O geldi, gördü ve hiçbir şey söylemedi.
- That's the only thing we could be certain of!
- Emin olabileceğimiz tek şey bu.
- This is the worst thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en kötü şey.
- I wish I had not bought such a useless thing.
- Keşke böyle işe yaramaz bir şey almasaydım.
- Convincing Tom to do the right thing was hard.
- Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.
- Is that still a thing?
- Bu hala geçerli bir şey mi?
- Nobody dared say a thing.
- Kimse bir şey söylemeye cesaret edemedi.
- Tom planned the whole thing months in advance.
- Tom her şeyi daha aylar öncesinden planlamış.
- I'll do no such thing.
- Öyle bir şey yapmayacağım.
- I said the wrong thing.
- Yanlış şeyi söyledim.
- What's the craziest thing that you've done?
- Yaptığın en çılgınca şey nedir?
- She cannot have done such a thing.
- O, öyle bir şey yapmış olamaz.
- The only thing we have to fear is fear itself.
- Korkmamız gereken tek şey, korkunun kendisidir.
- Why did Tom do such a crazy thing?
- Tom neden böyle çılgınca bir şey yaptı?
- That doesn't prove a thing.
- Bu bir şeyi kanıtlamaz.
- It's a good thing you have your umbrella with you.
- Şemsiyenin yanında olması iyi bir şey.
- There is no more disagreeable thing than this.
- Bundan daha nahoş bir şey yok.
- Praising children is an important thing.
- Çocukları övmek önemli bir şeydir.
- The only thing he cares about is money.
- Umursadığı tek şey para.
- That complicated the whole thing.
- Bu her şeyi karmaşıklaştırdı.
- That's the stupidest thing I've ever said.
- Bu şimdiye kadar söylediğim en aptalca şeydi.
- No one knew a thing.
- Hiç kimse bir şey bilmiyordu.
- If it were not for the sun, every living thing would die.
- Güneş olmasaydı, yaşayan her şey ölürdü.
- It was the only thing to do.
- Yapılacak tek şey buydu.
- Tom planned the whole thing.
- Her şeyi Tom planladı.
- He always plans a thing out carefully before he does it.
- O her zaman yapmadan önce bir şeyi dikkatlice planlar.
- I consider that a good thing.
- Bunu iyi bir şey olarak görüyorum.
- You won't feel a thing.
- Bir şey hissetmeyeceksin.
- Sami planned the thing meticulously.
- Sami her şeyi titizlikle planladı.
- I'm not good at this sort of thing.
- Bu tür şeylerde iyi değilimdir.
- I know I did the wrong thing.
- Ben yanlış bir şey yaptığımı biliyorum.
- Tom's eyes weren't yet accustomed to the dark, so he couldn't see a thing.
- Tom'un gözleri henüz karanlığa alışmamıştı, bu yüzden hiçbir şey göremiyordu.
- Tom doesn't miss a thing, does he?
- Tom hiçbir şeyi kaçırmıyor, değil mi?
- Tom's favorite thing to do was cooking.
- Tom'un yapmak için en sevdiği şey yemek pişirmeydi.
- That would've been the smart thing to do.
- Bu yapmak için akıllı şey olurdu.
- I don't care for that sort of thing.
- Bu tür şeyler umurumda değil.
- It's the only thing you can do.
- Yapabileceğin tek şey bu.
- The only thing he eats is candy.
- Yediği tek şey şeker.
- It was a near thing!
- Yakın bir şeydi!
- You won't remember a thing.
- Hiçbir şey hatırlamayacaksın.
- That was a stupid thing to do.
- O yapmak için aptalca bir şeydi.
- I think it's a wonderful thing.
- Bence bu harika bir şey.
- Tom doesn't know a thing about cooking.
- Tom aşçılık hakkında bir şey bilmiyor.
- She can't have done such a thing.
- O öyle bir şey yapmış olamaz.
- That's a risky thing to do.
- Bu yapmak için riskli bir şey.
- The only thing that matters is that you weren't injured.
- Önemli olan tek şey yaralanmamış olman.
- That was a good thing.
- Bu iyi bir şeydi.
- I don't understand a fucking thing.
- Hiçbir şey anlamıyorum.
- I think it's a good thing.
- Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
- Look at the size of that thing!
- Şu şeyin büyüklüğüne bak!
- Actually, I did want to ask you one thing.
- Aslında, sana bir şey sormak istedim.
- To live is the rarest thing in the world; most people exist, that is all.
- Yaşamak dünyadaki en nadir şeydir; birçok insan sadece var olur, hepsi bu.
- Thinking is one thing, doing is another.
- Düşünmek bir şey, yapmak başka bir şeydir.
- Love is a beautiful thing.
- Aşk çok güzel bir şey.
- The first thing you must learn is to stand on your own ideas.
- Öğrenmeniz gereken ilk şey, kendi fikirleriniz üzerinde durmak.
- He didn't know a thing about it.
- Bu konuda hiçbir şey bilmiyordu.
- An awful thing has happened.
- Berbat bir şey oldu.
- I just want to know one thing.
- Sadece bir şeyi bilmek istiyorum.
- A bee sting is a painful thing.
- Arı sokması acı verici bir şeydir.
- Why would Tom want to do a stupid thing like that?
- Tom neden böyle aptalca bir şey yapmak istesin ki?
- I know better than to do a thing like that.
- Öyle bir şey yapmayacak kadar akıllıyım.
- That is a very reasonable thing to say.
- Söylenecek çok mantıklı bir şey.
- We love each other and that's the only thing that matters.
- Birbirimizi seviyoruz ve önemli olan tek şey bu.
- The only thing that matters is that we are all together.
- Önemli olan tek şey hepimizin bir arada olması.
- The only thing that mattered to Tom was that we weren't impolite to his boss.
- Tom için önemli olan tek şey patronuna kaba davranmamamızdı.
- That was a really stupid thing to do.
- Bu gerçekten aptalca bir şeydi.
- You don't have to worry about a thing like that.
- Böyle bir şey için endişelenmene gerek yok.
- Nobody said a thing.
- Kimse bir şey demedi.
- Tom was pleased because he did a good thing.
- Tom memnun oldu çünkü iyi bir şey yaptı.
- I usually order the cheapest thing on the menu.
- Genelde menüdeki en ucuz şeyi sipariş ederim.
- There is no such thing, sir, as a ghost.
- Hayalet diye bir şey yoktur, efendim.
- Is it OK to feed my dog the same thing that I feed my cat?
- Kedimi beslediğim şeylerin aynısını köpeğime de verebilir miyim?
- That is not the done thing!
- Bu yapılan bir şey değil!
- The only thing that matters is the final product not the process.
- Önemli olan tek şey süreç değil nihai üründür .
- He did a very foolish thing.
- Çok aptalca bir şey yaptı.
- Your father is taking the whole thing as a betrayal.
- Baban her şeyi bir ihanet olarak görüyor.
- Sleep's the best thing for them.
- Uyku onlar için en iyi şey.
- You should do the honorable thing and resign.
- Onurlu bir şey yapmalısın ve istifa etmelisin.
- Tom doesn't know a thing about it.
- Tom bu konuda hiçbir şey bilmiyor.
- This is the nicest thing anyone has done for me since I got here.
- Bu buraya geldiğimden beri birinin benim için yaptığı en güzel şey.
- One thing you definitely don't want to do is to go out alone after dark.
- Kesinlikle yapmak istemeyeceğiniz bir şey varsa o da hava karardıktan sonra tek başınıza dışarı çıkmaktır.
- I want to tell you one thing more.
- Sana bir şey daha söylemek istiyorum.
- I assure you this is the real thing.
- Sizi temin ederim ki bu gerçek bir şey.
- There is no more disagreeable thing than this.
- Bundan daha nahoş bir şey olamaz.
- This is the dumbest thing I have ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en aptalca şey.
- Why is it a good thing?
- Bu neden iyi bir şey?
- How can you say such a foolish thing?
- Böyle aptalca bir şeyi nasıl söyleyebilirsin?
- This thing terrifies me.
- Bu şey beni korkutuyor.
- We couldn't do a thing.
- Bir şey yapamadık.
- Tom doesn't want to drink a thing.
- Tom hiçbir şey içmek istemiyor.
- Tom is going to do the right thing.
- Tom doğru şeyi yapacak.
- We'll not tell you a thing.
- Sana bir şey söylemeyeceğiz.
- I don't think it's a bad thing.
- Bunun kötü bir şey olduğunu sanmıyorum.
- Tom wouldn't do a thing like that.
- Tom öyle bir şey yapmadı.
- The only thing Tom really enjoys is playing chess with Mary.
- Tom'un gerçekten hoşlandığı tek şey Mary ile satranç oynamak.
- The whole thing is contradictory.
- Her şey çelişkilidir.
- Let's give Tom a chance to do the right thing.
- Tom'a doğru şeyi yapması için bir şans verelim.
- Tom can't see a thing without his glasses.
- Tom gözlüğü olmadan bir şey göremiyor.
- The only thing Tom really enjoys is playing chess with Mary.
- Tom'un gerçekten hoşlandığı tek şey Mary ile satranç oynamaktır.
- If you do such a foolish thing, people will laugh at you.
- Böyle aptalca bir şey yaparsan, insanlar sana güler.
- What's the worst thing that could happen?
- Olabilecek en kötü şey nedir?
- That'll be the next thing we do.
- Bu yapacağım bir sonraki şey olacak.
- The most difficult thing I've ever done was to learn how to juggle.
- Şimdiye kadar yaptığım en zor şey hokkabazlık yapmayı öğrenmekti.
- One thing Tom does that isn't very safe is that he uses the same password for every website.
- Tom'un yaptığı ve pek de güvenli olmayan bir şey de her web sitesi için aynı şifreyi kullanması.
- Every thing has its beauty, but not everyone can see it.
- Her şeyin bir güzelliği vardır, ama herkes bunu göremez.
- This is the only thing that Tom ever gave me.
- Tom'un bana verdiği tek şey bu.
- I don't remember a thing.
- Ben bir şey hatırlamıyorum.
- The only thing that really matters is whether or not you did your best.
- Gerçekten önemli olan tek şey, elinizden gelenin en iyisini yapıp yapmadığınızdır.
- I haven't done a thing all day.
- Bütün gün hiçbir şey yapmadım.
- Tom wouldn't do a thing like that.
- Tom böyle bir şey yapmaz.
- It's not a big thing.
- Bu büyük bir şey değil.
- We want to get this thing going.
- Bu şeyi devam ettirmek istiyoruz.
- Time is the most precious thing in the world.
- Zaman dünyadaki en değerli şeydir.
- What's the first thing you remember?
- Hatırladığın ilk şey nedir?
- I hope I did the right thing.
- Ben doğru şeyi yaptığımı umuyorum.
- The only thing that matters is the final product not the process.
- Önemli olan tek şey nihai üründür, süreç değil.
- One thing I've always wanted to do is go camping with my family.
- Her zaman yapmak istediğim bir şey ailemle kampa gitmekti.
- It's not a bad thing.
- O kötü bir şey değil.
- One thing I've always wanted to do is learn to fly an airplane.
- Her zaman yapmak istediğim bir şey uçak kullanmayı öğrenmek.
- The first thing to do was call for the doctor.
- Yapılacak ilk şey doktoru çağırmaktı.
- It's a good thing that you did that yesterday.
- Bunu dün yapman iyi bir şey.
- Let's hope we did the right thing.
- Doğru şeyi yaptığımızı umalım.
- You are making me sweat saying a thing like that.
- Böyle bir şey söyleyerek beni terletiyorsun.
- What's the craziest thing you've ever done?
- Şimdiye kadar yaptığın en çılgınca şey nedir?
- I don't regret a thing.
- Hiçbir şeyden pişman değilim.
- I think the first thing you might want to do is talk to Tom.
- Bence yapmak isteyebileceğin ilk şey Tom'la konuşmak.
- It's a good thing you know how to speak French.
- Fransızca konuşmayı bilmen iyi bir şey.
- The only thing that really scares me is the thought of losing you.
- Beni gerçekten korkutan tek şey seni kaybetme düşüncesi.
- No, there is no such a thing.
- Hayır, öyle bir şey yok.
- Only one thing worries me.
- Sadece bir şey beni endişelendiriyor.
- Hero worship is a dangerous thing.
- Kahramanlara tapmak tehlikeli bir şeydir.
- Killing people while they pray is the lowest thing imaginable.
- İnsanları dua ederken öldürmek akla gelebilecek en alçakça şey.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet çok güzel bir şey.
- The whole thing is my fault.
- Her şey benim hatam.
- I don't understand a thing.
- Bir şey anlamıyorum.
- That was a stupid thing you did, Tom.
- O yaptığın aptalca bir şeydi, Tom.
- Why would you say such an awful thing?
- Neden böyle korkunç bir şey söyledin?
- This is the worst thing that has ever happened to me!
- Bu, başıma gelen en kötü şey!
- That doesn't seem like the kind of thing Tom would do.
- Bu Tom'un yapacağı türden bir şey gibi görünmüyor.
- Tom's favorite thing was cooking.
- Tom'un en sevdiği şey yemek pişirmeydi.
- An extremely terrible thing happened to him.
- Ona son derece korkunç bir şey oldu.
- I think that could be a good thing.
- Onun iyi bir şey olabileceğini düşünüyorum.
- I think it's a good thing.
- Bence bu iyi bir şey.
- The worst thing about summer is the heat.
- Yazla ilgili en kötü şey sıcaklık.
- Tom says he doesn't remember a thing.
- Tom hiçbir şey hatırlamadığını söylüyor.
- That isn't a terrible thing.
- O korkunç bir şey değildir.
- Can I say one thing?
- Bir şey söyleyebilir miyim?
- That's a reasonable thing to do.
- Yapılacak en mantıklı şey bu.
- That's not the kind of thing Tom would do.
- O, Tom'un yapacağı türden bir şey değil.
- Fishing is the only thing Tom ever wants to do.
- Balıkçılık Tom'un şimdiye kadar yapmak istediği tek şey.
- Do you have room to park this thing?
- Bu şeyi park etmek için yerin var mı?
- The worst thing happened.
- En kötü şey gerçekleşti.
- Swimming is one thing I enjoy.
- Yüzmek hoşlandığım bir şey.
- I can't find a thing.
- Hiçbir şey bulamıyorum.
- The only thing worse than an idiot is a zealous idiot.
- Bir aptaldan daha kötü olan tek şey gayretli bir aptaldır.
- Does this thing work?
- Bu şey çalışıyor mu?
- Tom doesn't know a thing about investing.
- Tom yatırım hakkında bir şey bilmiyor.
- Reading a lot of books is a good thing.
- Çok kitap okumak iyi bir şeydir.
- The only thing he cares about is money.
- Onun önemsediği tek şey paradır.
- I bet I can sit here longer without saying a thing than you can.
- Bahse girerim burada bir şey söylemeden senden daha uzun süre oturabilirim.
- That's not the worst thing that could happen.
- Bu olabilecek en kötü şey değil.
- That's the stupidest thing you've ever said.
- Bu şimdiye kadar söylediğin en aptalca şey.
- Tom pretended to not hear a thing.
- Tom hiçbir şey duymamış gibi davrandı.
