|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
zar zor |
scarcely adv.
|
|
We have a large number of businesses that can scarcely support one family.
Bir aileyi zar zor geçindirebilen çok sayıda işletmemiz var.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
zar zor |
barely adv.
|
|
Marlow falls ill soon after and barely survives.
Marlow kısa süre sonra hastalanır ve zar zor hayatta kalır.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
zor/güç durum |
strait n.
|
|
| General |
|
| 4 |
General |
zor durum |
predicament n.
|
|
If you refuse my offer, you will put me in a predicament.
Teklifimi reddederseniz beni zor duruma sokarsınız.
More Sentences
|
| 5 |
General |
zor durum |
pickle n.
|
|
Billy often finds himself in a pickle in his marriage.
Billy kendini sıklıkla evliliği konusunda zor durumda buluyor.
More Sentences
|
| 6 |
General |
zor zamanlar |
difficult times n.
|
|
And we do not want division, especially in these difficult times.
Ve özellikle bu zor zamanlarda bölünme istemiyoruz.
More Sentences
|
| 7 |
General |
zor durum |
spot n.
|
|
Tom was suddenly put on the spot.
Tom aniden zor durumda kaldı.
More Sentences
|
| 8 |
General |
zor günler |
hard times n.
|
|
It's hard times for small farmers like you and myself.
Senin ve benim gibi küçük ölçekli çiftçiler için zor günler.
More Sentences
|
| 9 |
General |
zor durum |
difficult situation n.
|
|
That is why we must not abandon the fishermen in this difficult situation.
Bu yüzden balıkçıları bu zor durumda yalnız bırakmamalıyız.
More Sentences
|
| 10 |
General |
zor zamanlar |
a rough time n.
|
|
My friend Alice was having a rough time.
Arkadaşım Alice zor zamanlar geçiriyordu.
More Sentences
|
| 11 |
General |
zor dönem |
a rough time n.
|
|
I've been having a rough time.
Zor dönemler yaşıyorum.
More Sentences
|
| 12 |
General |
zor soru |
teaser n.
|
|
It's our turn to ask a teaser to the other team.
Diğer takıma zor soru sorma sırası bizde.
More Sentences
|
| 13 |
General |
zor karar |
difficult decision n.
|
|
When the permanent members quarrel, these difficult decisions are left to countries such as Ghana, Cameroon and Angola.
Daimi üyeler tartıştığında bu zor kararlar Gana, Kamerun ve Angola gibi ülkelere bırakılıyor.
More Sentences
|
| 14 |
General |
zor soru |
tough question n.
|
|
I’m going to have some tough questions.
Bazı zor sorularım olacak.
More Sentences
|
| 15 |
General |
zor soru |
difficult question n.
|
|
The result may, of course, be some difficult questions of priorities.
Elbette bunun sonucunda öncelikler konusunda bazı zor sorular ortaya çıkabilir.
More Sentences
|
| 16 |
General |
zor iş |
hard work n.
|
|
However, the hardest work still lies ahead of us.
Bununla birlikte, en zor iş hala önümüzde duruyor.
More Sentences
|
| 17 |
General |
zor zamanlar |
tough times n.
|
|
These are tough times, of course.
Elbette bunlar zor zamanlar.
More Sentences
|
| 18 |
General |
zor zamanlar |
hard times n.
|
|
And it is not true that the Stability and Growth Pact did not allow enough leeway for hard times.
Ve İstikrar ve Büyüme Paktı'nın zor zamanlar için yeterli hareket alanı bırakmadığı doğru değildir.
More Sentences
|
| 19 |
General |
zor bir dil |
a hard language n.
|
|
It is true that Arabic is a hard language.
Arapçanın zor bir dil olduğu doğrudur.
More Sentences
|
| 20 |
General |
zor soru |
hard question n.
|
|
If you’re having trouble moving into action, ask yourself the hard questions.
Harekete geçmekte zorlanıyorsanız, kendinize zor soruları sorun.
More Sentences
|
| 21 |
General |
zor bir durum |
a difficult situation n.
|
|
Its intention was to take certain steps in order to deal with a difficult situation it was facing.
Niyeti, karşı karşıya kaldığı zor bir durumla başa çıkmak için belirli adımlar atmaktı.
More Sentences
|
| 22 |
General |
zor karar |
tough decision n.
|
|
Mr Prodi says that he has now taken some tough decisions.
Sayın Prodi şimdi bazı zor kararlar aldığını söylüyor.
More Sentences
|
| 23 |
General |
zor iş |
hard job n.
|
|
It is not the hardest job in the world.
Dünyanın en zor işi değil.
More Sentences
|
| 24 |
General |
zor iş |
difficult job n.
|
|
Teaching a tolerance and awareness programme in those camps must be one of the most difficult jobs in the world.
Bu kamplarda hoşgörü ve farkındalık programı öğretmek dünyanın en zor işlerinden biri olsa gerek.
More Sentences
|
| 25 |
General |
zor iş |
tough job n.
|
|
MAN construction site vehicles are made for truly tough jobs.
MAN şantiye araçları gerçekten zorlu işler için üretilmiştir.
More Sentences
|
| 26 |
General |
zor koşul |
difficult condition n.
|
|
They have managed to do excellent work under very difficult conditions.
Çok zor koşullar altında mükemmel işler yapmayı başardılar.
More Sentences
|
| 27 |
General |
zor şart |
difficult condition n.
|
|
Madan, who will expel Vishwanath and his family from his home, will leave this family in very difficult conditions.
Vishwanath ve ailesini evinden kovacak olan Madan, bu aileyi çok zor şartlarda bırakacaktır.
More Sentences
|
| 28 |
General |
zor yoldan |
the hard way n.
|
|
Some people have learned about this the hard way.
Bazı insanlar bunu zor yoldan öğrendi.
More Sentences
|
| 29 |
General |
(zor dönemden vb.) kurtulma |
emergence n.
|
|
The agreement played a key role in the economy's emergence from the recession.
Anlaşma, ekonominin durgunluktan kurtulmasında kilit bir rol oynamıştır.
