Türkçe - İngilizce
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Eşanlam
Hakkımızda
Araçlar
Kaynaklar
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
Işıkları Söndür
English
English
Türkçe
Français
Español
Deutsch
Eşanlam
Araçlar
Hakkımızda
Kaynaklar
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
EN-TR
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce
Geçmiş
verecek
"verecek"
teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 4 sonuç
Kategori
Türkçe
İngilizce
General
1
Genel
verecek
money owed
i.
2
Genel
verecek
debit
i.
3
Genel
verecek
debt
i.
4
Genel
verecek
dette [obsolete]
i.
"verecek"
teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 110 sonuç
Kategori
Türkçe
İngilizce
General
1
Genel
alacak verecek
receivables and payables
i.
2
Genel
güçlü bir imaj verecek şekilde giyinme
power dressing
i.
3
Genel
patladığında parlak ışık verecek şekilde doldurulmuş kartondan sinyal aracı
candlebomb
i.
4
Genel
yaşadığı bölgenin başka devletin egemenliğine geçmesiyle o devletin vatandaşlığına geçip geçmemeye karar verecek kimse
optant
i.
5
Genel
pas verecek bir arkadaşını aramak
look for a teammate to pass
f.
6
Genel
alacak verecek hesaplarını denkleştirmek
play with the numbers
f.
7
Genel
odun veya taş şekli verecek şekilde boyamak veya süslemek
grain
f.
8
Genel
istenen sonucu verecek şekilde yapısını değiştirmek
pack
f.
9
Genel
rahatsızlık verecek şekilde ısıtmak
parboil
f.
10
Genel
(farklı duyuları) birlikte reaksiyon verecek şekilde eğitmek
coeducate
f.
11
Genel
(ayağı) ağırlığı taban kenarına verecek şekilde döndürmek
supinate
f.
12
Genel
rehavet verecek sıcaklıkta
toasty
s.
13
Genel
acı verecek derecede üzücü
lacerant
s.
14
Genel
acı verecek kadar zor
torturous
s.
15
Genel
acı verecek kadar yavaş
torturous
s.
16
Genel
öz veya içsel maddenin doğrudan algılanmasına izin verecek şekilde düzenlenmiş
diaphanous
s.
17
Genel
başkalarına zarar verecek şekilde yakın ilişkiler içeren
incestuous
s.
18
Genel
yüz verecek şekilde
encouragingly
zf.
19
Genel
zevk verecek şekilde
enjoyably
zf.
20
Genel
cesaret verecek şekilde
encouragingly
zf.
21
Genel
bütün dünyayı verecek olsalar
for all the world
zf.
22
Genel
örnek verecek olursak
for instance
zf.
23
Genel
örnek verecek olursak
for example
zf.
24
Genel
bir örnek verecek olursak
for example
zf.
25
Genel
zevk verecek şekilde
agreeably
zf.
26
Genel
rahatsızlık verecek şekilde
embarrassingly
zf.
27
Genel
sıkıntı verecek kadar
embarrassingly
zf.
28
Genel
büyük hasar verecek şekilde
hard
zf.
29
Genel
keder verecek durumda
deplorably
zf.
Phrasals
30
Öbek Fiiller
birinin hakkında ona zarar verecek bir bilgi edinmek
get something on someone
f.
31
Öbek Fiiller
(bir şeye) zarar verecek şekilde davranmak
punish with (something)
f.
Phrases
32
İfadeler
canını verecek kadar
as much as (one's) life is worth
zf.
33
İfadeler
bir örnek verecek olursak
to give an example
expr.
34
İfadeler
örnek verecek olursak
for the sake of example
expr.
35
İfadeler
örnek verecek olursak
to set an example
expr.
36
İfadeler
örnek verecek olursak
to give an example
expr.
Colloquial
37
Konuşma Dili
birinin isteklerine cevap verecek bir şeye/şeylere sahip olmak
have something to offer
f.
38
Konuşma Dili
birine zarar verecek bir bilgiye sahip olmak
have on
f.
39
Konuşma Dili
beysbol veya softbolda topu, dört kaleyi de alıp sayı yapmaya izin verecek şekilde iç sahanın dışına vurmak
hit a home run
f.