- It seems like the right thing to do.
- Bu yapacak doğru şey gibi görünüyor.
- I think that could be a good thing.
- Bence bu iyi bir şey olabilir.
- When I saw you, I thought you were the most ugly thing I've ever seen in my life.
- Seni gördüğümde, hayatımda gördüğüm en çirkin şey olduğunu düşündüm.
- Talking is one thing, doing is another.
- Konuşmak bir şey, yapmak ayrı bir şey.
- Tom takes offence at the slightest thing.
- Tom en ufak şeyden alınır.
- A little knowledge can be a dangerous thing.
- Biraz bilgi tehlikeli bir şey olabilir.
- It's the most idiotic thing I've seen in my life.
- Bu, hayatımda gördüğüm en ahmakça şey.
- They were sure they had done the right thing.
- Doğru şeyi yaptıklarından emindiler.
- We don't hear a thing.
- Hiçbir şey duymuyoruz.
- His pride wouldn't allow him to do such a mean thing.
- Gururu böyle kötü bir şey yapmasına izin vermezdi.
- That was the hardest thing I've ever done.
- O şimdiye kadar yaptığım en zor şeydi.
- One thing I love about the internet is its timelessness.
- İnternet hakkında sevdiğim tek şey onun ebediyetidir.
- It's the smart thing to do.
- Yapılacak en akıllıca şey bu.
- I decided not to do such a foolish thing.
- Böyle aptalca bir şey yapmamaya karar verdim.
- I know I did the wrong thing.
- Yanlış bir şey yaptığımı biliyorum.
- The first thing Tom does when he meets a new woman is check to see if she's wearing a wedding ring.
- Tom'un yeni bir kadınla tanıştığında yaptığı ilk şey, onun alyans takıp takmadığını kontrol etmektir.
- I'm too old for this sort of thing.
- Bu tür şeyler için çok yaşlıyım.
- Sleep's the best thing for him.
- Uyku onun için en iyi şey.
- I think I did the right thing.
- Sanırım doğru şeyi yaptım.
- Tom knows there's only one thing he can do.
- Tom yapabileceği tek şey olduğunu bilir.
- What do you think is the right thing to do?
- Yapılacak doğru şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
- Tom could learn a thing or two from Mary.
- Tom, Mary'den bir iki şey öğrenebilirdi.
- Try to do one thing at a time.
- Her seferinde bir şey yapmaya çalışın.
- Fruit is the only thing Tom will eat.
- Tom'un yiyeceği tek şey meyvedir.
- This is the first thing I do each morning.
- Her sabah yaptığım ilk şey bu.
- That kind of thing doesn't happen around here.
- Buralarda böyle şeyler olmaz.
- The most important thing to do now is for us to remain calm.
- Şu anda yapmamız gereken en önemli şey sakin kalmak.
- What's the strangest thing you've ever eaten?
- Bugüne kadar yediğin en garip şey ne?
- The only thing that really matters is whether or not you did your best.
- Gerçekten önemli olan tek şey, sizin elinizden geleni yapıp yapmamanızdır.
- Riding a bike that doesn't have brakes is a pretty stupid thing to do.
- Freni olmayan bir bisiklete binmek oldukça aptalca bir şeydir.
- Another thing to consider is the payment.
- Düşünülecek diğer şey ödemedir.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
- Tom'un her gün eve geldiğinde yaptığı ilk şey televizyonu açmaktır.
- Why did he do such a thing?
- O niçin öyle bir şey yaptı?
- What's that thing over there?
- Oradaki şey ne?
- I can't find a thing wrong.
- Yanlış bir şey bulamıyorum.
- No one saw a thing.
- Kimse bir şey görmedi.
- Let's get one thing straight, Tom.
- Bir şeyi açığa kavuşturalım Tom.
- Success in exams doesn't mean a thing to her.
- Sınavlarda başarılı olmak onun için bir şey ifade etmiyor.
- What's that thing supposed to do?
- Şu şey ne işe yarayacak ki?
- Tom instigated the whole thing.
- Tom her şeyi kışkırttı.
- How could this sort of thing possibly happen?
- Bu tür şeyler nasıl olabilir?
- Tom orchestrated the whole thing.
- Tom her şeyi düzenledi.
- How can you say such a horrible thing?
- Böyle korkunç bir şeyi nasıl söylersin?
- As the poet says, a little learning is a dangerous thing.
- Şairin dediği gibi, biraz öğrenme tehlikeli bir şeydir.
- I honestly didn't know a thing about this.
- Dürüst olmak gerekirse bu konuda bir şey bilmiyordum.
- The best thing one can do is be quiet.
- Birinin yapabileceği en iyi şey sessiz olmaktır.
- I can't hear a thing.
- Hiçbir şey duyamıyorum.
- If you don't want to buy some unnecessary thing, don't go to the fair.
- Gereksiz bir şey almak istemiyorsan, fuara gitme.
- I have but one thing to say to that.
- Buna söyleyecek tek bir şeyim var.
- Don't say such a thing.
- Öyle bir şey söylemeyin.
- That was a stupid thing for you to do.
- O yaptığın aptalca bir şeydi.
- Killing people while they pray is the most contemptible thing imaginable.
- İnsanları dua ederken öldürmek hayal edilebilecek en aşağılık şeydir.
- What's your favorite thing about your school?
- Okulunuzla ilgili en sevdiğiniz şey nedir?
- The only thing he's thinking about is seeing her.
- Onun düşündüğü tek şey onu görmektir.
- Fadil believed he had done the right thing.
- Fadıl doğru şeyi yaptığına inanıyordu.
- I think it's the smart thing to do.
- Bence yapılacak en akıllıca şey bu.
- The only thing one never regrets are one's mistakes.
- İnsanın asla pişman olmayacağı tek şey hatalarıdır.
- I thought that was a good thing.
- Bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm.
- It isn't a pleasant thing.
- Bu hoş bir şey değil.
- Is this the right thing to do?
- Yapılacak doğru şey bu mu?
- Can a child do such a cruel thing?
- Bir çocuk böyle zalim bir şey yapabilir mi?
- Falling in love is the most natural thing in the world.
- Aşık olmak dünyadaki en doğal şeydir.
- There's one other thing we need to buy.
- Almamız gereken başka bir şey var.
- It's the only thing I can do.
- Yapabileceğim tek şey bu.
- That's the sweetest thing I think I've ever eaten.
- Sanırım bu yediğim en tatlı şey.
- Tell me I did the right thing.
- Bana doğru şeyi yaptığımı söyle.
- The only thing he cares about is money.
- Önemsediği tek şey para.
- It's the most idiotic thing I've seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en aptalca şey.
- It's quite absurd of you to tell her that sort of thing.
- Ona böyle bir şey söylemen oldukça saçma.
- We've got to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmak zorundayız.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat bir denizanası için bile güzel muhteşem bir şeydir.
- Hope is the only thing stronger than fear.
- Umut korkudan daha güçlü tek şeydir.
- Health is the most precious thing.
- Sağlık en değerli şeydir.
- I just wasted three hours trying to get this thing fixed.
- Bu şeyi tamir ettirmek için üç saatimi harcadım.
- We have to nudge him to do the right thing.
- Onun doğru şeyi yapması için hafifçe dürtmek zorundayız.
- Tom said he didn't remember a thing.
- Tom hiçbir şey hatırlamadığını söyledi.
- The most essential thing in the world to any individual is to understand himself.
- Bir birey için dünyadaki en önemli şey kendini anlamaktır.
- I wish I'd done the right thing.
- Keşke doğru şeyi yapsaydım.
- Tom doesn't know a thing about fishing.
- Tom balıkçılık hakkında hiçbir şey bilmiyor.
- Maybe you could learn a thing or two from him.
- Belki ondan bir ya da iki şey öğrenebilirsin.
- That's a risky thing to do.
- Bu riskli bir şey.
- The most important thing in life is having enough money.
- Hayattaki en önemli şey yeterli paraya sahip olmaktır.
- I don't do that kind of thing.
- Ben böyle şeyler yapmam.
- It's often hard to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmak çoğu kez zor.
- Tom takes offence at the slightest thing.
- Tom en ufak bir şeye küser.
- That's the best thing that could happen to me.
- Bana olabilecek en iyi şey bu.
- Tom has had so many chances to do the right thing.
- Tom'un doğru şeyi yapmak için pek çok şansı vardı.
- The only thing that matters is whether or not your teacher thinks your report is good enough.
- Önemli olan tek şey senin öğretmeninin senin raporunun yeterince iyi olup olmadığını düşünmesidir.
- This is the most enjoyable thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en zevkli şey.
- Hope is the only thing stronger than fear.
- Umut, korkudan daha güçlü olan tek şeydir.
- Do you think it's a bad thing?
- Sence o kötü bir şey mi?
- That's probably a good thing.
- O muhtemelen iyi bir şey.
- There's one thing I must tell Tom.
- Tom'a söylemem gereken bir şey var.
- What's this thing?
- Bu şey nedir?
- Let's try not to do the wrong thing.
- Yanlış şey yapmamaya çalışalım.
- A terrible thing happened last week.
- Geçen hafta korkunç bir şey oldu.
- I didn't move a thing.
- Hiçbir şeyi yerinden oynatmadım.
- It's a good thing you guys can't keep a secret.
- Sizlerin sır tutamıyor olması iyi bir şey.
- It's a good thing you're here.
- Burada olman iyi bir şey.
- A good boy doesn't say a thing like that.
- İyi bir çocuk öyle bir şey söylemez.
- You've hardly eaten a thing.
- Neredeyse hiçbir şey yemedin.
- Tom tends to say the first thing that comes to his mind.
- Tom aklına gelen ilk şeyi söyleme eğilimindedir.
- To give up smoking was the hardest thing I've done in my life.
- Sigarayı bırakmak hayatımda yaptığım en zor şeydi.
- Were I you, I would not do such a rude thing.
- Senin yerinde olsaydım, böyle kaba bir şey yapmazdım.
- I couldn't see a thing.
- Hiçbir şey göremedim.
- I'm not sure that's a good thing.
- Bunun iyi bir şey olduğundan emin değilim.
- I've never seen this kind of thing happen before.
- Bu tür bir şeyin daha önce olduğunu hiç görmedim.
- This is a good thing.
- Bu iyi bir şey.
- Did I buy the right thing?
- Doğru şeyi satın aldım mı?
- Tom pretended to not hear a thing.
- Tom bir şey duymamış gibi davrandı.
- The best thing to do was to not talk any more about those events.
- Yapılacak en iyi şey bu olaylar hakkında daha fazla konuşmamaktı.
- You say one thing and then act just the opposite.
- Bir şey söylüyorsun ve sonra tam tersini yapıyorsun.
- Men only think about one thing.
- Erkekler sadece tek bir şey düşünür.
- What does that thing do?
- Bu şey ne işe yarıyor?
- The only thing that matters is that you are safe.
- Önemli olan tek şey, güvende olmandır.
- That was the most exciting thing I'd ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en heyecan verici şeydi.
- How can you say such a foolish thing?
- Böyle aptalca bir şeyi nasıl söylersin?
- That's the ugliest thing I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en çirkin şey.
- You are making me sweat saying a thing like that.
- Öyle bir şey söyleyerek beni terletiyorsun.
- That probably wouldn't be the right thing to do.
- Bu muhtemelen yapılacak doğru şey olmazdı.
- I wouldn't want to miss a thing.
- Hiçbir şeyi kaçırmak istemem.
- How can you say such a silly thing?
- Nasıl böyle aptalca bir şey söyleyebilirsin?
- That was a really dumb thing to do.
- Gerçekten aptalca bir şeydi.
- That's not the worst thing that happened.
- Olan en kötü şey bu değil.
- I suppose you enjoy that sort of thing.
- Sanırım bu tür şeylerden hoşlanırsın.
- The only thing I want is to be with you.
- İstediğim tek şey seninle olmak.
- This is the strangest thing I've ever eaten.
- Bu şimdiye kadar yediğim en garip şey.
- He soon grows tired of a thing regardless of how much he liked it to begin with.
- O, başlangıçta bir şeyi ne kadar severse sevsin bir süre sonra ondan sıkılacaktır.
- It's a good thing you're insured.
- Sigortalı olman iyi bir şey.
- Tom didn't suspect a thing.
- Tom hiçbir şeyden şüphelenmedi.
- You don't even know the first thing about me.
- Benim hakkımda tek bir şey bile bilmiyorsun.
- I hope I've done the right thing.
- Ben doğru şeyi yaptığımı umuyorum.
- Is that such a bad thing?
- Bu o kadar kötü bir şey mi?
- It is not characteristic of you to say such a thing to her.
- Ona öyle bir şey söylemek, senin yapacağın bir şey değil.
- I hope I've done the right thing.
- Umarım doğru şeyi yapmışımdır.
- There is no such thing as a good stereotype.
- İyi bir stereotip diye bir şey yoktur.
- We have to nudge him to do the right thing.
- Doğru şeyi yapması için onu dürtmeliyiz.
- If I were you, I wouldn't do that kind of thing.
- Yerinde olsam, o tür bir şey yapmam.
- I hope we did the right thing.
- Umarım doğru şeyi yapmışızdır.
- Fishing is the only thing Tom wants to do.
- Balık tutmak Tom'un yapmak istediği tek şey.
- That's a horrible thing to say.
- Bu söylemek için korkunç bir şey.
- It seemed like the only rational thing to do.
- O, yapacak tek mantıklı şey gibi görünüyordu.
- What a stupid thing to say at a time like this!
- Böyle bir zamanda söylenecek ne kadar aptalca bir şey!
- Tom didn't need to say a thing.
- Tom'un bir şey söylemesine gerek yoktu.
- Is there such a thing as an honest politician?
- Dürüst politikacı diye bir şey var mı?
- We did the same thing as everybody else did.
- Herkesin yaptığı şeyin aynısını yaptık.
- There's no such thing as a perfect human being.
- Mükemmel insan diye bir şey yoktur.
- That's such a wonderful thing.
- O böyle harika bir şey.
- We're trying to do the smart thing.
- Biz şık şey yapmaya çalışıyoruz.
- You did the right thing by telling us.
- Bize söyleyerek doğru şeyi yaptın.
- That's the stupidest thing I've ever said.
- Bu, söylediğim en aptalca şey.
- I would rather die than do such an unfair thing.
- Böyle adaletsiz bir şey yapmaktansa ölürüm daha iyi.
- Tom didn't say a thing.
- Tom bir şey söylemedi.
- It's not a pleasant thing.
- Hoş bir şey değil.
- Is this a common thing?
- Bu yaygın bir şey mi?
- Don't you think it's a bad thing?
- Bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyor musun?
- The worst thing happened.
- En kötü şey oldu.
- Let's forget the whole thing, OK?
- Her şeyi unutalım, tamam mı?
- What's the worst thing that has ever happened to you?
- Başına gelen en kötü şey neydi?
- What's the worst thing that has ever happened to you?
- Şimdiye kadar sana olan en kötü şey nedir?
- I don't know a thing about gardening.
- Bahçıvanlıkla ilgili bir şey bilmiyorum.
- I almost understood the entire thing!
- Neredeyse her şeyi anladım!
- What's your favorite thing in the whole world?
- Tüm dünyada en sevdiğin şey nedir?