More Sentences
|
| 30 |
General |
zor durum |
vortex n.
|
|
The vortex of depression was slowly pulling her down.
Depresyonun yarattığı zor durum onu yavaş yavaş aşağı çekiyordu.
More Sentences
|
| 31 |
General |
zor durum |
fix n.
|
|
I'm in a fix.
Zor durumdayım.
More Sentences
|
| 32 |
General |
zor kullanma |
force n.
|
|
The protestors were taken away by force.
Protestocular zor kullanılarak götürüldü.
More Sentences
|
| 33 |
General |
uzun soluklu zor süreç |
marathon n.
|
|
Writing a novel requires a marathon of creativity and perseverance.
Roman yazmak, yaratıcılık ve azim gerektiren uzun soluklu zor bir süreçtir.
More Sentences
|
| 34 |
General |
zor şartlarda ayakta kalabilen kimse |
survivor n.
|
|
Ada is a survivor, and I am sure she will get better soon.
Ada zor şartlarda ayakta kalabilen biridir ve ve eminim yakında iyileşecek.
More Sentences
|
| 35 |
General |
zor iş |
bitch n.
|
|
Hand-made clothes are bitch to iron.
El yapımı kıyafetlerin ütülenmesi zor bir iş.
More Sentences
|
| 36 |
General |
zor nefes almak |
breathe hard v.
|
|
He is breathing hard.
Zor nefes alıyor.
More Sentences
|
| 37 |
General |
zor görünmek |
seem hard v.
|
|
It might seem hard to stay happy while losing money.
Para kaybederken mutlu kalmak zor görünebilir.
More Sentences
|
| 38 |
General |
zor görünmek |
look difficult v.
|
|
Meeting the targets looks difficult.
Hedeflere ulaşmak zor görünüyor.
More Sentences
|
| 39 |
General |
zor görünmek |
seem difficult v.
|
|
The construction of the bike seems difficult only for beginners.
Bisikletin yapımı sadece yeni başlayanlar için zor görünüyor.
More Sentences
|
| 40 |
General |
(zor/kolay) olduğunu düşünmek |
call v.
|
|
We called the party a great success.
Partinin, büyük bir başarı olduğunu düşündük.
More Sentences
|
| 41 |
General |
zar zor ilerlemek |
trek v.
|
|
You will have to trek down the stairs today.
Bugün bu merdivenleri zar zor inmek zorunda kalacaksın.
More Sentences
|
| 42 |
General |
(zor, karmaşık bir durumdan) çıkmasını sağlamak |
steer v.
|
|
He managed to steer the firm through the crisis.
Şirketin krizden çıkmasını sağlamayı başardı.
More Sentences
|
| 43 |
General |
zar zor atlatmak |
squeak v.
|
|
I managed to squeak through the final exams.
Final sınavlarını zar zor atlatmayı başardım.
More Sentences
|
| 44 |
General |
(zor kullanarak) engellemek |
restrain v.
|
|
The patient had to be physically restrained from leaving the hospital.
Hastanın hastaneden ayrılmasının fiziken engellenmesi gerekmiştir.
More Sentences
|
| 45 |
General |
sözünü keserek zor duruma düşürmek |
heckle v.
|
|
The crowd began to heckle the comedian.
Kalabalık, komedyenin sözünü keserek onu zor duruma düşürmeye başladı.
More Sentences
|
| 46 |
General |
zar zor gitmek |
climb v.
|
|
Tom climbed through the window into the bedroom.
Tom pencereden yatak odasına zar zor gitti.
More Sentences
|
| 47 |
General |
zar zor ilerlemek |
plow v.
|
|
We plowed through the thick mud.
Çamurda bata çıka ilerledik.
More Sentences
|
| 48 |
General |
zar zor ilerlemek |
plough v.
|
|
We ploughed through the thick mud.
Çamurda bata çıka ilerledik.
More Sentences
|
| 49 |
General |
anlaşılması zor |
recondite adj.
|
|
The theories of relativity can seem recondite even for people who are well versed in the sciences.
İzafiyet teorisi, bilim konusunda uzman insanlar için bile anlaşılması zor görülebilir.
More Sentences
|
| 50 |
General |
zor durum |
toughie n.
|
|
| 51 |
General |
işin en zor tarafı |
half the battle n.
|
|
| 52 |
General |
zor durum |
grievousness n.
|
|
| 53 |
General |
zor nefes alma |
labored breathing n.
|
|
| 54 |
General |
zor durum |
dolorousness n.
|
|
| 55 |
General |
zor görev |
tall order n.
|
|
| 56 |
General |
işin zor kısmı |
donkey work n.
|
|
| 57 |
General |
zor bir durum |
distress n.
|
|
| 58 |
General |
zor bir fransız dansı |
gavot n.
|
|
| 59 |
General |
zor bir durumu atlatma |
negotiation n.
|
|
| 60 |
General |
zor durum |
scrape n.
|
|
| 61 |
General |
zor ve sıkıcı hazırlıklar |
spadework n.
|
|
| 62 |
General |
anlaşılması zor yazı |
hieroglyph n.
|
|
| 63 |
General |
içinden çıkılması zor durum |
a can of worms n.
|
|
| 64 |
General |
zor durum |
push n.
|
|
| 65 |
General |
zor ve tehlikeli bir durumda desteksiz olma |
out on a limb n.
|
|
| 66 |
General |
zor ölüm |
violent death n.
|
|
| 67 |
General |
zor beğenme |
finicalness n.
|
|
| 68 |
General |
çözülmesi zor durum |
crux n.
|
|
| 69 |
General |
zor şey |
stinker n.
|
|
| 70 |
General |
zor durum |
crunch n.
|
|
| 71 |
General |
zor durumlarda ayakta kalmayı beceren kimse |
streetwise n.
|
|
| 72 |
General |
uykusu zor gelen |
insomniac n.
|
|
| 73 |
General |
telaffuzu zor kelimeler |
jawbreakers n.
|
|
| 74 |
General |
çözümü zor mesele |
crux n.
|
|
| 75 |
General |
kıtlıktan ileri gelen zor durum |
squeeze n.
|
|
| 76 |
General |
zor durum |
foul n.
