|
- If the three methods are combined, almost all issues may fall within EU competence.
- Üç yöntemin birleştirilmesi halinde neredeyse tüm konular AB'nin yetki alanına girebilir.
- The election was held in an open and almost professional manner, and included a press campaign.
- Seçim açık ve neredeyse profesyonel bir şekilde yapıldı ve bir basın kampanyasını da içeriyordu.
- It is generally the other way round, but today, you are almost too brief, ladies and gentlemen.
- Genelde tam tersi olur ancak bugün neredeyse çok kısasınız, bayanlar ve baylar.
- Mr Le Pen has been a Member of this House for almost 20 years.
- Bay Le Pen neredeyse 20 yıldır bu Meclisin bir üyesidir.
- Japanese patenting in Europe is almost as strong as US patenting.
- Avrupa'daki Japon patentleri neredeyse ABD patentleri kadar güçlüdür.
- With certain necessary changes, we have almost got it right.
- Bazı gerekli değişikliklerle neredeyse doğru yaptık.
- Not only were there language difficulties; the telephone line was so poor that it was almost impossible to communicate.
- Dil sorunlarının yanı sıra telefon hattı da o kadar zayıftı ki iletişim kurmak neredeyse imkansızdı.
- The honourable Member's third question is almost identical to his first.
- Sayın Üyenin üçüncü sorusu ilk sorusuyla neredeyse aynıdır.
- This might appear to be a minor issue, almost a routine matter.
- Bu küçük bir sorun, neredeyse rutin bir mesele gibi görünebilir.
- Is it reasonable for parties to have to wait almost five years for the Commission to take a decision?
- Komisyonun karar alması için tarafların neredeyse beş yıl beklemek zorunda kalması makul müdür?
- This is shamefully little, given the structural problems of almost all these countries.
- Neredeyse tüm bu ülkelerin yapısal sorunları göz önüne alındığında bu utanç verici derecede azdır.
- Mr Léotard was almost not allowed into Macedonia.
- Bay Léotard'ın Makedonya'ya girmesine neredeyse izin verilmiyordu.
- Their presentation of the free-thinking attitude to drugs almost makes you doubt.
- Uyuşturucuya karşı özgür düşünceli bir tutum sergilemeleri insanı neredeyse şüpheye düşürüyor.
- This is now almost three weeks ago.
- Bu neredeyse üç hafta önceydi.
- The European Heads of Government in Thessaloniki spoke almost continually of the need for speaking with one voice.
- Selanik'teki Avrupa Hükümet Başkanları neredeyse sürekli olarak tek sesle konuşma ihtiyacından bahsettiler.
- I could almost believe it.
- Buna neredeyse inanacaktım.
- The ninth - a compromise amendment - we eventually saw approved almost in its entirety.
- Uzlaşmacı bir değişiklik olan dokuzuncu maddenin neredeyse tamamının onaylandığını gördük.
- Yet we hear almost daily of new research developments, both palliative and surgical.
- Yine de neredeyse her gün hem palyatif hem de cerrahi yeni araştırma gelişmelerini duyuyoruz.
- Why make the non-GMO label almost unobtainable by specifying unachievable levels of purity?
- Neden ulaşılamaz saflık seviyeleri belirleyerek GDO'suz etiketini neredeyse ulaşılamaz hale getirelim?
- That is almost one year to the day since he was previously arrested - and what happened?
- Daha önce tutuklanmasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti; peki ne oldu?
- The German market is almost as difficult to enter, despite so-called full competition.
- Sözde tam rekabete rağmen Alman pazarına girmek neredeyse bir o kadar zor.
- Yet we hear almost daily of new research developments, both palliative and surgical.
- Yine de neredeyse her gün hem palyatif hem de cerrahi alanlarda yeni araştırmaların yapıldığını duyuyoruz.
- At the moment we are almost exhausting the existing line.
- Şu anda mevcut çizgiyi neredeyse tüketiyoruz.
- The dockers were here this week, and they almost did destroy everything.
- Liman işçileri bu hafta buradaydı ve neredeyse her şeyi yok ediyorlardı.
- That has an effect on almost all feed proteins and on additives.
- Bunun neredeyse tüm yem proteinleri ve katkı maddeleri üzerinde etkisi olacaktır.
- We account for almost half of all the world's coffee imports.
- Dünya kahve ithalatının neredeyse yarısını biz yapıyoruz.
- The war took place almost three and a half years ago.
- Savaş neredeyse üç buçuk yıl önce meydana geldi.
- It is almost impossible for the Court of Auditors to obtain access to documents.
- Sayıştay'ın belgelere erişim sağlaması neredeyse imkansızdır.
- Mr Trentin's speech almost entirely contradicted the contents of his report.
- Sayın Trentin'in konuşması, raporunun içeriğiyle neredeyse tamamen çelişmektedir.
- Implementing it successfully is, however, almost impossible without the support of our own citizens.
- Ancak bunu başarılı bir şekilde uygulamak, kendi vatandaşlarımızın desteği olmadan neredeyse imkansızdır.
- These people have therefore been held in custody for almost three weeks on no justifiable basis.
- Dolayısıyla bu insanlar neredeyse üç haftadır hiçbir haklı gerekçe olmaksızın gözaltında tutuluyorlar.
- I would say that this is a question of an almost cultural nature.
- Bunun neredeyse kültürel nitelikte bir soru olduğunu söyleyebilirim.
- It underestimates the serious problem of drugs, on which it takes an almost neutral stance.
- MHP, neredeyse tarafsız bir duruş sergilediği ciddi uyuşturucu sorununu hafife almaktadır.
- I almost totally agree with what you have just said.
- Söylediklerinize neredeyse tamamen katılıyorum.
- We were fully agreed about these matters during the period in which we sat almost side by side here in Parliament.
- Burada, Parlamento'da neredeyse yan yana oturduğumuz süre boyunca bu konularda tam bir mutabakat içindeydik.
- I have been fighting for a European environmental coastguard service for almost ten years, here in Parliament.
- Neredeyse on yıldır burada, Parlamento'da Avrupa çevre sahil güvenlik hizmeti için mücadele ediyorum.
- Investment almost tripled between 1998 and 2000.
- 1998 ve 2000 yılları arasında yatırımlar neredeyse üç katına çıktı.
- With certain necessary changes, we have almost got it right.
- Bazı gerekli değişikliklerle neredeyse doğru olanı yaptık.
- Unlike almost all crops, opium poppies do not require much water.
- Neredeyse tüm ekinlerin aksine haşhaş fazla suya ihtiyaç duymaz.
- I almost said there are a lot of Irish among us.
- Neredeyse aramızda bir sürü İrlandalı var diyecektim.
- The problem has been its maintenance for almost forty years, during which conditions had changed radically.
- Sorun, koşulların kökten değiştiği neredeyse kırk yıl boyunca bakımının yapılması olmuştur.
- A motion reflecting the report's conclusions was adopted almost unanimously by Parliament.
- Raporun sonuçlarını yansıtan bir önerge Parlamento tarafından neredeyse oybirliğiyle kabul edildi.
- However, those priorities are so open-ended it is almost impossible to imagine anyone disagreeing with them.
- Ancak bu öncelikler o kadar açık uçlu ki, bunlara katılmayan birini hayal etmek neredeyse imkansız.
- Now we are almost there.
- Şimdi neredeyse o aşamaya geldik.
- We account for almost half of all the world's coffee imports.
- Dünya kahve ithalatının neredeyse yarısını biz gerçekleştiriyoruz.
- Why are they doing almost the opposite?
- Neden neredeyse tam tersini yapıyorlar?
- Were the Socialist Group's amendments to be included, it would indeed be almost perfect.
- Sosyalist Grubun değişiklik önerileri de dahil edilirse, gerçekten de neredeyse mükemmel olacaktır.
- It is almost even stranger that another important aspect is missing.
- Bir başka önemli hususun eksik olması ise neredeyse daha da gariptir.
- We almost had it, and the US pulled out at the last moment.
- Bunu neredeyse başarıyorduk ama ABD son anda çekildi.
- Transactions are almost exclusively cross-border and often involve very significant sums of money.
- İşlemler neredeyse tamamen sınır ötesi ve genellikle çok önemli miktarlarda para içeriyor.
- The EU's population will increase by almost 50%.
- AB'nin nüfusu neredeyse %50 oranında artacak.
- That is almost 30% of our present population.
- Bu rakam mevcut nüfusumuzun neredeyse %30'una tekabül etmektedir.
- These could almost be termed ports of convenience.
- Bunlar neredeyse kolaylık limanları olarak adlandırılabilir.
- There was only one woman, who might almost be regarded as a female hostage.
- Neredeyse bir kadın rehine olarak kabul edilebilecek sadece bir kadın vardı.
- And we realise this when it is almost too late, when the Commission is forced to put in place early warning systems.
- Bunu, Komisyon erken uyarı sistemlerini devreye sokmak zorunda kaldığında, neredeyse çok geç olduğunda fark ediyoruz.
- We have to remember that rural areas represent almost four-fifths of the territory of the European Union.
- Kırsal alanların Avrupa Birliği topraklarının neredeyse beşte dördünü temsil ettiğini unutmamalıyız.
- Sensible texts on sexuality which should be so evident that one could almost describe them as open doors.
- Cinsellik konusunda, neredeyse açık kapılar olarak tanımlanabilecek kadar açık olması gereken mantıklı metinler.
- The CAP accounts for almost half of the EU budget and it is only correct that every euro spent should be accounted for.
- OTP, AB bütçesinin neredeyse yarısını oluşturmaktadır ve harcanan her avronun hesabının verilmesi doğrudur.
- The general public, the taxpayers of Europe, are looking for the reform which we promised almost three years ago.
- Genel kamuoyu, Avrupa'nın vergi mükellefleri, neredeyse üç yıl önce söz verdiğimiz reformu bekliyor.
- Or is it instead an almost final stage of building the European super-State?
- Yoksa bu, Avrupa süper devletinin inşasının neredeyse son aşaması mı?
- I would like to know from the Commission why it considers this undesirable now, after almost twenty years?
- Komisyon'un neredeyse yirmi yıl sonra neden şimdi bunu istenmeyen bir durum olarak gördüğünü öğrenmek istiyorum.
- I am pleased that my report has been adopted almost unanimously by the House.
- Raporumun Meclis tarafından neredeyse oybirliğiyle kabul edilmiş olmasından memnuniyet duyuyorum.
- Prior to last year's outbreak, the EU was broadly FMD-free for almost a decade.
- Geçen yılki salgından önce AB neredeyse on yıl boyunca genel olarak şap hastalığından arınmış durumdaydı.
- Life expectancy has almost doubled in the last fifty years, which has created a completely different world.
- Ortalama yaşam süresi son elli yılda neredeyse iki katına çıktı ve bu da tamamen farklı bir dünya yarattı.
- Life expectancy has almost doubled in the last fifty years, which has created a completely different world.
- Ortalama yaşam süresi son elli yılda neredeyse iki katına çıkmış ve bu da tamamen farklı bir dünya yaratmıştır.
- The fact that more has not happened in almost ten years is, of course, worthy of note.
- Neredeyse on yıldır daha fazlasının gerçekleşmemiş olması elbette kayda değerdir.
- We were almost in that position with Finnish at the last enlargement.
- Son genişlemede Finlandiya ile neredeyse aynı konumdaydık.
- That is almost beyond our control.
- Bu neredeyse bizim kontrolümüz dışında.
- He was averse to hoo-ha, could be very obstinate, yet was at times almost shy.
- Gürültü patırtıdan hoşlanmazdı, çok inatçı olabilirdi, ancak zaman zaman neredeyse utangaçtı.
- Almost the whole of Europe will now be united as a community.
- Avrupa'nın neredeyse tamamı artık bir topluluk olarak birleşmiş olacak.
- The EU currently imports almost twice as much cattle feed as it produces itself.
- AB şu anda kendi ürettiğinden neredeyse iki kat daha fazla sığır yemi ithal etmektedir.
- The Convention has been bled almost dry by a virtual IGC with the arrival of numerous Foreign Affairs ministers.
- Sözleşme, çok sayıda Dışişleri Bakanının gelmesiyle sanal bir IGC tarafından neredeyse kurutulmuştur.
- This task is almost over now and things will therefore, move ahead rapidly.
- Bu görev artık neredeyse sona ermiştir ve bu nedenle işler hızla ilerleyecektir.
- You could almost imagine yourself faced with a bar of chocolate!
- Neredeyse kendinizi bir kalıp çikolata ile karşı karşıya hayal edebilirdiniz!
- Almost five months have passed and, over these five months, too many things have happened in those countries.
- Neredeyse beş ay geçti ve bu beş ay içinde o ülkelerde çok fazla şey oldu.
- We were, you might say, almost the only engine in this whole process.
- Bütün bu süreçte neredeyse tek motor olduğumuz söylenebilir.
- The crisis in air transport following 11 September appears in the meantime to have been almost overcome.
- Bu arada 11 Eylül'ün ardından hava taşımacılığında yaşanan kriz neredeyse aşılmış gibi görünüyor.
- This is a dramatic fall in comparison with 2001, when almost ten times as many applications were granted.
- Bu, neredeyse on kat daha fazla başvurunun kabul edildiği 2001 yılına kıyasla çarpıcı bir düşüştür.
- Of course we said, as long ago as 1993, that the industry still had almost ten years.
- Elbette 1993 gibi uzun bir süre önce, sektörün hala neredeyse on yılı olduğunu belirtmiştik.
- I almost fear that the answer is yes, because you did not say anything about this.
- Cevabın evet olmasından neredeyse korkuyorum, çünkü bu konuda hiçbir şey söylemediniz.
- There is almost no other situation like this in the world.
- Dünyada buna benzer başka bir durum neredeyse yok.
- Were the Socialist Group's amendments to be included, it would indeed be almost perfect.
- Sosyalist Grup'un değişiklikleri de dahil edilseydi, gerçekten de neredeyse mükemmel olacaktı.
- Of course we said, as long ago as 1993, that the industry still had almost ten years.
- Elbette 1993 gibi uzun bir süre önce, sektörün hala neredeyse on yılı olduğunu söylemiştik.
- The most expensive country is almost twice as expensive as the cheapest.
- En pahalı ülke en ucuza göre neredeyse iki kat daha pahalı.
- That Tampere Summit is almost two years old.
- Tampere Zirvesi neredeyse iki yaşında.
- This, of course, does little for harmonisation because almost all national laws allow for severer penalties.
- Bu elbette uyum için pek bir şey ifade etmiyor çünkü neredeyse tüm ulusal yasalar daha ağır cezalara izin veriyor.
- That, the House will recall, has been achieved almost from a standing start.
- Meclis'in hatırlayacağı üzere, bu neredeyse sıfırdan başlayarak başarılmıştır.
- Scotland, as a whole, has 462 different coastal plans in place, almost three quarters of them locally based.
- İskoçya'da bir bütün olarak 462 farklı kıyı planı bulunmaktadır ve bunların neredeyse dörtte üçü yerel bazlıdır.
- We have also abandoned the idea of a time limit and have therefore almost totally accepted the Council's position.
- Ayrıca zaman sınırı fikrinden de vazgeçtik ve bu nedenle Konsey'in tutumunu neredeyse tamamen kabul ettik.
- The task before us seemed almost beyond our capacities.
- Önümüzdeki görev neredeyse kapasitemizin ötesinde görünüyordu.
- The most expensive country is almost twice as expensive as the cheapest.
- En pahalı ülke en ucuza göre neredeyse iki kat daha pahalıdır.
- After three years of mild recession, almost all the States need to address the problem of dwindling resources.
- Üç yıllık ılımlı durgunluğun ardından neredeyse tüm Devletlerin azalan kaynaklar sorununu ele alması gerekiyor.
- This is a dramatic fall in comparison with 2001, when almost ten times as many applications were granted.
- Bu, neredeyse on kat daha fazla başvurunun kabul edildiği 2001 yılına kıyasla dramatik bir düşüştür.
- In my own country, Ireland, there has been an almost 20% drop in farm incomes this year when inflation is factored in.
- Kendi ülkem İrlanda'da enflasyon da hesaba katıldığında bu yıl çiftlik gelirlerinde neredeyse %20'lik bir düşüş yaşandı.
- We had been working on this issue for almost a year.
- Bu konu üzerinde neredeyse bir yıldır çalışıyorduk.
- For almost half a century we lived with an artificial division of Europe.
- Neredeyse yarım yüzyıl boyunca Avrupa'nın yapay bir bölünmüşlüğü ile yaşadık.
- Such is the grip of EU money that dissent from the perceived wisdom is treated almost as heresy.
- AB parası öyle bir kıskaca alınmış ki, algılanan bilgeliğe muhalefet etmek neredeyse sapkınlık olarak görülüyor.
- The Commission proposal almost achieves that.
- Komisyon teklifi bunu neredeyse başarmaktadır.
- You have been almost excessive in your brevity.
- Kısalık konusunda neredeyse aşırıya kaçtınız.
- The war took place almost three and a half years ago.
- Savaş neredeyse üç buçuk yıl önce gerçekleşti.
- There have been almost sixty accidents this year, something that is almost inexplicable.
- Bu yıl neredeyse altmış kaza meydana geldi ki bu neredeyse açıklanamaz bir durum.
- In one sense I am almost amused that the resolution welcomes its creation nine years on.
- Bir anlamda kararın dokuz yıl sonra ortaya çıkmasını memnuniyetle karşılaması beni neredeyse eğlendiriyor.
- This will almost be a further example of the Monnet method, but on a smaller scale.
- Bu neredeyse Monnet yönteminin bir başka örneği olacak, ancak daha küçük bir ölçekte.
- Allow me to say that what you have achieved is almost unheard of.
- Başardığınız şeyin neredeyse hiç duyulmamış bir şey olduğunu söylememe izin verin.
- Here we are almost at the end of 2002 before we finally have a revised text.
- Nihayet gözden geçirilmiş bir metne sahip olmadan önce neredeyse 2002'nin sonundayız.
- It approved this report exactly one year ago, almost unanimously.
- Bu raporu tam bir yıl önce neredeyse oybirliğiyle onayladı.
- The next test of our mettle, though, is almost upon us.
- Cesaretimizi sınayacağımız bir sonraki sınav ise neredeyse yaklaşıyor.
- Almost ten years on, we are nearing the end of that process.
- Neredeyse on yıl sonra bu sürecin sonuna yaklaşıyoruz.
- Until now, we had an almost total legislative silence about the environmental damage caused by noise.
- Şimdiye kadar gürültünün çevreye verdiği zarar konusunda neredeyse tam bir yasama sessizliği vardı.
- The Convention has been bled almost dry by a virtual IGC with the arrival of numerous Foreign Affairs ministers.
- Sözleşme, çok sayıda Dışişleri Bakanının katıldığı sanal bir IGC tarafından neredeyse kurutulmuştur.
- At present, banks are almost rewarded when they lose your money.
- Şu anda bankalar paranızı kaybettiklerinde neredeyse ödüllendiriliyorlar.
- Japanese patenting in Europe is almost as strong as US patenting.
- Avrupa'da Japon patentleri neredeyse ABD patentleri kadar güçlüdür.
- Impunity for the perpetrators of such atrocities has almost been systematic.
- Bu tür zulümlerin failleri için cezasızlık neredeyse sistematik hale gelmiştir.
- Since the change of government, Senegal has increased its budget for education, which now stands at almost 35%.
- Hükümet değişikliğinden bu yana Senegal eğitime ayırdığı bütçeyi arttırdı ve bu oran şu anda neredeyse %35'e ulaştı.
- As I have said, in Barcelona I presented an initial brief report indicating these kinds of issues almost in note form.
- Söylediğim gibi, Barselona'da bu tür konuları neredeyse not halinde belirten kısa bir rapor sundum.
- Indeed it is almost making itself busy with too many matters.
- Gerçekten de neredeyse kendisini çok fazla konuyla meşgul ediyor.
- I only have to point out that we are sitting here in a Chamber that is almost empty.
- Burada neredeyse boş olan bir Meclis'te oturduğumuzu belirtmek isterim.
- However, the communication almost gives the impression that we are offering an 'à la carte' Europe.
- Bununla birlikte, iletişim neredeyse 'alakart' bir Avrupa sunduğumuz izlenimini veriyor.
- The four big companies together buy almost half the coffee beans produced around the world.
- Dört büyük şirket birlikte dünya genelinde üretilen kahve çekirdeklerinin neredeyse yarısını satın almaktadır.
- The foot and mouth crisis cost almost a billion.
- Şap krizi neredeyse bir milyara mal oldu.
- It would almost be like the United Nations issuing a currency.
- Neredeyse Birleşmiş Milletler'in para birimi çıkarması gibi bir şey olurdu.
- It is almost the reverse, because the national quotas account for just over one per cent.
- Ulusal kotalar yüzde birin biraz üzerinde olduğu için durum neredeyse tam tersi.
- This follows almost inevitably from the Commission's acceptance of the amendments to content.
- Bu, neredeyse kaçınılmaz olarak Komisyonun içerik değişikliklerini kabul etmesinden kaynaklanmaktadır.
- I can agree with it almost without reservation.
- Neredeyse hiç çekince koymadan buna katılabilirim.
- It is worth remembering that almost 40% of Russia’s exports come to the European Union.
- Rusya'nın ihracatının neredeyse %40'ının Avrupa Birliği'ne yapıldığını hatırlamakta fayda var.
- This is the case almost throughout Europe.
- Bu durum neredeyse tüm Avrupa'da böyledir.
- The Council has accepted the Commission's proposals almost in their entirety.
- Konsey, Komisyon'un önerilerinin neredeyse tamamını kabul etmiştir.