- That's another thing.
- O başka bir şey.
- The only thing we can do is try it.
- Yapabileceğimiz tek şey denemek.
- That's a good thing to have.
- Sahip olunacak iyi bir şey o.
- That isn't the only thing Tom wanted.
- Tom'un istediği tek şey bu değildi.
- Tom takes offence at the slightest thing.
- Tom en ufak bir şeye gücenir.
- Telling me was the right thing to do.
- Bana söylemek yapılacak en doğru şeydi.
- Are you sure that's the best thing to do?
- Onun yapmak için en iyi şey olduğundan emin misin?
- The only thing worse than an idiot is a zealous idiot.
- Bir aptaldan daha kötü olan tek şey, gayretli bir aptaldır.
- That was a stupid thing for Tom to do.
- Bu Tom için aptalca bir şeydi.
- Tom thought that Mary would do that right thing.
- Tom Mary'nin o doğru şeyi yapacağını düşündü.
- Is it the best thing they did?
- Yaptıkları en iyi şey bu muydu?
- Did I say the right thing?
- Doğru şeyi söyledim mi?
- What's the worst thing you've ever done?
- Şimdiye kadar yaptığın en kötü şey nedir?
- What's the right thing to do?
- Yapılacak doğru şey nedir?
- I know you'll do the right thing.
- Doğru şeyi yapacağını biliyorum.
- Riding a unicycle is one thing I'm not very good at.
- Tek tekerlekli bisiklete binmek pek iyi olmadığım bir şey.
- This type of thing seldom happens.
- Bu tür şeyler ender olur.
- Who would do a thing like that?
- Kim böyle bir şey yapar ki?
- What's the stupidest thing you've ever done?
- Yaptığın en aptalca şey nedir?
- There's no such thing as perfection.
- Mükemmellik diye bir şey yoktur.
- He didn't see a thing.
- Hiçbir şey görmedi.
- A terrible thing has happened.
- Korkunç bir şey oldu.
- It seems like the obvious thing to do.
- Yapılacak en doğru şey bu gibi duruyor.
- I don't care for that sort of thing.
- O tür bir şeyi umursamam.
- That probably wouldn't be the right thing to do.
- Bu muhtemelen yapılacak doğru şey olmaz.
- That sort of thing won't happen.
- Böyle bir şey olmayacak.
- There's one thing we've forgotten.
- Unuttuğumuz bir şey var.
- That is the cutest thing I have ever seen.
- O, şimdiye kadar gördüğüm en şirin şey.
- John is sure, that fresh air is a good thing.
- John temiz havanın iyi bir şey olduğundan emin.
- Do you think that's a bad thing?
- Bunun kötü bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?
- That's a very different thing.
- Bu çok farklı bir şey.
- He gets angry at the slightest thing.
- En ufak bir şeye sinirlenir.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet güzel bir şey.
- I'm sorry, but the only thing I know how to say in this beautiful language is this sentence.
- Üzgünüm ama bu güzel dilde nasıl söyleneceğini bildiğim tek şey bu cümle.
- Is there a big market for this kind of thing these days?
- Bugünlerde bu tür bir şey için büyük bir market var mı?
- What do you want me to do with this thing?
- Bu şeyle ne yapmamı istiyorsun?
- It's the first thing that my father wrote.
- Babamın yazdığı ilk şey bu.
- Do you think it a bad thing?
- Sence bu kötü bir şey mi?
- Maybe you could learn a thing or two from Tom.
- Belki Tom'dan bir iki şey öğrenebilirsin.
- I don't want to get involved in that sort of thing.
- Bu tür şeylere bulaşmak istemiyorum.
- Tom did a good thing.
- Tom iyi bir şey yaptı.
- That was a pretty stupid thing to do.
- Yapılan çok aptalca bir şeydi.
- Maybe we should call the whole thing off.
- Belki de her şeyi iptal etmeliyiz.
- I can't see a thing.
- Bir şey göremiyorum.
- One thing you should know about me is that I'm obsessed with punctuality.
- Hakkımda bilmeniz gereken bir şey de dakiklik konusunda takıntılı olduğumdur.
- I didn't change a thing.
- Hiçbir şeyi değiştirmedim.
- I can't see a freaking thing!
- Hiçbir şey göremiyorum!
- Sometimes the hardest thing and the right thing are the same thing.
- Bazen en zor şey ile en doğru şey aynı şeydir.
- I learned a new thing.
- Yeni bir şey öğrendim.
- I've never done this kind of thing before.
- Daha önce bu tür bir şey yapmadım.
- Riding a bicycle without brakes is a stupid thing to do.
- Freni olmayan bir bisiklete binmek aptalca bir şeydir.
- It's the kind of thing Tom would do.
- Bu Tom'un yapacağı türden bir şey.
- That's the stupidest thing I've ever said.
- Bu şimdiye kadar söylediğim en aptalca şey.
- I would do the same exact thing.
- Ben de aynı şeyi yapardım.
- A little learning is a dangerous thing.
- Birazcık öğrenme tehlikeli bir şeydir.
- Tom is doing the same thing Mary is doing.
- Tom, Mary'nin yaptığı şeyin aynısını yapıyor.
- You are the best thing that has ever happened to me!
- Siz başıma gelen en güzel şeysiniz!
- You haven't changed a thing.
- Hiçbir şeyi değiştirmemişsin.
- The only thing Tom needs now is a little patience.
- Tom'un şu anda tek ihtiyacı olan şey biraz sabır.
- It's a very good thing.
- O çok güzel bir şey.
- Don't give me a thing.
- Bana hiçbir şey vermeyin.
- Not being able to eat sweets is an extremely painful thing.
- Tatlı yiyememek son derece acı verici bir şeydir.
- That was a very stupid thing to do.
- Bu yaptığın çok aptalca bir şeydi.
- This is the craziest thing I've ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en çılgınca şey.
- Killing people while they pray is the most despicable thing imaginable.
- İnsanları dua ederken öldürmek hayal edilebilecek en aşağılık şeydir.
- Swimming is one thing I'm good at.
- Yüzme iyi olduğum tek şey.
- Aren't you forgetting one thing?
- Bir şeyi unutmuyor musun?
- The only thing that's certain is uncertainty.
- Kesin olan tek şey belirsizliktir.
- He cannot have done such a silly thing.
- Böyle aptalca bir şey yapmış olamaz.
- I can teach you a thing or two.
- Sana bir iki şey öğretebilirim.
- Tom told Mary that she did the right thing.
- Tom Mary'ye onun doğru şeyi yaptığını söyledi.
- Is this thing edible?
- Bu şey yenilebilir mi?
- Tom was pleased because he did a good thing.
- Tom keyifliydi çünkü iyi bir şey yaptı.
- I've done the wrong thing.
- Ben yanlış bir şey yaptım.
- The only thing you need to do is go there.
- Yapman gereken tek şey oraya gitmek.
- There's just one thing missing.
- Eksik sadece bir şey var.
- How did you end up deciding on doing a thing like this?
- Nasıl karar verdiniz böyle bir şey yapmaya?
- That would've been the right thing to do.
- Yapılacak en doğru şey bu olurdu.
- Stop looking for a prince on a white horse; there's no such thing.
- Beyaz atlı prens aramayı bırak; yok öyle bir şey.
- Let's just forget the whole thing.
- Her şeyi unutalım.
- I always thought this would be the right thing to do.
- Her zaman yapılacak en doğru şeyin bu olduğunu düşünmüşümdür.
- Tom thought that Mary would do the right thing.
- Tom, Mary'nin doğru şeyi yapacağını düşündü.
- That's a horrible thing to say.
- Bunu söylemek korkunç bir şey.
- Is this the right thing to do?
- Bu yapılacak doğru şey mi?
- I think it's the right thing to do.
- Sanırım bu yapmak için doğru şey.
- You shouldn't have told her such a thing.
- Ona öyle bir şey söylememeliydin.
- I know one thing we could do that might help.
- Yardımcı olabilecek bir şey biliyorum.
- We should scrap the whole thing.
- Her şeyi bir kenara bırakmalıyız.
- I said a very foolish thing.
- Çok aptalca bir şey söyledim.
- The whole thing turned out to be a Ponzi scheme.
- Her şeyin bir saadet zinciri olduğu ortaya çıktı.
- She's the best thing that ever happened to me.
- O başıma gelen en iyi şey.
- Riding in a Ferris wheel is my favorite thing to do.
- Bir dönme dolaba binme yapmak için en sevdiğim şey.
- I'd like to forget the whole thing.
- Her şeyi unutmak istiyorum.
- This is the worst thing that has ever happened to me!
- Bu, şimdiye kadar başıma gelen en kötü şey!
- The first thing you should do is call a lawyer.
- Yapman gereken ilk şey bir avukat çağırmak.
- What's the one thing you would have done differently?
- Farklı yapmak isteyeceğiniz tek şey nedir?
- That's a difficult thing to do.
- Bu yapılması zor bir şey.
- There's only one thing we still need to buy.
- Hâlâ satın almamız gereken sadece bir şey var.
- I didn't see the whole thing.
- Her şeyi görmedim.
- I hate this thing.
- Bu şeyden nefret ediyorum.
- You've hardly eaten a thing.
- Sen neredeyse bir şey yemedin.
- Why did you say such a thing to him?
- Niçin ona öyle bir şey söyledin?
- Tom didn't understand a thing.
- Tom bir şey anlamadı.
- Tom orchestrated the whole thing.
- Tom her şeyi ayarladı.
- I saw the whole thing.
- Her şeyi gördüm.
- Is this the only thing you care about?
- Umursadığın tek şey bu mudur?
- Sleep's the best thing for Tom.
- Uyumak Tom için en iyi şeydir.
- Maybe a child would do such a cruel thing?
- Bu kadar zalimce bir şeyi bir çocuk yapmış olabilir mi?
- That's the nicest thing anybody's ever done for me.
- Bu herhangi birinin şimdiye kadar benim için yaptığı en güzel şey.
- That complicated the whole thing.
- Bu her şeyi karıştırdı.
- Tom has done the right thing.
- Tom doğru şeyi yaptı.
- A secure income is an important thing for me.
- Güvenli bir gelir benim için önemli bir şey.
- Maybe it's a good thing Tom isn't here.
- Belki de Tom'un burada olmaması iyi bir şeydir.
- At the time, it seemed like the right thing to do.
- O zamanlar yapılacak en doğru şey bu gibi görünüyordu.
- That is a very good thing.
- Bu çok iyi bir şey.
- The only thing Tom drinks is tea.
- Tom'un içtiği tek şey çay.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet çok güzel bir şeydir.
- It's the most beautiful thing I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel şey.
- To know is one thing, to teach is another.
- Bilmek başka bir şeydir, öğretmek başka bir şey.
- There is no such thing, at this stage of the world’s history in the United States, as an independent press.
- Dünya tarihinin bu aşamasında Amerika Birleşik Devletlerinde bağımsız bir basın diye bir şey yoktur.
- That's the nicest thing anyone's ever said to me.
- Bu herhangi birinin şimdiye kadar bana söylediği en güzel şey.
- I'm not keeping this thing.
- Bu şeyi tutmayacağım.
- Is that a good or a bad thing?
- Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?
- I want to say one thing.
- Bir şey söylemek istiyorum.
- We want one thing.
- Tek bir şey istiyoruz.
- It's the only thing we can do.
- Yapabileceğimiz tek şey bu.
- Getting along with Russia is a good thing, not a bad thing.
- Rusya ile iyi geçinmek iyi bir şeydir, kötü bir şey değil.
- Sami didn't feel a thing.
- Sami bir şey hissetmedi.
- Having finished eating this one thing, he didn't eat any of the others.
- Bu şeyi yemeyi bitirdikten sonra diğerlerini yemedi.
- We didn't do the right thing, did we?
- Biz doğru şeyi yapmadık, değil mi?
- I planned the whole thing myself.
- Her şeyi kendim planladım.
- That kind of thing won't happen here.
- Burada bu türden bir şey olmayacak.
- Thinking is one thing, doing is another.
- Düşünmek başka şey, yapmak başka şey.
- I suppose you enjoy that sort of thing.
- Sanırım bu tür şeylerden hoşlanıyorsunuz.
- Is that a good thing or a bad thing?
- Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?
- I don't understand a thing you're saying.
- Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum.
- It won't be an easy thing to do.
- Yapılacak kolay bir şey değil.
- You are my one thing.
- Sen benim tek şeyimsin.
- I don't know a thing about running a business.
- İş yürütmek hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- What's your favorite thing to do?
- Yapmayı en çok sevdiğin şey nedir?
- We didn't do a thing.
- Bir şey yapmadık.
- How can you say such a horrible thing?
- Nasıl böyle berbat bir şey söyleyebilirsin?
- Why did you say such a stupid thing?
- Neden böyle aptalca bir şey söyledin?
- Is that the only thing you care about?
- Umursadığın tek şey o mudur?
- This sort of thing doesn't usually happen.
- Bu tür şeyler genelde olmaz.
- Has this kind of thing happened to you before?
- Daha önce sana bu tür bir şey oldu mu?
- The only thing I can do is bring a cup of tea.
- Yapabileceğim tek şey bir bardak çay getirmek.
- Tom always does the right thing.
- Tom her zaman doğru şeyi yapar.
- Did we do the right thing?
- Doğru şeyi mi yaptık?
- I know I did the right thing.
- Doğru şeyi yaptığımı biliyorum.
- That's the most important thing in the world.
- Dünyadaki en önemli şey budur.
- You haven't learned a thing.
- Bir şey öğrenmedin.
- This thing seems very plausible to me.
- Bu şey bana çok mantıklı geliyor.
- Forget the whole thing.
- Her şeyi unut.
- I did a bad thing.
- Kötü bir şey yaptım.
- Another thing to consider is the payment.
- Düşünülmesi gereken bir diğer şey de ödeme.
- Do you think that's a good thing for me?
- Sence bu benim için iyi bir şey mi?
- Another thing that is required is a dictionary.
- Gerekli olan bir diğer şey de, sözlüktür.
- He soon grows tired of a thing regardless of how much he liked it to begin with.
- Başta ne kadar sevmiş olursa olsun, bir şeyden kısa sürede bıkar.
- How could Tom do a thing like that?
- Tom nasıl öyle bir şey yapmış olabilir?
- Tom explained the whole thing to Mary.
- Tom her şeyi Mary'ye açıkladı.
- It's a good thing that you did that.
- Bunu yapman iyi bir şey.
- There is no such thing as devolution.
- Yetki devri diye bir şey yoktur.
- If it were not for the sun, every living thing would die.
- Eğer güneş olmasaydı, yaşayan her şey ölürdü.
- A funny thing happened to me today!
- Bugün başıma komik bir şey geldi!
- I don't understand a thing.
- Hiçbir şey anlamıyorum.
- That is a very reasonable thing to say.
- O söylemek için çok mantıklı bir şey.
- Layla thought that Sami was the best thing in her life.
- Leyla, Sami'nin hayatındaki en iyi şey olduğunu düşünüyordu.
- It's a very traumatic thing.
- Bu çok travmatik bir şey.
- How could Tom have done such a crazy thing?
- Tom böyle çılgınca bir şeyi nasıl yapabilir?