|
|
| 77 |
General |
zor durum |
hole n.
|
|
| 78 |
General |
zor kullanan |
enforcer n.
|
|
| 79 |
General |
zor iş |
long shot n.
|
|
| 80 |
General |
zor iş |
sweat n.
|
|
| 81 |
General |
zor soru |
twister n.
|
|
| 82 |
General |
zor soru |
poser n.
|
|
| 83 |
General |
zor kullanmadan direnen |
satyagrahi n.
|
|
| 84 |
General |
uzun süren zor bir iş |
a long haul n.
|
|
| 85 |
General |
zor durum |
impasse n.
|
|
| 86 |
General |
zor beğenirlik |
daintiness n.
|
|
| 87 |
General |
zor durum |
sad pickle n.
|
|
| 88 |
General |
kısıtlamadan ileri gelen zor durum |
squeeze n.
|
|
| 89 |
General |
sonucu şüpheli olan önemli ve zor iş |
enterprize n.
|
|
| 90 |
General |
zor durum |
nice pickle n.
|
|
| 91 |
General |
kazanma ihtimali zor olan |
dark horse n.
|
|
| 92 |
General |
zor olma |
difficulty n.
|
|
| 93 |
General |
zor durum |
sorry pickle n.
|
|
| 94 |
General |
zor beğenirlik |
finickiness n.
|
|
| 95 |
General |
söylenmesi zor sözcükler |
jawbreakers n.
|
|
| 96 |
General |
söylenmesi zor sözcük |
jawbreaker n.
|
|
| 97 |
General |
zor beğenirlik |
queasiness n.
|
|
| 98 |
General |
zor çiğnenebilirlik |
chewiness n.
|
|
| 99 |
General |
inanılması zor olma |
farfetchedness n.
|
|
| 100 |
General |
zor durum |
lurch n.
|
|
| 101 |
General |
zor soru |
stumper n.
|
|
| 102 |
General |
zor durum |
den n.
|
|
| 103 |
General |
külfetli ve zor isteklerde bulunma |
taxing n.
|
|
| 104 |
General |
deniz araçlarında zor hava şartlarına ve uzun fırtınalara dayanıklılık |
seakeeping n.
|
|
| 105 |
General |
zor durum |
cleft stick n.
|
|
| 106 |
General |
zor durum |
tight corner n.
|
|
| 107 |
General |
zor bir sorun |
bugbear n.
|
|
| 108 |
General |
zor iş |
large order n.
|
|
| 109 |
General |
zor günler |
difficult period n.
|
|
| 110 |
General |
zor mesele |
large order n.
|
|
| 111 |
General |
üç ihtimalden birinin seçilmesi gerektiği zor durum |
trilemma n.
|
|
| 112 |
General |
zor zamanlar |
hard knocks n.
|
|
| 113 |
General |
işin zor tarafı |
nitty gritty n.
|
|
| 114 |
General |
zor çocukluk |
difficult childhood n.
|
|
| 115 |
General |
zor hayat |
hard life n.
|
|
| 116 |
General |
zor hayat |
tuff life n.
|
|
| 117 |
General |
cevaplaması zor soru |
brainteaser n.
|
|
| 118 |
General |
bir insandan yapılması zor şeyler isteyen |
ballbreaker n.
|
|
| 119 |
General |
zor dönemler |
bed of nails n.
|
|
| 120 |
General |
zor beğenme |
choosiness n.
|
|
| 121 |
General |
zor beğenme |
state of being finicky n.
|
|
| 122 |
General |
zor beğenme |
selectiveness n.
|
|
| 123 |
General |
zor beğenme |
pickiness n.
|
|
| 124 |
General |
zor insan |
difficult person n.
|
|
| 125 |
General |
uzun ve zor iş |
grind n.
|
|
| 126 |
General |
zor durum |
dilemma n.
|
|
| 127 |
General |
zor sorun |
teaser n.
|
|
| 128 |
General |
çıkarılması zor lekeler |
tenacious stains n.
|
|
| 129 |
General |
kontrolü zor saç |
fly-away hair n.
|
|
| 130 |
General |
zor iş |
toil n.
|
|
| 131 |
General |
en zor zamanlar |
the hardest times n.
|
|
| 132 |
General |
zor durum |
plight n.
|
|
| 133 |
General |
zor durum |
duress situation n.
|
|
| 134 |
General |
zor elde edilmiş zafer |
purple victory n.
|
|
| 135 |
General |
zor/karmaşık mesele |
tough question n.
|
|
| 136 |
General |
zor iş |
tall order n.
|
|
| 137 |
General |
zor zamanlar |
trying times n.
|
|
| 138 |
General |
zor zamanlar |
bad times n.
|
|
| 139 |
General |
zor kadın |
a hard woman n.
|
|
| 140 |
General |
zor beğenen kimse |
prima donna n.
|
|
| 141 |
General |
çok zor bir karar |
a very difficult decision n.
|
|
| 142 |
General |
zor kazanılmış güven |
hard-earned trust n.
|
|
| 143 |
General |
zor kazanılmış güven |
hard-won trust n.
|
|
| 144 |
General |
zor insan |
tough person n.
|
|
| 145 |
General |
zor görev |
a hard task n.
|
|
| 146 |
General |
zor görev |
a hard mission n.
|
|
| 147 |
General |
zor görev |
a difficult mission n.
|
|
| 148 |
General |
zor görev |
a difficult task n.
|
|
| 149 |
General |
zor uçuş koşullarında pilotu destekleyen bir diğer pilot |
wingmate n.
|
|
| 150 |
General |
zor hayat |
tough life n.
|
|
| 151 |
General |
zor beğenirlik |
squeamishness n.
|
|
| 152 |
General |
para karşılığı zor işler yapan kişi |
hack n.
|
|
| 153 |
General |
zor zaman |
difficult time n.
|
|
| 154 |
General |
çözümü zor sorun |
brain twister n.
|
|
| 155 |
General |
rehine kurtarma operasyonları gibi zor durumlarda nihai çare olarak kullanılan askeri kuvvet |
in-extremis force n.
|
|
| 156 |
General |
söylemesi zor kelime |
mouthful n.