- The Council has accepted the Commission's proposals almost in their entirety.
- Konsey, Komisyon'un önerilerini neredeyse tümüyle kabul etmiştir.
- The internal market and the single currency have, in the meantime made rapid progress and are almost fully developed.
- Bu arada iç pazar ve ortak para birimi hızlı bir ilerleme kaydetmiş ve neredeyse tamamen gelişmiştir.
- To my knowledge, the coordinators have had this information at their disposal for almost three weeks.
- Bildiğim kadarıyla koordinatörler bu bilgiyi neredeyse üç haftadır ellerinin altında bulunduruyorlar.
- Since the change of government, Senegal has increased its budget for education, which now stands at almost 35%.
- Hükûmet değişikliğinden bu yana Senegal, eğitime ayırdığı bütçeyi halihazırda neredeyse %35'e varan oranda arttırdı.
- Secondly, in foreign policy, that is, in category 4, almost 90% of the resources available were drawn on.
- İkinci olarak, dış politikada, yani 4. kategoride, mevcut kaynakların neredeyse %90'ından yararlanılmıştır.
- Almost all MEPs who took the floor this morning and this evening have mentioned sale below cost.
- Bu sabah ve bu akşam söz alan neredeyse tüm Parlamenterler maliyetin altındaki satışlardan bahsettiler.
- We have learnt that the British Government is taking part, almost on a daily basis, in aerial attacks on Iraq.
- İngiliz Hükümeti'nin neredeyse her gün Irak'a yönelik hava saldırılarına katıldığını öğrendik.
- This agreement may still manage to rescue the otherwise almost defunct Road Map.
- Bu anlaşma, neredeyse iflas etmiş olan Yol Haritasını kurtarmayı hala başarabilir.
- We have also abandoned the idea of a time limit and have therefore almost totally accepted the Council's position.
- Zaman sınırlaması fikrinden de vazgeçtik ve dolayısıyla Konsey'in tutumunu neredeyse tamamen kabul ettik.
- This agency is also something that almost all operators in sea-related industries want.
- Bu ajans aynı zamanda denizle ilgili sektörlerdeki neredeyse tüm operatörlerin istediği bir şeydir.
- Almost ten years on, we are nearing the end of that process.
- Neredeyse on yıl sonra, bu sürecin sonuna yaklaşıyoruz.
- Should the Canaries depend almost exclusively on tourism-related activities for job and wealth creation?
- Kanarya Adaları istihdam ve zenginlik yaratmak için neredeyse sadece turizmle ilgili faaliyetlere mi bağımlı olmalıdır?
- There has been almost a complete breakdown in the implementation of the roadmap for peace in the region.
- Bölgede barışa yönelik yol haritasının uygulanmasında neredeyse tam bir çöküş yaşanmıştır.
- It sounds almost too good to be true for Hong Kong.
- Hong Kong için neredeyse gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
- Almost the whole of Europe will now be united as a community.
- Neredeyse tüm Avrupa artık bir topluluk olarak birleşmiş olacak.
- The Commission has brought forward its proposals in almost record time.
- Komisyon tekliflerini neredeyse rekor bir sürede sunmuştur.
- I believe that the Criminal Court has the support of almost all the Parliamentary groups.
- Ceza Mahkemesi'nin neredeyse tüm Parlamento gruplarının desteğine sahip olduğuna inanıyorum.
- This might appear to be a minor issue, almost a routine matter.
- Bu küçük bir mesele, neredeyse rutin bir konu gibi görünebilir.
- He found that he was touching almost a piece of jelly.
- Neredeyse bir parça jöleye dokunduğunu fark etti.
- Between 2000 and 2001, the number of acres planted to GM crops increased by almost 20%.
- 2000 ve 2001 yılları arasında GDO'lu ürün ekilen dönüm sayısı neredeyse %20 oranında artmıştır.
- It is almost a year since the European Parliament's last major debate on enlargement.
- Avrupa Parlamentosunun genişlemeye ilişkin son büyük tartışmasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti.
- We have an almost balanced representation of Members here today for this debate on women's rights.
- Kadın hakları konusundaki bu tartışma için bugün burada neredeyse dengeli bir Üye temsiline sahibiz.
- It is almost the reverse, because the national quotas account for just over one per cent.
- Neredeyse tam tersi, çünkü ulusal kotalar yüzde birin biraz üzerinde.
- The Estonian kroon has been tied to the Deutschmark and, subsequently, the euro for almost ten years.
- Estonya kroonu neredeyse on yıldır Alman markına ve ardından da Euro'ya bağlı.
- Almost without exception, the proposals being made represent steps backward as compared with the Convention's draft.
- Neredeyse istisnasız olarak, yapılan teklifler Sözleşme taslağına kıyasla geri adımları temsil etmektedir.
- We take almost 20% of Canada's service-related exports.
- Kanada'nın hizmetle ilgili ihracatının neredeyse %20'sini biz yapıyoruz.
- It is almost even stranger that another important aspect is missing.
- Bir başka önemli hususun eksik olması neredeyse daha da garip.
- The Laeken mandate is an open mandate, and it even allows us to raise almost any issue.
- Laeken yetkisi açık bir yetkidir ve hatta neredeyse her konuyu gündeme getirmemize izin vermektedir.
- For others, however, it is a farce of almost surrealistic dimensions.
- Ancak diğerleri için bu, neredeyse gerçeküstü boyutlarda bir maskaralıktır.
- It is strange that it is only in the area of work and social rights that this is almost the norm!
- Bu durumun sadece çalışma ve sosyal haklar alanında neredeyse norm haline gelmiş olması gariptir!
- A disaster of this scale could almost certainly not have occurred along the American coastline, and why?
- Bu ölçekte bir felaket neredeyse kesinlikle Amerikan kıyı şeridinde meydana gelemezdi, peki neden?
- So discussion of this amounts to something almost perverse.
- Dolayısıyla bu konunun tartışılması neredeyse sapkınlık anlamına geliyor.
- The first is the almost excessive emphasis he places on religion.
- Birincisi, dine yaptığı neredeyse aşırı vurgudur.
- In the case of car wrecks we were almost successful two years ago.
- Araba kazaları konusunda iki yıl önce neredeyse başarılı olmuştuk.
- Some of it almost had an air of extra-territoriality, even coming close to unilateralist language.
- Bazıları neredeyse bölge dışı bir havaya sahipti hatta tek taraflı bir dile yaklaşıyordu.
- That is almost beyond our control.
- Bu neredeyse bizim kontrolümüzün ötesinde.
- That has an effect on almost all feed proteins and on additives.
- Bunun neredeyse tüm yem proteinleri ve katkı maddeleri üzerinde etkisi vardır.
- I would even go so far as to say that it is almost a historic moment for the young people of our countries.
- Hatta o kadar ileri gideceğim ki, bunun ülkelerimizin gençleri için neredeyse tarihi bir an olduğunu söyleyeceğim.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık evimiz dediğimiz gezegenin neredeyse aynısı.
- An exquisite location in which the beauty of the landscape shines almost as brightly as your love for one another.
- Manzaranın güzelliğinin neredeyse birbirinize olan sevginiz kadar parladığı enfes bir yer.
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama o kadar güçlüydü ki gövde neredeyse ikiye ayrılıyordu.
- Those crazy space invaders almost killed us.
- Bu uzaylı istilacılar neredeyse bizi öldürüyordu.
- You're a workaholic at such an advanced stage that your intimacy skills have withered away to almost nothing.
- O kadar ağır işkoliksiniz ki yakınlık becerileriniz neredeyse sıfıra inmiş.
- The chemical composition of the two is almost similar to each other.
- İkisinin kimyasal bileşimi neredeyse birbirine benziyor.
- Almost all good writing starts with terrible first efforts.
- Neredeyse tüm iyi yazılar korkunç ilk çabalarla başlar.
- Stories link cause and effect making the conclusions that you want to present seem almost inevitable.
- Hikayeler neden-sonuç ilişkisi kurar ve sunmak istediğiniz sonuçların neredeyse kaçınılmaz görünmesini sağlar.
- I mean, I feel like I'm almost falling the whole time.
- Yani, onca zamandır neredeyse düşüyormuşum gibi hissediyordum.
- The chemical composition of the two is almost similar to each other.
- Her ikisinin de kimyasal içerikleri neredeyse birbirinin aynıdır.
- The chemical composition of the two is almost similar to each other.
- İkisinin kimyasal bileşimi neredeyse birbirine benzer.
- Those crazy space invaders almost killed us.
- O çılgın uzay istilacıları neredeyse bizi öldürecekti.
- Those crazy space invaders almost killed us.
- O çılgın uzay istilacıları neredeyse bizi öldürüyordu.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık evimiz dediğimiz gezegenle neredeyse aynı.
- You're a workaholic at such an advanced stage that your intimacy skills have withered away to almost nothing.
- O kadar ağır düzeyde işkoliksiniz ki, yakınlık kurma becerileriniz neredeyse sıfıra indi.
- Under this condition, almost all hard disks cannot afford it.
- Bu koşul altında, neredeyse hiçbir sabit disk bunu kaldıramaz.
- It's almost like creating a new industry niche.
- Neredeyse yeni bir endüstri alanı yaratmak gibi.
- Because once you give in to darkness, it's almost impossible to resist its call.
- Çünkü bir kez karanlığa teslim olursanız, onun çağrısına direnmek neredeyse imkânsızdır.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık neredeyse yuva dediğimiz gezegenle aynı.
- Stories link cause and effect making the conclusions that you want to present seem almost inevitable.
- Hikayeler neden ve sonuç arasında ilişki kurarak sunmak istediğiniz sonuçların neredeyse kaçınılmaz görünmesini sağlar.
- You're a workaholic at such an advanced stage that your intimacy skills have withered away to almost nothing.
- O kadar ilerlemiş safhada bir işkoliksin ki samimi ilişki kurma yeteneğin neredeyse sıfır.
- Almost a year and a half has passed since his crime.
- İşlediği suçtan sonra neredeyse bir buçuk yıl geçti.
- She created a plague that almost wiped out an entire people.
- Neredeyse tüm bir halkı yok edecek bir veba yarattı.
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama o kadar güçlüydü ki gövde neredeyse ikiye bölünüyordu.
- And have you found that witch doctor that almost killed me?
- Beni neredeyse öldüren büyücü hekimi buldun mu?
- Perfect gift that can be used in almost any occasion or season.
- Neredeyse her durumda veya mevsimde kullanılabilecek mükemmel bir hediye.
- I mean, I feel like I'm almost falling the whole time.
- Yani neredeyse sürekli düşüyormuşum gibi hissediyorum.
- It's almost like creating a new industry niche.
- Bu neredeyse yeni bir endüstri alanı yaratmak gibi bir şey.
- Almost a year and a half has passed since his crime.
- Suçunun üzerinden neredeyse bir buçuk sene geçti.
- The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
- Patlama öylesine güçlüydü ki, tekne neredeyse ikiye ayrılıyordu.
- Almost a year and a half has passed since his crime.
- İşlediği suçun üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçti.
- It can take a few years to learn very advanced English at almost the mother tongue level.
- Neredeyse ana dil seviyesinde çok ileri düzeyde İngilizce öğrenmek birkaç yıl sürebilir.
- Perfect gift that can be used in almost any occasion or season.
- Neredeyse her durumda veya sezonda kullanılabilecek mükemmel bir hediye.
- It's almost like creating a new industry niche.
- Neredeyse yeni bir endüstriyel alan yaratmak gibi.
- Almost instinctively, in times of crisis, we hugged one another.
- Kriz zamanlarında neredeyse içgüdüsel olarak birbirimizi kucaklarız.
- An eight-year-old car is almost worthless.
- Sekiz yaşında bir araba neredeyse değersizdir.
- You're almost as tall as Tom is.
- Neredeyse Tom kadar uzun boylusun.
- Tom is almost there.
- Tom neredeyse orada.
- Lalya was almost dead.
- Lalya neredeyse ölecekti.
- The game's almost over.
- Maç neredeyse bitti.
- He was dating a woman almost as old as his mother.
- Neredeyse annesi yaşında bir kadınla çıkıyordu.
- Tom is almost finished doing that.
- Tom bunu yapmayı neredeyse bitirdi.
- I lost almost all my money.
- Neredeyse tüm paramı kaybettim.
- Tom and Mary discussed the problem for almost an hour.
- Tom ve Mary neredeyse bir saat boyunca sorunu tartıştılar.
- Tom almost married Mary.
- Tom neredeyse Mary ile evleniyordu.
- I'm almost sure that my cat ate my hamster.
- Kedimin hamsterimi yediğinden neredeyse eminim.
- I almost kissed Tom.
- Neredeyse Tom'u öpüyordum.
- We're almost like brothers.
- Biz neredeyse biraderler gibiyiz.
- I almost felt bad for him.
- Neredeyse kendimi onun için kötü hissettim.
- He almost drowned in the river.
- Neredeyse nehirde boğuluyordu.
- I almost hit Tom.
- Neredeyse Tom'a vuruyordum.
- Tom almost got hit by the ball.
- Neredeyse Tom'a top çarpıyordu.
- Sami almost didn't believe it.
- Sami neredeyse buna inanmıyordu.
- It's almost impossible to avoid eating genetically modified food.
- Genetiği değiştirilmiş yiyecekleri yemekten kaçınmak neredeyse imkansız.
- It's been almost three years since Tom died.
- Tom öleli neredeyse üç yıl oldu.
- You know almost everything about me.
- Neredeyse benimle ilgili her şeyi biliyorsun.
- I almost spilled coffee on my keyboard.
- Neredeyse klavyeme kahve döküyordum.
- Tom almost lost his footing.
- Tom'un neredeyse ayağı kayıyordu.
- Sami has been playing guitar with his band for almost a year.
- Sami neredeyse bir yıldır grubuyla birlikte gitar çalıyor.
- It's almost impossible to read Tom's handwriting.
- Tom'un el yazısını okumak neredeyse imkansızdır.
- She almost convinced me.
- O, neredeyse beni ikna etti.
- It's almost time to leave.
- Gitme vakti neredeyse geldi.
- We're almost home.
- Neredeyse evdeyiz.
- Tom worked for almost three hours.
- Tom neredeyse üç saat boyunca çalıştı.
- I almost fainted.
- Neredeyse bayılmıştım.
- Tom can speak French almost as well as me.
- Tom neredeyse benim kadar iyi Fransızca konuşabiliyor.
- My lunch break's almost over.
- Öğle yemeği molam neredeyse bitti.
- Almost 60% of illiterate youth are female.
- Okuma yazma bilmeyen gençlerin neredeyse %60'ı kadın.
- We haven't had anything to eat for almost three days.
- Biz neredeyse üç gündür hiçbir şey yemedik.
- The train was almost an hour behind schedule today.
- Tren bugün neredeyse bir saat gecikti.
- It's been almost a year since I've seen Tom.
- Tom'u gördüğümden beri neredeyse bir yıl geçti.
- I almost became a paramedic.
- Neredeyse sağlık görevlisi oluyordum.
- Tom and Mary are almost ready.
- Tom ve Mary neredeyse hazır.
- Are we almost finished?
- Neredeyse hazır mıyız?
- It has been almost 4 years since Tom passed away in a car accident.
- Tom bir araba kazasında öleli neredeyse 4 yıl oldu.
- We almost didn't get there on time.
- Neredeyse zamanında varamıyorduk.
- I almost didn't recognize Tom.
- Tom'u neredeyse tanıyamayacaktım.
- Tom was almost asleep.
- Tom neredeyse uyuyordu.
- Tatoeba was sick and almost died.
- Tatoeba hastaydı ve neredeyse ölüyordu.
- I almost told Tom what you told me not to tell him.
- Ona söylemememi söylediğin şeyi neredeyse Tom'a söylüyordum.
- It's almost perfect.
- Neredeyse mükemmel.
- Tom had almost forgotten all about what had happened.
- Tom olanları neredeyse tamamen unutmuştu.
- I almost smiled.
- Neredeyse gülümseyecektim.
- Tom and Mary played together almost all day.
- Tom ve Mary neredeyse bütün gün birlikte oynadı.
- Caribou eat almost only lichen during the winter.
- Ren geyikleri kış boyunca neredeyse sadece liken yerler.
- Tom almost spit out his orange juice.
- Tom neredeyse portakal suyunu tükürüyordu.
- The baby almost choked on a piece of candy.
- Bebek neredeyse bir parça şekerle boğuluyordu.
- I can almost touch the ceiling.
- Neredeyse tavana dokunabiliyorum.
- That's almost impossible to believe.
- İnanmak neredeyse imkansız.
- Tom almost pushed the wrong button.
- Tom neredeyse yanlış düğmeye basıyordu.
- Tom almost fell over the cliff.
- Tom neredeyse uçurumdan düşüyordu.
- Tom and I both almost died in the accident.
- Tom ve ben kazada neredeyse ölüyorduk.
- I almost forgot where I was.
- Neredeyse nerede olduğumu unuttum.
- Dan eluded police for almost two years.
- Dan neredeyse iki yıl boyunca polisten kaçtı.
- Tom said Mary almost died in the accident.
- Tom, Mary'nin kazada neredeyse öldüğünü söyledi.
- We were almost too late.
- Biz neredeyse çok geç kalmıştık.
- Mary almost passed out from the pain.
- Mary neredeyse ağrıdan bayılacaktı.
- It's almost impossible to read Tom's handwriting.
- Tom'un el yazısını okumak neredeyse imkansız.
- Tom is almost as tall as you are.
- Tom neredeyse senin kadar uzun boylu.
- It's been almost three weeks since I got back to Boston.
- Boston'a döndüğümden beri neredeyse üç hafta oldu.
- Tom almost drowned in the river.
- Tom neredeyse nehirde boğuluyordu.
- The situation almost got out of control.
- Durum neredeyse kontrolden çıktı.
- It's almost time to go.
- Neredeyse gitme zamanı.
- Almost no one believed him.
- Neredeyse kimse ona inanmadı.
- He was almost hit by a car.
- Neredeyse ona araba çarpıyordu.
- She'll almost certainly pass the test.
- Neredeyse kesinlikle testi geçecek.
- I almost didn't win.
- Neredeyse kazanamıyordum.
- I almost quit my job today.
- Bugün neredeyse işimi bırakıyordum.
- I almost kissed her.
- Neredeyse onu öpüyordum.
- Tom is actually almost thirty.
- Tom aslında neredeyse otuz.
- Professor West is almost as old as my father.
- Profesör West neredeyse babam kadar yaşlıdır.
- It's almost impossible.
- Bu neredeyse imkansız.
- Tom seems almost happy.
- Tom neredeyse mutlu görünüyor.
- Tom has been missing for almost three days.
- Tom neredeyse üç gündür kayıp.
- I almost got killed.
- Neredeyse öldürülüyordum.
- I'm almost ready to do that.
- Bunu yapmaya neredeyse hazırım.
- I almost fell into the pool.
- O neredeyse havuza düşüyordu.
- It's been almost three months since I've moved here.
- Buraya taşınalı neredeyse üç ay oldu.
- The meeting was almost over.
- Toplantı neredeyse bitmek üzereydi.
- Tom almost caught Mary.
- Tom neredeyse Mary'yi yakalıyordu.
- After almost a month I still remember the word.
- Neredeyse bir ay sonra ben hala kelimeyi hatırlıyorum.
- I almost wish that I were going to Boston with you.
- Neredeyse keşke seninle Boston'a gidiyor olsaydım diyeceğim.
- We almost had Tom convinced.
- Biz neredeyse Tom'u ikna etmiştik.
- Almost all boys can play baseball.
- Neredeyse tüm erkek çocukları beyzbol oynayabilir.
- Tom has almost made up his mind.
- Tom neredeyse kararını verdi.
- Tom died almost instantly.
- Tom neredeyse hemen öldü.
- It's almost impossible to work out this problem.
- Bu problemi çözmek neredeyse imkansız.
- This is almost comical.
- Bu neredeyse komik.
- My cooking had almost burnt by the time I came to the kitchen.
- Mutfağa geldiğimde yemeklerim neredeyse yanmıştı.
- He almost convinced me.
- Neredeyse beni ikna ediyordu.
- Tom is almost as old as my father.
- Tom neredeyse babam kadar yaşlı.
- Tom and Mary are almost home.
- Tom ve Mary neredeyse evdeler.
- It almost happened.
- Bu neredeyse oldu.
- She is almost as tall as you are.
- Neredeyse senin kadar uzun.
- Are we almost finished?
- Neredeyse bitirdik mi?
- Tom almost got away with it.
- Bu Tom'un yanına kâr kalacaktı neredeyse.
- Tom almost died in that accident.
- Tom o kazada neredeyse ölüyordu.
- I almost called him.
- Neredeyse onu arayacaktım.
- I almost got caught a few times.
- Birkaç kez neredeyse yakalanıyordum.
- Tom was almost hit by a truck.
- Tom'a neredeyse bir kamyon çarpıyordu.
- We talked for almost three hours.
- Biz neredeyse üç saat konuştuk.
- I almost died swimming in the lake.
- Gölde yüzerken neredeyse ölüyordum.
- Tom came to Boston almost three years ago.
- Tom Boston'a neredeyse üç yıl önce geldi.
- Tom almost started to cry.
- Tom neredeyse ağlamaya başladı.
- I was almost hit by a car.
- Bana neredeyse bir araba çarpıyordu.
- We almost weren't able to do that.
- Neredeyse onu yapmayı başaramıyorduk.
- It has been almost 50 years since World War II ended.
- İkinci Dünya Savaşı biteli neredeyse 50 yıl oldu.
- Tom was almost run over by a dump truck.
- Tom neredeyse bir damperli kamyon tarafından eziliyordu.