- I wish Tom wouldn't do that kind of thing.
- Keşke Tom böyle şeyler yapmasa.
- The thing that impressed me the most in China was the Chinese.
- Çin'de beni en çok etkileyen şey Çinliler oldu.
- This Daumier print is the most beautiful thing that I have bought as a souvenir of Paris.
- Bu Daumier baskısı, Paris'ten bir hatıra olarak satın aldığım en güzel şeydir.
- He gets angry at the slightest thing.
- O en ufak şeye sinirlenir.
- There is no such thing, at this stage of the world’s history in the United States, as an independent press.
- Birleşik Devletler'de dünya tarihinin bu aşamasında bağımsız basın diye bir şey yoktur.
- What's the best thing that's ever happened to you?
- Şimdiye kadar başınıza gelen en güzel şey nedir?
- The only thing that really scares me is the thought of losing you.
- Gerçekten beni korkutan tek şey seni kaybetme düşüncesidir.
- Whenever I close my eyes, the first thing I see is that woman's face.
- Ne zaman gözlerimi kapatsam gördüğüm ilk şey o kadının yüzü oluyor.
- I think the whole thing was a misunderstanding.
- Bence her şey bir yanlış anlaşılmaydı.
- What's your favorite thing about the Christmas season?
- Noel sezonu hakkında en sevdiğiniz şey nedir?
- The whole thing sounded suspicious.
- Her şey şüpheli görünüyordu.
- Such a strange thing is not likely to happen.
- Öyle tuhaf bir şeyin gerçekleşmesi muhtemel değildir.
- That was the worst thing I could imagine.
- Bu hayal edebileceğim en kötü şeydi.
- If any thing is sacred, the human body is sacred.
- Eğer kutsal olan bir şey varsa, o da insan bedenidir.
- Is it the right thing to do?
- Bu yapacak doğru şey mi?
- I know I did a horrible thing.
- Korkunç bir şey yaptığımı biliyorum.
- He can't have said such a stupid thing.
- Böyle aptalca bir şey söylemiş olamaz.
- Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
- Tom did a terrible thing.
- Tom korkunç bir şey yaptı.
- We've got to do the right thing.
- Doğru şeyi yapmalıyız.
- The most essential thing in the world to any individual is to understand himself.
- Dünyada bir birey için en elzem şey kendisini anlamasıdır.
- What's the last thing you remember?
- En son hatırladığın şey ne?
- This is the stupidest thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en aptalca şey.
- Is it the wrong thing to do?
- Yanlış bir şey mi yaptım?
- Marriage can be a wonderful thing if two people understand each other.
- İki insan birbirini anlarsa evlilik harika bir şey olabilir.
- It's a good thing that Tom did that.
- Tom'un bunu yapması iyi bir şey.
- I'm trying very hard to do that right thing.
- Doğru şeyi yapmak için çok çabalıyorum.
- It was an extremely stupid thing to do.
- Bu son derece aptalca bir şeydi.
- Fadil believed he had done the right thing.
- Fadıl doğru şeyi yapmış olduğuna inanıyordu.
- I told Tom that getting a tattoo would be a stupid thing to do.
- Tom'a dövme yaptırmanın aptalca bir şey olacağını söyledim.
- Among other things, we talked about the weather.
- Diğer şeylerin yanı sıra, hava durumu hakkında konuştuk.
- Sami did a very foolish thing.
- Sami çok aptalca bir şey yaptı.
- How can I be sure it's the right thing to do?
- Yapılacak doğru şeyin bu olduğundan nasıl emin olabilirim?
- Love is a beautiful thing.
- Aşk güzel şeydir.
- The most important thing you can do now is to remain calm.
- Şimdi yapabileceğin en önemli şey sakin kalmaktır.
- That's a very strange-looking thing.
- O çok tuhaf görünümlü bir şey.
- It seemed like the right thing to do.
- O, yapacak doğru şey gibi görünüyordu.
- It was the best thing that ever happened to me.
- Başıma gelen en güzel şeydi.
- That sort of thing can happen when you are in haste.
- Acele ettiğinizde bu tür şeyler olabilir.
- How does this thing work?
- Bu şey nasıl çalışır?
- Tom hasn't eaten a thing all day.
- Tom bütün gün bir şey yemedi.
- The first thing that caught his eye was a fingerprint on the glass.
- Onun gözünün takıldığı ilk şey camdaki bir parmak iziydi.
- Is transparency a bad thing?
- Şeffaflık kötü bir şey mi?
- A little sincerity is a dangerous thing, and a great deal of it is absolutely fatal.
- Biraz samimiyet tehlikeli bir şeydir ve büyük bir kısmı kesinlikle ölümcüldür.
- That is the cutest thing I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en şirin şey.
- It won't change a thing.
- Hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
- A strange thing happened last night.
- Dün gece, garip bir şey oldu.
- I don't believe a thing they say.
- Söyledikleri hiçbir şeye inanmıyorum.
- It just seemed like the right thing to say.
- Söylenecek en doğru şey buymuş gibi geldi.
- This is the strangest thing I've ever eaten.
- Bu şimdiye kadar yediğin en tuhaf şey.
- I can't feel a thing.
- Bir şey hissedemiyorum.
- Tom doesn't know a thing about investing.
- Tom yatırım hakkında hiçbir şey bilmiyor.
- I won't tell them a thing.
- Onlara hiçbir şey söylemeyeceğim.
- The easy thing would be to give up.
- Kolay olan şey vazgeçmek olurdu.
- Why is this thing expensive?
- Bu şey neden pahalı?
- There would not be such a difficult thing.
- Bunun kadar zor bir şey olamaz.
- You poor thing.
- Seni sefil şey.
- I wish Tom wouldn't do that kind of thing.
- Keşke Tom bu tarz şeyler yapmasa.
- I didn't do a thing.
- Ben bir şey yapmadım.
- What's the weirdest thing you've ever eaten?
- Yediğin en tuhaf şey neydi?
- I know I did an awful thing.
- Ben korkunç bir şey yaptığımı biliyorum.
- This is the hardest thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en zor şey.
- This is the most enjoyable thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en eğlenceli şey.
- Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
- Son zamanlarda söylediği en ufak şeye sinirleniyorum.
- Trust in God and do the right thing.
- Tanrı'ya güven ve doğru şeyi yap.
- Tom didn't have to do a thing.
- Tom bir şey yapmak zorunda değildi.
- Tom did the only thing he could.
- Tom elinden gelen tek şeyi yaptı.
- This is the real thing.
- Bu gerçek bir şey.
- The only thing that matters is that you are alive.
- Önemli olan tek şey hayatta olmanız.
- Tom still doesn't think this is the right thing to do.
- Tom hâlâ bunun doğru bir şey olduğunu düşünmüyor.
- I didn't feel a thing.
- Bir şey hissetmedim.
- This is the best thing I've heard so far.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en iyi şeydir.
- I'm sorry, but the only thing I know how to say in this beautiful language is this sentence.
- Üzgünüm ama bu güzel dilde nasıl söyleyeceğimi bildiğim tek şey bu cümledir.
- I'd never do a thing like that.
- Asla böyle bir şey yapmam.
- I hope I did the right thing.
- Umarım doğru şeyi yapmışımdır.
- Tom can't see a thing without his glasses.
- Tom gözlükleri olmadan hiçbir şey göremiyor.
- This is probably the wrong thing to be worrying about.
- Bu muhtemelen endişelenmek için yanlış bir şey.
- You saw the whole thing, right?
- Her şeyi gördün, değil mi?
- The most amazing thing happened this afternoon.
- Bu öğleden sonra en şaşırtıcı şey oldu.
- It just seemed to be the right thing to do.
- Yapılacak en doğru şey bu gibi görünüyordu.
- We've done the right thing.
- Biz doğru şeyi yaptık.
- The safest thing to do is just wait.
- Yapılacak en güvenli şey sadece beklemek.
- I'd do any damn thing for you.
- Senin için her şeyi yaparım.
- How could Tom do a thing like that?
- Tom nasıl böyle bir şey yapabilir?
- You didn't miss a thing.
- Bir şey kaçırmadınız.
- I honestly didn't know a thing about this.
- Açıkçası bu konuda hiçbir şey bilmiyordum.
- A strange thing happened.
- Tuhaf bir şey oldu.
- Playing on the piano is his favorite thing to do.
- Piyano çalmak onun en sevdiği şeydir.
- The aroma of the flowers was the first thing Sarah noticed when she entered the greenhouse.
- Çiçeklerin kokusu Sarah'ın seraya girdiğinde fark ettiği ilk şeydi.
- I don't hear a thing.
- Hiçbir şey duymuyorum.
- Swimming is one thing I'm good at.
- Yüzme iyi olduğum bir şey.
- There's no such thing as ESP.
- ESP diye bir şey yoktur.
- Tom didn't want to say a thing.
- Tom bir şey söylemek istemedi.
- The world hates change, yet it is the only thing that has brought progress.
- Dünya değişimden nefret ediyor, ancak ilerleme sağlayan tek şey de bu.
- Is there such thing as an honest politician?
- Dürüst bir politikacı diye bir şey var mı?
- It's a good thing that you're here.
- Burada olman iyi bir şey.
- Layla is the best thing in this world.
- Layla bu dünyadaki en iyi şey.
- It's a good thing to read good books when you are young.
- Genç iken güzel kitapları okumak güzel bir şey.
- That was a horrible thing to say to Tom.
- Bu Tom'a söylenecek en kötü şeydi.
- I think this is a good thing.
- Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
- It could be a good thing.
- İyi bir şey olabilir.
- Tom will leave for Boston first thing tomorrow morning.
- Tom yarın sabah ilk şey Boston'a gidecek.
- What's the craziest thing you've done?
- Yaptığın en çılgınca şey nedir?
- You're the best thing that's ever happened to me.
- Başıma gelen en güzel şeysin.
- That isn't a terrible thing.
- Bu korkunç bir şey değil.
- The only thing you can learn from history is that you can't learn anything from history.
- Tarihten öğrenebileceğiniz tek şey, tarihten hiçbir şey öğrenemeyeceğinizdir.
- Maybe it's a good thing Tom isn't here.
- Tom'un burada olmaması belki iyi bir şey.
- The only thing you have to do is shut your mouth.
- Yapman gereken tek şey çeneni kapatmak.
- That'll be the next thing we do.
- Yapacağımız bir sonraki şey bu olacak.
- I don't like to see this kind of thing happening.
- Bu tür bir şeyin olduğunu görmek istemiyorum.
- The only thing that really matters is that you're safe now.
- Gerçekten önemli olan tek şey artık güvende olman.
- That's not a nice thing to say.
- Söylenecek hoş bir şey değil.
- Sami imagined the worst thing possible.
- Sami mümkün olan en kötü şeyi hayal etti.
- I know that wasn't the right thing to do.
- Bunun doğru bir şey olmadığını biliyorum.
- The only thing on the table that I normally wouldn't eat is that stuff on the yellow plate.
- Masada normalde yemediğim tek şey sarı tabaktaki şey.
- What's the right thing to do?
- Yapılması doğru olan şey nedir?
- I didn't see a thing.
- Bir şey görmedim.
- I have no idea how to use this thing.
- Bu şeyi nasıl kullanacağıma dair fikrim yok.
- The most painful thing for a mother is having to bury her own child.
- Bir anne için en acı verici şey kendi çocuğunu gömmek zorunda kalmaktır.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat güzel ve muhteşem bir şeydir, bir denizanası için bile.
- That's the one thing I'm sure of.
- Emin olduğum tek şey bu.
- That was the wrong thing to say.
- Söylenecek yanlış şeydi.
- What is that strange thing in your dog's mouth?
- Köpeğinin ağzındaki o garip şey de ne?
- What's the first thing you remember?
- Hatırladığın ilk şey ne?
- This is the very thing that you need.
- Bu tam olarak ihtiyaç duyduğun şey.
- Do you think Tom will do the right thing?
- Tom'un doğru şeyi yapacağını düşünüyor musun?
- I don't want you to change a thing.
- Hiçbir şeyi değiştirmeni istemiyorum.
- The only thing left to do is wait!
- Yapılacak tek şey kaldı, beklemek!
- Tom witnessed the whole thing.
- Tom her şeye tanık oldu.
- It's a good thing you were here.
- Burada olman iyi bir şey.
- I think that's the right thing to do.
- Bence yapılacak doğru şey bu.
- Maybe you could learn a thing or two from Tom.
- Belki de Tom'dan bir iki şey öğrenebilirsin.
- This is the stupidest thing I have ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en aptalca şey.
- It's a cultural thing.
- Bu kültürel bir şey.
- It's a good thing you're cute.
- Sevimli olman iyi bir şey.
- Don't worry about such a silly thing.
- Böyle aptalca bir şey için endişelenme.
- Tom didn't suspect a thing.
- Tom bir şeyden şüphelenmedi.
- Do you know how this thing works?
- Bu şeyin nasıl çalıştığını biliyor musun?
- I suggest you don't say a thing.
- Bir şey söylememeni öneririm.
- Love is an important thing.
- Aşk önemli bir şeydir.
- I've done the right thing.
- Ben doğru şeyi yaptım.
- That's the only thing that's important.
- Önemli olan tek şey odur.
- This is a very brave thing you're doing.
- Bu yaptığınız çok cesurca bir şey.
- The first thing you learn in a language are swear words.
- Bir dilde öğrendiğin ilk şey küfürlerdir.
- Too many books to read is a good thing.
- Okunacak çok kitap olması iyi bir şey.
- This type of thing seldom happens.
- Bu tarz şeyler nadiren oluyor.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
- Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- Does this thing actually work?
- Bu şey gerçekten işe yarıyor mu?
- Concentration is a very simple thing.
- Konsantrasyon çok basit bir şeydir.
- I just said a very stupid thing.
- Az önce çok aptalca bir şey söyledim.
- Maybe that wasn't the best thing to say to Tom.
- Belki de Tom'a söylenecek en iyi şey bu değildi.
- Is there such a thing as a soul?
- Ruh gibi bir şey var mı?
- What do you think is the right thing to do?
- Yapılacak doğru şeyin ne olduğunu düşünüyorsun?
- It's a good thing to be religious.
- Dindar olmak iyi bir şeydir.
- Painting is another thing I can do fairly well.
- Resim yapmak da oldukça iyi yapabildiğim başka bir şey.
- That's the most important thing.
- Bu en önemli şey.
- Killing people while they pray is the most despicable thing imaginable.
- İnsanları dua ederken öldürmek akla gelebilecek en alçakça şey.
- Dad says the most important thing is that I'm alive.
- Babam, hayatta olmamın en önemli şey olduğunu söylüyor.
- This is the best thing on earth.
- Bu dünyadaki en iyi şey.
- That doesn't mean a thing.
- Bu bir şey ifade etmiyor.
- I guess that's a good thing.
- Sanırım bu iyi bir şey.
- It may seem like just a little thing to you, but Tom is really worried about the whole thing.
- Sana sadece küçük bir şey gibi gelebilir, fakat Tom her şey için gerçekten üzgün.
- This is the strangest thing I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en garip şey.
- To make love is the world's most delicious thing.
- Sevişmek dünyanın en lezzetli şeyidir.
- Tom told Mary that she did the right thing.