40
Konuşma Dili
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum
got me stumped
expr.
Idioms
41
Deyim
bir kazaya/bir felakete sebebiyet verecek şey
a disaster waiting to happen
i.
42
Deyim
bir kazaya/bir felakete sebebiyet verecek şey
an accident waiting to happen
i.
43
Deyim
kazaya meydan verecek durum
an accident waiting to happen
i.
44
Deyim
(birine/bir şeye) zarar verecek bilgiler
the goods on (someone or something)
i.
45
Deyim
bir kazaya/felakete sebebiyet verecek şey
an accident waiting to happen
i.
46
Deyim
kazaya meydan verecek durum
an accident waiting to happen
i.
47
Deyim
bir kazaya sebebiyet verecek şey/kimse
an accident waiting to happen
i.
48
Deyim
bir felakete sebebiyet verecek şey/kimse
a disaster waiting to happen
i.
49
Deyim
bir kazaya sebebiyet verecek şey/kimse
an accident waiting to happen
i.
50
Deyim
bir felakete sebebiyet verecek şey/kimse
a disaster waiting to happen
i.
51
Deyim
(bir konuda) yanında olacak/güç verecek tanrılar
the (some kind of) gods
i.
52
Deyim
verecek hesabı olmak
have a lot to answer for
f.
53
Deyim
bir şeyi ilk döneme ağırlık verecek şekilde planlamak
front load
f.
54
Deyim
(birine) zarar verecek bir şey yapmak
do (one) no service
f.
55
Deyim
birine zarar verecek bir şey yapmak
do somebody no service
f.
56
Deyim
(kendine/birine) zarar verecek bir şey yapmak
do (oneself or someone) an injury
f.
57
Deyim
doğru karar verecek/davranacak kadar gelişmiş olmamak
not know (any) better
f.
58
Deyim
birine/bir şeye zarar verecek şeyler söylemek/yapmak
drag someone or something through the dirt
f.
59
Deyim
birine/bir şeye zarar verecek şeyler söylemek/yapmak
drag someone or something through the mud
f.
60
Deyim
her şeyini verecek kadar çok istemek
give an arm and a leg for something
f.
61
Deyim
(birine) zarar verecek/verme niyetinde olmak
have (one's) (name and) number on it
f.
62
Deyim
birine zarar verecek/verme niyetinde olmak
have someone's (name and) number on it
f.
63
Deyim
zarar verecek şekilde davranmak
have
f.
64
Deyim
alacak verecek kalmamak
call (something) square
f.
65
Deyim
kendi grubuna veya siyasi partisine zarar verecek şekilde davranmak
loose cannon
f.
66
Deyim
(birine) zarar verecek şekilde davranmak
do (one) a disservice
f.
67
Deyim
(birine) zarar verecek bir şey yapmak
do (one) a mischief [uk/australia]
f.
68
Deyim
(kendine) zarar verecek bir şey yapmak
do (oneself) a mischief [uk/australia]
f.
69
Deyim
birine hakkını verecek şekilde davranmak
do right by somebody [old-fashioned]
f.
70
Deyim
kendine zarar verecek bir şey yapmak
do yourself a mischief
f.
71
Deyim
birine zarar verecek bir şey yapmak
do somebody a mischief
f.
72
Deyim
birine zarar verecek bir şey yapmak
do someone a mischief
f.
73
Deyim
doğru karar verecek kadar olgun
old enough to know better
s.
74
Deyim
oy verecek yaşta
old enough to vote
s.
75
Deyim
iyi sonuçlar verecek şekilde
to great effect
zf.
76
Deyim
iyi sonuçlar verecek şekilde
to fine effect
zf.
77
Deyim
iyi sonuçlar verecek şekilde
to outstanding effect
zf.
78
Deyim
iyi sonuçlar verecek şekilde
to good effect
zf.
79
Deyim
önünde sonunda herkes yakayı ele verecek
and your little dog, too
expr.
Speaking
80
Konuşma
alacak verecek meselesi yüzünden çıkan kavga
the fight that broke out over money
i.
81
Konuşma
bitirmeme izin verecek misin?
will you let me finish?
expr.
82
Konuşma
sen oy verecek yaşta değilsin
you're not old enough to vote
expr.