- That almost happened to me, too.
- Neredeyse benim de başıma geliyordu.
- The baby has been crying for almost ten minutes.
- Bebek, neredeyse on dakikadır ağlıyor.
- I'm almost thirty.
- Neredeyse otuz yaşındayım.
- Tom almost bled to death.
- Tom neredeyse kan kaybından ölüyordu.
- Tom knew almost everyone there.
- Tom neredeyse oradaki herkesi tanıyordu.
- It's been almost 3 weeks since I got back to the States.
- Amerika'ya döndüğümden beri neredeyse üç hafta oldu.
- He was wearing a long black coat that reached almost to his ankles.
- Neredeyse ayak bileklerine kadar uzanan uzun siyah bir palto giyiyordu.
- Tom was almost dead when we found him.
- Onu bulduğumuzda Tom neredeyse ölmüştü.
- It's almost impossible to avoid eating genetically modified food.
- Genetiği değiştirilmiş gıda yemekten kaçınmak neredeyse imkansız.
- It's been almost a year since I've seen Tom.
- Tom'u görmeyeli neredeyse bir yıl oldu.
- Tom and Mary have been married for almost three years.
- Tom ve Mary neredeyse üç yıldır evliler.
- It's been raining for almost a week.
- Neredeyse bir haftadır yağmur yağıyor.
- Tom almost won.
- Tom neredeyse kazanacaktı.
- I'm almost certain that Tom can speak French.
- Tom'un Fransızca konuşabildiğinden neredeyse eminim.
- I almost didn't recognize Tom.
- Neredeyse Tom'u tanıyamıyordum.
- Almost everyone I know knows how to swim.
- Neredeyse tanıdığım herkes nasıl yüzeceğini bilir.
- It's been almost 3 weeks since I got back to the States.
- Amerika'ya döneli neredeyse 3 hafta oldu.
- Tom almost didn't get to meet Mary.
- Tom neredeyse Mary ile tanışamayacaktı.
- The old oak was almost higher than the house.
- Yaşlı meşe ağacı neredeyse evden daha yüksekti.
- Tom said he almost didn't do that.
- Tom neredeyse bunu yapmadığını söyledi.
- Tom and Mary almost got married last summer.
- Tom ve Mary geçen yaz neredeyse evleniyorlardı.
- It was almost funny.
- Neredeyse komikti.
- You were almost killed.
- Neredeyse öldürülüyordunuz.
- Tom has been in there for almost three hours now.
- Tom şimdi neredeyse üç saattir orada.
- We lost almost all our away games.
- Neredeyse tüm deplasman oyunlarını kaybettik.
- You almost forgot your money.
- Neredeyse paranı unutuyordun.
- It is very difficult, almost impossible, to get an apartment in Oslo.
- Oslo'da bir daire almak çok zor, neredeyse imkansızdır.
- I almost collided with Thomas.
- Ben neredeyse Thomas'la çarpışıyordum.
- She almost passed out.
- Neredeyse bayılıyordu.
- Tom can speak French almost as well as he can speak English.
- Tom neredeyse İngilizce konuştuğu kadar iyi Fransızca konuşabiliyor.
- They were almost run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyorlardı.
- Boston is almost three hours from here.
- Boston buradan neredeyse üç saat.
- Tom did almost all of the work by himself.
- Tom neredeyse tüm işi kendi başına yaptı.
- There is almost no oxygen in the room.
- Odada neredeyse hiç oksijen yok.
- We are almost there.
- Neredeyse geldik.
- I'm almost through.
- Neredeyse bitirdim.
- I can almost guarantee that Tom won't get here on time.
- Tom'un buraya zamanında gelmeyeceğini neredeyse garanti edebilirim.
- I almost told Tom what you told me not to tell him.
- Bana söylemememi söylediğin şeyi neredeyse Tom'a söylüyordum.
- Tom is almost unable to walk.
- Tom neredeyse yürüyemiyor.
- He is now almost as tall as his father is.
- Şimdi neredeyse babası kadar uzun.
- I've almost finished doing that.
- Bunu yapmayı neredeyse bitirdim.
- It is an arid region, almost a desert.
- Kurak bir bölge, neredeyse bir çöl.
- Tom almost died when he fell off the roof.
- Tom çatıdan düştüğünde neredeyse ölüyordu.
- The bridge between Denmark and Sweden is almost five Swedish miles long.
- Danimarka ve İsveç arasındaki köprü neredeyse beş İsveç mili uzunluğunda.
- Almost everything I buy is sugar-free.
- Neredeyse aldığım her şey şekersiz.
- I almost did that.
- Bunu neredeyse yapıyordum.
- Tom almost forgot his money.
- Tom neredeyse parasını unutacaktı.
- Tom would be almost handsome if he got a haircut.
- Tom saçını kestirse neredeyse yakışıklı olacak.
- I'm almost certain that we have enough money to buy what we need.
- İhtiyacımız olan şeyleri almak için yeterli paramız olduğundan neredeyse eminim.
- I'm almost never home during the day.
- Ben neredeyse gün boyunca evde değilim.
- In August almost all the stores offer discounts.
- Ağustos ayında neredeyse tüm mağazalar indirim sunar.
- Her anxiety almost drove her wild.
- Endişesi onu neredeyse çılgına çeviriyordu.
- Tom almost drowned in his neighbor's swimming pool.
- Tom komşusunun yüzme havuzunda neredeyse boğuluyordu.
- He was almost drowned.
- Neredeyse boğuluyordu.
- Almost three.
- Neredeyse üç.
- Tom's career ended almost before it began.
- Tom'un kariyeri neredeyse başlamadan bitti.
- Tom ignored Mary almost all day, but finally talked to her just after dinner.
- Tom Mary'yi neredeyse bütün gün görmezlikten geldi fakat sonunda akşam yemeğinden hemen sonra onunla konuştu.
- Is it almost time for dinner?
- Neredeyse akşam yemeği zamanı mı?
- The show's almost over.
- Gösteri neredeyse bitti.
- Tom almost lost his footing.
- Tom neredeyse ayağını kaybediyordu.
- His hearing is very bad, he is almost deaf.
- İşitme duyusu çok kötü, neredeyse sağır.
- Tom and Mary are almost here.
- Tom ve Mary neredeyse geldiler.
- I'm almost done with my homework.
- Ödevimi neredeyse bitirdim.
- I almost felt sorry for Tom.
- Neredeyse Tom için üzülüyordum.
- Dinner is almost over.
- Akşam yemeği neredeyse bitti.
- I almost couldn't believe it.
- Neredeyse inanamıyordum.
- She’s almost as tall as I am.
- O, neredeyse benim kadar uzun.
- I have almost three thousand dollars in my safe.
- Kasamda neredeyse üç bin dolar var.
- Tom is almost certainly going to be at the party tonight.
- Tom bu akşam neredeyse kesinlikle partide olacak.
- Your English composition leaves almost nothing to be desired.
- İngilizce kompozisyonunuz neredeyse eksiksiz.
- I almost forgot to do my homework.
- Neredeyse ev ödevimi yapmayı unutuyordum.
- These types of books have almost no value.
- Bu tür kitapların neredeyse hiçbir değeri yok.
- It's almost time to go to bed.
- Neredeyse yatma vakti geldi.
- You almost gave me a heart attack.
- Neredeyse kalbime inecekti.
- I almost got killed when I went into the burning house to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için yanan eve girdiğimde neredeyse ölüyordum.
- I almost died that day.
- O gün neredeyse ölüyordum.
- I guess there were almost twenty kinds of cheeses on the table.
- Masada neredeyse yirmi çeşit peynir vardı sanırım.
- I came here almost thirty years ago.
- Buraya neredeyse otuz sene önce geldim.
- I almost got hit by a car.
- Neredeyse araba çarpıyordu.
- He didn't see the stop sign and almost hit the child crossing the street.
- Dur işaretini görmedi ve neredeyse karşıdan karşıya geçen çocuğa çarpıyordu.
- You're almost done, aren't you?
- Neredeyse bitirdiniz, değil mi?
- He'll almost certainly telephone tonight.
- Neredeyse kesinlikle bu gece telefon edecek.
- I spent almost a week in Boston.
- Boston'da neredeyse bir hafta geçirdim.
- I speak almost no French.
- Neredeyse hiç Fransızca bilmiyorum.
- Tom has been going with Jane for almost a year now.
- Tom neredeyse bir yıldır Jane ile birlikte.
- Tom is almost convinced.
- Tom neredeyse ikna olmuş.
- Do you see that cloud that almost looks like a camel?
- Neredeyse deveye benzeyen şu bulutu görüyor musun?
- It's almost ready.
- Neredeyse hazır.
- It's almost six o'clock.
- Saat neredeyse altı oldu.
- Tom almost told Mary that he loved her.
- Tom neredeyse Mary'ye onu sevdiğini söylüyordu.
- A surprise attack is almost impossible in this plain.
- Bu ovada sürpriz bir saldırı neredeyse imkansızdır.
- I almost left early.
- Neredeyse erkenden ayrıldım.
- There's almost no water in the bucket.
- Kovada neredeyse hiç su yok.
- It's almost time for you to go.
- Neredeyse gitme vaktiniz geldi.
- I've almost finished my work.
- Neredeyse işimi bitirdim.
- I almost dropped my cellphone into the pool.
- Cep telefonumu neredeyse havuza düşürüyordum.
- The golf ball almost went in the hole.
- Golf topu neredeyse deliğe giriyordu.
- Tom was almost as young as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar gençti.
- I almost lost my balance.
- Neredeyse dengemi kaybediyordum.
- Tom almost looks like a girl.
- Tom neredeyse bir kıza benziyor.
- The performance was almost over.
- Gösteri neredeyse bitmişti.
- Many of the children were almost naked.
- Çocukların çoğu neredeyse çıplaktı.
- Your French is almost perfect.
- Fransızcan neredeyse mükemmel.
- You almost missed me.
- Neredeyse beni kaçırıyordun.
- You almost crashed into my car.
- Neredeyse arabama çarpıyordun.
- It almost sounds like you miss Tom.
- Neredeyse Tom'u özlüyorsun gibi görünüyor.
- I'm almost broke.
- Neredeyse beş parasızım.
- Japan is a group of islands with many mountains and almost no forests.
- Japonya, birçok dağı olan ve neredeyse hiç ormanı olmayan bir adalar grubudur.
- He almost died.
- O neredeyse ölüyordu.
- Again, Hawking was almost ready to give up.
- Yine, Hawking neredeyse vazgeçmeye hazırdı.
- Tom is almost as tall as you.
- Tom neredeyse senin kadar uzun.
- Tom reads almost no books at all.
- Tom neredeyse hiç kitap okumuyor.
- Almost all the students believed the rumor.
- Neredeyse tüm öğrenciler söylentiye inandı.
- Tom almost didn't recognize Mary.
- Tom neredeyse Mary'yi tanımadı.
- It almost happened.
- O neredeyse oldu.
- We lost almost all our away games.
- Neredeyse tüm deplasman maçlarımızı kaybettik.
- The party was almost over.
- Parti, neredeyse bitti.
- Almost one-third of all office workers wear spectacles.
- Ofis çalışanlarının neredeyse üçte biri gözlük takıyor.
- Tom almost didn't win.
- Tom neredeyse kazanamıyordu.
- I almost agree with her.
- Neredeyse ona katılıyorum.
- Tom almost got killed.
- Tom neredeyse öldürülüyordu.
- Tom almost wished he had never met Mary.
- Tom neredeyse Mary ile hiç karşılaşmamış olmayı diledi.
- We've been sitting here for almost an hour.
- Neredeyse bir saattir burada oturuyoruz.
- Tom and John are almost like brothers.
- Tom ve John neredeyse kardeş gibiydiler.
- The guards almost beat him to death.
- Gardiyanlar neredeyse onu öldüresiye dövdüler.
- Almost all the students know about it.
- Neredeyse tüm öğrenciler bunu biliyor.
- They were almost run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından ezileceklerdi.
- I almost agree with her.
- Neredeyse onunla aynı fikirdeyim.
- I haven't seen you in almost three years.
- Neredeyse üç yıldır seni görmedim.
- I almost kissed her.
- Onu neredeyse öpüyordum.
- Tom can swim almost as fast as Mary can.
- Tom neredeyse Mary'nin yüzebildiği kadar hızlı yüzebilir.
- I haven't seen you in almost three years.
- Seni neredeyse üç yıldır görmedim.
- I almost didn't meet her.
- Neredeyse onunla tanışmayacaktım.
- We almost left.
- Neredeyse gidiyorduk.
- I have not seen her for almost a year.
- Neredeyse bir yıldır onu görmedim.
- Almost nobody knows this.
- Neredeyse kimse bunu bilmiyor.
- There are almost no books.
- Neredeyse hiç kitap yok.
- Managua has a Native American name, and yet, there are almost no Native Americans there.
- Managua'nın bir Kızılderili ismi var ama yine de orada neredeyse hiç Kızılderili yok.
- In nostalgic moments we may tend to think of childhood as a time of almost unbroken happiness.
- Nostaljik anlarda çocukluğu neredeyse kesintisiz bir mutluluk dönemi olarak düşünme eğiliminde olabiliriz.
- It looks almost new.
- Neredeyse yeni gibi görünüyor.
- Tom has been playing the trombone for almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır trombon çalıyor.
- Tom almost forgot the conference.
- Tom neredeyse konferansı unutuyordu.
- I almost got hit by a car this morning.
- Bu sabah neredeyse bir araba çarpıyordu.
- He had almost no formal education.
- Neredeyse hiç örgün eğitim almadı.
- We're almost like best friends.
- Neredeyse en iyi arkadaş gibiyiz.
- He comes here almost every day.
- O neredeyse buraya her gün gelir.
- The last time I tried swimming, I almost drowned.
- En son yüzmeyi denediğimde neredeyse boğuluyordum.
- Tom almost forgot his umbrella.
- Tom neredeyse şemsiyesini unutuyordu.
- My brother almost drove me crazy.
- Kardeşim beni neredeyse delirtecekti.
- Tom almost fell off the roof.
- Tom neredeyse çatıdan düşüyordu.
- Tomoko almost started to cry.
- Tomoko neredeyse ağlamaya başlayacaktı.
- He has a lot of money, but has almost no friends.
- Bir sürü parası var ama neredeyse hiç arkadaşı yok.
- Suddenly, it started to look almost nice and warm.
- Birdenbire, neredeyse güzel ve sıcak görünmeye başladı.
- Tom didn't know Mary spoke French almost like a native speaker.
- Tom, Mary'nin neredeyse anadili gibi Fransızca konuştuğunu bilmiyordu.
- It took almost a year for the pain to go away.
- Acının geçmesi neredeyse bir yıl sürdü.
- Tom and Mary played together almost all day.
- Tom ve Mary neredeyse bütün gün birlikte oynadılar.
- It's almost dark.
- Neredeyse karanlık.
- Tom almost wasn't able to escape.
- Tom neredeyse kaçamıyordu.
- It's going to be almost impossible to do that.
- Bunu yapmak neredeyse imkansız olacak.
- I'm almost certain it was Tom who stole my wallet.
- Cüzdanımı çalanın Tom olduğundan neredeyse eminim.
- My hard drive is almost full.
- Benim sabit disk neredeyse dolu.
- We almost left.
- Biz neredeyse yola çıktık.
- I almost had a nervous breakdown.
- Neredeyse sinir krizi geçirdim.
- You almost gave me a heart attack.
- Neredeyse kalp krizi geçirecektim.
- The novel has sold almost 20,000 copies.
- Roman neredeyse 20,000 kopya sattı.
- I almost agree with Tom.
- Neredeyse Tom'la aynı fikirdeyim.
- That kid was almost run over when the truck backed up.
- Kamyon geri geri gelirken çocuk neredeyse eziliyordu.
- I almost feel sorry for Tom.
- Neredeyse Tom için üzülüyordum.
- It's almost like magic.
- Neredeyse sihir gibi.
- It is almost three.
- Saat neredeyse üç oldu.
- I almost got away with it.
- Neredeyse paçayı kurtarıyordum.
- I'm almost certain it was Tom who stole my wallet.
- Ben cüzdanımı çalanın Tom olduğundan neredeyse eminim.
- Tom can speak French almost as well as he can speak Spanish.
- Tom neredeyse İspanyolca konuştuğu kadar iyi Fransızca konuşabilir.
- Mary almost began to cry.
- Mary neredeyse ağlamaya başlıyordu.
- It is almost 12 o'clock.
- Saat neredeyse 12 oldu.
- I almost died last night.
- Dün gece neredeyse ölüyordum.
- I came here almost thirty years ago.
- Ben buraya neredeyse otuz yıl önce geldim.
- This factory is almost fully automated.
- Bu fabrika neredeyse tamamen otomatik.
- The child was almost drowned.
- Çocuk neredeyse boğuluyordu.
- Tom is almost fully recovered.
- Tom neredeyse tamamen iyileşti.
- Recovery was almost impossible.
- İyileşme neredeyse imkansızdı.
- That would be almost perfect.
- Neredeyse mükemmel olurdu.
- I think we're almost done.
- Sanırım neredeyse bitirdik.
- I almost bought that same tie.
- Neredeyse aynı kravatı alıyordum.
- We haven't had anything to eat for almost three days.
- Neredeyse üç gündür hiçbir şey yemedik.
- Almost all the work is done now.
- Neredeyse tüm işler bitmiş.
- I've forgotten almost all my French, but you can speak German.
- Neredeyse tüm Fransızcamı unuttum, fakat Almanca konuşabilirsin.
- I'm almost sure.
- Neredeyse eminim.
- Tom has almost no experience of women.
- Tom'un kadınlar hakkında neredeyse hiç tecrübesi yok.
- This dog is almost human.
- Bu köpek neredeyse bir insan.
- Tom was almost hit by a bicycle.
- Tom'a neredeyse bir bisiklet çarpıyordu.
- I'm almost certain that Tom will be at the meeting tomorrow.
- Tom'un yarınki toplantıda olacağından neredeyse eminim.
- I think I've learned almost sixty new German words today.
- Sanırım bugün neredeyse altmış yeni Almanca kelime öğrendim.
- Tom almost got fired yesterday.
- Tom dün neredeyse kovuluyordu.
- We were almost done.
- İşimiz neredeyse bitmişti.
- The teacher's pronunciation is almost perfect.
- Öğretmenin telaffuzu neredeyse mükemmel.
- Tom and I are almost done.
- Tom ve ben neredeyse bitirdik.
- It's almost October.
- Neredeyse ekim ayı.
- The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
- I'm almost thirty years old.
- Ben neredeyse otuz yaşındayım.
- You seem almost happy.
- Neredeyse mutlu görünüyorsun.
- It's almost impossible.
- Neredeyse imkansız.
- I haven't worn this tie in almost three years.
- Bu kravatı neredeyse üç yıldır takmadım.
- Generally speaking, women live longer than men by almost ten years.
- Genel olarak konuşursak, kadınlar erkeklerden neredeyse on yıl daha uzun yaşar.
- I'm almost seven feet tall.
- Neredeyse yedi fit boyundayım.
- This almost works.
- Bu neredeyse işe yarıyor.
- I almost called you.
- Neredeyse seni arayacaktım.
- That almost sounded like Tom's voice.
- Neredeyse Tom'un sesine benziyordu.
- Pigeon racing is a sport that dates back almost 2,000 years.
- Güvercin yarışı neredeyse 2000 yıl geriye uzanan bir spordur.
- I almost felt sorry for Tom.
- Neredeyse Tom için üzülecektim.
- He almost drowned in the river.
- O neredeyse nehirde boğuluyordu.
- I'm almost ready to do that.
- Onu yapmaya neredeyse hazırım.
- We tried for almost an hour.
- Neredeyse bir saat denedik.
- Almost nobody is unemployed now.
- Şu anda neredeyse hiç kimse işsiz değil.
- The parking lot in the back of the school is almost empty.
- Okulun arka tarafındaki park yeri neredeyse boş.
- I almost never make these kinds of mistakes.
- Neredeyse asla bu tür hatalar yapmam.
- Tom is almost as tall as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar uzun boylu.
- Tom and I were both almost killed.
- Tom ve ben neredeyse öldürülüyorduk.
- I have almost no money now.
- Şimdi neredeyse hiç param yok.
- The train was almost an hour behind time.
- Tren neredeyse bir saat geç kaldı.
- I almost called him.
- Neredeyse onu arıyordum.
- I almost died yesterday.
- Dün neredeyse ölüyordum.
- The party was almost over.
- Parti, neredeyse bitmek üzereydi.
- Tom is almost deaf, isn't he?
- Tom neredeyse sağır, değil mi?
- My house is so insulated, heating costs almost nothing.
- Evim o kadar yalıtımlı ki, ısınma masrafı neredeyse yok.
- It's almost impossible to imagine.
- Hayal etmek neredeyse imkansız.
- I almost feel guilty.
- Neredeyse suçlu hissediyorum.
- Tom is almost six feet tall.
- Tom neredeyse iki metre boyunda.
- I almost feel sorry for him.
- Ben neredeyse onun için üzülüyorum.
- You almost gave me a heart attack when you did that.
- Bunu yaptığında neredeyse bana kalp krizi geçirtecektin.
- It has been almost 50 years since World War II ended.
- II. Dünya Savaşı sona erdiğinden beri neredeyse 50 yıl oldu.
- I almost kissed him.
- Neredeyse onu öpüyordum.
- I almost never leave the house anymore.
- Artık neredeyse evden hiç çıkmıyorum.
- Tom is almost fully dressed.
- Tom neredeyse tamamen giyinmiş.
- Can you believe that summer is almost over?
- Yazın neredeyse bittiğine inanabiliyor musun?