- Tom Mary'ye doğru şeyi yaptığını söyledi.
- Is that a good or a bad thing?
- O iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?
- Maybe this isn't a bad thing.
- Belki bu kötü bir şey değildir.
- I consider that a good thing.
- Onu iyi bir şey olarak düşünüyorum.
- Tom did exactly the same thing I did.
- Tom tam olarak benim yaptığım şeyi yaptı.
- Denial is a terrible thing.
- İnkâr korkunç bir şeydir.
- The important thing to do right now is to find Tom.
- Şu anda yapılacak en önemli şey Tom'u bulmak.
- Tom planned the whole thing months in advance.
- Tom her şeyi aylar öncesinden planladı.
- Perhaps you could learn a thing or two from him.
- Belki ondan bir iki şey öğrenebilirsin.
- There's one thing I didn't mention.
- Bahsetmediğim bir şey var.
- At the time, I thought it was the right thing to do.
- O zaman, ben onun yapacak doğru şey olduğunu düşündüm.
- The only thing I can do is bring a cup of tea.
- Yapabileceğim tek şey bir fincan çay getirmek.
- That's the one thing I can't do.
- Bu yapamadığım bir şey.
- Does this thing actually work?
- Bu şey gerçekten çalışıyor mu?
- This kind of thing happens.
- Böyle şeyler yaşanır.
- Why did Tom do such a stupid thing?
- Tom neden böyle aptalca bir şey yaptı?
- Tom did the only thing he could do.
- Tom yapabileceği tek şeyi yaptı.
- The only thing we can do now is eat.
- Şu anda yapabileceğimiz tek şey yemek yemek.
- Every rare thing is expensive, besides a cheap horse is rare, therefore a cheap horse is expensive.
- Her nadir şey pahalıdır, ayrıca ucuz bir at nadirdir, bu nedenle ucuz bir at pahalıdır.
- That kind of thing doesn't happen around here.
- O tür bir şey buralarda olmaz.
- Tom says he wants to do the same thing I did in Boston.
- Tom benim Boston'da yaptığım şeyin aynısını yapmak istediğini söylüyor.
- That's the nicest thing anyone's ever said to me.
- Bu şimdiye kadar birinin bana söylediği en güzel şey.
- Why would you want to do a thing like that?
- Neden öyle bir şey yapmak istiyorsun?
- It's a good thing Tom isn't here today.
- Tom'un bugün burada olmaması iyi bir şey.
- Aren't you forgetting one thing?
- Bir şey unutmuyor musun?
- For once in my life, I want to do the right thing.
- Hayatımda bir kez olsun doğru şeyi yapmak istiyorum.
- The only thing Tom could do was wait.
- Tom'un yapabileceği tek şey beklemekti.
- I wonder whether or not that was really the right thing to do.
- Acaba bu gerçekten doğru bir şey miydi?
- One thing I've always wanted to do is get a decent job close to home.
- Her zaman yapmak istediğim tek şey evime yakın iyi bir iş bulmak.
- Tom will never suspect a thing.
- Tom asla bir şeyden şüphelenmez.
- Who would do such a stupid thing?
- Böyle aptalca bir şeyi kim yapardı?
- Tom didn't want to do a thing.
- Tom bir şey yapmak istemedi.
- The first thing you hate in the special forces is yourself.
- Özel kuvvetlerde nefret ettiğin ilk şey kendinsin.
- I just sat there and didn't say a thing.
- Sadece orada oturdum ve hiçbir şey söylemedim.
- It won't cost you a thing.
- Bu sana bir şeye mal olmayacak.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- Tom trusts Mary to do the right thing.
- Tom Mary'nin doğru şeyi yapacağına güveniyor.
- This sort of thing just doesn't happen here.
- Bu tür şeyler burada olmaz.
- Tom witnessed the whole thing.
- Tom her şeye şahit oldu.
- It won't cost you a thing.
- Sana bir şeye mal olmayacak.
- She should not have done such a thing.
- O, öyle bir şey yapmamalıydı.
- That was the worst thing I could imagine.
- O hayal edebileceğim en kötü şeydi.
- I said the wrong thing at the wrong time.
- Yanlış şeyi yanlış zamanda söyledim.
- And another thing, do you play the violin?
- Bir şey daha, keman çalıyor musun?
- This is the very last thing I can do for you.
- Bu, senin için yapabileceğim en son şeydir.
- I did no such thing.
- Ben öyle bir şey yapmadım.
- What's the first thing you did?
- Yaptığın ilk şey neydi?
- I know it was a stupid thing to do.
- Aptalca bir şey olduğunu biliyorum.
- It's a good thing Tom isn't here.
- Tom'un burada olmaması iyi bir şey.
- There's one thing that is bothering me.
- Beni rahatsız eden bir şeyler var.
- I could teach you a thing or two.
- Sana bir iki şey öğretebilirim.
- Tom won't remember a thing.
- Tom hiçbir şey hatırlamayacak.
- You don't miss a thing, do you?
- Hiçbir şeyi kaçırmıyorsun, değil mi?
- I don't want you to change a thing.
- Bir şey değiştirmeni istemiyorum.
- I found the very thing you had been looking for.
- Tam aradığın şeyi buldum.
- Who would do such a stupid thing?
- Kim böyle aptalca bir şey yapar ki?
- The only thing Tom has been talking about recently is his new house.
- Tom'un son zamanlarda konuştuğu tek şey yeni evi.
- Philosophy is not a thing one can learn in six months.
- Felsefe altı ayda öğrenilebilecek bir şey değildir.
- This is probably the wrong thing to be worrying about.
- Bu muhtemelen hakkında endişelenecek yanlış bir şey.
- There is one thing I want to ask.
- Sormak istediğim bir şey var.
- The only thing Tom likes to do after dinner is watch TV.
- Tom'un akşam yemeğinden sonra yapmayı sevdiği tek şey TV izlemektir.
- What's your favorite thing to do on weekends?
- Hafta sonları yapmayı en çok sevdiğin şey nedir?
- I just want to know one thing.
- Sadece bir şey bilmek istiyorum.
- We didn't learn a thing.
- Bir şey öğrenmedik.
- Let's get one thing straight, Tom.
- Bir şeyi açıklığa kavuşturalım Tom.
- I think it was a stupid thing to do.
- Bence bu yapılan aptalca bir şeydi.
- Genetic diversity is a good thing.
- Genetik çeşitlilik iyi bir şeydir.
- What is this thing called?
- Bu şeyin adı ne?
- That was a very risky thing to do.
- Yapılması çok riskli bir şeydi.
- I haven't seen a thing.
- Hiçbir şey görmedim.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- En ufak bir şeye alınıyor, ona söylediğimiz neredeyse her şeye karşı çıkıyor.
- He didn't know a thing about it.
- O konuda bir şey bilmiyordu.
- The Catholic Church was the most important thing in Fadil's life.
- Katolik kilisesi, Fadıl'ın hayatındaki en önemli şeydi.
- This thing isn't real.
- Bu şey gerçek değil.
- A car is a handy thing to own.
- Araba, sahip olmak için kullanışlı bir şeydir.
- That's the most irritating thing about Tom.
- Tom'la ilgili en sinir bozucu şey de bu.
- Violence is the only thing they understand.
- Anladıkları tek şey şiddet.
- What's the most interesting thing you ate on your trip?
- Yolculuğunuzda yediğiniz en ilginç şey neydi?
- If you do such a foolish thing, people will laugh at you.
- Böyle aptalca bir şey yaparsanız, insanlar size güler.
- Do one thing at a time.
- Her seferinde bir şey yap.
- May I ask you one thing?
- Bir şey sorabilir miyim?
- Tom thought that Mary would do that right thing.
- Tom, Mary'nin doğru şeyi yapacağını düşünüyordu.
- At the time, I thought it was the right thing to do.
- O zamanlar yapılacak en doğru şeyin bu olduğunu düşünmüştüm.
- One thing I've always wanted to do is learn how to cook like you.
- Her zaman yapmak istediğim tek şey senin gibi yemek yapmayı öğrenmek.
- The media blew the whole thing out of proportion.
- Medya her şeyi abarttı.
- We didn't learn a thing.
- Hiçbir şey öğrenemedik.
- No one knew a thing.
- Kimse bir şey bilmiyordu.
- The strange thing is that I did not feel pain.
- Garip olan şey, acı hissetmememdi.
- I don't want to get involved in that sort of thing.
- O tür bir şeye karışmak istemem.
- Tom doesn't know a thing about it.
- Tom bunun hakkında bir şey bilmiyor.
- There's no such thing.
- Öyle bir şey yok.
- It's a beautiful thing.
- Bu çok güzel bir şey.
- What's this thing?
- Bu şey ne?
- The only thing Tom likes to do after dinner is watch TV.
- Tom'un yemekten sonra yapmayı sevdiği tek şey televizyon izlemek.
- I have but one thing to say to that.
- Onun için söyleyecek sadece bir şeyim var.
- That's the best thing that ever happened to me.
- Bu, başıma gelen en güzel şey.
- There's only one thing I can do.
- Yapabileceğim yalnızca tek şey var.
- Why do you say one thing, and then go and do another?
- Neden bir şey söylüyorsun ve sonra gidip başka bir şey yapıyorsun?
- You ought not to have said a thing like that to him.
- Ona öyle bir şey söylememeliydin.
- I didn't understand a thing.
- Hiçbir şey anlamadım.
- Tom always did the right thing.
- Tom her zaman doğru şeyi yaptı.
- How difficult a thing it is, to love, and to be wise, and both at once.
- Aynı anda sevmek ve mantıklı olmak ne kadar zor bir şey.
- Did they do this kind of thing when you were a child?
- Siz çocukken de böyle şeyler yapıyorlar mıydı?
- That was a stupid thing to do.
- Bu aptalca bir şeydi.
- That really was a stupid thing to do.
- Şu yapılan gerçekten aptalca bir şeydi.
- What's the first thing we should do?
- Yapmamız gereken ilk şey nedir?
- What's the scariest thing that ever happened to you?
- Şimdiye kadar başına gelen en korkutucu şey nedir?
- The photo is the first thing you notice.
- Fotoğraf ilk fark ettiğiniz şeydir.
- Tom doesn't understand a thing.
- Tom bir şey anlamıyor.
- We think that's a good thing.
- Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyoruz.
- She can not have said such a thing.
- O öyle bir şey söylemiş olamaz.
- Did we do the right thing?
- Doğru şeyi yaptık mı?
- There's one thing you need to know about Tom.
- Tom hakkında bilmeniz gereken bir şey var.
- This is the worst thing in the world.
- Bu, dünyadaki en kötü şeydir.
- Tom wanted to help Mary do the right thing.
- Tom Mary'nin doğru şeyi yapmasına yardım etmek istiyordu.
- What is that thing over there?
- Oradaki şey ne?
- You know I would never do that kind of thing.
- O tür bir şeyi asla yapmayacağımı biliyorsun.
- It's not a bad thing.
- Bu kötü bir şey değil.
- That's the stupidest thing you've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığın en aptalca şey.
- I suggest you don't say a thing.
- Bir şey söylememeni öneriyorum.
- There's one thing I forgot to mention.
- Bahsetmeyi unuttuğum bir şey var.
- It's a very important thing.
- Bu çok önemli bir şey.
- Life's a funny thing.
- Hayat tuhaf bir şey.
- The only thing that matters is that we are all together.
- Önemli olan tek şey, hepimizin birlikte olmasıdır.
- How careless you are to forget such an important thing!
- Böyle önemli bir şeyi unutman ne büyük dikkatsizlik!
- Can I ask you one thing?
- Sana bir şey sorabilir miyim?
- Is that still a thing?
- Bu hala olan bir şey mi?
- It is one thing to own a library; It is quite another to use it wisely.
- Bir kütüphaneye sahip olmak başka bir şeydir; onu akıllıca kullanmak bambaşka bir şeydir.
- This is a really stupid thing to do.
- Bu gerçekten aptalca bir şey.
- If it's not one thing, it's another.
- O bir şey değilse, başka bir şeydir.
- It's the best thing I ever did.
- Şimdiye dek yaptığım en iyi şey.
- You did a very brave thing.
- Çok cesurca bir şey yaptın.
- Is that a bad thing?
- O kötü bir şey mi?
- That's the first thing I ever gave you.
- Sana verdiğim ilk şey buydu.
- That's the first thing I ever gave you.
- O şimdiye kadar sana verdiğim ilk şey.
- Don't give me a thing.
- Bana bir şey verme.
- It's a good thing that Tom didn't do that.
- Tom'un bunu yapmamış olması iyi bir şey.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en hippi şey transistörlü radyoydu.
- That would've been the right thing to do.
- Bu yapmak için doğru şey olurdu.
- Tom didn't have to do a thing.
- Tom'un bir şey yapmasına gerek yoktu.
- That is not the done thing!
- Bu çok yakışıksız bir şey!
- The only thing I want to do right now is sleep.
- Şu anda yapmak istediğim tek şey uyumak.
- Tom will never suspect a thing.
- Tom asla bir şeyden şüphelenmeyecek.
- Why do you say one thing, and then go and do another?
- Neden bir şey söylüyorsun, sonra gidip başka bir şey yapıyorsun?
- I said the wrong thing at the wrong time.
- Yanlış zamanda yanlış şeyi söyledim.
- One thing you should know about me is that I seldom cry.
- Hakkımda bilmeniz gereken bir şey varsa o da nadiren ağladığımdır.
- Tom usually helps me with this kind of thing.
- Tom bu tür bir şeyde genellikle bana yardım eder.
- Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
- Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum.
- After eating, the first thing I do is brush my teeth.
- Yemekten sonra ilk yaptığım şey dişlerimi fırçalamak.
- I did the right thing.
- Doğru şeyi yaptım.
- The worst thing imaginable just happened.
- Hayal edilebilecek en kötü şey oldu.
- Tom has a thing for you.
- Tom sana karşı bir şeyler hissediyor.
- That won't change a thing.
- O bir şeyi değiştirmez.
- That's the best thing that could happen to me.
- Bu başıma gelebilecek en iyi şeydi.
- No one suspected a thing.
- Kimse bir şeyden şüphelenmedi.
- This is the best thing I've heard so far.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en iyi şey.
- Maybe this isn't a bad thing.
- Belki de bu kötü bir şey değildir.
- Tom didn't see a thing.
- Tom hiçbir şey görmedi.
- You haven't learned a thing.
- Hiçbir şey öğrenmedin.
- The most amazing thing happened this afternoon.
- Bu öğleden sonra çok şaşırtıcı bir şey oldu.
- It's a terrible thing.
- Korkunç bir şey.
- There is only one thing to do.
- Yapılacak tek şey var.
- Talking is one thing, doing is another.
- Konuşmak bir şeydir, yapmak başka bir şey.
- Let's get one thing straight, Tom.
- Bir şeyi açıklığa kavuşturalım, Tom.
- Tom orchestrated this whole thing.
- Tom her şeyi ayarladı.
- The only thing I want to do is go fishing.
- Yapmak istediğim tek şey balığa çıkmak.
- That's the most important thing.
- En önemli şey bu.
- I want to tell you a strange thing.
- Sana garip bir şey söylemek istiyorum.
- Could that be a good thing?
- Bu iyi bir şey olabilir mi?