|
|
| 157 |
General |
zor durum |
tough situation n.
|
|
| 158 |
General |
zor gelin |
bridezilla n.
|
|
| 159 |
General |
zor koşul |
hard condition n.
|
|
| 160 |
General |
zor şart |
hard condition n.
|
|
| 161 |
General |
anlaşılması zor fikir |
complex idea n.
|
|
| 162 |
General |
zor meslek |
difficult job n.
|
|
| 163 |
General |
zor meslek |
difficult profession n.
|
|
| 164 |
General |
zor bir meslek |
a difficult job n.
|
|
| 165 |
General |
zor bir görevi yerine getirmek için kurulmuş ekip |
hit squad n.
|
|
| 166 |
General |
gizli, zor ve ezoterik konularda uzmanlaşmış kişi |
cabalist n.
|
|
| 167 |
General |
anlaşılması zor olma |
abstrusity n.
|
|
| 168 |
General |
anlaşılması zor teknik dil ya da jargon |
technobabble n.
|
|
| 169 |
General |
zor dönemlerde destek sağlayan kimse |
backstop n.
|
|
| 170 |
General |
zor durumda başvurulacak çare |
refuge n.
|
|
| 171 |
General |
çok çaba ve zahmetle üstesinden gelinen zor görev |
laboring oar n.
|
|
| 172 |
General |
zor insan |
hard person n.
|
|
| 173 |
General |
içinden çıkılması zor mesele |
nodus n.
|
|
| 174 |
General |
yenip içilmesi zor olma |
nauseatingness n.
|
|
| 175 |
General |
zor durum |
need n.
|
|
| 176 |
General |
(ironik olarak) içinden çıkılması zor sorun |
the little matter n.
|
|
| 177 |
General |
uzak ve zor hedef |
thule n.
|
|
| 178 |
General |
tırmanılması zor yokuş |
toboggan n.
|
|
| 179 |
General |
zor ve düzensiz ilerleme |
toddle n.
|
|
| 180 |
General |
telaffuz etmesi zor ifade |
tongue twister n.
|
|
| 181 |
General |
çözümü zor problem |
toughy n.
|
|
| 182 |
General |
telaffuzu zor tekerleme |
twister n.
|
|
| 183 |
General |
eli/kolu zor kullanarak bükmeye yarayan işkence aleti |
twister n.
|
|
| 184 |
General |
zor durum |
twister n.
|
|
| 185 |
General |
zor bir şeyi başarırken ya da ustalaşırken alınan yardım |
ancilla n.
|
|
| 186 |
General |
önceden element olarak kabul edilen ve indirgenmesi zor olan metal oksitler |
earth n.
|
|
| 187 |
General |
yaklaşması zor olma |
unapproachability n.
|
|
| 188 |
General |
kırılması zor olan eşya veya nesne |
unbreakable n.
|
|
| 189 |
General |
idaresi zor olma |
uncontrollableness n.
|
|
| 190 |
General |
idaresi zor olma |
unmanageability n.
|
|
| 191 |
General |
idaresi zor olma |
untowardness n.
|
|
| 192 |
General |
idaresi zor olma |
ungovernableness n.
|
|
| 193 |
General |
idaresi zor olma |
uncontrollability n.
|
|
| 194 |
General |
yönetilmesi zor olma |
unhandiness n.
|
|
| 195 |
General |
tehlike veya zor durumdan kurtulmak için yapılan zekice hamle |
end-run n.
|
|
| 196 |
General |
idaresi zor olma |
unmanageability n.
|
|
| 197 |
General |
idaresi zor olma |
ungovernableness n.
|
|
| 198 |
General |
idaresi zor olma |
untowardness n.
|
|
| 199 |
General |
içimi zor olma |
unpalatability n.
|
|
| 200 |
General |
(söz) sindirilmesi zor olma |
unpalatability n.
|
|
| 201 |
General |
tutması zor olma |
unwieldiness n.
|
|
| 202 |
General |
yönetilmesi zor olma |
unwieldiness n.
|
|
| 203 |
General |
taşıması zor olma |
unwieldiness n.
|
|
| 204 |
General |
zor zamanda birinin yardımına yetişen kimse |
lifesaver n.
|
|
| 205 |
General |
zor zamanda birinin yardımına yetişen kimse |
life-saver n.
|
|
| 206 |
General |
zor veya argo sözcüklerin olduğu özel bir jargon |
jive n.
|
|
| 207 |
General |
sonucunu tahmin etmesi zor yarışma |
jump ball n.
|
|
| 208 |
General |
ön görmesi zor olay |
knuckleball n.
|
|
| 209 |
General |
erişilmesi ve fethi zor olduğu için yasak şehir olarak bilinen, tibet budizmi'nin kutsal kenti |
lassa n.
|
|
| 210 |
General |
girdap gibi içinden çıkılamaz zor durum |
vortex n.
|
|
| 211 |
General |
zor dönüşler ve atlayışlar içeren bir rönesans dansı |
lavolta n.
|
|
| 212 |
General |
yakalanması zor hareket |
manoeuver n.
|
|
| 213 |
General |
zor problem |
why n.
|
|
| 214 |
General |
zor soru |
why n.
|
|
| 215 |
General |
(salon, yol) görmenin veya duymanın zor veya imkansız olduğu yer |
blind spot n.
|
|
| 216 |
General |
zor durumda olan kimse |
hard case n.
|
|
| 217 |
General |
zor satan şey |
hard sell n.
|
|
| 218 |
General |
tırmanması veya yürümesi zor olan yer |
mauvais pas n.
|
|
| 219 |
General |
zar zor duyulabilme |
faintness n.
|
|
| 220 |
General |
(gemi tayfasına) gereksiz, zor veya sıkıcı işler vererek eziyet etme |
hazing n.
|
|
| 221 |
General |
zor mafsal |
head n.
|
|
| 222 |
General |
zor durumun iyi yanı |
bright side n.
|
|
| 223 |
General |
zor sorun |
bugaboo n.
|
|
| 224 |
General |
anlaşılması zor sembol |
hieroglyphic n.
|
|
| 225 |
General |
zor şey |
hoor n.