- I'm almost finished what I have to do.
- Yapmam gerekeni neredeyse bitirdim.
- My TV set is almost 15 years old, but it still has a good picture.
- Televizyonum neredeyse 15 yaşında ama hâlâ iyi bir görüntüye sahip.
- We've been here almost three hours.
- Neredeyse üç saattir buradayız.
- Tom is now almost as tall as his father.
- Tom neredeyse babası kadar uzun.
- Tom is almost finished, isn't he?
- Tom neredeyse hazır, değil mi?
- The box is almost empty.
- Kutu neredeyse boş.
- Tom was almost killed yesterday.
- Tom dün neredeyse öldürülüyordu.
- Tom is almost as tall as me.
- Tom neredeyse benim kadar uzun.
- Tom and I almost got married.
- Tom ve ben neredeyse evlendik.
- Tom almost smiled.
- Tom neredeyse gülümsüyordu.
- She almost froze to death in the snow.
- Karda neredeyse donarak ölüyordu.
- I almost went fishing yesterday.
- Dün neredeyse balığa gidiyordum.
- I almost forgot to tell you the big news.
- Neredeyse önemli haberi sana söylemeyi unutuyordum.
- That noise is almost driving me mad.
- O gürültü beni neredeyse deli ediyor.
- Tom can ski almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi kayak yapabilir.
- Your son is almost a copy of your father.
- Senin oğlun neredeyse senin babanın bir kopyası.
- Tom died almost three years ago.
- Tom neredeyse üç yıl önce öldü.
- The wait is almost over.
- Bekleyiş neredeyse bitti.
- Both Tom and I almost drowned.
- Tom ve ben neredeyse boğuluyorduk.
- Incest is a taboo found in almost all cultures.
- Ensest, neredeyse tüm kültürlerde bir tabudur.
- I'd be almost there by now if I'd left right after breakfast.
- Kahvaltıdan hemen sonra çıksaydım şimdiye neredeyse varmış olurdum.
- Tom would be almost handsome if he got a haircut.
- Saçını kestirse, Tom neredeyse yakışıklı olur.
- It was so boring that I almost yawned.
- O kadar sıkıcıydı ki neredeyse esniyordum.
- The cliff is almost vertical.
- Uçurum neredeyse dimdik.
- Don't try to remember every sentence of the text, it's almost impossible.
- Metnin her cümlesini hatırlamaya çalışma, neredeyse imkansız.
- It's almost impossible to achieve.
- Başarmak neredeyse imkânsız.
- When she told me that she was pregnant, I almost had a heart attack.
- Bana hamileyim dediğinde neredeyse yüreğime inecekti.
- I almost shot you.
- Neredeyse seni vuruyordum.
- Tom almost beat Mary to death.
- Tom neredeyse Mary'yi döve döve öldürdü.
- Almost all of his predictions were wrong.
- Neredeyse tüm tahminleri yanlış çıktı.
- I'm almost done here.
- Neredeyse bitti.
- Tom can speak French almost as well as he can speak English.
- Tom Fransızcayı neredeyse İngilizceyi konuşabildiği kadar iyi konuşabilir.
- You almost didn't get offered the job.
- Neredeyse iş teklifi alamıyordun.
- I almost became nauseated.
- Neredeyse midem bulanıyordu.
- Tom is almost home now.
- Tom neredeyse evde.
- Tom almost convinced me.
- Tom neredeyse beni ikna etti.
- Tom almost never does that.
- Tom neredeyse onu asla yapmaz.
- The train was almost empty.
- Tren neredeyse boştu.
- Tom died almost three years ago.
- Tom neredeyse üç yıl önce vefat etti.
- That's almost correct.
- Bu neredeyse doğru.
- Some Canadian territories have almost no people.
- Bazı Kanada topraklarında neredeyse hiç insan yoktur.
- We've been together for almost three years.
- Neredeyse üç yıldır beraberiz.
- You're almost as tall as your father.
- Sen neredeyse baban kadar uzunsun.
- He was so sad that he almost went mad.
- O kadar üzgündü ki neredeyse çıldırmıştı.
- Almost nobody is unemployed now.
- Şimdi neredeyse hiç kimse işsiz değil.
- Tom came to Boston almost three years ago.
- Tom neredeyse üç yıl önce Boston'a geldi.
- Tom almost fell off the ladder.
- Tom neredeyse merdivenden düşüyordu.
- I almost lost my wallet.
- Neredeyse cüzdanımı kaybettim.
- I almost couldn't close the suitcase.
- Neredeyse bavulu kapatamayacaktım.
- They're almost three times as big as we are.
- Neredeyse bizim üç katımız kadar büyükler.
- Tom almost beat Mary to death.
- Tom neredeyse Mary'yi öldüresiye dövüyordu.
- Layla was found almost dead in the outback.
- Layla taşrada neredeyse ölü halde bulundu.
- I'm almost done.
- Neredeyse bitirdim.
- It's almost time for them to go.
- Neredeyse gitme zamanları.
- It's almost time to go home.
- Neredeyse eve gitme vakti geldi.
- The meeting is almost over.
- Toplantı nerdeyse bitmek üzere.
- Tom almost did that.
- Tom neredeyse bunu yapıyordu.
- There's almost no coffee left in the pot.
- Demlikte neredeyse hiç kahve kalmadı.
- I almost agree with him.
- Neredeyse onunla aynı fikirdeyim.
- It took the fireman almost two hours to put out the fire.
- İtfaiyecinin yangını söndürmesi neredeyse iki saat sürdü.
- I almost forgot to bring my lunch.
- Neredeyse öğle yemeğimi getirmeyi unutuyordum.
- I almost fell off the cliff.
- Neredeyse uçurumdan düşüyordum.
- I almost forgot my umbrella.
- Neredeyse şemsiyemi unutuyordum.
- We almost weren't able to do that.
- Neredeyse bunu yapamıyorduk.
- I had almost finished my work when she came.
- O, geldiğinde neredeyse işimi bitirmiştim.
- Tom and Mary have almost nothing in common.
- Tom ve Mary'nin neredeyse hiçbir ortak noktası yok.
- The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova.
- Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazavat.
- They're almost three times as big as we are.
- Onlar bizden neredeyse üç kat daha büyükler.
- Both of us began to smile almost at the same time.
- İkimiz de neredeyse aynı anda gülümsemeye başladık.
- Tom is almost broke.
- Tom neredeyse beş parasız.
- It's almost dinnertime.
- Neredeyse yemek vakti.
- I almost did it.
- Neredeyse başardım.
- I've been doing that for almost three years.
- Neredeyse bunu üç yıldır yapıyorum.
- Do you see that cloud that almost looks like a camel?
- Neredeyse bir deve gibi görünen o bulutu görüyor musun?
- I was almost right.
- Ben neredeyse haklıydım.
- I almost got hit by a car this morning.
- Bu sabah neredeyse bir araba tarafından çarpılıyordum.
- You're almost done.
- Neredeyse bitirdiniz.
- The journey that brought me here is almost unbelievable.
- Beni buraya getiren seyahat neredeyse inanılmaz.
- Tom and Mary discussed the problem for almost an hour.
- Tom ve Mary neredeyse bir saat sorunu tartıştılar.
- The bridge between Denmark and Sweden is almost five Swedish miles long.
- Danimarka ve İsveç arasındaki köprü neredeyse beş İsveç mili uzunluğundadır.
- She almost fainted.
- Neredeyse bayılıyordu.
- Tom can ski almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi kayak yapabiliyor.
- It's almost time for them to go.
- Neredeyse gitme zamanları geldi.
- I am almost certain about that.
- Bu konuda neredeyse eminim.
- It's almost midnight here.
- Burada neredeyse gece yarısı.
- I got that for almost nothing.
- Bunu neredeyse bedava aldım.
- We almost missed the train.
- Biz neredeyse treni kaçırıyorduk.
- I almost killed myself snowboarding.
- Kar kaykayı yaparken neredeyse kendimi öldürüyordum.
- Tom almost looks happy, doesn't he?
- Tom neredeyse mutlu görünüyor, değil mi?
- There were almost no railroads out west.
- Amerika'nın Batısı'nda neredeyse hiç demir yolu yoktu.
- Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened.
- Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.
- He's almost as tall as me.
- O, neredeyse benim kadar uzundur.
- The old man was almost run over by a car.
- Yaşlı adam neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- The scent of flowers almost makes me drunk.
- Çiçeklerin kokusu beni neredeyse sarhoş ediyor.
- It's almost six o'clock.
- Saat neredeyse altı.
- I've improved my reaction time by almost thirty percent.
- Tepki süremi neredeyse yüzde otuz geliştirdim.
- I haven't talked to Tom in almost a year.
- Neredeyse bir yıldır Tom'la konuşmadım.
- It's almost impossible to work out this problem.
- Bu sorunu halletmek neredeyse imkânsız.
- I almost fell down.
- Neredeyse yere düşüyordum.
- Mary almost passed out from the pain.
- Mary neredeyse acıdan bayılıyordu.
- It's almost time for bed.
- Neredeyse yatma vakti geldi.
- I almost spilled my coffee.
- Neredeyse kahvemi döküyordum.
- It was almost too good to be true.
- Neredeyse gerçek olamayacak kadar iyiydi.
- The movie was almost three hours long.
- Film neredeyse üç saat sürdü.
- It's almost intermission.
- Neredeyse ara verilecek.
- Tom is almost thirty.
- Tom neredeyse 30 yaşında.
- Tom fell asleep almost as soon as the movie started.
- Tom neredeyse film başlar başlamaz uyuyakaldı.
- I almost understood it all.
- Neredeyse her şeyi anladım.
- I almost passed out.
- Neredeyse bayılıyordum.
- He almost forgot his money.
- Neredeyse parasını unutuyordu.
- The elderly man was almost run over by a car.
- Yaşlı adam neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- You were almost run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyordunuz.
- My house is so insulated, heating costs almost nothing.
- Evim öyle yalıtımlı ki, ısıtma neredeyse hiç masraf çıkarmıyor.
- Tom almost died today.
- Tom bugün neredeyse ölüyordu.
- Tom speaks almost no French.
- Tom neredeyse hiç Fransızca konuşamıyor.
- Almost all the world condemns Hosni Mubarak because he made the Egyptian people poor.
- Tüm Mısır halkını fakirleştirdiğinden dolayı neredeyse tüm dünya Hüsnü Mübarek'i kınıyor.
- I almost killed myself trying to do that.
- Bunu yapmaya çalışırken neredeyse kendimi öldürüyordum.
- We almost got them where we want them.
- Onları neredeyse istediğimiz yere getirdik.
- Tom almost forgot to lock the door.
- Tom neredeyse kapıyı kilitlemeyi unutuyordu.
- Tom almost became a paramedic.
- Tom neredeyse sağlık görevlisi oluyordu.
- Tom almost passed out from the heat.
- Tom sıcaktan neredeyse bayılıyordu.
- I almost didn't get there in time.
- Oraya zamanında varamayacaktım neredeyse.
- Texas is almost twice the size of Germany.
- Teksas, Almanya'nın neredeyse iki katı.
- Almost everybody has already gone home.
- Neredeyse zaten herkes eve gitti.
- He almost drowned.
- O neredeyse boğuluyordu.
- I almost bumped into Tom.
- Neredeyse Tom'a çarpıyordum.
- The supermarket shelves were almost empty.
- Süpermarket rafları neredeyse boştu.
- It's almost funny.
- Bu neredeyse komik.
- Are you almost here?
- Neredeyse geldin mi?
- The river is almost a mile wide at this point.
- Nehir bu noktada neredeyse bir mil genişliğinde.
- The box was almost full.
- Kutu neredeyse doluydu.
- Tom almost died from a heroin overdose.
- Tom neredeyse aşırı dozda eroinden ölüyordu.
- The place was almost empty.
- Burası neredeyse boştu.
- Almost all of Tom's friends are famous.
- Neredeyse Tom'un bütün arkadaşları ünlüdür.
- Tom almost laughed.
- Tom neredeyse gülüyordu.
- He almost looks like a girl.
- O neredeyse bir kız gibi görünüyor.
- Tom almost drowned.
- Tom neredeyse boğuluyordu.
- Tom speaks almost no French.
- Tom neredeyse hiç Fransızca konuşmaz.
- We've almost finished.
- Biz neredeyse bitirdik.
- Tom was almost right.
- Tom neredeyse haklıydı.
- I almost dropped my cellphone into the pool.
- Neredeyse cep telefonumu havuza düşürüyordum.
- It is very difficult, almost impossible, to get an apartment in Oslo.
- Oslo'da bir daire bulmak çok zor, neredeyse imkansız.
- Our work is almost done.
- İşimiz neredeyse bitti.
- He almost convinced me.
- O, neredeyse beni ikna etti.
- It's possible to study English with a native speaker almost anywhere in the world.
- Neredeyse dünyanın her yerinde anadili İngilizce olan biriyle İngilizce çalışmak mümkündür.
- There is almost no furniture.
- Neredeyse hiç mobilya yok.
- I almost died that night.
- O gece neredeyse ölüyordum.
- I almost forgot to ask him what his name was.
- Neredeyse adının ne olduğunu sormayı unutuyordum.
- It almost scared me not to see you online for a whole day.
- Bütün bir gün seni çevrim içi görmemem neredeyse beni korkuttu.
- Tom says he's almost ready to leave.
- Tom neredeyse gitmeye hazır olduğunu söylüyor.
- Tom gave almost all his money to charity.
- Tom neredeyse tüm parasını hayır işlerine verdi.
- That almost sounded like Tom's voice.
- O neredeyse Tom'un sesine benziyordu.
- I'm almost thirty years old and I'm still single.
- Neredeyse otuz yaşındayım ve hâlâ bekârım.
- We're almost home now, Tom.
- Neredeyse eve geldik, Tom.
- Tom was able to buy almost everything on his shopping list.
- Tom neredeyse alışveriş listesindeki her şeyi alabildi.
- I haven't seen Tom for almost a year.
- Neredeyse bir yıldır Tom'u görmedim.
- That noise is almost driving me mad.
- Bu gürültü beni neredeyse delirtecek.
- Tom almost did that.
- Tom neredeyse bunu yapmıştı.
- I almost got fired.
- Neredeyse kovuluyordum.
- I have almost three more hours before I have to be at the airport.
- Havaalanına gitmeden önce neredeyse üç saatim daha var.
- We had chatted for almost five minutes without being able to speak one another's language.
- Birbirimizin dilini konuşamadan neredeyse beş dakika sohbet ettik.
- Tom was almost three hours late.
- Tom neredeyse üç saat gecikti.
- It's been almost a year since I've done that.
- Bunu yapmayalı neredeyse bir yıl oldu.
- Tom can speak French almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi Fransızca konuşabilir.
- There were almost three hundred people in the auditorium.
- Salonda neredeyse üç yüz kişi vardı.
- I am almost ready.
- Neredeyse hazırım.
- Tom is almost as tall as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar uzun.
- I almost yelled at Tom.
- Neredeyse Tom'a bağıracaktım.
- Tom's French is almost perfect.
- Tom'un Fransızcası neredeyse mükemmel.
- You're almost as tall as Tom.
- Sen neredeyse Tom kadar uzunsun.
- I think we're almost there.
- Sanırım neredeyse oradayız.
- It almost scared me not to see you online for a whole day.
- Seni bütün gün internette görememek beni neredeyse korkuttu.
- During the wedding rehearsal, he was almost too nervous to speak.
- Düğün provası sırasında neredeyse konuşamayacak kadar gergindi.
- It's almost six.
- Neredeyse altı.
- Aren't you almost finished?
- Neredeyse bitirmedin mi?
- I almost forgot to tell you why I'm here.
- Neredeyse neden burada olduğumu söylemeyi unutuyordum.
- When he reached the station, the train had already left almost half an hour before.
- O, istasyona vardığında tren neredeyse yarım saat önce kalkmıştı.
- Almost all girls are kind.
- Neredeyse tüm kızlar nazik.
- Tom seems to do that almost every day.
- Tom neredeyse bunu her gün yapıyor gibi görünüyor.
- I can almost guarantee that Tom won't get here on time.
- Tom'un zamanında gelmeyeceğini neredeyse garanti edebilirim.
- His brazen act of defiance almost cost him his life.
- Küstahça meydan okuması neredeyse hayatına mal oluyordu.
- I almost drowned last summer.
- Geçen yaz neredeyse boğuluyordum.
- Everett spoke for almost two hours.
- Everett neredeyse iki saat boyunca konuştu.
- Tom almost froze to death.
- Tom neredeyse donarak ölüyordu.
- This is almost too easy.
- Bu neredeyse çok kolay.
- It's almost new!
- Neredeyse yeni!
- Tom says he's almost ready to leave.
- Tom gitmek için neredeyse hazır olduğunu söylüyor.
- I was almost killed.
- Neredeyse ölüyordum.
- Our work is almost over.
- İşimiz neredeyse bitti.
- Tom and I are almost done.
- Tom ve ben neredeyse hazırız.
- Tom almost agreed to do that.
- Tom neredeyse bunu yapmayı kabul etti.
- Tom almost lost his life.
- Tom neredeyse hayatını kaybediyordu.
- He has almost no money, but he gets by.
- Neredeyse hiç parası yok ama geçiniyor.
- I almost forgot where I was.
- Neredeyse nerede olduğumu unutuyordum.
- It was almost too difficult for me to do.
- Benim için neredeyse çok zordu.
- You're almost as old as Tom is, aren't you?
- Neredeyse Tom kadar yaşlısın, değil mi?
- I have almost no information about the problem.
- Sorun hakkında neredeyse hiç bilgim yok.
- I almost feel sorry for them.
- Neredeyse onlar için üzülüyorum.
- We almost had Tom convinced.
- Tom'u neredeyse ikna ediyorduk.
- I'm almost thirty years old.
- Neredeyse otuz yaşındayım.
- Tom does almost everything he's asked to do.
- Tom neredeyse kendisinden istenen her şeyi yapar.
- His Japanese is almost perfect.
- Japoncası neredeyse mükemmel.
- Tom almost got killed.
- Tom neredeyse ölüyordu.
- I almost agreed to do that.
- Bunu yapmayı neredeyse kabul ediyordum.
- I have almost no appetite.
- Neredeyse hiç iştahım yok.
- Tom was so nervous that he almost threw up.
- Tom o kadar gergindi ki neredeyse kusacaktı.
- Both Tom and Mary almost drowned.
- Hem Tom hem de Mary neredeyse boğuluyordu.
- I was at home almost all day.
- Neredeyse bütün gün evdeydim.
- His hair almost covered his whole face.
- Onun saçı neredeyse tüm yüzünü kapadı.
- I was up almost all night.
- Neredeyse bütün gece ayaktaydım.
- The meeting was almost over.
- Toplantı neredeyse bitmişti.
- Tom almost died.
- Tom neredeyse ölüyordu.
- Almost three thousand people died.
- Neredeyse üç bin kişi öldü.
- Tom, too, was almost killed.
- Tom da neredeyse öldürülüyordu.
- There are almost no gunfights in Japan.
- Japonya'da neredeyse hiç silahlı çatışma olmaz.
- I am almost 40 years old and I am still single.
- Neredeyse 40 yaşındayım ve hala bekarım.
- I haven't seen Tom for almost a year.
- Tom'u neredeyse bir yıldır görmedim.
- The boy almost drowned.
- Çocuk neredeyse boğuluyordu.
- We have almost no water left.
- Neredeyse hiç suyumuz kalmadı.
- What she ate almost killed her.
- Yediği şey neredeyse onu öldürüyordu.
- My hard drive is almost full.
- Sabit diskim neredeyse doldu.
- I have almost no time to study English.
- İngilizce çalışmak için neredeyse hiç zamanım yok.
- You almost hit me.
- Neredeyse bana vuruyordun.
- I almost called you.
- Neredeyse seni arıyordum.
- Tom has been gone for almost a year.
- Tom gideli neredeyse bir yıl oldu.
- You almost died.
- Neredeyse ölüyordun.
- There's almost no coffee left in the pot.
- Cezvede neredeyse hiç kahve kalmamış.
- Tom says that he and Mary almost got married.
- Tom, Mary ile neredeyse evleneceklerini söyledi.
- This movie is almost three hours long.
- Bu film neredeyse üç saat uzunluğunda.
- We're almost like brothers.
- Biz neredeyse erkek kardeşler gibiyiz.
- Tom almost didn't do that.
- Tom neredeyse bunu yapmıyordu.
- I almost kissed Tom.
- Tom'u neredeyse öpüyordum.
- Tom was almost killed.
- Tom neredeyse ölüyordu.
- He has almost no money, but he gets by.
- Onun neredeyse hiç parası yok ama o geçinir.
- Tom lay awake almost all night thinking about Mary.
- Tom neredeyse bütün gece Mary'yi düşünerek uyanık kaldı.
- I'm almost ready.
- Neredeyse hazırım.
- I was in London for almost all the summer.
- Neredeyse bütün yaz Londra'daydım.
- Tom almost forgot to tell Mary to do that.
- Tom neredeyse Mary'ye bunu yapmasını söylemeyi unutuyordu.
- By the time he retires, my father will have worked for almost thirty years.
- Emekli olduğunda, babam neredeyse otuz yıl çalışmış olacak.
- I'm almost positive.
- Neredeyse eminim.
- We almost missed the train.
- Neredeyse treni kaçırıyorduk.
- It's almost time for Tom to go.
- Tom'un gitme vakti neredeyse geldi.
- They're almost done.
- Neredeyse bitirdiler.
- I'm almost finished here.
- Neredeyse bitirdim.
- He plays an important, almost pivotal, role.
- Önemli, neredeyse kilit bir rol oynuyor.