- Do you think I'm doing the right thing?
- Doğru şeyi yaptığımı mı düşünüyorsun?
- The first thing that caught his eye was a fingerprint on the glass.
- Gözüne çarpan ilk şey camdaki bir parmak iziydi.
- There is no such a thing as a comprehensive textbook.
- Kapsamlı ders kitabı diye bir şey yoktur.
- I don't hear a thing.
- Bir şey duymuyorum.
- He says one thing and means another.
- Bir şey söylüyor ama başka bir şey demek istiyor.
- A secure income is an important thing for me.
- Güvenli bir gelir benim için önemli bir şeydir.
- Maybe it's an American thing.
- Belki de Amerikalılara özgü bir şeydir.
- Can you imagine a thing like that?
- Öyle bir şeyi hayal edebiliyor musun?
- That's not the only thing that's too small.
- Çok küçük olan tek şey bu değil.
- It isn't a pleasant thing.
- Hoş bir şey değil.
- That's the important thing to remember.
- Hatırlanması gereken önemli şey bu.
- There's one thing I can do to help.
- Yardım etmek için yapabileceğim tek şey var.
- There's no such thing as black magic.
- Kara büyü diye bir şey yoktur.
- That's the most important thing to remember.
- Hatırlanması gereken en önemli şey bu.
- What's your favorite thing to do on a first date?
- İlk buluşmada yapmayı en çok sevdiğin şey nedir?
- The life of a person is a transient thing.
- Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
- The only thing that remains unknown to man is man himself.
- İnsan için bilinmeyen tek şey insanın kendisidir.
- Tom is good at this sort of thing.
- Tom bu tür şeylerde iyidir.
- If you want to lose weight, then the best thing to do is to eat properly and get a lot of exercise.
- Kilo vermek istiyorsanız, yapılacak en iyi şey düzgün beslenmek ve bol bol egzersiz yapmaktır.
- There's one thing that is bothering me.
- Canımı sıkan bir şey var.
- One thing you should know about me is that I play poker every Friday night.
- Hakkımda bilmeniz gereken bir şey de her Cuma gecesi poker oynadığımdır.
- What kind of person would do that kind of thing?
- Ne tür insan o tür şeyler yapardı?
- It's no big thing.
- Büyük bir şey değil.
- One thing I hate about Boston is the traffic.
- Boston hakkında nefret ettiğim tek şey trafik.
- The only thing that matters is that you weren't injured.
- Önemli olan tek şey senin yaralanmamış olmandır.
- Tom doesn't think that would be the right thing to do.
- Tom bunun yapılacak doğru şey olduğunu düşünmüyor.
- This is the most absurd thing I have ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en saçma şey.
- Getting along with Russia is a good thing, not a bad thing.
- Rusya'yla anlaşmak iyi bir şey, kötü değil.
- The most amazing thing happened yesterday.
- Dün çok şaşırtıcı bir şey oldu.
- What's the craziest thing you've done?
- Yaptığın en çılgınca şey neydi?
- He doesn't dare to say a thing.
- Bir şey söylemeye cesaret edemiyor.
- I do not speak to him about this thing.
- Bu şey hakkında onunla konuşmuyorum.
- An awful thing has happened.
- Korkunç bir şey oldu.
- Can a child do such a cruel thing?
- Bir çocuk böyle acımasız bir şey yapabilir mi?
- Tom didn't have to say a thing.
- Tom'un bir şey söylemesine gerek yoktu.
- Tom knew that Mary would do the right thing.
- Tom, Mary'nin doğru şeyi yapacağını biliyordu.
- Why did you do such a foolish thing at the risk of your life?
- Neden hayatını riske atarak böyle aptalca bir şey yaptın?
- This thing isn't over yet.
- Bu şey henüz bitmedi.
- Layla is the best thing in this world.
- Leyla bu dünyadaki en iyi şeydir.
- You're the most important thing in my life.
- Sen benim için bu hayattaki en değerli şeysin.
- Is that a good thing?
- O iyi bir şey mi?
- This is the stupidest thing I've ever done.
- Bu şu ana kadar yaptığım en aptalca şey.
- The only thing Tom ever talks about is his job.
- Tom'un bahsettiği tek şey işidir.
- It's a good thing.
- Bu iyi bir şey.
- You shouldn't say that kind of thing when children are around.
- Çocuklar etraftayken böyle şeyler söylememelisin.
- What's your favorite thing about Hawaii?
- Hawaii hakkında en sevdiğin şey nedir?
- This is a bad thing.
- Bu kötü bir şey.
- There is no such thing as ESP.
- DDA diye bir şey yoktur.
- In some countries, being a woman is not a good thing.
- Bazı ülkelerde, bir kadın olmak iyi bir şey değil.
Show More (1460)
|
|
- Despite all this, I would like to mention the positive things about Johannesburg.
- Tüm bunlara rağmen Johannesburg ile ilgili olumlu şeylerden bahsetmek istiyorum.
- We were literally taken for madmen, for people who were inventing things.
- Biz kelimenin tam anlamıyla deliler, bir şeyler icat eden insanlar olarak görülüyorduk.
- They are in fact opposite things.
- Aslında bunlar birbirine zıt şeylerdir.
- There must be no benefit from throwing things away.
- Bir şeyleri çöpe atmanın hiçbir faydası olmamalıdır.
- What if it contained some outrageous things that would not be acceptable to this Parliament representing the citizens?
- Ya vatandaşları temsil eden bu Parlamento tarafından kabul edilemeyecek bazı çirkin şeyler içeriyorsa?
- I have used an expression, highly prized by feminists, who said that things that are not given a name do not exist.
- Feministlerin çok değer verdiği bir ifadeyi kullandım; isim verilmeyen şeylerin var olmadığını söylerler.
- These are also things we cannot always count on in this House.
- Bunlar aynı zamanda bu Mecliste her zaman güvenemeyeceğimiz şeylerdir.
- For us, it is, however, these very things that go to the heart of the general interest.
- Ancak bizim için, genel menfaatin kalbine giden tam da bu şeylerdir.
- My apologies for making you say things we already know.
- Zaten bildiğimiz şeyleri söylettiğim için özür dilerim.
- To change things on the ground, we will need political will and a major undertaking.
- Sahada bir şeyleri değiştirmek için siyasi iradeye ve büyük bir girişime ihtiyacımız olacak.
- Let us consider the leftovers, that is to say the things you are carrying forward from 2002.
- Arta kalanları, yani 2002'den bugüne taşıdığınız şeyleri ele alalım.
- Rather than having discussions about disabled people, we discussed things with them.
- Engelliler hakkında tartışmalar yapmak yerine onlarla bazı şeyleri tartıştık.
- They have, however, set things in motion.
- Bununla birlikte, bazı şeyleri harekete geçirdiler.
- This clear statement and such initiatives as today's Theato report are things we owe to our taxpayers.
- Bu net açıklama ve bugünkü Theato raporu gibi girişimler vergi mükelleflerimize borçlu olduğumuz şeylerdir.
- Surely one of the first things that the executive should be able to do is to change the rules governing its own staff.
- Yürütmenin yapabilmesi gereken ilk şeylerden biri elbette kendi personelini düzenleyen kuralları değiştirmektir.
- One of the interesting things this year is that this is this Commission's final year.
- Bu yıl ilginç olan şeylerden biri de bu Komisyonun son yılı olması.
- Anyone looking at future developments in external aid must count on things happening that cannot be foreseen today.
- Dış yardımda gelecekteki gelişmelere bakan herkes, bugünden öngörülemeyen şeylerin olacağına güvenmelidir.
- My question was not about the whole range of things you talked about; on the contrary, it was very specific.
- Benim sorum bahsettiğiniz şeylerin tamamı ile ilgili değildi; aksine çok spesifikti.
- It would have benefited from the structural funds, amongst other things.
- Diğer şeylerin yanı sıra yapısal fonlardan da faydalanabilirdi.
- In general, we tend to value things once we have lost them.
- Genel olarak, bir şeyleri kaybettikten sonra onlara değer verme eğiliminde oluruz.
- Let us not mix up things which cannot be mixed up.
- Karıştırılmaması gereken şeyleri karıştırmayalım.
- Give them the money to spend freely instead, so that they are not enticed into investing in the wrong things.
- Bunun yerine onlara özgürce harcayabilecekleri para verin ki yanlış şeylere yatırım yapmaya ikna olmasınlar.
- However, now it would appear that there is hope for better things to come.
- Ancak, şimdi daha iyi şeylerin olacağına dair umut var gibi görünüyor.
- These are a few of the things we want to think about.
- Bunlar üzerinde düşünmek istediğimiz şeylerden birkaçı.
- We have such things in our agencies.
- Ajanslarımızda böyle şeyler var.
- Deciding things is one thing; putting them into practice is another.
- Bir şeylere karar vermek başka bir şeydir, onları uygulamaya koymak başka bir şeydir.
- These are also things we cannot always count on in this House.
- Bunlar aynı zamanda bu Meclis'te her zaman güvenemeyeceğimiz şeylerdir.
- This is one of the most important things in the globalisation phenomenon as a whole.
- Bu, bir bütün olarak küreselleşme olgusundaki en önemli şeylerden biridir.
- Rather than having discussions about disabled people, we discussed things with them.
- Engelliler hakkında tartışmalar yapmak yerine, onlarla bazı şeyleri tartıştık.
- We should not be setting standards for these things.
- Bu tür şeyler için standartlar belirlememeliyiz.
- Enlargement is our political masterpiece since it will prevent such things from happening.
- Genişleme, bu tür şeylerin olmasını engelleyeceği için bizim siyasi şaheserimizdir.
- The Miller report is evidence to the contrary, defining things that are self-explanatory.
- Miller raporu, kendi kendini açıklayan şeyleri tanımlayarak bunun tam tersini kanıtlamaktadır.
- That is one of the things that the Chinese leaders fear most.
- Çinli liderlerin en çok korktuğu şeylerden biri de budur.
- One of the things I noticed throughout the ACP-EU partnership debate was the lack of emphasis on education.
- ACP-AB ortaklık tartışması boyunca dikkatimi çeken şeylerden biri de eğitime yeterince önem verilmemesiydi.
- In that way, we can increase understanding of the good things the EU has to offer.
- Bu şekilde AB'nin sunduğu iyi şeylerin daha iyi anlaşılmasını sağlayabiliriz.
- That is one of the things that the Chinese leaders fear most.
- Çinli liderlerin en çok korktukları şeylerden biri de budur.
- We were literally taken for madmen, for people who were inventing things.
- Kelimenin tam anlamıyla deli olarak, bir şeyler icat eden insanlar olarak görülüyorduk.
- These are things that can easily be solved by looking at the way we use land.
- Bunlar, araziyi kullanma biçimimize bakarak kolayca çözülebilecek şeylerdir.
- They are in fact opposite things.
- Bunlar aslında tam tersi şeylerdir.
- Those are the kind of important things that the European Union can do.
- Bunlar Avrupa Birliği'nin yapabileceği türden önemli şeylerdir.
- However, I would like to stress certain things that he has said.
- Bununla birlikte, söylediği bazı şeylerin altını çizmek isterim.
- However, now it would appear that there is hope for better things to come.
- Bununla birlikte, şimdi daha iyi şeylerin olacağına dair umut var gibi görünmektedir.
- If I talk of things like Agent Orange, you will know exactly what I mean.
- Agent Orange gibi şeylerden bahsedersem, tam olarak ne demek istediğimi anlayacaksınız.
- It may be the case that weapons are necessary, but we must be clear that other things are also required.
- Silahlar gerekli olabilir ancak başka şeylerin de gerekli olduğu konusunda net olmalıyız.
- Enlargement is our political masterpiece since it will prevent such things happening.
- Genişleme, bu tür şeylerin olmasını engelleyeceği için siyasi şaheserimizdir.
- One speaker has said that Greece has to accept certain things.
- Bir konuşmacı Yunanistan'ın bazı şeyleri kabul etmesi gerektiğini söyledi.
- Let us consider the leftovers, that is to say the things you are carrying forward from 2002.
- Bırakın artıkları, yani 2002'den bugüne taşıdığınız şeyleri düşünelim.
- More Europe means, amongst other things, more money.
- Daha fazla Avrupa, diğer şeylerin yanı sıra, daha fazla para demektir.
- These are things that will really mean something to all consumers and users of electronic communication services.
- Bunlar, tüm tüketiciler ve elektronik iletişim hizmetleri kullanıcıları için gerçekten anlam ifade edecek şeylerdir.
- Usually we all offer to say nice things about the disabled.
- Genellikle hepimiz engelliler hakkında güzel şeyler söylemeyi teklif ederiz.
- I should like to make things quite clear.
- Bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyorum.
- One of the good things in this life is that Dante's is not the only comedy; Parliament puts one on from time to time.
- Bu hayattaki iyi şeylerden biri de Dante'nin tek komedi olmamasıdır; Parlamento zaman zaman bir komedi sahneye koyar.
- Democracies are fragile things, and we are well aware that they have difficulty confronting this type of action.
- Demokrasiler kırılgan şeylerdir ve bu tür eylemlerle yüzleşmekte zorlandıklarının farkındayız.
- I think that we need to regulate a number of things specifically for them.
- Özellikle onlar için bazı şeyleri düzenlememiz gerektiğini düşünüyorum.
- My apologies for making you say things we already know.
- Size zaten bildiğimiz şeyleri söylettiğim için özür dilerim.
- In that way, we can increase understanding of the good things the EU has to offer.
- Bu şekilde, AB'nin sunduğu iyi şeylerin daha iyi anlaşılmasını sağlayabiliriz.
- One of the first things I did was listening to radio.
- Yaptığım ilk şeylerden biri radyo dinlemekti.
- We all want bigger and better things for ourselves.
- Hepimiz kendimiz için daha büyük ve daha iyi şeyler isteriz.
- Small things, like marbles, would start dancing.
- Küçük şeyler, misketler gibi, dans etmeye başlar.
- A strong woman doesn't get easily disturbed by these things.
- Güçlü bir kadın böyle şeylerden kolay kolay rahatsız olmaz.
- I mean, usually, I have a sense of these things.
- Yani, genellikle bu tür şeyleri hissederim.
- Maybe they should put warning labels on these things.
- Belki de bu şeylerin üzerine uyarı etiketleri koymalılar.
- Show her how you can't do certain things anymore in your life.
- Hayatında artık bazı şeyleri nasıl yapamayacağını göster ona.
- Now, since you're so good at finding things, find the exit.
- Şimdi, bir şeyleri bulmada bu kadar iyi olduğuna göre, çıkışı bul.
- Creative writing and content marketing are different things.
- Yaratıcı yazarlık ve içerik pazarlamacılığı ayrı şeylerdir.
- One of the first things I did was listening to radio.
- İlk yaptığım şeylerden biri radyo dinlemekti.
- Things like that are really hard to talk about.
- Böyle şeyleri konuşmak gerçekten zor.
- A flash drive with, among other things, tracking software that can locate the tag.
- Diğer şeylerin yanı sıra, etiketin yerini bulabilecek bir izleme yazılımı olan bir flash bellek.
- Those are the small things we can do for one another.
- Bunlar birbirimiz için yapabileceğimiz küçük şeyler.