|
|
| 226 |
General |
zor durum |
hornet's nest n.
|
|
| 227 |
General |
izlemesi zor şey |
horror show n.
|
|
| 228 |
General |
(mecazi anlamda) zor bir işi başaran kimse |
miracle worker n.
|
|
| 229 |
General |
tamamlanması aşırı zor görev |
mission impossible n.
|
|
| 230 |
General |
ağır ve zor işler yapan kimse |
galley slave n.
|
|
| 231 |
General |
çok yönlü çaba gerektiren zor sorun |
hydra n.
|
|
| 232 |
General |
rahatlatması zor olma |
obstinacy n.
|
|
| 233 |
General |
tedavisi zor olma |
obstinacy n.
|
|
| 234 |
General |
hafifletmesi zor olma |
obstinacy n.
|
|
| 235 |
General |
idaresi zor olma |
obstinateness n.
|
|
| 236 |
General |
anlaşılması zor kimse |
riddle n.
|
|
| 237 |
General |
anlaşılması zor şey |
riddle n.
|
|
| 238 |
General |
zor koşul |
rigor n.
|
|
| 239 |
General |
katlanması zor şey |
rigourousness n.
|
|
| 240 |
General |
zor koşul |
rigour n.
|
|
| 241 |
General |
dayanması zor şey |
rigourousness n.
|
|
| 242 |
General |
çok zor şey |
chinese puzzle n.
|
|
| 243 |
General |
zor tırmanış |
clamber n.
|
|
| 244 |
General |
açıklaması zor deyiş |
dark sentence n.
|
|
| 245 |
General |
anlaşılması zor metinleri okuyabilen kimse |
decipherer n.
|
|
| 246 |
General |
zor beğenirlik |
delicacy n.
|
|
| 247 |
General |
zor veya utandırıcı bir durumdan kurtulma yöntemi |
get-out n.
|
|
| 248 |
General |
katlanılması zor şey |
grimness n.
|
|
| 249 |
General |
zor nefes alan kimse |
heavy breather n.
|
|
| 250 |
General |
konuşmacıyı zor duruma düşüren kimse |
heckle n.
|
|
| 251 |
General |
zor problemlerle uğraşması için görevlendirilen kimse |
hired gun n.
|
|
| 252 |
General |
zor durum |
hobble [dialect] [uk] n.
|
|
| 253 |
General |
aşırı zor iş |
murder n.
|
|
| 254 |
General |
başa çıkılması zor şey |
ogre n.
|
|
| 255 |
General |
zor zaman |
rough passage n.
|
|
| 256 |
General |
zor durum |
rub-out n.
|
|
| 257 |
General |
zor duruma düşme |
impalement n.
|
|
| 258 |
General |
kontrolü zor şey |
devil n.
|
|
| 259 |
General |
çok zor şey |
devil n.
|
|
| 260 |
General |
(kötü veya zor bir şeye ait) öne çıkan örnek |
devil n.
|
|
| 261 |
General |
anlaması zor şey |
devil n.
|
|
| 262 |
General |
tedavisi zor olduğundan gitgide zararlı hale gelme |
insidiousness n.
|
|
| 263 |
General |
anlaşılması zor şey |
insolubility n.
|
|
| 264 |
General |
zor durumdaki birini istismar eden şaka |
bar [scottish] n.
|
|
| 265 |
General |
hemen cevaplanması zor soru |
good question n.
|
|
| 266 |
General |
telaffuzu zor ifade |
crackjaw n.
|
|
| 267 |
General |
zor durum |
doghouse n.
|
|
| 268 |
General |
para karşılığı zor işler yapan kimse |
drudge n.
|
|
| 269 |
General |
tarifi zor gariplik |
fantom n.
|
|
| 270 |
General |
tanımlanması zor olma |
indefinability n.
|
|
| 271 |
General |
zor tanımlanabilen kelime |
indefinable n.
|
|
| 272 |
General |
kavranması zor büyüklükte olan sınırlı miktar |
indefinitude [obsolete] n.
|
|
| 273 |
General |
tanımlanması zor kavram |
indefinable n.
|
|
| 274 |
General |
anlaşması zor kimse |
piece of work n.
|
|
| 275 |
General |
zor durum |
pinch n.
|
|
| 276 |
General |
zor beğenirlik |
fastidiosity n.
|
|
| 277 |
General |
zor beğenirlik |
fastidiousness n.
|
|
| 278 |
General |
zor durumlarla başa çıkma becerisi |
resourcefulness n.
|
|
| 279 |
General |
zor kullanma |
coercion n.
|
|
| 280 |
General |
zor durumda bırakan şey |
disadvantage n.
|
|
| 281 |
General |
bir şeyi kasten zor anlaşılacak şekilde söyleme |
fibbing n.
|
|
| 282 |
General |
anlaşılması zor bilgi |
fine print n.
|
|
| 283 |
General |
zor veya tehlikeli duruma düşme |
plunge n.
|
|
| 284 |
General |
zor durum |
plunge n.
|
|
| 285 |
General |
zor kullanarak alma |
prensation [obsolete] n.
|
|
| 286 |
General |
(kuru temizlemede) ulaşılması zor yerleri ütülemede kullanılan ısıtılmış demir çubuk |
puffer n.
|
|
| 287 |
General |
zor durum |
schtuck n.
|
|
| 288 |
General |
zor durum |
schtook n.
|
|
| 289 |
General |
zar zor yeten sermaye |
shoestring n.
|
|
| 290 |
General |
çok zor durum |
crucifixion n.
|
|
| 291 |
General |
telafisi zor hata |
foul-up n.
|
|
| 292 |
General |
zor kazanılan bahis |
skinner n.
|
|
| 293 |
General |
para ve kariyer derdi olmadığı için ilerlenmesi zor işlerde vakit öldüren genç ve eğitimli kimse |
slacker n.
|
|
| 294 |
General |
para karşılığı zor işler yapan kimse |
slave n.
|
|
| 295 |
General |
zor ve monoton işte çalışan kimse |
slave n.
|
|
| 296 |
General |
zor atış |
trick shot n.