- I think we're almost finished.
- Sanırım neredeyse bitirdik.
- Tom has been gone almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır yok.
- Tom and Mary have almost nothing in common.
- Tom ve Mary'nin neredeyse ortak hiçbir şeyi yok.
- We've almost got it.
- Neredeyse ona sahibiz.
- I almost left my umbrella in the train.
- Neredeyse şemsiyemi trende unutuyordum.
- The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
- Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
- It's almost my bedtime.
- Neredeyse yatma vaktim geldi.
- Almost no one believed him.
- Neredeyse hiç kimse ona inanmadı.
- By and large, Tom is an easygoing person in almost everything he does.
- Genelde, Tom neredeyse yaptığı her şeyde uyumlu bir insandır.
- Tom served almost three years in prison.
- Tom neredeyse üç yıl hapis yattı.
- My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim seninkinin neredeyse yarısı kadar.
- Tom has lost almost thirty pounds.
- Tom neredeyse otuz pound kilo verdi.
- I almost called them.
- Neredeyse onları arıyordum.
- She is almost as tall as you are.
- O neredeyse senin kadar uzun boylu.
- You were almost run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyordun.
- Tom almost didn't do that yesterday.
- Tom dün neredeyse bunu yapmıyordu.
- It almost sounds like you miss Tom.
- Neredeyse Tom'u özlüyormuşsunuz gibi geliyor.
- The game's almost over.
- Oyun neredeyse bitti.
- Tom was almost as surprised as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar şaşırmıştı.
- It's almost time for lunch.
- Neredeyse öğle yemeği zamanı.
- Tom was almost hit by a car.
- Tom'a neredeyse bir araba çarpıyordu.
- You're almost young enough to be my daughter.
- Neredeyse kızım olacak kadar gençsin.
- I'm almost as old as Tom.
- Neredeyse Tom kadar yaşlıyım.
- Tom can swim almost as fast as I can.
- Tom neredeyse benim kadar hızlı yüzebilir.
- Sami was in Egypt almost all the time.
- Sami neredeyse her zaman Mısır'daydı.
- You're almost there.
- Neredeyse oradasın.
- I almost forgot my passport.
- Neredeyse pasaportumu unutuyordum.
- Almost all of the dogs are alive.
- Neredeyse tüm köpekler hayatta.
- That almost made me laugh.
- Bu beni neredeyse güldürüyordu.
- The school year is almost over.
- Okul yılı neredeyse bitti.
- We almost missed the deadline.
- Neredeyse son tarihi kaçırıyorduk.
- It's almost time for dinner.
- Neredeyse akşam yemeği zamanı.
- I almost forgot to buy milk.
- Neredeyse süt almayı unutuyordum.
- I am almost certain about that.
- Bundan neredeyse eminim.
- Tom plays the guitar almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi gitar çalar.
- We almost got caught a few times.
- Neredeyse birkaç kez yakalanıyorduk.
- Tom's wallet is almost empty.
- Tom'un cüzdanı neredeyse boş.
- Our work here is almost done.
- Buradaki işimiz neredeyse bitti.
- Aren't you almost ready?
- Neredeyse hazır değil misin?
- The old man was almost hit by a car.
- Yaşlı adama neredeyse araba çarpıyordu.
- I almost believed what Tom said.
- Tom'un söylediklerine neredeyse inanıyordum.
- Tom is now almost as tall as his father.
- Tom şimdi neredeyse babası kadar uzun.
- I almost never get angry.
- Neredeyse asla kızmam.
- Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse anında öldü.
- I have almost no money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
- It is almost time to go home.
- Neredeyse eve gitme vakti geldi.
- We're almost broke.
- Neredeyse beş parasızız.
- That is almost correct.
- O neredeyse doğru.
- It is an arid region, almost a desert.
- Bu kurak bir bölge, neredeyse bir çöl.
- It's almost intermission.
- Neredeyse ara.
- The guards almost beat him to death.
- Gardiyanlar onu neredeyse döve döve öldüreceklerdi.
- I almost called Tom.
- Neredeyse Tom'u arayacaktım.
- Tom can swim almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi yüzebilir.
- Tom almost took my head off.
- Tom neredeyse kafamı koparıyordu.
- Almost all the workers objected to working at night.
- Neredeyse tüm işçiler gece çalışmaya itiraz etti.
- When he reached the station, the train had already left almost half an hour before.
- İstasyona ulaştığında tren neredeyse yarım saat önce hareket etmişti.
- I almost became a carpenter.
- Neredeyse marangoz oluyordum.
- He was almost asleep when he heard his name called.
- Adının söylendiğini duyduğunda neredeyse uyuyordu.
- Tom is almost as tall as his father.
- Tom neredeyse babası kadar uzun.
- Tom talks about Mary almost all the time.
- Tom neredeyse her zaman Mary hakkında konuşur.
- Pigeon racing is a sport that dates back almost 2,000 years.
- Güvercin yarışları neredeyse 2000 yıllık bir spordur.
- Almost one-third of all office workers wear glasses.
- Ofis çalışanlarının neredeyse üçte biri gözlük takıyor.
- I was almost naked.
- Ben neredeyse çıplaktım.
- Almost every European country has abolished the death penalty.
- Neredeyse tüm Avrupa ülkeleri ölüm cezasını kaldırdı.
- We almost missed the deadline.
- Neredeyse son teslim tarihini kaçırıyorduk.
- But it's almost half past eleven.
- Ama saat neredeyse on bir buçuk.
- I almost died.
- Neredeyse ölüyordum.
- Summer is almost over.
- Yaz neredeyse bitti.
- I lost almost all my money.
- Neredeyse bütün paramı kaybettim.
- I almost called Tom.
- Neredeyse Tom'u arıyordum.
- I almost did that yesterday.
- Dün neredeyse bunu yaptım.
- Almost there.
- Neredeyse orada.
- Tom plays the guitar almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi gitar çalıyor.
- It must be almost unbearable.
- Neredeyse dayanılmaz olmalı.
- It's almost time for her to go.
- Onun gitme vakti neredeyse geldi.
- Tom is almost the same height as you.
- Tom neredeyse seninle aynı boyda.
- The chemotherapy left Layla almost deaf.
- Kemoterapi Layla'yı neredeyse sağır etmişti.
- She was almost run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- Almost everyone in the class voted in favor of having a thank-you party for the teachers.
- Neredeyse sınıfta herkes öğretmenler için bir teşekkür partisi verme lehinde oy kullandı.
- Tom can swim almost as well as Mary can.
- Tom da neredeyse Mary kadar iyi yüzebiliyor.
- The pears we eat in Japan look almost like apples.
- Japonya'da yediğimiz armutlar neredeyse elmaya benziyor.
- Tom almost broke his leg.
- Tom neredeyse bacağını kırıyordu.
- I almost slapped Tom.
- Neredeyse Tom'u tokatladım.
- Recovery was almost impossible.
- Kurtarmak neredeyse imkansızdı.
- I almost called off the wedding.
- Neredeyse düğünü iptal ediyordum.
- Yesterday night, I was almost bitten to death by the laboratory mosquitoes.
- Dün gece, laboratuvar sivrisinekleri tarafından neredeyse ısırılarak öldürülüyordum.
- Tom is almost asleep, isn't he?
- Tom neredeyse uyuyor, değil mi?
- Tom almost opened the wrong door.
- Tom neredeyse yanlış kapıyı açıyordu.
- Swimming across the lake almost finished me.
- Gölü yüzerek geçmek neredeyse beni bitirdi.
- I almost didn't get there in time.
- Neredeyse zamanında yetişemiyordum.
- Tom almost passed out.
- Tom neredeyse kendinden geçecekti.
- I was at home almost all day yesterday.
- Dün neredeyse bütün gün evdeydim.
- It was almost noon by the time Tom woke up.
- Tom uyandığında neredeyse öğlen olmuştu.
- Tom can run almost as fast as you.
- Tom neredeyse senin kadar hızlı koşabiliyor.
- They're almost on top of us.
- Neredeyse tepemizdeler.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- Tom was almost crushed by the tree that he was cutting down.
- Tom kestiği bir ağaç tarafından neredeyse eziliyordu.
- Tom almost never forgets to send his mother a Mother's Day greeting card.
- Tom bir anneler günü tebrik kartını annesine göndermeyi neredeyse asla unutmaz.
- Tom said you were almost killed.
- Tom neredeyse öldürüldüğünü söyledi.
- I almost collided with Thomas.
- Neredeyse Thomas'la çarpışıyordum.
- Tom is almost ready, isn't he?
- Tom neredeyse hazır, değil mi?
- Tom is almost three years older than Mary.
- Tom, Mary'den neredeyse üç yaş büyüktür.
- You said to me that you drink almost nothing.
- Bana neredeyse hiç içmediğini söylemiştin.
- Almost no girls play video games.
- Neredeyse hiçbir kız video oyunu oynamaz.
- Tom almost forgot his umbrella at the restaurant.
- Tom neredeyse şemsiyesini restoranda unutuyordu.
- The pain of the compound fracture was almost unbearable.
- Bileşik kırığın acısı neredeyse dayanılmazdı.
- That happened almost thirty years ago.
- Bu neredeyse otuz yıl önce oldu.
- He lost almost all the stamps he had collected.
- O neredeyse topladığı tüm pulları kaybetti.
- Tom got almost everything he asked for.
- Tom neredeyse istediği her şeyi aldı.
- He is now almost as tall as his father is.
- O, şimdi neredeyse babası kadar uzundur.
- It's almost dawn.
- Neredeyse şafak vakti.
- We've spent almost thirty years here.
- Neredeyse otuz yılı burada geçirdik.
- My friend almost went abroad.
- Arkadaşım neredeyse yurtdışına gidiyordu.
- Tom and Mary almost got married.
- Tom ve Mary neredeyse evleniyorlardı.
- You're almost as old as Tom is.
- Neredeyse Tom kadar yaşlısın.
- I almost forgot that it was his birthday.
- Neredeyse doğum günü olduğunu unutuyordum.
- I was almost right.
- Neredeyse haklıydım.
- He is almost six feet tall.
- Neredeyse 1.80 boyunda.
- I almost died today.
- Bugün neredeyse ölüyordum.
- It's almost as absurd as building a nuclear reactor inside a castle.
- Bu neredeyse bir kale içine nükleer reaktör inşa etmek kadar saçma.
- Tom can ski almost as well as Mary can.
- Tom da neredeyse Mary kadar iyi kayak yapabiliyor.
- Mary is almost as pretty as you.
- Mary neredeyse senin kadar güzel.
- Tom worked for almost three hours.
- Tom neredeyse üç saat çalıştı.
- I almost agree with them.
- Neredeyse onlara katılıyorum.
- A surprise attack is almost impossible in this plain.
- Bu ovada sürpriz bir saldırı neredeyse imkansız.
- Tom almost got fired.
- Tom neredeyse işten atılıyordu.
- I almost didn't see you.
- Neredeyse seni görmüyordum.
- She almost convinced me.
- Neredeyse beni ikna ediyordu.
- They're almost here.
- Neredeyse geldiler.
- Are you almost done here?
- Neredeyse burada hazır mısın?
- It's almost time to go to bed.
- Neredeyse yatma zamanı.
- Tom enjoys swimming almost as much as he enjoys skiing.
- Tom yüzmekten neredeyse kayak yapmaktan hoşlandığı kadar hoşlanıyor.
- I almost got killed when I went into the burning house to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için yanan eve gittiğimde neredeyse ölüyordum.
- We've done almost everything you've asked for.
- Neredeyse istediğin her şeyi yaptık.
- We've spent almost thirty years here.
- Burada neredeyse otuz yıl geçirdik.
- I almost drowned in the river.
- Neredeyse nehirde boğuluyordum.
- Are we almost there?
- Neredeyse vardık mı?
- There are almost no gunfights in Japan.
- Neredeyse Japonya'da hiç silahlı çatışma yok.
- Tom can speak French almost as well as you and I can.
- Tom neredeyse senin ve benim konuşabildiğim kadar iyi Fransızca konuşabilir.
- I almost slapped Tom.
- Tom'a neredeyse tokat atıyordum.
- Sami almost vomitted.
- Sami neredeyse kusuyordu.
- Almost everyone here can speak French.
- Neredeyse buradaki herkes Fransızca konuşabilir.
- We're almost there.
- Neredeyse vardık.
- I almost drowned in the river.
- Nehirde neredeyse boğuluyordum.
- The novel has sold almost 20,000 copies.
- Roman neredeyse 20.000 nüsha satmıştı.
- I almost won the race.
- Neredeyse yarışı kazanıyordum.
- The scent of flowers almost makes me drunk.
- Çiçeklerin kokusu beni neredeyse sarhoş yapar.
- For months, he did almost nothing.
- Aylardır, neredeyse bir şey yapmadı.
- Dinner is almost ready.
- Akşam yemeği neredeyse hazır.
- I've almost finished my work.
- İşimi neredeyse bitirdim.
- It seems almost too good to be true.
- Nerdeyse gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
- The heat was almost unbearable.
- Isı neredeyse dayanılmazdı.
- Good words are worth a lot, but cost almost nothing.
- İyi sözler çok değerlidir, ama neredeyse hiçbir maliyeti yoktur.
- I'm almost certain that Tom will win.
- Tom'un kazanacağından neredeyse eminim.
- I'm almost certain that Tom will do what we asked.
- Tom'un istediğimiz şeyi yapacağından neredeyse eminim.
- I have almost three more hours before I have to be at the airport.
- Havaalanında olmak zorunda olmadan önce neredeyse üç saatim daha var.
- Tom almost forgot to tell Mary what to do.
- Tom neredeyse Mary'ye ne yapacağını söylemeyi unuttu.
- It's almost midnight.
- Neredeyse gece yarısı.
- Tom almost never eats junk food.
- Tom neredeyse asla abur cubur yemez.
- Tom was almost killed in the accident.
- Tom kazada neredeyse ölüyordu.
- When she told me that she was pregnant, I almost had a heart attack.
- Bana hamile olduğunu söylediğinde, neredeyse kalp krizi geçiriyordum.
- Tom almost lost his mind.
- Tom neredeyse aklını kaybetti.
- I almost feel guilty.
- Neredeyse suçlu hissedeceğim.
- Sami almost passed out.
- Sami neredeyse bayılıyordu.
- Tom almost lost his mind.
- Tom neredeyse aklını kaçırıyordu.
- Tom almost choked on his coffee.
- Tom neredeyse kahvesinde boğuluyordu.
- It took me almost three hours to finish my math homework.
- Matematik ödevimi bitirmek neredeyse üç saatimi aldı.
- Almost half of pregnancies in the United States are unplanned.
- Amerika'daki hamileliklerin neredeyse yarısı planlanmamış.
- I'm almost dead.
- Nerdeyse ölüyordum.
- She tried for almost an hour.
- Neredeyse bir saat boyunca denedi.
- It's almost summer.
- Neredeyse yaz geldi.
- There's almost no water left in the pond.
- Gölette neredeyse hiç su kalmamış.
- Almost everything that could go wrong did.
- Neredeyse yanlış gidebilecek her şey yanlış gitti.
- I almost feel bad for Tom.
- Neredeyse Tom için üzüleceğim.
- His hair almost covered his whole face.
- Saçları neredeyse tüm yüzünü kaplıyordu.
- I almost forgot to mail the letter.
- Neredeyse mektubu postalamayı unutuyordum.
- The State of Texas is almost the same size as France.
- Teksas Eyaleti neredeyse Fransa ile aynı büyüklüktedir.
- It took Tom almost three hours to get home.
- Eve gitmek Tom'un neredeyse üç saatini aldı.
- She almost passed out.
- O neredeyse ölüyordu.
- He almost looks like a girl.
- Neredeyse bir kıza benziyor.
- Tom is almost here.
- Tom neredeyse geldi.
- It's almost too good to be true.
- Neredeyse gerçek olamayacak kadar iyi.
- Tom said he'd almost given up.
- Tom neredeyse pes ettiğini söyledi.
- There was almost no color in his face.
- Onun yüzünde neredeyse hiç renk yoktu.
- I'm almost always here on Mondays.
- Neredeyse her pazartesi buradayım.
- I almost feel sorry for her.
- Neredeyse onun için üzülüyorum.
- That group of people almost disappeared.
- O grup insanlar neredeyse yok oldular.
- Sami has been playing guitar with his band for almost a year.
- Sami neredeyse bir yıldır grubuyla gitar çalıyor.
- I almost bought one of those.
- Neredeyse onlardan bir tane alıyordum.
- Tom said you were almost killed.
- Tom senin neredeyse öldürüldüğünü söyledi.
- Sami has been playing guitar with his band for almost a year.
- Sami neredeyse bir yıldır grubuyla gitar çalmaktadır.
- I almost dropped my sandwich.
- Neredeyse sandviçimi düşürüyordum.
- Can you believe that October is almost over?
- Ekim ayının neredeyse bittiğine inanabiliyor musun?
- Tom can ski almost as well as Mary can.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi kayak yapabilir.
- I almost died in that accident.
- O kazada neredeyse ölüyordum.
- The boy was almost drowned.
- Oğlan neredeyse boğuluyordu.
- We've almost got it.
- Neredeyse elde ettik.
- Tom has been gone for almost three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- He tried for almost an hour.
- Neredeyse bir saat denedi.
- Tom almost wished he had never met Mary.
- Tom neredeyse Mary ile hiç tanışmamış olmayı dileyecekti.
- He has a lot of money, but has almost no friends.
- Çok parası var ama neredeyse hiç arkadaşı yok.
- I almost understood the entire thing!
- Neredeyse her şeyi anladım!
- Texas is almost twice the size of Germany.
- Teksas, Almanya'nın neredeyse iki katı büyüklüğündedir.
- I almost wish I were going to Boston with you.
- Neredeyse seninle Boston'a gelmeyi istedim.
- Almost all the workers objected to working at night.
- Gece çalışmayı neredeyse tüm işçiler reddetti.
- Almost everyone I know can speak French.
- Neredeyse tanıdığım herkes Fransızca konuşabilir.
- I almost never do that anymore.
- Artık neredeyse onu hiç yapmıyorum.
- Tom almost did that yesterday.
- Tom dün bunu neredeyse yapıyordu.
- The boy was almost drowned.
- Çocuk neredeyse boğuluyordu.
- I guess there were almost twenty kinds of cheeses on the table.
- Sanırım masada neredeyse yirmi çeşit peynir vardı.
- Good words are worth a lot, but cost almost nothing.
- İyi sözler çok değerlidir , ama neredeyse hiçbir maliyeti yoktur.
- She is almost 20.
- Neredeyse 20 yaşında.
- Tom almost did that when he was in Boston.
- Tom Boston'dayken bunu neredeyse yapıyordu.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Annemizi neredeyse bilmeden, hissetmeden severiz, çünkü bu yaşamak kadar doğaldır.
- I'm almost sure that my cat ate my hamster.
- Kedimin hamsterımı yediğinden neredeyse eminim.
- I have been living in Canada for almost five years.
- Neredeyse beş yıldır Kanada'da yaşıyorum.
- Tom has been going with Mary for almost three years now.
- Tom neredeyse üç yıldır Mary ile birlikte.
- I almost fell off my chair.
- Neredeyse sandalyemden düşüyordum.
- The play was so popular that the theater was almost full.
- Oyun o kadar popülerdi ki tiyatro neredeyse doluydu.
- I'm almost ready to leave.
- Neredeyse gitmeye hazırım.
- I almost forgot to tell you the big news.
- Neredeyse size büyük haberi vermeyi unutuyordum.
- The parking lot is almost empty.
- Otopark neredeyse boş.
- Tom talks about Mary almost all the time.
- Tom neredeyse her zaman Mary'den bahsediyor.
- Tom served almost three years in prison.
- Tom hapiste neredeyse üç yıl hapis yattı.
- Tom almost fell down.
- Tom neredeyse düşüyordu.
- I'm almost there.
- Neredeyse geldim.
- Tom and I both almost died in the accident.
- Tom ve ben ikimiz de neredeyse kazada ölüyorduk.
- Tom was held captive for almost a year.
- Tom neredeyse bir yıl esir tutuldu.
- I almost fell.
- Neredeyse düşüyordum.
- We're almost finished.
- Neredeyse bitirdik.
- Tom almost died when he fell off the roof.
- Tom çatıdan düştüğü zaman neredeyse ölüyordu.
- He almost died.
- Neredeyse ölüyordu.
- I think the movie is almost over.
- Sanırım film neredeyse bitti.
- Almost all boys can play baseball.
- Neredeyse tüm erkekler beyzbol oynayabilir.
- Autumn is almost here.
- Sonbahar neredeyse geldi.
- Tom has been living in Boston for almost ten years.
- Tom neredeyse on yıldır Boston'da yaşıyor.
- Tom seems almost happy to be here today.
- Tom bugün burada olduğu için neredeyse mutlu görünüyor.
- Tom almost forgot to take an umbrella with him.
- Tom neredeyse yanına bir şemsiye almayı unutuyordu.
- I almost forget where I was.
- Neredeyse nerede olduğumu unutuyordum.
- Tom is almost as tall as Mary is.
- Tom neredeyse Mary kadar uzundur.
- An eight-year-old car is almost worthless.
- Sekiz yaşındaki bir araba neredeyse değersizdir.
- Professor West is almost as old as my father.
- Profesör West neredeyse babam kadar yaşlı.
- It's almost midnight here.
- Burada neredeyse gece yarısı oldu.
- Tom is almost as short as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar kısa.
- I'm almost as old as you are.
- Neredeyse senin kadar yaşlıyım.
- Tom almost forgot about the meeting.
- Tom neredeyse toplantıyı unutuyordu.