- We all want bigger and better things for ourselves.
- Hepimiz kendimiz için daha büyük ve daha iyi şeyler istiyoruz.
- We do things for one another.
- Birbirimiz için bir şeyler yapıyoruz.
- These systems can be installed virtually overnight, and the costs to maintain these things are virtually nothing.
- Bu sistemler neredeyse bir gecede kurulabiliyor ve bu şeyleri sürdürmenin maliyeti neredeyse sıfır.
- Now, since you're so good at finding things, find the exit.
- Evet, madem bir şeyleri bulmakta bu kadar iyisin, çıkışı bul.
- It's a web browser plug-in that could help us notice the things we usually ignore.
- Genellikle görmezden geldiğimiz şeyleri fark etmemize yardımcı olabilecek bir internet tarayıcısı eklentisi.
- Now, since you're so good at finding things, find the exit.
- Şimdi madem bir şeyleri bulmakta iyisin, çıkışı da bul.
- I doubt things will change.
- Bir şeylerin değişeceğinden şüpheliyim.
- Let's not do things we'll regret.
- Pişman olacağımız şeyleri yapmayalım.
- That's one of the weirdest things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en garip şeylerden biri.
- I got half the things you asked me to get.
- Almamı istediğin şeylerin yarısını aldım.
- Tom's mind seems to be on other things.
- Tom'un aklı başka şeylerde gibi görünüyor.
- Why do people do things like that?
- İnsanlar neden böyle şeyler yaparlar?
- Sometimes things are best left unsaid.
- Bazen bazı şeyleri söylememek en iyisi.
- You should trust me when I tell you things.
- Sana bir şeyler anlattığım zaman bana güvenmen gerekir.
- Tom often has trouble remembering things.
- Tom sık sık bir şeyleri hatırlamakta güçlük çeker.
- What kind of things irritate you?
- Ne tür şeyler seni rahatsız eder?
- Singing in the shower is one of his favorite things to do.
- Duşta şarkı söylemek en sevdiği şeylerden biridir.
- Why do you say things like that?
- Neden öyle şeyler söylüyorsun?
- I hate people who just parrot things they've learned from books.
- Kitaplardan öğrendikleri şeyleri papağan gibi tekrarlayan insanlardan nefret ederim.
- Did you make a list of the things that you want to buy?
- Almak istediğin şeylerin listesini yaptın mı?
- It's hard to throw things out.
- Bir şeyleri atmak zordur.
- We did some unconventional things.
- Bazı alışılmadık şeyler yaptık.
- Happy is he who was able to learn the causes of things.
- Bir şeylerin nedenini öğrenebilene ne mutlu.
- Layla's virginity was one of the most important things she had.
- Leyla'nın bekâreti sahip olduğu en önemli şeylerden biriydi.
- I won't let you get away with the things you've done.
- Yaptığın şeylerin yanına kalmasına izin vermeyeceğim.
- Your wife says some strange things.
- Karın tuhaf şeyler söylüyor.
- What sort of things do you do on weekends?
- Hafta sonları ne tür şeyler yaparsınız?
- We've done some very good things.
- Çok iyi şeyler yaptık.
- Tom and I like the same kinds of things.
- Tom ve ben aynı tür şeyleri seviyoruz.
- Why do smart people do stupid things?
- Akıllı insanlar neden aptalca şeyler yapıyor?
- This is one of the first things Dan would look for.
- Bu, Dan'ın arayacağı ilk şeylerden biri.
- Tom hardly ever buys things he doesn't need.
- Tom ihtiyaç duymadığı şeyleri pek almaz.
- What kinds of things do you like to do with Tom?
- Tom ile ne tür şeyler yapmayı seversiniz?
- Let's talk about pleasant things from now on.
- Artık güzel şeylerden bahsedelim.
- What sort of things make you feel sad?
- Ne tür şeyler seni üzüyor?
- People buy things they don't need.
- İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar.
- Tom keeps things to himself.
- Tom bazı şeyleri kendine saklıyor.
- Here's a list of things that Tom needs to do.
- İşte Tom'un yapması gereken şeylerin bir listesi.
- We discussed quite a few interesting things.
- Oldukça ilginç şeyler konuştuk.
- Tom is checking things out.
- Tom bir şeyleri kontrol ediyor.
- What kinds of things would make you consider getting a divorce?
- Ne tür şeyler boşanmayı düşündürür?
- Tom noticed things I didn't.
- Tom benim fark etmediğim şeyleri fark etti.
- Things happen.
- Olur böyle şeyler.
- We always fight over silly things.
- Hep aptalca şeyler yüzünden kavga ediyoruz.
- Focus your attention on the really important things.
- Dikkatini gerçekten önemli şeylere ver.
- What kind of things do you usually eat?
- Genellikle ne tür şeyler yersiniz?
- These are all the things that I need.
- Bunların hepsi ihtiyacım olan şeyler.
- Why does Tom buy things at that store?
- Tom neden o dükkandan bir şeyler alıyor?
- That's one of the weirdest things I've ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf şeylerden biri.
- What kind of things do you and Tom do together?
- Sen ve Tom birlikte ne tür şeyler yapıyorsunuz?
- You said some nice things about me.
- Benim hakkımda güzel şeyler söyledin.
- It's one of the most difficult things I've ever had to do.
- Yapmak zorunda kaldığım en zor şeylerden biri.
- I never forgot those things.
- O şeyleri asla unutmadım.
- We have other things that need to be done.
- Yapılması lazım olan başka şeyler de var.
- One of the things Tom enjoys doing is swimming.
- Tom'un yapmaktan hoşlandığı şeylerden biri yüzmedir.
- I don't like to leave things up in the air.
- Bazı şeyleri havada bırakmayı sevmiyorum.
- Traveling abroad is one of my favorite things.
- Yurtdışına seyahat etmek en sevdiğim şeylerden biri.
- Tom can tell me things he can't tell Mary.
- Tom Mary'ye söyleyemediği şeyleri bana söyleyebilir.
- I like figuring things out.
- Bir şeyleri çözmeyi severim.
- These are the things I couldn't tell you.
- Bunlar sana söyleyemediğim şeyler.
- That was one of the most difficult things I've ever done.
- O şimdiye kadar yaptığım en zor şeylerden biriydi.
- We don't do things like that in Boston.
- Boston'da böyle şeyler yapmıyoruz.
- I made a list of things I needed to do.
- Yapmam gereken şeylerin bir listesini yaptım.
- Do you think things like that don't really matter?
- Böyle şeylerin gerçekten önemli olmadığını mı düşünüyorsun?
- This is one of the things he always says.
- Bu onun her zaman söylediği şeylerden biri.
- I don't want to bore you by repeating things you already know.
- Zaten bildiğin şeyleri tekrar ederek seni sıkmak istemiyorum.
- Facts are stubborn things, but statistics are pliable.
- Gerçekler inatçı şeylerdir, ancak istatistikler esnektir.
- I have spoken to you of earthy things.
- Sana dünyevi şeylerden bahsettim.
- One of Tom's favorite things to do is skating.
- Tom'un en sevdiği şeylerden biri patenle kaymaktır.
- I could help you make a list of things we need to buy.
- Almamız gereken şeylerin bir listesini yapmana yardım edebilirim.
- Why do smart people do stupid things?
- Akıllı insanlar neden aptalca şeyler yapar?
- Winter brings many good things, but also bad things.
- Kış çok iyi şeyler getirir, aynı zamanda kötü şeyler de getirir.
- I hate it when things like this happen.
- Böyle şeylerin olmasından nefret ediyorum.
- I did none of those things.
- Bu şeylerden hiçbirini yapmadım.
- Tom has better things to do.
- Tom'un yapacak daha iyi şeyleri var.
- Tom is having trouble remembering things.
- Tom bazı şeyleri hatırlamakta zorlanıyor.
- We don't do things like that in Boston.
- Boston'da böyle şeyler yapmayız biz.
- What kinds of things do you do every day?
- Her gün ne tür şeyler yaparsınız?
- I don't understand why these things happen.
- Böyle şeylerin neden olduğunu anlamıyorum.
- We've got other things we need to be doing now.
- Şimdi yapmamız gereken başka şeyler var.
- Many of these things were not needed.
- Bu şeylerden çoğu gerekli değildi.
- I've heard nothing but good things about Tom.
- Tom hakkında iyi şeylerden başka bir şey duymadım.
- I'm trying to figure things out.
- Bir şeyleri anlamaya uğraşıyorum.
- Why do you say these things, friend?
- Neden böyle şeyler söylüyorsun, dostum?
- We spend piles of money on the things we don't really use.
- Aslında kullanmadığımız şeyler için bir sürü para harcıyoruz.
- We accomplished some good things.
- İyi şeyler başardık.
- Jessie does not speak of these things openly.
- Jessie böyle şeyleri açıkça konuşmaz.
- Honesty is one of the most beautiful things in the world.
- Dürüstlük dünyadaki en güzel şeylerden biridir.
- Tom says he sees things that I can't see.
- Tom göremediğim şeyleri gördüğünü söyler.
- Tom knew things about Mary that John didn't.
- Tom Mary hakkında John'ın bilmediği şeyleri biliyordu.
- Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri, diğer şeylerin yanı sıra, Hıristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
- Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
- Aşkın gözü kördür, ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.
- Why do things like this keep happening to me?
- Neden böyle şeyler sürekli benim başıma geliyor?
- Get rid of things you don't use.
- Kullanmadığınız şeylerden kurtulun.
- I thought things would change.
- Bazı şeylerin değişeceğini düşünmüştüm.
- I need money to buy other things.
- Diğer şeyleri almak için paraya ihtiyacım var.
- I don't like to talk about certain things.
- Bazı şeyleri konuşmaktan hoşlanmam.
- Why are pretty things so fragile?
- Güzel şeyler neden bu kadar kırılgan?
- Weird things are happening.
- Garip şeyler oluyor.
- Tom knew things that Mary didn't.
- Tom, Mary'nin bilmediği şeyleri biliyordu.
- Why do things like this keep happening?
- Neden hep böyle şeyler oluyor?
- What kind of things do you enjoy doing?
- Ne tür şeyler yapmaktan hoşlanıyorsun?
- Tom and I like the same kinds of things.
- Tom ve ben aynı tür şeylerden hoşlanıyoruz.
- What kind of things do you like doing with your friends?
- Arkadaşlarınla ne tarz şeyler yapmayı seversin ?
- Tom tends to forget things.
- Tom bazı şeyleri unutmaya meyillidir.
- Do you believe in such things?
- Böyle şeylere inanır mısın?
- They sell things here that you can't find anywhere else.
- Onlar burada başka bir yerde bulamadığın şeyleri satar.
- Tom does things I'm not able to do.
- Tom benim yapamadığım şeyleri yapıyor.
- We started to make some things for him.
- Onun için de bir şeyler yapmaya başladık.
- Tom is apt to forget things.
- Tom bazı şeyleri unutmaya meyillidir.
- Sami was hiding things.
- Sami bir şeyleri saklıyordu.
- It's easier taking things apart than putting them back together.
- Bir şeyleri parçalara ayırmak, tekrar bir araya getirmekten daha kolaydır.
- Here's a list of things that Tom needs to buy.
- Tom'un alması gereken şeylerin listesi burada.
- The people want to translate things that are more interesting.
- İnsanlar daha ilginç şeyleri tercüme etmek istiyorlar.
- I know things you don't know.
- Ben senin bilmediğin şeyleri biliyorum.
- I had to make a list of things to buy.
- Alınacak şeylerin bir listesini yapmak zorundaydım.
- You've got better things to do with your time.
- Zamanınla daha iyi şeyler yapmak zorundasın.
- I get depressed by the slightest things.
- En küçük şeylerden depresyona girerim.
- Here's a list of things that Tom needs to buy.
- İşte Tom'un alması gereken şeylerin bir listesi.
- When he became drunk, he was quite an interesting priest, and he talked about various things.
- Sarhoş olduğunda, oldukça ilginç bir rahip olur ve çeşitli şeyler hakkında konuşurdu.
- Tom always complains about the way I do things.
- Tom her zaman bir şeyleri yapma biçimimden şikayet eder.
- Here's a list of things that we need to do before Monday.
- İşte pazartesinden önce yapmamız gereken şeylerin bir listesi.
- I never care about such things.
- Ben böyle şeyleri hiç umursamam.
- What kinds of things do you like to do with Tom?
- Tom'la ne tür şeyler yapmaktan hoşlanırsın?
- I could help you make a list of things we need to buy.
- Almamız gereken şeylerin listesini yapmana yardım edebilirim.
- Sami was covering things up.
- Sami bir şeyleri örtbas ediyordu.
- You need to stop complaining all the time about things that can't be changed.
- Değiştirilemeyecek şeyler hakkında sürekli şikayet etmeyi bırakmalısın.
- What kind of things do you like to do?
- Ne tür şeyler yapmak istersiniz?
- Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
- Aşk kördür ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.
- Why do these things always happen to Tom?
- Neden böyle şeyler hep Tom'un başına geliyor?
- People will question all the good things they hear about you but believe all the bad without a second thought.
- İnsanlar hakkınızda duydukları tüm iyi şeyleri sorgularken, tüm kötü şeylere hiç düşünmeden inanırlar.
- It's one of the stupidest things I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en aptalca şeylerden biri.
- I'm not opposed to trying things like that.
- Böyle şeyleri denemeye karşı değilim.
- We've done some very good things.
- Biz bazı çok iyi şeyler yaptık.
- Tom is trying to figure things out.
- Tom bir şeyleri anlamaya çalışıyor.
- Drinking water is one of the best things that you can do.
- Su içmek, yapabileceğin en iyi şeylerden biri.
- Why are pretty things so fragile?
- Neden güzel şeyler bu kadar kırılgan?
- I'm trying to figure things out.
- Bir şeyleri çözmeye çalışıyorum.
- Color is the most sacred element of all visible things.
- Renk, tüm görünür şeylerin en kutsal unsurudur.
- We have other things we should be doing.
- Yapmamız gereken başka şeyler var.
- What kind of things do you do when you and Tom hang out together?
- Tom ile birlikte takılırken ne tür şeyler yaparsınız?
- You obviously have other things on your mind.
- Belli ki senin aklında başka şeyler var.
- Schools don't teach the right things.
- Okullar doğru şeyleri öğretmiyor.
- You never have time for important things!
- Önemli şeyler için asla zamanın olmuyor!
- Now I'll do things I've never done before.
- Şimdi daha önce hiç yapmadığım şeyleri yapacağım.
- That was one of the most difficult things I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en zor şeylerden biriydi.
- I haven't done any of the things you've asked me to do.
- Yapmamı istediğin şeylerden herhangi birini yapmadım.
- Here's a list of things I want you to do for me.
- Benim için yapmanı istediğim şeylerin listesi.
- Don't waste your allowance on useless things.
- Cep harçlığını, yararsız şeylere harcama.
- Tom knew things that nobody else knew.
- Tom, kimsenin bilmediği şeyleri biliyordu.
- What are some things you enjoy doing?
- Yapmaktan hoşlandığın şeyler nelerdir?
- Those things are irrelevant.
- Bunlar önemsiz şeyler.
- What kind of things does Tom do that irritate you?