83
Konuşma
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum
you've got me stumped
expr.
84
Konuşma
verecek param yok
I'm not made of money
expr.
Trade/Economic
85
Ticaret/Ekonomi
alacak ve verecek
credit and debit
i.
86
Ticaret/Ekonomi
alacak verecek hesabı
assets and liability statement
i.
87
Ticaret/Ekonomi
alacak verecek
assets and liabilities
i.
Law
88
Hukuk
tazminat verecek olan
indemnitor
i.
Dyeing
89
Boyacılık
(kumaşın veya saçın) rengini zarar verecek derecede fazla açmak
overbleach
f.
90
Boyacılık
(saçı) zarar verecek ölçüde çok sarartmak
overbleach
f.
Anatomy
91
Anatomi
kemiklerin tek bir düzlemde genişçe hareket etmesine izin verecek şekilde eklemlendiği serbest hareket eden bir eklem
ginglymoid joint
i.
Dentistry
92
Diş Hekimliği
(takma dişi) doğal görünüm verecek şekilde diş etine yaslayarak kalıplamak
festoon
f.
Physics
93
Fizik
dinleyiciyi yanıltıp geniş bir odadaymış hissi verecek şekilde ses çıkarılması
ambiophony
i.
Agriculture
94
Tarım
(sürüyü) otlamalarına izin verecek şekilde yavaşça gütmek
drift
f.
Education
95
Eğitim
bilgi verecek kişi
contact person
i.
Literature
96
Edebiyat
başka bir anlama da gelebilecek bir kelimenin istenilen anlamı verecek şekilde kullanılması
imitative harmony
i.
Religious
97
Dini
eserin hristiyanlık inancına veya ahlaka zarar verecek hiçbir şey içermediğine dair tasdikname
nihil obstat
i.
Philosophy
98
Felsefe
bilim felsefesinde geçmişi bugünün kavramlarını verecek biçimde düzenleme
whiggism
i.
99
Felsefe
bilim felsefesinde geçmişi bugünün kavramlarını verecek biçimde düzenleme
whiggery
i.
Military
100
Askeri
öldürücü olmayan ve çevreye minimum zarar verecek şekilde tasarlanmış silahlar
nonlethal weapons
i.
101
Askeri
hedefe hasar verecek silah miktarının tespiti
weaponeering
i.
102
Askeri
menzile ışık verecek olan aydınlatma mermilerinin geniş dağılımına yönelik bir teknik
four-round illumination diamond
i.
Tennis
103
Tenis
tenis topuna falso verecek şekilde topun havadan servis ile atılması
twist serve
i.
Music
104
Müzik
tek ses etkisi verecek şekilde kaynaşmış iki ses
consonance
i.
Latin
105
Latince
şahsa veya şahsın mülküne zarar verecek şekilde kuvvet ve silah zoruyla izinsiz bir şekilde birinin mülküne girmek
trespass viet armis
i.
Engineering
106
Engineering
moleküllerin elektriksel özelliklerinin ayrı mikroskopik elektrik bileşenleri olarak kullanılmasına imkan verecek şekilde düzenlendiği bir elektronik bilimi dalı
molecular electronics
i.
Slang
107
Argo
beysbol veya softbolda topu, dört kaleyi de alıp sayı yapmaya izin verecek şekilde iç sahanın dışına vurma
homer
i.
108
Argo
sıkıntı verecek kadar uzun süren (ders vb)
strung out
s.
109
Argo
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum
it's got me stumped
expr.
110
Argo
verecek cevap/söyleyecek bir şey bulamıyorum
you've got me stumped
expr.
×
Pronunciation in context (
out of
)
Pronunciation of verecek
×
Terim Seçenekleri
Çeviri Öner / Düzelt
Fransızca İngilizce Sözlük
İspanyolca İngilizce Sözlük
Almanca İngilizce Sözlük
İngilizce Eşanlam Sözlük
Google Images
Merriam Webster
Dictionary.com
The Free Dictionary
Abbreviations
Wikipedia in English
Wikipedia in Turkish
Urban Dictionary
German, LEO
Chinese, Dict.Cn
Spanish, SpanishDict
Russian, Multitran.ru
Medical, MedicineNet
İşaret Dili, Signing Savvy