- I almost never wear a tie.
- Neredeyse asla kravat takmam.
- Brazil has almost 200 million inhabitants.
- Brezilya'nın neredeyse 200 milyon nüfusu var.
- The restaurant was almost empty.
- Restoran neredeyse boştu.
- I almost got robbed.
- Neredeyse soyuluyordum.
- I almost died after hearing this.
- Bunu duyduktan sonra neredeyse ölüyordum.
- I'm almost finished.
- Neredeyse bitirdim.
- Tom almost never does what he says he's going to do.
- Tom neredeyse yapacağını söylediği şeyi asla yapmaz.
- Tom almost bumped into Mary.
- Tom neredeyse Mary'ye çarpıyordu.
- The guards almost beat Tom to death.
- Gardiyanlar Tom'u döve döve neredeyse öldüreceklerdi.
- He died almost instantly.
- Neredeyse anında öldü.
- It seemed almost dangerous.
- Neredeyse tehlikeli görünüyordu.
- Tom almost spilled his coffee.
- Tom neredeyse kahvesini döküyordu.
- Tom and Mary are almost here.
- Tom ve Mary neredeyse burada.
- Almost all the students like English.
- Neredeyse tüm öğrenciler İngilizceyi sever.
- The shelves in the supermarket were almost bare.
- Süpermarketteki raflar neredeyse bomboştu.
- She was almost late for school.
- O, neredeyse okula geç kalmıştı.
- You're almost done, aren't you?
- Neredeyse hazırsın, değil mi?
- I almost forgot my lunch.
- Neredeyse öğle yemeğimi unutuyordum.
- You almost hit me.
- Neredeyse bana çarpıyordun.
- It's almost late.
- Neredeyse geç oldu.
- Almost no one goes to the same classes.
- Neredeyse kimse aynı sınıflara gitmiyor.
- The United States has almost a fourth of the world's prison population.
- Birleşik Devletler dünyadaki hapishane nüfusunun neredeyse dörtte birine sahip.
- That almost sounds like a threat.
- Bu neredeyse bir tehdit gibi geliyor.
- He was almost run over by a dump truck.
- Neredeyse bir damperli kamyon tarafından eziliyordu.
- It's almost time for you to go.
- Neredeyse gitme zamanın.
- I'm almost certain that Tom will go swimming with us.
- Tom'un bizimle yüzmeye gideceğinden neredeyse eminim.
- Tom has lost almost 30 pounds.
- Tom neredeye 30 pound kilo verdi.
- Tom can speak French almost like a native.
- Tom neredeyse anadili gibi Fransızca konuşabilir.
- I almost kissed Tom yesterday.
- Dün neredeyse Tom'u öpüyordum.
- Tom will almost certainly be at the party tonight.
- Tom'un bu akşam partide olacağı neredeyse kesin.
- I almost didn't see you.
- Neredeyse seni görmeyecektim.
- I almost forgot all about that.
- Neredeyse hepsini unutuyordum.
- I almost forgot to pay the rent.
- Neredeyse kirayı ödemeyi unutuyordum.
- I almost didn't recognize Tom.
- Tom'u neredeyse tanıyamıyordum.
- I almost spilled the coffee on my keyboard.
- Neredeyse kahveyi klavyeme döküyordum.
- I've got almost everything I need.
- Neredeyse ihtiyacım olan her şeye sahibim.
- Mary looks almost identical to her sister.
- Mary kız kardeşine neredeyse tıpatıp benziyor.
- I think we're almost done.
- Neredeyse hazır olduğumuzu düşünüyorum.
- This movie is almost three hours long.
- Bu film neredeyse üç saat sürüyor.
- It took Dan almost three hours to get home.
- Dan'in eve varması neredeyse üç saat sürdü.
- Tom stumbled and almost fell.
- Tom tökezledi ve neredeyse düşüyordu.
- The parking lot was almost empty.
- Otopark neredeyse boştu.
- I almost got killed.
- Neredeyse ölüyordum.
- Sami almost drowned.
- Sami neredeyse boğuluyordu.
- He can drive almost any kind of vehicle.
- Neredeyse her türlü aracı kullanabilir.
- Almost nobody knows this.
- Bunu neredeyse kimse bilmiyor.
- Sami and Layla were almost inseparable.
- Sami ve Layla neredeyse birbirlerinden ayrılamazlardı.
- I have almost no experience doing that.
- Bunu yapma konusunda neredeyse hiç deneyimim yok.
- New York State is almost as large as Greece.
- New York Eyaleti neredeyse Yunanistan kadar büyük.
- He had almost no formal education.
- Neredeyse hiç resmi eğitimi yoktu.
- Tom almost cracked my ribs when he hugged me.
- Tom bana sarıldığında neredeyse kaburgalarımı kırıyordu.
- I was in Boston for almost the entire summer.
- Neredeyse tüm yaz boyunca Boston'daydım.
- Tom is almost as old as my father.
- Tom neredeyse babam yaşında.
- The cat is almost five meters away from the dog.
- Kedi köpeğe nerdeyse beş metre uzaklıktadır.
- It was almost impossible to get around on that street.
- O caddede dolaşmak neredeyse olanaksızdı.
- She almost drowned.
- Neredeyse boğuluyordu.
- She is almost as tall as you.
- Neredeyse senin kadar uzun.
- It's almost too late.
- Neredeyse çok geç.
- Tom and Mary are almost done.
- Tom ve Mary neredeyse bitirdi.
- Summer is almost here.
- Yaz neredeyse geldi.
- Before he died, he was almost blind.
- Ölmeden önce neredeyse kördü.
- I almost had a heart attack.
- Neredeyse kalp krizi geçiriyordum.
- She’s almost as tall as I am.
- Neredeyse benim kadar uzun.
- At the time of the accident, almost all of the passengers on the bus were sleeping.
- Kaza anında, neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.
- Almost no one believed her.
- Neredeyse hiç kimse ona inanmadı.
- Lalya was almost dead.
- Leyla neredeyse ölüyordu.
- I almost forgot that it was his birthday.
- Neredeyse onun doğum günü olduğunu unutuyordum.
- Tom is almost done.
- Tom neredeyse bitti.
- Tom was almost blind.
- Tom neredeyse kördü.
- I have not seen her for almost a year.
- Onu neredeyse bir yıldır görmedim.
- I was almost late for school this morning.
- Bu sabah neredeyse okula geç kalıyordum.
- There's almost no milk in the glass.
- Bardakta neredeyse hiç süt yok.
- I almost forgot to lock the door.
- Neredeyse kapıyı kilitlemeyi unutuyordum.
- The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
- Doğru kelime ile neredeyse doğru kelime arasındaki fark, şimşek ile yıldırım böceği arasındaki fark gibidir.
- The berries were ripening almost as fast as we could gather them.
- Çilekler neredeyse toplayabildiğimiz kadar hızlı olgunlaşıyordu.
- Almost everything I buy is sugar-free.
- Aldığım şeylerin neredeyse hepsi sıfır şekerli.
- I almost had enough money to buy everything I needed.
- Neredeyse ihtiyacım olan her şeyi alacak kadar param vardı.
- It took the fireman almost two hours to put out the fire.
- İtfaiyecinin yangını söndürmesi neredeyse iki saat aldı.
- The work is almost done.
- İş neredeyse bitti.
- I almost stepped on a skunk last night.
- Dün gece neredeyse bir kokarcanın üstüne basıyordum.
- There were almost no railroads out west.
- Batıda neredeyse hiç demiryolu yoktu.
- Tom almost died from a heroin overdose.
- Tom aşırı dozda eroinden neredeyse ölüyordu.
- It is almost time to go home.
- Neredeyse eve gitme zamanı.
- I almost wish I could be in your shoes.
- Neredeyse senin yerinde olmak isterdim.
- The parking lot was almost empty.
- Park yeri neredeyse boştu.
- Tom was almost in tears.
- Tom neredeyse gözyaşları içindeydi.
- I almost didn't see you.
- Seni neredeyse görmüyordum.
- The journey that brought me here is almost unbelievable.
- Beni buraya getiren yolculuk neredeyse inanılmaz.
- Some Canadian territories have almost no people.
- Kanada'nın bazı bölgelerinde neredeyse hiç insan yok.
- Almost everyone I know has been to Boston.
- Neredeyse bildiğim herkes Boston'daydı.
- Tom is almost as tall as I am.
- Tom neredeyse benim kadar uzun.
- I almost called Tom again today.
- Neredeyse bugün Tom'u tekrar arayacaktım.
- Tom almost fainted.
- Tom neredeyse bayılacaktı.
- The store is almost empty.
- Mağaza neredeyse boş.
- Incest is a taboo found in almost all cultures.
- Ensest, neredeyse tüm kültürlerde bulunan bir tabudur.
- You almost forgot your money.
- Neredeyse paranı unuttun.
- We've been together for almost three years.
- Biz neredeyse üç yıldır birlikteyiz.
- Tom is almost ready.
- Tom neredeyse hazır.
- Tom's career ended almost before it began.
- Tom'un kariyeri neredeyse başlamadan sona erdi.
- I'm almost certain that Tom will get into the university that he wants.
- Tom'un istediği üniversiteye gideceğinden neredeyse eminim.
- Tom almost hit me.
- Tom neredeyse bana çarpıyordu.
- They almost killed me.
- Neredeyse beni öldürüyorlardı.
- I almost agree with Tom.
- Tom'la neredeyse aynı fikirdeyim.
- His books are almost useless.
- Kitapları neredeyse işe yaramaz.
- Tom is almost ready to go.
- Tom neredeyse gitmek için hazır.
- Tom is almost never at home on Monday, is he?
- Tom neredeyse pazartesi günü hiç evde değil, değil mi?
- Our vacation is almost over.
- Tatilimiz neredeyse bitti.
- Tom almost didn't recognize Mary.
- Tom neredeyse Mary'yi tanıyamıyordu.
- It's almost the end of the year.
- Neredeyse yılın sonuna geldik.
- Tom can speak French almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi Fransızca konuşabiliyor.
- The trees are almost in bloom.
- Ağaçlar neredeyse çiçek açacak.
- It seems almost as if Mary could read minds.
- Neredeyse Mary zihin okuyabilecek gibi gözüküyor.
- We're almost ready.
- Neredeyse hazırız.
- I almost fell into the pool.
- Neredeyse havuza düşüyordum.
- I almost didn't do that.
- Neredeyse yapmayacaktım.
- It's almost time for lunch.
- Neredeyse öğle yemeği vakti geldi.
- We're almost like brothers.
- Neredeyse kardeş gibiyiz.
- You're almost as tall as Tom is, aren't you?
- Neredeyse Tom kadar uzunsun, değil mi?
- After almost a month I still remember the word.
- Neredeyse bir ay sonra hala kelimeyi hatırlıyorum.
- I almost forgot to tell you how to do it.
- Neredeyse nasıl yapacağını söylemeyi unutuyordum.
- He was almost blind right before dying.
- Ölmeden hemen önce neredeyse kör olmuştu.
- This piece has almost no modulation.
- Bu parçada neredeyse hiç modülasyon yok.
- Tom can write almost like a native speaker, but his pronunciation is terrible.
- Tom neredeyse anadili gibi yazabiliyor ama telaffuzu berbat.
- I almost laughed.
- Neredeyse kahkaha atıyordum.
- I was almost afraid to talk to you.
- Neredeyse seninle konuşmaya korkuyordum.
- Tom is almost three years old.
- Tom neredeyse üç yaşında.
- That almost happened to us, too.
- Bu neredeyse bizim de başımıza geliyordu.
- The woman is almost deaf.
- Kadın neredeyse sağır.
- I lived in Boston for almost three years.
- Boston'da neredeyse üç yıl yaşadım.
- You were almost there.
- Sen neredeyse oradaydın.
- He plays an important, almost pivotal, role.
- O önemli, neredeyse kilit rol oynamaktadır.
- The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis memuru neredeyse bir aydır çalınan malları arıyor.
- I almost spilled the coffee on my keyboard.
- Kahveyi neredeyse klavyeme döküyordum.
- Tom is almost asleep.
- Tom neredeyse uyuyor.
- The pain was almost unbearable.
- Ağrı neredeyse dayanılmazdı.
- Tom reads almost no books at all.
- Tomas neredeyse hiç kitap okumaz.
- Tom almost choked on his tea.
- Tom neredeyse çayını genzine kaçırıyordu.
- Tom has been gone almost a week.
- Tom neredeyse bir haftadır kayıp.
- You're almost thirty.
- Neredeyse otuz yaşındasın.
- That seems almost too good to be true.
- Bu neredeyse gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
- I almost didn't come.
- Neredeyse gelmeyecektim.
- She is almost sixty years old.
- Neredeyse altmış yaşında.
- Tom has kissed almost every girl in our class.
- Tom neredeyse sınıfımızdaki her kızı öptü.
- We're almost broke.
- Neredeyse beş parasız kaldık.
- I'd be almost there by now if I'd left right after breakfast.
- Sabah kahvaltısından hemen sonra gitseydim şimdiye kadar neredeyse orada olurdum.
- Tom has been missing almost three weeks.
- Tom neredeyse üç haftadır kayıp.
- The chemotherapy left Layla almost deaf.
- Kemoterapi, Leyla'yı neredeyse sağır bıraktı.
- This toy is almost indestructible.
- Bu oyuncak neredeyse yok edilemez.
- Tom is almost deaf.
- Tom neredeyse sağır.
- He's almost as tall as me.
- Neredeyse benim kadar uzun.
- The movie was almost three hours long.
- Film neredeyse üç saat uzunluğundaydı.
- That's almost impossible to believe.
- Buna inanmak neredeyse imkansız.
- I almost finished.
- Neredeyse bitirdim.
- The pain was almost unbearable.
- Acı neredeyse dayanılmazdı.
- It was almost like a dream.
- Neredeyse bir rüyâ gibiydi.
- Almost nobody lives in Antarctica.
- Antarktika'da neredeyse hiç kimse yaşamaz.
- They almost missed me.
- Neredeyse beni kaçıracaklardı.
- I am almost 40 years old and I am still single.
- Neredeyse kırk yaşındayım ve hâlâ bekârım.
- Tom almost choked.
- Tom neredeyse boğuluyordu.
- Tom almost kissed Mary, but decided not to.
- Tom neredeyse Mary'yi öpecekti ama öpmemeye karar verdi.
- It took me almost three hours to finish my math homework.
- Matematik ödevimi bitirmem neredeyse üç saatimi aldı.
- You're almost there.
- Neredeyse vardınız.
- Almost all humans wear clothes.
- Neredeyse tüm insanlar kıyafet giyer.
- My shift's almost over.
- Vardiyam neredeyse bitti.
- It's almost perfect.
- O neredeyse mükemmel.
- We've done almost everything you've asked for.
- Neredeyse istediğiniz her şeyi yaptık.
- Tom did almost all of the work by himself.
- Tom neredeyse işin hepsini tek başına yaptı.
- You almost convinced me.
- Neredeyse beni ikna ediyordun.
- We have almost 300 employees.
- Neredeyse 300 tane çalışanımız var.
- I almost left my umbrella on the train.
- Şemsiyemi neredeyse trende bırakıyordum.
- It's almost time to leave.
- Neredeyse gitme zamanı.
- The bus was almost empty.
- Otobüs neredeyse boştu.
- Almost no one thinks that we are sisters.
- Neredeyse hiç kimse bizim kardeş olduğumuzu düşünmüyor.
- I was almost home when the car ran out of gas.
- Arabanın benzini bittiğinde neredeyse eve varmıştım.
- It was almost too easy.
- Neredeyse çok kolaydı.
- This almost made me cry.
- Bu beni neredeyse ağlatıyordu.
- We almost drowned.
- Neredeyse boğuluyorduk.
- Tom can run almost as fast as you.
- Tom neredeyse senin kadar hızlı koşabilir.
- I almost fainted.
- Neredeyse bayılıyordum.
- Tom is almost thirty, isn't he?
- Tom neredeyse 30 yaşında, değil mi?
- Almost all the students like English.
- Neredeyse tüm öğrenciler İngilizceden hoşlanıyor.
- Almost no one knows we are sisters.
- Neredeyse kimse kardeş olduğumuzu bilmiyor.
- Tom almost always goes to work by car.
- Tom neredeyse işe her zaman arabayla gider.
- Tom can swim almost as fast as Mary can.
- Tom neredeyse Mary kadar hızlı yüzebilir.
- The sink is almost overflowing.
- Lavabo neredeyse taşıyor.
- It's almost time for bed.
- Neredeyse yatma vaktidir.
- I almost hit a telephone pole.
- Neredeyse bir telefon direğine çarpıyordum.
- Tom is almost certainly going to be at the party tonight.
- Tom neredeyse kesin olarak bu akşamki partide olacak.
- Tom was almost killed in the accident.
- Tom neredeyse kazada ölüyordu.
- That almost happened to us, too.
- Bu neredeyse bizim de başımıza gelecekti.
- Tom almost did that when he was in Boston.
- Tom neredeyse bunu Boston’dayken yaptı.
- Tom almost killed me.
- Tom neredeyse beni öldürüyordu.
- I almost got away with it.
- Neredeyse kurtuluyordum.
- I've been doing that for almost three years.
- Bunu neredeyse üç yıldır yapıyorum.
- I almost felt bad for him.
- Neredeyse onun için üzülecektim.
- Coffee prices have jumped almost 50% in six months.
- Kahve fiyatları altı ay içinde neredeyse %50 arttı.
- We almost froze to death.
- Neredeyse donarak ölüyorduk.
- Almost all of the dogs are alive.
- Neredeyse tüm köpekler yaşıyor.
- I teach almost every day of the week.
- Neredeyse haftanın her günü derse giriyorum.
- You were almost there.
- Neredeyse oradaydınız.
- I'm almost certain that Tom can speak French.
- Tom'un Fransızca konuşabileceğinden neredeyse eminim.
- Almost nobody knows this.
- Neredeyse hiç kimse bunu bilmez.
- You look almost exactly like your brother.
- Neredeyse tıpatıp erkek kardeşine benziyorsun.
- She's almost the same height as you.
- Neredeyse seninle aynı boyda.
- Tom almost didn't do that yesterday.
- Tom dün bunu neredeyse yapmadı.
- You almost sat on my hat.
- Neredeyse şapkamın üstüne oturuyordun.
- We're almost finished here.
- Burada işimiz neredeyse bitti.
- This is the meeting room but there are almost no meetings held here.
- Burası toplantı odası ama burada neredeyse hiç toplantı yapılmıyor.
- Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
- Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
- It's almost time.
- Neredeyse zamanı.
- Almost all of Tom's friends are famous.
- Tom'un neredeyse tüm arkadaşları ünlü.
- It's been almost a week since Tom left.
- Tom gittiğinden beri neredeyse bir hafta oldu.
- There were almost no cars in the parking lot.
- Park yerinde neredeyse hiç araba yoktu.
- For the time being, there seems to be almost no hope of a solution.
- Şimdilik, çözüm için neredeyse hiç umut yok gibi görünüyor.
- He was almost asleep when he heard his name called.
- Adının çağrıldığını duyduğunda neredeyse uyuyordu.
- The trees are almost in bloom.
- Ağaçlar neredeyse çiçek açmış.
- I almost killed myself three years ago.
- Üç yıl önce neredeyse kendimi öldürüyordum.
- They almost got us.
- Onlar neredeyse bizi yakaladılar.
- I almost agree with him.
- Neredeyse ona katılıyorum.
- I almost had enough money to buy everything I needed.
- Neredeyse ihtiyacım olan her şeyi almaya yetecek kadar param vardı.
- I'm almost dead.
- Neredeyse ölüyordum.
- I almost ran the marathon last year.
- Geçen yıl neredeyse maratonda koşuyordum.
- I'm almost certain that Tom will get into the university that he wants.
- Tom'un istediği üniversiteye gireceğinden neredeyse eminim.
- Tom almost got caught.
- Tom neredeyse yakalanıyordu.
- Tom almost did that yesterday.
- Tom dün neredeyse bunu yapıyordu.
- You almost stepped on the dog's tail.
- Neredeyse köpeğin kuyruğuna basıyordun.
- The Sahara Desert is almost as large as Europe.
- Sahra Çölü neredeyse Avrupa kadar büyük.
- Tom died almost instantly.
- Tom neredeyse anında öldü.
- Tom gave almost all his money to charity.
- Tom neredeyse tüm parasını hayır kurumlarına bağışladı.
- I almost opened the wrong door.
- Neredeyse yanlış kapıyı açıyordum.
- It almost happened.
- Neredeyse oluyordu.
- Tom can speak French almost as well as me.
- Tom neredeyse benim kadar iyi Fransızca konuşabilir.
- The night was so chilly that when I returned I was almost frozen.
- Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.
- The train was almost an hour behind schedule today.
- Tren bugün neredeyse programın bir saat gerisinde.
- Tom was almost run over by a dump truck.
- Tom neredeyse damperli bir kamyon tarafından eziliyordu.
- I almost married Tom.
- Neredeyse Tom'la evleniyordum.
- He came home at almost midnight.
- Neredeyse gece yarısı eve geldi.
- I am so old, I could almost be your mother!
- O kadar yaşlıyım ki, neredeyse annen olabilirim!
- There were almost no cars in the parking lot.
- Otoparkta neredeyse hiç araba yoktu.
- That group of people almost disappeared.
- O grup insan neredeyse kayboluyordu.
- You're almost right.
- Neredeyse haklısın.
- The day is almost over.
- Gün neredeyse bitmek üzere.
- I almost decided to give up doing that.
- Neredeyse bunu yapmaktan vazgeçecektim.
- I almost think you're right.
- Neredeyse haklı olduğunu düşünüyorum.
