verecek - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

verecek



Bedeutungen von dem Begriff "verecek" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 4 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
verecek money owed n.
verecek debit n.
verecek debt n.
verecek dette [obsolete] n.

Bedeutungen, die der Begriff "verecek" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 110 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
alacak verecek receivables and payables n.
güçlü bir imaj verecek şekilde giyinme power dressing n.
patladığında parlak ışık verecek şekilde doldurulmuş kartondan sinyal aracı candlebomb n.
yaşadığı bölgenin başka devletin egemenliğine geçmesiyle o devletin vatandaşlığına geçip geçmemeye karar verecek kimse optant n.
pas verecek bir arkadaşını aramak look for a teammate to pass v.
alacak verecek hesaplarını denkleştirmek play with the numbers v.
odun veya taş şekli verecek şekilde boyamak veya süslemek grain v.
istenen sonucu verecek şekilde yapısını değiştirmek pack v.
rahatsızlık verecek şekilde ısıtmak parboil v.
(farklı duyuları) birlikte reaksiyon verecek şekilde eğitmek coeducate v.
(ayağı) ağırlığı taban kenarına verecek şekilde döndürmek supinate v.
rehavet verecek sıcaklıkta toasty adj.
acı verecek derecede üzücü lacerant adj.
acı verecek kadar zor torturous adj.
acı verecek kadar yavaş torturous adj.
öz veya içsel maddenin doğrudan algılanmasına izin verecek şekilde düzenlenmiş diaphanous adj.
başkalarına zarar verecek şekilde yakın ilişkiler içeren incestuous adj.
yüz verecek şekilde encouragingly adv.
zevk verecek şekilde enjoyably adv.
cesaret verecek şekilde encouragingly adv.
bütün dünyayı verecek olsalar for all the world adv.
örnek verecek olursak for instance adv.
örnek verecek olursak for example adv.
bir örnek verecek olursak for example adv.
zevk verecek şekilde agreeably adv.
rahatsızlık verecek şekilde embarrassingly adv.
sıkıntı verecek kadar embarrassingly adv.
büyük hasar verecek şekilde hard adv.
keder verecek durumda deplorably adv.
Phrasals
birinin hakkında ona zarar verecek bir bilgi edinmek get something on someone v.
(bir şeye) zarar verecek şekilde davranmak punish with (something) v.
Phrases
canını verecek kadar as much as (one's) life is worth adv.
bir örnek verecek olursak to give an example expr.
örnek verecek olursak for the sake of example expr.
örnek verecek olursak to set an example expr.
örnek verecek olursak to give an example expr.
Colloquial
birinin isteklerine cevap verecek bir şeye/şeylere sahip olmak have something to offer v.
birine zarar verecek bir bilgiye sahip olmak have on v.
beysbol veya softbolda topu, dört kaleyi de alıp sayı yapmaya izin verecek şekilde iç sahanın dışına vurmak hit a home run v.
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum got me stumped expr.
Idioms
bir kazaya/bir felakete sebebiyet verecek şey a disaster waiting to happen n.
bir kazaya/bir felakete sebebiyet verecek şey an accident waiting to happen n.
kazaya meydan verecek durum an accident waiting to happen n.
(birine/bir şeye) zarar verecek bilgiler the goods on (someone or something) n.
bir kazaya/felakete sebebiyet verecek şey an accident waiting to happen n.
kazaya meydan verecek durum an accident waiting to happen n.
bir kazaya sebebiyet verecek şey/kimse an accident waiting to happen n.
bir felakete sebebiyet verecek şey/kimse a disaster waiting to happen n.
bir kazaya sebebiyet verecek şey/kimse an accident waiting to happen n.
bir felakete sebebiyet verecek şey/kimse a disaster waiting to happen n.
(bir konuda) yanında olacak/güç verecek tanrılar the (some kind of) gods n.
verecek hesabı olmak have a lot to answer for v.
bir şeyi ilk döneme ağırlık verecek şekilde planlamak front load v.
(birine) zarar verecek bir şey yapmak do (one) no service v.
birine zarar verecek bir şey yapmak do somebody no service v.
(kendine/birine) zarar verecek bir şey yapmak do (oneself or someone) an injury v.
doğru karar verecek/davranacak kadar gelişmiş olmamak not know (any) better v.
birine/bir şeye zarar verecek şeyler söylemek/yapmak drag someone or something through the dirt v.
