| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | tiny adj. | ufacık | ||
|
We made just one tiny little mistake. Sadece ufacık bir hata yaptık. More Sentences |
||||
| Common Usage | tiny adj. | küçücük | ||
|
The State restricts the tiny space of freedom that had been gained by the working class and youth. Devlet, işçi sınıfının ve gençliğin kazandığı küçücük özgürlük alanını kısıtlıyor. More Sentences |
||||
| Common Usage | tiny adj. | minik | ||
|
She decided to do a sponsored wheelchair push, self-propelling the wheels with her tiny hands. Minik elleriyle tekerlekleri kendi kendine iterek sponsorlu bir tekerlekli sandalye itme hareketi yapmaya karar verdi. More Sentences |
||||
| Common Usage | tiny adj. | mini mini | ||
| Common Usage | tiny adj. | minicik | ||
| General | ||||
| General | tiny adj. | çok küçük | ||
|
He bought a tiny house because he lives alone. Yalnız yaşadığı için çok küçük bir ev satın aldı. More Sentences |
||||
| General | tiny adj. | küçük | ||
|
In both the unions and the employers' organisations women in leadership roles are in a tiny minority. Hem sendikalarda hem de işveren örgütlerinde liderlik rolündeki kadınlar küçük bir azınlıktır. More Sentences |
||||
| Technical | ||||
| Technical | tiny adj. | ufacık | ||
|
The baby held out his tiny hand. Bebek ufacık elini uzattı. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | tiny adj. | ufacık tefecik | ||
| General | tiny adj. | bacak kadar | ||
| General | tiny adj. | bit kadar | ||
| General | tiny adj. | ufaklık | ||
| General | tiny adj. | minimini | ||
| General | tiny adj. | minnacık | ||
| General | tiny adj. | mini | ||