|
|
| 297 |
General |
kontrolü zor şey |
beast n.
|
|
| 298 |
General |
başa çıkılması zor şey |
beast n.
|
|
| 299 |
General |
araştırılması zor bir örnek için model olarak kullanılan unsur |
proxy n.
|
|
| 300 |
General |
zor beğenme |
squeasiness n.
|
|
| 301 |
General |
dikkat edilmesi zor şey |
subtlety n.
|
|
| 302 |
General |
algılanması zor şey |
subtlety n.
|
|
| 303 |
General |
zor zaman |
a bad patch n.
|
|
| 304 |
General |
(etkinliğe) elde edilmesi zor giriş imkanı |
hot ticket n.
|
|
| 305 |
General |
zor durumdaki sürücülere yardım etmek için devriye gezen memur |
patrolman [uk] n.
|
|
| 306 |
General |
zor durumlarla baş edebilme |
resourcefulness n.
|
|
| 307 |
General |
(kayak, sörf) zor ve riskli manevralar yapma |
hot-dogging n.
|
|
| 308 |
General |
zor hazmedilme |
indigestibleness n.
|
|
| 309 |
General |
(bir durumun) hazmedilmesi zor olma |
indigestion n.
|
|
| 310 |
General |
zor durum |
pass n.
|
|
| 311 |
General |
zor kullanarak ikna etme |
persuasion n.
|
|
| 312 |
General |
titreyerek zar zor yanma |
swale [dialect] [uk] n.
|
|
| 313 |
General |
zor durum |
swamp n.
|
|
| 314 |
General |
zor kullanmak |
use force v.
|
|
| 315 |
General |
zor kullanarak kontrol altına almak (bir yeri/halkı) |
subdue v.
|
|
| 316 |
General |
zor bir zamanı geçirmek |
go through v.
|
|
| 317 |
General |
çok zor bir durumda olmak |
be in a bad way v.
|
|
| 318 |
General |
zor bir durumdan sağ olarak çıkmak |
live through v.
|
|
| 319 |
General |
(zor durumlara alışarak) daha dayanıklı/güçlü olmak |
toughen v.
|
|
| 320 |
General |
birine zor bir iş yüklemek |
saddle someone with a task v.
|
|
| 321 |
General |
zor kullanmak |
lay hands on v.
|
|
| 322 |
General |
işin en zor tarafını atlatmış olmak |
be over the hump v.
|
|
| 323 |
General |
ayakta zor durmak |
have difficulty in standing v.
|
|
| 324 |
General |
çok zor bir durumda olmak |
be in desperate straits v.
|
|
| 325 |
General |
daha kolay bir çözüm varken bir şeyi zor bir şekilde yapmak |
do something the hard way v.
|
|
| 326 |
General |
zor bir durum karşısında cesaret göstermek |
put a bold face on v.
|
|
| 327 |
General |
zor gelmek |
be difficult for v.
|
|
| 328 |
General |
çözmek (zor bir şeyi) |
unravel v.
|
|
| 329 |
General |
anlaşılması zor hale getirmek |
darken v.
|
|
| 330 |
General |
zor durumda kalmak |
hard up v.
|
|
| 331 |
General |
yumuşatmak (gergin/zor bir durumu) |
help v.
|
|
| 332 |
General |
zar zor geçinmek |
scrape a living v.
|
|
| 333 |
General |
sokmak (birini zor bir işe) |
embroil v.
|
|
| 334 |
General |
zor bir durumu atlatmak |
negotiate v.
|
|
| 335 |
General |
zor duruma düşmek |
get into a scrape v.
|
|
| 336 |
General |
maruz kalmak (katlanılması zor bir şeye) |
undergo v.
|
|
| 337 |
General |
kendini zor bir duruma sokmak |
get oneself in a fix v.
|
|
| 338 |
General |
daha çekilir bir hale sokmak (zor/tatsız bir şeyi) |
sugarcoat v.
|
|
| 339 |
General |
zor bir durumu atlatmak |
go through v.
|
|
| 340 |
General |
zor bir durumda olmak |
be up a gum tree v.
|
|
| 341 |
General |
zar zor başarmak |
skin through v.
|
|
| 342 |
General |
zor durumda kalmak |
be stuck in a difficult situation v.
|
|
| 343 |
General |
zor bir durumu atlatmak |
get through v.
|
|
| 344 |
General |
zor durumda bırakmak |
leave someone in a difficult situation v.
|
|
| 345 |
General |
geçirmek (zor bir zamanı) |
get through v.
|
|
| 346 |
General |
geçirmek (zor bir zamanı) |
go through v.
|
|
| 347 |
General |
çok zor bir durumda olmak |
be in dire straits v.
|
|
| 348 |
General |
zor bir duruma sokmak |
squeeze v.
|
|
| 349 |
General |
zor bir işe hazırlanmak |
gird one's loins v.
|
|
| 350 |
General |
zar zor para biriktirmek |
scratch together v.
|
|
| 351 |
General |
yarışın veya zor bir olayın sonuna kadar dayanmak |
stay the course v.
|
|
| 352 |
General |
zor durumda olmak |
be in a tight corner v.
|
|
| 353 |
General |
çok zor bir durumda olmak |
be at bay v.
|
|
| 354 |
General |
zor durumdan çıkarmak |
extricate v.
|
|
| 355 |
General |
zor bir hayat geçirmek |
have a rough time v.
|
|
| 356 |
General |
zor bir zamanı geçirmek |
get through v.
|
|
| 357 |
General |
için çok zor olmak |
be too much for v.
|
|
| 358 |
General |
çok zor bir karar almak |
bite the bullet v.
|
|
| 359 |
General |
güç kazandırmak (zor bir olay) |
temper v.
|
|
| 360 |
General |
zor bir probleme çözüm yolu bulmak |
grasp the nettle v.
|
|
| 361 |
General |
çözülmek (zor bir şey) |
unravel v.
|
|
| 362 |
General |
zor durumdaki birine yardım etmek |
go to bat for someone v.
|
|
| 363 |
General |
(avukat stajyeri vb gibi) zor/angarya dolu bir iş yapmak |
devil v.