- Tom is almost three years older than Mary.
- Tom, Mary'den neredeyse üç yaş büyük.
- Tom almost drowned in his neighbor's swimming pool.
- Tom neredeyse komşusunun yüzme havuzunda boğuluyordu.
- It almost worked.
- Neredeyse işe yarıyordu.
- But it's almost half past eleven.
- Fakat neredeyse 11.30.
- There is almost no water in this bottle.
- Bu şişede neredeyse hiç su yok.
- Tom almost never lies to Mary.
- Tom neredeyse Mary'ye hiç yalan söylemez.
- Can you believe that October is almost over?
- Ekim'in neredeyse bittiğine inanabiliyor musun?
- I'm almost sure of it.
- Bundan neredeyse eminim.
- It's almost funny.
- Neredeyse komik.
- Tom almost lost his balance.
- Tom neredeyse dengesini kaybediyordu.
- It's almost half past eleven.
- Saat neredeyse on bir buçuk.
- I'm almost certain that Tom will be at the meeting tomorrow.
- Tom'un yarın toplantıda olacağından neredeyse eminim.
- Again, Hawking was almost ready to give up.
- Yine, Hawking neredeyse pes etmeye hazırdı.
- The shame was almost unbearable.
- Utanç neredeyse dayanılmazdı.
- I almost believe you.
- Neredeyse sana inanacağım.
- It's almost time.
- Vakit neredeyse geldi.
- I've been waiting for my bus for almost an hour.
- Neredeyse bir saattir otobüsümü bekliyorum.
- I have almost no money with me.
- Yanımda neredeyse hiç para yok.
- Are you almost ready?
- Neredeyse hazır mısın?
- He almost got away with it.
- Neredeyse paçayı kurtarıyordu.
- Almost all girls are kind.
- Neredeyse bütün kızlar naziktir.
- Tom and I almost got married.
- Tom ve ben neredeyse evleniyorduk.
- It was almost worth it.
- Neredeyse buna değerdi.
- Roosevelt spoke for almost an hour.
- Roosevelt neredeyse bir saat konuştu.
- Tom almost won the race.
- Tom neredeyse yarışı kazanıyordu.
- There was almost no color in his face.
- Yüzünde neredeyse hiç renk yoktu.
- We're almost like best friends.
- Neredeyse en iyi arkadaşlar gibiyiz.
- The park was almost empty.
- Park neredeyse boştu.
- It's almost too quiet.
- Neredeyse çok sessiz.
- The United States has almost a fourth of the world's prison population.
- Amerika Birleşik Devletleri dünya mahkum nüfusunun neredeyse dörtte birine sahip.
- Tom is almost broke, isn't he?
- Tom neredeyse beş parasız, değil mi?
- The train was almost an hour behind time.
- Tren vaktinden neredeyse bir saat gerideydi.
- Tom was almost crushed by the tree that he was cutting down.
- Tom neredeyse kesmekte olduğu ağacın altında kalıyordu.
- It's almost empty.
- Neredeyse boş.
- What Tom ate almost killed him.
- Tom'un yediği neredeyse onu öldürüyordu.
- Sami was receiving almost six hundred messages a day.
- Sami günde neredeyse 600 mesaj alıyordu.
- When I learned that Julie was coming for a visit tomorrow, I was so surprised I almost fainted.
- Julie'nin yarın bir ziyaret için geldiğini öğrendiğimde, o kadar şaşırdım ki neredeyse bayılacaktım.
- It's almost as absurd as building a nuclear reactor inside a castle.
- Bu neredeyse bir kalenin içine nükleer reaktör inşa etmek kadar saçma.
- Last year when I was in the United States, I had almost no opportunity to speak Japanese.
- Geçen yıl Amerika Birleşik Devletleri'ndeyken Japonca konuşmak için neredeyse hiç fırsatım olmadı.
- Tom spoke for almost three hours.
- Tom neredeyse üç saat konuştu.
- My inventory is almost full.
- Envanterim neredeyse dolu.
- It's been almost three years since Tom died.
- Tom öldüğünden beri neredeyse üç yıl oldu.
- Tom ignored Mary almost all day, but finally talked to her just after dinner.
- Tom neredeyse bütün gün Mary'yi görmezden geldi, ama sonunda akşam yemeğinden hemen sonra onunla konuştu.
- Tom was almost as surprised as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar şaşkındı.
- The gun went off while he was cleaning it, and the bullet almost struck his wife.
- Silahı temizlerken ateş aldı ve kurşun neredeyse karısına isabet ediyordu.
- During the wedding rehearsal, he was almost too nervous to speak.
- Düğün provasında, konuşmak için neredeyse çok sinirliydi.
- Almost everyone I know has been to Boston at least once.
- Tanıdığım herkes neredeyse en az bir kez Boston'a geldi.
- The bottle is almost full.
- Şişe neredeyse dolu.
- I was in London for almost the entire summer.
- Neredeyse tüm yaz boyunca Londra'daydım.
- He was almost petrified with terror.
- Dehşetten neredeyse taş kesilmişti.
- She was almost late for school.
- Okula neredeyse geç kalıyordu.
- I'm almost as old as Tom is.
- Neredeyse Tom kadar yaşlıyım.
- The gas tank is almost empty.
- Benzin tankı neredeyse boş.
- The river is almost a mile wide at this point.
- Nehir bu noktada neredeyse bir mil genişliğindedir.
- Tom almost got fired.
- Tom neredeyse kovulacaktı.
- Tom almost forgot to do that.
- Tom neredeyse bunu yapmayı unuttu.
- It's almost time for Tom to go.
- Neredeyse Tom'un gitme zamanı.
- Tom was held captive for almost a year.
- Tom neredeyse bir yıl boyunca esir tutuldu.
- She almost failed her baccalauréat.
- Bakaloryasında neredeyse başarısız oluyordu.
- Tom's prediction was almost right.
- Tom'un tahmini neredeyse doğru çıktı.
- Tom almost forgot to tell Mary what to do.
- Tom neredeyse Mary'ye ne yapacağını söylemeyi unutuyordu.
- Tom hasn't sung professionally for almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır profesyonelce şarkı söylemedi.
- Tom almost got killed trying to save me.
- Tom beni kurtarmaya çalışırken neredeyse öldürülüyordu.
- I almost got myself killed.
- Ben neredeyse kendimi öldürtüyordum.
- In the Philippines, almost no one speaks Spanish anymore.
- Filipinler'de artık neredeyse hiç kimse İspanyolca konuşmuyor.
- They almost missed me.
- Neredeyse beni ıskalıyorlardı.
- I almost forgot to do that.
- Neredeyse bunu yapmayı unutuyordum.
- Tom's prediction was almost right.
- Tom'un tahmini neredeyse doğruydu.
- I almost never leave the house.
- Neredeyse evden hiç çıkmıyorum.
- You were almost killed.
- Neredeyse öldürülüyordun.
- It's almost our anniversary.
- Neredeyse bizim yıldönümümüz.
- I have almost finished my work.
- İşimi neredeyse bitirdim.
- It's almost time for us to go.
- Neredeyse gitme vaktimiz geldi.
- It took Tom almost three hours to get home.
- Tom'un eve gelmesi neredeyse üç saat sürdü.
- It's almost impossible to tell what someone else is thinking.
- Başka birinin ne düşündüğünü söylemek neredeyse imkansızdır.
- That's almost certain to happen.
- Bunun olacağı neredeyse kesin.
- I almost won.
- Neredeyse kazanıyordum.
- I almost forgot my lunch.
- Neredeyse öğle yemeğimi unuttum.
- Tom is almost as old as Mary is.
- Tom neredeyse Mary kadar yaşlı.
- These types of books have almost no value.
- Bu çeşit kitapların neredeyse hiçbir değeri yok.
- I've almost finished this report.
- Neredeyse bu raporu bitirdim.
- I'm almost certain that Tom will ask Mary to the prom.
- Tom'un Mary'yi baloya davet edeceğinden neredeyse eminim.
- It almost scared me not to see you online for a whole day.
- Seni bir gün boyunca çevrimiçi görememek beni neredeyse korkuttu.
- It's almost lunchtime.
- Neredeyse öğle yemeği vakti.
- They almost got us.
- Neredeyse bizi yakalıyorlardı.
- Tom almost never kisses his children.
- Tom neredeyse çocuklarını hiç öpmüyor.
- I almost became nauseated.
- Neredeyse midem bulandı.
- Tom was almost killed yesterday.
- Dün Tom neredeyse öldürülüyordu.
- It was almost impossible to get around on that street.
- O sokakta dolaşmak neredeyse imkansızdı.
- I almost kissed Tom, but I decided not to.
- Neredeyse Tom'u öpecektim ama öpmemeye karar verdim.
- I almost gave up.
- Neredeyse vazgeçiyordum.
- I almost got caught a few times.
- Ben neredeyse birkaç kez yakalandım.
- Tom is almost as tall as his father.
- Tom neredeyse babası kadar uzun boyludur.
- Tom is now almost as tall as his father is.
- Tom artık neredeyse babası kadar uzun.
- I almost decided to give up doing that.
- Ben neredeyse onu yapmayı bırakmaya karar verdim.
- Tom almost passed out from the pain.
- Tom acıdan neredeyse bayılıyordu.
- Tom almost fainted.
- Tom neredeyse bayılıyordu.
- Tom almost broke his butt slipping in the bathtub.
- Tom küvette kayarken neredeyse poposunu kırıyordu.
- I almost feel sorry for them.
- Ben neredeyse onlar için üzülüyorum.
- We talked for almost three hours.
- Neredeyse üç saat konuştuk.
- I'm almost certain that we have enough water.
- Yeterli suyumuz olduğundan neredeyse eminim.
- Tom is almost in position.
- Tom neredeyse yerinde.
- The performance was almost over.
- Performans neredeyse bitmek üzereydi.
- Almost all workers refused to work during the night.
- Neredeyse tüm işçiler gece boyunca çalışmayı reddetti.
- We almost lost everything.
- Neredeyse her şeyi kaybettik.
- Sami almost died.
- Sami neredeyse ölüyordu.
- We were almost too late.
- Neredeyse çok geç kalıyorduk.
- Almost no one thinks that we are sisters.
- Neredeyse kimse bizim kız kardeş olduğumuzu düşünmüyor.
- The job is almost finished.
- İş neredeyse bitti.
- My shift's almost over.
- Benim vardiyam neredeyse bitti.
- Tom is almost as old as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar yaşlı.
- It's almost dawn.
- Neredeyse şafak sökecek.
- You almost didn't get offered the job.
- İş neredeyse sana teklif edilmiyordu.
- I almost died a year and a half ago.
- Bir buçuk yıl önce neredeyse ölüyordum.
- I'm almost certain that Tom will get into the university of his choice.
- Tom'un istediği üniversiteye gireceğinden neredeyse eminim.
- He is almost professional.
- Neredeyse profesyonel.
- Tom and Mary have been married for almost three years.
- Tom ve Mary neredeyse üç yıldır evlidir.
- Tom is almost in shock.
- Tom neredeyse şokta.
- I've almost finished this report.
- Bu raporu neredeyse bitirdim.
- They had been without supplies for almost a month.
- Neredeyse bir aydır erzaksızlardı.
- It's almost time for me to go.
- Neredeyse gitme zamanım.
- I almost got hit by a truck.
- Neredeyse bir kamyon çarpıyordu.
- I'm almost thirty.
- Ben neredeyse otuz yaşındayım.
- I almost did that.
- Neredeyse bunu yaptım.
- It took Dan almost three hours to get home.
- Eve varmak neredeyse Dan'ın üç saatini aldı.
- Tom seemed almost happy.
- Tom neredeyse mutlu görünüyordu.
- I had almost finished my work when she came.
- O geldiğinde işimi neredeyse bitirmiştim.
- Tom has been dating Mary for almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır Mary ile çıkıyor.
- You're almost as old as Tom, aren't you?
- Sen neredeyse Tom kadar yaşlısın, değil mi?
- I almost smiled.
- Neredeyse gülümsüyordum.
- Almost all the world condemns Hosni Mubarak because he made the Egyptian people poor.
- Neredeyse tüm dünya Hüsnü Mübarek'i Mısır halkını fakirleştirdiği için kınıyor.
- I'm almost finished writing the report.
- Raporu yazmayı neredeyse bitirdim.
- Thomas almost slipped.
- Thomas neredeyse kayıyordu.
- Boston is almost three hours from here.
- Boston buradan neredeyse üç saat uzaklıkta.
- That incident almost cost me my job.
- Bu olay neredeyse işime mal oluyordu.
- I'm almost certain that Tom will ask Mary to the prom.
- Tom'un Mary'yi baloya çağıracağından neredeyse eminim.
- Tom slept almost 14 hours.
- Tom neredeyse 14 saat uyudu.
- It's almost dawn and nothing's happened yet.
- Neredeyse şafak vakti ve henüz bir şey olmadı.
- He almost forgot his money.
- O neredeyse parasını unutuyordu.
- The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
- Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş durumda.
- It was almost like Christmas.
- Neredeyse Noel gibiydi.
- The sink is almost overflowing.
- Lavabo neredeyse taşmak üzere.
- I was almost certain you'd say something like that.
- Böyle bir şey söyleyeceğinden neredeyse emindim.
- You're almost as old as I am, aren't you?
- Sen neredeyse benim kadar yaşlısın, değil mi?
- In August almost all the stores offer discounts.
- Ağustos ayında neredeyse tüm mağazalar indirim yapıyor.
- It's been almost 30 years since the war ended.
- Savaş biteli neredeyse 30 yıl oldu.
- I'm almost done with my homework.
- Neredeyse ödevimi yaptım.
- It was almost noon when you woke up.
- Uyandığında neredeyse öğlen olmuştu.
- I almost forgot to do my homework.
- Neredeyse ödevimi yapmayı unutuyordum.
- I've known Tom for almost ten years.
- Tom'u neredeyse on yıldır tanıyorum.
- You're almost as tall as Tom is.
- Neredeyse Tom kadar uzunsun.
- Almost all humans wear clothes.
- Neredeyse bütün insanlar elbise giyerler.
- She almost fainted.
- O neredeyse bayılacaktı.
- It is almost three.
- Neredeyse üç.
- The old oak was almost higher than the house.
- Yaşlı meşe neredeyse evden daha yüksekti.
- Almost nobody lives in Antarctica.
- Antarktika'da neredeyse hiç kimse yaşamıyor.
- It's almost bedtime.
- Neredeyse yatma zamanı.
- Tom can speak French almost as well as he can speak Spanish.
- Tom Fransızcayı neredeyse İspanyolcayı iyi konuştuğu kadar iyi konuşabilir.
- Tom is almost thirty years old.
- Tom neredeyse otuz yaşında.
- Tom almost killed himself.
- Tom neredeyse kendini öldürüyordu.
- Tom almost missed the deadline.
- Tom neredeyse son teslim tarihini kaçırıyordu.
- Tom has been gone for almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır yok.
- Tom almost choked on his coffee.
- Tom neredeyse kahvesini genzine kaçırıyordu.
- Tom almost never forgets to send his mother a Mother's Day card.
- Tom annesine bir Anneler Günü kartı göndermeyi neredeyse asla unutmaz.
- You're almost as tall as Tom.
- Neredeyse Tom kadar uzunsun.
- When I learned that Julie was coming for a visit tomorrow, I was so surprised I almost fainted.
- Julie'nin yarın ziyarete geleceğini öğrendiğimde o kadar şaşırdım ki neredeyse bayılacaktım.
- I was in Boston for almost the entire summer.
- Neredeyse bütün yaz Boston'daydım.
- It's been almost 30 years since the war ended.
- Savaş sona ereli neredeyse otuz sene olmuş.
- It's almost time for the meeting to start.
- Neredeyse toplantının başlama zamanı.
- The work is almost finished.
- İş neredeyse bitti.
- Tom almost took my head off.
- Tom neredeyse kafamı kopartıyordu.
- Tom almost never leaves the house.
- Tom neredeyse evden hiç ayrılmaz.
- I'm almost certain that we can trust Tom.
- Tom'a güvenebileceğimizden neredeyse eminim.
- Tom said Mary almost died on the operating table.
- Tom, Mary'nin ameliyat masasında neredeyse öldüğünü söyledi.
- This type foundry has not existed for almost fifteen years.
- Bu tip bir dökümhane neredeyse on beş yıldır mevcut değil.
- He was wearing a long black coat that reached almost to his ankles.
- O neredeyse ayak bileklerine kadar uzanan uzun bir siyah ceket giyiyordu.
- Tom almost got killed trying to save me.
- Tom beni kurtarmaya çalışırken neredeyse ölüyordu.
- That is almost correct.
- Bu neredeyse doğru.
- Tom almost drowned yesterday.
- Tom dün neredeyse boğuluyordu.
- Tom has been gone for almost a year.
- Tom neredeyse bir yıldır yok.
- I'm almost certain that Tom will do what we asked.
- Tom'un istediğimizi yapacağından neredeyse eminim.
- It's almost intermission.
- Neredeyse ara verildi.
- I almost lost my mind.
- Neredeyse aklımı kaybediyordum.
- It's been almost a week since Tom left.
- Tom gideli neredeyse bir hafta oldu.
- My work is almost finished.
- İşim neredeyse bitti.
- Tom has been gone almost a week.
- Tom neredeyse bir haftadır yok.
- My shift's almost done.
- Benim vardiya neredeyse bitti.
- Tom is almost six feet tall.
- Tom'un boyu neredeyse 1.80.
- It is almost ten o'clock.
- Saat neredeyse 10 oldu.
- It looks almost new.
- O neredeyse yeni görünüyor.
- It's almost over.
- Neredeyse bitti.
- I almost dropped a plate.
- Neredeyse bir tabak düşürüyordum.
- I almost got myself killed.
- Neredeyse kendimi öldürtecektim.
- I almost didn't sleep.
- Neredeyse hiç uyumadım.
- I was in London for almost all the summer.
- Neredeyse tüm yaz boyunca Londra'daydım.
- My brother almost drove me crazy.
- Erkek kardeşim neredeyse beni deli etti.
- The classroom was almost empty.
- Sınıf neredeyse boştu.
- Tom looks almost identical to his brother.
- Tom kardeşine neredeyse tıpatıp benziyor.
- Almost all of the pupils were in the classroom.
- Neredeyse tüm öğrenciler sınıftaydı.
- I've been here almost three years now.
- Neredeyse üç yıldır buradayım.
- It was almost like a dream.
- Neredeyse bir rüya gibiydi.
- Tom almost forgot to tell Mary to do that.
- Tom neredeyse Mary'e bunu yapmasını söylemeyi unuttu.
- I was almost naked.
- Neredeyse çıplaktım.
- It's almost a miracle.
- Bu neredeyse bir mucize.
- It's been almost a year since I've done that.
- Bunu yapalı beri neredeyse bir yıl oldu.
- We're almost done.
- Neredeyse bitirdik.
- It's almost rush hour.
- Neredeyse iş çıkış saati.
- Tom almost forgot to take an umbrella with him.
- Tom neredeyse yanına şemsiye almayı unutuyordu.
- It's almost midnight.
- Neredeyse gece yarısı oldu.
- I almost didn't come home for Christmas.
- Neredeyse Noel'de eve gelmeyecektim.
- Almost all the doors were closed.
- Neredeyse tüm kapılar kapalıydı.
- Tom hasn't sung professionally for almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır profesyonel olarak şarkı söylemiyor.
- Tom is almost as old as I am.
- Tom neredeyse benim kadar yaşlı.
- I'm almost done here.
- Burada işim neredeyse bitti.
- I was almost run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından eziliyordum.
- It's almost time for him to go.
- Onun gitme vakti neredeyse geldi.
- It is almost ten o'clock.
- Neredeyse saat on.
- I almost got caught.
- Neredeyse yakalanıyordum.
- I almost got a perfect score.
- Neredeyse tam puan alıyordum.
- I lived in Boston for almost three years.
- Neredeyse üç yıl Boston'da yaşadım.
- She almost froze to death in the snow.
- Neredeyse karda donarak ölüyordu.
- You look almost exactly like your brother.
- Neredeyse tıpatıp kardeşine benziyorsun.
- It almost sounds like you don't want to go.
- Neredeyse gitmek istemiyormuşsun gibi geliyor.
- I've been up almost all night.
- Neredeyse bütün gece ayaktaydım.
- Tom almost never did that.
- Tom neredeyse onu hiç yapmadı.
- I almost feel sorry for her.
- Ben neredeyse onun için üzülüyorum.
- Tom suffered from a heart attack and almost died waiting for the ambulance.
- Tom kalp krizi geçirdi ve ambulansı beklerken neredeyse ölüyordu.
- We were almost there.
- Neredeyse oradaydık.
- I'm almost certain that Tom will get into the university of his choice.
- Tom'un kendi seçtiği üniversiteye gideceğinden neredeyse eminim.
- This type foundry has not existed for almost fifteen years.
- Bu tip dökümhane neredeyse on beş yıldır var olmadı.
- The sheriff beat the suspect until he was almost dead.
- Şerif, şüpheliyi neredeyse ölene kadar dövdü.
- The cat is almost five meters away from the dog.
- Kedi köpekten neredeyse beş metre uzakta.
- The beer glass is almost bigger than you are.
- Bira bardağı neredeyse senden daha büyük.
- Tom is almost ready to go.
- Tom neredeyse gitmeye hazır.
- My life is almost over.
- Hayatım neredeyse bitti.
- Tom has been in there for almost three hours now.
- Tom neredeyse üç saattir içeride.
- The Sahara Desert is almost as large as Europe.
- Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.
- It's almost too easy, isn't it?
