|
- At first reading, Parliament adopted a total of 40 amendments, some admittedly by a tiny majority.
- Parlamento, ilk okumada, bazıları kuşkusuz küçük bir çoğunlukla olmak üzere toplam 40 değişiklik önergesini kabul etti.
- In both the unions and the employers' organisations women in leadership roles are in a tiny minority.
- Hem sendikalarda hem de işveren örgütlerinde liderlik rolündeki kadınlar küçük bir azınlıktır.
- This tiny town boasts 16 churches and 17 formerly grand palazzos.
- Bu küçük kasabada 16 kilise ve 17 eski büyük saray bulunuyor.
- Tiny, delicate blood vessels supply blood to your eyes.
- Küçük, hassas kan damarları gözlerinize kan sağlar.
- A tiny garden is better than nothing at all.
- Küçük bir bahçe hiç yoktan iyidir.
- A tiny, safe amount of radioactive substance is injected into your blood.
- Kanınıza küçük, güvenli bir miktarda radyoaktif madde enjekte edilir.
- Although they are tiny, ticks are a huge concern for dogs and their people.
- Küçük olmalarına rağmen keneler köpekler ve insanları için büyük bir endişe kaynağıdır.
- Chia seeds are tiny yet extremely nutritious.
- Chia tohumları küçük ama son derece besleyicidir.
- Dust mites are tiny bugs that eat dead skin cells.
- Toz akarları ölü deri hücrelerini yiyen küçük böceklerdir.
- Tiny, delicate vessels supply blood to your eyes.
- Küçük, hassas damarlar gözlerinize kan sağlar.
- Transistors are tiny switches that are the foundation of modern computing.
- Transistörler modern bilgisayarların temelini oluşturan küçük anahtarlardır.
- Each kidney contains about one million tiny filtering units.
- Her böbrek yaklaşık bir milyon küçük filtreleme ünitesi içerir.
- Even these tiny bonuses are often better than the huge ones.
- Bu küçük bonuslar bile çoğu zaman büyük olanlardan daha iyidir.
- For a tiny minority this is true.
- Küçük bir azınlık için bu doğrudur.
- These tiny, bean-shaped organs help fight infection.
- Bu küçük, fasulye şeklindeki organlar enfeksiyonla savaşmaya yardımcı olur.
- This is a tiny structure of the limbic system.
- Bu limbik sistemin küçük bir yapısıdır.
- This is especially true for a tiny kitchen.
- Bu özellikle küçük bir mutfak için geçerlidir.
- This tiny note is the world's hardest mathematical problem.
- Bu küçük not dünyanın en zor matematik problemidir.
- A child is not a tiny adult.
- Bir çocuk küçük bir yetişkin değildir.
- The stars look tiny because they are far away.
- Yıldızlar çok uzakta oldukları için küçük görünürler.
- The tiny hot rods can also do tricks.
- Küçük sıcak çubuklar da hileler yapabilir.
- The tiny Mexican town of Boquillas del Carmen sits nestled between the Sierra del Carmen Mountains and the Rio Grande.
- Küçük Meksika kasabası Boquillas del Carmen, Sierra del Carmen Dağları ile Rio Grande arasında yer almaktadır.
- The tiny, positively charged particles known as protons are everywhere.
- Proton olarak bilinen küçük, pozitif yüklü parçacıklar her yerdedir.
- It usually is a tiny little detail.
- Genellikle küçük bir ayrıntıdır.
- Try to forget this tiny, insignificant difference.
- Bu küçük, önemsiz farkı unutmaya çalışın.
- Grow your tiny city into a large metropolis.
- Küçük şehrinizi büyük bir metropole dönüştürün.
- He locked the precious grain in a tiny gold box and placed the box in his safe.
- Değerli tahılı küçük bir altın kutuya kilitledi ve kutuyu kasasına koydu.
- The two of them may only create a tiny wave.
- İkisi sadece küçük bir dalga yaratabilir.
- These tiny organisms cause infection when their populations grow out of control.
- Bu küçük organizmalar, popülasyonları kontrolden çıktığında enfeksiyona neden olur.
- You can literally set up a business in your bedroom and attract clients within minutes, even on a tiny budget.
- Kelimenin tam anlamıyla yatak odanızda bir iş kurabilir ve küçük bir bütçeyle bile dakikalar içinde müşteri çekebilirsiniz.
- It was a tiny and cold room.
- Küçük ve soğuk bir odaydı.
- You can't expect decent results from a tiny sensor at such a high ISO.
- Bu kadar yüksek bir ISO değerinde küçük bir sensörden iyi sonuçlar bekleyemezsiniz.