|
|
| 364 |
General |
zor gelmek |
baffle v.
|
|
| 365 |
General |
kelimeleri zor bulmak |
grope for words v.
|
|
| 366 |
General |
görülmesi zor hale getirmek |
make hard to see v.
|
|
| 367 |
General |
zar zor biriktirmek |
scratch together v.
|
|
| 368 |
General |
zor bir duruma düşmek |
be in a fix v.
|
|
| 369 |
General |
yerini belirlemek (özellikle de uzaktan veya zor görülebilir olanları) |
spot v.
|
|
| 370 |
General |
sağ olarak çıkmak (zor bir durumdan) |
come through v.
|
|
| 371 |
General |
zor durumda bırakmak |
strand v.
|
|
| 372 |
General |
zar zor kazanmak (yarışı) |
barely win (the race) v.
|
|
| 373 |
General |
zor duruma düşmekten korunmaya çalışmak |
run for cover v.
|
|
| 374 |
General |
zor gelmek |
be difficult for (someone) v.
|
|
| 375 |
General |
(zor bir durumu) atlatmak |
get through v.
|
|
| 376 |
General |
(zor bir zamanı) geçirmek |
get through v.
|
|
| 377 |
General |
inanması zor olmak |
be hard to believe v.
|
|
| 378 |
General |
(katlanılması zor bir şeye) maruz kalmak |
undergo v.
|
|
| 379 |
General |
zor duruma düşürülmek |
be put on the spot v.
|
|
| 380 |
General |
zor durumda bırakılmak |
be put on the spot v.
|
|
| 381 |
General |
zor şartlar altında yaşamak |
live in hard conditions v.
|
|
| 382 |
General |
zor bir dönem süresince dişini sıkmak |
stand the gaff v.
|
|
| 383 |
General |
zor duruma düşürmek |
paint into a corner v.
|
|
| 384 |
General |
zor bir zamanda metin olmak |
stand the gaff v.
|
|
| 385 |
General |
zor durumda bırakmak |
leave someone in the lurch v.
|
|
| 386 |
General |
zor durumda bırakmak |
put someone in a tight spot v.
|
|
| 387 |
General |
zor durumda bırakmak |
leave someone in a tight spot v.
|
|
| 388 |
General |
ağır ve zor iş yapmak |
drudge v.
|
|
| 389 |
General |
zor bir durumdan kurtulmak |
get off the hook v.
|
|
| 390 |
General |
zor bir durumdan çıkarmak |
extricate v.
|
|
| 391 |
General |
zor durumda olmak |
be on the hook v.
|
|
| 392 |
General |
zor durumda bırakmak |
leave in the lurch v.
|
|
| 393 |
General |
zor bir duruma hazırlanmak |
batten down the hatches v.
|
|
| 394 |
General |
birşeyin en zor kısmını atlatmak |
pass the most difficult part of something v.
|
|
| 395 |
General |
zor duruma düşürülmek |
be put in an awkward position v.
|
|
| 396 |
General |
zor durumda bırakılmak |
be put in an awkward position v.
|
|
| 397 |
General |
linç edilmekten zor kurtulmak |
narrowly escape a lynching attempt v.
|
|
| 398 |
General |
zor duruma sokmak |
put into trouble v.
|
|
| 399 |
General |
zor duruma sokmak |
put in a difficult position v.
|
|
| 400 |
General |
zor bir evreden geçmek |
go through a difficult phase v.
|
|
| 401 |
General |
zor bir evreden geçmek |
go through a difficult period v.
|
|
| 402 |
General |
zor bir evreden geçmek |
go through a difficult time v.
|
|
| 403 |
General |
zor bir evreden geçmek |
go through a rough period v.
|
|
| 404 |
General |
zor bir evreden geçmek |
go through a rough phase v.
|
|
| 405 |
General |
zor bir çalışma günü geçirmek |
do a hard day's work v.
|
|
| 406 |
General |
kendini zor tutmak |
hardly contain oneself v.
|
|
| 407 |
General |
zor bela başarıya ulaşmak |
muddle through v.
|
|
| 408 |
General |
zor şartlar altında görev yapmak |
work under harsh conditions v.
|
|
| 409 |
General |
zor şartlar altında çalışmak |
work under harsh conditions v.
|
|
| 410 |
General |
zor şartlar altında görev yapmak |
work under hard conditions v.
|
|
| 411 |
General |
zor şartlar altında çalışmak |
work under difficult conditions v.
|
|
| 412 |
General |
zor şartlar altında görev yapmak |
work under difficult conditions v.
|
|
| 413 |
General |
zor şartlar altında çalışmak |
work under hard conditions v.
|
|
| 414 |
General |
zor kullanarak yenmek |
overpower v.
|
|
| 415 |
General |
zor anlamak |
hardly understand v.
|
|
| 416 |
General |
zor durumda olmak |
be in a difficult situation v.
|
|
| 417 |
General |
zor durumda olmak |
be in an awkward situation v.
|
|
| 418 |
General |
birisine zorla/zor kullanarak bir şey yaptırmak |
torment someone into doing something v.
|
|
| 419 |
General |
yapması (çok) zor olmak |
be (very) hard to do v.
|
|
| 420 |
General |
gelmek için benzin parasını zar zor denkleştirmek |
barely had enough gas money to come v.
|
|
| 421 |
General |
zor günler beklemek |
have hard times ahead v.
|
|
| 422 |
General |
zor günler beklemek |
have difficult days ahead v.
|
|
| 423 |
General |
zor karar vermek |
have difficulty in deciding v.
|
|
| 424 |
General |
zor bir soru sormak |
ask a hard question v.
|
|
| 425 |
General |
zor bir sual sormak |
ask a tough question v.
|
|
| 426 |
General |
zor bir sual sormak |
ask a difficult question v.
|
|
| 427 |
General |
zor bir sual sormak |
ask a hard question v.
|
|
| 428 |
General |
zor bir soru sormak |
ask a tough question v.
|
|
| 429 |
General |
zor bir soru sormak |
ask a difficult question v.
|
|
| 430 |
General |
anlatması/betimlemesi (çok) zor olmak |
defy description v.
