disadvantage - Türkisch Englisch Wörterbuch

disadvantage

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "disadvantage" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 18 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
disadvantage n. dezavantaj
His financial disadvantages admittedly saved him from squandering.
Şüphesiz ki, finansal açıdan sahip olduğu dezavantajlar onu israftan kurtarmıştır.

More Sentences
General
disadvantage n. dezavantaj
Therefore we are at a permanent geographical and structural disadvantage.
Bu nedenle kalıcı bir coğrafi ve yapısal dezavantaja sahibiz.

More Sentences
Informatics
disadvantage n. dezavantaj
It knows that it would be a disadvantage in the long term to remain outside the system.
Uzun vadede sistemin dışında kalmanın bir dezavantaj olacağını biliyor.

More Sentences
General
disadvantage n. zarar
disadvantage n. kusur
disadvantage n. çekince
disadvantage n. mahzur
disadvantage n. kayıp
disadvantage n. götürü
disadvantage n. yarar yitimi
disadvantage n. sakınca
disadvantage n. aleyhte durum
disadvantage n. zor durumda bırakan şey
disadvantage n. (itibar) zedelenme
disadvantage v. zarar vermek
disadvantage v. dezavantaj yaşamak
disadvantage v. dezavantajlı duruma düşmek
Informatics
disadvantage n. yarar yitimi

Bedeutungen, die der Begriff "disadvantage" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 29 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Phrases
at a disadvantage expr. dezavantajlı durumda
The fact that the payment bodies have not yet been approved should not put those countries at a disadvantage.
Ödeme organlarının henüz onaylanmamış olması bu ülkeleri dezavantajlı duruma düşürmemelidir.

More Sentences
General
be at a disadvantage v. dezavantajlı olmak
be to someone's disadvantage v. birinin zararına olmak
be to someone's disadvantage v. birinin aleyhine olmak
be disadvantage to (someone) v. zararına olmak
be disadvantage of (someone) v. zararına olmak
to one's disadvantage adv. zararına
Phrases
at a disadvantage expr. zararlı durumda
at a disadvantage expr. zor/güç bir durumda
Idioms
put (one) at a disadvantage v. dezavantajlı duruma düşmek
put (one) at a disadvantage v. (birini) zor/güç bir duruma düşürmek/sokmak
put (one) at a disadvantage v. dezavantajlı duruma sokmak
put (one) at a disadvantage v. (birini) dezavantajlı duruma düşürmek
put (one) at a disadvantage v. (birini) zararlı duruma sokmak
put (one) at a disadvantage v. (birini) dezavantajlı duruma sokmak
be at a disadvantage v. zor/güç bir durumda olmak
put (one) at a disadvantage v. (birini) dezavantajlı bir duruma düşürmek/sokmak
put somebody at a disadvantage v. (birini) zor/güç bir duruma düşürmek/sokmak
be at a disadvantage v. zor/güç bir duruma düşmek
put somebody at a disadvantage v. (birini) dezavantajlı bir duruma düşürmek/sokmak
be at a disadvantage v. dezavantajlı bir durumda olmak
be at a disadvantage v. dezavantajlı bir duruma düşmek
Trade/Economic
comparative disadvantage n. karşılaştırmalı dezavantaj
Politics
cause a disadvantage v. olumsuz duruma sokmak
cause a disadvantage v. sorunlara neden olmak
cause a disadvantage v. bir zarara sebep olmak
Technical
disadvantage factor n. elverişsizlik katsayısı
Physics
disadvantage factor n. dezavantaj etkeni
disadvantage factor n. elverişsizlik katsayısı