Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | formidable adj. | korkunç | ||
Formidable looking spiders do not attack people. Korkunç görünümlü örümcekler insanlara saldırmaz. More Sentences |
||||
Common Usage | formidable adj. | zorlu | ||
We need two more people for such formidable work. Böylesine zorlu bir iş için iki kişiye daha ihtiyacımız var. More Sentences |
||||
General | ||||
General | formidable adj. | heybetli | ||
Tom is a formidable man. Tom heybetli bir adam. More Sentences |
||||
General | formidable adj. | ürkütücü | ||
We know they're formidable. Onların ürkütücü olduklarını biliyoruz. More Sentences |
||||
General | formidable adj. | zorlu | ||
He would therefore combine very different responsibilities, leading to a formidable mix of styles. Dolayısıyla çok farklı sorumlulukları bir araya getirecek ve bu da zorlu bir tarz karışımına yol açacaktır. More Sentences |
||||
General | formidable adj. | müthiş | ||
The formidable progress that AI technologies have achieved in the previous decade frightens me. Yapay zeka teknolojilerinin son on yılda kaydettiği müthiş ilerleme beni korkutuyor. More Sentences |
||||
General | formidable adj. | çetin | ||
These two cornerstones have recently been subject to particularly formidable attacks, however. Ancak bu iki yapıtaşı son zamanlarda özellikle çetin saldırılara maruz kalmıştır. More Sentences |
||||
General | formidable adj. | müşkül | ||
General | formidable adj. | dehşetli | ||
General | formidable adj. | aşılması zor | ||
General | formidable adj. | dişli | ||
General | formidable adj. | zor | ||
General | formidable adj. | güç | ||
General | formidable adj. | tüyler ürpertici | ||
General | formidable adj. | hayranlık uyandırıcı | ||
General | formidable adj. | yaman | ||
Law | ||||
Law | formidable adj. | çok zor |
Englisch | Türkisch | |
---|---|---|
General | ||
General | formidable adversary n. | dişli rakip |