- You will see a series of tiny holes.
- Bir dizi küçük delik göreceksiniz.
- Your doctor may suggest a surgical procedure to insert tiny tubes in your child’s ear.
- Doktorunuz çocuğunuzun kulağına küçük tüpler yerleştirmek için cerrahi bir prosedür önerebilir.
- Life is a series of tiny miracles.
- Hayat bir dizi küçük mucizedir.
- On a tiny smartphone screen, websites can be even more challenging to see.
- Küçük bir akıllı telefon ekranında web sitelerini görmek daha da zor olabilir.
- Orchids, on the other hand, have quite tiny seeds.
- Orkidelerin ise oldukça küçük tohumları vardır.
- Piecing together the tiniest details, she can tell you who you are and what you want.
- En küçük detayları bir araya getirerek size kim olduğunuzu ve ne istediğinizi söyleyebilir.
- ResponsiveSlides.js is a tiny jQuery plugin that creates a responsive slider using elements inside a container.
- ResponsiveSlides.js, bir kabın içindeki öğeleri kullanarak duyarlı bir kaydırıcı oluşturan küçük bir jQuery eklentisidir.
- Solar cells are tiny disks, usually made of something like silicon.
- Güneş pilleri genellikle silikon gibi bir şeyden yapılmış küçük disklerdir.
- Some of the tiny hydrophilic molecules may also succeed.
- Küçük hidrofilik moleküllerin bazıları da başarılı olabilir.
- Start with a tiny city and grow it into a large metropolis.
- Küçük bir şehirle başlayın ve onu büyük bir metropole dönüştürün.
- Such a tiny planet is not suited for our battleground.
- Bu kadar küçük bir gezegen bizim savaş alanımıza uygun değil.
- The Eight Desolate Mountain was a tiny island.
- Sekiz Issız Dağ küçük bir adaydı.
- The human genome is comprised of billions of points of tiny genetic code.
- İnsan genomu milyarlarca küçük genetik kod noktasından oluşur.
- The result is tiny optical gyroscopes with impressively better accuracy.
- Sonuç, etkileyici derecede daha iyi doğruluğa sahip küçük optik jiroskoplardır.
- The tiny human being is now also able to differentiate between colors.
- Bu küçük insan artık renkleri de ayırt edebiliyor.
- Biotin is needed in tiny amounts to help the body break down fat.
- Biotin, vücudun yağları parçalamasına yardımcı olmak için küçük miktarlarda gereklidir.
- But our tiny black market was peanuts compared to the big operators.
- Ancak bizim küçük karaborsamız büyük operatörlerle kıyaslandığında çerez parasıydı.
- Neither antibiotics nor drugs or vaccines effect these tiny deadly worms.
- Ne antibiyotikler, ne de ilaç veya aşılar bu küçük ölümcül kurtlara tesir eder.
- Neither antibiotics nor drugs or vaccines effect these tiny deadly worms.
- Bu küçük ölümcül solucanlar üzerinde ne antibiyotiklerin, ne ilaçların, ne de aşıların etkisi vardır.
- The World Browser is a tiny, fast, yet free, secure, and powerful web browser.
- World Browser küçük, hızlı, ücretsiz, güvenli ve güçlü bir web tarayıcısıdır.
- Australia's capital city, Canberra, is surprisingly tiny and instantly creates a feeling of familiarity.
- Avustralya'nın başkenti Canberra şaşırtıcı derecede küçüktür ve insanda hemen bir aşinalık hissi yaratır.
- The State restricts the tiny space of freedom that had been gained by the working class and youth.
- Devlet, işçi sınıfı ve gençlik tarafından kazanılan küçük hürriyet alanlarını da kısıtlamaktadır.
- He came from a tiny mountain town.
- Küçük bir dağ kasabasından geldi.
- He came from a tiny mountain town.
- Küçük bir dağ kasabasından geliyordu.
- I can see the tiniest spot.
- Ben en küçük lekeyi görebilirim.
- I can see the tiniest spot.
- En küçük noktayı görebiliyorum.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
- Hollanda folklorunda, kabouter'lar yeraltında yaşayan küçük insanlardır.
- Tiny animals such as krill eat plankton.
- Kril gibi küçük hayvanlar plankton yer.
- Tiny mistakes can sometimes lead to big trouble.
- Küçük hatalar bazen büyük sorunlara yol açabilir.
- Tiny particles in the air can cause cancer.
- Havadaki küçük parçacıklar kansere neden olabilir.
- Tom has a tiny dick.
- Tom'un küçük bir penisi var.
- Tom has a tiny dick.