- Tom seni rahatsız edecek ne tür şeyler yapıyor?
- You bought things you didn't need again.
- Yine ihtiyacın olmayan şeyler almışsın.
- Tom keeps things to himself.
- Tom bazı şeyleri kendine saklar.
- Tom lost the shopping list his mother had given him and just bought things he wanted to eat.
- Tom annesinin ona verdiği alışveriş listesini kaybetti ve sadece yemek istediği şeyleri aldı.
- What kinds of things do you like to do after school?
- Okuldan sonra ne tür şeyler yapmaktan hoşlanırsın?
- I still need to use these things, so please don't take them away.
- Bu şeyleri hâlâ kullanmam gerekiyor bu yüzden onları götürme.
- What kind of things do you need to buy?
- Ne tür şeyler satın almanız gerekiyor?
- Tom says he often forgets things.
- Tom sık sık bir şeyleri unuttuğunu söylüyor.
- Tom says he sees things that I can't see.
- Tom benim göremediğim şeyleri gördüğünü söylüyor.
- I often eat things that my doctor tells me not to.
- Sıklıkla doktorumun bana yememem gerektiğini söylediği şeyleri yiyorum.
- Sometimes you just have to do things you don't want to do.
- Bazen yapmak istemediğiniz şeyleri yapmak zorunda kalırsınız.
- Tom and Mary used to often do things together.
- Tom ve Mary çoğu zaman bir şeyleri beraber yapardı.
- I have experienced the things I taught you.
- Sana öğrettiğim şeyleri tecrübe ettim.
- I'd like to get rid of all these things.
- Bütün bu şeylerden kurtulmak istiyorum.
- You never used to do things like this.
- Sen asla böyle şeyler yapmazdın.
- Why do you say these things, Tom?
- Neden böyle şeyler söylüyorsun Tom?
- I've always been lucky with things like this.
- Böyle şeylerde hep şanslıydım.
- We've all done things we're ashamed of.
- Hepimiz utandığımız şeyler yapmışızdır.
- This is one of the things he always says.
- Bu, onun her zaman söylediği şeylerden biri.
- What kinds of things do you like to do after school?
- Okuldan sonra ne tür şeyler yapmayı seversin?
- Tom keeps forgetting things.
- Tom sürekli bir şeyleri unutuyor.
- These are the things that I like.
- Bunlar sevdiğim şeyler.
- We've all done things we're not proud of.
- Hepimiz gurur duymadığımız şeyler yaptık.
- We have other things we need to buy.
- Almamız gereken başka şeyler de var.
- Why do things like this keep happening to us?
- Neden böyle şeyler sürekli başımıza geliyor?
- Tom has a tendency to say things that he shouldn't.
- Tom'un söylememesi gereken şeyleri söyleme eğilimi var.
- Tom is good at balancing things on his head.
- Tom bir şeyleri kafasının üstünde dengelemekte iyidir.
- What kind of things does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanlarında ne tür şeyler yapar?
- Sometimes you just have to do things you don't want to do.
- Bazen sadece yapmak istemediğin şeyleri yapmak zorunda kalırsın.
- If you take care of the small things, the big things will take care of themselves.
- Eğer küçük şeyleri halledersen, büyük şeyler kendiliğinden hallolur.
- Why do people do such stupid things?
- İnsanlar neden böyle aptalca şeyler yapar?
- We discussed quite a few interesting things.
- Epeyce ilginç şeyler tartıştık.
- Tom often eats things that other people consider strange.
- Tom sık sık diğer insanların tuhaf bulduğu şeyleri yer.
- You said some nice things about me.
- Benim hakkımda bazı güzel şeyler söyledin.
- Men can't understand these things.
- Erkekler böyle şeyleri anlayamaz.
- Tom does things I can't do.
- Tom benim yapamadığım şeyleri yapıyor.
- I doubt that things will change.
- Bir şeylerin değişeceğinden şüpheliyim.
- You never have time for important things!
- Önemli şeyler için asla vaktiniz olmuyor!
- I never care about such things.
- Böyle şeyleri asla umursamam.
- We're anticipating good things.
- İyi şeyler bekliyoruz.
- Tom doesn't like to share things.
- Tom bir şeyleri paylaşmayı sevmez.
- I want to make things better.
- Bir şeyleri daha iyi yapmak istiyorum.
- We have other things that have to be done.
- Yapılması gereken başka şeyler de var.
- Tom does things I'm not able to do.
- Tom benim yapamayacağım şeyleri yapar.
- Here's a list of things that we need to do before Monday.
- İşte pazartesiden önce yapmamız gereken şeylerin listesi.
- He made a list of things he wanted to do before he died.
- Ölmeden önce yapmak istediği şeylerin bir listesini yaptı.
- If I am elected, I will never let such things happen in this country.
- Eğer seçilirsem, bu ülkede böyle şeylerin olmasına asla izin vermeyeceğim.
- We have other things we need to buy.
- Satın almamız gereken başka şeyler var.
- What sort of things do you do on weekends?
- Hafta sonlarında ne tür şeyler yaparsınız?
- I have a list of things I need to do.
- Yapmam gereken şeylerin bir listesi var.
- We still have things we have to do.
- Hâlâ yapmak zorunda olduğumuz şeyler var.
- Don't waste your allowance on useless things.
- Harçlıklarınızı, gereksiz şeylere harcamayın.
- Sometimes we just have to do things we don't want to do.
- Bazen yapmak istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalırız.
- What kinds of things do you have on the computer?
- Bilgisayarda ne tür şeyler var?
- We all have things we don't want to tell others about.
- Hepimizin başkalarına söylemek istemediği şeyler vardır.
- Tom does things that I won't do.
- Tom benim yapmayacağım şeyleri yapıyor.
- My grandfather tells us about old things.
- Büyükbabam bize eski şeylerden bahseder.
- Tom can do things that I can't do.
- Tom benim yapamadığım şeyleri yapabilir.
- We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- One of Tom's favorite things to do is skating.
- Tom'un en sevdiği şeylerden biri paten kaymaktır.
- This is one of the most bizarre things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf şeylerden biri.
- What kind of things irritate you?
- Ne tür şeyler seni kızdırır?
- Tom isn't very good at explaining things.
- Tom bir şeyleri açıklamakta pek iyi değildir.
- Tom knew things that Mary didn't.
- Tom, Mary'nin yapmadığı şeyleri biliyordu.
- I don't want things to change.
- Bir şeylerin değişmesini istemiyorum.
- People don't forget things like that.
- İnsanlar böyle şeyleri unutmaz.
- That might change things.
- Bu bir şeyleri değiştirebilir.
- Why do things like this keep happening to us?
- Neden böyle şeyler bize olmaya devam ediyor.
- Sometimes you have to do things you don't want to do.
- Bazen yapmak istemediğin şeyleri yapmak zorunda kalırsın.
- Layla's virginity was one of the most important things she had.
- Leyla'nın bekareti onun sahip olduğu en önemli şeylerden biriydi.
- Tom buys me things that I want.
- Tom bana istediğim şeyleri satın alıyor.
- Well, such things happen.
- Böyle şeyler olur.
- I don't believe for one second that Tom did those things.
- Tom'un bu şeyleri yaptığına bir saniye inanmıyorum.
- What kind of things does Tom do that irritate you?
- Tom seni sinirlendiren ne tür şeyler yapar?
- Tom knew things about Mary that John didn't.
- Tom, Mary ile ilgili John'un bilmediği şeyleri biliyordu.
- It was one of those things.
- O bu şeylerden biriydi.
- The things that hurt us, teach us.
- Bizi inciten şeyler, bize öğretir.
- What kind of things do you need to buy?
- Ne tür şeyler almanız gerekiyor?
- These are the things Tom bought yesterday.
- Bunlar Tom'un dün aldığı şeyler.
- One of the toughest things in the world to do is forgive.
- Dünyada yapacak en zor şeylerden biri affetmektir.
- You do not have to be an artist in order to see the beauty in everyday things.
- Gündelik şeylerde güzelliği görmek için bir sanatçı olmak zorunda değilsiniz.
- I started feeling things that I hadn't felt before.
- Daha önce hissetmemiş olduğum şeyleri hissetmeye başladım.
- One advantage of being old is that you no longer desire all the things that you couldn't afford to buy when you were young.
- Yaşlı olmanın bir avantajı, gençken satın almaya gücünüzün yetmediği şeyleri artık istememenizdir.
- What kinds of things are you not good at doing?
- Ne tür şeyler yapmakta iyi değilsin?
- We have things we need to discuss.
- Konuşmamız gereken şeyler var.
- Women inspire us to do great things - and then stop us from doing them.
- Kadınlar harika şeyler yapmamız için ilham verirler - ve sonra bizi onları yapmaktan alıkoyarlar.
- Tom likes to keep things to himself.
- Tom bazı şeyleri kendine saklamayı sever.
- I've heard nothing but good things about Tom.
- Tom hakkında iyi şeylerden başka hiçbir şey duymadım.
- I had to make a list of things I needed to do.
- Yapmam gereken şeylerin bir listesini yapmak zorundaydım.
- I thought things would change.
- Bir şeylerin değişeceğini düşünmüştüm.
- Well, such things happen.
- Pekala, böyle şeyler olur.
- I don't like being made to do things I don't want to do.
- Yapmak istemediğim şeylerin yaptırılmasını sevmiyorum.
- What kind of things are you going to buy?
- Ne tür şeyler satın alacaksın?
- Tom buys me things that I want.
- Tom bana istediğim şeyleri alıyor.
- Sometimes we forget things.
- Bazen bir şeyleri unuturuz.
- Let's talk about pleasant things from now on.
- Şu andan itibaren güzel şeylerden bahsedelim.
- You shouldn't tell children things like that.
- Çocuklara öyle şeyler söylememelisin.
- What kinds of things do you do when you're in Boston?
- Boston'dayken ne tür şeyler yapıyorsun?
- Tom had things he needed to do.
- Tom'un yapması gereken şeyleri vardı.
- Tom sees things differently.
- Tom şeyleri farklı biçimde görüyor.
- What are the most difficult things to draw?
- Çizilmesi en zor şeyler nelerdir?
- What kind of things do you usually eat?
- Genelde ne tür şeyler yersin?
- I notice things like that.
- Böyle şeyleri fark ederim.
- Tom can no longer do the things he used to be able to do.
- Tom eskiden yapabildiği şeyleri artık yapamıyor.
- Tom said he had better things to do.
- Tom yapacak daha iyi şeyleri olduğunu söyledi.
- I need to check things out.
- Bir şeyleri kontrol etmem lazım.
- You never have time for important things!
- Önemli şeyler için asla zamanın yok!
- It's one of the things that I like about you.
- Sende sevdiğim şeylerden biri de bu.
- Meeting you is one of the best things that ever happened to me.
- Sizinle tanışmak şimdiye kadar başımdan geçen en iyi şeylerden biridir.
- Tom makes art out of otherwise useless things.
- Tom işe yaramayan şeylerden sanat yapıyordu.
- We do things together.
- Birlikte bir şeyler yaparız.
- One of my favorite things about Boston is the people.
- Boston'la ilgili en sevdiğim şeylerden biri insanları.
- You ought not to say such things in public.
- Herkesin önünde böyle şeyler söylememelisin.
- What are these blue things?
- Bu mavi şeyler ne?
- Tom made me do things I didn't want to do.
- Tom bana yapmak istemediğim şeyleri yaptırdı.
- I don't think about those things.
- Ben böyle şeyleri düşünmem.
- I often get things wrong.
- Sık sık bazı şeyleri yanlış anlıyorum.
- I haven't done any of the things you've asked me to do.
- Benden yapmamı istediğin şeylerin hiçbirini yapmadım.
- I've told you things I've never told anyone else.
- Sana başka birine asla söylemediğim şeyleri söyledim.
- It's one of the dumbest things I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en aptalca şeylerden biri.
- One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmanız gereken en önemli şeylerden biri planı uygulamak.
- One of Tom's favorite things to do is camping.
- Tom'un en sevdiği şeylerden biri kamp yapmaktır.
- People buy things they don't need.
- İnsanlar ihtiyaçları olmayan şeyleri alıyorlar.
- Tom can do things that I can't do.
- Tom benim yapamadığım şeyleri yapabiliyor.
- Tom still has things that need to be done.
- Tom'un hâlâ yapılması gereken şeyleri var.
- One of the things Tom enjoys doing is swimming.
- Tom'un yapmaktan hoşlandığı şeylerden biri de yüzmek.
- What kinds of things do you do every day?
- Her gün ne tür şeyler yapıyorsun?
- We have other things we need to talk about.
- Konuşmamız gereken başka şeyler var.
- San Francisco is known for its fog and its hills among other things.
- San Francisco diğer şeylerin yanı sıra sisi ve tepeleriyle de bilinir.
- Nobody collect the lost things.
- Kimse kayıp şeyleri toplamaz.
- Tom can tell me things he can't tell Mary.
- Tom bana Mary'ye söyleyemediği şeyleri söyleyebilir.
- People don't forget things like that.
- İnsanlar bu gibi şeyleri unutmazlar.
- I know things you don't.
- Bilmediğin şeyleri biliyorum.
- Going to Boston is one of the things Tom wants to do next year.
- Boston'a gitmek Tom'un gelecek yıl yapmak istediği şeylerden biridir.
- This is one of the most bizarre things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf şeylerden biridir.
- Why do you say such horrible things about me?
- Neden benim hakkımda böyle berbat şeyler söylüyorsun?
- You obviously have other things on your mind.
- Belli ki aklında başka şeyler var.
- We spend too much time talking about things that don't matter.
- Önemli olmayan şeyler hakkında konuşarak çok fazla zaman harcıyoruz.
- She cooks things for me that I like.
- O, bana hoşuma giden şeyleri pişiriyor.
- Tom hates these kinds of things.
- Tom bu tarz şeylerden nefret eder.
- You do not have to be an artist in order to see the beauty in everyday things.
- Gündelik şeylerdeki güzelliği görmek için sanatçı olmanıza gerek yok.
- I don't know about things like that.
- Böyle şeylerden anlamam.
- I fix things.
- Bir şeyleri tamir ederim.
- He made a list of things he needed to buy.
- Alması gereken şeylerin bir listesini yaptı.
- You ought not to say such things in public.
- Toplum içinde böyle şeyler söylememelisin.
- I hate not being able to understand things when people are speaking French.
- İnsanlar Fransızca konuşurken bir şeyleri anlayamamaktan nefret ediyorum.
- You shouldn't say those things near children.
- Çocukların yakınında öyle şeyler söylememelisin.
- What kinds of things do you do when you're in Boston?
- Boston'dayken ne tür şeyler yaparsınız?
- What sort of things make you feel sad?
- Ne tür şeyler sizi üzüyor?
- My father is always forgetting things.
- Babam her zaman bir şeyleri unutur.
- What kind of things do you and Tom do together?
- Tom'la birlikte ne tür şeyler yapıyorsunuz?
- Here's a list of things that need to be done.
- İşte yapılması gereken şeylerin bir listesi.
- We still have things we have to do.
- Hâlâ yapmamız gereken şeyler var.
- I didn't do any of the things you said I did.
- Yaptığımı söylediğin şeylerin hiçbirini yapmadım.
Show More (372)
|