|
|
| 431 |
General |
zor bulunmak |
be in short supply v.
|
|
| 432 |
General |
açıklaması zor olmak |
defy easy explanation v.
|
|
| 433 |
General |
zor günler geçirmek |
have difficult times v.
|
|
| 434 |
General |
zor günler geçirmek |
have difficult days v.
|
|
| 435 |
General |
zor günler geçirmek |
have hard times v.
|
|
| 436 |
General |
zor günler geçirmek |
have hard days v.
|
|
| 437 |
General |
zor olan bir şeyi/şeyleri kısa sürede öğrenmek durumunda kalmak |
be on a steep learning curve v.
|
|
| 438 |
General |
hayatını zor kurtarmak |
barely escape with one’s life v.
|
|
| 439 |
General |
kulağa zor gelmek |
sound difficult v.
|
|
| 440 |
General |
zor görünmek |
sound difficult v.
|
|
| 441 |
General |
anlaşılması zor bir dil kullanmak |
cabalize v.
|
|
| 442 |
General |
zor bir şeyi yapmaya kendini hazırlamak |
regather v.
|
|
| 443 |
General |
anlaşılması zor hale gelmek |
thicken v.
|
|
| 444 |
General |
zor bir evreden geçmek |
turn a corner v.
|
|
| 445 |
General |
kendini zor duruma düşürmek |
pain one's self v.
|
|
| 446 |
General |
zar zor ilerlemek |
toddle v.
|
|
| 447 |
General |
zor duruma sokmak |
tree v.
|
|
| 448 |
General |
zor yoldan işini halletmek |
twist v.
|
|
| 449 |
General |
zor şartlarda mücadele etmek |
baffle v.
|
|
| 450 |
General |
(bir şeyin) yükünü zor taşımak |
undergroan [obsolete] v.
|
|
| 451 |
General |
zor bir işe girişmek |
enterprise v.
|
|
| 452 |
General |
zor duruma düşürmek |
entrap v.
|
|
| 453 |
General |
zor durumda bırakılmak |
sack v.
|
|
| 454 |
General |
zor zamanlar için saklamak |
uphoard v.
|
|
| 455 |
General |
zor tutmak |
juggle v.
|
|
| 456 |
General |
zor durumda kalmak |
land [uk] v.
|
|
| 457 |
General |
zar zor yürümek |
billow v.
|
|
| 458 |
General |
nahoş veya zor bir deneyime maruz bırakarak üyeliğe kabul etmek |
blood v.
|
|
| 459 |
General |
çözmesi zor bir durumda olmak |
hard put v.
|
|
| 460 |
General |
zor duruma sokmak |
have v.
|
|
| 461 |
General |
gereksiz veya zor işlerle bezdirmek |
haze v.
|
|
| 462 |
General |
(gemi tayfasına) gereksiz, zor veya sıkıcı işler vererek eziyet etmek |
hazle v.
|
|
| 463 |
General |
(kendini) zor durumdan çıkarmak |
help v.
|
|
| 464 |
General |
(kendini) zor durumdan kurtarmak |
help v.
|
|
| 465 |
General |
zor beğenmek |
minnick v.
|
|
| 466 |
General |
zor kullanarak dolandırmak |
highjack v.
|
|
| 467 |
General |
zor kullanarak hile yapmak |
highjack v.
|
|
| 468 |
General |
zar zor dahil etmek |
lug v.
|
|
| 469 |
General |
isabeti zor mesafeyi hedeflemek |
ride v.
|
|
| 470 |
General |
(anlaşılması zor bir şeyi) inceleyip anlamını ortaya çıkarmak |
decipher v.
|
|
| 471 |
General |
zor veya keskin sorularla karşılaşmak |
oppose [obsolete] v.
|
|
| 472 |
General |
zor bir zamanı geçirmek |
overpass v.
|
|
| 473 |
General |
zar zor devam etmek |
rub v.
|
|
| 474 |
General |
(birini) zor veya kötü duruma düşürmek |
cinch v.
|
|
| 475 |
General |
(birini) zor duruma sokmak |
imbrangle v.
|
|
| 476 |
General |
içinden çıkılması zor durumlara girmek |
immesh v.
|
|
| 477 |
General |
anlaşılması zor hale getirmek |
disilluminate v.
|
|
| 478 |
General |
tutunarak zar zor hareket etmek |
climb v.
|
|
| 479 |
General |
zar zor hareket etmek |
potter v.
|
|
| 480 |
General |
zar zor bilgi edinmek |
corkscrew v.
|
|
| 481 |
General |
aniden zor duruma sokmak |
plunge v.
|
|
| 482 |
General |
iki yakasını zar zor bir araya getirmek |
scuffle v.
|
|
| 483 |
General |
zor duruma sokmak |
scupper v.
|
|
| 484 |
General |
zor duruma sokmak |
snooker v.
|
|
| 485 |
General |
zar zor görünmek |
poke out v.
|
|
| 486 |
General |
zar zor geçinmek |
squeak v.
|
|
| 487 |
General |
zar zor idare etmek |
squeak v.
|
|
| 488 |
General |
zor bir durumdan çıkmak |
squirm v.
|
|
| 489 |
General |
(örtük hamleler ile) kendini zor bir durumdan kurtarmak |
squirm v.
|
|
| 490 |
General |
(zor, karmaşık bir durumdan) çıkmasını sağlamak |
steer v.
|
|
| 491 |
General |
zor zahmet gitmek |
trek v.
|
|
| 492 |
General |
zor beğenen |
choosy adj.
|
|
| 493 |
General |
hatırlanması zor |
immemorial adj.
|
|
| 494 |
General |
telaffuzu zor |
obscure adj.
|
|
| 495 |
General |
uygulanması zor |
unwieldy adj.
|
|
| 496 |
General |
arkadaşlık kurması zor |
angular adj.
|
|
| 497 |
General |
taşınması zor |
unwieldy adj.
|
|
| 498 |
General |
zor işiten |
hearing impaired adj.
|
|
| 499 |
General |
çok zor |
thorny adj.
|
|
| 500 |
General |
zor bulunur |
scarce adj.
|
|