- Tom'un küçük bir aleti var.
- She has tiny feet.
- Küçük ayakları var.
- Space dust may not sound very dangerous, but when even a tiny object is moving many times faster than a bullet, it can cause injury.
- Uzay tozu kulağa çok tehlikeli gelmeyebilir, ancak küçük bir nesne bile bir mermiden kat kat hızlı hareket ettiğinde yaralanmalara neden olabilir.
- That was the tiniest cockroach I've ever seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en küçük hamamböceğiydi.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
- Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksisi'ndeki milyarlarca yıldız arasında sadece küçük noktalardır.
- The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Sahne, Batı Virginia'nın ücra bir köşesindeki küçük bir dağ köyüydü.
- The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
- Tom's house has a tiny kitchen.
- Tom'un evinin mutfağı küçük.
- Her handwriting was so tiny it was barely legible.
- El yazısı o kadar küçüktü ki zar zor okunabiliyordu.
- He had a tiny, furry body with awkward wings.
- Garip kanatları olan küçük, tüylü bir vücudu vardı.
- Tom has tiny feet.
- Tom'un küçük ayakları var.
- Tom has tiny hands.
- Tom'un küçük elleri var.
- Tom hates his tiny bedroom.
- Tom küçük odasından nefret ediyor.
- Tom lives in a tiny studio.
- Tom küçük bir stüdyoda yaşıyor.
- Tom lives in a tiny studio.
- Tom küçük bir stüdyo dairede yaşıyor.
- Tom took a tiny bite out of Mary's donut.
- Tom, Mary'nin çöreğinden küçük bir ısırık aldı.
- Tom was born in a tiny town in Alabama.
- Tom, Alabama'daki küçük bir kasabada doğdu.
- Tom was born in a tiny town in Alabama.
- Tom, Alabama'da küçük bir kasabada doğmuştu.
- Tom's house has a tiny kitchen.
- Tom'un evinin küçük bir mutfağı var.
- Bacteria are just tiny cells, harmless.
- Bakteriler sadece küçük, zararsız hücrelerdir.
- Can you do me a tiny favor?
- Bana küçük bir iyilik yapabilir misin?
- Can you do me a tiny favor?
- Bana küçük bir iyilik yapar mısın?
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
- Fiber-optik kablolar, insan saçı kadar ince olan küçük cam liflerden oluşur.
- Fifty families live in this tiny village.
- Bu küçük köyde elli aile yaşamaktadır.
- Fifty families live in this tiny village.
- Bu küçük köyde elli aile yaşıyor.
- Gibraltar is a tiny place.
- Cebelitarık küçük bir yer.
- A tiny object moved in the dark.
- Karanlıkta küçük bir nesne hareket etti.
- A tiny spark may become a great conflagration.
- Küçük bir kıvılcım büyük bir yangına dönüşebilir.
- A tiny spark may become a great flame.
- Küçük bir kıvılcım büyük bir aleve dönüşebilir.
- Add a tiny pinch of salt.
- Küçük bir tutam tuz ekleyin.
- Add a tiny pinch of salt.
- Küçük bir tutam tuz ekle.
- Bacteria are just tiny cells, harmless.
- Bakteriler sadece küçük hücrelerdir, zararsızdırlar.
- There's just one tiny problem.
- Sadece küçük bir sorun var.
- This insect is tiny, but very dangerous.
- Bu böcek küçük ama çok tehlikelidir.
- This insect is tiny, but very dangerous.
- Bu böcek küçük ama çok tehlikeli.
- Nothing happened except that I obtained a tiny bit of information.
- Küçük bir bilgi edinmem dışında hiçbir şey olmadı.
- Our world is only a tiny part of the universe.
- Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
- Our world is only a tiny part of the universe.
- Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçası.
- Sami grew up in a tiny Muslim community in Eastern Europe.
- Sami, Doğu Avrupa'da küçük bir Müslüman topluluğunda büyümüştü.
- She got me a tiny toy.
- O, bana küçük bir oyuncak aldı.
- She got me a tiny toy.
- Bana küçük bir oyuncak aldı.
- In the middle of a pond on a tiny island is a charming little duck house.
- Küçük bir adadaki göletin ortasında sevimli, küçük bir ördek evi var.
- It's a tiny country that most people have never heard of.
- Bu, çoğu insanın hiç duymadığı küçük bir ülke.
- It's a tiny country that most people have never heard of.
- Çoğu insanın adını bile duymadığı küçük bir ülke.
- Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.
- Mary annesine küçük sulama kabıyla bahçeyi sulamasında yardım etti.
Show More (105)
|