- Neredeyse çok kolay, değil mi?
- He almost drowned.
- Neredeyse boğuluyordu.
- Are you almost here?
- Neredeyse burada mısın?
- I was at home almost all day yesterday.
- Dün neredeyse tüm gün evdeydim.
- Tom almost died trying to save me.
- Tom beni kurtarmaya çalışırken neredeyse ölüyordu.
- That happened almost thirty years ago.
- O neredeyse otuz yıl önce oldu.
- You're almost as old as Tom is, aren't you?
- Sen neredeyseTom kadar yaşlısın, değil mi?
- It looked almost impossible for him to finish his book.
- Onun kitabını bitirmesi neredeyse imkansız görünüyordu.
- I almost lost an eye.
- Neredeyse bir gözümü kaybediyordum.
- You're almost as tall as your father.
- Neredeyse baban kadar uzunsun.
- I almost caught the ball.
- Neredeyse topu yakalıyordum.
- It was so boring that I almost yawned.
- O kadar sıkıcıydı ki neredeyse esneyecektim.
- The cliff is almost vertical.
- Uçurum, neredeyse dik.
- A change of opinions is almost unknown in an elderly military man.
- Yaşlı bir askerde fikir değişikliği neredeyse bilinmez.
- He was almost petrified with terror.
- Neredeyse korkudan taş kesilecekti.
- She was almost knocked down by a car.
- O neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- I almost didn't meet her.
- Neredeyse onunla hiç buluşmadım.
- It's almost time to get started.
- Neredeyse başlama zamanı.
- The place is almost deserted.
- Burası neredeyse terk edilmiş.
- Tom almost passed out.
- Tom neredeyse bayılıyordu.
- Tom almost never complains about anything.
- Tom neredeyse herhangi bir şey hakkında şikâyet etmez.
- Almost all the leaves have fallen.
- Neredeyse tüm yapraklar döküldü.
- Tom is almost as tall as you are.
- Tom neredeyse senin kadar uzun.
- I haven't talked to Tom in almost a year.
- Neredeyse bir yıl içinde Tom'la konuşmadım.
- Almost no girls play video games.
- Neredeyse hiçbir kız video oyunları oynamaz.
- I'm almost thirty years old and I'm still single.
- Neredeyse otuz yaşındayım ve hâlâ bekarım.
- We've almost finished.
- Neredeyse bitirdik.
- You said almost all of your friends were Canadians.
- Neredeyse tüm arkadaşlarınız Kanadalı olduğunu söylediniz.
- The job is almost done.
- İş neredeyse bitti.
- This factory is almost fully automated.
- Bu fabrika neredeyse tamamen otomatiktir.
- Tom is almost thirty, isn't he?
- Tom neredeyse otuz yaşında, değil mi?
- Tom was almost dead when we found him.
- Tom onu bulduğumuzda neredeyse ölmüştü.
- The accident almost cost him his life.
- Kaza neredeyse onun hayatına mal oluyordu.
- Tom can swim almost as fast as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar hızlı yüzebilir.
- The wait is almost over.
- Bekleme neredeyse bitti.
- It's almost too good to be true, isn't it?
- Neredeyse gerçek olamayacak kadar iyi, değil mi?
- I almost got a perfect score.
- Neredeyse mükemmel bir skor yaptım.
- I almost became a paramedic.
- Neredeyse bir sağlık görevlisi oluyordum.
- I think it's almost time to go.
- Sanırım neredeyse gitme vakti geldi.
- Almost sixty-nine million people voted.
- Neredeyse 69 milyon kişi oy verdi.
- Visiting hours are almost over.
- Ziyaret saatleri neredeyse bitti.
- He is now almost as tall as his father.
- Artık neredeyse babası kadar uzun.
- It looked almost impossible for him to finish his book.
- Kitabını bitirmesi neredeyse imkânsız görünüyordu.
- That's almost correct.
- O neredeyse doğru.
- We almost got there on time.
- Neredeyse zamanında orada olacaktık.
- It's almost time to take a break.
- Neredeyse ara verme vakti geldi.
- Sami and Layla were almost inseparable.
- Sami ve Layla neredeyse ayrılmazlardı.
- They're almost here.
- Onlar neredeyse burada.
- Tom had almost no chance to escape.
- Tom'un kaçmak için neredeyse hiç şansı yoktu.
- I'm almost sure of it.
- Neredeyse bundan eminim.
- It's been almost four years since Tom died in a traffic accident.
- Tom bir trafik kazasında öleli neredeyse dört yıl oldu.
- If you were to fall from that bridge, it would be almost impossible to rescue you.
- Eğer o köprüden düşseydin seni kurtarmak neredeyse imkansız olurdu.
- I almost drowned.
- Neredeyse boğuluyordum.
- I almost didn't sing that song tonight.
- Neredeyse bu gece o şarkıyı söylemeyecektim.
- Dan's throat was cut almost from ear to ear.
- Dan'in boğazı neredeyse kulaktan kulağa kesildi.
- You're almost as old as I am, aren't you?
- Neredeyse benim yaşımdasın, değil mi?
- Sami almost didn't believe it.
- Sami ona neredeyse inanmadı.
- What Tom ate almost killed him.
- Tom'un yediği şey neredeyse onu öldürüyordu.
- I almost pushed the wrong button.
- Neredeyse yanlış düğmeye basıyordum.
- Tom died almost a year later.
- Tom neredeyse bir yıl sonra öldü.
- The beer glass is almost bigger than you are.
- Bira bardağı neredeyse senden daha büyüktür.
- I almost believe I could do that.
- Bunu yapabileceğime neredeyse inanıyorum.
- He was almost drowned.
- O, neredeyse boğuluyordu.
- Tom almost started to cry.
- Tom neredeyse ağlamaya başlayacaktı.
- It's almost our anniversary.
- Bu neredeyse bizim yıl dönümümüz.
- Tom is almost certainly right.
- Tom neredeyse kesinlikle haklı.
- That would be almost perfect.
- O neredeyse mükemmel olurdu.
- I almost lost my wallet.
- Neredeyse cüzdanımı kaybediyordum.
- I almost died last year in a car accident.
- Geçen yıl bir araba kazasında neredeyse ölüyordum.
- A terrible, almost illegible scrawl.
- Korkunç, neredeyse okunaksız bir karalama.
- Tom can speak French almost as well as Mary can.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi Fransızca konuşabiliyor.
- He is now almost as tall as his father.
- Şimdi neredeyse babası kadar uzun.
- Last year when I was in the United States, I had almost no opportunity to speak Japanese.
- Geçen yıl ben Amerika Birleşik Devletleri'ndeyken Japonca konuşmak için neredeyse hiç fırsatım olmadı.
- Is Tom almost finished?
- Tom neredeyse bitirdi mi?
- Almost everyone I know has a bicycle.
- Neredeyse tanıdığım herkesin bir bisikleti var.
- That incident almost cost me my job.
- O olay neredeyse işime mal oluyordu.
- I'm almost speechless.
- Neredeyse nutkum tutuldu.
- Tom is almost as tall as Mary is.
- Tom neredeyse Mary kadar uzun.
- Almost all dogs are alive.
- Neredeyse bütün köpekler yaşıyor.
- It's almost time for us to go.
- Neredeyse gitme zamanımız.
- I almost had a nervous breakdown.
- Neredeyse sinir krizi geçiriyordum.
- The gas tank is almost empty.
- Benzin deposu neredeyse boşalmış.
- I almost left my umbrella on the train.
- Neredeyse şemsiyemi trende unutuyordum.
- It took Tom almost three hours to finish his homework.
- Ödevini bitirmek Tom'un neredeyse üç saatini aldı.
- I almost did it.
- Neredeyse onu yaptım.
- I'm almost glad I don't have a girlfriend.
- Kız arkadaşım olmadığına neredeyse sevineceğim.
- I can almost touch the ceiling.
- Neredeyse tavana dokunabilirim.
- The thermometer is almost my best friend.
- Termometre neredeyse en iyi arkadaşım.
- Dan's throat was cut almost from ear to ear.
- Dan'in boğazı neredeyse kulaktan kulağa kesilmişti.
- I've almost finished listening to the album.
- Albümü dinlemeyi neredeyse bitirdim.
- Tom is almost never late.
- Tom neredeyse asla geç kalmaz.
- He dedicated himself to biology studies for almost ten years.
- Neredeyse on yıl boyunca kendini biyoloji çalışmalarına adadı.
- It's almost October.
- Neredeyse Ekim oldu.
- Tom told Mary he was almost ready to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmaya neredeyse hazır olduğunu söyledi.
- It's almost noon.
- Neredeyse öğlen oldu.
- I've almost finished doing that.
- Onu yapmayı neredeyse bitirdim.
- I have been waiting for almost half an hour.
- Neredeyse yarım saattir bekliyorum.
- His hearing is very bad, he is almost deaf.
- İşitmesi çok kötü, neredeyse sağır.
- It's been almost three weeks since I got back to Boston.
- Boston'a döneli neredeyse üç hafta oldu.
- I think I've learned almost sixty new German words today.
- Sanırım bugün neredeyse altmış tane yeni Almanca kelime öğrendim.
- Sami was almost like a father figure.
- Sami neredeyse bir baba figürü gibiydi.
- I almost quit my job today.
- Bugün neredeyse işimden ayrılıyordum.
- I've almost got it.
- Neredeyse hallettim.
- Tom almost convinced me.
- Tom beni neredeyse ikna ediyordu.
- You said almost all of your friends were Canadians.
- Neredeyse tüm arkadaşlarının Kanadalı olduğunu söylemiştin.
- It's almost bedtime.
- Neredeyse yatma vakti geldi.
- I almost bought one of those.
- Neredeyse onlardan bir tane satın alıyordum.
- Tom almost never drinks beer before noon.
- Tom neredeyse öğleden önce asla bira içmez.
- It's almost dawn and nothing's happened yet.
- Neredeyse şafak sökecek ve henüz hiçbir şey olmadı.
- Tom is almost thirty.
- Tom neredeyse otuz yaşında.
- You're almost thirty.
- Sen neredeyse otuz yaşındasın.
- I almost killed Tom.
- Neredeyse Tom'u öldürüyordum.
- Tom looks almost identical to him.
- Tom ona neredeyse tıpatıp benziyor.
- I'm almost certain about that.
- Bundan neredeyse eminim.
- I almost killed myself snowboarding.
- Snowboard yaparken neredeyse kendimi öldürüyordum.
- She was almost hit by a car.
- Neredeyse ona araba çarpıyordu.
- I almost kissed Tom, but I decided not to.
- Neredeyse Tom'u öpüyordum ama öpmemeye karar verdim.
- Tom almost didn't do that.
- Tom neredeyse bunu yapmadı.
- It's almost done.
- Neredeyse bitti.
- Almost no one goes to the same classes.
- Neredeyse hiç kimse aynı sınıflara gitmiyor.
- She ignored him almost all day.
- Neredeyse bütün gün onu görmezden geldi.
- I almost didn't send that letter to Tom.
- Neredeyse Tom'a o mektubu göndermeyecektim.
- Tom almost passed out from the heat.
- Tom sıcaklıktan dolayı neredeyse bayılacaktı.
- Tom can drive almost any kind of vehicle.
- Tom neredeyse her türlü aracı kullanabilir.
- She is almost as tall as you.
- O, neredeyse senin kadar uzundur.
- She was almost knocked down by a car.
- Neredeyse bir arabanın altında kalıyordu.
- It's almost time for the meeting to start.
- Toplantının başlama zamanı neredeyse geldi.
- She tried for almost an hour.
- Neredeyse bir saat denedi.
- His Japanese is almost perfect.
- Onun Japoncası neredeyse mükemmel.
- I haven't worn this tie in almost three years.
- Neredeyse üç yıldır bu kravatı takmadım.
- Tom had almost no chance to escape.
- Tom'un kaçmak için neredeyse hiçbir şansı yoktu.
- I almost went to Boston last summer.
- Geçen yaz neredeyse Boston'a gidiyordum.
- Tom's handwriting is almost illegible.
- Tom'un el yazısı neredeyse okunaksız.
- I was almost certain you'd say something like that.
- Öyle bir şey söyleyeceğinden neredeyse emindim.
- I have almost finished War and Peace.
- Savaş ve Barış'ı neredeyse bitirdim.
- Almost 60% of illiterate youth are female.
- Okuma yazma bilmeyen gençlerin neredeyse % 60'ı kadındır.
- The number of temporary workers has almost tripled since 2003.
- Geçici işçilerin sayısı 2003'ten beri neredeyse üç katına çıktı.
- Tom can speak French almost as well as you and I can.
- Tom neredeyse senin ve benim kadar iyi Fransızca konuşabiliyor.
- It's almost the end of the year.
- Neredeyse yılın sonu.
- In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
- I almost didn't kiss Tom yesterday.
- Dün neredeyse Tom'u öpmeyecektim.
- I almost cried too!
- Neredeyse ben de ağlıyordum!
- I have almost no experience doing that.
- Onu yapmakta neredeyse hiç deneyimim yok.
- Tom almost got hit by the ball.
- Tom neredeyse topa çarpıyordu.
- It was almost too difficult for me to do.
- Yapmam neredeyse çok zordu.
- It's almost dinnertime.
- Neredeyse akşam yemeği vakti.
- We have almost finished our work.
- İşimiz neredeyse bitti.
- I almost forgot to tell Tom about tomorrow's meeting.
- Neredeyse Tom'a yarınki toplantıyı söylemeyi unutuyordum.
- It almost made me cry.
- Neredeyse ağlatıyordu.
- It was so boring that I almost yawned.
- O kadar sıkıcıydı ki neredeyse esnedim.
- I got that for almost nothing.
- Onu neredeyse bedavaya aldım.
- Tom is actually almost thirty.
- Tom aslında neredeyse otuz yaşında.
- This box is almost empty.
- Bu kutu neredeyse boş.
- Tom almost didn't get to meet Mary.
- Tom neredeyse Mary ile görüşmek için buluşmadı.
- Tom almost didn't win.
- Tom neredeyse kazanmadı.
- There are almost seven billion people in the world.
- Dünyada neredeyse yedi milyar insan var.
- Tom said Mary almost died on the operating table.
- Tom neredeyse Mary'nin ameliyat masasında öldüğünü söyledi..
- We have almost 300 employees.
- Neredeyse 300 çalışanımız var.
- It took almost a year for the pain to go away.
- Ağrının geçmesi neredeyse bir yıl sürdü.
- I almost believe you.
- Sana neredeyse inanacaktım.
- I was almost asleep when the phone rang.
- Telefon çaldığında neredeyse uyuyordum.
- The woman was lying dead in an almost fetal position.
- Kadın neredeyse cenin pozisyonunda ölü yatıyordu.
- Tom can swim almost as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar hızlı yüzebilir.
- The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova.
- Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazanova.
- I almost didn't recognize you.
- Neredeyse seni tanıyamıyordum.
- Tom almost forgot to do his homework.
- Tom neredeyse ödevini yapmayı unutuyordu.
- You're almost young enough to be my daughter, aren't you?
- Neredeyse kızım olacak kadar gençsin, değil mi?
- I have almost no time to study English.
- İngilizce çalışmak için neredeyse hiç vaktim yok.
- Tom is almost finished.
- Tom neredeyse bitirdi.
- I almost fell down.
- Neredeyse düşüyordum.
- I almost called them.
- Neredeyse onları arayacaktım.
- Tom is almost thirty now.
- Tom artık neredeyse otuz yaşında.
- It's almost summer.
- Neredeyse yaz.
- The heat was almost unbearable.
- Sıcak neredeyse dayanılmazdı.
- You almost killed me.
- Neredeyse beni öldürüyordun.
- Tom almost won.
- Tom neredeyse kazanıyordu.
- I almost never remember dreams.
- Ben neredeyse rüyaları hiç hatırlamam.
- Tom almost got hit by a car.
- Tom'a neredeyse araba çarpıyordu.
- Tom almost began to cry.
- Tom neredeyse ağlamaya başlıyordu.
- Tom almost died tonight.
- Tom bu gece neredeyse ölüyordu.
- You're almost as old as I am.
- Neredeyse benim kadar yaşlısın.
- We almost got caught.
- Neredeyse yakalanıyorduk.
- Tom said Mary almost died in the accident.
- Tom, kazada neredeyse Mary'nin öldüğünü söyledi.
- I speak almost no French.
- Neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum.
- I've been sitting here almost an hour.
- Neredeyse bir saattir burada oturuyorum.
- I have almost no money now.
- Artık neredeyse hiç param yok.
- I'm almost positive.
- Neredeyse pozitifim.
- Tom got very sick and almost died.
- Tom çok hastalandı ve neredeyse ölüyordu.
- It's almost impossible to imagine.
- Onu hayal etmek neredeyse imkansız.
- We've used almost all the money.
- Neredeyse tüm parayı kullandık.
- The accident almost cost him his life.
- Kaza neredeyse hayatına mal oluyordu.
- I almost started to cry.
- Neredeyse ağlamaya başlayacaktım.
- I almost agree with them.
- Neredeyse onlarla aynı fikirdeyim.
- I'm almost certain about that.
- Bu konuda neredeyse eminim.
- It almost sounds like you don't want to go.
- Neredeyse gitmek istemiyor gibi görünüyorsun.
- It's almost too easy, isn't it?
- Bu neredeyse çok kolay, değil mi?
- I almost feel sorry for him.
- Neredeyse onun için üzülüyorum.
- I think we're almost finished.
- Neredeyse bitirdiğimizi düşünüyorum.
- I'm almost ready to go.
- Neredeyse gitmeye hazırım.
- Dinner is almost ready.
- Yemek neredeyse hazır.
- In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şeritlidir.
- Almost everybody else will say no.
- Neredeyse başka herkes hayır diyecektir.
- I've been here for almost three years.
- Neredeyse üç yıldır buradayım.
- You're almost as old as Tom, aren't you?
- Neredeyse Tom kadar yaşlısın, değil mi?
- I almost forgot my money.
- Neredeyse paramı unutuyordum.
- It was almost noon by the time Tom woke up.
- Tom uyandığında neredeyse öğle olmuştu.
- Tom can swim almost as well as Mary can.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi yüzebilir.
- I've improved my reaction time by almost thirty percent.
- Reaksiyon zamanımı neredeyse yüzde otuz oranında geliştirdim.
- I almost understood it all.
- Neredeyse onun hepsini anladım.
- Caribou eat almost only lichen during the winter.
- Kuzey Amerika ren geyiği kışın neredeyse sadece liken yer.
- He is almost professional.
- O neredeyse profesyonel.
- Almost everyone I know wants to go to tomorrow's concert.
- Neredeyse tanıdığım herkes yarınki konsere gitmek istiyor.
- It's almost impossible to achieve.
- Elde etmek neredeyse imkânsızdır.
- He was almost asleep.
- Neredeyse uyuyordu.
- It's almost time to take a break.
- Neredeyse mola verme zamanı.
- The night was so chilly that when I returned I was almost frozen.
- Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donuyordum.
- He almost pooped his pants when he saw that spider.
- O örümceği gördüğünde neredeyse altına kaçırıyordu.
- The crime was almost perfect.
- Suç neredeyse mükemmeldi.
- I'm almost there.
- Neredeyse oradayım.
- I almost spilled coffee on my keyboard.
- Neredeyse kahveyi klavyeme döküyordum.
- Tom almost agreed to do that.
- Tom bunu yapmayı neredeyse kabul ediyordu.
- We have almost finished our work.
- Neredeyse işimizi bitirdik.
- I'm almost certain that we have enough water.
- Yeterince suyumuz olduğundan neredeyse eminim.
- I almost did that yesterday.
- Dün bunu neredeyse yapıyordum.
- Your son is almost a copy of your father.
- Oğlunuz neredeyse babanızın bir kopyası gibi.
- Coffee prices have jumped almost 50% in six months.
- Kahve fiyatları altı ayda neredeyse yüzde 50 yükseldi.
- It's almost finished.
- Neredeyse bitti.
- Dan was detained by the FBI for almost two months.
- Dan neredeyse iki ay boyunca FBI tarafından gözaltında tutuldu.
- It's almost Christmas.
- Neredeyse Noel geldi.
- I overheard an Italian say that the German language is unsingable; maybe that's why almost no Italian opera singer sings in German.
- Bir İtalyan'ın Almanca'nın şarkı söylemeye uygun olmadığını söylediğini duydum; belki de bu yüzden neredeyse hiçbir İtalyan opera sanatçısı Almanca şarkı söylemiyor.
- I almost missed the train.
- Neredeyse treni kaçırıyordum.
- It took Tom almost three hours to finish his homework.
- Tom'un ödevini bitirmesi neredeyse üç saat sürdü.
- Dan eluded police for almost two years.
- Dan neredeyse iki yıl boyunca polisi atlatmış.
- She was almost run over by a car.
- O neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- Everett spoke for almost two hours.
- Everett neredeyse iki saat konuştu.
- Tom has been going with Mary for almost three years now.
- Tom şu anda neredeyse üç yıldır Mary ile birlikte çıkıyor.
- He came home at almost midnight.
- Eve neredeyse gece yarısı geldi.
- I almost cut myself.
- Neredeyse kendimi kesiyordum.
- I'm almost as tall as Tom.
- Neredeyse Tom kadar uzunum.
- I tried for almost an hour.
- Neredeyse bir saat denedim.
- We almost lost everything.
- Neredeyse her şeyimizi kaybediyorduk.
- Tom almost choked on his tea.
- Tom neredeyse çayında boğuluyordu.
- Tom is almost convinced.
- Tom neredeyse ikna oldu.
- I almost left early.
- Neredeyse erken çıkıyordum.
Show More (1762)
|