birine/bir şeye zarar verecek şeyler söylemek/yapmak drag someone or something through the mud v.
her şeyini verecek kadar çok istemek give an arm and a leg for something v.
(birine) zarar verecek/verme niyetinde olmak have (one's) (name and) number on it v.
birine zarar verecek/verme niyetinde olmak have someone's (name and) number on it v.
zarar verecek şekilde davranmak have v.
alacak verecek kalmamak call (something) square v.
kendi grubuna veya siyasi partisine zarar verecek şekilde davranmak loose cannon v.
(birine) zarar verecek şekilde davranmak do (one) a disservice v.
(birine) zarar verecek bir şey yapmak do (one) a mischief [uk/australia] v.
(kendine) zarar verecek bir şey yapmak do (oneself) a mischief [uk/australia] v.
birine hakkını verecek şekilde davranmak do right by somebody [old-fashioned] v.
kendine zarar verecek bir şey yapmak do yourself a mischief v.
birine zarar verecek bir şey yapmak do somebody a mischief v.
birine zarar verecek bir şey yapmak do someone a mischief v.
doğru karar verecek kadar olgun old enough to know better adj.
oy verecek yaşta old enough to vote adj.
iyi sonuçlar verecek şekilde to great effect adv.
iyi sonuçlar verecek şekilde to fine effect adv.
iyi sonuçlar verecek şekilde to outstanding effect adv.
iyi sonuçlar verecek şekilde to good effect adv.
önünde sonunda herkes yakayı ele verecek and your little dog, too expr.
Speaking
alacak verecek meselesi yüzünden çıkan kavga the fight that broke out over money n.
bitirmeme izin verecek misin? will you let me finish? expr.
sen oy verecek yaşta değilsin you're not old enough to vote expr.
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum you've got me stumped expr.
verecek param yok I'm not made of money expr.
Trade/Economic
alacak ve verecek credit and debit n.
alacak verecek hesabı assets and liability statement n.
alacak verecek assets and liabilities n.
Law
tazminat verecek olan indemnitor n.
Dyeing
(kumaşın veya saçın) rengini zarar verecek derecede fazla açmak overbleach v.
(saçı) zarar verecek ölçüde çok sarartmak overbleach v.
Anatomy
kemiklerin tek bir düzlemde genişçe hareket etmesine izin verecek şekilde eklemlendiği serbest hareket eden bir eklem ginglymoid joint n.
Dentistry
(takma dişi) doğal görünüm verecek şekilde diş etine yaslayarak kalıplamak festoon v.
Physics
dinleyiciyi yanıltıp geniş bir odadaymış hissi verecek şekilde ses çıkarılması ambiophony n.
Agriculture
(sürüyü) otlamalarına izin verecek şekilde yavaşça gütmek drift v.
Education
bilgi verecek kişi contact person n.
Literature
başka bir anlama da gelebilecek bir kelimenin istenilen anlamı verecek şekilde kullanılması imitative harmony n.
Religious
eserin hristiyanlık inancına veya ahlaka zarar verecek hiçbir şey içermediğine dair tasdikname nihil obstat n.
Philosophy
bilim felsefesinde geçmişi bugünün kavramlarını verecek biçimde düzenleme whiggism n.
bilim felsefesinde geçmişi bugünün kavramlarını verecek biçimde düzenleme whiggery n.
Military
öldürücü olmayan ve çevreye minimum zarar verecek şekilde tasarlanmış silahlar nonlethal weapons n.
hedefe hasar verecek silah miktarının tespiti weaponeering n.
menzile ışık verecek olan aydınlatma mermilerinin geniş dağılımına yönelik bir teknik four-round illumination diamond n.
Tennis
tenis topuna falso verecek şekilde topun havadan servis ile atılması twist serve n.
Music
tek ses etkisi verecek şekilde kaynaşmış iki ses consonance n.
Latin
şahsa veya şahsın mülküne zarar verecek şekilde kuvvet ve silah zoruyla izinsiz bir şekilde birinin mülküne girmek trespass viet armis n.
Engineering
moleküllerin elektriksel özelliklerinin ayrı mikroskopik elektrik bileşenleri olarak kullanılmasına imkan verecek şekilde düzenlendiği bir elektronik bilimi dalı molecular electronics n.
Slang
beysbol veya softbolda topu, dört kaleyi de alıp sayı yapmaya izin verecek şekilde iç sahanın dışına vurma homer n.
sıkıntı verecek kadar uzun süren (ders vb) strung out adj.
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum it's got me stumped expr.
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum you've got me stumped expr.